Gönderen Konu: Kafirun Suresi  (Okunma sayısı 7620 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı ruy-ı zemin

  • aktif yazar
  • *****
  • İleti: 1109
  • Seher vakti bereket vakti...
Kafirun Suresi
« : 09 Mayıs 2010, 01:03:42 »

Bir adı el kafirun , diğer adı Kul Ya Eyyuhel Kêfirun  olan Kul Ya Suresi Mekkîdir. Medeni diye bir kavil varsa da bu kavil zaif olduğundan cumhuru müfessirin Mekki olduğu üzerinde ittifak etmişlerdir.
Bu sureye ibadet suresi denildiği gibi ihlas suresi dahi denilmiştir. Bundan dolayı (ESSAMED) suresi ile ikisine birlikte “ ihlasayn” denilmiştir.
Atma , atışma , tark etme , harp etme anlamına gelen “MÜNABEZ’”den Sûretü’l-Münabeze (kaşkaşeden) Süretül Mükaşkışe dahi denilmiştir. Mükaşkışe kelimesi kaşkaşe mastarından ism-i fail olup  uyuz ve çiçek hastalıkları gibi kötü illetlerden beri kılan anlamına gelir.
Bu surede , mü’minleri şirk ve nifaktan koruduğu için Sûretü’l-Mükaşkışe denilmiştir. İhlas ile beraber ikisine birden “   EL MÜKAŞKIŞETÂN ”da denilmiştir.
Allah’ın Rasülü (S.A.V.) ‘ in Sabah ve Akşam namazlarının sünnetlerinin birinci rekatlarında “Kul Ya” suresi ikinci rekatlarında “İhlas” suresini okudukları rivayet edilmiştir.
Yine Peygamber Efendimiz (S.A.V.)’in  Ashabından bazılarına uyku esnasında bu sureyi okumalarını emrettiği rivayet edilmiştir.
Cümleden biri , bir gün (Cebele bin Haris)  “ Ey Allah’ın Rasülü bana uyku zamanı okuyacağım bir şey öğret.” dedi. Bunun üzerine Peygamber Efendimiz (S.A.V.) ona bu sureyi okumasını emr eylemiştir.
Bazı Muhaddisler de şu Hadisi Şerifi rivayet etmişlerdir:
“Sizi Allah’a şirk koşmaktan koruyacak bir kelimeye delalet edeyim mi ? Uyuyacağınız zaman Kul Ya Eyyühel Kafirun  suresini okuyunuz” buyurmuşlardır.
Yine rivayet olunduğuna göre İbni Mesud (R.A.) mescide girdi. Peygamber Efendimiz (S.A.V.) içerde oturuyorlardı. Ona “ Ya İbni Mesud Atış ( yani münakaşa et)” buyurdu. Bunun üzerine İbni Mesud namaza durdu da “ Kul Ya Eyyühel Kafirun” suresini okudu. İkinci rekate kalkınca ona “ihlas et” buyurdu. Bu defa da “ KulhüvAllahü ehad” suresini okudu. İbni Mesud selam verince Nebi Aleyhisselam ona “ İşte ya İbni Mesud dileğin sana verilir” buyurdular.
Bu sure-i Celilin Kuran’ın dörtte birine muadil olduğu çeşitli rivayetlerle beyan edilmiştir.
Hz. Enes (R.A) dan rivayet edilen bir Hadis Şerifte Allah’ın Rasülü (S.A.V.) “ Bir kimse                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                              
Sûresini okursa Kuran’ın yarısına denk olur , bir kimse                          suresini okursa Kuran’ın dörtte birine denk olur , bir kimse                   suresini okursa Kuran’ın üçte birine denk olur buyurmuşlardır.
Tirmizi’nin rivayet ettiği bu Hadisi Şerife “Garip” denilmiştir. Haazin tefsiri ile Tefsiri Kebir’de şöyle beyan edilmiştir; Kur’an umumiyetle Emir ve Nehilere ayrılır bunlar kalbe ve azalara taallük eder. Bu sure ise kalbe taallük eden Nehileri Müştemildir. Bu da Kur’an-ı Kerimin dörtte biridir.
Kur’an Dili tefsirinde aynen şöyle deniliyor; Kuran’ın içindekiler bir bakıma şu suretle hülasa olunabilir “ ibadet , muamelat , ahiret hükümleri ve kıssalardır.” Bu sure ise ibadetin ruhu olan tevhid ve ihlasın ilanını emrettiğinden Kuran’ın dörtte birine muadil olmuş olur.

