Gönderen Konu: İstiva Ala edatıyla geldiği zaman ?  (Okunma sayısı 2994 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı ferdi

  • Yeni üye
  • *
  • İleti: 48
İstiva Ala edatıyla geldiği zaman ?
« : 22 Ocak 2012, 17:22:39 »

İSTİVA KELİMESİ عَلَى 'ALA ' EDATIYLA GELDİĞİ ZAMAN ?

ŞÜPHECİ
; el-İstivâ kelimesi, ‘alâ ‘edatıyla kayıtlı olarak geldiği zaman Arab lügatında bunun anlamı, bir şeyin üzerine yükselmek ve yerleşmek demektir.O'nu yükselmesi zatında ve mekanında yükseklik ve üstünlüktür.

Bu aşağıdaki Ayeti celilelerde zikri geçen istiva kelimesinin anlamı ise; yerleşme… Kurulma… Ve… Oturma demektir… Kelimenin bu anlama geldiğine delalet eden delillerinden bir kaçı ise şunlardır.وَقِيلَ يَا أَرْضُ ابْلَعِي مَاءكِ وَيَا سَمَاء أَقْلِعِي وَغِيضَ الْمَاء وَقُضِيَ الأَمْرُ وَاسْتَوَتْ عَلَى الْجُودِيِّ وَقِيلَ بُعْداً لِّلْقَوْمِ الظَّالِمِينَ“ Ve denildi ki: Ey yer, suyunu yut ve ey gök suyunu tut. Su azaldı ve iş bitirildi. Gemi de Cudi’ye oturdu. Haksızlık yapan kavim yok olsun. “ v(Hud: 44.)

Bu Ayeti celile de geminin cudi dağı üzerine oturduğundan bahsedilmektedir… Yani istiva’nın oturma, yerleşme manasında olduğu anlatılıyor.

Rabbimiz yine bir Ayeti celilesinde şöyle buyurur:وَالَّذِي خَلَقَ الْأَزْوَاجَ كُلَّهَا وَجَعَلَ لَكُم مِّنَ الْفُلْكِ وَالْأَنْعَامِ مَا تَرْكَبُونَ لِتَسْتَوُوا عَلَى ظُهُورِه“......“ O’ki bütün çiftleri yarattı ve size bineceğiniz gemiler ve hayvanlar var etti. Ki,onların sırtlarına kurulasınız – oturasınız – “(Zuhruf): 12 – 13.)Bu Ayeti celileden de anlaşıdığı gibi istiva, oturma, kurulma anlamına gelmektedir… Mu’minun suresinde de Rabbimiz şöyle buyurur:فَإِذَا اسْتَوَيْتَ أَنتَ وَمَن مَّعَكَ عَلَى الْفُلْكِ …“ Sen ve yanında bulunanlar gemiye yerleştiğiniz zaman… “Mu'minun( 28)Bu Ayeti celileden de istiva, yerleşme(istikrar) anlamında kullanılmıştır.

CEVAP; Delil olarak sunmuş olduğu üç ayette geçen “istivâ ” sözcüğünün manası doğru ama dikkat ederseniz Allahu teala bu manaları yaratıkları için kullanılmıştır.

Her kim Allah'ın istivâsını yaratıkların istivâsına benzetirse Müşebbihe olur.Her kim de Allah'ın istivâsının benzeri hiçbir şey yoktur derse o muvahhiddir .

Çünkü bu üç ayetin hepsi bir mekanda yükselme,mekan tutma ve bir yere değme gibi özellikleriyle yaratılmış birer istivâdırlar.O halde bu ayetler ne için delil olabilir? Allah'u tealâ( haşa) bir mekanda yükselme,mekan tutma ve bir yere değme anlamında istivâ etmekten münezzehtir.

Bir diğer hususta Kur'an'da ve arap lügatında istivâ'nın alâ takısı ile sadece yukarıdaki anlamlarda gelmediğidir.

Delili ise Allâh-u Teâlâ'nın şu buyruğudur. فَاسْتَوَى عَلَى سُوقِهِ (Fetih/29) burada ''küvvetlenmek'' ''düz olmak'' anlamında kullanılmıştır.Bu ayette Allah'u teala’nın istivâsına delil olamaz..

