Gönderen Konu: Hurafelerimiz  (Okunma sayısı 4704 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı İsra

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 7482
Hurafelerimiz
« : 24 Haziran 2011, 05:44:56 »

Geçen gün Eyüp Sultan'daydım. Şadırvanın musluklarının boşa aktığına şahit oldum. İyi niyetimle varıp kapatayım derken yaşlıca bir hanım beni men etti. Sonra da muslukları sırayla açan ve açık bırakanın bir genç kız olduğunu gördüm.

Su israfı değilmiş efendim, Eyüp Sultan şadırvanının bütün musluklarını bir kerede hiç eksiksiz açabilen bir genç kız, tez vakitte evlenirmiş. Gelin de gülmeyin!..

Kur'an, hurafelerin hepsine birden karşı çıkar ve hepsini yasaklar. Buna rağmen saçmasapan işlere ne kadar meraklıyızdır. Kültürümüze, folklorumuza, örf ve âdetlerimize girmiş öyle anlamsız, öyle gülünç ve esassız hurafeler vardır ki neredeyse insanlar onlara "Aman ihmal etmeyin, mutlaka lazımdır!" diyecekler.

Aktar dükkânlarına bir uğrayın, insanlar onlardan neler istiyor, neler satın alıyor, şifa veya ilaç diye, derde deva diye ne muhal, işe yaramaz, hatta iğrenç ve necis malzemeler istiyor, bir öğrenin. Gerçek hayatla ilişkisi olmayan ve mantıkî bir tabanı bulunmayan neler var ki, insanlar onlardan iyilik ve kötülük geleceğine inanıyorlar, şaşırırsınız.

Dinler tarihi incelendiği zaman bidat, hurafe ve batıl inanışların her devirde toplumların ortak problemi olduğu görülür ama hiç bu çağdaki kadar gündem işgal etmemiş, şu akıl ve bilgi çağındaki kadar hiç revaçta olmamıştır. Dünün ayıpladığımız ilkelliklerini bugün neredeyse bilim, sanat ve medeniyet adına yapıyoruz.

Sosyologlar batıl inanç ve hurafelerin ortak karakterinin aşırı tutuculuk olduğunu söylüyorlar. Bu hastalığa müptela olmuş toplumların, her türlü değişim ve gelişme karşısında tavır almalarının sonucu olarak batıl inanışlara ve hurafelere bağlanıp kaldıklarını anlatıyorlar.

Hurafeler eskiden kırsal tabana dayalı eğitimsizlerin bir inanış biçimi imiş, Şimdi ise eğitimli, eğitimsiz ayrımı yapılmaksızın pek çok insan şehir efsaneleri gibi dolaşan hurafelere inanıyor. Hurafeler neredeyse dinin yerine alacak şekilde çoğaltılıyor, yanlış ve hatalı olduğu bilinmekle birlikte bir iman biçimiymiş gibi peşine takılıp hayatın akışı değiştiriliyor. İman esasları rayından çıkarılıp hurafelerle dolduruluyor.

Hurafe hemen bütün dinlerde mevcuttur. Çünkü otantik dinî metinler zamanla kaybolup da toplumların eski dinlerinden getirdikleri bazı batıl inanış biçimleri dinin içine yavaş yavaş girmeye başlayınca hurafe de kendiliğinden şekillenmiş oluyor. İslam dininin esaslarını saklayan Kur'an-ı Kerim'in bizzat Hz. Peygamber tarafından bir metin olarak toplanmış olması, hatta pek çok Müslüman tarafından ezberlenmesi, bu dinin içine girecek hurafeleri en aza indirmiştir.

İslamiyet'i kabul eden insanların eski dinlerinde yer alan bazı iman esasları doğrultusunda hareket etmeleri, bazı telakkileri korumaları da bir tür hurafe biçimidir. Ülkemizde bu tür hurafeler içinde Şamanizm kaynaklı su kültünü, Musevilikten getirilmiş tılsım ve sihirleri, Hıristiyanlık yadigârı olarak da türbeleri kutsallaştırıp oradaki yatırlara adak kurbanları keserek imdat dilemeleri yaygın görürüz.