SEBEB-İ NÜZÛLÜ
   Sûrenin sebeb-i nüzülü hakkında birkaç kavil beyan edilmiştir. Şöyle ki:
1. rivayet:
Bir gün Kureyş müşrikleri toplanıp Allah Rasülü’ne (SAV) geldiler de “Ya Muhammed gel sen bu tuttuğun işten vazgeç, mallarımızdan dilediğin kadar al, en zenginimiz ol, kadın istersen kızlarımızdan istediğini sana verelim. Seni üzerimize melik yapalım” dediler. Bunun üzerine, Hz. Allah (CC) bu sureyi inzâl buyurdu.
2. rivayet:
“Kureyşten bir kavim hakkında nazil olmuştur” diye rivayet edilir. Zira bir gün Hars bin Kays E’s-sehemi, Ass bin Vâi Essehemi, Velid bin Mugîre, Esved bin Abdi Yağus, Esved bin Abdülmuttalib bin  Esed, Ümeyye bin Halef gibi müşriklerin büyükleri toplanıp geldiler. Bunlar kavmin yaşlı başlı ihtiyar kimseleri idi.
Alahın Rasûlü Kâbe’yi tavaf ediyordu. Peygamber Efendimize yaklaştılar da:
   “Ya Muhammed! Gel sen bizim dinimize uy da biz de senin dinine uyalım. Seni dinimizin hepsine ortak yapalım. Bir sene sen bizim ilahlarımıza tap, bir sene de biz senin ilahına tapalım. Eğer senin getirdiğin din hayırlı ise onda biz ortak olmuş oluruz ve ondan nasibimizi almış oluruz. Eğer bizim elimizdeki putlarda hayır varsa, sen bize ortak olmuş olursun ve ondan nasibini almış olursun” dediler.
Bunun üzerine Allahın Rasülü (SAV):
 “Başkalarını O’na şirk koşmaktan Allah’a sığınırım” dedi.
Bu cevaba karşı müşrikler:
“Madem ki bunu yapmayacaksın, gel sen bizim ilahlarımızdan bazılarına el sür, biz de seni tasdik edelim ve senin ilahına ibadet edelim” dediler.
Bunun üzerine Allahın Rasülü (SAV):
   “Rabbimden bir şey gelinceye kadar sabrederim” buyurdu.
Bunun üzerine Hz. Allah (CC) bu ayetleri inzal buyurdu. Fakat ertesi gün Peygamber Efendimiz (SAV) mescide geldi. Müşrikler orada bulunuyordu. Peygamber Efendimiz başları üzerine durdu ve bu sure-i celileyi sonuna kadar okudu. O zaman müşrikler Peygamber Efendimiz (SAV)’e şetmettiler de O’nun kendilerine uyacağından ümitlerini kestiler.
3. rivayet:
Müşrikler Peygamber Efendimizin (SAV) amcası Abbas’a rast geldiler de ona:
“Ey Faldın babası! Kardeşinin oğlu ilahlarımıza el sürmüş olsa idi, söylediği her şeyde onu tasdik eder ve onun Allahına iman ederdik” dediler.
Abbas, müşriklerden ayrıldıktan sonra Allah Rasülü (SAV) geldi de onların söylediklerini haber verdi. Bunun üzerine Hz. Allah (CC) bu sureyi inzâl buyurdu.
4. rivayet:
Bazıları “Ebu Cehil gibi, müminlerle alay edip, onlardan iman etmeyenler hakkında nazil olmuştur” diye rivayet etmişlerdir.
Bir kavle göre:

Ayetinin de bu sebeplerden dolayı nazil olduğu rivayet edilmiştir. (Sure-i Zümer’e bakılsın)
Bu ayet-i celilede; Müşrikler, -Peygamberi Allah’tan başkasına, yani putlara tapmakla emrettikleri için- onlara “Ey Cehiller!” diye hitap edilmişti. Bu surede ise doğrudan doğruya
                                                       “Ey Kâfirler!” diye hitab edilince, bu hitab, müşriklerin kalplerine bir gülle gibi, kurşun gibi inmiş ve izzet-i nefislerine çok ağır gelmiş idi. Çünkü bu ilahi hitab yüzyıllardan beri atalarının din diye üzerinde durdukları ve kendilerinin de din diye ısrar ettikleri putperestliğin hakiki bir din olmayıp, bir şirk ve küfürden ibaret olduğunu ihtiyar etmiş ve onların bu hüsran içinde olduklarını açıkça kendilerine bildirmiştir.
   Surenin ayetleri hılafsız 6 âyettir. Kelimeleri (26) yirmi altı, harfleri (94) doksan dörttür.

