Tasavvufta, evliyalıkta yüksek derecelere ulaşmış İslam büyükleri hep kendi kusurlarını görürler, kendi kusurları üzerinde o kadar dururlardı ki başkalarının hatalarını kusurlarını görmeye sıra gelmezdi.
İmam-ı Rabbani hazretleri bu konuda en önde olanlardandır. Buyuruyor ki: “Kusurlarım pek çok. İyi anlıyorum ki, sağ omzumdaki melek, yirmi seneden beri, yazacak bir iyilik bulamamıştır. Allahü teâlâ biliyor ki, bu sözü gösteriş olarak söylemiyorum. İçimden geleni söylüyorum.
Yine iyi anlıyorum ki, hatalarla, kusurlarla çevrilmişim ve günahlarımın altında ezilmişim. Yaptığım ibadetleri, iyilikleri, sol omzumdaki melek yazsa, yeridir. Sol omzumdaki melek, hep yazmaktadır. Sağ omzumdaki ise işsiz, boş durmaktadır. Sağdaki amel defterim bomboştur.
Soldaki ise, dolu ve simsiyah olmuş. Ümidim yalnız Allah’ın rahmetindedir. Ancak Onun mağfiretine sığınıyorum. “Allahümme mağfiretüke evsau min zünubi ve rahmetüke erca indi min ameli=Ya Rabbi, senin mağfiretin, benim günahlarımdan daha geniştir. Rahmetin ise amelimden daha ümit vericidir” duasını kendime tam uygun görüyorum.
Şaşılacak şeydir ki, yüksek derecelerde, durmadan gelen feyzler, nimetler, bu kusurları görmeye yardım ediyorlar. Ayıpları görmek kuvvetini artırıyorlar. Ucb, kendini beğenmek yerine, aşağılık gösteriyorlar. Yüksek yerde, tevazu yolunu açıyorlar. Kişi ne kadar çok yükselirse, kendini o kadar çok aşağı görüyor. Çok yükselmek, kendini çok aşağı görmeye sebep oluyor. Yabancılar, buna ister inansın, ister inanmasınlar.”
Cenab-ı Hak, kullarının günahlarını örttüğü gibi, kulların da birbirlerinin kusurlarını örtmelerini istemektedir:
“İnanıp hayırlı iş işleyen (mümin)lerin kötülüklerini, and olsun, örteriz, onları yaptıklarının en güzeli ile mükafatlandırırız.” (Ankebut 7)
“Allah onların (müminlerin) kötülüklerini örter, onlara işledikleri şeylerin en güzellerinin karşılığını verir.” (Zümer 35)
“Siz daha da açarsınız!”
Allah nezdinde en makbûl kul Allah’ın ahlâkıyla ahlâklanan kuldur. Çünkü Allahü teâlâ ayıpları örten, günahları affeden, kulun kusurlarından vazgeçendir. Hal böyle olunca kul kim oluyor ki, kendi gibi veya kendinden daha üstün bir insanın kusurlarından vazgeçmiyor, affetmiyor. Halbuki kedisi de onun gibi bir kuldur. Nasıl olur da yaratan affederken o affetmez!
Hazreti İsa havârilerine sorar:
- Siz uykuda olan kardeşinizin mahrem yerini rüzgârın açtığını görürseniz ne yaparsınız?
- Biz onu setreder, örteriz.
- Hayır! Siz onun avretini daha da açarsınız.
- Hayret! Neden böyle yapalım?
- Sizden biri kardeşinin hakkında konuşulan bunun kusurunu gösteren bir lafı dinler, ona bazı ekler yaparak daha büyük bir yaygara ile etrafa yayar.
Eksem bin Sayfî şöyle buyurdu: “Koğucunun alâmetlerinden biri de, insanlar arasında rezil biri olması. Kimse onu şerefli bir kimse olarak görmez.”
Yahya bin Ebî Kesir buyurdu ki: “Koğucu kimse, sihirbazdan daha şerlidir. Fakat kimse bunun farkına varmaz. Zira koğucu adam, bir sihirbazın bir ayda yapamadığı kötülüğü bâzan bir saatte yapar. Zira koğuculuk kanlar dökmüş, malları mahvetmiş, nice büyük fitneler çıkarmış, insanları yurt ve vatanlarından etmiştir. Ve daha nice fitne ve fesada sebeb olmuştur.”
Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
“Bir mümin, arkadaşının aybını görmez, onu gizlerse, şüphesiz Allahü teâlâ bu hareketi sebebiyle onu Cennete koyar.”
“Kim bir ayıp örterse, diri diri kuma gömülen suçsuz kız çocuğunu kurtarmış gibi sevap olur.”
“Kim arkadaşının aybını örterse, Allahü teâlâ da kıyamet günü onun aybını örter. Kim de Müslüman arkadaşının aybını açığa vurursa, Allahü teâlâ da onun aybını açığa vurur. Hatta evinde bile onu rezil eder.”
Mehmet Oruç