Kadının süsü, hayâsıdır.
Günümüzde bütün insanlık tâğûtun hile ve tuzaklarına mâruzdur. Küfür, isyan, günah pislikleri açıktan akan lağım gibi, alenen insanların üzerine boca edilmektedir. Herkes bu "günah kirliğinin" tehdidi altındadır. Hususan da hanımlar. Niçin hanımlar? Çünkü ifsat komiteleri bilhassa son iki yüzyıldan beri hanımlar tâifesini yoldan çıkarmak, fıtratlarını bozmak, Allahu Azimüşşan’ın yaratmış olduğu o hazine değerindeki haleti dejenere etmek için çalışmaktadırlar.
Zındıka komitelerinin bu dehşetli faaliyetlerinden, maalesef Müslüman hanımlar da müteessir olmuşlardır. Şimdi yabana atılmayacak sayıda Müslüman hanım tâifesi, sözleriyle veya yaşayışlarıyla Allahu Azimüşşan’ın hanımlar hakkında koymuş olduğu kanunları küstahça "sorgulamakta"dır. Bu dehşetli bir sukut halidir. İşin tuhafı, ne yaptıklarının, nasıl tehlikeli bir davranış sergilediklerinin de farkında değillerdir.
Ehl-i küfre mensup kadınların davranışları, alenen "Allahu Azimüşşan’ın hükümlerine karşı harp ilan etmek" demektir. Onlar sözleriyle, davranışlarıyla, kılık-kıyafetleriyle, fıtratlarına zıt hareket etmekte ve kendilerini yaratan Allahu Teâlâ'ya isyan etmektedirler. Onlar bu hareketleriyle, iffet ve haya perdesini kendi elleriyle yırtmaktadırlar. Oysa kadının izzeti iffetindedir. Kadının süsü, hayasıdır. İffet duygusunu yitirmiş kadınlar, izzetlerini de kaybederler. Haya duygusunu yitirmiş kadınlar, çirkinleşirler. Ne kadar süs-püs yapsalar da onların yüzlerinin nuru söndüğünden maddeten ve mânen çirkinleşirler. Hani bazı kaplar vardır. Yüzünün sırrı döküldüğünde, alttan paslı, kirli tabaka çıkar. Ya da sırrı dökülen ayna görüntüyü çirkinleştirir. Aynen öyle de yüze nurâniyet ve fıtrî güzellik veren haya kayboldu mu, yüz de tıpkı prizden çekilmiş elektrikli cihazın hissizliği gibi hissizleşir, donuklaşır, sevimliliğini kaybeder.
İffet ve haya duygusunu yitirmiş kadınların nasıl ruhları ölmüşse, iffet ve haya duygusundan mahrum bir toplumun da ruhu gitmiş demektir. Ondan dolayıdır ki namussuz bir millet yaşayamaz, payidar olamaz. İffet ve haya duygusunu yitirmiş bir toplum, izzetli kalamaz, kölelikten kurtulamaz.
İfsat komiteleri, "kadın hürriyeti" adı altında kadınları yoldan çıkarmaya çalışagelmişlerdir. Bu cezbedici cümle gerçekte kadınlara kurulmuş bir tuzaktır. Bu komiteler tesettürsüzlüğü "hürriyet" olarak takdim etmektedirler. Gerçekte ise, Suhuf-u İbrahim, Tevrat, Zebur, İncil ve Kur’an’da, hepsinde emir, kadınların kapalı olmasıdır. Hepsinde de hanımların yerinin evleri olduğu, tesettür şeklinin nasıl olacağı ve kadının bu yüzüyle erkeklerin içine çıkamayacağı beyan buyrulmuştur.
Kadının güzel elbiseyle, mahremi olmayan erkeklerin huzurunda arz-ı endam edemiyecekleri bütün mukaddes kitaplarda belirtilmiştir. Zira güzel elbise çıplaklıktan daha müessirdir. Kadın güzel ve cazip elbiseyi yalnızca kocasının ve sair mahremlerinin huzurunda giyecektir. Dışarı çıktığında, nâmahremlerin kendisini göreceği mekanlara gittiğinde ise "dış örtüsünü" üzerine alacaktır. Bu örtünün de ne olduğu, Allahu Azimüşşan tarafından beyan buyrulmuştur. 1300 sene boyunca Alem-i İslâmın her tarafında –istisnasız- Kur’an’ın emri olan bu kıyafet giyilmiş, son yüz senede ise, bazı beldelerde bu hüküm ihmal edilmiş ve eksik uygulanmaya başlanmıştır.
Bizim bütün kadınlara sesimizi duyurma imkanımız yok. Ancak bizi tâkip eden Müslüman hanımlara seslenebiliriz. Onlara âcizâne söyleyeceğimiz şudur:
"Ey Müslüman hanımlar! Allahu Teâlâ'nın size çok kolaylaştırdığı Cennet yolunu kendi ellerinizle tahrip etmeyiniz. Allah’ın hükümlerine tabi olunuz. Allahu Azimüşşan sizden nasıl olmanızı istemişse öyle olunuz, öyle davranınız, öyle giyininiz, öyle yaşayınız! ‘yaşayan Kur’an’ olan Resûl-i Ekrem’e (sav) kulak veriniz. Onun pâk zevcelerini ve Sahabe-i Kiram hanımları kendinize örnek alınız. Gerçek örnek ve rehber onlardır. Zira onlar, ‘Rabbimiz ne emretmişse baş göz üstüne. Resûlullah bize ne bildirmişse baş üstüne! Biz ona uyarız!’ demişlerdi. Sizler de onları taklit ediniz, dünyada da âhirette de mesud ve bahtiyar olursunuz.
"Ey Müslüman hanımlar! Günümüzde yanıltıcı ve insanı bid’a yoluna sürükleyici tarzda konuşan, yazan ve fetva veren ‘yanlış kimseleri’ dinlemeyiniz. Söylenen sözleri ve yazılan yazıları mihenge vurmadan kabul etmeyiniz. Miheng, yani ölçü, terazi ise Şeriat-ı Garra-yı Muhammediyedir. Allahu Azimüşşan (cc) hanımların nasıl giyinmesi, nasıl davranması, dünya hayatında hangi hükümlere tabi olmaları gerektiğini Kur’an-ı Azimüşşan’da belirtmiştir. Peygamber Efendimiz (asm) sünnet-i seniyyesi ile o âyet-i kerimeleri tefsir etmiştir. Müçtehitler ise Kur’an’a ve Sünnet’e dayanarak bütün o hükümleri derlemiş ve bizim anlayacağımız şekilde izah etmişlerdir. Bunların ne olduğu fıkıh kitaplarında, ilmihal kitaplarında mevcuttur. O muteber kaynaklara bakınız.
"Müslüman hanımlar! Allah rızası için, nefsinize hoş geleni, kendi aklınızdan geçeni veya aklınıza yatanı değil de Allah’ın hükümlerini esas alınız."
Farkına vardıysanız, çok zor bir mevzuu yazıyorum. Bir asırdan beri İslam cemiyeti arasına yerleştirilen "yanlış fikirlerin ve davranışların" tashihinin hiç de kolay olmadığını çok iyi biliyorum. Zihinler hazır olduğunda Allah’ın izniyle hanımlarla ilgili bütün meseleleri kaynaklarına dayanarak yazacak, izah ve isbat edeceğim. Yağma yok, o iffet timsali bacılarımızı kurtlara yem ettirmeyecek, âhiret hayatlarının tehlikeye girmesine izin vermeyeceğiz, inşaAllah...