Gönderen Konu: İtikaf [15 Eylül 2008]  (Okunma sayısı 26887 defa)

0 Üye ve 3 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı SadakatNet

  • Administrator
  • araştırmacı
  • *****
  • İleti: 298
    • http://www.sadakat.net
İtikaf [15 Eylül 2008]
« : 14 Eylül 2008, 16:09:27 »



 
Hafta:    47


Mevzu: İtikaf


Araştırmalarınızı bekliyoruz..


(Araştırma yapmak demek bildiklerimizi aktarmak demek değil, bu mevzu hakkında elimizdeki mevcut kitaplardan iktibas yapmak demektir. Her üyemizden bir iktibas yapmasını istirham ediyoruz.)
Sadakat Yönetim Kurulu

Çevrimdışı ahkam

  • Yeni üye
  • *
  • İleti: 32
Ynt: İtikaf [15 Eylül 2008]
« Yanıtla #1 : 14 Eylül 2008, 23:20:49 »
ÎTİKÂF VE ADABI

Kelime olarak itikaf, hapis, men, bir şeye devam  ve mülazemet etmek manalarına gelir. Dinde ise; Cemaatle beş vakit namaz kılınan bir mescidde veya o hükümdeki bir yerde mükellefin kendisini tutması demektir. İtikaf, kitap ve sünnetle sabittir. İnsan, itikafa girmekle, kalbini dünyadan ve dünyadakilerden sıyırmış, kendisini Mevlasına vermiş, O'nun geniş lütuf ve ihsanına yönelmiş, sağlam kalesine sığınmış olur. İtikafa giren kişinin hali, mühim bir dileği için yüce bir zatın kapısında durarak "Dileğim verilmedikçe buradan ayrılmam!" diye yalvaran bir kimsenin halini andırır ki bu da, o dilek sahibi gibi, yüce Allah'ın kapısında oturup affedilmesi için yalvarmış durmuş olur. İtikafa giren kimse bütün vakitlerini namaza tahsis etmiş demektir.

Hayır olan sözü söylemek, itikaf için cami ve mescidlerin efdal ve cemaati en çok olanını seçmek, itikafta zikre, Kur'an'ı kerim, hadis, siyer vesair dini kitapları okumağa veya yazmağa devam etmek itikafın müstehaplarıdır.

İtikafa ikindi namazından sonra girilir, ramazanın son günü ikindi namazından sonra çıkılır.Ramazan ayının son on gününde Efendimiz (sav) 'in kuvvetli bir sünneti olarak yapılan itikaf vardır ki, ihmal etmek büyük bir kayıptır. Hadis-i Şerifte: "İtikafta olan kimse günahları defeder ve kendisine bütün sevapları yapıyormuş gibi ecir verilir." (Ramuz,236/10 ) buyurulmuştur. Efendimiz (sav) kendileri Allah'ın en sevgili kulu ve insanların en şereflisi oldukları halde, gevşeklik göstermezlerdi. Ramazanın son on gününde mutlaka mescidde itikafa çekilirlerdi. Orucun farz oluşundan sonra idrak edilmiş olan on Ramazandan dokuzunda Efendimiz (sav) itikaf yapmışlardır. Yapamadıkları bir tanesini de daha sonra kaza etmişlerdir. Bu itikaf anında gece gündüz mescidde kalır ve ibadetleri bir hayli çoğaltırdı.  Bu nedenle itikaf kuvvetli bir sünnettir. Bir beldede hiç bir kimse itikafa girmezse tüm belde halkının sorumluğu olacağı bildirilmiştir. Hatta büyük ulemamız para ile adam  tutup birilerini itikafa sokmayı da en son çare olarak tavsiye etmişlerdir. Hiç birimiz  iş, meşguliyet ve zaman yokluğu konusunda her halde peygamber Efendimiz sallAllahu aleyhi ve sellemden daha meşgul ve yoğun iş sahibi değilizdir.

"İçinde imam ve müezzini olan her mescidde itikafa girilebilir." Ramuz, 341/7

İtikafa ikindi namazından sonra girilir, ramazanın son günü ikindi namazından sonra çıkılır.

*****

ÎTİKÂFA GİRECEK  KARDEŞ!

1- İtikafta geçireceğin her dakikada dışardaki kardeşlerinin hissesi olduğunu hatırından çıkarma. Adeta onların vekili gibi gayret et. İçerde boş geçireceğin her nefes karşılığında dışardaki kardeşlerine karşı zimmetleneceğini  hatırla.

2- Şer'î ilimleri öğren.

3- Tasavvuf derslerini itikaftan önceki günlerde eksiksiz yapmalısın.

4-  İtikaftan bir ay önce aşağıdaki gibi namazlara alış; İşrak, duha, evvabin gece namazı ve teheccüd namazı.

5-  İtikaftan önce aşağıdaki sureleri ezberle ve zamanında okumaya başla. Sabah Yasin, Öğle Fetih, İkindi Amme, Akşam İzâ Vâkıa, Yatsı Tebareke.

6- İtikafa girerken girmeyen kardeşlerinin senin eza ve zulmünden bir müddet rahat edeceklerini tefekkür ederek gir.

7- İtikaftaki kardeşlerinin eksikliklerinin tamamlanması ile uğraşma.

8- İtikafta kimseye bir şey öğretmek için gayret etme. (Çünkü orası öğretim ve eğitim yeri değil tatbikat yeridir.)

9- itikafta teşekkül edecek her iyi halini boynundaki heybenin arka gözüne at. Ön gözünde hataların bulunsun.

ÎTİKÂF  ADABI :

 

1- Kimseyle görüşmemek.(zaruret halinde az, öz ve gizli konuşmak.)

2- İçerde arkadaşlarla dahi konuşmamak.

3- Kimsenin ahvaline muttali olmaya çalışmamak.

4- İçerde iken kimsenin kusurlarını görmemek.

5- Kimsenin işine ve vazifesine karışmamak.

6- Mektup vesaire okumamak ve yazmamak.

7- Daima abdestli olmak.

8- Hergün bir cüz Kur'an'ı Kerim okumak.

9- Her namaz arkasından Kelime-i Tevhid söylemek.

10- Öğle ve yatsı son sünnetlerini dört rek'at kılmak.

11- Nafile namazlardan işrak, duha, evvâbin, gece yatma namazı ve teheccüd kılmak.

12- Cuma namazlarını camide kılmak, gerekiyorsa yalnız farzını kılmak. Kalanlarını bulunduğu yerde kılmak.

13- İtikaf cami dışında ise camiye gidip gelirken yere bakmak.

14- Vazife esnasında başı kapalı olmak.

