Gönderen Konu: Kâmil mürşid kime denir?  (Okunma sayısı 12439 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı mahmud_sami

  • okur
  • *
  • İleti: 62
Kâmil mürşid kime denir?
« : 31 Ağustos 2005, 00:10:34 »

Mürşid rehber, kılavuz ve yol gösteren demektir. Mürşid-i kâmil sırât-ı müstakîmi gösteren, dalâletten hidâyete sevkeden kişidir. Tarikatta seyr u sülûkünü tamamlayıp irşâda ehliyetli olan kişiler için kullanılır bir tabirdir. Tasavvufta şeyh ile aynı anlamdadır. Kâmil bir mürşide bağlanmanın hükmü kişilerin durumuna göre değişir. Meselâ, evlenmek nasıl bazıları için farz, bazıları için müstehab, bazıları için mubah ise, bir mürşide bağlanmanın hükmü de öyledir. Kimileri için farz, kimileri için sünnet, kimileri için mubahdır. Bir mürşide bağlanmadan nefsinin şerrinden kurtulamayacak ve harama düşecek kimseler için farz, manevi derecesinin yükselmesine yardımcı olacak kimseler için müstehab, ama intisâb kendilerine birşey kazandırmayacak olanlar için mubahtır. İnsanın hakyol arayışında gayret içinde olmak gerekir. Nitekim: “Bizim uğrumuzda uğraşanları elbette kendi yollarımıza eriştireceğiz.”  (el-Ankebût, 29/69) buyrulmuştur. Bir cehd ve gayret olmadan manevi mücâhede, manevi mücâhede olmadan manevî terakki gerçekleşmez. Şeyhe bağlanmadan tasavvufi bir hayatın gerçekleşmesi mümkün olmaz. Mümkün olsa bile insanın ayakları kaymaktan sâlim olmaz. Bu bakımdan herkes için tarikata girmek zarûreti yoktur belki ama, zühdi bir hayat, manevi bir eğitim görmek isteyenlerin mutlaka bir mürşide bağlanmaları gerekir. Bunu biz şöyle bir misalle açıklayabiliriz. İstanbul Boğazı’ndan yabancı bandıralı gemiler geçiyor. Bu yabancı bandıralı gemilerin Boğaz’dan geçerken kılavuz kaptan almaları zorunluluğu var. Kılavuz kaptan almaz ve kaza yapacak olurlarsa cezası ona göre daha ağır. Şimdi bu gemilerin kaptanlarının elinde Boğaz’ın haritası, pusula ve diğer yardımcı âletleri olduğu halde niye kılavuz kaptan zorunluluğu var? Çünkü kılavuz kaptan, defalarca geçmiş bulunduğu için Boğaz’ı elinde harita, pusula ve diğer yardımcı âletler bulunan gemi kaptanından çok daha iyi tanımaktadır. Tasavvufi hayata giren kimse de, bu yoldan geçmiş ve sonuç almış olan kimseden, elinde kitaplar, eserler ve bilgiler  bulunan kimseye nazaran, daha çok istifâde eder.  Çünkü tasavvuf nazari bir ilim değil, tatbiki bir ilimdir. Mürşide bağlanmayan kişi böyle bir yolda önemli bir rehberden mahrum olarak yola çıkmış demektir.

İnsanın manevi yolculuğa çıkmadan önce bir mürşid araması gerekir. Hatta Nakşbendiyye tarikatında Abdulhalık Gucdüvânî tarafından konulan onbir prensipten biri olan “Sefer der-vatan”ın bir anlamı da mürşid aramak için yolculuğa çıkmak demektir. Aranan bir mürşidde bulunması gereken vasıflar şöyle sıralanmıştır: Mürşid olacak kimsenin kitap ve sünnetin emirlerine âgâh olacak kadar bilgili, kemal sıfatlarıyla donanmış, dünya ve makam sevgisinden geçmiş, riyâzat ve mücâhede ile nefsini arıtmış, nâfile ibâdet ve zikirle rûhunu yüceltmiş, Muhammedî ahlâka sahip bir kimse olması ve silsileye sahip bir mürşidden icazetli olması gerekir. Ayrıca yetiştirdiği insanlarda bu manada bir takım tezâhürlerin görünmesi de beklenir. Şeyhin ictihad derecesinde bir fıkhî bilgiye sahip olması gerekmez ama müntesiplerinin meselelerini çözebilecek bir kalb diriliğine sahip olması iktizâ eder. Bir de bütün tasavvuf kitaplarında ittifakla ifade edilen bir husus bu konuda son derece önemli bir ölçü vermektedir: “Şeyh olacak kişi hubb-i dünya ile müttehem olmamalıdır.” Bunun manası şeyh olan kişi, yaptığı işten dünyalık bekleyen bir konumda olmamalı, aksine vâridâtını hizmette kullanabilmelidir. Bu konuda çevresindekilere örnek olabilecek bir konumda bulunmalıdır. Yüzü nûrânî, sözü rabbânî olmalı ve insanın içine inşirah veren  yüzü görenlerde uhrevîlik ve rabbânîlik duygusu meydana getirerek Allah’ı ve âhıreti hatırlatmalıdır. Bu özelliklere sahip insanın gönlünün ısındığı kişi, mürşid olarak teslim olabileceği kişidir.

