Gönderen Konu: Kabir Ahvali ve Kabir Azabından Sakınmak [20 Ekim 2008]  (Okunma sayısı 20468 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı SadakatNet

  • Administrator
  • araştırmacı
  • *****
  • İleti: 298
    • http://www.sadakat.net



 
Hafta:    52


Mevzu: Kabir Ahvali ve Kabir Azabından Sakınmak


Araştırmalarınızı bekliyoruz..


(Araştırma yapmak demek bildiklerimizi aktarmak demek değil, bu mevzu hakkında elimizdeki mevcut kitaplardan iktibas yapmak demektir. Her üyemizden bir iktibas yapmasını istirham ediyoruz.)
Sadakat Yönetim Kurulu

Mahi

  • Ziyaretçi
Ynt: Kabir Ahvali ve Kabir Azabından Sakınmak [20 Ekim 2008]
« Yanıtla #1 : 20 Ekim 2008, 15:08:36 »
Halil b. Ahmed, Ibn Muâz, Hüseyin Mervezî, Ebû Muâviye Darîr, A'meş, Minhal, Ibn Amr yolu ile Berrâ b. Âzib rivayet ediyor:
—  Resûlullah ile Ensardan birinin cenazesini teşyie çıkarak, kabre kadar gittik. Henüz kabri açılmamıştı. Resûlullah (s.a.v.) bir yere oturdu. Biz de çevresini sarıp oturduk. Sessiz ve hareketsiz idik; sanki başımıza kuş konmuştu. Resûlullah (s.a.v.)'ın elinde bir ağaç parçası vardı; yeri eşip duruyordu. Bir ara başını kaldırdı; şöyle buyurdu:
—   "Kabir azabından Allah'a sığınınız."
Bu cümleyi iki veya üç defa tekrarladı; sonra şöyle devam etti:
—   "Mû'min kul dünya hayatından kesilip, âhirete yöneldiği sırada; kendisine melekler gelir. Onların yüzleri beyaz, güneş gibi parlaktır. Yanlarında cennet kefeni vardır. Ayrıca cennetin Ölüye saçılacak kokuları da vardır. Gözün görebileceği yere kadar otururlar.
Bundan sonra, ölüm meleği gelir; hastanın baş ucuna oturur; şöyle der:
—Ey hakikate ermiş nefisi Allah'ın mağfiretine, rızâsına çık. O nefis çıkar; hem de sakanın kabından akan su gibi.
Onun ruhu çıktıktan, sonra yerde ve gökte olanların hapsi, namazını kılar. Fakat Ins ve cin taifesi hariç.
Nefisten çıkan o ruhu, bir an bile ellerinde durdurmadan, getirdikleri cennet kefenine sararlar. Kokular serperler.
Ondan öyle güzel koku çıkar ki, yeryüzünde bulunan miskten daha güzeldir.
O güzel ruhu böylece alıp yükselirler. Onu alıp yükselirken, uğradıkları her melek kafilesi sorar:
—Bu güzel kokulu ruh kimin?
Onu taşıyan melekler İse şöyle derler:
—Bu, falan oğlu falanın ruhudur.
Bunu böyle söylerken, en güzel isimlerini sayar dökerler. Bu hal ile dünya semâsına kadar giderler.
Dünya semâsı kapısının açılmasını isterler. Onlara kapı açılır. Güzelce karşılanırlar. Sonra onu uğurlarlar. Bu karşılama ve uğurlama ile yedinci semâya kadar giderler. Orada, Allahu Teâlâ'nın şu fermanı gelir:
— Onun sicilini illiyyin arasında tutunuz. (Yani cennetlikler arasında.) Ve onu yeryüzüne götürünüz. Çünkü, biz onları yerden yarattık; yine oraya iade edeceğiz ve oradan tekrar çıkaracağız.
Bundan sonra o ruh cesedine iade edilir.
Daha sonra, ona iki melek gelir; aralarında sorulu cevaplı şöyle bir konuşma olur:
—Rabbin kimdir?
—Rabbim Allah'tır.
—Dinin nedir?
—Dinim İslâm'dır.
Bundan sonra, Resûlullah'ı kasdederek sorarlar:
—Aranızda zuhur eden şu zât İçin ne dersin?
— O Allah'ın Resulüdür.
 —Nereden biliyorsun?
—Allah'ın kitabını okudum. Ona inandım ve onu tasdik
Bundan sonra şu nida gelir:
— Kulum doğru söyledi. Ona cennet yataklarından bir yatak verin.
Cennet elbiselerinden bir elbise giydirin; ona cennetten bir kapı açın ki, oranın güzel rüzgârı ve kokusu gelsin. O kulun kabri, göz alımı kadar genişler; ve büyür. Bundan sonra ona güzel yüzlü ve güzel kokulu biri gelir
— Bugün seni sevindirecek bir müjde ile geldim. O merur edecek şey Rabbin sana iyilik vaadidir.
Sorar:
—Sen kimsin?
— Ben senin güzel amelinim; deyince, şu duayı yapar:
— Yâ Rabbi! Bir an önce Kıyamet'i kopar ki ehlime ve hizmetçilerime kavuşayım."

Resûlullah (s.a.v.) anlatıyor:
— "Dünya hayatından kopup, âhiret hayatına yönelen kâfir kulun durumu şöyledir:
Ona da gökten melekler İnerler. Fakat yüzleri simsiyahtır.
Gözlerin gördüğü yeri kaplayacak kadar çokturlar, o kulun yanına otururlar. Beraberlerinde bir çul parçası getirmişlerdir. Daha sonra ölüm meleği gelerek, onun başucuna oturur; şöyle hitap eder:
— Ey habis ruh! Allah'ın gazabına, dargınlığına çık. Bu¬nun üzerine onun organları darmadağın olur. Onun ruhu çıkar; ama nasıl? Kızgın    demir, ıslak yüne nasıl bastırılır çekilirse, öyle çıkar. Damarlar ve sinirler birlikte çekilir.
O çıkan ruhu alır; elinde hiç bekletmeden o çul parçasına koyarlar, öyle bir kokusu vardır ki, cifeden daha kötüdür. Ve onu bu hâli ile alıp çıkarlar.
Meleklerden hangi grup onlara rastlasa, sorar:
—Bu habis ruh kimin?
Onlar da:
—Bu, falan oğlu falanın ruhudur; diyerek en çirkin İsim ve sıfatları ile tanıtırlar. Bu hâl ile dünya semâsına kadar varırlar.
Dünya semâsının kapısının açılmasını isterler, ama açılmaz."
Bundan sonra, Resûlullah (s.a.v.) şu âyeti okudu:
—"...Onlara semâ kapıları açılmayacaktır. Cennete de giremeyeceklerdir. Onlar, deve iğne deliğine girinceye kadar cennete giremeyecektir..." (Araf sûresi, âyet:4O)
Resûlullah (s.a.v.) devam etti:
—"Sonra, şu nida gelir:
—  Onun sicilini cehennemlikler arasında tutunuz. Bundan sonra onun ruhu fırlatılıp atılır."
Şu âyeti okudu:
—"Allah'a şirk koşan, gökten düşüp kuşa yem olana; rüzgârın uzağa savurduğuna benzer." (Hâc sûresi, âyet:3i)
Resûlullah devam etti:
—  "Böylece yuvarlanır. Sonra gelip cesede girer. Bundan sonra ona İki melek gelir; yanına oturarak sorarlar:
—  Rabbin kimdir?
—   Haaa!...bilmiyorum.
—Dinin nedir?
—Haa!...bilmiyorum.
Sonra Resûlullah'ı kasdederek:
— Size gönderilen şu zât İçin ne dersin?
—Haaa!...bilmiyorum.
Bundan sonra şu nida gelir:
—   Bu kulum yalan söyledi. Onu, ateşten bir döşeğe yatırın. Kabrine cehennemden de bir kapı açın.
Böylece, cehennemin sıcağı ve zehirli havası onu sarar. Kabir onu sıkar; kaburga kemikleri birbirine girer.
Bundan sonra karşısına kötü yüzlü ve pis giyimli bir adam gelir: Kokusu da, yüzünden ve giyiminden daha kötüdür.
Onun yanına gelir ve şöyle der:
—Sana vaat olunan kötü haberi getirdim. Sorar:
—Sen kimsin?
—Senin kötü amelinim; sözünü duyunca;
—  Yâ Rabbl, Kıyâmet' vuku buldurma! Kıyamet'! vuku buldurma, der."

 (Tenbihü'l-Gafilin)

Mahi

  • Ziyaretçi
Ynt: Kabir Ahvali ve Kabir Azabından Sakınmak [20 Ekim 2008]
« Yanıtla #2 : 20 Ekim 2008, 15:11:09 »
Fakih Ebû Cafer, Ebulkasım Ahmed b. Hamza, Muhammed b. Seneme. Ebû Eyyûb, Kasım b. FazI, Harranî, Katâde, Kusâme b. Züheyr ve Hûreyre (r.a.)'den naklen şu hadisi rivayet ediyor:
—  Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:
—  "Mü'min son nefesini vereceği zaman kendisine İçinde ve daha başka güzel kokular bulunan ipekli bohça İle melekekler gelirler. Ruhunu tereyağından kıl alır gibi, alırlar. Kendisine hitaben denir ki:
— Ey hakikata ermiş nefis! Sen O'ndan razı, O senden razı olarak, Rabbinin rahmetine ve rızâsına kavuş. Ruhu çıkınca, o İpekli, misk ve reyhan kokulu bohçaya koyarlar. bundan sonra, alıp yücelere çıkarlar.

 Kâfirin ölümü yaklaşınca yine melekler gelir. Fakat, içi ateş koru dolu bir çuval ile... Ruhu çok sarsıntılı ve çekişmeli çıkar. Ve ona şöyle denir:
—         Ey habis nefis! Gazaba uğramış olarak Rabbine çık. gazâbı üzerine çekerek Allah'ın azabına gir. Ruhu çıktıktan sonra o ateşli çuvala konur. Onun bir iniltisi olur ki; kaynayan su sesine benzer.
Bundan sonra, o ateşli çuval durulur, cehenneme atılır.

