Gönderen Konu: MÜCTEHİD OLABİLMEDE VE İCTİHAD YAPMADA ÖLÇÜ  (Okunma sayısı 3408 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Mstfx67

  • araştırmacı
  • ***
  • İleti: 354

Müctehid, ferî olan bir hükmi şer'îyi delilinden istinbât hususunda ilmî tâkatini tamamen sarf eden din âlimine denilmektedir.

Bu tarifin unsurları arasında gördüğümüz "fer'î" lafzı ile itikadla alâkalı mevzular, kesin naslarla sabit ibadetler ve diğer hususlar tarifin dışında bırakılmıştır. "Şer'î" kayd-i ihtirâzisi ile de aklî veya hissî olan hükümler, tarifin dışında tutulmuş olmaktadır. Çünkü onları anlama hususunda sarf edilen gayret, fıkhî mânâda bir ictihad değildir.

Fer'î olan dînî meselelerin hepsinde ictihada ilmî gücü bulunan bir zâta MÜCTEHİD-İ MUTLAK adı verilmektedir. Fer'î olan meselelerin bir kısmında ictihada muktedir bulunan bir fıkıh âlimine MÜCTEHİD-İ MUKAYYED denilmektedir.

Müctehid-i mutlak yönünden ictihadda aranacak şart, ictihadın eh-linden sâdır olması ve mahalline sarf edilmiş bulunması gerekir. İctihada ehliyet, şu hususların bulunmasını zarûri kılar:
a) Allah'ın kitabına ve Resûlü'nün sünnetine vakıf olmak;
b) Nerelerde icmâ vâkî olduğunu bilmek;
c) Kıyasın vecihlerine vakıf olmak.

Bu yönlerde hakkıyla yetişmemiş bir kimsenin ictihada ehliyeti olamaz. Harekesi konulmamış on tane âyet-i kerimeyi okumaktan aciz,yirmi adet hadisi şerifi harekeleyip mânâ verme yeteneğinden mah-rum bir kimsenin böyle bir ehliyete sahip olmadığını hem kendisinin bilmesi hem de müctehidlere dair sağlam ve köklü bilgiye sahip olmayı arzu eden şahsın öğrenmesi lâzımdır.

Müctehid ve ictihadla ilgili ilmî gerçekleri bilmek, akademik kariyere değer veren fertler için kaçınılmaz bir husustur. Bu sebeple onları açıklamayı faydalı buluyoruz:

I- Bir müctehidin devamlı olarak isabet etmesi gerekmez:
Bir müctehid; bazı meselede isabet edebileceği gibi bir kısmında hata da edebilir. Çünkü hadisenin Allah katındaki hükmü birdir. Bu hüküm, müctehid bulunan zâtın ictihadına tâbi değildir. Şayet müctehid o hükmü keşf ve tesbit edebilmiş ise, isabet etmiş sayılır. Aksi halde hata etmiş kabul edilir. O hükmün kapalılığı sebebiyle, müctehid her halde isabetle mükellef değildir.
Hata eden bir müctehid, kudretini sarf ederek delilleri tedkik ettiği için, ictihadında sevaba nâil olur. Resûl-i Ekrem (s.a.v.), Amr bin el-Âs'a hitaben, "İsabet edersen senin için on hasene (sevap), hata ettiğin takdirde sana bir sevap olmak üzere (düşünerek) hüküm
ver"(1) buyurmuştur.

II- İctihad tecezzi kabul etmez:
Bir kaç meselenin delillerini ve sebeplerini bilen bir ilim adamı için yalnız o meselelerde ictihada heveslenmesi câiz değildir. Diğer meselelerin hükümlerini, illet ve sebeplerini anlayabilme melekesini haiz olmadıkça ictihadına güven duyulamaz. Binâenaleyh müctehid olarak kabul edilen bir din âliminde her hükmi şer'îyi delillerinden istinbât edecek bir ilim melekesi bulunmalıdır ki, verdiği hükme güven duyulabilsin.

Kudretli bir müctehidîn bazı meseleler hakkında "bilmiyorum" diye cevap vermesi, kendisinde ictihad melekesinin bulunmadığına delil olarak gösterilemez. Zira böyle bir meleke bulunduğu halde, bazı meseleler hakkında bunu kullanmaya vakit bulamamış olabilir veya ittikası sebebiyle bir meselede çekingen davranmış da olabilir. Muhâtabının o mevzûu kavramaya kabiliyetinin zayıflığını anlayıp ihtiyatla hareket etmeyi düşünmüş de olabilir.

