Gönderen Konu: Niçin Ehli Sünnet?  (Okunma sayısı 9004 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Fatihan

  • Administrator
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 6994
  • Milimi milimine Ehli sünnet...
Niçin Ehli Sünnet?
« : 27 Nisan 2009, 10:52:18 »

Dün bu sütunlarda eski İstanbul Müftüsü, eski Diyanet İşleri Başkanı dersiâmdan merhum Ömer Nasuhi Bilmen'in "Büyük İslâm İlmihali"nin "Mukaddime" bölümünü okudunuz. Köşeme taşıdığım bu metin biz Ehl-i Sünnet Müslümanları için metod bakımından son derece önemlidir. Önce niçin Ehl-i Sünnet Müslümanları dedim, onu arz edeyim:

Sevgili Peygamberimiz (sallAllahu aleyhi ve sellem) mucizevî bir şekilde, Ümmetinin yetmiş üç fırkaya ayrılacağını haber vermiştir. İslâm dünyasının en büyük kısmı Ehl-i Sünnet ve Cemaat adı verilen topluluktur. Bendeniz, diğer Müslüman kardeşlerimi üzmemek şartı ile, mensubu bulunduğum bu topluluğa hitap ediyorum. Şia, Haricî, Fazlurrahmanî, Vehhabî ve daha nice grupla aramızda maalesef usûl, anlayış, metod bakımından derin ihtilaflar vardır. Bu ihtilafları bendeniz çıkartmadım. Önümde acı bir gerçek duruyor... Bunu kabul etmek, gerçekçi olmak zorundayım.

Bir Şiî, Şiîliğin hak, Ehl-i Sünnet'in bozuk olduğuna inanır...

Bir Vehhabî, İbn Teymiye'yi ve Muhammed İbn Abdilvehhab'ı imamân (iki imam) olarak kabul eder, yolunun hak olduğuna inanır, Ehl-i Sünnet'in bir kısmını müşrik kabul eder.

Fazlurrahmancılık mezhebine veya fırkasına bağlı olanlar, klasik ve geleneksel Müslümanları hatâlı görür, Kur'ân'daki ve Sünnet'teki nice farzın, haramın, emir, yasak ve tavsiyenin tarihsel olduğunu, bunların bu devirde geçerli olmadığını iddia eder.

Haricîler, dünyada doğru Müslüman kalmadı, bir biz kaldık diye hayıflanır.

Velhasıl, Ehl-i Sünnet'in dışındaki her mezhep, her fırka kendi yolunun doğru olduğunu, kendi anladığı ve anlattığı İslâm'ın hak olduğunu iddia ile Ehl-i Sünnet'in yanlış olduğunu iddia eder.

Bendeniz ise bir Sünnî Müslüman olarak Ehl-i Sünnet ve Cemaat yolunun anlayışının doğru ve hak olduğunu, ötekilerde ise az veya çok bid'atler bulunduğunu iddia ederim.

İhtilaflı ve tartışmalı bir konu olan, Cemalüddin Afganî konusunu ele alalım. Bu zat Afganistanlı değildir, İran'ın Esedâbad şehrine mensuptur... Sünnî değil, Şiîdir... Taqiyye yaparak kendisini Afgan ve Sünnî gibi göstermiştir... Kendisi öyle sıradan bir Mason değil, çok azılı bir masondur... Son derece şüphe verici karışık, bulanık, bulaşık işler yapmıştır... Kahire'de ikamet ettiği zaman niçin Yahudi mahallesinde oturmuştur?.. İngiliz ajanı Blunt ile Sultan Abdülhamid'i tahtından indirmek için niçin işbirliği yapmıştır?.. Onun müridlerinden biri niçin İran şahını öldürmüştür... Babîlik ve Bahaîlik ile olan alakaları nelerdir?.. Afganî'nin içyüzünü anlamak isteyenler, "Ehl-i Sünnet'i MÜDAFAA ve Bid'atleri TENKİD - Makaleler incelemeler" adındaki kitabın "On maddede özetle Cemaleddin Efganî gerçeği" (s. 339-348) başlıklı bölümünü okumalıdır. (Bedir yayınevi, tel: 0 212/519 36 18)

Kendi anlayışına göre, bir Kur'ân tefsiri yazmış bir zat, Afganî'yi tenkit edenler için "Onun taharet bezi olamazlar" şeklinde talihsiz bir cümle sarf etmiştir. Böyle bir cümle bir ilim adamına yakışır mı? Afganî gerçekten bir İslâm büyüğü, bir İslâm önderi ise ilmî, dinî, tarihî delil ve gerekçelerini ortaya dökerek meseleyi aydınlığa çıkartsın. Onu tenkit edenlere "Taharet bezi olamazlar" demekle neyi isbat edebilir?