Abdullah b. Ömer'e dayanarak Fakih Ebû Cafer şöyle rivayet ediyor:
—   Mü'min kabrine konduğu zaman kabir enine yetmiş; uzunluğuna da yetmiş ZİRA' (Normal bir insanın parmak ucundan dirseğine kadar olan mesafeye denir) açılır. Üzerine de reyhan kokuları saçılır. Üstüne ipek şal örtülür.
Eğer Kur'an'dan bir bildiği varsa, nur olarak kendisine yeter. Eğer yoksa, kendisine güneş gibi bir nur ihsan edilir.
O, kabrinde bir gelin gibidir; uyur. Onu ancak ehli arasında, en sevgili olan uyandırır. Uykudan uyanır ama ona hiç doymamış gibi...

Kâfire gelince; kabir onu sıkar; kaburga kemiklerini birbirine geçirir.
Üzerine yılanlar saldırır ki; onların kalınlığı deve boynuna benzer. Etini yer bitirirler; kemik üzerinde en ufak bir parça bile bırakmazlar.
Sonra kör, sağır ve dilsizlerden azap melekleri gönderilir. Yanlarında bir de demir topuz getirirler. Onunla dövmeye başlarlar.
Sağırdırlar: Feryadı duymazlar ki, acısınlar.
Kördürler: Onun hâlini görmezler ki, merhamet duyguları kabarsın.
Sonra onu, akşam sabah ateşe atarlar.

FAKİH der ki:
—   Kabir azabından kurtulmak isteyen kimse şu dört şeye devam etmeli; dört şeyden de kaçmalı.
Devam edecekleri şeyler şunlardır:
a)  Namaz kılmak.
b)  Sadaka vermek.
c)  Kur'ân okumak.
d)  Allah'ı çok teşbih etmek.
Bu anlatılan dört şey, kabri aydınlatır ve genişletir.

Kaçınması gereken dört şey de şudur:
a)  Yalan.
b)  Hıyanet.
c)   Dedikodu.
d)   Sidik sıçraması.
Bu, sonuncusu için Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: —"Sidik sıçramasından sakınınız. Zira, kabir azabının çoğu, ondan dolayı gelir..."

Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:
"Allahu Teâlâ, şu dört şeyi sizin için iyi görmez:
a) Namazda lüzumsuz hareket.
b) Kur'ân okurken, yersiz lâf.
c) Oruçlu olduğu hâlde oruçluya yakışmayacak şekilde konuşmak.
d) Kabristanda gülmek."

Muhammed b. Semmâk, bir kabre bakarak şöyle dedi: — Buradakilerin sükûtu sizi aldatmasın. Orada öyle gamlılar vardır ki tahmin edemezsiniz. Sonra, kabirlerin böyle eşit durması da sizi aldatmasın. Onların birbirinden farklı öyle hâlleri vardır ki; tahmin edemezsiniz.
Akıllı kimseye yakışan odur ki: Kabre girmeden evvel, kabri aklından çıkarmasın...

Süfyân Sevrî der ki:
—  Bir kimse kabri çok anarsa (kabre hazırlanırsa), orayı cennet bahçelerinden bir bahçe olarak bulur.
Ondan gafil olan ise oraya varınca, cehennem çukurlarından bir çukur olarak bulur.

Hz. Ali(r.a.)'den şöyle rivayet edilmiştir; Bir hutbesinde şöyle buyurdu:
—  Ey Allah'ın kulları! Ölüm! Ölüm! Ondan kurtuluş yoktur. Durursanız, sizi yakalar. Kaçarsanız, peşinizden yetişir. Çünkü o, alnınıza yazılmıştır. Kurtuluş isteyiniz; kurtuluş! Tehlike var; hem de korkunç tehlike! Peşinizde sert bir arayıcı vardır ki o, kabirdir.
Ayık olunuz! Kabir, ya cennet bahçelerinden bir bahçe, yahut cehennem çukurlarından bir çukurdur.
Uyanık olunuz, o, günde üç defa seslenir:
—   Ben zulmet eviyim. Ben vahşet eviyim. Ben kurtlar eviyim. Uyanık olunuz! Bugünün peşinden daha çetin bir gün gelecek. O,
bu anlatılan günden daha zorludur.
O gün küçükleri ihtiyarlatır, yaşlıları sarhoş eder. Süt emziren ana, çocuğun sütünü unutur. Hamile kadınlar, çocuklarını düşürürler.
İnsanları sarhoşlara benzer görürsün; ama onlar, sarhoş değildir; Allah'ın azabı çetindir.
Uyanık olunuz, anlatılan gün sonunda yine zorlu bir gün vardır.
Onda ateş vardır. Yâni; cehennem. Onun ateşi çok kızgındır; derinliği dipsizdir. Takısı, demir bukağıdır. Allah'ın o gün orada rahmeti yoktur.
Hz. Ali(r.a.)'nin bu anlatışı, müslümanlara çok tesir etti. Ağlamaya başladılar; hem de çok ağladılar.
Bundan sonra şöyle devam etti:
— Bunun tersi bir gün daha var ki, o cennettir. Oranın genişliği yer ve semâ genişliğidir. Orası takva sahibi kullara hazırlanmıştır.
Allah bizi de, sizi de elîm azaptan korusun. Cümlemize nimet evi olan cenneti nasip eylesin...
Üseyd b. Abdurrahman'ın şöyle dediği anlatılmıştır:
—  Bana ulaşan bir habere göre; bir mü'min kul, öldüğü ve omuzlara alındığı zaman:
—  Beni çabuk gömün, dermiş. Mezara konduğu zaman da yer, onu şu sözlerle karşılarmış:
—   Benim sırtımda gezerken de seni severdim. Şimdi, daha fazla severim.
Fakat, bir kâfir öldüğü ve omuzlara alındığı zaman şöyle dermiş.
—   Beni geri çevirin.
Mezara konulduktan sonra da yer ona şöyle dermiş:
—  Sen, sırtımda iken de seni sevmezdim. Şimdi yine sevmiyorum.
Hz. Osman (r.a.)'dan şöyle anlatılır:
—  Bir kabrin başında durdu; ağlamaya başladı, sordular:
—  Cenneti veya cehennemi andın herhalde? Başka türlü ağlamazsın.
Onlara cevaben şöyle dedi:
—  Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:
—  "Kabir âhiret konaklarının İlkidir. Oradan kurtulana ötesi çok kolaydır. Ondan kolay kurtulamayana da ötesi çok zordur."


 (Tenbihü'l-Gafilin)

Mahi

  • Ziyaretçi
Ynt: Kabir Ahvali ve Kabir Azabından Sakınmak [20 Ekim 2008]
« Yanıtla #3 : 20 Ekim 2008, 15:12:15 »
Abdülhamid b. Mahmud Moğolî anlatıyor:
—   Ibn Abbâs (r.a.)'ın yanında oturuyordum. Ona bir cemâat geldi ve şöyle dedi:
—     Biz hac niyeti ile yola çıktık. Bir arkadaşımız vardı. Zât-ı Sifâh nahiyesine gelince öldü. Hazırlığını yaptık. Sonra gittik; onun için kabir yeri aramaya başladık. Kabrini açınca koca bir kara yılan gördük. Kabrin dibine çöreklenmiş yatıyordu.
Orayı bıraktık; başka bir kabir açtık. Onda da aynı şeyi gördük. (Yâni, kabrin dibine çöreklenen bir yılan) onu da bıraktık.
Üçüncü bir kabir açtık; tekrar aynı yılanla karşılaştık. Onu da bırakıp sana geldik.
Bunun üzerine Ibn Abbâs şöyle dedi:
—   O kara yılan o kulun işlediği bir kötü fiildir. Gidin onu kabirlerden birine gömün. Allah'a yemin olsun ki, bütün yeryüzünü kazacak olsanız, aynı yılanı bulacaksınız. Durumu kavmine bildirin. tacı Abbâs'ın dediğini diğer arkadaşlarına da anlattılar; çıkıp gittiler. Sonra, onlardan biri şöyle anlattı:
— Onu bir mezara gömdük. Hac dönüşü o kişinin evine varıp durumu kendilerine bildirdik. Bir miktar da kadife elbiselik hediye götürdük.
" hanımına durumu sorduk. dedik ki: Onun hâlini dinledin. Acaba onun hayatta ne gibi yaramaz di? Şöyle anlattı:
—  O buğday satardı. Günlük yiyeceğini sattığı buğday içinden alırdı; ne kadar alırsa, buğdayın içine o kadar saman ve ekin çöpü doldururdu.
Bu şekilde de satardı.

FAKİH der ki:
—  Bu haber hiyâneti anlatıyor. Ve hiyânetin kabir azabına sebep olacağını anlatılıyor. Onların gördüğü hayatta kalanlara bir ibret dersidir. Bunu dinleyenlerin, itimadı kötüye kullanmaktan sakınmaları gerekir...

