Anket

Ne Kadar Uygunuz?

Tamamen...
Kısmen...
Tesettürlü Değilim...
Bayan Değilim...

Gönderen Konu: İslâm'da Başörtüsü ve Ahlâk İlmihali  (Okunma sayısı 3838 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı KiMYA-YI SAADET

  • Yeni üye
  • *
  • İleti: 7
    • MİLLÎ GÖRÜŞ Forum
İslâm'da Başörtüsü ve Ahlâk İlmihali
« : 15 Aralık 2008, 14:16:30 »

İSLÂM'DA BAŞÖRTÜSÜ ve AHLÂK İLMİHALİ
(Önemlidir, Okunmalıdır)

Allah Râsulü (s.a.v) Buyurdu: "Duymuyormusunuz Sade Giyinmek İmandandır."

ESSELAMU ALEYKÜM Değerli Dostlarım;

Kardeşlerim belkide bu konuyu sizinle bir kaç kez paylaşmış olabilirim ancak paylaşımların yetersiz olduğu kanısıyla. Bukezde daha aydınlatıcı bir biçimde KADININ KAPANMASI konumunu ele almayı uygun gördüm...
Sizlerde taktir edersiniz ki, İSLAM dinini tam anlamıyla yaşamak gittikçe zorlaşmaktadır. İSLAM adına kim ne yapıyorsa kendine yapıyordur diyemediğimiz gibi bunun teşkil ettiği sonuçlarıda ayan beyan olarak ortada görmekteyiz...Toplumumuz git gide manevi değerlerini bir çırpıda silmekte kaybetmektedir.
Arkadan gelecek olan nesil İSLAMı tam manasıyla tanıyamamış tanıyamadığı gibide Allah muhafaza türlü sapkınlıklara sebebiyet vermiş olabiliriz. Hem temkinli hemde örnek bir yaşamı onlara bahşetmek için Allah'ın emir vede Râsulüne itaatte kusurda etsik etmemeliyiz. Şüphe yokki emirlere vede itaatlere uyanlara Ahirette müjde verilmemesin.
Her zaman için diğer insanoğullarının inançları gereği Müslüman olan kadınların onlardan ayrılmış bir farkları şüphesizki ortadadır. Bunun için hem açık seçik ayetler hemde hadisler vardır.

Toplumu toplum yapan Kadınlardır ilkesiyle yola çıkarsak kadını da kadın yapan iffetli olmasıdır. İffetli kadın Allahtan korkar emirlerine uyar yasaklarını kendine düşman olarak görendir...Kadın maneviyatına sahip çıktıkça toplum bozulma yolunda ilerlemez.
Nesil doğrusunu mu yapıyor acaba? sorusunu kendimize kaç kere sormuşuzdur...Dini duygularımızı bizlere kimler kaybettiriyor... Bize kötüyü hoş gösteren sadece nefsimizmidir? Dinimizin emrettiği giyimi kuşamı hayatında iyi yansıttığına inanmıyormusun? Dinin neresindesin bunun bilincindemisin? Allah'ın emrine yüz çevirdiğinde Başına neler geleceğinide bilirmisin?
Kadın İSLAMın en Kutsal emanetlerinden belirtilerinden biridir.Şüphesizki Allah Râsullü "Cennet annelerin ayakları altındadır."sözüyle bunu bize bildirmektedir. İSLAM kadınların dayanışmasıyla Allah'a olan itaatiyle yayılmaktadır. Ailenin huzuruda kadının takvadaki samimiyetine bakmaktadır. Çünkü toplum fertlerini yetiştiren Allah'a dua etmesini öğreten. ona zikirin nasıl yapıldığını öğreten Allahın varlığını ve birliğini bildirmek Anneye yüklenmiş bir görevdir.
Aile yapısında asil zadeler, Mücahitler annelerin elinden geçer... Anneler Sulatnı Takvada tek vede öncü olan kadın Amine Hatun bunun en birinci örneğiydi belkide... O mümine kadınlara örnek bir kadın, örnek bir anne genç kızlara örnek bir kızlık dönemleri geçirmiş Ailenin anneye babaya itaatin nasıl olduğunu öğretmiştir... Öyleki Allah Râsulü babası Abdullahı düşündüğünde Annesi Amine zişana ağlardı... Peki biz müslümanlar; Bu kadar değerli olan bu örnek hayatlar hakkında ne kadar çok bilgiye sahibiz.?
onarı ne kadar çok tanıdık tanıttık bunun farkındamıyız??

Toplumda genç bayan arkadaşlarımız özelliklede bu sorumluluğu üstlenemeyecek kadar... az değerlere sahip olduklarını bildirmekteler görüntüleriyle. İSLAM kapalılığı emretmiştir ki Müslüman kadın iffetini korusun Allah'tan korksun diye ancak bu durum bizlerde çok farklı, Başörtüsüne bir bez parçası olarak bakan onları şekilden şekile sokarak en göz alıcılarını kullanarak adeta ben burdayım demekteler.. Mümine kadın dışardaki tehlikelere sapkınlıklara karşı kendini korumak için kapandığını bilmediği içindir ki. Başörtüsünü en can alıcı renklerde seçip üzerine sokak kıyafeti almadan çıkabilecek Hatta başörtüsü renginde yüzünü bin bir çeşit boyalarla boyayarak doğal güzelliğini Allah'ın nurunu silebilecek kadar cahil olmakta.. Başında başörtüsü üzerinde dar bir badi ile gayet rahat dolaşmakla. Pelkide onları öyle gördüğümde
zamanla ben utanmakta kızarıp bozarmaktayım.. Ancak okadar alışılmış bir duruma gelmişki bunu yapanlar gayet rahat davranmakta...Bu tarz giyimlerin yanlış olduğunu eğitimin Anneden başlamış olduğunu tekrar vurgulamak isterim..





İSLAM Dininde Kadının Giyim ve Kuşamı Nasıl Olmalıdır?

Cihan denen bu kürede erkeğin yeri ayrı, kadının yeri ayrıdır. Erkek kadının yerine, kadında erkeğin yerine geçtimi dünyanın âhengi bozulur. Yine kadının ve erkeğin giyeceği de ayrıdır. Bir erkeğin çarşafa bürünmesi nasıl uygun değilse, kadınında erkek elbisesi giymesi hoş olmaz "Be"n giydim de ne oldu!" demek, şeytanı sevindirir.

Saâdet devrinde kadınların giydiği elbiseler:

1- Himar: Başörtüsü
2- Dır'ı: Entari
3- Cilbab: Rida.
4- İzar: Etek
5- Silval: Şalvar
6- Mırt: Dış giyisi

"Ey Nebi! Zevcelerine, kızlarına ve mü'minlerin kadınlarına de ki, Cilbablarını üzerlerine iyice örtsünler."

Aziz ve Celil olan Allah nur suresi 31. ayette "başörtülerini yakalarının üzerine vursunalar" Buyurmaktadır. İsmet ve iffet sadefi Hazreti Aişe (r.a) demişlerdir ki;

"Ben iman hususunda Ensar kadınlarından daha faziletlisini görmedim. Nur süresi; "Vel yedr**** bilhumürihinne alâ cüyübihinne. Ve baş örtülerini yakalarının üzerine vursunlar" ayeti nazil olduğu zaman erkekler bu ilahi emri tebliğ için hanımlarının yanına giderler.
Erkekler, hanımına kızına, kızkardeşlerine ve bütün yakınlarına bu emri tebliğ ediyordu. (O lâhza) kadınların hepsi tastik edip,başörtüsü ile başlarını örtüp Râsul-i Ekrem'in arkasında sabah namazını kılmaya geldiler namazı kıldıktan sonraevlerine dönüp gittiler. Karanlıkta onları hiç tanıyan olmazdı.

Demek ki, başörtüsünün boyun ve göğsü örtecek kadar büyük olması gerekiyor. Herkesin kendi hevesine göre örtünmesi değil, Allah'ın emrince örtülere bürünmesi lazımdır. Bugün öyle örtünen kadınlar varki, cahiliyye kadınlarının sanki zamanımızdaki temsilcileridir. Başörtülerini sadece kafalarının üzerine bağlayıp, kulaklarını, gerdanlıklarını, boyunlarını ve göğüslerini açık bırakırlar. Elbet bu tesettür Kur'an-ı Kerim'in tarifine ve Allah Teâlâ'nın emrine uymaz.