15- Vazife esnasında yaslanmamak. (eğer zorlanırsa ayakta devam eder)

16- Uyku altı (6) saat.

17- Gece uykuyu teheccüde kadar bölmemek.

18- Tuz ile iftar edip yemeği namazdan sonra yemek.

19-  Yemeği tuzsuz yemek.

20- Yemeğe ekmek doğramamak.

21- Akşam ekmek 150 gram, çorba bir (1) kepçe.

22- Sahurda ekmek 150 gram ve 21 adet çekirdekli üzüm.

23- Su tabi normal kafi miktarda.

   İtikafa gelirken takke, tesbih, sarık, cübbe, Kur'an-ı Kerim, yastık, havlu, bir alt bir üst için iki battaniye  getirilmelidir.
 
  kubacami webteam


Çevrimdışı yamakasi

  • Yeni üye
  • *
  • İleti: 36
Ynt: İtikaf [15 Eylül 2008]
« Yanıtla #2 : 14 Eylül 2008, 23:42:10 »
İTIKAF ÜÇE AYRILIR:

 

a. Vacip olan itikâf: Adak olan itikâf vaciptir. Bu, en az bir gün olur ve gündüz oruçla geçirilir. Hz. Ömer, Resulullah (s.a.s)'den, "Cahiliyye devrinde Mescid-i Haram'da bir gece itikâfta bulunmayı adamıştım; ne yapayım" diye sormuş Resulullah (s.a.s); "Adağını yerine getir" buyurmuştur (Buhârı, i'tikâf, 16; Ahmed b. Hanbel, ll, 10).

b- Sünnet olan itikâf: Ramazan'ın son on gününde itikâfa girmek sünnettir. Hz. Âîşe'nin rivayet ettiğine göre Hz. Peygamber (s.a.s) orucun farz kılınmasından ömrünün sonuna kadar Ramazan aylarının son on gününde itikâfa girmiştir (Ahmed b. Hanbel, Müsned, II, 67, 129). Bir yerleşim merkezinde bulunan müslümanlardan birisi bu sünneti yerine getirirse, diğerleri üzerinden bu görev düşer. Bu duruma göre, her yerleşim birimi için itikâf sünnet-i kifâye hükmündedir. Bir kişinin bunu yapması o beldedeki diğer müslümanları sorumluluktan kurtardığı gibi Cenâb-ı Hakk'ın, itikâf yapanın ecrini diğer belde müslümanlarına da vereceği umulur.

c- Müstehab (mendub) olan itikâf: Vacip ve sünnet olan itikâfların dışında itikâfa girmek müstehabdır. Bunun belirli bir vakti yoktur. Hatta mescide giren kimse çıkıncaya kadar itikâfa niyet ederse orada kaldığı sürece itikâfta sayılır. Bu itikâfda oruç şart değildir. Bazı müctehidlerin, itikâf süresinin bir saat bile olabileceği görüsünde bulunduklarını yukarıda zikretmiştik.
 
ben buralardan gider oldum
kalanlara selam olsun......

Çevrimdışı adilcevaz

  • aktif okur
  • **
  • İleti: 235
  • susukunlugum asaletimdendir.
Ynt: İtikaf [15 Eylül 2008]
« Yanıtla #3 : 15 Eylül 2008, 00:44:14 »
Sözlük anlamı: Hapsetmek, alıkoymak, bir yere yerleşmek, oraya bağlanıp kalmak anlamlarına gelir.

İslam fıkhında ise; Bir mescitte niyet edilip, tespit edilmiş kurallar çerçevesinde ibadet niyetiyle belli bir süre kalmak anlamına gelir.

Aşağıda zikredeceğim ayetten tarihinin ne kadar eskiye dayandığını bilmemekle beraber İbrahim (as) zamanında da var olan bir ibadet türü olduğunu anlıyoruz.

“Biz Beytullâh'ı insanlara sevap kazanmaları için toplantı ve güven yeri kıldık. Siz de Makam-ı İbrâhim’i namazgâh edininiz! İbrâhim ile İsmâil’e de: “Tavaf edenler, itikâfa girenler, rükû ve secde edenler için bu Evimi tertemiz bulundurun!” diye emretmiştik.” (Bakara 125)

 İslam öncesi cahiliye Araplarında da uyulan bir ibadet türüdür. Bu duruma ışık tutan aşağıdaki hadisi zikredebiliriz;

“İbni Ömer anlatıyor: "Babam Ömer cahiliye devrinde iken geceyi itikâfa girmek üzere nezretmişti (adamıştı). Hatta Mescid-i Haram'da bir gün itikâf yapmayı adamıştı diye de rivayet edilir. Durumu Hz. Peygamber (sav)'den sordu. Rasulullah"Nezrini yerine getir" buyurdu."

Buhârî, İtikâf 5, 15, 16; Humus 19, Megâzî 54, Eymân 29; Müslim, Eymân 27, (1656) Tirmizî, Nüzûr 12, 12, (1539); İbnu Mace, Keffarât 18, (2129).

Siyer Kitaplarından anlıyoruz ki kadim Arap örf ve geleneği olan bu ibadet türünü Hz.Peygamber’imiz de (sav) İslamiyet’ten önce uygulamaktadır. Mekân olarak ta Hira Mağarası’nı seçmektedir. Vahiy gelip, Nebilik göreviyle şereflendirildikten sonra mescid de itikâfa girmiştir.

Sürüp gelen bu kadim ibadet türünü Rabbimizin tasvip ettiğine dair şu ayeti zikredebiliriz.

“. ….Mescitlerde itikâfa çekilmiş olduğunuz zamanlarda kadınlarla birleşmeyin. Bunlar 'ın koyduğu sınırlardır. Sakın bu sınırlara yaklaşmayın. İşte böylece  ayetlerini insanlara açıklar. Umulur ki korunurlar.” (Bakara 187)

 İtikâfın, Rasulullah’ın (sav) Medine’ye hicret ettikten sonrada hiç terk etmediği sünneti olduğunu yine siyer kitaplarından öğreniyoruz. Bu hususa delil olarak yine aşağıdaki hadisi zikredebiliriz.

—Hz. Aişe anlatıyor: "Rasulullah (sav) vefat edinceye kadar Ramazan'ın son on gününde itikâfa girer ve derdi ki: "Kadir gecesini Ramazan'ın son on gününde arayın". Rasulullah (sav)'den sonra, zevceleri de itikâfa girdiler."