Unutulmasın, hurafelerin başlıca sebebi cahilliktir. İslam'ı ana kaynaklarından öğrenemeyen, halkı aydınlatacak yeterli sayıda alim yetiştiremeyen, zaman zaman dini yasaklayan bir toplumun hurafelerini çoğaltması tabiidir. Tatmin edici bir din eğitimi aldırmadığımız her çocuk zihni, isterse kırk yaşına girsin, birtakım hurafeler taşıyor olacaktır.

Buna bir de uydurma hadisler ilave edilir, cahil din adamlarının tahkik etmeden yaptıkları açıklamalar ve verdikleri fetvalar da hurafelerin yayılmasına sebep olur.

Bugün artık, Allah'ın varlığına dair birtakım Batınî uluhiyet iddialarından gaybı bilmeye yönelik akıl ve mantığı devre dışı bırakan hurafelere, uğur ve uğursuzluk üzerine teorilerden ölülerden medet umarcasına mum yakıp bez bağlamaya, cinlerle iyisinden kötüsünden irtibatlanıp çarpılmalardan günleri ve hatta renkleri bile kendimize uydurup değerlendirmeye kadar bir yığın hurafe etrafımızı sarmış durumdadır.

Oysa İslam dini hurafe üreten değil, bilakis hurafelerle mücadele eden bir temele sahiptir ve meşru arzulara ulaşmak için muska yazdırıp tılsım okutan bir Müslüman tipi bizi anlatıyor olamaz.

Çevrenize bir bakınız. Aynadan makasa eşyalar, baykuştan leyleğe kuşlar, tavşandan kediye hayvanlar, selviden üzerliğe bitkiler hep birer hurafe kaynağı. Daha doğrusu biz onlara sayısız hurafeler yükleyerek hayatımızı rayından çıkarıyoruz, berraklığını gideriyoruz.

Bir de iyi niyetle uydurulmuş hurafeler var elbette. Çoğu insanlara bilmeleri gereken şeyleri öğretme amaçlı ihdas olunmuştur. Gece tırnak kesmek gibi mesela...

Elektriğin yaygın olmadığı, henüz tırnak çakılarının icad edilmediği dönemlerde geceleri makas veya falçata vasıtasıyla yapılan tırnak bakımı elbette hoş olmayan sonuçlar doğurabilir, yoksa beden temizliğinin gecesi, gündüzü olamaz. Ev içerisinde şemsiye açmak gibi mesela... Evler dar, şemsiyeler de geniş ise evin içinde şemsiye açmanın tehlikesini kim inkâr edebilir?!..

Bu yazıyı okuduktan sonra lütfen hurafelerinizi sırayla zihninizden geçirin ve ne kadarından kurtulabilirseniz o kadarından kurtulun!..

iskender pala

« Son Düzenleme: 25 Haziran 2011, 06:40:23 Gönderen: İsra »

Çevrimdışı Fatihan

  • Administrator
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 6994
  • Milimi milimine Ehli sünnet...
Ynt: Hurafelerimiz
« Yanıtla #1 : 24 Haziran 2011, 11:10:53 »
Hurafe konusu tamam ama,
Alıntı
İslam dini tamamen akla ve hikmete dayanır.
kısmına katılmak mümkün değil.

Çevrimdışı İsra

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 7482
Ynt: Hurafelerimiz
« Yanıtla #2 : 25 Haziran 2011, 06:40:57 »
uyardığınız için teşekkür ederim.
« Son Düzenleme: 25 Haziran 2011, 06:42:56 Gönderen: İsra »

Çevrimdışı ihvan

  • popüler yazar
  • ******
  • İleti: 2399
Ynt: Hurafelerimiz
« Yanıtla #3 : 28 Haziran 2011, 11:54:49 »
kabir ziyaretleri.çığırından çıkmış.acizane geçen hafta bizde eyyübel ensari hazretlerini ziyarettteydik.gelinliğini giymiş,biri.yarısı çıplak.inanın utandım.bu kadar edepsizliğide beklemiyordum.oralarda...

mazhar

  • Ziyaretçi
Ynt: Hurafelerimiz
« Yanıtla #4 : 14 Şubat 2012, 09:54:47 »


