Gönderen Konu: Istırap Hulasa Edilmiyor - Cemil MERİÇ  (Okunma sayısı 4292 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Istırap Hulasa Edilmiyor - Cemil MERİÇ
« : 26 Aralık 2011, 22:35:50 »

11 Eylül 1963 (1)

29 Ekim 1942. Elazığ'dayım. Arkamda kirli, korkulu, karanlık yirmi beş sene. Attila'nın atlılarından daha zalim yıllar, rüyalarımın hepsini çiğnemiş. Dost bi-perva(2), felek bi-rahm(3)... Tesadüfün yoluma çıkardığı çakıl taşlarıyla bir kulübe, bir liman inşa etmek istiyorum. Yeni bir dünya burası. Belki, belkileri olan bir dünya. Kader karşıma hapishane gardiyanı olmak için yaratılan bir müdür çıkarıyor. Berber çıraklığından gelme bir müdür. Çocuklarımı seviyorum, mesleğimi seviyorum. Az sonra kader tırnaklarını göstermeye başlıyor, çok az sonra. Yağmurlu bir kış akşamı. Karım sancılanıyor. Kimseyi tanımıyorum henüz. Param yok. At hırsızına benzeyen sarhoş bir doktor karıma kürtaj yapıyor. Kan revan içinde sedire bırakılan kadınla aynı yatağa uzanıyorum. Sonra ikinci bir çocuk daha kaybediyoruz. Haksızlıklar birbirini kovalıyor. Solculuğumuza dair rivayetler dolaşıyor. İçimde iki büyük korku: Polis korkusu, frengi(4) korkusu. Polis korkusu. Polisin beni neden bu kadar ısrarla takip ettiğini hâlâ anlamış değilim. Bu, insanda itisaf(5) manisi yaratacak kadar garip bir kovalama. Bahaettin stajyerliğimi öğretmenler kuruluna getirmedi. Maarif vekaletinden(6) bir de ihtar(7) aldık. Hâlbuki bütün zamanımı, bütün enerjimi mektebe veriyordum. İki yıl böyle geçti. Karıma Elazığ Lisesinde açık bulunan coğrafya hocalığını vermediler. Neden vermediler? Hâlâ bilmiyorum. Karım yeniden gebe kaldı. Doktor bu defa hayatı tehlikede dedi. İstanbul'a döndük. Gözlerim hayli yorgundu, rapor aldım. İkinci raporum tıp fakültesindendi, kabul etmediler. Meğer hâlâ stajyermişim. Gelmezsen malûlen(8) mütekait(9) sayılırsın dediler. Koştuk. Müdür İnetaş "geç kaldınız”, dedi, “sizi yardımcı öğretmenliğe başlatırım, vekâlete yazarız, kararınız çıkar". Karım İstanbul'daydı, yalnızdım ve elli lira geçiyordu elime. Otele 60 lira veriyordum. İki sene cansiperane(10) hocalık yaptıktan sonra, yardımcı öğretmenlik! Soğuk bir kış. Ve gurbet.. Anadolu'da bekârlık bir kâbustur. Kitap yok, arkadaş yok. Mektep, meyhane, otel. Donmamak için içmek. Düşünmemek için içmek. Delirmemek için içmek. Galiba bir ay dayanabildim. Pek sayın vekaletten haber çıkmadı. Hayatımı devam ettirmek için tek yol kalmıştı: dolandırıcılık. İstifa ettim. Daha doğrusu çok acı bir mektupla durumu vekâlete arz edip İstanbul'a döndüm. Ve anladım ki Elazığ'daki hayat bütün mihnetleri, bütün mahrumiyetleriyle güzelmiş. Ben değildim artık yaşayan. Karım Zeynep Kamil'e(11) gitti. Caddebostan'dan(12) Zeynep Kamil'e bir kaç defa yürüyerek gittim. İşim yoktu, param yoktu, dostum yoktu. Ufak tefek sattım. Satacak bir şey de kalmadı. Kayınbirader her gün yeni bir hakaretle şahsiyetimi ezmeye memur bir işkence memuru idi. Vazifesini bir an bile ihmâl etmeyen bir işkence memuru. Hayatından sorumlu olduğum bir kadın vardı. Bu kadına frengi aşılamış olmaktan çok korkuyordum. Bir Davalaciro(13) mu doğacaktı? Mahmut Ali üç aylıkken plajdan kaçtık. Elli lira avans almıştım. Duvarından yıldızlar görünen soğuk bir odada yatıyorduk. Gece yarılarına kadar çalışıyordum. Ama bahtiyardım. Bahtiyardık. Haftada bir et yiyemiyorduk. Aylarca evden çıkmıyordum. Çocuğum büyüyordu. Sonra Gümüşarayıcı'ya(14) taşındık. Karım tekrar gebe kaldı. Kayınbirader çocuğu aldırmamıza taraftardı. Daha çok çalışmak zorundaydım. Kitap bitmeden para vermiyorlardı. Kitap bitmiyordu. İki küçük odaya sıkışmıştık. Karım mutfakta çalışıyordu. Mahmut Ali arabasında oynuyor veya ağlıyor, ben çalışıyordum, otomat(15) gibi çalışıyordum. Karım da, ben de çok zayıfladık. Veremden şüphelendim. Bedava gittiğim bir doktor arkadaş "yorgunluk ve gıdasızlık" dedi. Hanımı tedavi ettirmek lazımdı. Tek sefahatim(16) vardı: arada bir Üsküdar kahvesinde dama oynamak. Ümit doğdu. Erenköy'e taşındık. Yahut Ümit Erenköy'de(17) doğdu. Ev kirasını kayınbirader veriyordu. Ve Babıâli(18) kurudu. O sırada beklenmedik bir kapı açıldı. Üniversiteye girdim, Nacak sokağa taşındık. Hayatımın en güzel yılları orada geçti. Yoksulluk devam ediyordu. Ama yorulmuyordum. Çocuklar tabiatın kucağında sereserpe büyüyorlardı. İlk büyük hatam, oğlumu Şişli Terakki'ye(19) vermek oldu. Esaret halkası tekrar takıldı boynuma. Ve çocuklarım benden uzaklaştı. Hastahane bu uçurumu genişletti, Paris büsbütün derinleştirdi. Sonra birbirini kovalayan felâketler. Karımın hastalığı, Hasanpaşa(20). Karımın tekrar hastalığı. Bu trajediyi sayfa sayfa yazmak lâzım. Istırap hülasa edilmez. Zaten birçok şeyleri söyleyemiyorum ki. Tablo onun için silik ve ahenksiz. Çocuklarımı mahalle mektebine vermeliydim. Galiba bu konuda işlediğim en büyük hatâ onları Şişli Terakki'ye yollamam oldu. Lükse alıştılar. Sahte bir takım kıymet ölçüleri edindiler. Onları da mahvettim, kendimi de. Ama gözlerimin beni yarıda bırakacağını kestirebilir miydim? Bu, içinde bulunduğum şartlar yüzünden büyük bir hatâ oldu. Şimdi, şimdi ne yapacağım?