Muhterem Müslümanlara, haddim olmayarak, ilmî tartışmalarda ciddî ve seviyeli olmalarını tavsiye ediyorum.

Şimdi bazıları soracaklar: Afganî'nin Şiî olması, İranlı olması suç mudur? Değildir ve zaten bendeniz böyle bir şey söylememişimdir. Suç olan nedir biliyor musunuz? Bu zatın kendisini İranlı olduğu halde Afgan, Şiî olduğu halde Sünnî tanıtmasıdır. Taqiyye yapıyormuş... Buna hakkı var mıdır. Sünnîler Müslüman değil mi? Onun, Müslüman kardeşlerini aldatmaya, kandırmaya, onlara yalan söylemeye hakkı var mı?

19'uncu asırda Afganî ve iki müridi, ictihad konusunda birtakım fikirler, görüşler, tezler ortaya attılar. Onlara göre Müslümanlar Kur'ân'dan ve Sünnet'ten kendi kafalarına ve re'ylerine göre hüküm çıkarabilirdi. Ehl-i Sünnet, bu hususta ilim, ehliyet, icazet şartını getirir. Evet, alim ve fakih olanlar Kur'ân'dan ve Sünnet'ten hüküm çıkartabilir ama bunu yapabilmek için yeterli ehliyetleri olması lazımdır. Cahil olanlar, yetersiz olanlar bunu yapamaz. Yaparlarsa Ümmet için kaos ve anarşi çıkar. Zamanımızda olduğu gibi...

Ehliyeti olmayanların ictihada yeltenmesi büyük bir kendini bilmezlik, büyük bir küstahlıktır. Merhum Mehmed Akif'in Safahat'ında müctehid taslaklarını hicv eden harika bir manzume bulunmaktadır.

İşte son devrin büyük din alimi, büyük ve gerçek müftüsü, gerçek fakihi, başta büyük Kur'ân tefsiri ve Hukuk-i İslâmiye ve Istılahat-ı Fıkhiyye adlı derin ve mufassal eseri ve diğer faydalı kitapları ile İslâm'a ve Ümmet'e büyük hizmetler etmiş olan Ömer Nasuhî Bilmen hazretleri, metnini dün köşeme nakl ettiğim "Mukaddime"sinde Müslümanları metod bakımından uyarıyor:

Dört hak fıkıh mezhebi vardır diyor.

Bundan başka hak mezhep yoktur diyor.

Her Müslüman bunlardan birine bağlı olarak İslâm'ı hayata uygulamalı, ibadetlerini bunların ahkam-ı fıkhiyesine göre yapmalıdır diyor.

Ehliyeti, ilmi, salahiyeti olmadığı halde kendi heva, re'y ve hevesleri ile Kur'ân'dan ve Sünnet'ten hüküm çıkarmaya yeltenenler yanlış yoldadır diyor.

Bazı reformcu, yenilikçi, değişimci İlahiyatçılar Afganî'yi, müridi Abduh'u, onun müridi Reşid Rıza'yı Ehl-i Sünnet Müslümanları için kurtarıcı ve örnek önderler olarak gösteriyor, mezhepsizliği, telfik-i mezahibi teşvik ediyor. Bendeniz de Sünnî bir Müslüman olarak onları tenkit ediyorum.

Müslümanlar Muhammed İbn Abdilvehhab'ın, Afganî'nin, Abduh'un, Reşid Rıza'nın, Fazlurrahman'ın ve benzerlerinin peşinden giderek değil; Şeyhülislâm Mustafa Sabri'nin, Muhammed Zahid el-Kevserî'nin, Yusuf İsmail en Nebhanî'nin, Ahmed zeynî Dahlan'ın ve benzeri Sünnî ulemanın ve fukahanın peşinden giderek, dini onlar gibi anlayıp algılayarak, onların metodlarını benimseyerek kurtulabilirler.

