Gönderen Konu: İslamda Türbeler ve Anıtmezarlar  (Okunma sayısı 2727 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı bin_sultan

  • araştırmacı
  • ***
  • İleti: 341
    • http://www.teslimiyet.com.tr.tc
İslamda Türbeler ve Anıtmezarlar
« : 22 Haziran 2015, 15:30:19 »

İSLAMDA ANITMEZARLAR VE TÜRBELER

“En makbul mezarı “en çabuk kaybolan” diye tanımlayan İslâmiyet’te zengin bir mezar mimarisinin gelişmesi şüphesiz çok şaşırtıcıdır.” (TDV İs. Ans.)

Anıt, abide kelimesinin Türkçesidir. Büyük bir olay ve önemli bir kişinin gelecek kuşaklarca anılması için yapılan, göze çarpacak büyüklükte yapılara deniyor. Savaşta ölen askerler için dikilen anıtlar, bütün dünyada en yaygın olan anıt çeşididir. Bunlara “Meçhul Asker Anıtı” denir ve dev beton direklerin semaya yükselmesiyle sembolleşirler.

Tarihten günümüze akıp gelen bir de “Kaya Mezarları” vardır ki bunları Anadolu’nun bütün sabit kayalarında izlemek mümkündür. Bunların da amacı aynıdır ve dünya durdukça anılmaktır, başarmışlardır da, ancak bunların eserleri görülürken adları ve sanları batıl gitmiştir.

Dünyada yaşayan tüm insanlar en az yüz yılda yerlerini başkalarına bırakırlar ve yeryüzünde insan nesli yenilenir. Bu yenilenme mezarlarda da aynen gerçekleşir zira anıt şeklinde yapılmayan mezarların üzerine yeni mezarlar açılır. Böylece yer altındaki uzun istirahatte yalnız kalınmamış olur. Belki de yüz yıla varmadan yanına akrabaları, eşi, çocukları ve torunlarının naaş’ı konur insanın ve her kavuşmada büyük bir bayram yaparlar yer altında. Ama bu bayram anları anıtmezarlarda ve türbelerde asla yaşanamaz onlar hep o buz gibi betonun içinde yalnız yaşarlar.
Bir mezar, mezarlığın dışındaysa bu mezar anıt mezardır. O mezarın içindeki kişi bayramlarda, arifelerde mezarlığa koşan kalabalık cemaatlerin Fatihalarından ve Yasinlerinden mahrumdur.

Anıtmezar yaptırmaktaki amaç nedir? Mezarlığın haricinde bir kabri, anıt mezarı görenler bu kimdir diye soracak ve verilen bilgiyle de ölen anılmış olacaktır. Bu İslami usule asla uygun bir davranış değildir, ama hızlı bir yayılma eğilimine doğru ne yazık ki gitmektedir. Öldükten sonra da anılmak isteyenler bunun yolunu mezarlığın dışında bir mezara gömülmekte bulmuşlardır. Bu anıt mezarların ilki bizim ülkemizde anıtkabirle başlar İsmet Paşayı da unun bir köşesine koymalarıyla o da kabristan haricinde kalır. Turgut Özal ve Menderesin mezarları da bu saikla İstanbul Vatan caddesinde kabristan dışındadır. Süleyman Demirel anıt mezara gömüldü hem de binlere dönüm alan feda edilerek, hem de kendi köyünde. Celal Bayar da öyle olmuştu Mudanya’da kendi köyüne bir anıt mezara gömüldü. Oysa devlet mezarlığına normal bir yere gömülselerdi daima ziyaretçileri olurdu ya o köylerde ama olsun kendi tercihleri hem Allah nereden okunursa Fatihaları yerine ulaştırtacak güce sahiptir. Kısacası variyet ölünce de kendini gösteriyor, saltanat mezarın dışında da sürüyor ya içinde orasını Allah bilir.

Hâlbuki Ahirete imam eden bir Müslümanın böyle bir şeye ihtiyacı yoktur. Oldukça aşırı ve kul hakkı da içeren bir yöntem olan anıt mezarların hızla yayılması dünyada ekili alanlara da zarar verecektir.

 İnsanoğlu ölümü hiç sevmez hatta ondan nefret eder. Bu kaide herkes için geçerlidir. Müslümanı için de Yahudi’si için de Hristiyan’ı hatta ateisti için de. Dünyaya bir göz attığımızda yakında mezarsız yer kalmayacak, ekin tarlası bitecek sanırsın.
Yahu kardeşim maden inanmıyorsun bu kadar debdebeli mezar sana ne yapacak? Madem inanıyorsun senin inancında var mı böyle şaşaalı ve debdebeli mezarlar ve anıtlar yaptırmak.