Ayrıca arap dili uzmanı Râgıp el-İsfahânî, de"istiva" kelimesine: ''Müsâvî olmak; kendi kendine itidal manasını vermiştir. Arapça olan bu kelime ''alâ'' takısı ile "istilâ", "ilâ" takısı ile "nihayete erme" manasında da kullanılır''.demiştir.(İslam Ansiklopedisi Arş mad.)

Dilin sahipleri olan Arapların kullanımını dikkate alanlar kelâm kitaplarında da geçen Cahiliyye şairi Ahtel'in "Kad istevâ bişrun ale'l ırâki min ğayri seyfin ve mihrâkî" “Bişr Irak’ı kılıç kullanmaksızın ve kan akıtmaksızın istiva etti” beytini şâhid getirerek bu şiirde “istiva”nın (''alâ'' takısı ile) “isitila”(hükmetmek) anlamında kullanıldığına dikkat çekerler. Ayeti (Hadid/4) bu şekilde yorumlamanın te’vil değil hakiki anlamlarından ''tenzihe uygun olanı'' tercih etmek olduğunu ileri sürmüşlerdir..

Ondan sonra ayette “Arş’ın üzerinde” ifadesi geçmemektedir.Çünkü عَلَى “Ale” kelimesi illa ki, “mekân” manasında olmaz ve kullanılmaz. “Ala” sözcüğünün başka manaları da vardır.

Allâh-u Teâla şöِyle buyurdu:أُولَئِكَ عَلَى هُدًى مِنْ رَبِّهِمْ (Bakara /5) Anlamı: ”İşte onlar Rablerinden gelen hidayet üzeredirler.” Bu ayette geçen عَلَى mekânla mı tefsir edilir?

Yine Allâh-u Teâlâ şöyle buyurdu:وَإِذْ قُلْتُمْ يَا مُوسَى لَنْ نَصْبِرَ عَلَى طَعَامٍ وَاحِدٍ(Bakarah /61)Anlamı: ”Ey Musa! Bir tek yemekle yetinmeyiz.”İşte bu ayette de عَلَى kelimesi geçti ama “mekân” manasında değildir.Çünkü onlar yemek üzerine oturmayacaklardır.

Yine Allâh-u Teâlâ ِşöyle buyurdu:أَمْ تَقُولُونَ عَلَى اللَّهِ مَا لا تَعْلَمُونَ(Bakara / 80)Anlamı: ”Yoksa Allâh hakkında bilmediğiniz şeyleri mi söylüyorsunuz?”Burada da عَلَى kelimesi geçiyor. Hâşâ “mekân” olarak tefsir ederseniz “Allâh’ın üzerinde” olur.

Demek ki, عَلَى kelimesi her zaman “mekân” olarak açıklanmaz.Kaldıki İmamlarımız Allah lafzının yanında ‘Teâlâ’ derken mekansal bir yükseklik kast etmemişlerdir. Mesafe olarak yüksekte bulunmak bir üstünlük, yücelik ve övgü vesilesi değildir. Halbuki Allah övülmeye lâyık en yüce ve aşkın bir varlıktır.

Maliki muhaddis Ebûbekir bin Arabi diyor ki: İstivâ kelimesinin Arap dilinde on küsur tane anlamı vardır. Bunlardan hangisi?

el-Avâsım mine’l-Kavâsımın’da anlatıyor : ''Bazı Hanbeliler bir yolculuk esnasında yolunu kesmişler. Israrla sormuşlar: “Allah nasıl istivâ etti?” diye. Demiş ki: “İstivanın oturmak, mekan tutmak, yerleşmek anlamlarına geldiğini söylememi istiyorsunuz. Ama istivâ kelimesinin on küsur tane anlamı vardır. Niye bunların içerisinde diğerleri değil de bunlar ?,Yahut bu onbeş anlamdan hangisinin ''zahir anlam'' olduğunu iddia ediyorsunuz? ”