Elbisenin Kendisi Süs ve Zinet Olmamalı mı?

Tesettürü emreden âyette kadınların yabancılara zinnetlerini göstermemeleri şartı vardır. Bugün öyle elbiseler icat edilmiştir ki, onun kendisi süs olmaktadır.Gözleri kamaştıran kürkler, mantolar, renk renk başörtüler dikkati daha çok çekmektedirler...
Allah Azze ve celle " Vakar ile evlerinizde oturun, önceki cahiliyet kadınıları gibi açılıp saçılmayın, süslerinizi dışa vurmayın." buyurmuştur.(Ahzap suresi 33 ayet)


Gayr-i Müslümlerin Özel Elbiselerini Giyinmeyin


Efendimiz (s.a.v) "Men teşebbehe bikavmin fehüve mihüm" Kim bir kavme benzerse onlardandır. buyurmuştur. (Tergit ve Terhib)

Giyinen Elbise Şehret Verici Olmamalı;

Kadının giydiği elbise parmakla gösterilecek şekilde şehret verici elbise olmayacaktır. Herkesin dikkatini çeken ve gözleri kamaştıran, şöhrete ulaşan giysiler makbul değildir.
Yine bu mevzuda varlığın sebebi olan Cenab-ı Peygamber şöyle buyurmuştur.

"-Her kim dünyada şöhretli elbise giyerse, Allah kıyamet günü ona aşağılık elbisesi giydirir. sonra onu ateşten alevlendirir." (ibn-i Mace 2/278)

"-Kim, gösteriş için bir elbise giyinirse onu çıkarıp bırakıncaya kada Allah ona gazap eder." (Terğib ve Terhi 4/332)



Kadının Peruk Kullanması, Saçını Kesmesi ve Boyaması Helal midir?


Cenab-ı Hak her insanı ayrı bir güzellikte yaratmıştır. Birlik mührünün açıkça okunduğu insan simasındaki güzellik, fıtri ve tabii olanıdır. Bunu muhafaza etmek, sahip olduğu özellik ve güzelliklere şükredip, Allah'ın ihsan ettiği kadarına razı olmak kulluğun bir işaretidir.

Bunun için hayati ve zaruri bir maslahat yoksa, vücutta bulunan mevcut durumu değiştirme yoluna gitmemek lazımdır. Bir zaruret yokken insan bedeni üzerinde yapılan değişiklikleri şiddetle yasaklayan Peygamberimiz (a.s.m.), "başına ilave saç takana, cildine dövme yapana ve yaptırana, güzelleştirmek maksadıyla dişini inceltip seyrekleştirene, kaş ve kirpiklerini yolan kadınlara," Allah'ın yarattıklarını değiştirdikleri için ilahi rahmetten uzak kalmış olacaklarını bildirmiş Ve ikazda bulunmuştur.(1)

Fıkıh alimleri bu hadisten hareket ederek yüzünde sakal ve bıyık biten kadının onları gidermesinin caiz olacağını; ancak kaşları inceltmenin, tabii şeklinden çıkarmanın, kirpikleri düzeltmenin veya takma kirpik kullanmanın caiz olmadığını belirtirler. Çünkü diş, kaş ve kirpik birer aza mesabesindedir. Aslında olmayıp sonradan biten yüzdeki kıllar ise bu sınıfa girmediğinden, kadının bunları gidermesinde bir mahzur görülmemektedir.

Aynı şekilde insan saçından yapılmış olan peruk takmak da sünnette yasaklanan şeyler arasında bulunmaktadır. Ancak kadınların hayvan tüy ve kılından, bitkiden veya suni malzemelerden bir şey eklemelerinin, bunlardan yapılmış peruğu kullanmanın caiz olabileceği kaynaklarda belirtilir.(2)

Fakat, kadının başına taktığı bu çeşit şeyleri ancak kocası ve kendisine nikahı düşmeyen yakın erkek akrabaları yanında takabilir. Onun dışında yabancıların içinde hangi maddeden yapılmış olursa olsun peruk kullanması caiz olmaz.

Kadının saçını kesip kesmeyeceği hususunda da, yapılan işin ve taşınan niyetin mahiyetine göre hüküm farklılık arz eder. Saç kadının süsü ve tabii ziynetidir. Kadını erkekten ayıran mühim bir unsurdur. Bu itibarla kadın saçıyla bir bütünlük meydana getirir. Bundan dolayı saçını mazeretsiz olarak kesip kısaltan kadın erkeğe benzemiş olur. Nitekim, gerek kılık kıyafeti, gerekse tavır, hareket ve yaşayışıyla erkeğe benzeyen kadınları veya kadına benzemek için özenen erkekleri Peygamber Efendimiz (a.s.m.) iyi karşılamamış, bir hadislerinde şöyle buyurmuşlardır:

"Allah, kadınlardan erkeğe benzemeye özenenleri ve erkeklerden de kadınlara benzemeye çalışanları rahmetinden uzak kılsın." (5)

Ancak bir özürden veya hastalıktan dolayı saçını kesen ve kısaltanın durumu elbette ki değişiktir. Bakımında, kurutmasında zorluk çeker, erkeğe benzeme gibi bir niyet taşımazsa, kadının kulak yumuşağına kadar saçını kısaltmasında bir mahzur yoktur.(4)

Zaten tesettür icabı, kadının saçını kocasından, baba ve kardeşi gibi yakın akrabalarından başkası görmemektedir. Böylece başkalarına saçını göstermekten doğan mahzur da ortadan kalkmış olur. Saç ve sakal boyamasına gelince; şimdi olduğu gibi, Peygamberimizin zamanında Yahudi ve Hıristiyan ihtiyarları beyazlaşan saç ve sakallarını boyamazlardı. Bunu hoş karşılamayan Peygamber Efendimiz, "Şüphesiz, Yahudi ve Hıristiyanlar saç boyamazlar. Siz onlara muhalefet ediniz" buyurmuştur.(5)

Saç ve sakalı boyamanın sünnet olan şekli, kına ve kırmızı siyah karışımı (çivit otu gibi) nebati boyalarla boyamaktır. Peygamberimizin bu husustaki sözleri emir değil, teşvik ve tavsiye şeklinde telakki edilmişti. Pek çok İSLAM ulemasına göre saçı siyaha boyamak mekruh görülmüştür.(6) Bu meselede kadınlar için bir sınırlama yoktur. Onlara her türlü süslenme meşrudur.

1. Nesei, Zinet: 22,73; Müslim, Libas: 119-120;
2. el-Feteva'l-Hindiyye, 5: 358.
3. Ebû Davud, Libas: 31.
4. el-Feteva'l-Hindiyye, 5: 358.
5. Müslim, Libas: 80.
6. Ayni. Umdetü'l-Kari, 22: 50-51.


ÇARŞAF GİYİNME

Müslüman kadınların tesettür maksadıyla giydikleri kolsuz, bol ve geniş üst örtünün adı. Buna "car" da denilirdi. Eskiden müslüman kadınlar ferâce giyerlerken, Hicaz ve diğer Ortadoğu bölgelerine giden ailelerin Arap kadınlarının giydikleri "torba", "dolma" diye adlandırılan çarşafları Tanzimat'tan sonra İstanbul'a getirmeleri bu örtünün İstanbul'da ve taşrada da yaygınlaşmasına neden olmuştur. Eskiden Suriye'de, hristiyan ve yahudi kadınları; Rumeli'nin bazı yerlerinde de hristiyan kadınları sokağa çıkarlarken çarşaf giyerlerdi.