ŞARET OLSA YOL SAPTIRMAZ,BİLGİ OLSA SÖZ SAPTIRMAZ.

Çevrimdışı Mstfx67

  • araştırmacı
  • ***
  • İleti: 354
Kâmil mürşid kime denir?
« Yanıtla #1 : 31 Ağustos 2005, 00:31:51 »
cok güzel bir yazi :x  :x
BA$KASININ AYIBINI SÖYLEMEYi DÜSÜNDÜGÜN ZAMAN NEFSININ AYIBINI hATIRLA!!!

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Mürşid-i Kamil'i Tanıyıp Farklılığını Anlayalım
« Yanıtla #2 : 08 Şubat 2016, 02:42:36 »
Mürşid-i Kamil'i Tanıyıp Farklılığını Anlayalım

Mürşid-i Kâmil kimdir?
Her yüz senede bir gönderileceği Hadis-i Şerifle sabit olan Müceddid'in görevi nedir?
Şeyh ittihaz etmeksizin yapılan zikirlerde merhale kat edilebilir mi?




Mürşid-i Kâmil Kimdir?

İmam-ı Rabbani Hazretlerinin Mektubat-ı Şerife'sinin 1.Cild 190. Mektub-u Şeriflerinde yaptığı tarife göre, Mürşidi Kâmil “Cenab-ı hakka vuslat yolunda kendisinden istifade edilen ve yardım görülen zata denir.”

Diğer bir tarifte “Mekteb-i nuru nübüvvetin feyizli tarîki ile kemale ermiş, halkı ıslâh ve irşâd hususunda Allah ve rasülü tarafından memur ve mezun kılınan zattır. Tarih boyunca yetişen tasavvuf büyüklerinin hep bu yolda kemâle erdikleri bilinen bir gerçektir.” [Mehmed EMRE-Fetvalar: 2–132]

Peygamberimizin irtihalinden sonra kıyamete kadar gelecek ve ümmeti Muhammedi irşâd ile meşgul olacak zatlar hakkında sahih haberler:

1- Ahmed Bin Hanbelin Müsnedinde zikrettiği bir Hadisi Şerif:

الابدل فى هذه الامة ثلاث وثلاثون رجلا قلوبهم على قلب ابراهيم خليل الرحمن كلما مات رجل ابدل الله مكانه رجلا

“Ebdal, bu ümmetin içinde 33 zattır. Onların kalpleri Halilurrahman İbrahim aleyhisselamın kalbi (selîmi) üzeredir. Onlardan biri vefat ettiği zaman Hz. Allah yerine bir başkasını gönderir.” (Yani dünya, onlardan hâlî (boş) olmaz).

2-Taberânî, Kebir’inde zikrettiği bir Hadisi Şerif:

الابدل فى امتي ثلاث وثلاثون رجلا بهم تقوم الارض وبهم تمطرون وبهم تنصرون

“Ebdal, bu ümmetten 33 racüldür ki arz, onlar hürmetine ayakta durur (kıvam bulur), yağmur onlar hürmetine yağar ve onların hürmetine yardım olunursunuz.”


Gerçek mürşidi kâmil hakkında kesin ölçü (miheng) :

Peygamber Efendimizin Allah’ın Rasulü olduğuna dair deliller (mucizeler) çoktur. Bunların üçüncü derecede olanı Şakkul-kamer (O’nun işaretiyle ayın ikiye ayrılması), ikinci derecede olanı Mirac mucizesi, birinci derecede olanı yani en büyük delil ve mucize ise KURAN-I KERİM’dir.

Aynen buna paralel olarak bir asırda, özellikle ahir zamanda (son asırda) bir kimsenin vârisi rasul (mürşidi kâmil) olduğunun en kesin delili ve alameti KURAN-I KERİM’E HİZMET, yani onun okutulması, ahkamının öğretilmesi ve ahlakının yaşatılması için yapılan en geniş kapsamlı hizmet faaliyetleri ve gayretleridir.

EZCÜMLE: Dinin ihyası ile meşguliyettir. Bu olmadan irşada ehliyet ve liyakat asla mümkün değildir.

Şairin dediği gibi:
“Din hayatın hayatı, hem nuru hem esası,
İhya-i din ile olur, bir milletin ihyası”


İmamı Gazali Hz. şöyle buyurur:
“Mahlûkat iki kısımdır: Canlılar ve cansızlar… Canlılar iki kısımdır: Mükellef olanlar ve olmayanlar… Mükellef olanlar (insanlar) iki kısımdır: İnananlar ve kâfirler… Nefs ve şeytan inananları çeşitli şekillerde kandırır. Tasavvuf erbabı olanları kandırması da umumiyetle (genellikle) onları şeriat esaslarından uzaklaştırmak ve dinin ihyasından uzak tutmak sureti ile olur. (yani Kur’ana hizmet olmadan kendisini sûfî zan ettirir.)” [El-keşfü vet-tebyînü fi Ğurur-il Halkı Ecmaıyn]

Bu ölçüler derin derin düşünülmelidir!