“İstiva” kelimesinin diğer manalarından bazıları ise şöyledir:
1-Düz olmak ve kuvvetlenmek.
Allâh-u Teâlâ şöyle buyurdu:
فَاسْتَوَى عَلَى سُوقِهِ
(El-Fetih /29).
Anlamı: “Gittikçe onu kuvvetlendirerek kalınlaşmış.” (Ebu Hayyen-tefsiri, Beyzavi- tefsiri, İmam Nesefi- tefsiri ve İmam Kurtubi- tefsiri )
2-Olgunlaşmak.
Allâh-u Teâlâ şöyle buyurdu:
وَلَمَّا بَلَغَ أَشُدَّهُ وَاسْتَوَى
(el-Kasas /14)
Anlamı: ” Musa yiğitlik çağına erip olgunlaşınca.” (İmam Tabari, İbni Kesir, el-Ferra’, Muhtarus Sihah, Lisanul Arap)
3-Pişmek: El- Feyyumi “el-Mısbah el-Münir.”
4-Kastetmek: El- Feyyumi “el-Mısbah el-Münir” ve İbni Manzur Lisanul Arap.”
5-Eşit olmak: El- Feyyumi “el-Mısbah el-Münir.
6-Yükselmek: İbni Manzur “Lisanul Arap.”
7-Kast etmek: El, Feyyümi- el-Mısbah el-Münir, İbni Manzur Lisanul Arap” ve “Muhtar es-Sıhah”
8-Kahretmek: El- Feyyumi “el-Mısbah el-Münir.
9-Temellük, yani mülkiyetine almak. Hafız Zebidi “ Tac el-Arus”
10-Murada ermek: Hafız Zebidi “ Tac el-Arus”,İbni Manzur Lisanul Arap” ve “Muhtar es-Sıhah”
11-Bitirmek ve son vermek:İbn Hazm ‘’ed-Durre’’ sh.233
12-İstilâ:

Sonraki âlimler gibi mecburiyet kesbetmesine binaen tutup bunlardan birisini tercih edeceksek en azından diğer muhkem ayetlerle örtüşecek olan manayı seçip ayeti tevil etmeliyiz.Selef bundan bile kaçınmış müteşabih ayetlerin manalandırılmasında muradı ilahi budur demeyi doğru bulmamıştır

İstivanın İstila manasına geldiğini söyleyenler;

A-Ehli Seleften olan İbnil Mübarek “Garibul Kur’an”,
B-İmam Ez-Zaccac ”Meanil Kur’an”,
C-Hanefi olan İmam Maturidi “Te’vilat Ehli Sünne”
E-Müfessir Maverdi “En-Nuket vel Uyun”
F-İmam Suyuti ”El-Kenzul Medfun”

Burada “İsteva”, “İstila etti” manasında da kullanılabilir. Yukarıda beş zâtın isim ve kitaplarını yazdık. Kontrol etmenizi tavsiye ediyorum. Hocalarınıza sorar adı geçen zatların kim olduğunu öğrenebilirsiniz. Daha fazla istiyorsanız şu anda bizde birçok zatın kitabı var ve hepsi “İstiva” sözcüğünü, “istila” veya “hükmetme” anlamlarıyla açıklamışlardır. Bunlardan bazıları şunlardır:

1-Ehli Seleften olan İbnil Mübarek “Garibul Kur’an” adlı kitabında bu ayet hakkında “isteva, yani İstila etti” demiştir.

2-Hanefi İmam Cassas “Ehkamul Kur’an” adlı kitabında bu ayet hakkında “isteva, yani İstila etti” dedi.

3-Şafii İmam el-Cuveyni “el-İrşad” adlı kitabında bu ayet hakkında “isteva, yani hükmetti” dedi.

4-İmam Ragib el-İsfahani “el-Mufradet” adlı kitabında bu ayet hakkında “isteva, yani İstila etti” dedi.

5-Hanefi İmam Nesefi “Tebsiratul Edilleh” adlı kitabında bu ayet hakkında “isteva, yani İstila etti” dedi.

6-İmam Fahrur Razi “Tefsir”inde bu ayet hakkında “isteva, yani İstila etti” dedi.

7-Hanbelî İmam Seyfuddin el-Emidi “Ebkerul Efkar” adlı kitabında bu ayet hakkında “isteva, yani İstila etti” dedi.

8-İmam Suyuti’nin hocalarından imam Muhammed el-Kâfici “Et-Teysir” adlı kitabında bu ayet hakkında “isteva, yani İstila etti” dedi.