Çarşaf, Farsça çarşeb'den bozmadır. Çarşeb'in aslı da gece örtüsü anlamına gelen çarşeb'dir. Yatak ve yorganda kullanılan bez örtünün adı da buradan gelir. Çarşaf, ilk kullanıldığı dönemlerde şimdiki yatak çarşafları gibi tek bir parçadan ibaretti. Önden kavuşturulup ayaklardan bele kadar bükülerek sağdan sola, soldan sağa beldeki kemerin arasına sokulur, arkadan ortanın üst kenarı ile peçenin üstüne gelmek üzere baş örtülür, şakaklardan iğnelenir, aynı kenarın baştan aşağı sarkan iki ucu üstüste kapanıp içinden tutulurdu. İstanbullular ilk zamanlarda siyah kıl peçe yerine yüzlerine dallı yemeni örterlerdi. Çarşaflar; ipekli yünlü kumaşlardan yapıldığı gibi muhtelif renkleri vardı. Fakat en çok kullanılan renk siyah idi. Kıyafetlerde yapılan değişiklik ve inkılâplardan sonra Türkiye'de çarşafın giyilmesi yasaklanmış olmasına rağmen, bazı müslüman kadınlar bu tesettür biçimini korumuş ve günümüze kadar giyilmesini sağlamışlardır.

İslâm'da tesettür yani kadının vücudunu örtmesi kesin nass ile sabittir. Bu örtü nasıl olursa olsun önemli olan vücut hatlarını göstermeyecek şekilde bol dikilmiş kalın bir kumaştan olmasıdır. Abâye, ferâce, harmani vb. bol dikimli dış kıyafetler de müslüman kadınların giyebileceği kıyafetlerdir. Çarşaf da bu kıyafetlerden biridir. Önemli olan, müslüman kadınların özgürlüklerini simgeleyen ve onları yabancı erkeklerin bakışlarından koruyan ve İslâm'ın razı olduğu bol bir kıyafet ile örtünmektir.


GENÇ KIZIN ÇEYİZİ

Gelin eşyası. Çeyiz kelimesi Arapça cihazdan gelmiştir. Çehiz yerine çeyiz şeklinde kullanımı yaygındır. Evlenecek kız çocukları için hazırlanan her türlü şahsî eşya veya ev eşyası. Gelinin baba evinden kocasına giderken beraberinde götürdüğü elbise ve eşya takımları. Ana veya baba tarafından örf ve âdete göre, evlenecek kız çocuklarına evin döşenmesi için menkul eşya.

Çeyiz hemen hemen bütün ilkel kavimlerde, Yunanlılarda ve Doğu ülkelerinde kocanın evlenecek genç kızın babasına, ödediği bedeldir. Zamanla törede bazı değişiklikler olmuş, kimi toplumlarda bedeli erkek değil de kadın, daha doğrusu gelinin babası ödemeye başlamıştır. Çeyiz konusu toplumların sosyal ve ekonomik durumlarına göre çeşitli şekiller almıştır.

Eski Türklerde çeyize "kalım" adı verilir. Kalım, kız ailesine verilen ve miktarı ailelerin malî durumuna göre değişen muayyen miktar eşya veya muayyen miktar hayvandan ibarettir. Kalım, zengin ailelerde yüz at veya iki yüz koyuna kadar çıkar. Asgarisi için bir sınır yoktur. İslâm'da da evlenecek kıza ana-baba veya koca tarafından çeyiz hazırlanması, aile hukukunun gereklerindendir. İslâm'a göre çeyiz adı altında yapılan eşya, kadının hakkı ve malıdır. Bu eşya ister kızın ana-babası tarafından, isterse mehir karşılığı olarak koca tarafından yapılsın hüküm değişmez. Bu yüzden kocanın, kadına ait çeyiz-eşyasından yararlanması, hanımının iznine bağlıdır. Babanın büluğ çağına gelmemiş kızı için hazırladığı çeyiz eşyası, teslim edilmemiş olsa bile, kızın malı sayılır. Büluğ çağına girdikten sonra hazırlananlar ise, kıza teslim edilmedikçe, onun malı sayılmaz.

Çeyiz hazırlamada israfa kaçmamalıdır. Âyet-i kerîmelerde şöyle buyurulur:

"Malını israf ile saçıp savurma. Çünkü malını saçıp savuranlar, şeytanın kardeşleri olmuştur. Şeytan ise Rabbine çok nankördür" (el-İsra, 17/26-27)

"Yiyin için israf etmeyin. Çünkü Allah israf edenleri sevmez" (el-Araf 7/31)

Günümüzde bir çok müslüman aileler kız çocukları için daha küçük yaşta büyük masraflarla çeyiz hazırlamaya başlamakta, bu konuda israf ve ifrata düşmektedir. Çoğu zaman yapılan eşyayı kullanmak veya giymek için bir ömür kâfi gelmez. Bunların çoğu sandıklarda yıllar geçtikçe ya demode olur, ya da haşerata yem. Bu yüzden İslâm dini her konuda olduğu gibi bu konuda da orta yolu tavsiye eder, gerçek ve zarurî ihtiyaçları esas alır.

Burada Hz. Peygamber (s.a.s.)'in kızı Hz. Fâtıma için hazırlanan çeyizi örnek olarak veriyoruz. Hz. Peygamber, kızı Fâtıma'nın düğününde Hz. Ebû Bekr'i çağırarak şöyle demiştir. "Ey Ebû Bekir şu parayı a! çarşıya giderek Fatıma ya gerekli çeyiz eşyasını al. Sana yardımcı olması için Selman-ı Farisî ve Bilal-i Habeşî yi de beraberinde götür." Hz. Peygamber ona, Hz. Ali'nin mehir olarak verdiği 400 dirhem gümüş paradan 63 dirhemini vermişti. Çarşıdan alınan çeyiz eşyası şunlardır: 3 adet minder, 1 adet seccade,1 adet içi hurma lifiyle dolu yüz yastığı, 2 adet el değirmeni, 1 adet su tulumu,1 adet su testisi,1 adet meşin su bardağı,1 adet elek,1 adet havlu,1 adet koç postu, 1 adet alaca kilim,1 adet divan, 2 adet Yemen işi alaca elbise,1 adet kadife yorgan. (Asım Köksal, Hz. Muhammed ve İslâmiyet, Medine Devri, II, 216) İslâm'a göre kadın, kendisine verilen mehirle veya şahsî malıyla çeyiz yapmaya zorlanamaz. Kadının babası da kendi malından çeyiz yapmak zorunda değildir. Kadının koca evine hiç çeyizsiz veya kocanın verdiği mehre uygun olmayan az bir çeyizle zifafa gönderilmesi mümkün ve caizdir. Çünkü, bir kadın evlendikten sonra, onun geçimini sağlamak kocasının görevidir. Ev temin etmek ve eve gerekli olan eşyayı sağlamak da bu görevin kapsamına girer. Ancak kızın ana-babası örfen böyle bir çeyiz hazırlamışlarsa, bunlar kızlarına ait şahsî mülk sayılır (en-Nisa, 4/4; Bilmen, Istilâhât-ı Fıkhıyye Kamusu, II,148).

Mâlikî mezhebine göre mehir kadına evlilikten önce teslim edilmiş olursa, bununla çeyiz yapması gereklidir (el-Cezîrî, el-Fıkh Ale'l Mezâhibi'l-Erbaa, IV, 291 vd.).

Günümüzde her anne ve baba sosyal seviyelerine göre, beldelerindeki örf ve adetlere uyarak, fazla borca girmeksizin, gelin olacak kızlarına çeyiz hazırlamayı selefimizin güzel adet ve ananelerinden görmekte ve kızlarının çeyizlerini kendileri hazırlamaktadır.

İslâm'da karı-koca arasında mal ayrılığı prensibi esas alınmıştır. Aile yuvası içinde kadın, çeyiz olsun, çalışma, miras vb. yollarla olsun kendisine ait malların mâliki sayılır. Kocası ona ait serveti, izinsiz kullanamaz. Kocanın ölümü veya boşanma hâlinde de kadın kendine ait çeyiz eşyasını ve diğer mallarını alır.


Nişan,Nişanlanma


Evlenme isteği üzerine verilen söz ile yapılan akit ve merasimler.

Nişan merasimi nikah sayılmaz. Evlenecek kadınla erkeğin birbirini daha iyi tanımaları, eksiklerin tamamlanması, öğrenim ve askerlik gibi bir kısım engellerin aşılması, resmî bazı formalitelerin tamamlanması, belli bir zaman tahsisini gerekli kılar. Yani söz kesilir kesilmez, hemen nikâh akdi yapmak çoğu zaman mümkün olmaz. İşte, sözle nikâh arasında geçen bu döneme "sözlülük veya nişanlılık" denir. Arapçada "hutbe" kelimesiyle ifade edilen bu müessese, sözlükte; kız istemek, söz vermek, söz kesmek ve nişanlanmak anlamlarına gelir.

