Gönderen Konu: İmam-ı Rabbani (k.s.) Hazretleri böyle bir söz söylemiş midir?  (Okunma sayısı 61326 defa)

0 Üye ve 3 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."

8- Sorunun Cevabı

Yazarın alıntı yaptığı "Onların akla dayanan, düzgün İlimlerinden biri geometridir ki, ne dünya saadetine ne de ebedi kurtuluşa faidesi yoktur. Bir üçgenin üç iç açısının toplamı iki dik açıya [180 dereceye) eşittir demek ve bunu ispatlamak insanlığa ne kazandırır?" tercümesi yanlış olup sözün doğru tercümesi şöyledir:

“İslam dünyasında İlahiyyun(ilahiyatçılar) ismiyle tanınan batı felsefecilerin tehlikeli maksat ve taleplerinin ispatı için, batıl(gerçeğe uymayan) şahit ve deliller uydurarak düzenledikleri fasit(bozuk) geometrinin hakikatte hiçbir anlamı ve faydası yoktur. (Pythagorasçılar’ın) En önemli simgelerinden olan aynı zamanda evreni oluşturan boyutları da içeren Eşkenar Üçgen(Tetractkys) hakikatte hiçbir şey ifade etmez”


Mektûbu Şerif’in tamamı incelendiğinde İmam-ı Rabbani (k.s.) Hazretleri ilgili sözü “Felsefecileri, felsefecilere tabi olanları, zındıkları, sofiyeye benzeyen mülhidleri red” bölümünde söylemiştir.

İlgili bölümün kırık mânâdan çıkarılan toplu mânâsı incelendiğinde ise İmam-ı Rabbani (k.s) Hazretlerinin bu sözü iddia edildiği gibi İslami ilimlerin akli ilimler sınıfından fen ilimleri sınıfında yer alan hendese ilmi açısından değil nakli ilimler sınıfında yer alan Kelâm İlmi yani Ehlisünnet vel-cemaat itikadı açısından söylediği anlaşılmaktadır. Dolayısıyla sözün mutlak olarak geometri ilmi için değil felsefecilerin gerçeğe uymayan tehlikeli maksatlarını ispatlamak için batıl(gerçeğe uymayan) şahit ve deliller uydurarak düzenledikleri fasit(bozuk) geometri için söylendiği açıktır.


Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
7- İlgili Sözün Doğru Mânâsı ve Tercümesi

Yazarın alıntı yaptığı 266. Mektûbu Şerif’deki sözün doğru mânâsı ve tercümesi şöyledir:

Sözün doğru Mânâsı:

Onların düzenlediği ilimlerden biri Hendese ilmidir. Ki bu ilmin hiçbir faydası yoktur. Onda bir yarar da yoktur. Nerede lazım olur? Üçgen şeklin üç açısının eşit olması ne ifade eder?

Sözün doğru Tercümesi:

“İslam dünyasında İlahiyyun(ilahiyatçılar) ismiyle tanınan batı felsefecilerin tehlikeli maksat ve taleplerinin ispatı için, batıl(gerçeğe uymayan) şahit ve deliller uydurarak düzenledikleri fasit(bozuk) geometrinin hakikatte hiçbir anlamı ve faydası yoktur. (Pythagorasçılar’ın) En önemli simgelerinden olan aynı zamanda evreni oluşturan boyutları da içeren Eşkenar Üçgen(Tetractkys) hakikatte hiçbir şey ifade etmez”

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
6- Değerlendirme

İmam-ı Rabbani (k.s.) hazretleri bölüm içerisinde diğer felsefecilerde olmayıp ilahiyatçılarda olan iki özelliği sayıyor ve açıklamaya ikinci özellikten başlıyor.

İkincisi: Tehlikeli maksat ve taleplerinin ispatı için, batıl(gerçeğe uymayan) şahit ve deliller uydurup fasit(bozuk) mukaddimeler tertip etmeleridir.

Aristoteles’in doğa felsefesi çerçevesinde düzenlemiş olduğu bozuk “Evren Modeli”ni reddedikten sonra onu akıllı sayan Farabi ve İbn-i Sina gibi Müslümanları daha ahmak ve daha beyinsiz olarak tanımlıyor.

Onların bu tehlikeli maksat ve taleplerinin ispatı için düzenledikleri geometrinin hiçbir anlamı ve faydası olmadığını söyleyip; Pythagorasçılar’ın en önemli simgesi olan aynı zamanda evreni oluşturan boyutları da içeren Eşkenar Üçgen(Tetractkys)’e yükledikleri anlamın hiçbir şey ifade etmediğini; aşırı derece önem verdikleri Pythagorean(Pisagor Üçgeni) ve Karakök Üçgeninin amaçsız olduğunu söylüyor.

Bunların yanında Tıp, Astronomi ve Ahlak konularında değerli düzenlemelerinin olduğunu fakat onları da önceki peygamberlerin kitaplarından çaldıklarını söyleyip İmam Gazali Hazretlerinin El-Münkız Mine’d-Dalâl isimli eserini kaynak gösteriyor.

Buna karşın;
İlahiyatçılara karşı getirdikleri delil ve kanıtlarda Peygamberlere uyanların hata etmelerinin sorun olmadığını ve buna mecbur da olmadıklarını, onlar için Peygamberleri taklit etmenin yeterli olduğunu söylüyor.

İlahiyatçıların ise peygamberlere uyup onları taklit etmek yerine oluşturdukları gerçeğe uymayan inanç ve itikadlerini delillerle ispat etme yolunu seçip gerçeklerden saptıklarını ve insanları sapıttıklarını söylüyor.

İmam-ı Rabbani (k.s.) hazretleri bu noktadan sonra diğer felsefecilerde olmayıp ilahiyatçılarda olan birinci özelliği Eflatun’dan misal vererek açıklıyor.