Bu konular tartışılacaksa, "Taharet bezi" edebiyatı yapılmamalı, seviye düşürülmemelidir.

Ehl-i Sünnet, cadde-i kübrâdır.

Ehl-i Sünnet, sevâd-ı a'zamdır.

Ehl-i Sünnet, İslâm'ın doğru ve hak yorumudur.

Ehl-i Sünnetin metodu doğrudur.

"İşlerin hayırlısı orta olandır" buyurulmuştur. Ehl-i Sünnet İslâm'ın orta, mutedil şeklidir.

Ehl-i Sünnet, Kur'ân'a ve Sünnet'e uygundur.

Ehl-i Sünnette aşırılık yoktur.

Ehl-i Sünnette kopukluk yoktur.

Ehl-i Sünnet Ehl-i Beyt'in, Ashab-ı kiramın, Tâbîin'in, Selef-i Sâlihin'in, her asırda gelip geçmiş ulemanın, sulehânın, evliyaullahın yoludur.

Atalarımız Osmanlılar yüz yıllar boyunca Ehl-i Sünnet bayrağını dalgalandırmış, üç kıt'ada i'lâ-i kelimetullah yapmıştır.

Ehl-i Sünnete saldıranlar hatâ etmektedir.

Ehl-i Sünnete göre tabakat-ı fukaha vardır, ilmî ehliyeti olmayanlar Kitab'tan ve Sünnet'ten hüküm çıkartamaz.

Ehl-i Sünnet İslâmî birlik, hiyerarşi, disiplin demektir.

Bu gerçekleri Müslüman kardeşlerime saygı ile arz ederim. Bana saldıran din kardeşlerim için bile Allah'tan rahmet dilerim.

M.Şevket EYGİ-Milli Gazete 27/04/2009

Çevrimdışı Fatihan

  • Administrator
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 6994
  • Milimi milimine Ehli sünnet...
Aldanmayınız
« Yanıtla #1 : 10 Ağustos 2009, 21:57:36 »
Aldanmayınız

Ehl-İ Sünnet hocalarından biri, aykırı bir ilâhiyatçının basına sızdırılmayan gizli bir konferansının (gizlice alınan) ses kayıtlarını dinlemiş ve şöyle söylemiş:

"Bu adamın bozuk olduğunu söylüyorduk. Bu konferansından sonra onun kâfir olduğunda şüphe kalmadı..."

(Doğru, dürüst, temiz ilâhiyatçıları tenzih ederiz...)

Maalesef zamanımızda birtakım reformcular, değişimciler, yenilikçiler taqiyye yaparak asıl inançlarını gizliyorlar.

Aykırı fikirleri olan reformculara karşı Müslümanların çok dikkatli olması gerekir.

Böylelerine kesinlikle itimad edilmez, güvenilmez.

1. Kur'ân tek kaynaktır, Sünnet kaynak değildir diyenler Sünnet'i inkâr ettikleri için dinden çıkmışlardır.

2. Kur'ân'daki ve Sünnet'teki kesin hükümlerin bir kısmı tarihseldir, onlar bugün geçerli değildir diyenler Doğru Yol'dan çıkmışlardır.

3. İslâm ve iman ile küfrü bağdaştırmak, uzlaştırmak isteyenler açık bir sapıklık içindedir.

4. Peygamberi hafife alan, "O bir postacı idi, ölmüştür, işi bitmiştir" diyenler sapıktır.

5. Ben de Müslümanım ama Şeriata karşıyım diyenler korkunç bir çelişki içindedir.

6. Ashabın büyüklerinden Ebu Hureyre hazretlerine sövüp sayanlar Kur'ân ve Sünnet Müslümanı olamaz.

7. Yüzden fazla hadîsle geleceği bildirilmiş ve bu bilgi mânevî tevâtür derecesine ulaşmış olan Mehdi'nin zuhurunu ve Hz.İsa'nın nüzulünü inkâr edenler Cadde-i Kübra ve Sevad-ıAzam İslâmlığından çıkmış olurlar.

8. Azılı Farmason, taqiyye yaparak Müslümanları aldatan, şaibeli ve bulaşık Efganî'yi, onun tilmizi Abduh'u, onun tilmizi Reşid rıza'yı; münci (kurtarıcı), imam (din önderi), hidayet kılavuzu olarak gösterenler dall ve mudildir.