Yer, her gün beş defa seslenir.
1. Ey âdemoğlu, sırtımda geziyorsun; ama içime gireceksin!
2.  Ey âdemoğlu, sırtımda, çeşitli yemekleri yersin; ama içime girince böcekler yiyecekler!
3.  Ey âdemoğlu, sırtımda gülüyorsun; ama içime girince ağlayacaksın
4. Ey âdemoğlu, sırtımda şensin; ama içime girince mahzun olaksın
5. Ey âdemoğlu, sırtımda günah işliyorsun. Ama, içime girince azap göreceksin.
Amr b. Dmaı-ın şöyle dediği anlatılır:

— Medine halkından biri vardı. Medine civarında bir kız kardeşi yaşıyordu. Hasta oldu. Onun ziyaretine hep gider gelirdi. Sonra öldü; götürüp kabrine gömdü. Dönüşte kesesini mezarlıkta unuttuğunu anladı.
Yanına bir yardımcı arkadaş aldı; birlikte kabre gittiler. Keseyi bulup aldılar.
Bir ara birlikte gittiği arkadaşa şöyle dedi:
—  Sen şöyle yan dur; kardeşimin durumuna bakacağım. Mezarın bir kısmını açtı; bir de baktı ki, kabir ateş içinde yanıyor. Hemen kabri kapadı; doğruca anasının yanına gitti:
—  Kardeşimin durumunu bana anlat! Hayatta ne gibi hatâlar yaptı? Annesi şöyle anlattı:
—   Kardeşin namazını ertelerdi. Namaz kılsa bile, temizliğe tam uymazdı. Sonra komşular yatarken onların kapılarına kulak verir; konuşmalarını dinlerdi. Gündüz olunca da gece dinlediklerini komşulara yayardı.
Evet, bu kadının yaptığı işin adı "nemîme" dir. Yâni koğuculuk ve söz gezdirmektir.. Koğuculuk ise; kabir azabına bir sebeptir. Kabir azabından korkanlar, koğuculuğu bırakmalıdırlar. Tâ ki, kabir azabından kurtulsun ve Münker-Nekir'in sorularına da kolay cevap versinler...
Allahu Teâlâ buyurdu:
"Allah mü'minleri dünya ve âhiret hayatında, sağlam sözde sapasağlam tutar..." (İbrahim sûresi, âyet:27)

Berrâ b. Âzib, Resûlullah'ın şöyle buyurduğunu anlatıyor: — "Müslüman, kabrinde sorguya çekildiği zaman Allah'tan başka İlâh olmadığına, Muhammed'in Allah'ın Resulü ve kulu olduğuna şehâdet eder."
Bu ise, şu âyetin mânâsıdır:
—"Allah iman edenleri dünya ve âhiret hayatında, sabit sözde sapasağlam tutar..." (ibrahim sûresi, âyet:27)
Fakat bu âyetle beyân edilen tesbit (sabit sözde sapasağlam tutmak) üç şekilde mümkündür. Fakat temiz bir mü'min ise ve Allah'a tam itaat etmişse..
1.  Ölüm meleğini gördükte,
2.  Münker ve Neklr'in sorgusunda,
3.   Kıyamet Günü hesabında.
Şimdi bunları biraz açıklayalım:
1.  Ölüm meleğini gördüğünde "tesbit" şu şekilde mümkündür:
a)  Küfürden korunmak. Ruhu alınıncaya kadar İslâm Dini üzerinde sabit bulunması.
b)  Meleklerden rahmet müjdesini alması.

2.   Kabirde, Münker ve Nekir'e karşı tesbit; bu da şu şekildedir:
a)    Allahu Teâlâ'nın ona doğruyu telkin buyurmuş olması, onlara Rabbın razı olduğu cevabı vermesi.
b)  O anda, kendisinden korku, heybet ve dehşet duygularının git¬mesi.
c) Oradan, cennetteki yerini görmesi ve kabri cennet bahçelerinden biri hâline gelmesi.
3. Kıyamet Günü, hesabındaki tesbit işi de üç yönlüdür:
a) Kendisine sorulan sorulara delilli cevap verme telkini gelir.
b) Hesabı kolay olur.
c) Ufak tefek hatâlarından geçilir.

Yine denildi ki:
— Âyette geçen tesbit, dört yerdedir:
1.  Ölüm anında,
2.  Korkusuz cevap verebilmesi için kabirde,
3.  Kıyamet Günü hesabında,
4.   Yıldırım gibi geçmesi için Sırat'ta.

Burada şöyle bir soru sorulabilir:
— Kabir suâli ne şekilde yapılır?
Bu soruya verilecek cevap şudur:
— Âlimler bu konuda çeşitli açıklamalarda bulunmuşlardır. Rivayetler de çeşitlidir.
Bâzıları der ki:
—Suâl ruha gelir; cesede sual gelmez. Bu sual anında, ruh gelir; cesedin göğüs kısmına girer.
Denildi ki:
— Ruh, cesetle kefen arasındadır. Bu söylentilerin hepsi vârid olmuştur.
Ancak ilim sahiplerine göre en doğrusu, kabir suâlinin şekli üzerinde insanın şu veya bu şekilde bir karar sahibi olmamasıdır.
— Nasıl olacağını Allah bilir. Oraya vardığımız zaman nasıl olduğunu görürüz, diye söylerler.
Şayet biri, Münker- Nekir"in sorgusunu inkâr ederse, onun inkârı iki şekilden biridir.
Meselâ şöyle diyebilir:
—Bu anlatılan akla uygun bir şey değildir. Tabiata aykırıdır. Meselâ şöyle diyebilir:
Yahut caizdir, der; fakat isbâtı yönüne gitmez. Biz, burada onun akıl yolu ile caiz olmadığını iddia edene dönelim. Onun bu iddiası, nübüvveti hiçe saymaktır. Mucizeyi iptal etmektir. Şöyle ki: Peygamberler de insandırlar. Onların da tabiî yönü ağerlerine benzerdi. Ama onlardan tabiat dışı şeyler zuhura geldi. Meselâ: Melekleri gördüler. Kendilerine vahiy geldi.
Musa (a.s.) peygambere deniz yarıldı, âsâsı ejderha oldu.
Bütün bunlar tabiata aykırı şeylerdir; fakat, bunları inkâr eden, İslâm Dini'ne girdiği gibi çıkar.
— Bu caizdir; deyip durumu sabit görmeyeni, bizim anlattığımız haberler, ikna etmeye yeterli olmalı.
Kaldı ki: Allah'ın kitabında buna işaret eden âyetler çoktur. Biri şudur:
—"Her kim zikrimden yüz çevirirse onun için DAR GEÇİM vardır. Kıyamet günü, onu kör olarak diriltiriz." (Tâhâ sûresi, âyet :124)
Mütessirlerden bir kısmı dar geçimden maksat: Kabir olduğunu ifâde ederler.
Bir başka âyette ise şöyle buyuruldu:
—"Allah, iman sahiplerini dünya ve âhiret hayatında, sabit sözde tesbit eder."(lbrâhim sûresi, âyet: 27)

 (Tenbihü'l-Gafilin)

Mahi

  • Ziyaretçi
Ynt: Kabir Ahvali ve Kabir Azabından Sakınmak [20 Ekim 2008]
« Yanıtla #4 : 20 Ekim 2008, 15:13:00 »
FAKİH, senetleri ile Sâid b. Müseyyeb ve Hz. Ömer'e dayanarak, Resûlullah'ın şöyle buyurduğunu anlatıyor:
—   "Mû'min   kabrine konulduğu zaman Münker ve Neklr gelir. Onu oturtur, sorguya çekerler. Kabre koyanlar, dönüp gittikleri zaman, ayak seslerini duyar.
Melekler sorar:
—Rabbln kim? Dinin nedir? Peygamberin kimdir?
Mû'min kul, bu sorulara şu cevabı verir:
—  Rabblm Allah, dinim İslâm, Muhammed (s.a.v.) Peygamberimdir.
Bunun üzerine melekler derler:
—Allah seni bu imanda dâim eylesin. Sürür içinde uyu.
Onların bu sözü, şu âyetin mânâsıdır:
—Allah, mü'mlnleri dünya, ve âhiret hayatında sabit sözde tesbit eder. (İbrahim sûresi, âyet:27)
Yâni: Allah iman sahiplerini hak söz üzerinde sâblt eder. Kâfirleri, zâlimleri ise, hak söz söylemeye muvaffak eylemez.
Kâfirler ve münafıklar, kabre konulduğu zaman Münker ve Neklr gelir sorar:
—Rabbin kim? Dinin ne? Peygaberin kim?
Meleklerin bu sorusuna karşılık:
—   "Bilmiyorum!" der.
O zaman melekler şöyle derler:—Bilemez ol!
Bundan sonra demir bir tokmakla ona öyle vururlar ki, insan ve cin hariç; dünya ve âhirettekilerin hepsi, o tokmak sesini duyarlar."

Ebû Hazim, Hz. Ömer'den naklen anlatıyor: Resûlullah (s.a.v.), Hz. Ömer'e şöyle buyurdu:
—  "Yâ Ömer! Kabrin iki kahramanı Münker ve Neklr geldiği zaman hâlin nice olur?
Onlar kara yüzlü, yeşil gözlüdürler. Köpek dişleri İle yeri delerek gelirler. Kılları dik diktir. Sesleri, gök gürültüsünü andırır. Gözleri çakan şimşek gibidir."
Bunun üzerine Hz. Ömer (r.a.) sordu:
—  Yâ ResûlAllah! O zaman aklım başımda mıdır? Ben, şu anda olduğum hâli o zaman muhafaza eder miyim?
Bunun üzerine Resûlullah:
—Evet! Buyurunca Hz. Ömer şöyle söyledi:
—O hâlde ben Allah'ın izni ile onlara yeterim. Resûlullah (s.a.v.) tekrar şöyle buyurdu:
—"Ömer, muvaffak olmuştur."
Ebû Hüreyre, Resûlullah (s.a.v.) efendimizin şöyle buyurduğunu anlattı "ölen hiçbir kimse yoktur ki, onun yakınında bulunan her bir hayvanın  işittiği,  fakat insanların işitmediği bir böğürme olmasın.
Sonra kabrine götürüldüğü zaman,  eğer sâlih biri ise, şöyle der:
— Acele ediniz. Eğer benim İçin orada hazırlananı bilseydiniz; bir an önce beni oraya kavuştururdunuz. Eğer sâlih değilse, şöyle der :
—Beni çabuk götürmeyiniz. Eğer benim İçin hazırlanan kötülüğü bilseydiniz, çabuk götürmezdiniz.    Kabrine konulduktan sonra iki melek gelir. Mosmor ve siyahtırlar. Baş kısmından ölünün yanına girmek isterler. Eğer ölü mü'min ise onun namazı melekleri karşılar ve şöyle der:
— Bu taraftan geçemezsiniz. Nice geceleri uyanık geçirdik. Hep bu yatağı korumak içindi.
Bunun üzerine ayak ucuna giderler. Oradan girmeye çabalarlar.
Orada da, ana-babaya yapılan iyilik karşılar ve şöyle der:
— Benim tarafımdan geçilmez. Bu yatağın korunması İçin, bütün günlerini bize bağlı olarak geçirdi.
Bu defa sağ yandan girmeye çabalarlar. Orada da zekâtı karşılar.
Meleklere hitaben şöyle der:
—  Benim tarafımdan da geçemezsiniz. Çünkü o bu yatacak yerin zorluğundan korunmak için beni dağıttı.
Bu defa solundan gelmeye çalışırlar. Orada da orucu karşılar. Şöyle der:
—Burayı korumak için susuz kalırdı; aç kalırdı. Bu taraftan da geçemezsiniz.
Bundan sonra, o kimse tıpkı uyuyan birinin uykusundan uyandırıldığı gibi, kabrinde rahatça uyandırılır ve kendisine sorulur:
—   Şu bulunduğun hâl için, söylediği kadar söyleyen zât İçin ne dersin? Nasıl bulursun?
Melekler sorar:
—O kimdir?
Mü'min der ki:
 —O, Muhammed'dlr.
—        Şehâdet ederim ki, o Allah'ın Resulüdür; deyince, melekler ona şöyle derler:
—   Mü'min olarak yaşadın, mü'min olarak öldün... Bundan sonra kabri ona açılır. Allah'ın dilediği kadar ona ikram saçılır."
Allahu Teâlâ'dan başarı dileriz. Bizi koruyacağını umarız. Bizi sapıtıcı, saptırıcı şeylerden; gafletten ve kabir azabından korusun.