9-İmam Kastalani “İrşadus Seri Şerh Sahih Buhari” adlı kitabında bu ayet hakkında “isteva, yani İstila etti” dedi.

10-İmam Beyzavi’nin “Tefsir”inde bu ayet hakkında ”isteva, yani İstila etti” demiştir.

11-İmam İz b.Abdusselam el-İman,s.233-247 “isteva, yani İstila etti” dedi.

12-Ömer Nasuhi Bilmen Tefsirinde diyor ki;''İstiva kelimesi de lügat bakımından: Karar etmek, müsavî bulunmak, üzerine oturmak, galip olmak, kasdeylemek gibi mânâları (da) ifâde eder. Cenâb-ı Hak ise bir mekânda bulunmaktan, karar etmekten uzaktır. Binaenaleyh onun arş üzerine istivasından maksat, onun tek olan varlığına ait, hakikati bilinmeyen bir sıfattır. Onun hakikatini Allah'ın ilmine havale ederiz. Bu istiva ile istilâ etmek galip olmak kuşatmak bütün kâinata hükmetmek gibi bir mânâ kasdolunur.(Bilmen ,Araf 54)

Umarım ki, aklıselim sahibi olan her kimse yukarıda geçen zatların görüşlerini okursa bizim yazdıklarımıza inanır. Yine de bu kadar delili yeterli görmüyorsanız daha fazlasını da yazabiliriz.

Peki hangi ayette ve hangi sahih haberde Allah'ın ''zatıyla'' arş’ta bulunduğu, ''oturduğu, istikrar ettiği'' ya da hasımları gibi '' zatıyla her yerde'' olduğu söyleniyor?

Zahiri anlamlarından böyle bir şey çıkarıp acaba kendi çıkarlarına uygun olanı tevil ederken ,diğerini tevil etmeden hudusa delalet eden zahiri lafızları almaları hangi aklı evvilin işi? Bu hatalarıyla beraber Allah'u tealayı hadislere (sonradan var olanlara)benzetmekten tenzih edenleri Cehmiyelikle,Muattıla olmakla lakaplandırıyorlar.

Sorarız onlara şu risaleyedeki ismi geçen imamlardan hangisi sıfatları inkar eden muattıla?Ya da hangisi zatıyla bütün mekanlarda ,heryerdedir diyen hululiye? Bu risaleyede ismi geçen imamların her birini Allah’u tealayı ‘her yerde olmaktan (hulul) ve bir cihette ve mekanda bulundurmaktan tenzih ederken göreceksin.Ey şüpheciler bu inadınız niye ? İnsanlara akılları hibe edeni (Allah c.c) layık olmayan şeylerden tenzih ederiz.

Te’vîli inkâr edip kabûl etmeyen-lerin kendileri de, yerli yersiz nassları te’vîl etmektedirler. Onlar bir yanda Te’vîl’i inkâr ederlerken öte yanda lüzûmsuz, hattâ câiz olmayan noktalarda da son derece berbat (istivaya oturdu demeleri gibi ) câiz olmayan te’vîller yapmaktadırlar.

Bir:"O'dur ki, gökleri ve yeri altı günde yarattı, sonra Arş'a istiva etti. Yere gireni, ondan çıkanı, gökten ineni, ona çıkanı bilir. Nerede olsanız O sizinle beraberdir..." (57/el-Hadîd, 4)

Zira bu ayette Allah Teala'nın Arş'ı istivası ile "maiyyet" (kullarla birliktelik) bir arada zikredilmiştir.İstivanın mekansal bir karar kılma ve yerleşme manasına gelmediğinin kesin bir delilidir. Neden şüpheciler tarafindan buradaki "maiyyet"i, "ilmi ile kulların yanında olmak, onların her yaptığını görmek, işitmek, bilmek..." diye tevil etmek doğru ve gereklidir de, "istiva"yı "hükümranlığı altına almak" vb. bir şekilde tevil etmek yanlıştır?

Neden şüpheciler bu ayette Allah Teala'nın "maiyyet" (kullarla birliktelik)'' zatıyla olmadığı tevilini normal karşılarken,Allah zâtıyla arşta değildir diyenlere şiddetle karşı çıkarlar? Şüphecilerin peşinden gidenlerin bu soruları iyice düşünmeleri gerekir.İşte bunda ibret alacak herkese bir ibret vardır.