9. Ehl-i Sünneti yıkmak için çalışanlar hizmetkâr değil, hezimetkârdır.

10. Din hocaları, ulemâ aradan çıksın, herkes kendi kafasına göre Kitabullahı yorumlasın, ondan hüküm çıkartsın diyenler tamir değil tahrip ederler.

Muhterem Müslüman kardeşlerimiz!.. Reformculara, değişimcilere, yenilikçilere, diyalogçulara, İslâm aktivistlerine, şazz ve aykırı inanç ve görüşlere sahip olanlara, Ehl-i Sünnet yıkıcılarına kapılmayınız, aldanmayınız, tuzaklarına düşmeyiniz. Ebedî saadetinizi yitirebilirsiniz.

M.Şevket Eygi

Çevrimdışı Tuğra

  • popüler yazar
  • ******
  • İleti: 6599
Ynt: Niçin Ehli Sünnet?
« Yanıtla #2 : 12 Ağustos 2009, 01:28:33 »
Teşekkürler,sıkça güncellenmesi gereken bir konu.
〰〰〰〰🐠

Çevrimdışı 33.yıldız

  • araştırmacı
  • ***
  • İleti: 343
Biz Ehli Sünnet Olarak
« Yanıtla #3 : 16 Ağustos 2009, 20:55:26 »
1. Yüce dinimizin hüküm ve bilgi kaynakları olarak Edille-i Erbaa'yı (Dört delili), yani Kur'ân'ı, Sünnet'i, icmâ-i ümmeti ve kıyas-ı fukahayı kabul ederiz.

2. Dini öğrenmekte, anlamakta ve uygulamakta Selef-i Sâlihîn hazeratına bağlıyız. (Selefîlere değil!)

3. Din eğitiminde, dinin doğru şekilde anlaşılmasında ve anlatılmasında Ehl-i Sünnet ve Cemaat yolunda olan icazetli ulemâya ve fukahaya tabiyiz. Onları Resûl-i Kibriya (Salat ve selâm olsun O'na) efendimizin vekilleri, varisleri, halifeleri olarak görürüz ve kendilerine itaat ederiz.

4. Dini anlamak, bilmek, öğrenmek, uygulamak konusunda iyi bilenleri taklid ederiz; cahil veya yetersiz olanların kendi kafalarına göre hareket etmelerini doğru bulmayız.

5. Dinimizin hayata uygulanmasında fıkha ve dört doğru fıkıh mezhebine bağlıyız.

6. Bu dört hak mezhepten hangisine bağlı isek onu bütünüyle uygularız. (Bazı istisnaî zaruret halleri dışında...) Telfik-i mezahibi, yani mezheplerin hükümlerinin karışık şekilde uygulanmasını kabul etmeyiz.

7.Kur'ân-ı Azimüşşanı dinin ana kaynağı olarak kabul ederiz ama yeterli ilmi olmayanların onu kendi re'ylerine, hevalarına ve heveslerine göre yorumlamalarını ve ondan hüküm çıkartmalarını kabul etmeyiz. Böyle bir şeyi Kitabullaha yapılmış en büyük saygısızlık ve laubalilik olarak kabul ederiz.

8.Kur'ân'ın Sünnet ve sahih hadîsler olmadan doğru yorumlanacağını kabul etmeyiz.

9.Buharî'nin Sahih'ini, Allah'ın kitabından sonra kitapların en doğrusu olarak kabul ederiz.

10. Kütüb-i Sitte'nin geri kalan beş kitabını da din, fıkıh, hikmet kaynağı olarak kabul ederiz.

11. Kütüb-i Sitte dışındaki muteber hadîs kitaplarını da din kaynağı olarak kabul ederiz.

12. Dini anlamak, öğrenmek, uygulamak konusunda İslâm'ın Cadde-i Kübrasında yürürüz. Dar sokaklara, çıkmazlara, patikalara sapmayız.

13. Ümmet arasında ihtilâf ve tefrika çıktığında Sevad-ı Azam dairesi içinde oluruz. (Büyük karaltı, büyük topluluk)

14. İtikad konusunda temel prensibimiz "Allah'ın kemal sıfatlarla sıfatlı olduğu ve noksan sıfatlardan, insanlara benzer uzuvlara sahip olmaktan münezzeh olduğu"dur.