İslâm'da, ömür boyu beraber yaşayacak olan eşlerin, evliliğe karar vermeden önce gereken tedbirleri alması, iyi düşünmesi gerekmiş ve bunun için de evleneceklerin görüşmesi âdet hâline gelmiştir. Ancak nişanlıların nikâhtan önce birbirlerine haram olduklarından dolayı görüşüp konuşmaları, beraber gezmeleri veya sohbet etmeleri caiz değildir.

Evlenecek eşlerin daha önceden birbirlerini görmeleri mümkün ve caizdir. Bakılacak yerler ellerle, yüz ve ayaklardır. Muğîre (r.a) bir kadınla evlenmek istemiş, Hz. Peygamber (s.a.s) kendisine: "O kadına bak, çünkü bakmak yıldızınızın barışması için daha uygundur" buyurmuştur (Tirmizî, Nikâh, 5). Yine Allah'ın Elçisi, Ensar kadınlarından biriyle evlenmek isteyen bir sahâbiye; "Git ve ona bak, zira Ensar kadınlarının gözlerinde bazı göz kusurları bulunabilir" (Müslim, Mesâi)

İslâm dini dünürcülük safhası ile ilgili bazı düzenleyici hükümler getirmiştir. Bu yüzden, kadın, dünürcülere müsbet cevap vermiş, söz kesilmiş, nişan yapılmışsa, artık bu kadına bir başka erkek dünür gönderemez. Hz. Peygamber (s.a.s) bu konuda şöyle buyurmuştur: "Sizden biriniz din kardeşinin dünürlüğü üzerine dünürlük göndermesin. Ta dünür gönderen ondan önce vazgeçinceye yahut kendisine izin verinceye kadar" (Buhârî, Nikâh, 45). Teklif kadın tarafından reddedilmişse, bu takdirde ikinci bir isteme caizdir. İlk teklif sahibi, ikincisine izin vermişse, bu takdirde ikinci teklif serbesttir.

İslâm hukuku, nişanlıları evlenmeye mecbur etmemiştir. Ancak meşrû bir sebep olmaksızın nişanı bozmak mekruh veya haram sayılmıştır. Nişanın bozulması halinde, daha önce mehir verilmiş ise, bunun iâdesi gerekir. Nişanlıların birbirlerine verdikleri hediyelere gelince... Bu konuda hîbeden dönme hükümleri uygulanarak, bunlar mevcutsa aynen iade edilir. Kullanılmış ve artık mevcut değilse birşey gerekmez. Şâfiîlere göre, hediyeler duruyorsa aynen, kullanılmış ve yokolmuşsa bedeli bakımından iade edilirler. Mâlikîlere göre ise, nişanlanma ve evlenme örf ve âdetin çok rol oynadığı bir saha olduğu için, hediyeler konusunda o beldenin örfüne uyulur. Örf kaidesi yoksa ve nişanı erkek bozmuş olursa, kadın verilen hediyeleri iâde etmek zorunda değildir.


Gelinlik Giymek Caiz midir? 'Nikah Merasiminde Gelinlik Giyilebilir mi? Gelinlik Tesettüre Aykırı Düşer mi? Tesettüre Uygun Gelinliğin Yabancı Erkeklerin Görmesinde Bir Mahzur Var mıdır?'

Müslüman kadının nasıl örtüneceği, namahrem erkeklerin yanına veya sokağa çıktığı zaman nasıl bir örtü takınabileceği Kur'an-ı Kerimde açıkça bildirildiği gibi; hadis-i şeriflerde, sahabe hanımların tatbikatlarında belirtilmiş, gösterilmiştir. Bilineni bir tekrardan öte, bir tespit bakımından bu husustaki ayetlerin mealini verelim:
'Ey Peygamber, hanımlarına, kızlarına ve mü'minlerin kadınlarına, dışarı çıkarken üstlerine cilbab (örtü) almalarını söyle. Bu onların hür ve namuslu bilinmelerini ve bundan dolayı incitilmemelerini daha iyi sağlar. Bununla beraber Allah bağışlar ve merhamet eder.'(1)

Bu ayetle birlikte, 'İSLAMdan önceki Cahiliye kadınlarının yaptığı gibi süslerinizi göstererek ve görünmek için dışarı çıkmayın';(2) Nur Suresinin 31. ayet-i kerimesindeki, 'kendiliğinden görünenleri müstesna, süslerini açmasınlar. Başörtülerini yakalarının üzerinden iyice bağlasınlar' ifadeleri mü'min kadınların nasıl giyineceklerinin birer ölçüsüdür.

İlk ayette geçen 'cilbab' kelimesini, müfessirler, vücudu baştan aşağı örten dış kisve, elbisenin üzerinden giyilen dış kıyafet olarak açıklarlar.(3)

Dikkat edileceği gibi, Ahzap Suresinin 59. ayetinde kadınların mahrem yerlerini örten elbisenin dışında bir de sokağa çıkarken ayrıca giyecekleri bir örtünün giyilmesinin gerektiği ifade edilmektedir. Gerçek manada tesettür ancak bu şekilde mümkün olmaktadır. Yoksa, ev içinde kadının mahremleri arasında giydiği elbise ile dışarı çıkması, Kur'an'ın istediği şekilde bir tesettür değildir. Bu örtünün adı ne olursa olsun, esas olan bedeni bütünüyle örten bir dış örtü olmasıdır.

Zaten sahabe hanımların, ayet iner inmez nasıl örtündükleri de bu şekle müşahhas bir misal olmaktadır. Peygamberimizin bahtiyar hanımlarından Ümmü Seleme Hazretleri, bu ayet nazil olduktan sonra Ensar kadınlarının üzerlerine siyah örtüler alarak başları üzerinde kuşlar varmışçasına tam bir edep ve sükunet içinde dışarı çıktıklarını söylemektedir.

Ayet-i kerimenin sonunda 'Allah bağışlar ve merhamet eder' denmektedir. Bu bağışlama, kadınların bu ayet inmeden önceki cahiliye adeti üzerine giyiniş şeklini içine almaktadır.

Mü'min hanımların, ince dokunmuş, altlarını belli edecek şekilde elbise giymeleri de tesettüre aykırı bir giyim şeklidir. Bir seferinde Beni Temim kabilesinden bir grup kadın Hz. Aişe'nin yanına gelirler. Üzerlerinde ince elbiseler vardır. Bu durumu gören Hz. Aişe, 'Nur Suresine inanan mü'min bir kadın, bu şekilde giyinemez.' diye hatırlatmada bulunur.(4)

Gelinlik giymeye gelince, herkesin bildiği gibi gelinlik; manto, elbise, pardesü gibi içeride ve dışarıda giyilen alışılmış kıyafetlerden değildir. Belli bir zamanda giyilmek üzere özel olarak hazırlanmış bir kıyafettir. Maksat, gelini daha cazip hale getirmektir.

Gelinin vücut hatlarını örtmeyecek kadar şeffaf, başı, kolları ve diğer yerlerini kapatmayacak ölçüde dikilmiş gelinliklerin tesettür yerine geçmeyeceği açıktır. Kadın ve erkeklerin karışık olarak bulundukları nikah salonlarında ve düğün merasimlerinde dinen bu tarz gelinliklerin giyilemeyeceği bellidir.

Ancak böyle gelinliklerin sırf hanımlar arasında yapılan merasimlerde, erkeklerin bulunmaması şartıyla giyilmesi caiz olabilir. Buna rağmen bu meselede hassas olan kimselerin böylesine tesettür ölçüsünden uzak gelinlikleri giymemeleri uygun olur.

Gelinlik giymekte arzulu olanlar tesettürü yerine getiren gelinlikler giymek şartıyla merasimlerde ve törenlerde bulunurlar. Dini hassasiyet taşıyan aileler zaten bugün düğün merasimlerinde de kadın ve erkeklere farklı salonlarda ağırladıklarından muhtemel mahzurlar da böylece ortadan kalkmış bulunmaktadır.





Kaynaklar
1 Ahzab Suresi, 59.
2 Ahzab Suresi, 33.
3 Hak Dini Kur'an Dili, 6: 3927.
4 Tefsir-i Kurtubi, 14: 244.