Birincisi: Ahkâm-ı münzeleyi(indirilen hükümleri) tanımamaları, onları inkâr etmeleri; Gönderilen haberlere(Peygamberlerin haberlerine) inat ve düşmanlık etmeleridir.

Eflatun’a İsa (a.s)’ın daveti ulaştığında hiç düşünmeden ve anlamaya çalışmadan reddettiğini; söylediği bir sözü alıntı yaparak misal gösteriyor.
Böyle davranmasının kaynağını ise son derece inatçı ve beyinsiz olmasına bağlıyor.

Çoğu felsefecinin beyinsiz olduğunu dolayısıyla hepsinin beyinsiz olduğunu bir beyitle açıklayıp, konunun tamamı hakkında görüş sahibi olmamıza vesile olan dûa’yı yapıyor.

Oğlu Muhammed Masum (k.s.) hazretlerinin İslam akaidi (inançı ve itikadi) ve fenni açısından temel eser niteliğinde olan Mevâkıf Şerhi’nden cismin tanımı, mürekkeb ve basit olarak ikiye ayrılması, ay üstü ve ay altı cisimleri, felekler, arzın mahiyeti, mürekkeb cisimlerin imtizacı, nefis ve nefsin nebatî, hayvanı ve insanî olmak üzere çeşitleri, cisimlerin yaratılmışlığı, boyutlarının sınırlılığı gibi bazı özellikleri, nefisler, nefs-i natıka, nefsin bedene taalluku ve akıl konularını içeren cevherler bölümünü tamamladığını ve son derece istifade ettiğinden bahsediyor.

Diğer taraftan günümüzde Osmanlı'nın geri kalmışlığını bu eserin medreselerden kaldırılmasına bağlayanlarla bunu kabul etmeyenlerin tartışmaları Mevâkıf Şerhi’nin önemini açıklamaktadır.
http://www.osmanli.org.tr/yazi-7-203.html
http://www.mustafaarmagan.com.tr/medreseden-akli-ilimler-cikarildi-mi.html

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
5- Mektûbu Şerif’teki İlgili Bölümün Detaylı İncelemesi

 İmam-ı Rabbani (k.s.) Hazretleri, İmam-ı Gazali Hazretlerinin İlâhiyyûn yani ilahiyatçılar olarak isimlendirdiği felsefecilerin görüşlerini reddetmektedir.

Kimdir bu felsefeciler?

Aristoteles, Aristoteles’in hocası Platon, Platonun hocası Sokrates
Aristoteles’in arkasıdan gidip Ehl-i Sünnet vel-cemaat dairesinden çıkan Farabi ve İbn-i Sina gibi Müslümanlar…


1- Aristoteles’in Bölüme Mal Olmuş Bozuk İnanç ve itikadleri

 Aristoteles'e göre dünya küre biçimindedir ve her şeyi içine alır; evrenin merkezinde Yer vardır ve Yer hareketsizdir. Aristoteles Dünyadaki devinimleri yıldız ve gezegenlerin yönettiğini düşünüyordu. Ancak gökyüzü cisimlerini de hareket ettiren bir şey olmalıydı. Bu güce Aristoteles "ilk devindirici" ya da "Tanrı" diyordu. "İlk devindirici"nin kendisi hareket etmez ve o gökyüzündeki cisimlerin ve dolayısıyla doğadaki her şeyin hareketlerinin "ilk nedeni"dir.



Aristoteles’in Evren Modeli

 Aristoteles için akıl da etkin ve edilgen akıl olarak iki yönlü özellik gösterir. Etkin akıl, ideaları kavrar, bilir ve bütün insanlar da ortaktır. Edilgen akıl ise duyu verilerini işler, tümel kavramları oluşturur. Bu akıl bulunduğu bireyin özelliğini taşır.



2- İlahiyatçılarda bulunan fazladan iki özellik

       1.   Allah-ü Teâlâ’nın indirdiği hükümleri tanımamaları, onları inkâr etmeleri; Peygamberlerin haberlerine inat ve düşmanlık etmeleridir
       2.   Maksat ve taleplerinin ispatı için, gerçeğe uymayan deliller uydurup bozuk mukaddimeler tertip etmeleridir.


3- “Bunlardan daha sefihi(beyinsizi) ve daha ahmağı onları zeki ve erbab-ı fetanet(zeki ve anlayış sahibi) sayanlardır”  daha ahmak ve beyinsiz olanlar Farabi ve İbn-i Sina gibi Müslümanlar olup bu beyinsiz felsefecilerin arkasından gidenlerdir.


4- Aynı Sözün 2 farklı Tercümesi

 Piyasada yaygın olan Mektubat-ı Şerife tercümeleri Abdülkadir AKÇİÇEK ve Müjdeci Mektublar Tercümeleridir.

       1. “… Bunların muntazam ilimleri arasında hendese ilmi vardır. Bu dahi, anlatılan mânâda bir şey vermez; geçerli bir yanı da asla yoktur. Üçgen şeklin toplamı, üç dik çizginin ikisine müsavi olması, ne şeye lâzım olur ve faydası nedir?..”  [Mektubat-ı Rabbani - Abdülkadir AKÇİÇEK Tercümesi, 1. Cild / 266.Mektub ]

       2. “Onların akla dayanan, düzgün ilmlerinden biri geometri [Hendese]dir ki, ne dünyâ se’âdetine, ne de ebedî kurtuluşa fâidesi yokdur. Bir üçgenin, üç iç açısının toplamı, iki dik açıya müsâvîdir demek ve bunu isbâtlamak, insanlığa ne kazandırır.” [Fen bilgileri, modern makinalar ve elektronik âletler ve yeni bulunan herşey, Allahın Peygamberine uyarak kalbleri temizlenmiş, ahlâkı güzelleşmiş îmânlı kimseler tarafından yapılmadıkca ve kullanılmadıkca fâideli olamazlar. İnsan haklarını, râhatı, huzûru sağlıyamazlar. Harbin ve sefâletin ortadan kalkmasına yaramazlar. Zulme, işkenceye vâsıta olurlar.] [Müjdeci Mektublar Tercemesi, Hakikat Kitabevi, 1. Cild / 266.Mektub]