1- Jurnal c.I. İletişim Yayınları, İstanbul 1998, s.230

2- Bi-Perva: Çekinmez, sakınmaz, korkusuz, gözü pek.

3- Bi-rahm: Acımasız.

4- Frengi: Genellikle cinsi münasebetle bulaşan, tedavi edilmediğinde inme, körlük, delilik vb. sonuçlara kadar varan, meniye de geçerek vücutça ve akılca sakat bir soyun yetişmesine yol açan bir hastalık.

5- İtisaf: Doğru yoldan sapma, yolsuzluk, haksızlık.

6- Maarif Vekaleti: Millî Eğitim Bakanlığı.

7- İhtar: 1702 Sayılı "İlk ve Orta Tedrisat Muallimlerinin Terfi Ve Tecziyeleri Hakkında Kanun"un 19. Maddesinde yer alan fiillerin ilk defa işlenmesinde verilen disiplin cazası.

8- Ma’lulen: Mâlul olarak, sakat olarak.

9- Mütekaid:Tekaüd olan. Emekli.

10- Cansiparane: Canını verircesine, özveriyle:

11- Zeynep Kâmil: Zeynep Kâmil Eğitim ve Araştırma Hastanesi. Üsküdar’da  Yusuf Kamil Paşa ile eşi Zeynep Hanım tarafından özel mülklerinde hastalara ücretsiz hizmet vermek amacıyla yaptırılmış olan en eski sağlık kuruluşu ve İstanbul'un ilk özel hayır kurumudur. Zeynep Hanım Mısır Valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa' nın kızıdır.

12- Caddebostan: İstanbul'un Kadıköy ilçesinde bulunan bir semt.

13- Davalaciro: Abdülhak Hamit Tarhan’ın Finten  adlı eserinde Finten’in yasak aşk yaşadığı kişi. Konu şu:  Finten Hintli Davalaciro ile münasebetinden bir çocuk dünyaya getirir; ama bu coçuk özürlüdür küçük bir canavara benzemektedir, adı da "Ucube"dir.  

14- Gümüşarayıcı: İstanbul Üküdar’da bir sokak.

15- Otomat: Canlı bir varlığın yapabileceği bazı işleri yapan mekanik veya elektrikli araç.

16- Sefahat: Zevk ve eğlenceye düşkünlük, uçarılık.

17- Erenköy: İstanbul'un Kadıköy ilçesinde bulunan bir semt.

18- Babıâli: Osmanlı Devleti’nde sadrazamlık binası, paşa kapısı. Babıâli "yüce kapı" manasına gelmektedir. Osmanlı’da padişah ve sadrazam sarayı, devlet ve hükümet dairesi manasında kullanılmıştır. İslam ve Türk tarihinde birliğin ve kuvvetin temsilcisi olarak kabul edilen devletin ve hükümetin merkezleri yüksek ve yüce olarak bilinmiş, buralara aynı manada olmak üzere Dergah, Bab-ı Saray, El-Bab-üs-Sultaniye, Bab-ı Hümayun, Bab-ı Ali, Bab-ı Asafi ve Paşa Kapısı gibi isimler verilmiştir. Metinde geçen manaya dönecek olursak: İstanbul’da Babıâli semtinde oturan gazetecilerden dolayı Türk basını ve özellikle İstanbul basını bu ad ile anılmış ve yaygın şekilde kullanılmıştır.

19- Şişli Terakki Mektebi: Selanik Şemsi Efendi Mektebinin İstanbul’daki şubesi. Okulun adı 1921'den sonra Şisli Terakki Mektebi olarak değiştirilmiştir.  

20- Hasanpaşa: İstanbul'un Kadıköy ilçesinde bulunan bir mahalle.
 

Harun ŞAHİN - 26 Aralık 2011 Pazartesi