« Son Düzenleme: 15 Aralık 2008, 23:44:02 Gönderen: İsra »
Ayakları şişinceye kadar ibadet eden peygamberin
Gözleri şişinceye kadar uyuyan ümmetiyiz...

Çevrimdışı KiMYA-YI SAADET

  • Yeni üye
  • *
  • İleti: 7
    • MİLLÎ GÖRÜŞ Forum
Ynt: İslâm'da Başörtüsü ve Ahlâk İlmihali
« Yanıtla #1 : 15 Aralık 2008, 14:17:11 »
Evlilik Ve Evlenme

Bir erkekle bir kadın arasında Allah'ın koyduğu prensipler çerçevesinde akdedilen muamele. İslâm nazarında bir ibadet kabul edilen evlilik ile ilgili olarak, İslâm Hukuku'na dair yazılan kitaplardan bazısında; "Bizim için Hz. Adem'den bu güne kadar, meşrû olarak devam ede gelen ve Cennette de devam edecek olan iki şey vardır; bunlar, evlenme ve imandır (İbn Âbidin, III, 3) şeklinde kaydedilmektedir.

Evlenmenin yani nikâhın çeşitli sebepleri vardır. Nikâhtaki şer'î, akli ve tabii sebeplerin başka bir şer'î hükümde bu şekilde bir arada toplandığı az görülmüştür .

Evlenmenin şer'î delilleri, Kur'an-ı Kerîm, hadisler ve ümmetin icmâı * ile sâbittir.

Kur'an-ı Kerîm'den evlenmenin meşrûluğuna şu ayetler delildir; "Size helâl olan kadınlardan ikişer, üçer, dörder adet nikâh edin" (en-Nisâ, 4/12); "Sizden bekârları ve kölelerinizle câriyelerinizden sâlih olanları nikâh edin. Eğer fakir olurlarsa Allah onları Fazl ve keremiyle zengin kılar. Allah vâsi'dir, âlimdir" (en-Nûr, 24/32).

Cihat ve evlilik İslâm'ın insanın hayatına hâkim olmasının nedenlerinden biridir. Evlenmede ise bunların her ikisi de mevcuttur. Bu nedenle "Evlilikle meşgul olmak kendini nâfile ibadetlere vermekten daha faziletlidir. Çünkü evlilikte nefsi haramdan koruma ve çocuk yetiştirme gibi önemli hususlar vardır" (İbn-i Âbidin, III, 3) kanâatine varılmıştır.

İslâm şerîatının temel esaslarından biri de evliliğin fıtri bir olgu olduğudur. İslâm dini ruhbâniyetle (dünyadan elini eteğini keserek yalnız başına yaşama, evlenmeme); insanın yaratılışı ile çatıştığı, onun nefsi isteklerini ve karakterine ters düştüğü için savaşmaktadır.

Beyhakî ve Taberanî'nin rivâyet ettikleri bir hadiste Hz. Peygamber (s.a.s.) şöyle buyurur: "Evlenmeye gücü yetip de evlenmeyen benden (benim ümmetimden) değildir.''

Bu hadis-i şerifte de görüldüğü gibi İslâm kişiyi, sırf Allah'a yaklaşmak, ruhbanlıkta bulunmak ve ibadet edeyim diye bir köşeye çekilmekten alıkoymaktadır.

Allah Râsulu'nün hayatını göz önüne aldığımızda onun, toplumun fertlerini kontrol altında bulundurmak, insanın nefsini düzeltmek hususunda ne denli titizlik gösterdiğini açıkça görürüz. Onun bu konuda titizlik göstermesinin temelinde, insan gerçeğinin anlaşılması ve onun arzu ve isteklerine cevap verme duygusunun yattığını görürüz. Öyle ise evlilik vb. İslâmî prensipler sayesinde toplumun hiçbir ferdi yaratılışının ötesine geçemeyecek, gücü ve imkanının dışında gayret sarf edemeyecek; tam aksine orta yolda, sağa sola sapmadan yürüyecektir.

Evlilik konusunda Râsulullah (s.a.s.)'ın şu davranışı, insanın nefsi duygularına gem vurması ve insan hakikatına ne denli vakıf olduğunun en büyük delillerinden kabul edilir; şöyle ki: Buhâri ve Müslim'in Enes (r.a.)'den rivâyet ettikleri bir hadiste şunları görmekteyiz: Üç heyet, Râsulullah'ın yanına gelerek, onun ibadetini sordular. Kendilerine Allah Râsulü'nün ibadeti hakkında bilgi verilince, -Onun ibadetini az bulacaklar ki şöyle dediler: "Râsulullah ile biz bir olabilir miyiz! Onun geçmişteki ve gelecekteki günâhlârı bağışlanmıştır. İçlerinden biri tüm geceyi namaz kılmakla geçireceğini, diğeri devamlı oruç tutacağını ve üçüncüsü de kadınlara yaklaşmayacağını ifade ettiler." Daha sonra Rasûlullah (s.a.s.) bu durumu öğrenince onları çağırıp şöyle buyurdu: "Allah'a yemin olsun ki ben sizin Allah'tan en çok korkanınız ve O'ndan en fazla sakınanızım; fakat zaman zaman oruç tutar ve iftar ederim; namaz kılar ve uzanıp yatarak istirahatte bulunurum; kadınlarla da evlenirim. Benim sünnetimden yüz çeviren benden (benim ümmetimden) değildir" (Buhâri, Nikâh, 1; Müslim, Sıyâm 74, 79).

Evlilik sosyal bir maslahatı beraberinde getirir. Evliliğin genel yararları yanında bir de sosyal yararları vardır. Bu yararların basında insan varlığının korunması gelmektedir. Zira evlilik sayesinde, insan neslinin devam etmesi ve çoğalması, nesillerin birbirini izlemesi ve böylelikle Allah'ın insanı yeryüzüne mirasçı kılması sözkonusudur. Evliliğin insan üzerindeki sosyal, ahlâkı ve bedensel yararlarını inkâr etmek mümkün değildir. Kur'an-ı Kerim bu sosyal hikmete parmak basarak şöyle demektedir: "Allah size kendi nefislerinizden eşler yarattı, eşlerinizden de sizin için oğullar ve torunlar yarattı..." (en-Nahl, 16/72).

Evliliğin diğer önemli yararlarından biri de, nesebin korunmasıdır. Meşrû evliliğin bir an için yokluğunu düşünürsek toplumların nesepsiz ve hiçbir fazilete sahip olmayan çocuklarla ne denli sıkıntılara girdiklerini hemen görürüz.

Evliliğin sağladığı yararlardan biri de toplumun ahlâkı çözülme ve bozukluktan beri kalmasıdır. Evlilik sayesinde kişiler sosyal bozukluklardan emin kalırlar.

Hz. Peygamber (s.a.s.), evliliğin sağladığı yararları, bir grup gence hitapları sırasında şöyle dile getirmişlerdir; "Ey gençler, sizden evlenmeye gücü yeten kimse hemen evlensin; zira evlilik gözü haramdan en iyi koruyan ve tenasül uzvunun en sağlam kalesidir. Evlenmeye imkânı olmayan ise oruç tutsun; zira oruç şehveti kırmaktadır... (Buhâri, Savm, 1, Nikâh, 2 3; Müslim, Nikâh,1, 3; Ebû Dâvûd Nikâh, 1, İbn Mâce, Nikâh, 1).

Yine evliliğin faydaları arasında toplumun hastalıklardan uzak kalmasını, kişinin rûhî ve nefsi bir rahatlığa kavuşmasını zikredebiliriz. Bu tedbirler sayesinde toplumun fertleri zinânın bir sonucu olarak ortaya çıkacak olan bulaşıcı hastalıklardan kurtulmuş; hayasızlığın yayılması önlenmiş ve harama giden yollar kapanmış olur.

"Kaynaşmanız için size kendi cinsinizden eşler yaratıp da aranızda sevgi ve merhamet peyda etmesi de O'nun varlığının delillerindendir. Doğrusu bunda, iyi düşünen bir kavim için ibretler vardır" (er-Rûm, 21).