15. Allah'ın zaman, mekan, cihet, inmek, yükselmek gibi şeylerden münezzeh olduğuna, inanırız.

16. Dini; zamana, insanlara, toplumlara, medeniyetlere, kültürlere uydurmak ve ayarlamak için reform, değişiklik, yenilik yapılmasını asla kabul etmeyiz.

17. Gerçek din âlimlerinin, gerçek fukahanın, gerçek müfessirlerin, gerçek muhaddislerin İslâm medreselerinde yetişeceğini biliriz.

18. Gerçek ulemâ ve fukahanın mutlaka icazetli olması gerektiğini biliriz.

19.İslâm'ın ahlâk boyutu olduğunu iyi biliriz.

20. Çağların (karnların) en hayırlısının Asr-ı Saadet, ikinci olarak Tâbiîn, ondan sonra Tebe-i Tâbiîn olduğuna inanır ve kabul ederiz.

21. Peygamberimizin BÜTÜN Ashabının din konusunda, Kur'ân'ı ve Sünneti bildirmek, nakl etmek ve öğretmek konusunda âdil olduklarını, İslâm'a ve Ümmet'e hıyanet etmediklerine inanırız.

22. Hulefa-i Râşidîn'in insanların en hayırlıları olduğunu kabul ederiz ve onlardan hiçbirini kötülemeyiz.

23. Ashab arasındaki ihtilâfları ve savaşları ictihad meselesi olarak kabul eder ve ictihadında yanılmış olabilen Ashabı dışlamayız ve kötülemeyiz. Bu işin içyüzünü ve hallini Yüce Rabbimize havale ederiz.

24. Ehl-i Beyt efendilerimizi tutarız, severiz, onlara saygısızlık etmeyiz.

25. Allah'ın her asırda bu dini güçlendirmek ve tecdid etmek için mübarek bir müceddid yaratacağını, Peygamberimizin meşhur hadîsine dayanarak biliriz.

26. Ahir zamanda Ehl-i Beyt'ten Mehdi'nin çıkacağına, İsa aleyhisselâmın nüzul edeceğine inanırız.

27. Kıyamet'e kadar otuz küsur Deccal ve Kezzab çıkacağını biliriz.

28. Zamanındaki İmam'a (Din önderine) biat etmeden ölen kimsenin sanki cahiliyet ölümü ile öleceğini biliriz.

29. Salih veya fasık (fıskı ve bid'ati kendisini küfre götürmemek şartıyla) her imamın ardında namaz kılarız.

30. Ehl-i Tevhidi ve Ehl-i Kıbleyi tekfir etmeyiz.

31. Peygamberimizi en büyük ve en güzel örnek ve model olarak kabul ederiz.

32. Allah ile işlerimizde ihlâsı, yaratıkları ile olan muamelelerimizde adaleti esas kabul ederiz.

33. Bid'at fırkalarının, Ehl-i Sünnete ters düşen, aykırı olan, onunla uyuşmayan BÜTÜN inanç, görüş ve hükümlerinin yanlış olduğuna, bu konularda Ehl-i Sünnet'in doğru olduğuna inanırız.

SEVGİLİ kardeşim... Saldırganlığı bırak... Öfkeyle kalkan zararla oturur sözünü duymadın mı?.. Peygamberimiz (SallAllahu aleyhi ve sellem) "Öfkelenme!.. Gazaplanma!.." buyuruyor, duymadın mı?

Yüz milyonlarca Müslümanın baş tacı ettiği, yolundan gittiği İmam-ı Rabbanî hazretlerini İslâm dışı ve klinik vak'a olarak görüyorsun. Bir Müslüman nasıl böyle konuşabilir?

Bir kimse bir velinin veliliğini kabul etmezse ona nasipsiz denir. Bu nasipsizlik onu dinden çıkartmaz. Lâkin o veliye kafir derse dinden çıkar kendisi kâfir olur. O zatın veliliğini inkâr ettiği için değil, onun mü'min olduğunu inkâr ettiği için.

Hâtemü'l-evliya Muhyiddin Arabî hazretlerine de kâfir diyorsun. Bu söz de seni İslâm'dan çıkartır. Onun Şeyh-i Ekber olduğunu, veli olduğunu kabul etmemek seni kâfir yapmaz ama mü'min olmadığını iddia etmen, ona kâfir demen seni kâfir yapabilir. Niçin mutedil olamıyorsun, niçin adalete ve insafa riayet etmiyorsun?