Hz. Aişe anlatıyor:
—  Ben kabir azabının ne olduğunu bilmiyordum. Bana bir Yahûdî kadın geldi ve bir şey istedi; verdim. Şu duayı yaptı:
—   Allah seni kabir azabından korusun.
Onun bu sözü, Yahudi milletinin bâtıl sözlerindendir; sandım. Resûlullah geldi; durumu anlattım; şöyle buyurdu:
—            "Kabir azabı haktır. Kabir azabından Allah'a sığınmak her mü'min için vaciptir. Sonra, kabre girmeden önce iyi işler yaparak, kabir için hazır olmalı. Çünkü dünyada iken kabre hazırlık yapmak kolaydır. Kabre girildikten sonra, bir iyilik yapmak için izin istenir; ama verilmez. O zaman hasret ve nedamet içinde kalır."
Akıllı olan kimsenin ölüler üzerinde düşünmesi gerekir.
 (Tenbihü'l-Gafilin)

Çevrimdışı Eymen

  • Moderatör
  • araştırmacı
  • *****
  • İleti: 313
Ynt: Kabir Ahvali ve Kabir Azabından Sakınmak [20 Ekim 2008]
« Yanıtla #5 : 20 Ekim 2008, 17:13:15 »
Kabir azabı, fâsık mü'minler ve kâfirler için haktır. Bunun delili de şu âyet-i kerimelerdir:
"Onlar sabah ve akşam Cehennme arzolunacaklardır. Kıyamet koptuğu zaman da Firavn kavmini en şiddetli azaba sokun, denilir." (Mü'min: 46)

"Ey Rabbimiz! Bizi iki defa öldürdün, iki defa da dirilttin. Günahlarımızı itiraf ettik. Buradan çıkmak için, bir yol var mıdır, derler. (Mü'min: 11)

Kabir azabının hak olduğuna dair hadis-i şerifler de vardır, şöyle ki:
"Hiç şüphesiz biriniz öldüğü zaman, sabah akşam ona (âhiretteki) yeri gösterilir. Cennet ehli ise Cennetteki (yeri), Cehennem ehli ise Cehennemdeki (yeri gösterilir.) ve ona şöyle denilir; Allah seni, Kıyamet günü ba'settiği zaman bu senin yerin olacaktır!"

"İdrardan sakının! Çünkü Kabir azabının çoğunluğu ondandır.(Yani idrardan sakınmamaktandır.)"

"Kabir; ya Cennet bahçelerinden bir bahçe ya da Ateş (Cehennem) çukurlarından bir çukurdur."

Kabir Azabının Üç Makamı
îmam-ı Gazâlî rahmetullahi aleyh "İhyâu ulûmiddîn" isimli kitabında buyurdu ki:
Bilinmelidir ki, kabir azap ve nimeti gibi şeyleri tasdik için üç değişik makam vardır, şöyle ki:
1-En açık, en doğru ve en çok kabul gören de, bu birinci makamdır, şöyle ki, mesela bir yılanın ölüyü soktuğuna, fakat bizim bunu görmediğimize inanmaktır. Çünkü bizim gözlerimiz o "Melekût" âlemi ile alakalı işleri görmeye elverişli değildir. Ahiret alemiyle ilgili olan herşey "Melekût" âlemidir. Eshâb-ı kiram; görmedikleri halde Cebrail aleyhisselamın indiğine ve Peygamber efendimizin O'nu gördüğüne inanıyorlardı. Bir insan eğer buna inanmıyorsa, onun evvela meleklere ve vahye olan imanım düzeltmesi daha mühimdir. Yok eğer Eshâb-ı kiramın göremediği şeyleri, Peygamber efendimizin gördüğünü mümkün kabul edip buna inanıyorsa, ölünün de kabirde azap veya nimet görebileceğine inanması gerekir.
2-  Uykudaki insanın hali düşünülmelidir. Şüphesiz o, bazen rüyada bir yılanın kendisini soktuğunu görür ve bundan acı duyar. Öyle ki, uykuda çığlık atar, alnına boncuk boncuk ter birikir ve bunları yaşar ve uyanık olan kimsenin hissettiği gibi acı hisseder. İşte uykudaki insan bütün bunları yaşadığı halde onun yanında bulunan uyanık kişi onu gayet sakin ve sessiz görür. Onun hakkında yılan mevcut olduğu halde onun yanında bulunan kişi onun çevresinde yılan falan görmez. Evet o bilfiil bir azap görmektedir fakat onun yanında bulunan uyanık kişi bunu görememektedir. Azap, sokmanın neticesinde hasıl olunca, sokan yılanın görünen veya hayal edilen bir yıl olması arasında bir fark yoktur.
3-Bilinmelidir ki, acı yılandan hasıl olmaz. Onun zehirinden, hatta onun zehirinden de değil, onun zehirinin tesirinden hasıl olmaktadır. Şayet o acının aynısı zehirsiz de hasıl olsaydı, o acı da bilinirdi ve bu nevi azabın, ona sebep olan şeye nisbet edilmeden tarif edilmesi de mümkün olmazdı. İşte, helak edici şeyler de, ölüm ânında insana acı veren şeyler olur. İşte onların verdiği acı da yılan olmadığı halde, yılan sokmasının verdiği acı gibidir.

Peki bu üç makamdan hangisi sahihtir, şeklinde bir sual sorulursa ona, cevabımız şöyle olacaktır: Bilinmelidir ki, bazı insanlar sadece birinci makamı kabul edip ondan sonrasını kabul etmez. Bazıları da birinci makamı reddedip, ikinci makamı kabul etmişler. Bir kısmı da sadece üçüncü makamı kabul etmişler.

İstibsar yolu ile bize malûm olan şu ki, her üçü de mümkündür. Bu makamların bir kısmını inkâr eden kişi, havsalasının darlığından ve Allahü Teâlânın kudretinin sonsuzluğu ve tedbirinin yüceliği hakkındaki cehaletinden kaynaklanmaktadır. Böyle insanlar, Allah'ın işlerinden alışık ve aşina olmadığı şeyleri inkar ederler. Bu ise, büyük bir cehalet ve büyük bir kusurdur. Aslında, bu üç yol da mümkündür ve onları tasdik etmek vaciptir. Bazı kullar var ki, bu azaplardan sadece bir kısmı görür. Bir kısmı da iki çeşidini görür. Başka bir kışımı ise, her üç kısmı da görür. İşte hak olan da budur. Ey müslüman kardeş! Sen de bunlara ve Peygamber efendimizin getirdiği her-şeye samimi olarak inan. Çünkü Allahü Teâlâ, istediğini yapar ve dilediğini seçer.
Zaman bir kılıçtır; sen onu kesmezsen, o seni keser.

Çevrimdışı insirah

  • aktif yazar
  • *****
  • İleti: 1090
Ynt: Kabir Ahvali ve Kabir Azabından Sakınmak [20 Ekim 2008]
« Yanıtla #6 : 20 Ekim 2008, 22:07:33 »
Mahi ve Eymen ;Allah razı olsun
Hayat başladığı noktaya, bittiğinde geri döner! Hayatta her şey noktayla başlar, noktayla biter... Sümeyra Denizli

Çevrimdışı Kahraman

  • aktif okur
  • **
  • İleti: 116
Ynt: Kabir Ahvali ve Kabir Azabından Sakınmak [20 Ekim 2008]
« Yanıtla #7 : 20 Ekim 2008, 23:06:30 »
Mahi ve Eymen ;Allah razı olsun

Kardeşlerim Rabbim yar ve yardımcımız olsun. Amin
..Ey Rabbimiz! Bazı yüzlerin ağarıp,bazı yüzlerin kararacağı günde; bizi yüzleri ak,gönülleri pak olan,sevgili resülünün bayrağı altında toplanan mesut insanlar zümresine kat.O'nun(sav) yanında cennete girmeyi,mübarek Cemalini görmeyi,Senin dostlarınla komşu olmayı ve en büyük makam olan rızana ulaşmayı nasip eyle. Amin.

Nefer

  • Ziyaretçi
Ynt: Kabir Ahvali ve Kabir Azabından Sakınmak [20 Ekim 2008]
« Yanıtla #8 : 21 Ekim 2008, 01:06:04 »
îmamı Yâfiî, Ravzurreyâhîn adlı kitabında şöyle der: İnsanın ameli kabre birlikte gömülür, eğer ameli salih ise, sahibine ikramda bulunur. Eğer kötü ise sahibine kötülük eder.

Şayet ameli salih olursa, sahibine arkadaş olur, ona müjde olur ve kabrini genişletir her meşakkatten onu muhafaza eder.

Eğer ameli fena ise, sahibini çok çirkin bir hale sokar, ona korkutur, çeşitli sıkıntı ve azaplar görmesine ve kabrinin sıkıl¬masına sebep olur.

Yemen memleketinden bazıları şöyle anlatmışlardır:

Yemende bir ölüyü gömdüler ve insanlar dağıldılar; arkadan çok şiddetli bir ses işittiler. Bundan sonra kabirden bir kelb dışarı çıktı

O devrin büyük zatı yazık, sen kimsin? dedi.

O kelb: «Ben, şu ölünün ameliyim» dedi.

Alim: «Bu darbe gürültüsü sana mıydı yoksa ona mı?» dedi.