Buhârî, Fadlu Leyletü'l-Kadr 3, İtikâf 1,14; Müslim, İtikâf 5, (1172); Muvatta, İtikaf 7, (1, 316); Tirmizî, Savm 71, (790); Nesâî, Mesâcid 18, (2, 44); Ebu Dâvud, Sıyâm 77, (2462, 2464); İbnu Mâce, Sıyâm 59; (1771).

Peygamberimiz hiç terk etmediği bu sünnetine hanımları da iştirak etmişlerdir. Ancak aşağıdaki hadisten anlıyoruz ki uygulamanın yanlışlığından dolayı Rasulullah  bir kez itikâfı terk etmiş (bozmuş) ve bunun gerekçesini açıklamıştır. Daha sonra Şevval ayında kaza etmiştir.

—Yukarıdaki hadis babında yer alan)Bir başka rivayette şöyle denir: Peygamberimiz her Ramazan'da itikâfa girerdi. Akşam namazını kılar kılmaz itikâf mahalline gelirdi. Râvi der ki: Bir gün Hz. Aişe de itikâf için izin istedi. Rasulullah izin verdi. Mescidin içinde itikâf için bir çadır kuruldu. Bunu Hafsa validemiz işitti, O'nun için de bir çadır kuruldu. Arkadan Zeyneb validemiz için de bir çadır kuruldu. Sabah olup da Rasulullah hücresinden çıkınca dört çadır kurulduğunu görür ve "Bunlar da ne?" diye sorar. Durum haber verilince: "Onları bu işe sevk eden şey nedir, 'ın rızasını kazandıracak bir amel düşüncesi mi? Hayır! Derhal kaldırın, gözüm görmesin!" diye emretti. Çadırlar kaldırıldı. O Ramazan Rasulullah’ta itikâfı terk etti. Şevval’in son onunda itikâfa girdi."

Aynı rivayetin bir diğer versiyonunda : "Rasulullah çadırların kaldırılmasını emretti. Derhal yıkıldılar. O yıl itikâfa girmeyi Ramazan'da terk etti, Şevval ayının ilk onunda yerine getirdi."

Bu konuda görüş bildiren âlimler eşlerini itikâftan men etmek değil, mescidin her yerinin işgal edilmiş ve namaz kılmaya alan kalmamasını sebep gösterirler.

Tüm bu açıklamalardan İtikâfın meşruiyetinin Kur’an ve Sünnetle sabit olduğunu ve Rabbimizin tasvip ettiği bir ibadet türü olduğunu görüyoruz.(Farz ibadet değil dikkat!)

Şimdi kısaca İtikâfı uygulanışı açısından inceleyelim.

—Vacip(adanmış) Olan itikâf: İtikâf ibadet olarak vacip değildir. Ancak kişi nasıl ki kurban, oruç adamakla (nezir) bu eylemleri kendi üzerine borç (vacip) kılıyorsa itikâf adaması halinde de kişi kendi üzerine itikâfı vacip kılmış olur. Mutlaka yerine getirmesi gerekir. Vacip olan itikâfta Şafi mezhebi haricindeki diğer üç mezhebe göre oruçlu olmak şarttır. Süresini kişi kendisi belirler.

Nezir(adak) Rasulullah’ın pek fazla onaylamadığı bir ibadet türüdür. “Adak cimriden mal çıkmasıdır” buyuruyor.

Bu tür itikâfa Hz.Ömer’e ilişkin yukarda zikrettiğimiz hadis örnek verilebilir.

—Nafile(müstehap) olan İtikâf: Çoğunluk âlimlerin birleştikleri nokta bu itikâf türünde asgari süre belirlenmemiştir. En azının bir saat olacağını söyleyenler bulunmakla birlikte bir mescide/camiye girerken niyet edilmek suretiyle orada geçen süreyi itikâf olarak kişi geçirebilir diyenler çoğunluktadır. Oruçlu olmayı gerektirmez.

Buradan hareketle hanımlar da kendi evlerinde itikâf şartlarına uymak kaydıyla aynı şekilde niyet ettiği süre kadar nafile olarak itikâfa girebilirler.

—Sünnet-i Müekkede: Rasulullah’ın bir kez yukarda zikrettiğimiz hanımlarının mescide kurdukları çadırlar sebebiyle kızıp kazaya bıraktığı hariç, hiç terk etmediği sünneti.
Ramazanın son on gününde mescid de girdiği itikâf türü. Burada “ekkede” kökünden gelen “müekkede” kavramına bir açıklık getirirsek:

Ekkede; emin, şüphesi olmayan, zorunlu alan.
Müekkede; Kesin, emin, şüphesiz, tekid edilmiş, pekiştirilmiş anlamlarına gelmektedir.

Mütevatir olarak bize kadar ulaşan rivayetlerden Rasulullah’ın gerek İslam öncesi Hira’da gerekse de Risaletten sonra mescid de hiç terk etmeden, eşlerinin de kendisiyle birlikte uyguladığı bir itikâf türüdür.

İtikâfın Şartları:
— Niyet etmek, cemaatle namaz kılınan camiler (hanımlar içinde evinde olabilir) de girmek.
—Vaktini namaz, tevbe, istiğfar, tefekkür, Kur’an okumak/yaşama geçirmek gayesiyle anlamaya yönelik çaba sarf ederek geçirmek.
—Dünyalık dert ve tasalara yönelik olmamak kaydıyla ilmi, manevi yönü geliştirici ders, sohbet, ilmi çalışma çerçevesinde yapılan grup çalışmaları ya da ferdi çalışmalar. Kötü sözlerden sakınmak, hayır ve hakkı söylemek.
—Temiz pak giyinmek.
—Kendine ya da malına bir zarar geleceği korkusu olmaksızın itikâf mahallini terk etmemek. İhtiyaç gidermek, abdest tazelemek ya da gerekli bir durum oluşursa gusül abdesti almak için hemen gidip itikâf mahalline dönmek.
—Cuma namazı kılınmayan bir mescid ise Cuma namazı için gidilip dünyalık sözlere dalmadan hemen kılınıp geri gelmek.
—Eşlerine yaklaşmamak, cinsel arzu ve isteğe yol açacak davranışta bulunmamak.
—Hanımlar için özel durumlarının olmadığı zaman dilimini seçmek.

Sonuç olarak:

İtikâf; İnsanın kendi içinde yaptığı yolculuktur. Tüm dünyalık dert, gale, tasadan sıyrılıp ’a hicrete giden yoldur.

O kadar lüzumsuz sözler sarf ediyoruz ki çoğu zaman. İtikâf aynı zamanda dilinde terbiyesidir. Hep “kâl diliyle” söylediklerimiz değil bazen de “hâl diliyle” söylediklerimizin daha etkili olduğunun farkına varmaktır aynı zamanda.

