Gönderen Konu: Ehl-i sünnetin esasları -1-  (Okunma sayısı 2556 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı İsra

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 7482
Ehl-i sünnetin esasları -1-
« : 25 Mayıs 2010, 18:04:42 »

İslamın özü, esası Ehl-i sünnet itikadıdır. Son yıllarda sistemli bir şekilde İslamın özünde tahribat yapılmaktadır. Bunu yapanlar Ehl-i sünnet adı altında yapmaktadırlar. Bu sebepten dolayı, gerçeği ile taklidini ayırt edebilmek için Ehl-i sünnetin ne olduğunun bilinmesi lazımdır.

Hanefi mezhebi âlimlerinin meşhurlarından Hakîm-i Semerkandî (ö.953) “Es-Sevâd-ül-a’zam” aynı eserinde; bir insanın “Ehl-i sünnet vel cemâat”ten olabilmesi için, altmış bir temel esâsı bildirmektedir. Bu temel esaslardan ba’zıları şunlardır:

* Îmânda şüphe olmaz. Mü’min, imânında şüpheye yer vermez. Çünkü Allahü teâlâ Kur’ân-ı kerîmde meâlen şöyle buyuruyor: “Mü’minler ancak o kimselerdir ki; Allaha ve Peygamberine îmân etmişlerdir, sonra îmânlarında şüpheye düşmemişlerdir.” (Hucûrât-15)

* Günahkâr olan mü’mine, günaha helâl demedikçe kâfir denilemez. Meselâ, bir Müslüman yüz bin cana kıysa, yüz bin küp şarap içse ve bu günahlara helâl demedikçe yine mü’mindir. Bir Müslümana kâfir diyenin, kendisi kâfir olur.

* Hayır ve şer Allahü teâlânın takdîriyle meydana gelir. Hazreti Cebrâil, Peygamber Efedimize îmânın ne olduğunu sorduğunda, imânın altı temel esâsını açıklamış ve sonunda şöyle buyurmuştur: “Îmânın altıncı şartı da, kadere, hayır ve şerrin Allahü teâlâdan olduğuna inanmaktır.”

Mü’min bilmelidir ki, hiçbir şey ilâhi kaza dışında meydana gelemez ve kul Allahü teâlânın kazasının önüne geçemez. Allahü teâlânın kazasını inkâr ve reddetmek de küfürdür.

* Allahü teâlânın kelâmı olan Kur’ân-ı kerîm mahlûk değildir. Kur’ân-ı kerîm mahlûktur diyen küfre girer.

* Kabir azâbı haktır. Kabir hayatının varlığını Peygamber Efendimiz şöyle açıklıyor: “Kabir ya Cennet bahçelerinden bir bahçe veya ateş çukurlarından bir çukurdur.”

* Peygamber Efendimizin şefaati haktır. Peygamber Efendimiz, “Şefaatim, ümmetimden günahı büyük olanlaradır” buyurdu. Şefaati inkâr eden sapık yoldadır.

* Mi’raç haktır. Peygamber Efendimizin mi’râcı, göklere yükselip Arş’a varması haktır. Kur’ân-ı kerîmin Necm: 2-18 ayetlerinde mi’râcın hak olduğu bildirilmektidir.

* Kıyamette hesaba çekilmek haktır. Bir mü’minin, kıyâmet günü hesaba çekileceğine inanması şarttır. Bunu inkâra kalkışan, İslâmiyyetten ayrılmış olur.

* Bir mü’min, Peygamber Efendimizden sonra gerek Sahâbîler, gerek ümmet içinde sırasıyla Hz. Ebû Bekr, Hz. Ömer, Hz. Osman ve Hz. Ali’den daha üstün kimsenin olmadığına ve bunların Allah’ın Resûlünün halîfeleri olduğuna inanmak.

* Peygamberlerin dereceleri, velilerin mertebelerinden üstündür. Aksini söyleyen doğru yoldan ayrılmıştır. Çünkü veliler yüksek derecelere, ancak Allahü teâlâya ve Resûlüne üstün bir itaat göstermekle yükselebilirler.