Kelb cevaben: «Yâ Sîn sûresi ve ona benzer sûreleri hayatında okuduğu için, o sûreler benimle onun arasına girdi ve onu kurtardı, aracılık yaptılar. Bana vuruldu. Salih ameli galip gelirse, ona bir şey olmaz» dedi

Yukarıdaki hadiste Peygamberimiz (S.A.) Efendimiz:

«Kabir, ya cennet bahçelerinden bir bahçe veya cehennem çukurlarından bir çukurdur.» buyurmuştur.

HİKÂYE: Âsi kullardan birisi öldüğünde kabrini kazarlar. Bakarlar ki, kazdıkları yerden büyük bir yılan çıkar. Başka bir kabir açarlar orada da yine ayni yılan çıkar. Nihayet otuz kabir kazarlar, hepsinden yılan çıkar. Bakarlar ki, çaresiz, Allah'ın azabından kaçmağa imkân yoktur. Bir kabre içinde yılan olduğu halde gömerler onu, o yılan kendisinin ameli idi. (Ravzurreyyâ-hîn)

Südâ (R.A.) buyuruyor ki: Her zalim kişi öldüğünde kabre girer girmez yüzü ve vücudu simsiyah bir melek gelir. Kişi: «Ne çirkin yüzün var, ne fena kokun var» der.

Melek = «Beni çirkin ve pis görüyorsun, halbuki ben senin amelinim. O da böyle çirkin ve pisti.» der. Kıyamete kadar onunla kabrinde kalır.

Kıyamet günü olduğunda ameli ona: «Dünyada ben senin lezzet ve şehvetinle yüklenmiştim, şimdi sen beni yüklen» Onun sırtına biner ve Cehenneme sokar.

ölen kişi mümin-i kâmil ise, ameli onu gayet güzel bir surette karşılar ve «Ben senin güzel amelinim» der. Kıyamete giderlerken,

amel sahibine «Dünyada sen beni taşıdın, şimdi ise ben seni taşıyacağım» der. Gayet güzel kokulu bir halde ve güzel yüzlü bir surette iken söyler. (Ramazan Efendi)

Çevrimdışı Tuğra

  • popüler yazar
  • ******
  • İleti: 6599
Ynt: Kabir Ahvali ve Kabir Azabından Sakınmak [20 Ekim 2008]
« Yanıtla #9 : 21 Ekim 2008, 01:16:02 »
Kabirin günde şu beş Kelime ile seslendiği rivayet edilmektedir:

Ben karanlık bir ev'im, gece namazı ile beni aydınlatın;

ben topraktan ev'im, döşek (amel-i salih) alıpda gelin;

ben yılan çıyan mahalliyim, onların define ilâç (göz yaşları) alıp da gelin
 
Ben dar bir evim, takva azığı alıp gelin;

Ben fakir bir ev'im, nefsinizden ve zenginliğinizden sermaye alıp gelin. O sermaye de kelime-i tevhittir;

Ben münker ve nekirin sual soracak yeriyim. Lâilâhe illAllah Muhammedân Resûlüllah'ı çokça getirin, öyle gelin, diye seslenir. (Berika)

Peygamberimiz (S.A.) Efendimiz buyuruyor:

«Sizden birinizin bir kimsesi öldüğünde, kefenini güzel yapın. Vasiyetini acele olarak yerine getirin; Kabrini derinleştirin. Kötü komşulardan onu uzaklaştırın.»

Denildi ki: Yâ Resûlellah! Ahirette iyi komşunun faydası var mıdır?

Peygamberimiz (S.A.) Efendimiz: «Dünyada iyi komşunun faydası var mı?» buyurdu. «Var dediler, «İşte ahirette de aynıdır.» buyurdu. (Tuhfe-i Mardiyye)

Bilmek lâzımdır ki; kabirde azap haktır ve Kur'an-ı Kerîm¬le sabittir. Nitekim âyette buyuruluyor:

«Onları iki kere azaba duçar edeceğiz. Sonra, kıyamette on  lar yine büyük bir azaba uğrayacaklardır.» (Tevbe sûresi, âyet: 103)

Burada anlaşıldığına göre azabın birincisi kabirde, ikincisi kıyamette olacaktır.

Allahü Teâlâ buyuruyor:

«Onlar sabah, akşam ateşe arz edilecekler. Kıyamet kopto-ğu günde: «Firavun kavmini en şiddetli azaba sokun» denilecek¬tir. (Mü'min sûresi, âyet: 46

«Allah müzminleri dünyada da âhirette de (kabirde) sağlam söz ile sağlam yapar.» (İbrahim sûresi, âyet: 27)

Yukarıdaki hadiste Peygamberimiz (S.A.) Efendimiz: «Bevilden sakınınız. Zira, kabirde kula birinci muhasebe ondan ola¬caktır.» buyuruyor.

Yukarıda geçen âyet, kabir azabı hakkında nazil olmuştur. Vakta ki Allah kuluna kabirde dininden, Rabbinden ve peygam¬berinden sorduğu vakitte kul: «Rabbim Allah, dinim İslâm ve Peygamberim Muhammed Mustafa'dır.» der.

Yine Peygamberimiz (S.A.) Efendimiz: «Kul kabre girdiğinde ona siyah yüzlü, gök gözlü melek sual sormağa gelir.» buyurdu.

Yine Resûlüllah: «Kabir, ya cennet bahçelerinden bir bahçe veya cehennem çukurlarından bir çukurdur.» buyurdu.

îşte yukarıdaki âyet ve hadislerle anlaşıldı ki kabirde azap veya nimet haktır. Fakat keyfiyeti bizce meçhuldür.

Cumhur-li ehli sünnet şu kanaattadır: Ruh cesede dünyada olduğu gibi aynen verilir. Celse ile sorulur. Ancak ruh cesede münker ve nekir sual sormağa geldiklerinde verilir. Cevap arzu ile olacağından ancak ruhun cesede verilmesiyle mümkün olur.

Ruh o zaman etrafına da ziya saçacak, meyyit, azab veya nimeti tadacaktır/Kâfirlerden hikâye olunduğu üzere derler ki:

«Ey bizim Rabbimiz, bizi iki kere öldürdün, iki kere dirilttin, işte günahlarımızı itiraf ettik.»

İşte kabirdeki azap böylece husule gelecek, hayatta olanlar anlayamıyacaktır. Nasıl ki, uykuda olan birisi gayet korkulu rüya görür» heyecan, ve ter içinde kalkar, yanında uyanık olanlara sorduğunda onlar hiçbir şey hissetmediklerini söylerler. îşte kabirdeki azap bu şekilde husule gelecek, keyfiyetinden kim¬se anlayamıyacak, Cenab-ı Hak bütün vücuda azabı sirayet ettirecektir. Gerek suda boğulan, gerekse hayvanın içinde kalan ve¬ya kuşların içinde bulunan cesed olsun Allah Teâlâ'nın onlara azabı ruhlarının şuasıyla taddırması muhakkak ve mümkündür. Bunu inkâr etmek küfürdür.

Ehli sünnet velcemaat mezhebine göre, ölüler, ziyaretçilerini bilir, seslerini işitir ve verdikleri selâmları alırlar. Ziyaret eden yakın olsun, uzağında olsun fark etmez. Ancak, hapsolunan ruhlar ziyaretçilerini göremez ve onlarla görüşemezler. Cezalanırlar. îyi ruhlu olanlar ise, hem ziyaret edenleri tanır, hem de onlarla konuşurlar, sevaplarıyla ferahlanırlar ve onlardan evvel ölenlerle karşılaşırlar ve tanışırlar. Arkalarındanverilen sadakadan ve okutulan Kur'an'dan iyi ruhlular ferahlanır ve sevinirler. Haklarında kötü söz söyleyen ve ölüleri oturtturup kaldıranlar da onları rahatsız ve huzursuz ederler. Ölenin oğluna veya babasına sövüp, saymanın ona eziyet verdiği muhakkaktır. (Berika)

«Tahâvî'nin, «Nureyn»den nakline göre: «Kim mezardan toprak alıp yedi defa innâ enzelnâ sûresini okur ve kabre korsa sahibi azap çekmez.» (Abdüllatif)
 
« Son Düzenleme: 23 Ekim 2008, 17:39:26 Gönderen: Ay Işığı »
〰〰〰〰🐠

Çevrimdışı mus042

  • Yeni üye
  • *
  • İleti: 2
Ynt: Kabir Ahvali ve Kabir Azabından Sakınmak [20 Ekim 2008]
« Yanıtla #10 : 22 Ekim 2008, 01:00:16 »
Allah razi osun

Çevrimdışı adilcevaz

  • aktif okur
  • **
  • İleti: 235
  • susukunlugum asaletimdendir.
Bütün dünyayı verseler gamım bitmez nedendir bu
Taa ezelde gam turabıyla yoğrulmuş bendendir bu
Terk etme insafı makamı imtihandır bu
Gelen gider giden gelmez iki kapılı handır bu!

Çevrimdışı Lika

  • popüler yazar
  • ******
  • İleti: 3892
Ynt: Kabir Ahvali ve Kabir Azabından Sakınmak [20 Ekim 2008]
« Yanıtla #12 : 22 Ekim 2008, 08:27:51 »
Defin Ve Telkinde Söylenecek Sözler
El-Bezzâr, Hz. Ali (RadiyAllahû anh)´dan rivayetine göre söyle demistir:
«Cenaze kabre varip millet oturunca sen oturma, kabrin ucunda ayakta bekle, Kabre birakilinca söyle de:
Allah´in adiyla ve Resûlullah´in milleti üzre (defn ediyoruz). Allah´im, kulun sana vardi! Kendisine varilanlarin en hayirlisi sensin! Dünyayi arkada birakti. Gidecegi yeri daha hayirli kü. Zira sen söyle demissin. Allah´in katindaki, iyilik yapanlara dünyadan daha hayirlidir.»
Taberani ve Beyhaki «Sûab»da Ibn-i Ömer (RadiyAllahû anhü-ma) ´dan rivayet ettiklerine göre söyle demistir:
Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) ´den isittim ki söyle diyordu:
«Sizden biri ölürse onu geciktirmekle hapis etmeyin. Kabrine acele yürüyün. Bas ucunda Fatihayi okuyun. Ayak ucunda da Bakara sûresinin son âyetlerini okuyun.»
Taberanî, Abdurrahman bin el-Ala bin el-Hallâc´dan istihraç ettigine göre söyle demistir:
Babam bana dedi ki «ey ogul! Beni kabre koydugunuzda;
«Allah´in adiyla ve Resûlulah´in milleti üzre defn ediyoruz» de, sonra toprakla üzerimi ört ve bas ucumda fâtiha´yi, ayak ucumda da Bakara´nm son âyetlerini oku. Çünkü Allah´in Resulünün böyle dedigini isittim.