Allah (c.c.), Evlilikte Müslümanın Kimi Tercih Edeceğini Açıklamıştır:

"(Ey Müminler,) iman etmedikçe müşrik kadınlarla evlenmeyin. Mümin bir cariye, hoşunuza gitse bile müşrik bir kadından hayırlıdır. (Mü 'min kadınları) iman etmedikçe müşrik erkeklerle evlendirmeyin. Mümin bir köle, hoşunuza gitse bile (hür) bir müşrikten hayırlıdır. Bunlar (sizi) cehenneme çağırırlar; Allah ise, izniyle, cennete ve mağfirete dâvet ediyor. İşte, Allah, düşünüp ibret alsınlar diye, ayetlerini insanlara böyle açıklar " (el-Bakara, 2/221).

Hz. peygamber de Buhâri ve Müslim tarafından nakledilen bir hadisinde, bir kadınla ancak dört meziyeti dolayısıyla evlenildiğine işaret ederek, bunların; kadının malı, soyu-sopu güzelliği ve bir de dini olduğunu belirtmiş, sonra da, "sen kadının dindar olanını al" buyurmuştur (Buhâri, Sahih, VI, 123; Müslim, Sahih, II. 1086). İbn Mâce tarafından nakledilen bir hadisinde ise şöyle demiştir: "Kadınlarla güzellikleri dolayısıyla evlenmeyin; olabilir ki, güzellikleri onları kötülüğe sevkeder. Malları dolayısıyla da evlenmeyin; olabilir ki malları da onları size karşı isyâna sevkeder. Fakat onlarla dinleri dolayısıyla evlenin. Dindar olan siyahi bir cariye, diğerlerinden üstündür" ("İbn Mâce, Sünen, I. 572). (Daha geniş bilgi için bk. Nikâh).


Evlenmenin Hükmü Nedir?

Evleneceklerin durumuna göre nikâhın hükmü farz, vacib, sünnet, haram, mekruh veya mübah kısımlarına ayrılır:

1. Evlenmediği taktirde zinaya düşeceği kesin olan kimsenin -mehri verecek ve eşinin geçimini sağlayacak durumda ise- evlenmesi farzdır.

2. Yine evlenmezse zinaya düşme tehlikesi bulunan kimsenin -mehir ve nafakayı sağlayacak durumda ise- evlenmesi vacibtir. Hanefiler dışındaki çoğunluk farz ve vacib arasında bir ayırım yapmaz (İbnül-Hümâm, a.g.e., II, 342; el-Kâsânî, el-Bedâyî', II, 260 vd.).

3. Evlenince, eşine zulüm yapacağına kesin gözüyle bakılan kimsenin evlenmesi haramdır. Hem zinaya düşme, hem de eşine zulüm yapma korkusu bulunan kimsede haramlık yönü tercih edilir. Çünkü bir konuda helâl ve haram birleşince, prensip olarak haram üstün tutulur ve ondan kaçınmak gerekir. Nitekim ayet-i kerimede, "Evlenmeye güç yetiremeyenler, Allah kendilerine fazlu kereminden zenginletinceye kadar iffetlerini korusunlar" (en-Nûr, 24/33) buyurulur.

4. Eşine zulüm yapacağından korkulan kimsenin evlenmesi mekruhtur (el-Mevsılî, el-İhtiyâr, III, 82).

5. Cinsel bakımdan itidal halde bulunanların evlenmesi sünnettir. İtidal; evlenmezse zinaya düşeceğinden korkulmayan, evlenirse de eşine zulüm yapacağından endişe duyulmayan kimsenin halidir. Toplumda çoğunluğun bu durumda olması asıldır. Yukarıda zikrettiğimiz, evlenemeyen gençlere oruç tutmayı tavsiye eden, evlilik konusunda aşırı çekimser kalmağa karar veren üç sahabeyi uyaran hadisler bunun delilidir.

Diğer yandan Hz. Peygamber ve Ashab-ı kiram evlenmişler ve onlara uyanlar da bu sünneti sürdürmüşlerdir. Tercih edilen görüş budur (bk. el-Fetâvâl-Hindiyye, I, 267).

İmam Şâfiî'ye göre ise, bu durumda evlenmek mubahtır. Evlenmek veya bekâr kalmak caiz olur. O'na göre, vakitlerini ibadete ayırmak ve ilimle uğraşmak evlilikten daha üstündür. Dayandığı deliller şunlardır: Cenab-ı Hak Yahyâ peygamberi şu sözlerle övmüştür: "...efendi, nefsine hakim, iffetli" (Âl-i İmrân, 3/39). Ayetteki hasûr ifadesi; gücü yettiği halde kadınla cinsel temas kurmayan kimse anlamına gelir. Evlilik daha üstün olsaydı, bunu terketmek övülmezdi. Çoğunluk fakihler bu örneğin daha önceki şeriat uygulaması olduğunu, İslâm ümmetini bağlamadığını söylemişlerdir.

İmam Şâfiî'nin diğer bir delili şu ayettir: "Haram olanlar dışındaki kadınlar, onları mallarınızdan harcayarak almak, onlarla evlenmek ve zinâ etmemek şartıyla size helal kılındı" (en-Nisâ, 4/24). Bir şeyin helal olması mübah olması demektir. Çünkü bu iki kelime birbirinin eş anlamlısıdır. Diğer yandan evlilik, kişiye cinsel yönden yarar sağlar. Yararına olan bir işi yapmak ise bir kimseye vacib olmaz. Böylece evlilik yeme, içme, alış-veriş gibi mübah olan muamelelerdendir (ez-Zühaylî, el Fıkhu'l-İslâmî ve Edilletüh, Dimaşk 1405/1985, VII, 33, 34; İbn Hacer el-Askalânî, Bülûğul-Merâm min Edilletil-Ahkâm, Terc. Ahmed Davudoğlu, İstanbul 1967, II, 228 vd.; Hamdi Döndüren, Delilleriyle İslâm Hukuku, İstanbul 1983, s. 183, 184).


Gerdek Gecesi

Evlenmiş karı ve kocanın ilk defa bir araya geldikleri gece. Bu buluşmanın özelliği, kadın ve erkek için daha önce bilinmesi mümkün olmayan maddî ve manevî mahremiyetin ortadan kalkmasıdır. Çünkü o geceden önce, ayrı dünyalarda yaşayan iki insan, birbirlerine yaklaşarak aynı hayatı paylaşma durumuna gelmişlerdir. Bunun da ötesinde, aile olarak belirli hak ve görevleri "fiilen yaşama" olayını başlatmışladır.

Gerdek gecesini, sadece cinsî yönden iki farklı cinsin birbirlerini tanıması olarak görmemek gerekir. Bu beraberlik aynı zamanda, manevî ve hissî bir bütünleşmenin de başlangıcı olmaktadır. Olgunluk seviyesine gelen iki gencin, ondan sonraki hayatları belirli bir ölçü ve plan dâhilinde sürecektir. Bu bakımdan gerdek gecesi; son derece ciddî ve ağır sorumluluklarla dolu bir hayatın başlangıç anıdır. Tek kelime ile bir planlama kararının verileceği zamandır. İki çift, paylaşacakları hayatta birbirleri için düşündüklerini açıkça anlatacak ve karşılıklı olarak yekdiğerinden beklediği tavır ve davranışları konuşacaklardır.

Gerdek, İslâmî bir olaydır. Çünkü gerdek olayında gözümüze çarpan olağanüstü durum, kadın ve erkeğin meşrû ölçüler içerisinde biraraya gelmesi ve evlilik gibi büyük bir hadisenin düşünülüp, tartışılarak gerçekleştirilmesidir.

Gerdek olayında, birbirlerini uzaktan tanıyan iki çiftin yakın bir temas ile ve ciddî bir ortamda karşısındakini ölçülü bir şekilde değerlendirmesi sözkonusudur. Çünkü evlilik ile yeni bir hayata başlangıçta, karşıdaki insan, bütün özellikleri ile tanınmak durumundadır. İslâmî mahremiyetin olmadığı durumlarda ve günümüz gibi kadın-erkeğin birbiriyle ölçüsüz ve gayrî ciddî bir biçimde biraraya gelmesi hâli, gerdek olayına gerek duyurmamaktadır. Çünkü olayda ne bir mahremiyet, ne de geleceğe dönük ciddî bir hesap bulunmaktadır. Taraflar; ya kendilerini bekleyecek akıbetlerden habersizdirler veya biraraya gelişlerinde sadece "cinsel tatmin" ağır basmaktadır.