İslam insanın elbette yaşamının tamamını ya da çoğunluğunu, toplumdan soyutlanıp uzlet hayatı şeklinde yaşamasını tasvip etmez. Bilakis ailemize ve topluma olan görevlerimizi yerine getirmek için insanlarla ve diğer mahlûkatla birlikte yaşamayı emreder.

Ancak hayatımızın tamamına hükmeden dünyalık işlerimizden bir nebze olsun ayrılıp en azından o güne kadarki yaşamımızın artı ve eksilerinin “T Cetveline” dökülüp muhabesinin yapıldığı kar/zarar tespitinin adıdır itikâf.

E canım ; çoluk çocuk,yiyecekleri,ihtiyaçları,kollanıp,korunmaları,iş güç…. diyenlere;

Var say ki öldün!

Hiç korkma. Endişede duyma. Saydıkların hepsi sana emanet edilen unsurlar. El-Emin’e emanetini bir an olsun emanet et gönül rahatlığıyla ve var dur huzuruna.

Zira o emanetleri asla zayi etmez!

Selam ve muhabbet ola..
 alıntıdır...
Bütün dünyayı verseler gamım bitmez nedendir bu
Taa ezelde gam turabıyla yoğrulmuş bendendir bu
Terk etme insafı makamı imtihandır bu
Gelen gider giden gelmez iki kapılı handır bu!

Çevrimdışı insirah

  • aktif yazar
  • *****
  • İleti: 1090
Ynt: İtikaf [15 Eylül 2008]
« Yanıtla #4 : 15 Eylül 2008, 00:57:16 »
Allah razı olsun,çok önemli paylaşımda bulunduğunuz
Hayat başladığı noktaya, bittiğinde geri döner! Hayatta her şey noktayla başlar, noktayla biter... Sümeyra Denizli

Çevrimdışı Àkib

  • Yeni üye
  • *
  • İleti: 21
Ynt: İtikaf [15 Eylül 2008]
« Yanıtla #5 : 16 Eylül 2008, 19:28:24 »
Ebû Hureyre r.a. den:

Nebiyy-i Muhterem sav, her Ramazan'da on gün î'tikâf ederdi. Vefâtı senesinde yirmi gün î'tikâf etti.

Hadisi, Buhari rivayet etmiştir. (Riyâdüs-sâlihin)
أڭ بينسزلر بو استقبالى زيرا كسديرر
گوكدن اينمز برده هيچ برشى
بتون  يردن طاشار’ كندى اخلاقيله بر ملت ئولور ياخود ياشار. محمد عقيف أرصوى

Çevrimdışı Aslıhal

  • araştırmacı
  • ***
  • İleti: 271
  • Sadece,halin aslı
Ynt: İtikaf [15 Eylül 2008]
« Yanıtla #6 : 18 Eylül 2008, 22:45:32 »
İtikâf; kesrette gaflete düşmekten kurtulmak için, vahdette halvet arayan ve "Üns billâh" tefekkürüne erişmeyi arzulayan insanların maksadına ulaşmasında yardana olan büyük bir ubüdiyyet cehdidir.
İtikâf; vacip, sünnet ve müstehap olmak üzere üç kısma ayrılmaktadır.
Şayet itikâf, yapılan bir nezrin neticesi olarak ifâ edilecek ise "Vacip" ol maktadır.
Ramazan ayının son on gününde yapılan itikâf, kifâye yolu ile "Sünnet-i müekkede"dir.
Bir nezir yapmaksızın ramazan hâricinde yapıla cak itikâflar ise "Müstehab" bulunmaktadır.
Itikâfla ilgili nezir, "Şu işim olursa, Allah için üç gün itikâf yapayım" cümlesinde görüldüğü üzere bir şarta bağlanmış olabileceği gibi, hiçbir kayda bağlı olmayarak, "Allah için beş gün itikâf yapacağım" şeklinde de ola bilir. Hüküm bakımından aralarında bir fark yoktur.
Adanmış bulunan itikâf, kaç gün devam edecek ise, o müddet içerisinde oruçlu olmak icap etmektedir. Bu lâzımeyi tesbit eden bir hadis-i şerifte, "(Nafile) itikâf yapacak kimse üzerine oruç (vacip) olmadı. Meğer ki itikâf in orucunu (itikâfı nezr ederek) kendi üzerine vacip kılmış olsun." buyrulmaktadır.

İtikâfta bulunan bir müslüman, Allah'ın emrine isyan etmeyen ve her buyruğuna itaat gösteren melekler gibi hareket etmiş olmaktadır. Zira o, gece ve gündüzlerini teşbih ve tehlile, kıyam ve kırâete, rükû ve sücûda, zikir ve tefekküre, hamd ve şükre tahsis etmiş olmaktadır. Bu gibi ibadetlerle meşgul olan mü'min, beşerî arzulardan sıyrılmaktadır. Bu hikmet ve faydalardan dolayı "Peygamberimiz (s.a.v.), her ramazanda on gün itikâf yapardı. İçerisin de ruhunun kabzolunduğu yıl olduğunda yirmi gün itikâf yapmıştır."
İtikâf yapan bir kimse, kendi irade ve arzusu ile, nefsini mabede hapsetmiş, namaz ve niyazla meşgul olarak "Nâz" mevkîine yükselmiş olur.  makamda yapacağı duâ ve niyazlar bârigâh-ı ebediyyete ulaşarak hem kendisi hem de o şehir halkı için hayra vesile olur. İzahına çalıştığımız "İtikâf, günâhları engeller ve güzel (iş)lerin hepsini yapan kimse gibi kişinin defterine geçer.
Peygamberimiz Hz. Muhammed'in ramazan ayının evvelinde veya ortasında itikâf yaptığına dâir rivayetler varsa da, ekseriyetle "Ramazanın son on gününde itikâf ederdi. Aziz ve Celîl olan Allah, onu vefat ettirinceye kadar itikâf(a devam) etti. Onun vefatından sonra zevceleri itikâf (sünnetine devam) etmişlerdir. Sefere çıktıkları için bir ramazan ayı içinde itikâf yapmaya fırsat bulamamışlar ve gelecek yılın ramazanı olunca yirmi gün itikâf yapmışlardı.(5).
 

İtikâfa girmiş bulunan bir muvahhid, tevbeye büyük bir gayret göster meli ve günâhları terk edip Allah'ın razı olduğu işlere dönüş yapmalıdır. Ramazan gibi mübarek bir ayda ve bir mescidin içinde kendini ibadete veren bir mü'min, kulluk şevki içinde çalıştıkça Allah'a olan muhabbeti artar. Ar tan sevgi de Cenâb-ı Hakk'a itaati çoğaltır. "Allah'ın Resulü itikâf yapaca ğı zaman, tevbe direğinin'6* arkasında (ve kıbleye, gelen tarafında) kendisi için bir yatak serilirdi."'7'. Onun yaptığı bu tercih, itikâf sırasında tevbeye çok gayret gösterilmesinin ehemmiyetine işarettir.