Ibn-i Ebi Seybe, Katâde´den rivayet ettigine göre; Enes (Radiyal­lahû anh), oglunu defin edince söyle dedi:

«Yâ Rabbi! Kabrini genis kil! Ruhuna gögün kapilarim aç. Onu dünyadaki evinden daha güzel bir eve sahip kil.»


Saîd ibni Mansur, Enes (RadiyAllahû anh)´den rivayetine göre;

O ölüyü kabre birakinca söyle dermis :

«Yâ Rab kabrini genis eyle. Ruhunu semaya yükselt. Onu rahatla karsila.»

Ibni Mâce ve Beyhaki, «Sünen»inde Ibn-i Müseyyib´den rivayet ettiklerine göre söyle demis:

Ibni Ömer´i kizinin cenazesini kaldirirken gördüm. Onu kabre birakinca söyle dedi:

Allah´in adiyla ve Allah´in yolunda defin ediyoruz, kabri toprakla düzeltince de söyle dedi:

«Yarab! Onu seytandan ve kabir azabindan koru. Kabir tam düzeltilince de kabrin kenarindan ayaga kalkarak söyle dedi:

«Yâ Rab! Kabrini genis eyle ruhunu semaya yükselt ve rizana nail eyle. Sonra da «ben Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sel­lem)´den böyle isittim» dedi.


îbn-i Ebi Seybe, Mücâhid´den rivayet ettigine göre O, cenazeleri kabre koyarken söyle diyormus :

Yâ Rab! Bu kulundur. Sen bizden daha iyi onu bilirsin. Biz ise onun hakkinda hayirdan baska bir sey bilmiyoruz.
Onu oturtup suâle çekmissin. Yâ Rab! Dünyada sahip oldugu müsbet sözlere aynen âhirette de sahip eyle, ona rahmet et ve Nebiyyi Zisana kavustur. Arkasindan bizi dalalete götürme, onun ecrinden bizi mahrum eyleme...


Hâkim i Ürmizi demis ki:

Kabrin basinda durmak ve sualde güçlü olmasi için duâ etmek, ölüye namazdan sonra ikinci bir imdattir. Zira müminler için namaz, asker gibidir. Toplanip Melikin kapisinda ölüye sefaat dilerler, kabir üzerinde beklemek, ölüye sualde sebati telkin etmek, o askerlere yardimdir.

Kabir Âlemi-Suyutî
Ne içindeyim zamanın,Ne de büsbütün dışında;Yekpare geniş bir anın Parçalanmış akışında,
Rüzgarda uçan tüy bile Benim kadar hafif değil.Başım sukutu öğüten Uçsuz, bucaksız değirmen;İçim muradıma ermiş Abasız, postsuz bir derviş;
Kökü bende bir sarmaşık Olmuş dünya sezmekteyim,Mavi, masmavi bir ışık Ortasında yüzmekteyim

Çevrimdışı Lika

  • popüler yazar
  • ******
  • İleti: 3892
Ynt: Kabir Ahvali ve Kabir Azabından Sakınmak [20 Ekim 2008]
« Yanıtla #13 : 22 Ekim 2008, 08:36:07 »
Kabir Herkese Daralır

İmam Ahmed, Hakim-i Tirmizi, Beyhaki, Huzeyfe (r.a)´den rivayetlerine göre söyle demistir:Bir cenazede Resûlullah ile beraberdik, kabre vardığımızda Resûlullah (Sallallâhü Aleyhi ve Sellem) kabrin kenarinda oturdu, sık sık kabrin içine bakmaya basladi ve sonra söyle buyurdu: Burada mümin öyle sıkıştırılır ki damarlari ve kasları şiddetten kopar. Kâfir ise üstü atesle dolar.İmam Ahmed, Ibn-i Cerir, Beyhaki (RadiyAllahû anhâ)´dan vâyet ettiklerine göre Resûlullah (Sallallâhü Aleyhi ve Sellem) Söyle buyurdu:

Kabrin öyle bir sıkıştırılması vardir ki, eğer kimse ondan kurtulabilseydi Sa´d ibn-i Muâz da kurtulurdu.


îmam Ahmet, Hakim-i Tirmizi, Taberani, Beyhaki, Câbir bin Abdullah, dan rivayet ettiklerine göre:

Sa´d bin Muâz defnedildigi zaman peygamber tesbih getirdi. Millet de uzun uzun tesbih getirdiler. Sonra tekbir getirdi Millet de tekbir getirdi, «ya ResûlAllah neden tesbih getirdin» dediler. Buyurdu ki:

Bu salih adama kabir çokça sıkıştı. Sonra Allah sıkıntısını giderdi.


Said bin Mansur, Hakim-i Tirmizi, Taberani, Beyhaki, ibn-i Ab-bas (RadiyAllahû anhüma)´dan rivayet ettiklerine göre;

Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Seilem) Sa´d bin Muâzi defnettigi zaman kabrinin başında durdu.

«Eger kabrin sıkıştırmasindan bir kimse kurtulsaydi Sa´d kurtulurdu. O bir sefer sıkıştırıldı sonra gevsetildi» diye buyurdu.


Nesai ve Beyhaki Abdullah bin Ömer (RadiyAllahû anhüma) tarikiyle Resûlullah (Sâllallâhû Aleyhi ve Seilem) ´den rivayet ettiklerine göre:

Sai´d bin Muâz (RadiyAllahû anh)´in ölümü için Ars sevincinden titredi, semânin kapilari ona açildi. Ve yetmis bin melek cenazesine hazir bulundu. Bunun beraber o da kabir sikintisini çekti. Sonra genislenerek ona ferah verildi.


Hâkim-i Tirmizi, Ibni Ömer (RadiyAllahû anhüma)´dan rivayet ettigine göre söyle demistir:

Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Seilem) Sad bin Muâz´in kabrine girdi ve içinde biraz durdu. Çikinca:

«Yâ Resûlullah niye kabirden geç çıktın?» dediler.

Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Seilem) cevaben:

«Kabir daraldi. Genislemesi için Allah´a dua ettim» diye buyurdu.


Hakim-i Tirmizi ve Beyhaki, ibn-i îshak yoluyla Ümeyye bin Ab dullah´dan rivayet ettiklerine göre;

Sa´d´in bâzi akrabalarindan, Resûlullah´in «Sa´d için kabir daraldi» sözünden ne anladiniz diye sorulmus.

Onlar cevaben:

Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Seilem)´e ne kastettigi soruldu, küçük taharetten kusurlu davrandigindan dolayi kabir ona sikisti diye buyurdu, demisler.

Taberani, Enes (RadiyAllahû anh) ´den söyle rivayet etmisti :

Resûlullah´in kizi Zeynep vefat edince Resûlullah´a vardik. Mah zun oldugunu gördük. Kabrin yaninda oturdu ve göge bakmaya basladi. Sonra kabrin içine indi. Mahzunlugu devam ediyordu. Kabirden çikinca sevinçli oldugunu gördük. Hemen sebebini sorduk.

Cevaben, kabrin darligini ve Zeyneb´in zayif oldugunu düsünüyordum. Hafiflenmesi için dua ettim. Kabul oldu. Amma yine de ins ve cinnin haricinde her seyin duyacagi bir bagirmaya sebeb olan kabir daralmasindan kurtulamadi» buyurdu.


Yine sahih bir senedle Ebû Eyyub´dan rivayet edildigine söyle demistir:

Küçük bir çocuk defin edildi. Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi Seilem) :

«Eger kabir daralmasindan kimse kurtulsaydi bu çocuk kurtulacakti dedi.


Saîd bin Mansûr ve Ibn-i Ebi Dünya Za´zan´dan rivayet ne göre, Ibni Ömer (RadiyAllahû anhüma) dedi ki:

Resûl-i Ekrem kizi Rûkiye´yi defin edince kabrin yaninda oturdu. Yüzünden sevinçli olmadigi belirleniyordu. Sonra sevinmeye basladi. Bunun üzerine Ashabi Kiram´dan bâzilari sebebini sordular. Cevaben «Kabrin sikintisi ve Rukiye´nin zayifligini hatirladim. Kolaylasmasi için dua ettim, kabri genisledi. Allah´a yemin ederim kabir onu öyle sikistirdi ki yer ve göklerin arasindaki her sey isitti, diye buyurdu.


Hennad bin Sirri Zühd´de Ibn-i Ebi Melike´den rivayete göre söyle demistir:

, Kabrin sikistirmasindan hiç kimse kurtulmaz. Sa´d bin Muâz Cennette, bütün dünyadan daha hayirli mendillere sahip oldugu halde yine kabrin ilk sikismasindan kurtulamadi.[1]


Yine Hennâd´in, Hasan (RadiyAllahû anh) ´dan rivayet ettigine göre:

Resûlullah Sallailâhû Aleyhi ve Sellem Sa´d bin Muâz defin edilince söyle buyurdu:

Sa´d kabirde öyle sikistirildi ki, bir kil kadar înceldi. Allah´dan bu sikistirilmanin kolay geçmesi için dua ettim. Ve bu sikismanin sebebi de bevl´den kendini korumadigindandir.


îbn-i Saicl, Saîd´el Makberi´den rivayet edip dedi ki:

«Eger kabrin sikistirmasindan bir kimse kurtulsa idi Sa´d, de kurtulacakti. O kabirde öyle sikistirildi ki kaburgalari birbirinden geçti. Bunun sebebi ise küçük abdeste dikkat etmedigidir.


Abdürrezzak ...Mücahid´den rivayet edip dedi ki, peygamberden duydugumuz en siddetli hadis, Sa´d ile ilgili hadis ve kabir durumunu bildiren hadistir.