Berâber olmakta asıl ve zâhir/açık olan “zât ile berâber olmak”tır. Ama buna rağmen buradaki beraberliği şüpheciler de şu aslından ve zâhirinden çevirip “zâtı ile değil de ilmiyle berâber olma”yla te’vîl ediyorlar. Çünki -ayıbdır söylemesi- aksi halde helâda olduğumuzda da Allah’ın zâtıyla bizimle olacağı şeklindeki inancı kılıflayacak bir kılıf bulamazlardı.Bu tarz ayet ve hadisleri görünce kendi fikirlerine göre tevil ederler,sanki kendi çıkarlarına uygun olan tevil/tefsir mubah olup başkalarına haramdır

Ehli sünnet hakikatte Allahu teala burada kendini zahiri (insanların ilk akla gelen lügavi) manasında yani Allah'u teala kendisini ayette "maiyyetten" kastı “Celaline yakışır bir şekilde zâtı ile berâber olmak” değilde ''ilmi'' ile beraberliktir diye vaasıflandırmış derlerken doğru söylüyorlarda,Arşa istiva ise ''zatıyla arş'ta olma'' manasında kendisini vasıflandırmamış derken niye ayeti tahrif ile suçlanmışlardır?

Oysa "De ki: "Göklerde ve yerde olanlar kimindir?" De ki: "Allah'ındır" (6/el-En'âm, 12) ve "Göklerde ve yerde bulunan herkes Rahman'a kul olarak gelecektir" (19/Meryem, 93) ayetleri, mekânın ve barındırdığı her şeyin; "Gecede ve gündüzde barınan her şey O'nundur" (6/el-En'âm, 13) ayeti de zamanın barındırdığı her şeyin Allah Teala'nın mülkü olduğunu açık biçimde ifade etmektedir.

Bir yanda canları istediğinde ölçülü ölçüsüz te’vîli yapanlar, öte yanda da bunu başkalarına yasaklayanlar açıktır ki iyi niyetli kimseler değillerdir. Onlar bununla Teşbîh ve Tecsîm’in yolunu açmak istemektedirler. Onlar lafta şu Tecsîm ve Teşbîhi kabûl etmediklerini iddiâ etseler de bunları fiilen işlemektedirler. Bu tenâkuzları ya takıyye yapmaktan veya ne dediklerini bilmemekten doğmaktadır. Selefî olmak iddiâ-sıyla ortaya atılıp şu imamlara karşı çıkan ve dil uzatanlar Selefî olmadıkları gibi hayırlı Haleften de değillerdir.

İki: “(Kendinizi) nereye çevirirse-niz, Allah’ın vechi işte oradadır.”[ Bakara:115]

Şüpheciler bu âyeti de te’vîl edip “zâtı değil, ilmiyle oradadır” diyorlar. Çünki burada böyle bir te’vîl yapmasaydılar Allahı -hâşâ- göklerden yere indirmiş olacak-lardı. O yüzden mecbûrî olarak te’vîle gittiler.

Üç: “Hey!.. O, her bir şeyi kuşatandır.”[Fussilet:54]
Şu âyet de yukarıdaki mahzûrlarla te’vîl ettiler; “zâtıyla değil” de “ilmiyle her şeyi kuşatandır” demek zorunda kaldılar.

Dört: “O Allah göklerde(ibâdet edilen)dir ve yerde(ibâdet edi-len)dir.”
Bu âyeti de te’vîl etmektedirler. Yine bunu da birinci âyetteki te’vîllerindeki mülâhazalarla yap-maktadırlar.

Beş: “O, size şah damarından daha yakındır.”[Kaf:26]
Kezâ bunu da “zâtıyla değil, ilmiyle” diyerek te’vîl ediyorlar. Hâlbuki zâhiri Hâşâ “zât” ile “daha yakın” olmayı îcâb ettiriyordu. Ama bunu da te’vîl ettiler işte. Aynı düşünceyle…

Bütün bu tevillerden sonra nerede kaldı şüphecilerin Allah kendini nasıl vasıflandırdıysa bizde o şekilde vasıflandırırız iddiası? Cevap bekliyoruz…..