* Evliyânın kerâmetine inanmak lâzımdır. Evliyânın kerâmetine inanmayan, bid’at sahibi sapık olur.

* İmân, Allahü teâlânın vahdaniyyetine ve Hazreti Muhammed’in O’nun kulu ve resûlü olduğuna kalb ile inanmak, dil ile söylemektir. Dili ile söyleyip, kalbi ile bu birliği ikrâra yanaşmayan münâfıktır. İkiyüzlüdür. Îmân, dil ile ikrâr, kalb ile tasdiktir.

* Allahü teâlâ hiçbir varlığa benzemez. Çünkü Allahü teâlâ, Kur’ân-ı kerîmde meâlen şöyle buyuruyor: “O göklerin ve yerin yaratıcısıdır. Size kendi cinsinizden çiftler yaratmıştır. O’nun misli gibi O’na benzer hiçbir şey yoktur. O, Semidir. Bütün söylenenleri işitir. Basîrdir; bütün yapılanları görür.” (Şûrâ-11). İhlâs sûresinde ise Allahü teâlâ meâlen şöyle buyuruyor: “De ki; O, Allahdır, tektir, eşi ortağı yoktur. Allah Samed’dir; her yaratığın muhtaç bulunduğu eksiksiz bir varlıktır. Doğurmadı ve doğurulmadı da. Hiçbir şey de O’na denk olmamıştır.”

* Ölümden sonra dirilmek haktır. Diriliş gününü inkâr eden İslâmiyetin îmân esâsını kabûl etmemiş olur. Allahü teâlâ Kur’ân-ı kerîmde meâlen şöyle buyuruyor: “Sizi (babanız Âdem’i), o arzdan (topraktan) yarattık. Yine ölümünüzden sonra, sizi ona döndüreceğiz. Hem de ondan sizi, başka bir defa daha, çürümüş ve dağılmış bedenlerinizi toplayıp rûhlarınızı iade ederek çıkaracağız.” (Tâhâ-55).

Mehmet Oruç

Çevrimdışı İsra

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 7482
Ehl-i sünnetin esasları -2-
« Yanıtla #1 : 26 Mayıs 2010, 05:08:43 »
* İmânla amel ayrı ayrı şeylerdir. Her Peygamberin kendine has bir şeriati, bir yolu vardır. Fakat hiçbirinin îmânı ötekinden farklı değildir. Bir inançsız bütün hayır ve tâatleri yapsa Müslüman olamaz, çünkü îmân amelden önce gelir.

* Kabir suali haktır. Bunu inkâr eden Ehl-i sünnet i’tikâdından ayrılmış olur. Peygamber Efendimiz Hz. Ali’nin de bulunduğu bir toplulukta Hz. Ömer’e buyurdu ki: “Yâ Ömer! Ölünce seni dar bir mezara koyarlar. Münker ve Nekir gelir. Gözleri şimşek çakar, sesleri gök gürültüsü gibidir. O zaman ne yapacaksın?” Hz. Ömer suâl etti ki: “Yâ ResûlAllah, o zaman, şimdiki gibi aklım başımda olur mu?” “Evet yâ Ömer“ diye buyurduklarında Hz. Ömer, “Öyleyse korkmam. Allah’ın izniyle onlara gereken cevâbı veririm” dedi.

* Dünyadaki insanlar beş kısımdır. Bunlar; müşrik, münâfık, günah işlemeyen mü’min, günah işleyip hemen arkasından tövbe eden Müslüman ve tövbede ısrar etmeyen günahkâr Müslümandır. Müşrik (Hristiyanlar, Yahudiler ve diğer Müslüman olmayan herkes) veya münâfık (Müslüman görünen) olarak ölen, Cehenneme girer ve orada ebediyyen kalır. Günahsız veya tövbe etmiş olarak vefât eden mü’min, Cennete girer ve orada ebedî kalır. Günahkâr mü’minlere ise, Allahü teâlâ dilerse adâletiyle azâb eder, dilerse lütfuyla Cennete sokar.