Feyz'ül-kadir c. 5 s. 369.
Buhârî c. 2 s. 260.
İbni Mâce c. 1 s. 567.
Buhârî c. 2 s. 255; Müslim c. 3 s. 175.                           
İbni Mâce c.'İ s. 562-563.                           
Tevbe direği, "Üstüvâne-i Ebî Lübâbe"dir.
et-Tâc c. 2 s. 95.[/left]
« Son Düzenleme: 18 Eylül 2008, 22:47:43 Gönderen: Nigah »
Bârını gerden-i ahbâba edenler tahmîl
Ne kadar olsa sebük-ruh olur elbette sakîl
 

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Ynt: İtikaf [15 Eylül 2008]
« Yanıtla #7 : 05 Haziran 2016, 00:48:56 »
Ebû Hureyre r.a. den:

Nebiyy-i Muhterem sav, her Ramazan'da on gün î'tikâf ederdi. Vefâtı senesinde yirmi gün î'tikâf etti.

Hadisi, Buhari rivayet etmiştir. (Riyâdüs-sâlihin)

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Nimet-i İslâm - İtikâf Babı
« Yanıtla #8 : 17 Haziran 2016, 18:34:12 »
İTİKÂF BABI
(NİMET-İ İSLÂM)


İtikâf, haps ve men' ve bir şeye ikbâl ve mülâzemet mânâlarınadır ve taât kasdiyle kendini mescide hapsetmektir.

Ekseriyetle oruçsuz olmadığı ve ramazanı şerifin sonlarında mesnun bulunduğu için, İtikâf fıkıh kitaplarının kitâb-us-savm bahsine geçmiştir. Hattâ, Vikâyede «İtikâf: sâimin onu niyyet ederek, cemaat mescidinde meks etmesidir» diye tarif olunmuştur.

İtikâfa girene, mûtekif yahut âkif denir.

İtikâf: Erkeğe göre, ezan -okunup ikamet alınır, yâni cemaatle beş vakit namaz kılınır olan cami içinde, ve kadına göre, evinin mescidinde — ki namazgâh ittihaz ettiği odasında veya köşesinde demektir — İtikâf niyyeti ile, meks ve ikamettir.

İtikâf meşrudur ve meşruiyyetine, kitap ve sünnet delildir. Kitabı kerimde:

buyurulmuştur. Bu kavli kerîm mefhumunca, İtikâfın kurbiyyet ve ibadete muhtas olan, mescidde ifâsı ve mübah olan — muvakaanın — mutekiften nehyi, İtikâf için, kurbet ve meşruiyyet delili olduğu gibi (1), Hazreti Aişe ve Ebû Hureyre radiyAllahü teâlâ anhumanın rivayetleri üzere, Nebiyye Ekrem sallAllahü teâlâ aleyhi ve sellem efendimiz hazretlerinin, Medinei münevverelerine, duhullerinden (yâni savmın farziyyetinden) âhiri ömürlerine değin, ramazanın son on gününde itikâf etmiş oldukları dahi, İtikâfın meşruiyyetine, sünnetten delildir.

Bu muvazabet ve müdavemeti seniyye (2), eğer sahabeden onu terk edenleri, ademi inkâra makrun olmasa — derecesine göre — herkes hakkında vücup delili, olurdu.

İtikâf, imam Zührînin tâbiri veçhile, amellerin en şereflisidir. Çünkü, mutekif sâim olmakla beraber namaza müntazir olduğu için, hem de daima salâtta demektir. Netekim, hadîsi nebevi nâtıktır. Salât ise, kurb ve inkıta halleridir.

İtikâfın: aksamı, şartları, sebebi, rüknü, hükmü, sıfatı, âdâp ve mahâsini ve müfsidat ve mahzuratı, vardır.

İtikâf aksamı: vâcip, sünnet, müstahap olmasıdır (3).

İtikâf, nezr olursa vâcip ve ramazanın son on günlerinde sünnet ve bunlardan mâdâda müstahap olur.

Bunlardan birinci ve üçüncü kısımlar için, zaman muayyen olmayıp, bir kimse meselâ, istediğinin olmasına talikan ve yahut hiç bir şeye talik etmemekle kendi arzusu üzerine nezr ederek İtikâfı, ne vakit olsa istediği müddetçe nefsine vacip kılabileceği gibi, nezirsiz itikâfa niyyet ederek bir camide bir müddetçik nâfileten dahi, mutekif olabilir.

İkinci kısım, ancak ramazanı şerifin yirmisinden itibaren sonuna kadar olur. Binaenaleyh, onun vakti ve müddeti bellidir.

Birinci ve üçüncü kısımlar arasında dahi, bir fark vardır ki, birinci kısım olan İtikâf, vacip ve onda oruç şart olduğundan, bir günden eksik olamaz. Bu cihetle, onun da en az müddeti, belli demektir. Üçüncü kısım olan nafile İtikâfın — ramazanın yirmisinden sonra olmamak üzere — her ne vakit olur ve her ne müddet tutulur ise, olabileceğinden, onun ne vakti ve ne müddeti belli değildir. Hattâ, camiye giren kimse, gece dahi olsa, çıkıncaya kadar itikâfa niyyet ederse, orada kaldığı müddetçe, nafile olarak mûtekif olur ve camiden çıkmakla, İtikâfı sona erer (4).

İtikâfın şartları: Niyyet, mescidi cemaat, oruç, âdetten ve lohusalıktan taharettir.

Bunlardan niyyet (5) umumî şarttır ki, niyyetsiz hiç bir İtikâf olmaz.

Nefsine İtikâfı vâcip kılmak isteyen kimse, kalbî niyyetle iktifa etmeyip, onu lisanen dahi, söylemek gerektir.

Nezir nutuksuz olmaz. Çünkü, nezir niyyet gibi değil, lisanın müteallikatındandır. Niyyetin ise mahalli, kalbtir.

Cemaat mescidi, vâcip ve sünnet kısımları için, erkeğe şarttır (6). İtikâfın efdali, Mescidi haramda sonra Mescidi nebevide, ondan sonra da Mescidi aksâda olandır.

Sâir camilerdeki fazilet, cemaatin çokluğuna göre, değişir.