            


                                                                          Yüksek anlamı         

1.De ki ey kafirler: 2.Ben sizin tapmakta olduğunuz putlara tapmam 3.Siz de benim ibadet etmekte olduğum halika ibadet etmezsiniz.4.Ben sizin taptığınız putlara tapıcı değilim. 5. Ve sizde benim ibadet ettiğim Allaha ibadet edici değilsiniz. 6.Öyle olunca ey müşrikler sizin dininiz sizin için ve benim dinimde benim içindir.
   Surenin başında zikredilen (kul )kelimesinin faideleri hakkında Fahri Razi Tefsiri kebirinde 43 kadar faide beyan edilmiştir. Bunlardan bazılarını zikretmek gerekirse sırasıyla şöyledir:
1. Faide:   Allah’ın Rasulü Peygamber (sav) bütün işlerde mülayim ve yumuşaklıkla muamele ederdi. İnsanları Allah’a davet hususunda en güzel davet ile davet eder kimsenin gönlünü kırmaz idi. Bu sure nazil oluncaya kadar Allahın ve Rasulünün lisanından ‘’ey kâfirler ‘’diye ağır bir söz duyulmamış idi. Surenin başında (kul) emri olmasa idi müşriklerin itikadınca bu sözleri Allah Rasulü kendi tarafından söylemiş gibi olurdu buda bu da müşriklere ağır gelir de onlar (bu kadar yumuşak huy) ile bu sözü söylemek Muhammed’e nasıl layık olur derler idi. Bundan dolayı (kul) kelimesi müşriklerin söyleyecekleri bu sorulara cevap olmuştur. (kul) kelimesi şu manayı ifade eder: “Bu sözleri ben kendimden söylemiş değilim. Allah tarafından söylemeye memur edilmiş bir kulum” demek olur. Kul kelimesi bu manayı takrir için getirilmiştir.