 

İmamı Rabbani Hz. Silsile-i Aliyye’den bahsederken:

“Onların nazarları şifâ ve kelamları devâdır, onlar manevi hastalıkların tabipleridir” şeklinde tavsif etmiştir.

Onların vazifesini Ebu-l Fâruk hazretleri şöyle ifade etmektedir:

“Üstazlar, çeşme vazifesi görürler”. Yani, onlar nuru ilahi çeşmeleridir, saadet kaynaklarıdır ve bereket merkezleridir.


Tenvirul-Kulubte, bu alametler şöyle sıralanmaktadır:

1- Şer-i ve dini ilimlere sahip ve vâkıf olmak,
2- Kitap ve sünnete hakkıyla ittiba eylemek,
3- Kuran ilmini ve din ahkâmını okutucu ve öğretici olmak. (Ulûmu diniyye ile meşgul olmayan kimseden mürşid olmaz.)


Bu hususu Silsile-i Saadattan Ubeydullah El Ahrâr hazretleri şöyle haber veriyor:

"Eğer ben, (ilim öğretmekle değil de) sırf irşâd ve meşîhatle meşgul olsaydım, bu âlemde hiçbir şeyh, bir tek mürîd edinemezdi. Lâkin biz, âlemi ğaybden şeriatın tervîci ve dinin te’yidi (öğretilerek yaşanmasını temin) ile emrolunduk." [Mektubat:1–77]


İsmail Hakkı Bursevi Hz. tefsirinde şu ifade ile işin ehemmiyetini bildirmiştir:

"Kendi yaşadığı devrin Süleyman’ını (manevi sultanını) bulamayan bir kimse (ilahi) savtın (İslamî emirlerin) manasını (tam olarak) nasıl idrak edebilir?" [Ruh-ul Beyan: 6/336]

Netice olarak, bir dergah açarak köşesine kurulup el etek öptürmekle mürşid olunmaz. Bilakis sahte şeyhlik iddiası ile imanını bile kaybedebilir. Hakiki mürşid ise (ulûm ve ahkâmı Kur’anı) okutur, öğretir ve yaşatır. Hatta öyle ki, dinin ihya vazifesi dahî onun tasarrufu ile bu ruh ve şuur üzere intisab ve irtibatı olan Müslümanlara mümkün ve müyesser olur.

Nitekim Ahzab suresinin 72. ayetinde:
Üzerlerine emanetullah olan Kur’an-ı Kerim’i haml (okutma, öğretme) vazifesi yüklenen müminlerin ancak şu iki sıfata sahip olmaları halinde bu ulvi vazifeyi yapmaya muktedir olabilecekleri haber verilmektedir.

Bunlar (1) Zalûm: Kendi nefsine karşı zalimdir. Aç durur, ibâdet eder, yani gündüzleri oruç tutar, geceleri zikir ve teheccüd ile meşgul olur. Nefsanî arzulara tabi olmayıp nefsine her daim zulmederler.

(2) Cehûl: Manevi râbıtasına Hazreti Mevlâ’nın nuru ile aşılanmış, ona bağlanmış, Cenab-ı Hak’tan ve ahiretten başka bir şey düşünmeyen ve nefsâni arzularından cahil, onların yollarını bilmez, nefsani arzulardan cahil, nasıl olacağını bilmez demektir.

Bu iki sıfata sahip olmayan kimse, Müslüman bile olsa dinin ihyası için maalesef gayret ve muvaffakiyet gösteremez.


Kişinin bir şeyh edinmeksizin zikir ve fikirde bulunması, evrad-i şerife okuması caiz değil midir?
Caiz ise de hiç mesafe almış olamaz ve (manevi yolda) yükselme kaydedemez. (Mehmed EMRE-Fetvalar: 2–132)

Bu fetva ile ilgili nakil:
"Evet, o kimse zikrin ve vird okumanın adabını bilirse mümkün (ve caiz)dir. Fakat ruhani mesafeleri kat'edemez. Bunun izahı, dolaba koşulmuş canlının benzeridir. O canlı, yürümesi ile mesafeleri katediyorum sanmış olsa da, gözleri bağlı olduğu için hakikati göremez. O, dolabın etrafında dolanıp durmaktadır." (Ruh'ul Beyan Tefsiri)

incemeseleler.com | http://www.incemeseleler.com/manevi-meseleler/276-mueridi-kamillik-meselesi.html

Çevrimdışı ihvan

  • popüler yazar
  • ******
  • İleti: 2399
Ynt: Kâmil mürşid kime denir?
« Yanıtla #3 : 17 Haziran 2016, 16:37:57 »
emeğinize sağlık