Oruç dahi, yalnız vâcip kısmında şarttır. Vacip İtikâf, vâcip olan savm ile olacağından, savmı tetavvû ile sabahladığı gün, İtikâf etmeği nezr etmekle, İtikâf etmiş olmaz,

Menzur itikâfta, oruç meşrut olduğuna mebni, bir gecenin (7), yahut — yeme ve içmede — bulunduğu bir günün itikâfını, nezr eyleyenin nezri, muteber olmaz. Ve bir ay — oruçsuz — İtikâfı nezr edene, hem İtikâf ve hem oruç, vâcip olur.

Ramazan itikâfını nezr edenin nezri, sahihtir. O kimse ramazanı sâim olup da İtikâf etmese, bir ay mütetabian İtikâf edip, sâim olmak lâzım gelir. İtikâf etmeyip, diğer ramazan hulûl ederek, mûtekif olsa, itikâftaki oruç nezri sebebiyle, oruç zimmetinde borç olarak kaldığına ve orucun itikâfsız tutulması câiz olamayacağına binaen, onun, o İtikâfı kâfi olmaz. Nitekim, bir ay İtikâfı nezir edip te, ramazanda mutekif olanın, İtikâfı dahi kâfi olmaz. Oruç nezr ettiği ayda, iftar edip de, sonra bir ay, orucunu — İtikâf la — kazâ etse, olur. Yalnız bir günün itikâfını nezr etmekte, gece dahil olmayabilir ise de, birden ziyade günün itikâfını nezr etmekte, geceler dahi, niyyeten tahsis ve istisna edilmediği takdirde, nezre dahil olmuş olacağından, camiye ilk gecede, — guruptan evvel — girip, son günde — guruptan sonra — çıkmak lâzım gelir. Geceleri — istisna ederek — yalnız gündüzleri İtikâf etmek üzere, nezr eylemek dahi, sahih ve yalnız gündüzleri mutekif olmak, lâzım olur ( 8 ). Yalnız gecelerin itikâfını nezr etmek, geceleri oruç tutulamadığı için, sahih değildir.

İtikâfın vücubünde, gece dahil olmadığına göre, İtikâfı ayırarak etmek câiz, ve geceler dahi dahil olduğuna göre, itikâfta tetâbû lâzımdır (9).

Binaenaleyh, bir ay yahut otuz gün itikâf etmeği nezr eyleyen kimseye — aralıksız — itikâf eylemek lâzım gelir (10).

Muayyen günün yahut muayyen ayın, itikâfını nezr eden kimse, o günden, o aydan mukaddem İtikâf etse, yahut mescidi haramda İtikâfı nezr eden başka bir camide, itikâf eylese, câiz olur (11).

Geçmiş bir ayın İtikâfını nezr etmek, muteber değildir (12).

Sıhhatli halinde, bir ay itikâfı nezr edip te, ifa edemeyerek, vefat eden kimse, her gün için, bir sadakai fıtır vasiyyet etmek lâzım gelir.

Hasta olduğu halde bir ay itikâfı nezredip, iyi olamayarak vefat eden kimseye, bir şey lâzım gelmez.

Oruç, nezr edilen itikâfta meşrut ve mesnun olan itikâfta ise, zaten mevcut olup, âdet ve lohusalık hali, savma mâni olmakla, kadınlara göre, onlardan temizlik dahi, itikâfın şartıdır.

Nafile itikâfta (13), oruç meşrut olmadığından, onlardan taharet, cevaz ve halâliyyet içindir.

Cünüplük savme münâfi olmadığından, ondan taharet, vâcip olan itikâfta bile şart değildir. (Mûtekif câmi içinde, ihtilâm olabilir.)

İtikâfta bülûğ şart olmadığından, mümeyyiz sabinin itikâfı sahihtir.

Hürriyet ve zukûret dahi itikâf için, sıhhat şartı değildir.

Kadının kocası var ise onun, ve hanımının veya efendisinin izniyle, köle ve cariyenin itikâfları sahihtir.

Zevcesinin itikâf etmesi için, zevc izin verdikten sonra, menetmek câiz değildir (14). Efendi, izinden sonra, memlûkunu menedebilir. Ancak o men'inden dolayı günahkâr olur (15).

Kadın ve memlûkün itikâf nezr etmeleri sahih ise de, nezri ifâ etmeleri, izne mevkuf olduğundan, izin almayarak, itikâfı nezr eden kadını, zevci ondan menedebilir. Memlûkün dahi, nezrine sahibi mâni olabilir.

Ya rizalariyle ve yahut zevce, bâinen mutallâka köle, veya cariye, âzât olduktan sonra, nezri ifâ ederler.

Bir ay itikâfa izin veren zevcin, zevcesi aralıksız itikâf etmek istedikde, zevci ona müteferrik itikâfı emredebilir (16).

Belli bir ayın itikâfına izin vermiş olmak suretinde, zevcenin, aralıksız itikâf etmesine, zevç mâni olamaz.

İtikâfın sebebi: Manzure göre, nezirdir. Menzurun gayriye göre, sevabın talebine sebep olan sevinçtir.

İtikâfın rüknü: Mescidi mahsusta meks etmektir (17). Nafileye göre. hangi camide olursa olsun, velev az müddet içinde ve hattâ maşiyen husule gelmiş bulunsun.

İtikâfın hükmü: Sevaba nâil olmak isteğidir. Sevap derece derecedir. Nezr edilende, vâcibin sukutu dahi, itikâfın hükmündedir.

İtikâfın sıfatı: Sünneti müekkede ve kifâye olmasıdır (18).

İtikâfın âdâbı: Ancak hayır söylemek (19) ve mesnun olan itikâfı fevt etmemek ve camilerin efdalini veya cemaati çok olanını seçmek (20) ve zikre ve Kur'ânı Kerim tilâvetine ve hâdis ve siyer kıraetine ve salihlerin menkıbelerini mütalâaya ve dinî kitaplara müdavim olmaktır.

İtikâfın mehasini hesapsızdır. Mutekif kalbini, dünya umurundan ayırarak, kendini mevlâya teslim ile hak dergâhına sığınmış ve düşmanın mekrinden, hâfızı hakikînin himayesine iltica etmiş ve hal dili ile: «Rabbim beni mağfiret etmedikçe, ben bu kapıdan ayrılmam» demiş olur (21).

İtikâfın müfsidatı: Mescidi mahsustan, hacetsiz çıkmak, cinsî münasebette bulunmak ve o cinsten kötülükler, cinnet ve bayılmaktır.

Mûtekifin, yemesi, içmesi, uyuması, ihtiyaç olan şeyi satın alması, mescitte olur.

Eğer, bunlar için çıkarsa itikâfı kalmayıp, bozulur.