2. Faide:   (ya eyyühel kafirun) Hitabı sertlik ve katılık ifade eden bir hitaptır. Bu ise muhataplara ağır gelir. Halbuki bundan önce Hz. Allah nebisine(                                     ) yakın akrabalarını korkut diye emretmiştir.
Peygamber  Efendimiz (SAV) hısım ve akrabalarını çok severdi. Allahın bu emrini yerine getirinceye kadar çok sıkıntı çekmişti. Bununla beraber başta amcası Ebu Leheb olmak üzere bir kısım akrabaları ona düşman olmuş idi. Halbuki o hitap (                      )  hitabı bu kadar ağır değildi.(                         )hitap ise ondan daha sert ve daha şiddetli idi. Bu hitab Mekke müşriklerine daha ağır gelecekti. Bundan dolayı Hz. Allah sertlik ve ğılzat ifade eden bu hitabın başına (kul) kelimesini iğrad buyurdu ki herkes bu hitabı(Hz. Muhammed SAV) indinde nefsinden söylemeyip Allah’ın indi ile söylediğini bilsin.
3. Faide:   Kafirler saani hakimi ‘Allah’ın’ varlığını ve insanları onun yarattığını bilirler, ikrar ederler bunlardan dolayı Allah’tan gelenlere tahammül ederler. Ondan başkasından gelen şeylere tahammül etmezlerdi. Eğer Peygamber Efendimiz ayete kul kelimesi ile başlamayıp (                              ) diye başlamış olsa idi kafirler bu sözleri (Muhammed) in sözüdür diye kail olurlarda ona karşı düşmanlıkları ziyadeleşirdi. Eza ve şiddetlerini arttırırlardı sureye (kul) sen söyle emri ile başladığından’’ey kafirler’’  hitabının yerleri ve gökleri yaratan halik tarafından olduğunu ve Hz. Muhammed (SAV) bunları naklettiğini bilirler ona karşı şiddet ve ezalarını ziyade etmezlerdi.
4. Faide:   (kul) kelimesi Kuran-ı Kerimde Hz.  Muhammed’in Hz. Allah tarafından gönderilmiş olduğunu icab eder.bu kelime Kuran’da tekerrür ettikçe onun nebilik ve peygamberliğinde yeni bir ferman gibi olur. Bu da Hz. Rasulün (SAV) büyüklüğünde mübalağa icap eder.
Çünkü bir melik, bir hükümdar kendine tabi olanlardan birine bir iş havale eder ve ona her ay ve her sene yeni bir beraat gönderirse bu beraat onun vazifesinde itinalı olduğuna ve ödevini bihakkın yaptığına ve bunlarda onun şan ve şerefine delalet eder. İşte (gul) kelimesi de ahir zaman peygamberinin vazifesini hakkı ile yaptığını ve yapmakta olduğunu ve Rabbinin bu mübarek kelimeyi tekrar tekrar irad buyurarak Rasülün şan ve şerefini yükselttiğine işarettir.
5. Faide:    Musa peygamber yaratılış itibarı ile gazaplı ve sert tabiatlı bir zat idi. Peygamber olduğu zaman Hz. Allah kardeşi Harun ile ikisini Firavnı davete gönderdiği zaman onlara (feguule lehü gavlen letiyyen ) Firavne yumuşak söz söyleyin diye emir buyurdu.
Oysa ki Peygamberimiz Hz. Muhammed (SAV), çok merhametli bir zat idi. Kimseyi incitmez herkese merhametle hitab eder linetle muamele yapardı. Mekke müşrikleri ise yumuşaklıkla uslanacak halde değillerdi. Bunun için Teala ve Tekaddes Hazretleri Nebisine  müşriklere karşı sert ve katı hitab ile nida etmesini murad etti ve ( gul ya eyyühel kafirun) diye okumasını emir buyurdu.
(Ya eyyühe) nidası hakkında evvelden bilgi verilmiş ise de burada bazı izahta bulunmasını faydalı buluyoruz. Şöyle ki rivayet edildiğine göre Hz. Ali r.a; (ya) harfi nefse nida eder, (eyyü) harfi kalbe hitab eder, (he) harfi de ruha hitab eder buyurmuştur.
Buna göre kafirlerin hem kalplerine hem ruhlarına hem de nefislerine nida edilmiş olur ki bu şekil hitab, kafirlerin galiz ve şedid olduklarına delalet eder. Küfür deposu haline gelmiş olan bu yoğun mahlukları ikaz için Hz. Allah böyle emir buyurmuşlardır.
Bazıları da; (ya) harfi gaibe, (eyyü) harfi hazıra hitab olup (he) harfi de tenbih için demişlerdir. Bu tefsire göre mana; ben seni 3 şey için çağırıyorum, sen de bana 1 kere icabet etmiyorsun bu da ancak senin gizli cehlindendir.
Nas’tan bazıları da şöyle demişlerdir;
Hz. Allah (ya) harfini uzak için, (eyyü) harfini yakın için cem etmiştir. Hz. Allah sanki <muamelen ve hareketlerin benimledir>
Benden firarın ise: uzağın uzağını icab eder lakin ihsanım her zaman sanadır. Sana olan nimetim ise: yakının daha yakınını icab eder. Çünkü biz insana şah damarından daha yakınız. (Ayet)
Uzağı icab eden (ya) harfi yakını icab eden eyyü harfi üzerine takdim edilmiştir. Buna göre mana; Teksir senden Tevfik benden demek olur. Hz. Allah bu iki harften sonra da Tenbih ifade eden (he) harfini zikretmiştir. Çünkü (ya) harfi ölüm gibi uzağı, eyyü harfi hayat gibi yakını icab eder. Bunlar hasıl olduktan sonra hayat ile memat arasında orta bir hal vardır ki uykudur. Uykuda olanı elbet uyandırmak lazımdır bu da tenbih anlamını ifade eden (he) harfi yapacaktır. Bu sebepten dolayı nidalar bu harf ile nihayetlenmiştir.
< Ancak sevap olanı Allah bilir>
Hz. Allah müşriklere bazı kere (ya eyyühel cahilüne) diye cahillere; bazı kere(ya eyyühel kafirune) diye kafirlere hitap etmiştir. Çünkü cehil küfrün anasıdır. Cehil bir ağaç ise küfür onun meyvesi mesafesindedir. Bu sure nazil olduğunda Peygamber Efendimiz, Kabe’ye giderek müşriklerin başları üzerinde durmuş ve sureyi sonuna kadar onlara okumuştur. Bu vakadan sonra, Rasulüllahı putlara tapmaya davet eden müşrikler, Peygamber Efendimizin kendilerine dönmesinden ümitlerini kestiler ve çok müteessir oldular.