Ali bin Mabed «Taat ve Isyan» kitabinda îbrâhim el-Ganeyi tarikiyle bir adamdan rivayet ettigine göre söyle demistir:

Ben Âise (RadiyAllahû anhâ) ´nin yanmda idim. O anda oradan bir çocugun cenazesi geçiyordu. Âise (RadiyAllahû anhâ) agladi, Ömer bin Seybe, Enes (RadiyAllahû anh)´den rivayet ettigine göre;

Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) :

Kabrin siddetinden Esed´in kizi Fâtima´dan baska hiç kimse kurtulamadi, diye buyurdu. Oglun Kasim da mi kurtulmadi? diye sordular :

Hayir oglum Ibrahim de kurtulmadi, diye buyurdu. Ibrahim ogullarinin en küçügü idi.

| Baska bir rivayette Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) Sa´d´in kabri basinda ayakta iken söyle buyurdu:

«Sa´d öyle bir sikistirildi ki, eger ameliyle biri kurtulsa idi Sa´d kurtulacakti.


îbn-i Asakir ve ibn-i Ebi Dünya, Abdulmecid bin Abdülaziz´den, o da babasindan rivayet ettiklerine göre söyle demistir:

Ibn-i Ömer´in kölesi Nâfi sekerâta girince aglamaya basladi, niye agliyorsun? diye sorulunca:

«Sa´d bin Muâz´i ve kabir siddetini hatirladim» dedi.


Zübeyr bin Bekkâr «Münkiyat» adli kitapda îbrâhim bin Muhammed bin Ishak´dan rivayet ettigine göre Abdullah bin söyle dedi:

Sa´d bin Muâz vefat etti. Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) de cenazeye hazir bulundu. Cenazeyi kabre tasirlarken Resûlullah geride gecikti. Bunun üzerine (sahabeler) durdular ve Resûlullah onlara kavustu.

(Ashap) neden geride geciktigini sordular.

Resûlullah cevaben: «Sa´d´m kabirde sikistirildigini isittîm de onun için geciktim.»

Onlar:

«Yâ Resûlullah, Ars Sa´d için sallandi. Bu durumda olan bir kim se kabir sıkiıtısını çeker mi?» diye sordular.

Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) :

«Evet. Sa´d mi efdal, yoksa Zekeriya Peygamber mi efdaldir? Allah´a yemin ederim ki, Zekeriya arpa ekmeginden bir defa doyuncaya kadar yedigi için o da kabir daralmasini çekmisti,» dedi.

Ben diyorum ki bu hadis Münkerdir. Senedinde iki halka kopukluk var ve meshur olan odur ki, peygamberler kabir cezasini çekmezler.

Ebu´l-Kasim es-Sadi «Ruh» kitabinda demis ki:

Ne salih, ne de salih olmayan hiç kimse kabrin daralip sikistirmasindan kurtulmaz. Mümin ile kâfir arasindaki fark ise, kâfirin sikistirilmasi devam eder, müminin ise basta daralir, sonra ferahlanir.

Hakim et-Tirmizi demistir ki:

Kabir sikistirilmasinin sebebi kullarin mutlaka bir hatayi islemeleridir. Kabrinde sikistirilmasi bu hatâya keffârettir. Sonra rahmet imdada gelir.

Sa´d küçük abdestten taksirat yaptigi için sikistirildi.

Peygamberler hakkinda ise kabrin sikismasini bilmiyoruzve masum olduklari için onlara sual de yoktur.


îmam Sübki, «Bahr´ül-Kelâm»da dedi ki:

«Muti» kullara kabir azabi yoktur, ancak kabrin sikismasi vardir. Kul, bunun siddet ve korkusunu hisseder. Çünkü gerektigi gibi nimete sükür etmemistir,

ibn-i Ebi Dünya, Muhammed et-Teymi´den rivayet ettigine göre söyle denilmistir:

Kabir azabinin sebebi kabrin insanlarin anasi olmasindandir. Ve insanlar ondan yaratilmislar. Uzun zaman analarindan uzakta kaldiklarindan kabir, ananin kucaklamasi gibi, onlari kucaklar. Tip ki çocugunu bulmus ana gibi... Iste kim ki, Allah´a itaat etmisse, bir onu sefkat ve yumusaklikla kucaklar. Kim ki, isyan etmisse kabir bir onu kizginlik içinde kucaklar. Kabir bu isi Allah için yapar. [2]


Kabir Âlemi-Suyutî
Ne içindeyim zamanın,Ne de büsbütün dışında;Yekpare geniş bir anın Parçalanmış akışında,
Rüzgarda uçan tüy bile Benim kadar hafif değil.Başım sukutu öğüten Uçsuz, bucaksız değirmen;İçim muradıma ermiş Abasız, postsuz bir derviş;
Kökü bende bir sarmaşık Olmuş dünya sezmekteyim,Mavi, masmavi bir ışık Ortasında yüzmekteyim

Çevrimdışı Lika

  • popüler yazar
  • ******
  • İleti: 3892
Ynt: Kabir Ahvali ve Kabir Azabından Sakınmak [20 Ekim 2008]
« Yanıtla #14 : 22 Ekim 2008, 08:37:37 »
Bâzi âlimler demisler ki;

«Kim bir günahi islese o günahin cezasindan on seyle muaf bilir. Tevbe edip istigfar ederse... o günaha bedel iyiliklerde bulunup günahin yok olmasina çalisirsa... Ve dünyada musibete düçâr olup, günahina kefaret olursa.

... Veya kabirde sikistirilip günahina kefaret olursa... , Mümin kardesleri onun için duada bulunsa... veya onun için istigfarda bulunsalar... veya amellerinin sevabini ona hediye etseler... veya kiyamette siddetlere düçâr günahina kefaret olursa;... veya peygamberin sefaati imdadina yetisirse... Bu on sekilde kurtulabilir.


Beyhakî, ibn-i Mende, Deylemi, ibn-i Necar, Saîd bin Müseyyib (RadiyAllah´û anh)´ dan rivayet ettiklerine göre, Hz. Âise (Radiyal-lahû anhâ) Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem)´a söyle demistir:

.? Yâ Resûlullah; Bana Münker-Nekirin sesinden ve kabrin sikistirmasindan söz ettiginden bu yana hiç bir seyden yararlanamiyorum.

? Ey Âise! Münker-Nekir´in sesi, müminler kulaginda gözdeki sürme gibidir. Kabrin sikistirmasi ise sefkatle ananin kucaklamasi gibidir. Çocugu basinin agridigini ona anlatir. O da yumusaklikla basini oksar. Fakat Ey Âise, ne yazik o kimselere ki, Allah´dan sikâyet ederler. Tas, yumurtanin üstüne düsüp onu ezdigi gibi kabirlerinde ezilirler.


Ebû Nuaym´in «Hüye»de Abdullah bin es-Sagir´den rivayet etti gine göre, Resûluliah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) dedi ki:

«Son hastaliginda kim Ihlâs sûresini okursa kabir fitnesinden emin kalir ve kabrin daralip sikistirilmasindan da emin kalir. Kiyamet gününde melekler onu avucuna alarak Sirattan geçirip Cennete korlar.


îbn-i Ebi Dünya, «Kabirler» kitabinda demis ki:

Ölünün kabirde ilk olarak hissettigi sey, ayaklarinin yaninda bir kimildanmanin varligidir. O zaman meyyit bagirip o seye «necisin diye sorar, cevaben:

«Ben senin amelinim» diye söyler.


îbn-i Ebi Dünya, Yezid, er-Rakkas´dan rivayet ettigine göre O demis ki:

Ölü kabre konulunca amelleri onu sarar. Cenab-i Hak (Celle Celâlühü) onun amellerini konusturur. Onlar;

«Ey bu çukurda dostlarindan ayrilip yalniz kalan kul! Bugün bizden baska dost ve arkadasin yoktur» derler.


Ata bin Yesar´dan rivayet edildigine göre Meyyit kabre birakilinca ilk olarak ona varan sey amelidir. Sol baldirina dokunup, «senin amelinim» der.

Meyyit kendi amelinden sorar:

? Benim ehlim, çocuklarim, asiretim ve nimetlerim nerde kaldilar?



Ameli cevaben:

? Onlar seni unutup terkettiler. Benden baska seninle kabre giren olmadi, der.

Meyyit o zaman:

? Keske dünyada seni ehlime, evladlarana ve asiretime tercih etseydim, der.

Baska bir rivayette de ölü kabre girince dünyada Allah´dan baska neden korkmussa o seyle korkutulur. O sey ona temessül eder.

Tirmizi, Hasen gördügü bir rivayetle Ebû Said (RadiyAllahû anh)´ dan nakline göre, Resûluliah {Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) söyle buyurdu :

«Lezzetleri yikan ölümü hatirlayiniz. Zira kabir, her gün konusarak söyle der:

´Ben gurbet ve yalnizlik eviyim. Ben topraktan bir evim. Ben böcekler eviyim.´ Mümin kul defin edilince´ kabir ona «enlen merhaba» diyerek «üzerimde yürüyenlerin en sevimlisi sensin. Benimle basbasa kaldiginda sana ne yapacagimi göreceksin,» der. Sonra, gözü kestigi kadar kabir ona genisleyip Cennete bir kapi açilir.

Zâlim veya kâfir ise, defin edilirken kabir «merhaba olmasin. Üzerimde yürüyenlerden en nefret ettigim can sensin. Benimle bas­basa kaldiginda sana ne yapacagimi göreceksin.»

Kabir, onu öyle sikistirir ki kaburgalari birbirine geçer.

(Ravi dedi ki, Peygamber (Sallallâhû´Aleyhi ve Sellem) parmaklarini birbirine geçirerek böyle olur, buyurdu.)

Kabirde ona pis koku salan yetmis ejderha eslik edecekler, eger birisinin üfürügü yere isabet etseydi, yer yüzünde bitki bitmezdi.

Hesaba çekilinceye kadar onu rahatsiz edip, kendisini parçalayacaklardir.

Râvi dedi ki: Resûluliah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem)

«Kabir ya Cennet bahçelerinden bir bahçe veya Cehennem çukurlarindan bir çukurdur,» diye buyurdu.