Mûtekif, bulunduğu mescitten, şer'î veya tabiî, yahut zarûrî hacetin gayri surette, çıkamaz.

(Şer'î hâcete mebni çıkış), mûtekif bulunduğu mescitte cuma namazı kılınır olmamakla, onu sünnetleriyle beraber, kılabilmek için, başka bir camiye veyahut ezan okumak için, mescit dışında bulunan minareye, çıkmaktır.

(Tabii hâcete mebni çıkış), büyük ve küçük abdest bozmak ve hades ve necisten temizlenmek için, çıkmaktır (22).

(Zarurî hâcete mebni çıkmak), içinde bulunduğu mescitten, kerhen çıkarılmak ve yahut nefsi ve eşyası hakkında tehlike duymak sebebiyle başka bir camiye, intikal için çıkmaktır.

Zikrolunan hâcetlerin gayride (23), mûtekif mescitten çıkmakla, itikâf fâsit olur.

Nezr ettiği sırada, hastayı iyadet ve cenaze namazı ve ilim meclisinde bulunmak için, mescitten çıkmayı, şart kılmış ise, onlar câiz olur.

Tabiî hâcet için çıkıp da, hasta iyadetine ve cenaze namazına giderse, bunlar kendinin maksudu olmayarak gelmiş olması takdirinde câiz olur.

Mezkûr hâcet için çıkıp da, ondan fâriğ olduktan sonra, sebepsiz durup beklerse —indel-imam— itikâf bozulur.

İtikâf esnasında — cinsî münasebet — her nasıl olsa, itikâfı müfsittir: gerek amden, gerek unutarak ve gerek geceleyin, gerek gündüzleyin olsun ve inzâl, gerek vâki olsun ve gerek vâki olmasın.

Onun sebepleri ki, dokunma, öpme, sarmaşma, oynaşma gibi olan evveliyattır. Bunlar inzal ile neticelenirse, itikâf fasit olur (24).

Arası kesilmedikçe, delilik ve bayılma —ihtilâfsız— itikâfı müfsit değildir.

Eğer mûtekif günlerce, baygın veya mecnun olursa, itikâf fasit olur, ayıldığında itikâfına yeni baştan başlamak lâzım gelir.

Senelerce mecnun kalıp, sonra iyileşirse kazâ eder.

Bunak olup da, birkaç sene sonra, iyileşene dahi, kazâ lâzım olur.

İtikâfın mahzurları ki, mekruhatına dahi şâmil olmak üzere, memnûatı demektir: Cinsî münasebat (muvakaa) ve evveliyyatı, ve mescide ticaret için emtaa getirilmesi ve ibadet itikadiyle susmak, ve lüzumsuz, münasebetsiz kelâm söylemektir (25).

İbadet itikadına mukarin olmayan sükût, mekruh olmaz. Dil mâsiyetinden korunmak için sükût, ibadetlerin en büyüklerindendir (26).

Sibab (söğüşme) ve cidal (kavga), itikâfı ifsat etmez.

İtikâfın mahzurlarından olan hususatta, teammüt ve nisyan, gece ve gündüz ihtilâfı yoktur: Cinsî münasebet, ve bilâ ihtiyaç çıkış gibi ki, bunlar her nasıl ve ne vakit olsa, itikâfı ifsat eder.

Oruç mahzurlarından olan hususlarda, teammüd, nisyan ve gece, gündüz muhteliftir: yeme ve içme gibi ki, bunlar gündüz ve amden olmadıkça, orucu ifsat etmez (27).