Dolayısıyle bazan bu tür gayrî meşrû ilişkilerde "evlilik" gibi bir müesseseye bile ihtiyaç duymayan insanlar görülmektedir. Tabii ki bu tür ilişkilerin sonu, büyük acılar ve felâketlerle bitmektedir.

İslâm'daki evlilik, cinsî duyguların dinî bir program çerçevesinde ve beşerî aşkın en temiz özellikleri ile biçim kazanmasıdır. Elbette ki bu temiz ve saf beraberlik, gerdek gecesi gibi başkalarının malûmu olmayan ruhî ve bedenî birlikteliğe ihtiyaç duyacaktır.


Kadının Baş Açık Gezmesi İbadetlerine Mani Olur mu?

Kadının başını örtmesi Allah'ın bir emri olduğundan dolayı, başını açan bir kadın bir farzı terk etmekle mesul olmaktadır. Öte yandan Allah'ın bir diğer emri olan namazını kılmakla da onun sorumluluğundan kurtulur ve namaz kılma sevabını alır.

Namaz kılarken Allah'ın emrettiği şekilde örtünen, fakat sokağa çıkarken başını açan bir kadının namazının kabul olmaması diye bir durum bahis mevzuu değildir.

Bu hususta Hülasatü'l-Ecvibe' de şöyle bir fetvaya yer verilmektedir."Maasiyi mürtekip olan [günahları işleyen> kimsenin salat [namazı> ve ibadatı [ibadetleri> sahih olup sevabına nail olur.(1)

Diğer taraftan "Şüphesiz, iyilikler kötülükleri siler" (2) mealindeki ayetin işaretiyle de namaz ve benzeri diğer ibadet ve iyilikler insanın işlemiş olduğu günahların affına vesile olmaktadır. Ayrıca namazın insanı kötülüklerden alıkoyması da bir gerçektir ve bir vakıadır. Bu gerçek bir ayet-i kerimede şöyle beyan buyurulur: "Namazı dosdoğru kıl. Şüphesiz ki, namaz, insanı fuhuş ve kötü şeylerden alıkoyar." (3) Ancak, kılınan namazın kısa zamanda insanı bütün kötülüklerden çekip çıkaracağı söylenemez. Zamanla "Namazın bir kerameti ve bereketi" olarak kişi birçok günahlara bulaşamamakta ve onlardan uzak kalmaktadır. Çünkü, günde beş defa abdest alarak Allah'ın huzuruna çıkan, el bağlayıp namaz kılan bir insan Rabbinin yasaklamış olduğu fiilleri işleyemez.

İşte bunun içindir ki, namaz kılan, fakat başı açık olarak dolaşan bir kadının namazının kabul edilmeyeceği söylenemez. Zaten zaman içerisinde kendisi bunun ezikliğini hissedecek ve başını kapayacaktır.

(1) Hud Sûresi, 114.
(2) Hülasatü'l-Ecvibe s. 8.
(3) Ankebut Sûresi, 45.


Kadının Saçını Kesmesi

Allah Râsulü kadınların saçlarını traş etmelerini yasaklamıştır.(125) kadınların ve kızların erkeklere benzememeleri için saçlarını kesmeleri mekruhtur. Eğer bir hastalık varsa o zaman kesilmesinde bir beis yoktur.(127)
(125-Ahmet İbn-i Hanbel, Ahkamu'n Nisa:14)


Peruk Takmak, Dövme Yapmak

Peruk iğreti saç takma demektir. Allah Râsulü buyuruyor; "Allah peruk takanada taktırana da, dövme yapanada yaptıranada lanet etsin."(127)
Dövme, derinin üzerine iğne ile delip, kan çıkan yerlere barut veya çivit ekerek yapılan bir şekil yada bir resimdir. Allah Râsulü hem peruk takmayı hem de dövme yapmayı şiddetle yasaklamış, yaptıranlara lanet etmiştir.
Başka bir Hadis-i şerifte: Râsulullah'a bir kadın gelerek; Ey Allah'ın Râsulü, kızım, kızamık çıkardı, saçları döküldü. Onu evlendirdim, kendisine peruk takabilirmiyim?" dedi. Râsulıllah "Peruk takanada taktıranada Allah lanet etsin."(128)
İbn-i Abbas (r.a) dan rivayet olundu: "Râsulullah elinde bir tutam saç çıkardı ve şöyle buyurdu: "İsrail oğulllarının kadınları, başlarına bunu takıyorlardı. Bundan dolayı lanetlendiler. Ve onlara mescitler haram kılındı."(129)

Peruk yaptırmak için de saçı kesip satmak haramdır. Bu konuda Molla Hüsrev şöyle der. "İnsan kılının satılması caiz değildir. Çünkü insan şerefli ve üstün bir yaratıktır.
Dolayısıyla insanın bir parçasını önemseriz, hakir görmek caiz olmaz. İnsanın kılının satılması caiz olmadığı gibi, onu her hangi bir yerde kullanmak caiz değildir."


(126 Fetava-i Hindiyye.5/538)
(127 Müslim, Libas :45)
(128 et- Terğib.:3/119)


Kadının Kocasına Karşı veya Tek Başına Tesettürü

Erkek, hanımının bütün vücuduna bakabilir. Meşru suretle ondan yararlanabilir.

İkinci bir görüşe göre bu caiz değildir. Çünkü Râsulullah sünnetini Hz.Aişe şöyle anlatır. "Ben Râsulullahın avret mahalini asla görmedim"(135) Yine "Ne ben Râsulullahıtan birşey gördüm be de ı benden." Yine Hz. Peygamber: Çıplak olmaktan sakınınız, Zira yanınızda kişinin helada bulunduğu ve hanımıyla cinsel ilişkide bulunduğu zamanın dışında sizden hiç ayrılmayanlar var."(136)
Takva ve azimet açısından ikinci görüş daha uygundur. Kutubi, birinci görüş daha sahihtirder.(137) Banyoda tek başına veya eşinle yıkanırken avret mahalinin peştemal gibi bir şeyle örtmek sünettir.Eğer banyo küçük ise tek başına veya eşiyle avret yerleri açık olarak da yıkanmalarına müsade vardır.(138) Yine eğer oda 10 zira(*) kadar küçük olursa, bu küçük odada cinsi ilişki maksadıyla erkeğin hanımını soyması caizdir.(139)

Hanım tek başına evde bulunduğu zaman göbekle diz kapağı arasını örtmek gerekir. Ancak her an giden gelen olabileceği için müslüman bir hanımın temkinli durması gerekir. Ayrıca insan yanından ayrılmayan melekler de var. Bunlar avret yerlerinin açılmasından eziyet duyarlar. Ümmü Seleme Validemiz "evin içinde dahi cilbabını çıkarmadığı" rivayet edilmektedir.(140)

Kaynak;
(136 Tirmizi, Edep:24)
(137 Tefsir-i Kurtubi::12/233)
(138 İbn-i Abidin: 1/404)
(*)Bir zira, yaklaşık 60 cm'dir.
(139 Fetava-i Hindiyye: 5/288)
(140 Ahmet bin Hanbel: 2128)


El Öpmek

El öpmek İSLAM-i bir emir ve tavsiye değildir. Eskiden beri gelen hürmet ifadesi olarak kullanılan bir adettir.

Herhangi bir dünya menfaati için el öpmek mekruhtur. Herkesin eli öpülmez. Ana,baba ve âlimin eli öpülebilir. Kadın da kocasının elini öpebilir.(185)
Kadın, evlenilmesi kendisine ebediyyen haram olan babası, dedesi, amcası,dayısı,kardeşi ve kayınpederinin elini öpmesi caizdir. Fakat babasının dışndakilerin elini öpmemek evladır. Kadın mahremi olmayan yanlız yaşlı olduğu için bir erkeğin elini öpemez, Ancak bir erkek mahremi olamayan yaşlı kadının elini öpebilir. görüşü vardır. ama öpmemeleri daha uygundur. İhtiyar kadınların elini mahremi olmayan erkeklerin sıkabileceğine dair bazı görüşler vardır. Ancak erkek ne kadar ihtiyar olursa olsun, mahremi olmayan hanımlar onun elini sıkamaz ve öpemez.(186)

İmam Merginani: "Bir erkek, şehvetten emin olsa bile mahremi olmayan kadının elini ve yüzüne dokunması helal olmaz."(187) Eğer mahremi olursa öpebilir, Ancak onunda başka hususları vardır. "Hurmet-i mushara" bölümüne bakınız. Eğer şehvet duyacak yaşta genç kız olursa onda el öpmek caiz değildir. Ancak şehvet duymayacak kadar yaşlı olan elini öpmek haram olmaz.(188)

Kadının kadınları, Erkeğin de erkeği bir şevkat ifadesi olarak kucaklaması,baş,alın, gibi yerlerden öpmesi caizdir.(189) çocukları şefkatle kucaklamak ve öpmek caizdir.