       3. Orijinal metin üzerinden Kırık Mânâdan Çıkarılan Toplu Mânâ (tercümesi değil sadece Mânâsı)

“Onların düzenlediği ilimlerden biri Hendese ilmidir. Ki bu ilmin hiçbir faydası yoktur. Onda bir yarar da yoktur. Nerede lazım olur? Üçgen şeklin üç açısının eşit olması ne ifade eder? Ruhları mesabesinde(derecesinde) tuttukları Şekl-i Arûsî ve Şekl-i Me’mûnî hangi garaza(gayeye) bağlıdır?”


Dikkat çeken husus Abdülkadir AKÇİÇEK Tercümesinde;
“Üçgen şeklin toplamı, üç dik çizginin ikisine müsavi olması, ne şeye lâzım olur ve faydası nedir?..” cümlesinin,

Müjdeci Mektublar Tercümesinde;
“Bir üçgenin, üç iç açısının toplamı, iki dik açıya müsâvîdir demek ve bunu isbâtlamak, insanlığa ne kazandırır.” şeklinde geçmesidir.


İbaresindeki “kaimeti” diğer tercümelerde “dik” mânâsıyla tercüme edilmiş. Fakat buradaki mânâsı  “Ayakta duran, mevcut olan, var olan” dır. İbarenin doğru tercümesi “(Ayakta duran) Üçgen şeklin üç açısının eşit olması ne ifade eder?” şeklindedir.


5- Felsefecilerin Geometri ile ilgili Görüşleri

 Platon’un Geometri ile İlgili Bozuk İnanç ve İtikadleri

 Matematik, Platon'un gözünde çok önemli bir bilimdi; çünkü onunla gerçek bilgiye, yani Tanrı İdeası'na ulaşmak olanaklıydı; zaten Tanrı'nın kendisi de bir matematikçiydi.

 Platon'a göre, matematik, gölgeler alemi ile idealar alemi arasında bir ara alem veya iki alemi birbirine bağlayan bir geçittir. Mesela, ister doğada bulunsun isterse bulunmasın, geometrik biçimler bu ara âlemin varlıklarıdır ve bu nedenle mükemmel değillerdir; bunlarla ilgilenenlerin, teğetlerin bir daireye veya bir küreye birden fazla noktada değdiklerini kabul etmeleri gerekir; ancak ideal bir daire veya ideal bir küre söz konusu olduğunda yalnızca bir değme noktasının bulunacağı zihinsel bir soyutlama ile kavranabilir. İşte bu nedenlerle, Platon Akademi'nin kapısına "Geometri bilmeyen bu kapıdan girmesin." diye yazdırmıştır. Platon uygulamalı matematiği sevmemiş ve bu nedenle cetvel ve pergelin dışında bir araç kullanmaya yanaşmamıştır.

Platon da doğaya Pythagorasçılar gibi bakar ve gerçeğin kilidini açacak anahtarın aritmetik ve geometri olduğuna inanır.

Peki, Pythagorasçılar’ın Geometri ile ilgili Bozuk İnanç ve İtikadleri nelerdir?

 Bu felsefe salt inançsal nitelikli değildir. Bilgi ve bilimle, özellikle aritmetik ve geometri ile sıkı sıkıya bağdaşır. Bu ekolde her düşünüş ve her kavram, sayılarla ve geometrik şekillerle simgelenir.

 Varlığın en küçük değerleri sayılardır. İlk on sayı özel önem taşır. Evren de bu sayılar arasında kurulan bağlantılardan oluşmuştur. Buna göre 1+2+3+4=10(en mükemmel sayı) eşitliğini sağlayan biçim, hem eşkenar bir üçgen olarak görülür, hem de evreni oluşturan boyutların simgesi sayılır.


Şekil 1 – Tetractys
(Eşkenar Üçgen, Evreni oluşturan boyutların simgesi)



Şekil 2 – Pythagorean
(Pisagor Üçgeni)



Şekil 3 -  Square root of 2 triangle
(Karakök Üçgeni)



6- “Geometrisiz astronomi düşünülemez”

 İlgili sözden sonra İmam-ı Rabbani (k.s) hazretleri Astronomi ilmini değerli olarak nitelemiştir.

“Tıp ilmi, Nücum(Astronomi) ilmi, Ahlâkı güzelleştirmek ilmi bunların en şerefli(değerli) ilimleridir.”
Astronomi; fizik, kimya, jeoloji, biyoloji ve bir bilim dili olan matematik ve geometri gibi disiplinleri bünyesinde toplayan bir “bilimsel disiplinler topluluğu"dur.  Bu nedenle fen bilimlerini astronomiden ayrı düşünmek mümkün değildir.
(Astronominin Diğer Temel Bilimlerle İlişkisi, Hulusi GÜLSEÇEN, İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi, Astronomi ve Uzay Bilimleri Bölümü, İSTANBUL)


7- Felsefecilerin gerçeğe uygun olmayan görüşlerini revaçta tutma, yayma metodu

 Geçmiş peygamberlerin kitaplarından çaldıkları ilimleri kullanarak yaparlar.

“Bunların hepsi geçmiş peygamberlerin kitaplarından çalınmıştır. Peygamberimize ve onlara salât-ü selâm olsun... Bu ilimlerle batıl(gerçeğe uygun olmayan) görüşlerini terviç etmişlerdir(yaygınlaştırmışlar).”


8- İsa (a.s)’ın tebliği Eflatun’a ulaşınca tepkisi ve sebebi

“Biz hidayeti ermiş bir topluluğuz; bizi hidayete erdirecek birine ihtiyacımız yoktur” demiştir. Sebebi ise inadı ve beyinsiz oluşudur.