III- Müctehid, ictihadında hata etse bile günâhkâr sayılmaz:
Çalışma ve araştırmaların neticesinde isabet edemeyen bir müctehid, hata etmesinden dolayı, sorumlu değil mazurdur. Bu noktada herhangi bir ihtilaf yoktur. Fakat bir müctehid, kudretini lâyıkıyla sarf etmeyecek olursa veya doğru olan yol açık ve sarih olduğu halde onun aksine ictihadda bulunursa bundan dolayı sorumlu olur. Cenâb-ı Hakk'ın zât ve sıfatları gibi ilahî meselelerde hak tek olduğundan, bu hususta vâki olan hata bağışlanmaz.

IV- Nas ile veya icmâ yoluyla sabit olan dînî hükümlerde ictihad yapılamaz:
Bir mesele, âyet-i kerîme veya hadis-i şerif ile hükme bağlanmış ise, onun üzerinde ictihad yapılamaz. Mesela namazların vakitlerinde ve rek'atlerinde veya edâ ediliş keyfiyetlerinde herhangi bir değişiklik yapılamaz. Çünkü "mevrid-i nasda ictihada mesağ yoktur". Mesela, ramazan ayında tutulması farz olan orucun başka bir ayda tutulması hususunda ictihada cüret etmek, dinin tahrifine yol açmak olur. Böyle bir iddiayı ortaya atan, cahil değilse gafildir; gafil değilse cahildir. Her iki sıfatı reddediyorsa İslam'ın düşmanıdır.

Müctehidlik bir özenti değildir. Bu sahada söz sahibi olmak ve hü-küm vermek, yüksek bir ilim ve dirayet işidir. Kur'ân-ı Kerim âyetlerinin tamamını ve yüzbinlerce hadis-i şerifi hafızasına kaydetmiş nice âlimler ve dört mezheb üzerinde kıymetli eserler telif etmiş ne kadar ilim erbâbı vardır ki, ictihada cüret etmemişlerdir. Kudret-i ilmiyyesi bu-lunmayan kimselerin bu sahadaki cüreti yüce dinimizin zararına yol açar. Sözlerimi bir hadis-i şerif me-li ile noktalamak istilyorum: "Dinin âfeti; fâcir bilgin, zâlim hükümdar ve cahil müctehid (taslağı ol­mak üzere) üç (sınıf kimse) dir" (2).

(1) Hukûk-ı İslâmiye ve Istılâhât-ı Fıkhiye Kamusu, c. 1, sh. 249.
(2) Feyz'üi-kadir, c. 1, sh. 52.

http://www.zehirliok.com/?q=node/509

müslümanca yasama sanati kitabindan
BA$KASININ AYIBINI SÖYLEMEYi DÜSÜNDÜGÜN ZAMAN NEFSININ AYIBINI hATIRLA!!!

Çevrimdışı muallim

  • yazar
  • ****
  • İleti: 758
MÜCTEHİD OLABİLMEDE VE İCTİHAD YAPMADA ÖLÇÜ
« Yanıtla #1 : 10 Ekim 2006, 12:38:24 »
Günümüzde mutlak muctehid olma kapısı kapanmıştır.....


imam gazali,imam rabbani,allamei taftazani... gibi müctehidler bile bir mezheb imamına bağlanmak mecburiyetinde kalmışlardır.
"Müminler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin ve Allah'tan korkun ki rahmete eresiniz."
[Hucurat Suresi 10]

Çevrimdışı muallim

  • yazar
  • ****
  • İleti: 758
MÜCTEHİD OLABİLMEDE VE İCTİHAD YAPMADA ÖLÇÜ
« Yanıtla #2 : 10 Ekim 2006, 12:45:17 »
Müctehid Fil-Mes'ele:
Mezheb reîsinin (imâmının) bildirmediği mes'eleler için mezhebin usûl ve kâidelerine göre hüküm çıkaran İslâm âlimi.
Müctehid fil-mes'elenin, çıkan mes'elelere âit çıkardığı hükümlerin, mezheb reisinin koyduğu esaslara uygun olması şarttır. Hassâf, Tahâvî, Kerhî, Şems-ül-eimme Hulvânî, Şems-ül-eimme Serahsî, Pezdevî ve benzerleri olan derin âlimler, bu üçüncü tabak adan olan müctehidlerdir. (Kemâl Paşazâde, Ahmed bin Süleymân)