Dünyadaki en büyük mezarlar mısırdaki piramitlerle Hindistan’daki taç mahaldir bunlardan ilki kendisini ilah ilan eden firavunlara ikincisi ise bir Müslüman krala aittir. Bu Müslüman kral şah-ı cihan karısına ve kendine sağlığında kocaman bir mezar yaptırmış öyle ki bugün en fazla turist çeken yerlerden birisi ilk bakışta koca bir camiyi andıran mezarın etrafında minareler yükseliyor. Burası cami mi yoksa mezar mı? Mezarsa nasıl mezar, bu mezarın yapılmasına hangi âlimler izin vermiş yoksa izinsiz mi yaptırmış yani fetva olmadan mı bu kadar dev bir mezar çok büyük metrajda araziler işgal edilerek inşa edilmiş? Her şey öldükten sonra da anılmak için öyle mi peki dini verilerin hiç mi önemi yok? Nebevi ölçülerin ve ahlakın hiç mi değeri yok olmalıydı. Bir de sen dünya kralısın ama her şey sen ölür ölmez bitiyor ve çocukların tarlalarını bölüşmek için savaşmaya başlıyorlar hem de sen ölmeden.
Yüz yıllarca Müslüman büyükler özellikle tasavvuf erbabı ölünce üzerlerine türbeler yapıldı kendisi isteyen de oldu istemeden yapılan da. Doğu milletlerinin bir zaafı vardır türbelere karşı. Devamlı içinde belki değersiz birisi de yatabilir ama o kümbet var ya o kubbeler o görkemli mermer granit yapılar geridekilere ve yaşayanlara altta çok üstün biri var hissi vererek din dışı davranışlara da sevk etmiştir. Öte yandan İslam’ı tam hazmetmiş ve nebevi ölçülere bağlı büyük İslam âlimleri mesela Sadreddin Konevi gibi üzerlerine türbe yapılmamasını vasiyet etmişlerdir. Said-i Nursi hazretlerinin bir mezarı bile bulunmazken Süleyman Hilmi Tunahan merhumun da türbesi yoktur ve sadece dört dikme üzerine bir basit kubbesi vardır.

Ancak hiçbir devirde Müslümanlarda durum buna uygun düşmez, garibanların esamesi okunmazken ve silinmişken krallar karılarının üzerine taç mahal gibi dev binalar dikmişlerdir. İslami hassasiyeti bildikleri halde ve hatta kendileri istemedikleri halde nice büyük zatların mezarı üzerine anıtlar, türbeler ve kümbetler inşa edilmiştir. Cami hazirelerinde yer almak için ve camiden çıkan Müslümanların Fatihalarından nasiplenmek için de büyük çabalar sarf edilmiştir. İslam’ın “ses çıkarmadığı” sade bir mezar taşından başlayarak camilerin diplerinde dev türbeler yükselmiştir.

“Ravi Ebu Hüreyre R. A anlatıyor: Resulullah (sav) şöyle dediler: "Allah Yahudilere ve Hristiyanlara lanet etsin. Peygamberlerinin kabirlerini mescide çevirdiler." (Ebu Davud`un dışındaki bir rivayette Hz. Aişe`den şu ziyadeye yer verilmiştir: "Eğer bu (endişe) olmasaydı, (Resulullah`ın) kabri açıkta bulundurulacaktı. Ancak mescit ittihaz edilmesinden korkuldu.") Hadis No: 2698”

Bu hadis-i şerifte efendimiz aleyhissalatü vesselam: “Peygamberlerinin kabirlerini mescide çevirdiler” buyururken onların putlaştırıldığına ve ilahlaştırıldığına işaret ediyor ve türbelerle mescitlerin karıştırılmamasını dikkat çekiyor.
Türbe işini en ileri seviyelere (!) çıkaranlar Müslümanlardan en başta İranlılardır sonra Türkler gelir. Ama türbe işini gerçek anlamda en ileri götürenler dinsizlerdir: mesela firavunlar kendilerini putlaştırarak ve tapındırarak ölmüşler ve öte dünyada (?) da bunun süreceğine inanarak büyük piramitlerin altına kendilerini mumyalatarak gömdürmüşlerdir.

Miladi 21. yüz yılda ise Müslüman mezarları sadeleşmeye giderken yüz yıllardır Müslümanlara “türbeci” diyenler ve türbe başlarına uğrayanları dua edenleri hafife alanlar büyük anıtmezarlara ses çıkarmadıkları gibi sevdiklerinin anıtmezarlarına da her daraldıklarında seğirtenler bu konuda da Müslümanları geride bıraktılar.
Bu konuda iki aykırı mezarsızı da anmak isterim: birisi son derece dindar bir kral olan Suudi kralı diğeri de tam bir dinsiz olan Aziz Nesin. İkisi de mezarlarının yerlerini belli etmemek için vasiyet etmişler ve başarılı da olmuşlardır.
Kısacası kimsenin kabristan dışına özel mezar yaptırma hakkı olamaz. Aksi halde bu anıtmezarların kimisine “din geri geliyor diye şikâyet toplulukları yürürken kimisine de Allaha rağmen “din elden gidiyor” diye dua toplulukları yürümeye devam edecektir.

NANIYORSANIZ EN ÜSTÜN SİZSİNİZDİR