9- Mektubât-ı Şerife’de yapılan dûalar önemlidir. Çünkü yapıldığı bölüm hakkında sağlam ipuçları verir.

 Dikkat edilirse İmam-ı Rabbani (k.s) hazretleri bölümün sonunda “Allah-ü Teâla, onların kötü inançlarının karanlıklarından bizleri kurtarsın!” dûasını yapmıştır. (Bölüm inanç ve itikad ile alakalıdır.)


10- Mevâkıf Şerhi nasıl bir kitaptır?

 İmam-ı Rabbani (k.s.) Hazretleri bölümden sonra Oğlu Muhammed Masum (k.s.) hazretlerinin Mevâkıf Şerhi’nin Cevherler Bahsi’ni tamamlamasından ve faydalarından bahsetmektedir.

“… Cevherler hakkındaki dördüncü bölüm bir girişten sonra dört kısımdan meydana gelmektedir. Birinci kısımda cismin tanımı, mürekkeb ve basit olarak ikiye ayrılması, ay üstü ve ay altı cisimleri, felekler, arzın mahiyeti, mürekkeb cisimlerin imtizacı, nefis ve nefsin nebatî, hayvanı ve insanî olmak üzere çeşitleri, ikincisinde cisimlerin yaratılmışlığı, boyutlarının sınırlılığı gibi bazı özellikleri, üçüncüsünde nefisler, nefs-i natıka, nefsin bedene taalluku, dördüncüsünde akıl konusu ele alınmıştır.”

Mevâkıf Şerhi Seyyid Şerîf Cürcânî hazretlerinin yazdığı; Kadı Adudüddin el-İcî hazretlerinin el-Mevâkıf kitabının şerhidir(açıklamasıdır). Medreselerde okutulan İleri Akaid(itikad) ve Fen kitabıdır.

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
4- İmam-ı Rabbani (k.s) Hazretleri böyle bir söz söylemiş midir?

Kaynağa yani Mektubat-ı Şerife’nin ilgili Mektûbu Şerif’ine göz atalım.

Mektubat-ı Şerife’nin 1.Cildinin en uzun Mektûbu Şeriflerden olan 266. Mektûbu Şerifinde İmam-ı Rabbani (k.s.) Hazretleri şu konuları ele almıştır.

1)   Ehl-i sünnet vel-cemaatın görüşlerine göre, bazı mesail-i kelamiyenin beyanı,( Ki bunlar kendisine keşif ve ilham yolu ile zahir olmuştur: zan ve vehim yolu ile değil.)

2)   Felsefecileri, felsefecilere tabi olanları, zındıkları, sofiyeye benzeyen mülhidleri red,

3)   Namazla alâkalı bazı meselelerin beyanı,

4)   Tarikat-ı Nakşibendiye'nin mehdi,

5)   Şarkı-çalgı dinlemeyi, raks meclisinde bulunmayı men etmek,

Ve, bu münasebetle bazı hususların beyanı.

Mektubat-ı Şerife 1.Cild
266. Mektûbu Şerif’in Konu ile İlgili Bölümün
Kırık Mânâsından Çıkarılan Toplu Mânâ

***

Allah-ü Teâlâ, kadirdir (her şeye yapmaya gücü yeten), muhtardır (dilediğini tercih eden). İcab (zorunluluk) şaibesinden münezzehtir. Istırar (mecburiyet)zannından da uzaktır.

Ahmak felsefeciler, Vacib Teâlâ'dan ihtiyarı (tercih hakkını) atıp, kemalin icabta olduğu zannederek; icabı(zorunluluğu) ispata çalıştılar. (Yani: Tercihe hakkı olmadığını, belli şeyleri yapmaya mecbur olduğunu kabul ettiler.)

Bu sefihler(beyinsizler), Vacib Teâlâ'yı muattal(faâliyet göstermeyen) ve mühmel(göz ardı edilen, yoksayılan) kıldılar. “Yeri ve semaları yaratan Yüce Zat'tan Yaratılmış olanlardan başka bir şey sudur etmemiştir(ortaya çıkmamıştır)” dediler. Bu söz dahi, onlardan icab sebebi ile çıkmıştır. Ayrıca bunlar, yaratılmışların varlığını akl-ı feâle (etkin akıla) bağlamışlardır. Bu tür akıl dahi, onların vehimlerinden(hayallerinden) başka bir yerde sabit olmadığı gibi, kendilerine yaptığı bir şey de yoktur. Onların fasit(bozuk) inançlarında Yüce Sübhan Hakka karşı bir alâka dahi yoktur. Bunun için de, mustar(zorda) kaldıkları zaman, akl-ı feâle(etkin akıla) iltica ederler(sığınırlar); asla Yüce Sübhan Hakka müracaat etmezler. Zira onların fasit zanlarına göre; Yüce Sübhan Hakkın hadiselerin meydana gelmesinde bir dahli(tesiri) yoktur. Fasit(bozuk) zanlarına göre: Hadiselere icad eden, o akl-ı feâl(etkin akıl)dir.

Hatta onların, bu fasit(bozuk) zanlarına göre: Akl-ı feâle de müracaat etmemeleri gerekir; zira onun da, belâlarını def etmekte bir ihtiyarı(tercih hakkı) yoktur.

Bu şakiler(asiler), fesatta ve ahmaklıkta, dalâletteki(sapık) fırkaların tümünden ileridirler. Zira, küffar(kafirler), Allah-ü Taâlâ'ya iltica eder(sığınır); belânın defini(giderilmesini) ondan talep ederler. Amma, bu sefihler(beyinsizler) öyle değildir.