Müctehid Fil-Mezheb:
Mezhebde müctehid; mezheb reisinin (imâmının) koyduğu usûl ve kâidelere uyarak, dört delîlden (Kitâb, yâni Kur'ân-ı kerîm, sünnet, icmâ', kıyâs) hüküm çıkaran İslâm âlimi. Buna, müctehid-i mukayyed ve müctehid-i müntesib de den ir.
Ebû Yûsuf, İmâm-ı Muhammed Şeybânî ve İmâm-ı a'zâm'ın bunların derecesindeki diğer talebeleri, müctehid fil-mezhebdir.Bunların çıkardıkları hükümlerden bâzıları, İmâm-ı a'zam'ın çıkarmış olduğu hükümlere uymayabilir. İctihâd derecesine yükseldikleri için, kendi çıkardıkları hükümlere uymaları şarttır. (Kemâl Paşazâde Ahmed bin Süleymân)
Müctehid fil-mezheb olan İmâm-ı Muhammed Şeybânî, din bilgilerinde bin kadar kitâb yazmıştır.Talebesinden olan İmâm-ı Şâfiî'nin annesini nikâh ettiği için, vefât edince, kitâbları İmâm-ı Şâfiî'ye kalarak, onun bilgisinin artmasına vesîle olmuştur. Bu nun için İmâm-ı Şâfiî; "Yemin ederim ki, fıkıh (dînî hükümler konusundaki) bilgim, İmâm-ı Muhammed'in kitablarını okumakla arttı. Fıkıh bilgisini derinleştirmek isteyen, Ebû Hanîfe'nin talebesi ile berâber bulunsun" buyurdu. (Ahmed Zühdü)
Müctehîd fil-mezheb olan âlim, kendi mezheb imâmına uymaz. Kendi re'yi ile fetvâ (dînî suâllere cevâb) verir. Fakat delîlleri, mezheb imâmının usûl ve kâidelerine göre arar. Bu kâidelerin dışına çıkmaz. (İmâm-ı Süyûtî)
Müftî, mutlak müctehid değilse , müctehid fil-mezheb olması lâzımdır. Böyle olmayana müftî denilmez, nâkil dînî hükümleri, fetvâları nakleden denir. (İbn-i Âbidîn)


Müctehid-i Mukayyed:
Mezheb imâmının koyduğu usûl ve kâidelere uyarak, delîllerden yeni hükümler çıkaran İslâm âlimi. Mukayyed müctehid.
Müslümanlar, ya müctehid (Kur'ân-ı kerîm ve hadîs-i şerîflerden mânâ, hüküm çıkaran İslâm âlimi) olur, yâhut ictihâd derecesine yükselmemiştir. Müctehid de, ya mutlak müctehid olur, yâhut müctehid-i mukayyed olur. Mutlak müct ehidin, başka bir müctehidi taklîd etmesi câiz değildir. Kendi ictihâdına uyması lâzımdır. Mukayyed müctehidin ise, bir mutlak müctehidin mezhebinin usûllerine uyması vâcibdir (gereklidir). Bu usûllere uyarak yapacağı kendi ictihâdına (hükmüne) uyar. (Abdülganî Nablüsî)

Müctehid-i Mutlak:
Dînî hükümleri, Kur'ân-ı kerîmden ve hadîs-i şerîflerden ve diğer dînî delillerden (kaynaklardan) istinbât ederken, çıkarırken kendine mahsûs kâide ve usûl koyan müctehid. Buna, müctehid fiş-şer' ve müctehid-i müstekıl de denir.
Dört mezhebin imâmları, müctehid-i mutlaktır. Bu dört imâmdan sonra müctehid-i mutlak yetişmedi. Hiçbir âlim müctehid-i mutlak olduğunu iddiâ etmedi. Yalnız,Muhammed Cerîr-i Taberî bu iddiâda bulundu ise de, hiçbir âlim bu sözünü kabûl etmedi. (İmâm-ı Şa'rânî)
Hicretin dört yüz senesi geçtikten sonra müctehid-i mutlak yetişmediği için, bu târihten sonra gelen âlimleri taklîd etmek câiz değildir.Bu târihten evvel yetişmiş olan bir müctehidin mezhebini öğrenmek için, âlimlerin sözbirliği ile kabûl ettikleri İslâmî hükümleri bildiren fıkıh kitablarını okumak lâzımdır. (İmâm-ı Menâvî)
Nisâ sûresinin, elli sekizinci âyetinde meâlen; "Uyuşamadığınız din işlerinde, Kitâba (Kur'ân-ı kerîme) ve Sünnete (Hadîs-i şerîflere) mürâcaat edin" buyrulmaktadır. Bu emir, müctehid-i mutlak olan âlime uymak için emirdir. (Mahmûd bin Abdülgayyûr Pişâvûrî)
"Müminler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin ve Allah'tan korkun ki rahmete eresiniz."
[Hucurat Suresi 10]