Şu Bid'atlerden el-Aman


 



  İstanbul Eyüp’te, Sur dibinde medfun Sahâbe-i Kirâm’ın kabirlerini duymuşsunuzdur. Belki de o ziyaretle şereflenenlerden olmuşsunuzdur. Biz de güzel duygularla böyle bir ziyaret için gelmiştik Sur dibi mahalline… Yüzümüze çarpan o hoş esinti içinde hem fethin hâtıraları, hem de mübârek ashâbın rûhâniyeti bir anda bizi aldı götürdü başka diyarlara…
  Kâ’b bin Mâlik Hazretleri’ni ziyaretten sonra Efendimiz’in sütkardeşinin yoluna düştük. Tabiî ayrı bir heyecan kapladı bizi… Duâlarla yürümeye başladık. Taştan kemerden başımızı eğerek girdik ki, ne görelim! Aman yâ Rabbi, o da nesi! Türbenin etrafına türlü türlü şekillerde taşlar dizilmişti. Kendimi, sahâbe kabrinde değil de tuhaf bir yerde hissettim. Her gördüğüm şekilde hayretim ve üzüntüm kat kat arttı. Ziyarete gelen bir kısım insanlar, taşlarla, olmasını istedikleri şeylerin şekillerini çizmişlerdi. Ev isteyen ev şekli çizmiş, araba isteyen araba şekli, çocuk isteyen çocuk şekli… Aman ha dikkatli olmak lâzım! Kaç katlı ev istiyorsanız, o kadar kat çizmeniz lâzım, yoksa hâcetiniz kabul olmaz!… Hem gülünesi, hem ağlanası!… Öyle bir hisse kapıldım ki, önüme gelen taşları bir bir dağıttım. Bunları yapan bir kimse görsem konuşmaya çalışacaktım. Ama kimseyi bulamadım.
   Duâ edilen makam Allah Teâlâ ise, O, her şeyi işitendir, görendir. Bütün hâcetleri, şekillendirmeye ihtiyaç duymadan bilendir. Eğer istenilen makam, medfun olan zât ise, o da muhtaç ve âcizdir. Âciz olmasaydı, kabir toprağına düşmezdi. Türbedeki zât da hiç şüphesiz böylesi bir hamâkatten muzdaripdir. Bu yapılan, onu yattığı yerde rahatsız etmekten öteye gitmez. Ziyaret eden kimsenin şu hâli ise, Allah bilir, îtikâdî açıdan da kendisini tehlikeye sokmaktadır.
  Türbede medfun olan zât, hâl diliyle hep şunu haykırır ziyarete gelenlere:
  “-Kimimiz Allah Rasûlü’nü görmekle şereflendik. Kimimiz Allah’la dostluk şerbetinden içtik. Ve ecel geldi, yegâne güç sahibine boyun eğdik. Bizler, bu âlemin fânî olduğunun en büyük delilleriyiz. Ölüm, hayattan daha gerçek!… Bundan kaçış yok. Siz de bu âkıbete uğrayacaksınız. Kaçıp kurtulacak, sığınıp yüz sürülecek tek kapı var, o da Allâh’ın kapısı. Hayatın ve sayılı nefeslerin kıymetini bilin!… Ölüm gelmeden önce Allâh’a boyun eğin!…”
  Güzel dinimizi karalamaktan öteye gitmeyen bu bâtıl inanışlar, sadece koyu bir cehâletin ürünü olan bid’at ve hurafelerdir. Oysa müslümanlar, cehâletin karanlığında boğulmaması gereken insanlardır. Maalesef fitne, cehâletle el ele vermiş bir hâlde hep pusuda bekliyor. Bir dönem, Hâricîlerin Hazret-i Ali’yi “küfrün başı” îlân etmelerinden tutun, Telli Baba’nın tellerine kadar küçüğünden büyüğüne, bu bid’atlerin hepsi, dinin içine yerleştirilmiş birer ayrık otu gibi…
  Akıl, insanı yücelten bir lütuf… Ama aynı zamanda alçaltan bir vasfa da bürünebiliyor. Kimi bid’atler, aklın kendini çok yücelerde görmesi sebebiyle din adına, dine ilaveler yapmasıyla ortaya çıkıyor. O cüce idrâkiyle emr-i ilâhî’yi beğenmiyor, nübüvvet kapısına arkasını dönüp dosdoğru yolu şaşırtıyor.