Diğer dalâlette kalan erbab-ı belâhet(ahmak ve sapık) fırkalara nazaran(kıyasla), bunlarda fazladan iki şey vardır:

Birincisi: Ahkâm-ı münzeleyi(indirilen hükümleri) tanımamaları, onları inkâr etmeleri; Gönderilen haberlere(Peygamberlerin haberlerine) inat ve düşmanlık etmeleridir.

İkincisi: Tehlikeli maksat ve taleplerinin ispatı için, batıl(gerçeğe uymayan) şahit ve deliller uydurup fasit(bozuk) mukaddimeler tertip etmeleridir.

Maksatlarının ispatı için, bunlardan sudur eden(ortaya çıkan) fesat(bozgunculuk, dengesizlik), asla hiç bir sefihten(beyinsizden) sudur etmemiştir.(ortaya çıkmamıştır)

Şöyle ki: Bunlar, işlerin oluşunu, semaların(gökleri) ve yıldızların hareketine ve vaziyetlerine(hallerine) bağlamışlardır. Hâlbuki semalar ve yıldızlar, bütün vakitlerde(zamanlarda) mustarip(şaşkın) ve mütaharriktirler(çaresizdirler). Böylece semaları(gökleri) yaratandan, yıldızları icad edip hareket ettiren ve kendi işlerini dahi tedbir eden(yöneten) Yüce Zat'tan gözlerini yummuşlar, görmezden gelmişlerdir. Hadiselerin meydana gelişini Yüce Zat'a dayandırmayı uzak bulmuş, ondan yüz çevirmişlerdir.

Akıldan ne kadar da uzaktırlar! Ne kadar reziller! Saadetten ne kadar da nasipsizler!

Bunlardan daha sefihi(beyinsizi) ve daha ahmağı onları zeki ve erbab-ı fetanet(zeki ve anlayış sahibi) sayanlardır.

Onların düzenlediği ilimlerden biri Hendese ilmidir. Ki bu ilmin hiçbir faydası yoktur. Onda bir yarar da yoktur. Nerede lazım olur? Üçgen şeklin üç açısının eşit olması ne ifade eder? Ruhları mesabesinde(derecesinde) tuttukları Şekl-i Arûsî(Pisagor Üçgeni; Dik Üçgen) ve şekl-i me’mûnî(İkiz Kenar Dik Üçgen; Karakök üçgeni) hangi garaza(gayeye) bağlıdır?

Tıp ilmi, Nücum(Astronomi) ilmi, Ahlâkı güzelleştirmek ilmi bunların en şerefli(değerli) ilimleridir. Bunların hepsi geçmiş peygamberlerin kitaplarından çalınmıştır. Peygamberimize ve onlara salât-ü selâm olsun... Bu ilimlerle batıl(gerçeğe uygun olmayan) görüşlerini terviç etmişlerdir(yaygınlaştırmışlar).

Nitekim İmam-ı Gazali “El-Münkız Mine’d-Dalâl” adlı eserinde bunları açıklamıştır.

Delil ve kanıtlarında din mensuplarının ve peygamberlere tabi olanların -O peygamberlere salât-ü selâm olsun- hata etmesi hiç sorun değildir. Zira onların yaptıkları işlerin dayanağı, peygamberlere –salât ve selam olsun-  tâbi olmak(uymak) üzeredir. Yüce amaçlarını ispatlama hususunda mecbur olmadıkları halde delil ve kanıt getirirler.  Yoksa onlara peygamberleri taklit etmek yeterli gelir.

Ama bu şakiler(asiler) taklit boyunduruğundan boyunlarını çıkardılar. Delillerle ispat etmeye çalıştılar. Sonunda da sapıtıp, başkalarını saptırdılar.

Bu rezillerin en büyüğü olan Eflatun’a İsa(a.s.)’ın –Peygamberimize ve ona salât-ü selam olsun- daveti ulaşınca dedi ki:

“Biz hidayeti ermiş bir topluluğuz; bizi hidayete erdirecek birine ihtiyacımız yoktur.”

Ne sefih(beyinsiz) ve ne bedbaht biri! Zira öyle birine yetişti ki; ölüleri diriltmekte, körü ve alaca hastalığına tutulanları iyileştirmekte. Ki bunların hepsi onların hikmet sınırları dışındadır.

Buna rağmen ona; onu görmeden, halini anlamadan ve davranışlarını düşünmeden yukarıdaki şu cevap ile karşılık verdi. İşte bu yaptığı son derece inat ve sefihlikten(beyinsizlikten) kaynaklanmaktadır.

Bir şiir:
Felsefenin çoğu sefihliktir(beyinsizliktir), Hepsi de böyledir
Zira bir şeyin tamamına çoğunlunun hükmü verilir.

Allah-ü Teâla, onların kötü inançlarının karanlıklarından bizleri kurtarsın!

Oğlum Muhammed Masum, şu günlerde Mevâkıf Şerhi’nin Cevherler Bahsi’ni tamamladı. (Bu bahsi) Okuma esnasında bu ahmakların kabahatleri aşikâr oldu. Bunun üzerine birçok faydalar terettüb etti.(hâsıl oldu.) “Bizi buna eriştiren Allah’a hamd olsun. Eğer o bizi buna eriştirmeseydi biz ona erişemezdik. And olsun Rabbimizin elçileri hakkı getirmiştir.” (Â’raf, 43 )

***

Şekl-i Arûsi   : Dik üçgenin dik açısının altındaki dörtgenin alanın diğer iki kenarı altındaki dörtgenlerin alanları toplamına eşit olduğunu anlatmak için kullanılan şekildir.
Şekl-i Me’mûni : İkiz kenar dik üçgende diğer iki açının birbirine eşit olduğunu gösteren şekildir.
(Bkz., Tehanevî, Keşşâfu İstilâhâti’l-Fünun, c.1, 1041)


***

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
3- Ön Araştırma Sonucu

1-   Yazarın cevabını aradığı soru “Genelde dinler, bizim açımızdan ise islam, bilimlerin gelişmesini önlemiş midir?”