Taberani, «Evsat»da Ebû Hüreyre CRadiyAllahû anh)iden rivâyet ettigine göre söyle dedi:

«Bir cenaze ihtifalinde Resûlullah Sallallâhû Aleyhi ve .Sellem ile beraber gittik . Kabrin yanina oturdu ve söyle dedi:

«Her gün bu kabir anlasilir bir lisanla söyle çagirir:

´Ey Âdem oglu! Nasil beni unuttun, benim yalnizlik ve gurbet diyari oldugumu bilmiyor muydun?. Ben, vahset ve kurt diyariyim, dar bir menzilim. Ancak Cenâb-i Hak (Celle Celâlühü) benim genis olmami emrettigi zaman genislenirim.´

Sonra Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) dedi ki:

«Kabir ya Cennet bahçelerinden bir bahçe veya Cehennem çukurlarindan bir çukurdur.»

Ebu Hacâc-es-Semâli´den rivayet edildigine Raszlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) söyle ferman etti:

Ölü kabre konulunca, kabir ona der ki:

«Yaziklar olsun, benim fitne, zulmet, yalnizlik Ve kurtlar diyari oldugumu bilmiyor muydun? Ey Âdem oglu üzerimde neseyle gezdigin zaman beni nasil unuttun.»

Eger ölü salih birisi ise kabre karsi söyle sorulup:

«Bu adam emri marufu islemisse, münkerden kaçmissa yine liii ona öfkeleneceksin»

Kabir cevaben, «Öyle ise yesillige dönüsürüm.! Cesedi nura dönüserek ruhu öylece Allah´a dogru yükselir» der.


Ibn-i Mendeh «Ruhlar» babinda Mucâhid tarikiyle Berâ bin Azip (RadiyAllahû anh)´den o da Peygamber (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) ´den naklettiklerine göre:

«Mümin sekerâta girince, güzel surette, güzel kokuyla ona bir melek gelir. Ruhunu kabz etmek için yanma oturur. Cennetten bir tabut ve kefenle iki melek daha gelir. Bunlar biraz uzakta otururlar. Ölüm melegi ruhunu çikarinca uzakta duran o iki melek acele ile onu alirlar, onu ilaçlarlar. Ve iyice kefenlerler. Sonra semaya yükseltirler. Semanin kapisi ona açilir. Melekler onun semaya çikmasiyle birbirlerine müjde verirler:

«Bu güzel ruh kimindir ki semanm kapisi ona açildi» derler. Ve dünyada iken en güzel ismiyle onu isimlendirirler.

Öylece semadan semaya yükselterek Cenâb-i Hakk´m huzuruna eristirirler. Ve ameli Âla´yi Illiyine birakilir. Cenâb-i Hak (Celle Ce­lâlühü) o meleklere:

«Siz sâhid olun ki ben bu amelin sahibini affettim.» der. Kitabi mühürlenir ve illiyuie (en yüksek makama) konulur.

Sonra Cenâb-i Hak «kulumun ruhunu yere götürün» der. «Zira onlara öyle söz vermistim.»

Kabre konulunca kabir der: «Üstümde iken en sevimli idin. Simdi içime düstün. Sana yapacagimi göreceksin.» Gözünün kestigi kadar ona genislenir. Ayaklari tarafindan Cennete bir kapi açilir. «Allah´in sana hazirladigi mükafati gör» denilir. Sonra bas ucunda bir pencere açilir. Cehennemi de gör. Allah seni nasil kurtarmis, uykuya dal» denilir. Bundan sonra meyyit için en sevimli sey kiyametin kopmasidir.



Ibn-i Ebi Dünya, Abdullah bin Ebi Ubeyd (RadiyAllahû anh) ´dan rivayet ettigine göre Peygamber (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) söyle ferman etti:

«Ölü kabirde oturur, kabri basindakilerin ayak sesini isitir, onunla ilk önce kabri konusur ve söyle der:

´Yaziklar olsun sana ey Âdem oglu! Acaba darligimdan, siddetimden, korkulu ve kurtlu olusumdan dünyada iken hiç uyarilmadin mi? Sen buraya hazirlandin. Bana ne hazirladin?


Ibn-i Ebi Seybe Musannaf adli kitapta Abdullah bin Ömer diyAllahû anh) ´den rivayet edip dedi ki:

Kul kabre konulunca kabir onunla konusur:

«Ey Âdem oglu yalnizlik, karanlik ve hak diyari oldugumu bilmiyor muydun? Seni kandiran neydi ki, sevinçli olarak etrafimda gezerdin.»

Eger ölü mümin ise kabir ona genislenir, yesillige dönüsür ve ruhu Cennete yükselir.



Yine Ibn-i Ebi Seybe, Yezid bin Secere´den rivayet ettigine göre kabir kâfirlere der ki:

«Karanlikli oldugumu, vahsetli, yalnizlik ve dar bir yer oldugumu düsünmüyor muydun? Gam ve kederli olacagimi hatirlamiyor muydun?»

Yine ibn-i Ebi Seybe, Ubeyd bin Ömer´den rivayet ettigine göre kabir insana söyle der:

«Ey Âdem oglu! Bana neyi hazirladin. Yalnizlik, gurbet ve kurtlarin menzili oldugumu bilmiyor muydun?»

îbn-i Ebi Dünya, Ubeyd bin Ümeyr´den rivayet ettigine göre; içinde defin edilen çukur (kabir) kendisine varan herkesle mutlaka söyle konusur:

«Ben karanlik, yalnizlik menziliyim. Eger dünyada Allah´a itaat edenlerdensen, sana rahmet mekâni olurum. Allah a isyan edenlerdensen ben sana bir bela bir musibet olacagim. Ben mutîlerin sevi­necegi, âsilerin helak olacaklari bir mekânim.»


Câbir´den merfûan rivayet edildigine göre: Kabir konusacak bir lisana sahiptir. Ve söyle der:

«Ey insan oglu! Beni nasil unuttun? Vahsetli, gurbetti, kurtlu bir mekân oldugumu bilmiyor muydun?


Ebû Bekir bin Abdülaziz bin Cafer el-Hambeli, «El-Mesâni» kitabinda müttesil bir sened ile Berrâ ERadiyAllahû anh) ´dan rivayet ettigine göre;

Bir cenaze merasiminde Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) ile beraber çiktik. Kabir henüz tamamlanmamis idi. Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) oturdu. Biz de onun etrafinda oturduk. Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) dedi ki:

«Meyyit kabre birakilinca yer onunla konusur:

«Vahset, gurbet, ve kurtlar diyari oldugumu bilmiyor muydun? Bana ne hazirladin» diye sorar.

Beyhaki Suab´de Bilal bin Sa´d´dan rivayet edip dedi ki:

Hergün kabir söyle sesleniyor:

«Ben gurbet, kurt ve vahset diyariyim. Ben Cehennem çukurlarindan bir çukur veya Cennet bahçelerinden bir bahçeyim.»

Mümin kabre konulunca kabir onunla konusur:

«VAllahi üstümde gezerken bana en sevimli idin. Simdi içime düstün. Sana ne yapacagimi bundan böyle göreceksin, der ve gözünün kestigi kadar ona genislenir.

Kâfir kabre konulunca, kabir ona da söyle seslenir:

«VAllahi üstümde gezerken bana en fazla nefret veren kisi se­din. Simdi ise, içime düstün. Sana ne yapacagimi göreceksin» der ve onu öyle sikistirir ki, kaburgalari birbirine geçer.


Deylemî, ibn-i Abbâs (RadiyAllahû anhüma) ´dan rivayet ettigine göre Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) söyle buyurmustur:

«Kabirleriniz için hazirlaniniz. Çünkü kabir hergün yedi sefer söyle der ki

´Ey zayif olan insanoglu! Bana gelmeden önce, kendine aci ki, ben de sana aciyayim.»


Ibn-i Ebi Dünya «Kabirler» kitabinda ve ibn-i MendeZer´den rivayet ettiklerine göre demis ki:

Mümin kabre konulunca kabir ona söyle seslenir:,

«Allah´a itaat edenlerden misin, yoksa isyan edenlerden misin?» Eger salih biri ise, kabir kösesinden biri kabre, «yesillige dönüs, ona rahmet ol» emrini verir, «Sana gelen en iyi bir kuldur. Çok sevimli biridir» der. Toprak da «iste simdi ikrama müstahak oldu» der.


Ibn-i Ebi Dünya «Kabirler» kitabinda Muhammed bin Subayh´den rivayet edip söyle demistir:

Ölü kabre konulup azaba (iskenceye) verilince, ondan daha önce ölen komsulari ona:

«Ey bizden sonra dünyada yasayan komsu! Bizim ölümümüzden sana ibret olabilecek bir sey olmadi mi? Senden önce ölümümüz sana bir fikir vermedi mi? Isimizin sona erdigini görmedin mi? Tüm bunlara ragmen isini ciddiye almayip erteliyordun ve yapman gere kenleri ifâ etmeye özen göstermiyordun» derler.

Kabir dahi, ona söyle der:

«Ey üstümde magrurcasina dolasan insan! Daha Önce içime dü sen akrabalarindan ibret almadin mi? Onlarinda gafil dolasip ergeç bana vardiklarini görmedin mi? Ecelleri onlari kabre götürürken, dostlari onlari tesyi* ederken görmedin mi?»


Süfyân es-Sevri demistir ki:

«Kim dünyada, kabirden çok bahsederse, kabir ona Cennet bah çelerinden bir bahçe olur. Kim kabirden habersiz ve gafil olursa kabir ona Cehennem çukurlarindan bir çukur olur.»


Hatip el-Bagdad «Tarihi»nde Yezid er-Rekkas´dan rivayet edip dedi ki:

Ölü kabre konulunca amelleri onu sararlar. Allah onlari söyle konusturur:

«Ey bu çukurda yalniz kalan! Dostlarin ve ehlin seni yalniz biraktilar; bizden baska bugün herhangi bir dostun yoktur.»


Kabir Âlemi-Suyutî
Ne içindeyim zamanın,Ne de büsbütün dışında;Yekpare geniş bir anın Parçalanmış akışında,
Rüzgarda uçan tüy bile Benim kadar hafif değil.Başım sukutu öğüten Uçsuz, bucaksız değirmen;İçim muradıma ermiş Abasız, postsuz bir derviş;
Kökü bende bir sarmaşık Olmuş dünya sezmekteyim,Mavi, masmavi bir ışık Ortasında yüzmekteyim