   Kimi bid’atler de koyu bir cehâlet sonucu ortaya çıkıyor. Evliyâ kabirlerinde mum yakmak, çaput bağlamak, vücutta ağrıyan yere, üzerine Yâsîn-i Şerif okunmuş bir iple yedi düğüm atıp bağlamak gibi hurâfeler de dinin içinde zannediliyor.
   Akıl, hamakate düşerse, deveyi pire, pireyi deve gibi görür. Hakkı bâtıl, bâtılı hak zanneder. Aklın bir ucunda firâset,bir ucunda hamâkat vardır. Bir ucunda dini akıl dışı bulup hurafeden saymak, sonra da binlerce modern hurâfeye saplanıp kalmak vardır. Bir ucunda bütün varlığını nübüvvet kapısında eritmek, bir ucunda da akıl adına peygamberlik makamını sorgulamak vardır.
   Aklını, nefsinin zebûnu etmiş bir kimseye sadece acınır. Artık hayatı boyunca hakikati, ters istikamette arayıp durur da beyhûde yere ömrünü tüketir. Kendini avının peşinde zannedip her seferinde kuyruğunu ısıran tilki gibi, kısır döngüden bir türlü kurtulamaz.
  Bir gün, Sevgili Peygamberimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, muhterem damadı, ilmin kalesi Ali -kerremallâhu vecheh- ile beraber bulunurken, yanına yaklaştı ve ona hüzünle baktı. Sonra da onun yanaklarını işaret ederek şöyle buyurdu:
   “-Ey Ali!… Buradan, buradan darbe yiyeceksin. Kanın sakalını bulayıncaya dek akacak!”
  Evet, o gün gelecek ve tevhidin mihmandarı olmuş Hazret-i Ali, hâin bir bıçak darbesiyle şehid edilecekti. Onu “küfrün ele başı îlan eden”, kendilerini çok akıllı ve dînî hamiyet sahibi zanneden zavallı Hâricilerden biri tarafından…
  Yine bir gün Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, ufukları tarayan gözleriyle gelecek asırlara baktı ve Rabbine bir niyazda bulundu. Kıyamete kadar İslâm birliğini bozacak bütün fitnelerden ümmetini korumasını istedi. Cenâb-ı Hak, Habîbinin bu talebini, imtihan sırrına ters düşeceği için kabul buyurmadı.
  Bid’atler de İslâm toprağına zehirli tohumlar saçan fitnelerden biri oldu. Günümüzde İslâm, bu bid’atlerin lekeleri ile karalanmaya çalışılıyor. Cehâlet ve ihânet mahsûlü olan bu bid’at ve hurâfeler, maalesef İslâm zannediliyor ve İslam’ı öğrenip yaşamak isteyen saf zihinler idlâl ediliyor.
   O sebeple saf Ehl-i Sünnet anlayışına bugün daha çok muhtacız. Allah, bizleri bu bid’atlerin aramızda yaşamasına fırsat verecek bir hamakate düşürmesin. Ehl-i Sünnet bayrağı bizim de ellerimizde yükselsin, inşâAllah…

 Ayşegül Balta
 

Çevrimdışı osmanlı

  • araştırmacı
  • ***
  • İleti: 379
  • Okula hayır, Açık lise kolejlerine evet.
Ynt: Hurafelerimiz
« Yanıtla #5 : 14 Şubat 2012, 21:34:42 »
Evet, o gün gelecek ve tevhidin mihmandarı olmuş Hazret-i Ali, hâin bir bıçak darbesiyle şehid edilecekti. Onu “küfrün ele başı îlan eden”, kendilerini çok akıllı ve dînî hamiyet sahibi zanneden zavallı Hâricilerden e55)) biri tarafından…*
  

   Burada bir tarih hatası mevcut. Haricilerden değil, abdullah ibni sebe adlı dönme yahudinin elamanı olacak.
Devrimci akıla sahip olanlar, luciferin yeni dünya düzenini yemezler...