2-   Yazar sorunun cevabını ararken geometriden yola çıkmış,

3-   Geometrinin gerekliliğine Osmanlı döneminden bir örnek vererek delillendirmiş.

4-   Geometri hakkında, İslam dünyasındaki farklı zamanlardaki farklı görüşleri sıralamış.

   a)   12. Asır: Fahreddin Razi (k.s) hazretleri : Geometri farzdır.
   b)   14. Asır: İbn-i Haldun : Geometri gereklidir.
   c)   17.Asır: İmam-ı Rabbani (k.s) Hazretleri : “Geometri gereksizdir”
   d)   17.Asır Katip Çelebi: Geometri şarttır.

5-   Değişen bir şeylerin olduğunu ancak Kur’ân-ı Kerim’in ve İslam’ın değişmediğini dolayısıyla meselenin dinle ilgili olmadığı tespitini yapmış.

6-   Bilimlerin gelişmesini engelleyenin kişiler ve kişilerin görüşlerindeki değişmeler olduğu vurgusunu yapmış.

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
2- Konuyla İlgili Yapılan Ön Araştırma

Kendisini Milliyetçi, Muhafazakâr ve liberal olarak tanımlayan Taha AKYOL isimli yazar 1997 yılında ilk kez yayınladığı “Bilim ve Yanılgı” isimli kitabını güncelleyerek 2010 yılında tekrar yayınlamış. http://kitap.milliyet.com.tr/-demokratik-universite-zirvadir-/kitap/haberdetay/05.01.2011/1335307/default.htm

Kitapta geçen “Din, Bilim ve Düşünce” ve “Geometri ve Din” isimli bölümler konuyu anlama adına önem arz ediyor.

Bilim ve Yanılgı
Taha AKYOL

Din, Bilim ve Düşünce

   ÎMAM Rabbani (1563 - 1625) Hind Müslümanlarının yetiştirdiği çok büyük bir tasavvuf âlimiydi. Fikir ve inanç alanında verdiği büyük mücadele ile îslamî tasavvufu ihya ettiği için kendisine, "müceddid-i elf-i sani" denilmiştir. Yani, Peygamberimizden bin yıl sonra bunu yaptığı için, "ikinci binyılın yenileyicisi..."

   İmam Rabbani'nin "Mektubat" adlı eseri hemen bütün Sünni İslam dünyasında fevkalade etkili olmuş, sahasında klasik haline gelmiştir. Türkçede de defalarca yayınlanmış olan "Mektubat"ta İmam Rabbani diyor ki: "Onların akla dayanan, düzgün İlimlerinden biri geometridir ki, ne dünya saadetine ne de ebedi kurtuluşa faidesi yoktur. Bir üçgenin üç iç açısının toplamı iki dik açıya [180 dereceye) eşittir demek ve bunu ispatlamak insanlığa ne kazandırır?" (1)

   Şimdi, Osmanlı tarihinin büyük padişahlarından III. Mustafa dönemine gidelim. Reformist Sultan Mustafa, askeri Islahat işlerinde görevli olan meşhur Baron de Tott'dan bir mühendislik okulu açmasını istemiştir. Osmanlı bilginleri, kendilerinin yetersiz görülüp bir Baronun görevlendirilmesinden rencide olmuşlar, itiraz etmişlerdir. Bundan sonrasını Baron'un hatıralarından izleyelim: "Padişah, büyük memurlardan seçilen iki mümeyyizin huzurunda bu itiraz edenleri imtihan etmemi bana emretti. Aralarından altı kişi imtihana girip, eski eğitim kurumunun şeref ve haysiyetini savunmak için ayrıldılar. Bu imtihanda, kısaca, bir üçgenin üç açısının toplamının ne olduğunu sordum; içlerinden en cesuru bana 'üçgenine göre' cevabını verince, imtihanı daha fazla uzatmaya hacet kalmadığı anlaşıldı..."

   Bunun üzerine, 1773 yılında, "Mühendishane-i Bahr-i Hümayun", yani Denizcilik Mühendisliği okulu Baron'un yönetiminde açılmıştır. Geometri sınavını kaybedenler de bu okula öğrenci olmuşlardır. Yine Baron yazıyor: "Şunu da söylemeliyim kî, bu mühendisler ilme rağbet gösterdiler, hemen hepsi yeni okula yazılmaya talip oldular." (2)

   Her şey bir kenara, geometri, deniz ve kara savaşları için fevkalade zorunlu idi. Geometri bilmeden geminin dümenini nereye kaç derece kıracaktınız, topunuzu hedefe nasıl yöneltecektiniz?! Demek kî, geometri "faidesiz" değil, aksine zorunluydu! Şimdi dev bir soru gündeme geliyor: Bilimlerin gelişmesini din mi önlemiştir?

   Avrupa'da erken ortaçağda Hıristiyanlığın değil geometriye, aritmetiğin dört işlemine bile soğuk baktığını biliyoruz.
"Aziz Augistin'in Hıristiyanların toplama ve çıkarma yapmayı bilenlerden uzak durması gerektiğini öğütlediği söylenir. Aritmetikten anlayanların şeytanla pazarlık yaptığına inanılırdı..."(3) Evet genelde dinler, bizim açımızdan ise islam, bilimlerin gelişmesini önlemiş midir?
Türkiye'de çok uzun bir süreden beri bu 'pozitivist dogma' zihinlere zerkedilmiş, laik olunca otomatîkman bilimsel olunacağı sanılmıştır. Bu 'pozitivist dogma, gerçek bilîm zihniyetinin yerleşip gelişmesini önlemiştir.