Dipnotlar:
(1) Vel-âkifine 'kavli keriminden ve Hazreti Zekeriyyâ ve Meryem aleyhimesselâm kıssaları hakkındaki, âyâtı kerimeden, tikâfın - şer'i kadim - olduğuna dahi,istidlâl olunur.
(2) Ezvacı tâhirat dahi, asrı saadetten başlayarak kendilerinden sonra dahi,itikâfa devam etmişlerdir.
(3) Müstahap ve diğer tâbir ile, mendup sünneti gayri müekkede demektir.Nitekim, kitab-ut-tahârede tarif olunmuştur. İtikâf babında müstahap kısmına,nefel namı dahi verilmektedir ki: Maksut, vâcip ve müekked sünnet olmayan demektir.
(4) Hattâ iki cihete kapıları olan camilerin dahillerini yol edinmek câiz olmadığı halde, taharet üzere gelip geçmek için, şer'î çare budur, yâni İtikâfı niyyetetmektir.
(5) Bununla, akıl ve İslâmı şart kılmağa hacet kalmamıştır. Çünkü, mecnunve kâfir, niyyet ehli değillerdir.
(6) Kadın evi içindeki namazgâhında, itikâf edeceğinden, her ikisine şâmil olmak üzere, İtikâfın şartı mescidi mahsusta olmak denilir. Eğer kadın evi içinde,kendisine namazgâh tâyin etmemiş ise, onun itikâfı da sahih olmaz. Nitekim, erkekiçin dahi, cemaat mescidinin gayride, vacip ve sünnet olan İtikâf, sahih olamaz.Cemaatle edayı salât meziyyeti olmadığı için umumî namazgâhlarda dahi İtikâfedilemez.
(7) Meğer ki, leylen ve neharen diye, gündüzle beraber gecenin itikâfını dahi,nezr etmiş, ola.
(8)Niyyeten tahsis, bir aydan az olanlar hakkında câri olabilir. Ay, mukadder zamana isim olmakla, onda istisna tasrih edilmedikçe, tahsis niyyetinin tesiri olmaz.
(9) İtikâf, oruç gibi olmayıp eczası bitişik bulunduğu için, onun itlâki dahi tetabuu, tasrih hükmündedir. Ayrılmak tasrih edilmedikçe, tetabû sakıt olmaz. Oruçise, kendisine mahal olmayan, gece araya sokulmakla nefsinde eczası ayrılmıştır.Binaenaleyh, savmın nezrinde tetâbû tasrih olunmazsa, lâzım olmaz.
(10) Lâkin zevcenin - belli edilmeyerek - bir ay itikâfı nezr etmesinde, zevcinin tevaliye mânî olmak hakkı vardır.
(11) Nezir ahkâmının sonlarını okuyunuz.
(12) Nezrin lüzumu hakkındaki dördüncü şarta bakınız.
(13) Maksut, vâcip ve sünnet olmayan, müstahap kısmıdır.
(14) Etse de sahih olmaz. Zevceye verilen izin, menafiini kendisine temlik demek olup, o dahi mülk ehli bulunmakla, ondan rücû olunamaz.
(15) İzin verilmekle, memlûke nefsinin menâfii, iâre edilmiş demektir. Ondanrücû olunabilir. Şu kadar ki, vadinden hulf olduğu için mekruhtur. Mükâtib için,izinsiz itikâf etmek vardır. Ve efendi, onu menedemez. Çünkü, mâkâtib tasarrufundahür gibidir.
(16) İtikâfta tetabûun lüzûmundan yalnız bu müstesnâdır.
(17) Mescidi mahsus tâbiri, cemaat mescidinden eam olarak, kadınların eviçindeki itikâf mahallerine dahi, şâmil olmak üzere, ihtiyar olunmuştur.
(18) İtikâfı terk eden belde ahalisi, isaet etmiş olurlar.
(19) Günah olmayan sözü söylemekte, beis yoktur.
(20) Üç mescit bahsine bakınız. Bu da erkeğe göredir. Kadın hakkında fazilet,evine müdavemettir.
(21) Hadisi ilâhide: «Kim bana bir arşın yaklaşırsa ben ona bir kulaç yaklaşırım. Kim bana yürüyerek gelirse ben ona koşarak giderim.» buyurulmuştur.
(22) Habes ve hades tâbirleri için, kitâb-ut-tahâreye bakınız. Gusl etmek veabdest almak, hâceti şeriyyeden ise de, onlar sebepleri itibariyle, tabiî hâcetlerdensayılmıştır. İğtisâleden de maksat sebebi ihtilâm olandır. Çünkü, onun gayri, itikâfımüfsittir.
(23) Velev ki, hastayı iyadet veya cenaze namazı ve teşyii, yahut suya düşeni,yananı kurtarmak veya şehadet edası, için çıkmış olsun. Velev ki, şehadete veyacenaze namazına kendisi, tâyin edilmiş olsun. Asılda belirtilen, şehadetin edası zarûrî hâcet olarak, zikredilmiş bulunmaktadır.
(24) İtikâf yerinde ihtilâm, itikâfı müfsit olmadığı gribi, yalnız nazar ve tefekkür ile vukua gelen inzâl dahi, itikâfı müfsit değildir. Mescidi kirletmeyerek,orada yıkanmak mümkün olursa, câizdir. Ve illâ çıkıp yıkanarak, mescide döner.Cami içinde ibrik ile abdest almak dahi bunun gibidir. Bunlar, halı ve hasır ile döşenmiş olan, bizim camilerimizde olamaz.
(25) Kadına göre, cemaat mescidinde itikâf etmek dahi, mahzurattandır.
(26) Hayırsız söz söylemek, mûtekif olmayana dahi, câiz değildir. Mûtekife onuncâiz olmaması evleviyyetledir. Hayırsız söz, mekruhtur. Hâcet sırasında, mübaholan söz, hayır olmak zâhirdir. Hâcet yok ise, değildir. Camiye mübah söz söylemeküzere, girip konuşmak, ateşin odunu yemesi gibi, hasenatı imha edici, bir mekruhtur.Namaz için, girip te, mübah söz söylemek, böyle değildir.
(27) Mûtekif geceleyin içki içmek veya başkasının malını yemek gibi, dinî mahzuru irtikâp ile, itikâfı fasit olmaz.


(Mehmet ZİHNİ Efendi, Nimet-i İslâm, İtikâf babı)
« Son Düzenleme: 19 Haziran 2016, 03:07:38 Gönderen: Mücteba »

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
İtikâf (Hadis-i Şerif)
« Yanıtla #9 : 17 Haziran 2016, 18:40:58 »
« Son Düzenleme: 24 Haziran 2016, 17:58:22 Gönderen: Mücteba »

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Îtikâf Sünnet-i Müekkededir
« Yanıtla #10 : 19 Haziran 2016, 03:03:56 »

قَالَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: اِعْتِكَافٌ فِي رَمَضَانَ كَحَجَّتَيْنِ وَعُمْرَتَيْنِ
(مجمع)


Peygamber Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular:
“Ramazan ayında yapılan îtikâf, iki hac ve iki umre sevâbına denktir.”
(Hadîs-i Şerîf, Mecmau’z-Zevâid)




Îtikâf Sünnet-i Müekkededir

Îtikâf, cemâatle namaz kılınan bir mescitte veya mescit hükmünde bulunan bir yerde îtikâf niyetiyle bir müddet kalmaktan ibârettir.

Îtikâf, vâcip, sünnet-i müekkede ve müstehab olmak üzere üç kısımdır.

Nezredilen (adanan) îtikâf, vâciptir.

Ramazân-ı Şerîf’in son on gününde yapılan îtikâf, kifâyet yoluyla müekked sünnettir. Bir beldede bir kişi îtikâf ederse diğerleri de sünnet ile amel etmiş olur.

Başka bir zamanda ibâdet ve tâat maksadıyla bir mescitte bir müddet yapılan îtikâf da müstehabdır.

Îtikâfın şartları:

Îtikâfa girecek kimse; îtikâfa niyet etmiş olmalı, Müslüman ve akıllı olmalı, cünüp, hayız ve nifas olmamalıdır.

Îtikâf, bir mescitte veya mescit hükmünde bulunan bir yerde yapılmalıdır.

Vâcip olan îtikâfta oruçlu bulunmalıdır.

Kadınlar için kendi evlerinde mescit olarak kullandıkları yerler, mescit hükmündedir.

Îtikâflının mescitten özrü olmadan çıkması veya hanımı ile münâsebette bulunması îtikâfını bozar.

Îtikâflının dînî, beşerî veya zarûrî bir ihtiyaçtan dolayı mescitten dışarı çıkması îtikâfı bozmaz:
Cuma namazını kılmak için en yakın bir câmiye gitmesi gibi.

« Son Düzenleme: 19 Haziran 2016, 03:06:29 Gönderen: Mücteba »

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
İtikâf (Hadis-i Şerif)
« Yanıtla #11 : 20 Haziran 2016, 16:02:33 »
« Son Düzenleme: 24 Haziran 2016, 17:58:14 Gönderen: Mücteba »

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Unutulan Bir Sünnet: ÎTİKÂF
« Yanıtla #12 : 20 Haziran 2016, 16:06:29 »
« Son Düzenleme: 24 Haziran 2016, 17:58:06 Gönderen: Mücteba »

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Îtikâf'ın Teşriî Hikmetleri
« Yanıtla #13 : 22 Haziran 2016, 16:36:13 »
« Son Düzenleme: 24 Haziran 2016, 17:57:57 Gönderen: Mücteba »

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
« Son Düzenleme: 24 Haziran 2016, 17:57:49 Gönderen: Mücteba »