Kaynak;
(185 Dureru'l-Hukkam:1/138)
(186 el-Hidaye: 4/84)
(186 el-Hidaye: 4/83)
(186 el-Hidaye: 4/83)


Hanımın Dışarda Kocasının Koluna Girmesi

Allah Râsulü buyuruyor; "Şüphesiz ki siz, bir gün gelecek önceliklerin yoluna karşı karşısına, santimi santimine uyacaksınız. Hatta onlardan biri daracık kertenkele deliğine girecek olsa, sizde onaözenerek girmeye çalışacaksınız."Ashap sordu: "Ey Allah'ın Elçisi! Bizden önceki milletler den maksat yahudilerle Hıristiyanlar mı?"
Allah Râsulü: "Onlardan başka kim olacak" buyurdu.(184)

Yine Allah Râsulü buyuruyor. "Kim kendini bir millete benzetirse o millettendir. Kim bir milletin yaptığı işi yaparsa, o millettendir."Yine "Kim iSLAM'da olmayan bir iş yaparsa o işi İSLAM reddeder."buyurmuştur.(184)

Hanımın kocasının koluna girmesi bizim adetimiz değildir. Biz Büyüklerimizden böyle birşey görmedik. Bu, tamamen batıdn bize gelen bir adet. Adet olsun, moda olsu, birbirimize benzeyiş olsun diye kadının kocasının koluna girmesi doğru değildir.Ancak hastalık olduğu zaman veya kalabalık bir ortamda korumak için, yardımcı olmak maksadıyla kadın kocasının koluna girebili...

Kaynak;
(183 Buhari,Enbiya:50;Müslim,ilim:3)
(Meşâriku'l-Envar:1/63)


Kadının Erkeklerle Karışık Yürümesi

İbn-i Ömer (r.a) rivayet olduğuna göre: "Allah Râsulü iki kadının arasında yürümeyi erkeğe yasakladı." (196)

Allah Râsulü mescitten çıkarken kadınlarla erkeler karışmışlar. Bunun üzerine Râsulullah şöyle buyurdular:"Hanımlar, siz geriye kalın. sizin için yol ortasında yürümek yoktur, Yol kenarından yürümeniz gerekir."(197)

Haımlar zaruri ihtiyaçları için sokağa çıkınca erkeklerle karışık yürümemeli. Hele bugünkü çarşı pazara müslüman hanımların girmeleri hiç doğru değil... Zaruri ihtiyaçlarını daha müsait yerlerden alma yoluna gitmeli..

Kaynak;
(196-7 Ebu Davud)


Kadının Erkek Doktora Muayene Olması

Râsulullah Buyuruyor;"Ancak hanımına ve cariyene bak, gözünü (harama) kapat"(200) Başka bir hadis-i Şerifte: "Allah avrete bakana baktırana da lanet etsin."(201) Bakılması haram olan yeri tutmakta haramdır.(202)

Yabancı bir erkeğin müslüman bir kadının avret sayılan yerine bakması haramdır. Ancak şu üç şey için zauret miktarı bakmak caizdir.

1-Mahkemede şahitlik eden kadına
2-Evlenmek istediği kıza
3-Zaruret miktarı hasta olan kadına bakmak(203)

İmam Merğani bu konuda şöyle der. "Doktor zaruret zamanı hsata olan kadının, hasta olan organına bakması caizdir. Ancak erkek doktorun tedavi etmeyi başka bir kadına öğretmesi gerekir.Çünkü kadınınkadına bakması daha kolaydır.(204)
Molla Hüsrev'de aynı şeyi söyledikten sonra buna şunu ekller."Kadının başka bir kadının avret yerine bakması günah açısından daha hafiftir.
Hiç görmüyormusunuz ki, öldükten sonra kadını kadın yıkar. erkek değil."(205) Burada müslümanların kadın doktorlarını yetiştirmelerinin gereğininde de işareti edilmektedir. Hem de taviz vermeden müslüman, bu hakkını mutlaka elde etmeli, kadın doktorlarını yetiştirmelidir.

Ancak yukarda geçtiği gibi kadının erkek doktora muayene olması için bir zaruret olması gerekir. Kadın doktorun olmaması ve ya olupta doktor kadar mütehassıs olmaması bir zarurettir.

Kaynak;
(200 el-Hidaye)
(201 Müşkat:270)
(202 Dureru'l Hukkam)
(203 el-Hidaye.4/84; Durerul-Hakkum:1/314)
(204 el-Hidaye :4/84)
(205 Durerul-Hakkum:1/314)


Cinsel İlişkide Eşlerin Başkalarını Hayal Etmesi

Eşler cinsel ilişkide buunurken erkek, Hanımını tanıdığı güzel bir kadın diye hayal etmesi, kadının da kocasını başka bir erkek olarak hayal ederek sevişmesi, cinsel lişkide bulunmasu Haramdır.

İbn-i Abidin bu suyu arap olarak düşünüp şarap niyettinde içmeye benzer. O,haram olduğu gibi bu şekilde ilişkide haramdır.(67) bu tür davranışlar ailelerin yıkılmasına sebep olacağı için iSLAM yasaklamıştır.

Kaynak (67 İbn-i Abidin:6/372)
« Son Düzenleme: 15 Aralık 2008, 23:45:32 Gönderen: İsra »
Ayakları şişinceye kadar ibadet eden peygamberin
Gözleri şişinceye kadar uyuyan ümmetiyiz...

Çevrimdışı KiMYA-YI SAADET

  • Yeni üye
  • *
  • İleti: 7
    • MİLLÎ GÖRÜŞ Forum
Ynt: İslâm'da Başörtüsü ve Ahlâk İlmihali
« Yanıtla #2 : 15 Aralık 2008, 14:18:02 »
Konunun ehemmiyeti açısından sabitlenirse sevinirim...

Selametle...
« Son Düzenleme: 15 Aralık 2008, 23:46:58 Gönderen: İsra »
Ayakları şişinceye kadar ibadet eden peygamberin
Gözleri şişinceye kadar uyuyan ümmetiyiz...

Çevrimdışı Günbatımı

  • popüler yazar
  • ******
  • İleti: 2490
  • Görelim Mevlâ'm neyler, neylerse güzel eyler...
Ynt: İslâm'da Başörtüsü ve Ahlâk İlmihali
« Yanıtla #3 : 15 Aralık 2008, 14:58:09 »
İşte bunun içindir ki, namaz kılan, fakat başı açık olarak dolaşan bir kadının namazının kabul edilmeyeceği söylenemez. Zaten zaman içerisinde kendisi bunun ezikliğini hissedecek ve başını kapayacaktır.

Katılıyorum, örnekleri çok...
« Son Düzenleme: 15 Aralık 2008, 23:47:31 Gönderen: İsra »
Dua'sız üşürmüş yürekler!
Sana bir dua eden olsun, senin de bir dua ettiğin...
Bilmezsin hangi kırık gönlün duasıdır karanlıklarını aydınlatan,
Sana ummadık kapılar açan.
Bilmezsin kimin için ettiğin duadır, seni böyle ayakta tutan...


Hz. Mevlana 

Çevrimdışı RY

  • Yeni üye
  • *
  • İleti: 2
Ynt: İslâm'da Başörtüsü ve Ahlâk İlmihali
« Yanıtla #4 : 18 Aralık 2008, 22:07:02 »
Allah razı olsun kaynakları ile beriltilmiş istifade ettik

 
« Son Düzenleme: 19 Aralık 2008, 00:11:48 Gönderen: İsra »