Geometri ve Din

   İbn Haldun (1332 – 1406), İmam Rabbani'den 2,5 asır önce yaşamış büyük bir Müslüman sosyologdur. Son derece dindardır. "Mukaddeme" adlı emsalsiz eserinde şunları yazıyor: "Bilinmelidir ki, hendese (geometri) onu tahsil edenlerin aklına parlaklık ve fikrine istikamet kazandırır. Çünkü geometrinin bütün delillerindeki intizam açık, tertip seçiktir. Tertipli ve intizamlı olan kıyaslarına hemen hemen galat (yanlış) dahil olmaz. O yüzden geometride mümarese [zihnî alışkanlık) kazanmak, fikrimizi hatadan uzaklaştırır. Geometri bilen bir şahıs için bu yoldan akıl hasıl olur. Rivayete göre Eflatun'un kapısında 'Hendese bilmeyen evimize girmesin' yazılıymış. Hocalarımız derlerdi ki: ‘Fikrin hendese ile müma-resesi, elbisenin pisliğini yıkayıp kirini ve pasağını temizleyen sabun mesabesindedir...’ " (4) îbn Haldun'un hocalarından kuvvetli bir geometri bilgisi ve zihniyeti aldığı anlaşılıyor.

   İmam Fahreddin Razi, İslamî ilimlerin en önemlisi olan "Kur'an Tefsiri" konusunda çok mühim bir isimdir. Rabbani'den 250, İbn Haldun'dan 100 yıl önce yaşamıştır. Razi'ye göre kıble ancak geometri ile tesbit edilebileceği için, geometri ilmini öğrenmek Müslümanlar için farzdır, yani dinin emridir. (5)

   Tablo çok ilginçtir: 12. asırda yaşayan Kur'an tefsircisi İmam Razi'ye göre geometri öğrenmek farzdır. 14. asırda yaşayan İbn Haldun'a göre, doğru düşünmek için geometri bilmek şarttır. Ama 17. asra geldiğimizde İmam Rabbani geometrinin faydasız olduğunu yazmaktadır! Uzun tarihî seyirdeki bu farklı yaklaşımlar bize bir şeyler anlatmıyor mu? Kitap ve metafizik olarak din değişmediğine göre, insanların din ve bilim hakkındaki anlayışları değişiyor, işte esas mesele budur: Anlayışları değiştiren nedir? Mesele dinle ilgili olsaydı, herhalde, üçü de son derecede dindar olan bu âlim ve düşünürlerin zihninde geometri bu kadar farklı konumlara sahip olmazdı. Hatta sırf dinî açıdan düşündüğümüzde Razi haklıdır: Bilim tarihçileri de Kıble'yi, namaz vakitlerini ve kutsal günleri doğru tesbit etme ihtiyacının İslamda astronominin gelişmesine yol açtığını da belirtmişlerdir.

   Osmanlı âlimi Kâtip Çelebi de "Mizan ül Hak" adlı kitabında aklî ilimleri savunurken, bir müftünün doğru fetva vermesi için bile geometri bilmesinin şart olduğuna dikkat çekmiş, geometri bilen ve bilmeyen müftülerin fetvalarının nasıl farklı ve ikincilerin fetvalarının nasıl yanlış olacağını göstermiş
tir. (6)


Dipnotlar
1)  İmam Rabbani'den çeviren Hilmi İşık, Yeni Mektubat Tercümesi, Işık Kitbv. İstanbul 1978, sf. 402.
2) Adnan Adı var, Osmanlı Türklerinde İlim, Remzi Kitbv. istanbul 1991, sf. 201 -202.
3) Alvin ve Heidi f'offler, Yeni Bir Uygarlık Yaratmak, Henkel yy. istanbul 1995, sf. 35.
4) İbn Haldun, Mukaddime, Süleyman Uludağ tercümesi, cilt 2, sf. 1156.
5) Süleyman Uludağ, Fahreddin Razi, Kültür Bakanlığı yy., sf. 114)
6)  Katip Çelebi, Mizanü'l Hak, Tercüman yy, İstanbul 1980, sf.21 - 23.



Konuyla ilgili araştırma yaparken yazarın Kadir Has Üniversitesi öğrencileriyle “Taha AKYOL’la Bilim Tarihi ve Felsefesi” isimli buluşmasının metni ile karşılaştım.