Ben Vehhabîlerin yolundan gidiyorum, böyle düşünüyorum demek seni kurtarmaz. Vehhabîlik pek dar bir yoldur. Ehl-i Sünnet cadde-i kübrasının yanında patika gibi kalır.

Muhyiddin Arabî'yi tenkit edenler olmuştur ama ulemâ, fukaha, müfessirîn, muhaddisîn, eimme içinde onu övenler aklayanlar kat kat fazladır.

Şahıs ismi vermeden "Kur'ân-ı Kerîm'in bir ayetini inkâr eden kâfir olur" diyebiliriz. Çok doğru söylemiş oluruz. Lakin isim vererek kimseyi kuru kuruya suçlayamayız.

Elimizde hüccet, delil, şahit olsa bile belli bir kimsenin küfre saptığı, İslâm'dan çıktığı, mürted olduğu ancak ve ancak yetkili müftünün fetvası ve bu fetvayı tasdik eden yetkili kadının şerî hükmü ve i'lamı ile sabit olur.

Birtakım adamlar sellemehüsselâm ortaya çıkmışlar, "O müşrik, bu kâfirdir..." diyorlar, geçmiş asırlardaki İslâm büyüklerine en ağır hakaretleri yapıyorlar. Bu ne büyük bir rezalettir.

Muhyiddin Arabî, Mevlânâ Celalüddin Rumî, İbnArabî, Abdülkadir Geylanî, Ahmed Yesevî, Ahmed er-Rufaî, Hasan eş-Şâzelî, Şah Muhammed Bahaüddin Nakşbend, İmamı Rabbanî ve benzeri zatlar İslâm ulularıdır. Rableştirmemek ve putlaştırmamak şartıyla (ki hiçbir aklı başındaki Müslüman zaten böyle bir şey yapmaz) onları ne kadar sevsek, onlara ne kadar hürmet etsek azdır. Onlar Kur'ân'ın, Sünnetin,Şeriatın, Ümmetin en büyük hizmetkârlarıdır.

Onların velâyetini, hizmetini, büyüklüğünü idrak hususunda nasipsiz olanlar dillerini tutsunlar.

Şu iki dinî kuralı unutmasınlar:

1. Mü'mini tekfir edenin kendisi kâfir olur.

2. Bir insanın Müslüman olmadığına dair 99 emare olsa, mü'min ve müslim olduğuna dair bir emare olsa o bire bakılır.

Mehmet Ş.Eygi
Ortak paydamız, İbrahimi dinler değil! EHLİ SÜNNET, EHLİ SÜNNET...

Çevrimdışı ikiz

  • Yeni üye
  • *
  • İleti: 44
Ynt: Niçin Ehli Sünnet?
« Yanıtla #4 : 16 Ağustos 2009, 22:08:55 »
cok bilgili paylaşımlar teşekkür ederiz

Çevrimdışı 33.yıldız

  • araştırmacı
  • ***
  • İleti: 343
Ynt: Niçin Ehli Sünnet?
« Yanıtla #5 : 21 Ağustos 2009, 20:50:33 »
Biz teşekkür ederiz...
Ortak paydamız, İbrahimi dinler değil! EHLİ SÜNNET, EHLİ SÜNNET...

Çevrimdışı Lika

  • popüler yazar
  • ******
  • İleti: 3892
Ynt: Niçin Ehli Sünnet?
« Yanıtla #6 : 27 Aralık 2009, 08:32:47 »
Allah razı olsun.
Ne içindeyim zamanın,Ne de büsbütün dışında;Yekpare geniş bir anın Parçalanmış akışında,
Rüzgarda uçan tüy bile Benim kadar hafif değil.Başım sukutu öğüten Uçsuz, bucaksız değirmen;İçim muradıma ermiş Abasız, postsuz bir derviş;
Kökü bende bir sarmaşık Olmuş dünya sezmekteyim,Mavi, masmavi bir ışık Ortasında yüzmekteyim

Çevrimdışı ihvan

  • popüler yazar
  • ******
  • İleti: 2399
Ynt: Niçin Ehli Sünnet?
« Yanıtla #7 : 27 Aralık 2009, 14:46:50 »