 (ya eyyühel kafirun)

Hitabı bütün kafirlere mi yoksa bazı kafirlere mi hastır? Bu sorunun cevabı şudur:
<Tapmakta olduğunuz putlara ben tapmam> anlamında olan (la eğbüdü ma tağbüdün) ayetinin hitabının bütün kafirlere olması caiz olmaz. Çünkü Yahud ve Nasara gibi kafirlerin içinde Allah’a ibadet edenler de vardır. Çünkü onların küfürleri ahir zaman peygamberine iman etmemeleri hasebiyledir. Yoksa onlardan çoklarının maksatları da Allah’a kulluk etmektir. Bunlara yani Yahud ve Nasaraya karşı <ben sizin ibadet ettiğiniz Halika ibadet etmem> gibi bir mana çıkar, bu da caiz değildir.

(vela entüm abidune ma eğbud)

Lafzı celili ile hitap da caiz değildir. Yani <Siz de benim ibadet ettiğim Allaha ibadet edici değilsiniz.> ayeti ile de bütün kafirlere hitap caiz değildir. Çünkü o kafirlerin arasından sonradan iman edip Allaha ibadet edenler çoktur. Böylece bu ayetler tahsis edilmez de umuma hitap edilirse mana sahih olmaz. Öyle olunca;

(ya eyyühel kafirun)

Hitabı belli kimselere hitap olmuş olur ki bunlar da <Ya Muhammed! Bir sene senin ilahına tapalım bir sene de sen bizim ilahımıza tap.> diyen Mekke müşriklerinden muayyen kimselerdir. Velhasıl ayeti celilede hitap umuma hamledilirse tahsis lazım gelir. Hitap şifahi olarak belli kimselere olursa mana sahih olur, evla olan da budur.

Mana: < Ya Muhammed, de ki: (ya eyyuhel kafirun) Ey kafirler! (La eğbüdü me tağbüdün) Ben sizin tapmakta olduğunuz putlara tapmam. (Ve laentüm abidüne me eğbud) Siz de benim ibadet etmekte olduğum Halıka ibadet etmezsiniz. (Vela ene abidun ma abedtüm) Sizi taptığınız putlara ibadet edici de değilim. (Vela entüm abiduüne me eğbüd) Ve siz de benim ibadet ettiğim Allah’a ibadet edici değilsiniz.



Bu ayetlerde tekrar olup olmadığı hususunda iki kavil varid olmuştur. Tekrar yoktur diyenler birkaç vecih beyan etmişlerdir.

         1.Vecih:

Birinci ve ikinci ayetler: “İstikbal” anlamını, sonraki ayetlerde “hal” anlamını ifade ederler. Zira (lamelif) harfi muzari başına dahil olduğu zaman hem muzariyi nefyeder hem de anlamını istikbale çevirir. Nitekim (len) harfi de müzariyi te’kid ile nefyeder hem de manasını istikbale çevirir. Buna göre mana:

< Putlarınıza benden istediğiniz ibadeti gelecekte yapmam ve siz de benim Allahıma sizden talep ettiğim ibadeti gelecekte yapıcı değilsiniz. Hem de ben şimdiki halde putlarınıza tapıcı değilim. Siz de şimdiki halde Halıkıma ibadet edici değilsiniz > demektir. Öyle olunca;

(Leküm dinüküm)
< Dininiz ancak sizin içindir.> (veliyedin) < Ve benim dinim de ancak benim içindir.>
“Bu ayeti celilede küfre izin vardır denilebilir mi, denilemez mi?” meselesi bahis konusu olmuştur. Fahri Razi bu soruya “Hayır! Zira Rasülullah (SAV) efendimiz ancak küfrü men’i için gönderilmiştir. Öyle olunca küfre nasıl izin verilir?” dedikten sonra buna çeşitli kaviller ile cevap vermiştir:

1.Kavil:
 
Tehdid yolu ile (iğmelü me şi’tüm) < Dilediğinizi yapın.> denildiği gibi bu ayeti celilede kafirleri tehdit vardır. Sanki Rasülullah s.a.v. efendimiz onlara şöyle cevap veriyor:

<Ben sizi Hakka ve Necata davet için gönderilmiş bir peygamberim. Bu davetimi kabul etmez ve bana tabi olmaz iseniz beni kendi halime bırakın ve şirke davet etmeyin. Sonu helak olan dininiz sizin içindir. Helak sizin için hayırlı ise dininiz üzerinde kalınız, nasıl olsa hüsrana mahkûmsunuz. Hak olan dinim de bana aittir: onu katiyen bırakmam.>


2. Kavil:   Buradaki (din) lafzından murad hesaptır. Buna göre mana: hesabımız sizin içindir benim hesabımda bana aittir. Birimizin yapmış olduğu amel elbette ona racidir. Birinin ameli diğerine geçmez.
3. Kavil:   Din kelimesine bir muzaf takdiri ile anlam zahir olur. Mana: dininizin cezası sizin içindir dinimin cezası da benim içindir. Vebal ve azap yönünden dininizin cezası size yeter. Sevap ve tazim yönünden dinimin mükafatı bana kafidir demektir.
4. Kavil:
1.   kavil:
2.       Din kelimesinden murad azabdır. Nitekim
Ayeti celilesinde de böyledir. Buna göre mana: Rabbime küfrünüzden hasıl olacak azab ancak sizin içindir.
Putlarınızdan gelecek azap da benim içindir. Amma ben onlardan gelecek olacak azaptan korkmam. Çünkü cansız mahluklardır azaba kadir değillerdir. Amma sizin yerleri ve gökleri yaratan Hâlıktan korkmanız lazım gelir. Çünkü o Zât-ı Ecel-i Âlâ ki azaba da sevaba da  kadirdir. Dilediğini yapar.

    Ayeti celiledeki (din) kelimesinde murad dua demektir.                      demek                            demektir. Yani sizin duanız ancak sizin için demektir olur. Halbuki Kafirlerin duaları ancak dal laldadır. Onlara dua ederseniz sizin dualarınızı duymazlar duysalar bile cevap vermezler. Öyle olunca böyle mahluklara dua edip yalvarmak cehalet ve hamakattır. Tapmış oldugunuz putlar bu halde kalsalar idi size zarar vermezler kıyamet günü geldiğinde Allahü Teala onları mahşer yerine getirecek onlara dil verecek onlar sizin ile mücadele edecekler sizin yaptığınız şirkleri inkar edeceklerdir. Rabbim Müminlere hitaben Allah Azze ve Celle iman edenlerin duasını kabul eder “ bana dua edin de size icabet edeyim “ Bana dua ettiğiniz zaman dua edinin duasını kabul ederim buyuruyor.
Ey kafirler işte benim Rabbim böyle lütufkardır. Ben böyle Rabbe dua ederim. Öyle olunca benim duam benim içindir.
Duymayan fakat duysa bile cevap vermekten aciz olan putlara yaptığınız dua da sizin içindir.  

   Din kelimesinden murad Adettir. Arablar din kelimesini şiirlerinde Adet anlamında kullanırlar idi. Bu tefsire göre mana: (ayetin anlamı) Dedelerinizden ve Şeytanlardan alınan Adetleriniz sizin içindir. Meleklerden ve Vahiden alınan Adetim de benim içindir. Bu Adetler devam edecektir. Taki: siz Şeytana ve Ateşe kavuşacaksınız, bende Meleklere ve Cennete kavuşacağım demektir.



NOT: Bu sürenin notları Esbabı Nüzül cilt 14 sahife 260 261 262 263 264 265 266 267 268 269 dan alınmıştır.

پاى مار      چشم مور      نان منلا      كس نديد

Çevrimdışı Günbatımı

  • popüler yazar
  • ******
  • İleti: 2490
  • Görelim Mevlâ'm neyler, neylerse güzel eyler...
Ynt: Kafirun Suresi
« Yanıtla #1 : 10 Mayıs 2010, 15:19:46 »
Bazı kısımlar çıkmamış, eksik. Parantez içleri boş!
Dua'sız üşürmüş yürekler!
Sana bir dua eden olsun, senin de bir dua ettiğin...
Bilmezsin hangi kırık gönlün duasıdır karanlıklarını aydınlatan,
Sana ummadık kapılar açan.
Bilmezsin kimin için ettiğin duadır, seni böyle ayakta tutan...


Hz. Mevlana