Taha AKYOL’la Bilim Tarihi ve Felsefesi


Nedenler

Bilim tarihi deyince sormamız gereken konu da, bizim ve İslam dünyasının genelde Asya, Afrika’nın niye geri kaldığı ve modern bilimin neden Avrupa’da doğduğu. Avrupa’da niye bilimsel düşünce dini taassubu aşacak bir canlılık gösterdi de, bizde bir Newton’u çıkaran bir canlılık görülmedi diye sormalıyız. 1563-1625 yılları arasında yaşamış olan Pakistanlı, İmam Rabbani’nin halen piyasada satılmakta olan “Mektubat” tan “Onların (filozofların) akla dayanan düzgün ilimlerinden biri geometridir ki ne dünya saadetine, ne edebi kurtuluşa hiçbir faidesi yoktur. Bir üçgenin üç iç açısının toplamının, 2 dik açıya ya da 180 dereceye eşit olduğunu bilmek kime ne kazandırır.” İmam Rabbani’nin 17.yüzyılda geometri hakkındaki söyledikleri o çağda bilime nasıl bakıldığının bir örneği.
Osmanlı reform tarihinden Denizcilik Mühendis Okulu’nun kurucusu Avrupalı uzman Baron De Tott’un hatıralarından bir bölüm: Sultan 3. Mustafa en büyük Osmanlı padişahlarından biriydi, reformmistti. 3. Selim’i yetiştiren ileri fikirli bir padişahtı. Devletin çöküşünden ızdırap duyan bir padişahtı. Baron de Tottt’u çağırıyor, diyor ki bana modern bir mühendishane yap. Geometriyi esas alan bir mühendishane yap. Tott, mühendishaneyi açıyor. Fransızca’dan kitaplar tercüme ediliyor. Öğrenci alınıyor. Tott, Osmanlı uleması ile geometriyi bilen birkaç kişiyi alarak sınav yapıyor. Sorulardan birisi; bir üçgenin iç açılarının toplamının ne olduğu. Bir tek öğrenci çıkıp da 180 derecedir demiyor, üçgenin büyüklüğüne göre değişir diyor. Bu, bilgiyle değil, tahminle verilen bir cevap. İmam Rabbani’nin bir üçgenin iç açılarının toplamını bilmek neye yarar dediğini hatırlayalım, Osmanlı medresesinde de üçgenin iç açılarının toplamının ne olduğu bilinmiyor. Ne olduğunu bilmeyince Haçlı gemilerine kaç dereceden, kaç enlem ve boylamdan top atışı yapacağınızı nasıl bileceksiniz? Mağlup olacaksınız. İşte geometrinin faydası. Mesela İbn-i Haldun 1332-1406 yani İmam Rabbani’den 250 yıl önce İbn-i Haldun, “Mukaddime” adlı muhteşem hala dünya sosyal bilimlerin baş eserlerinden biri olan kitabında, “Geometri bilmeyenin aklına da, imamına da itimad edilmez” diye yazıyor.
İbn-i Haldun’dan da önce 3,5 asır önce yaşamış olan İmam Fahrettin Razi “Geometri bilmek Müslümanlara farzdır çünkü geometri bilmeden kıblenin yönünü bile tayin edemezsiniz. Onun için geometri bilmek her MüslüMânâ farzdır” diyor. Bir dönem İslam alimleri diyorlar ki geometri bilmek farzdır, geometri bilmeyenin aklına da, imanına da itimad edilmez. 250 yıl geçiyor, İmam Rabbani çıkıyor geometri bilmenin faydası yok diyor. Demek ki bir şeyler değişmiş. İşte bugün bilim nasıl gelişir sorusunun cevabı, Müslümanlar bilime bu kadar yakınken neden bilime imkân vermeyen bir karanlığa gömüldüler? Karanlıklar içindeki Avrupa hangi dinamitlerle bilimsel düşünceye yöneldi ve içlerinden Newton’lar, Descartes’lar çıktı, Einstein’lar çıktı? Bunun cevabını bilirsek günümüzde bilimsel düşüncenin nasıl gelişeceği konusunda da doğru bir sonuca varabiliriz.

http://www.pusula.tv/detail.asp?Gundem=2530

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
1- Soru

   Taha AKYOL "Bilim ve Yanılgı" adlı kitabında “İslam dünyasında bilimler kabaca XII. yüzyıldan sonra bir yavaşlama ve zamanla duraklama ve hatta gerileme sürecine girerek Batı’nın gerisinde kaldığına göre, bunun sebebi neydi?” sorusuna cevap ararken; İmam Rabbani hazretlerinin Mektubat-ı Şerif'te “Onların akla dayanan, düzgün ilimlerinden biri geometridir ki, ne dünya saadetine ne de ebedî kurtuluşa faidesi yoktur. ‘Bir üçgenin üç iç açısının toplamı iki dik açıya eşittir’ demek ve bunu ispatlamak insanlığa ne kazandırır?” dediğini yazmış.

1- İmam-ı Rabbani (k.s) hazretleri böyle bir söz söylemiş midir?
2- Söylemiş ise tam olarak neyi amaçlamıştır?


Çevrimdışı osmanlı

  • araştırmacı
  • ***
  • İleti: 379
  • Okula hayır, Açık lise kolejlerine evet.
Bu sahifeyi Taha Akyola ulaştırmak lazım. Eline sağlık mükemmel olmuş. Hz. İmamı Rabbani senden memnun olsun.
Devrimci akıla sahip olanlar, luciferin yeni dünya düzenini yemezler...

Çevrimdışı tk1978

  • IZLEMCI
  • araştırmacı
  • ***
  • İleti: 455
MasaAllah ne güzel bir calisma olmus.
Madem konu Imami Rabbani ise, bu Kardesinizin bir düsüncesi var.
Paylasmak isterim ve yanlissam düzeltilmesini istirham ederim.
Mektubatlara baslamadan evvel, Miftahul Kulub adli eseri okuyup
ondan sonra Mektubati Serife baslansa nasil olur?
Daha verimli olmazmi? Olabilecegi kanaatindeyim.
Bu konu hakkin´da ne der degerli Sadakatliler?

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Bu sahifeyi Taha Akyola ulaştırmak lazım. Eline sağlık mükemmel olmuş. Hz. İmamı Rabbani senden memnun olsun.

Cümlemizden ...

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
MasaAllah ne güzel bir calisma olmus.
Madem konu Imami Rabbani ise, bu Kardesinizin bir düsüncesi var.
Paylasmak isterim ve yanlissam düzeltilmesini istirham ederim.
Mektubatlara baslamadan evvel, Miftahul Kulub adli eseri okuyup
ondan sonra Mektubati Serife baslansa nasil olur?
Daha verimli olmazmi? Olabilecegi kanaatindeyim.
Bu konu hakkin´da ne der degerli Sadakatliler?


Mektubat-ı Şerife ile sırasını bilemem ama tasavvufu anlatan en değerleri eserlerden olan Miftâh'ul Kulûb'u seyri sulük yolunda ilerleyen her tasavvuf yolcusunun mutlaka okuması lazım. Ayrıca Abdülaziz DEBBAĞ hazretlerinin El-İbriz'ini.

Çevrimdışı omur

  • ömür
  • yazar
  • ****
  • İleti: 651
Hz. Allah size uzun ömür versin hocam. Bir mesele bu kadar mi güzel anlatilir..

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Hz. Allah size uzun ömür versin hocam. Bir mesele bu kadar mi güzel anlatilir..

Cümlemize inşAllah.
Emeği geçenlerden Allah razı olsun.