Gönderen Konu: Evin de kıblesi mi olurmuş dostlar?!.  (Okunma sayısı 3548 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı İsra

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 7482
Evin de kıblesi mi olurmuş dostlar?!.
« : 23 Ekim 2010, 08:59:51 »

Varoş... Apartman... Site... Towers... Şimdilerde Rezidans... Bunlar, en azından adı kadar bize yabancı kavramlardı. Bu değişimle birlikte gelişen AVM’ler yani Alışveriş Merkezleri, o yetmeyince Yaşam Merkezleri, insanların imdadına yetişmeye çalışıyor.

Osmanlı’da mahallenin merkezi “külliye”, külliyenin de merkezi “cami” idi... Hani bir “mahalle baskısından” söz edilir oldu ya, aslında “mahalle” baskı merkezi değil “bir yaşam kültürü” idi.

Mahalle kültüründe, evler camiye dönük inşa edilmek durumundaydı. Caminin öteki adı “Beytullah” değil mi? Yani “Allah’ın evi.” Yani, insanlar Allah’ın evi merkezli bir hayatı tercih ederdi. Allah’ın evi merkezli hayat yaşayan insanlar ise zamanla “kıble yürekli” olurdu.

Bu vesileyle, cümlenin ahirete göçmüş yakınlarına rahmet dileyerek rahmetli babamla yaşadığım kulağa küpe bir hatıramı sizlerle paylaşmak istiyorum. Üzerimde emeği çok olan babacığım... Çocuklar büyüdükçe dertleri küçülür zannederdim. Meğer dertleriyle büyüyorlarmış. Bizim de öyle olmuştu.

1967 sonlarıydı... Askerden yeni dönmüştüm. Çiçeği burnunda hayata merhaba demiş biri yani... Bizim köyde bir ev yaptırıyoruz... Bu arada bir cümleyle belirtmeliyim ki ben şehirleşme çabası içinde olan bir köylüyüm. Yani kültürel anlamda köylü değil köken anlamda köylüyüm.

Ev yapacağız ama arsamız küçüktü... Mahalle arasında olan bu küçük arsaya istediğimiz evi sığdırmamız gerekti... Benim düşünceme göre inşa ettiğimizde arsaya kip oturacağı için arzu ettiğimiz eve kavuşabilecektik. Ama babam? Babam başka bir düşünce içindeydi... Tutturmuş illa evin yönü bu tarafa olmalı, diyordu.

-Nasıl bu tarafa baba?

-Oğlum, cephesi şu tarafa...

Allah’ım, bu adamın evin cephesiyle derdi neydi böyle? Canım sıkıldı bu ısrara... Artık sabredemedim. Dedim ki saygıda kusur etmeden:

-A benim babacığım. Ne var yani o tarafta da illa “o taraf” diye diretiyorsun. Öyle olunca arsanın duruşuna denk gelmiyor. Gelmeyince de ev küçülüyor...

Dedi ki: “Tamam ama bu taraf kıble.”

Cevap verdim gülerek:

“Ne yani senin yapacağın ev namaz mı kılacak?”

Öyle ya evin de kıblesi mi olurdu yani? Kıble, namaz kılarken yönümüzü çevireceğimiz istikamet değil miydi? Babamla göz göze geldik... O, ciddileştiği zaman sözü de ciddi olurdu:

“Sana bir şey söyleyeyim genç adam” dedi. “Kulağına küpe olsun! Evi kıbleye dönük olmayanın gönlü kıbleye dönük olmaz.”

Bu söz o günden beri kulağıma küpe oldu...

Sonradan Osmanlı mahalle kültürüyle ilgi bağı kurduğumda, gördüm ki evler genelde hep kıbleye dönük inşa edilir. Tabii ki istisnalar vardır ama böyledir.

Giriş kapısından adımınızı attığınız zaman evin en güzel tarafına, en güneş alan, en aydınlık tarafına durup rahatlıkla “tekbir” alabilirsiniz. Ayrıca kıble bulmak için pusula falan aramaya gerek duymazsınız.

Osmanlıda yaşam merkezi veya diğer adıyla hayat merkezi esasında camiydi. Örneğin Fatih Mahallesinden önce Fatih Camii inşa edilmiştir.

 Mahallenin ortasında bir mescit, mahallelerin ortasında bir selatin camii. Çünkü orası sadece namazgâh değil bir külliyedir. Orada üniversite vardır. İmaret vardır, fukaranın karın doyurduğu. Üç gün, hiç kimseden para alınmaz, misafir kabul edilir.

Batılı gezginler anlatır ki her gün çarşafları değiştirilen bir yatakta yatılır hem de. Hijyene de bu kadar dikkat edilen mekânlardır külliyeler. Osmanlının Müslümanlığı sadece ibadet değil kültürel boyutuyla da yaşanmaktaydı çünkü...

Hayatınız huzura yönünüz kıbleye dönük olsun sevgili dostlar.

Yavuz Bahadıroğlu