* Bir Müslüman kul hakkı ile ilgili şunu iyi bilmelidir: Üzerinde kul hakkı olan bir kimse, hakkı bulunan kimseleri hoşnut kılmadan ve helâlleşmeden vefât ederse, âhiret gününde, Allahü teâlâ onun iyiliklerinden hak sahiblerine alacakları kadar verir.

* Sırat köprüsü haktır. Peygamber Efendimiz bir hadîs-i şerîfte buyuruyorlar ki: “Cenâb-ı Hak, Cehennem üzerinde kıldan ince, kılıçtan keskin, geceden karanlık, yedi geçitli bir köprü yaratmıştır. Her geçit; bini çıkış, bini iniş, bini de düz olmak üzere, yaya yürüyüşüyle üç bin yıllık yoldur. Her geçitte kul hesaba çekilir. Birinci geçitte îmândan, ikinci geçitte namazdan, üçüncü geçitte zekâttan, dördüncüde oruçtan, beşincide hacdan, altıncıda abdest ve gusülden, yedincide ana-baba hakkından ve kul hakkından sorulur. Bunlara cevap verirse, şimşekten hızlı geçer ve Cennete girer. Cevap veremezse Cehenneme düşer.”

* Mü’min kişinin, Allahü teâlânın dilediğini yaptığını ve yapacağını bilmesi gerekir. Hüküm O’nundur. Kimse O’na hükmedemez. İstediğine karar veren O’dur.

* Îmân eden kimse, Allahü teâlânın bizatihi alîm ve kadir olduğunu, ilim ve kudret sahibi bulunduğunu bilmelidir.

* Müslüman, son nefesini nasıl vereceği endişesiyle Allahü teâlâdan korkmalıdır. Çünkü hiçbir kimse, imânla mı, yoksa imansız olarak mı gideceğini bilemez. Son nefes korkusunu hissetmek, bütün mü’minlere farzdır. Allahü teâlâ Kur’ân-ı kerîmde meâlen şöyle buyuruyor: “Ey îmân edenler! Allahtan korkun ve herkes, yarın için önden ne göndermiş olduğuna baksın. Allahtan korkun, çünkü Allah bütün yaptıklarınızdan haberdârdır.” (Haşr-18).

* Müslüman pekçok günah işlese de, Allahü teâlânın rahmetinden ümidini kesmemelidir. Çünkü, Allahü teâlânın rahmetinden ümidini kesen imansız olur. Allahü teâlâ Kur’ân-ı kerîmde meâlen şöyle buyuruyor: “Allah’ın lütfundan ümidinizi kesmeyiniz! Çünkü Allahın lütfundan ancak kâfirler topluluğu ümidini keser.” (Yûsuf-87)

Müslüman bir kimse, zinâ yapsa, namaz kılmasa, oruç tutmasa ve birçok günah işlese, İslâmiyeti inkâr etmediği sürece kesinlikle mü’min sayılır. Bu işlediği günahlardan tövbe ederse, Allahü teâlâ tövbesine karşılık verir. Tövbe etmeden ölürse, Allahü teâlâ dilerse adâletiyle azâb eder, dilerse rahmetiyle Cennete sokar.

Allahü teâlâ, Kur’ân-ı kerîmde meâlen şöyle buyuruyor: “Ey günah işlemekle nefslerine karşı haddîni aşmış kullarım! Allahın rahmetinden ümidi kesmeyiniz. Çünkü Allah, şirk ve küfürden başka, dilediği kimselerden bütün günahları mağfiret buyurur. Şüphesiz ki, O, Gafûrdur; çok bağışlayıcıdır. Rahimdir, çok merhametlidir.” (Zümer 53)

İmâm-ı a’zâm hazretlerine göre, îmân iki temel üzeredir. Kalb ile tasdîk, dil ile ikrârdır. Tasdik en büyük temeldir. İkrâr bu tasdîkin varlığını isbâtlayan bir delîldir. Îmân kesinlikle, ziyâde ve noksanlığı kabûl etmez.

Mehmet Oruç
« Son Düzenleme: 26 Mayıs 2010, 10:18:57 Gönderen: Tuğra »