Modern çağın hastalığı kanser, tedavi yöntemleri geliştirilerek önüne geçilmeye çalışılsa da hâlâ en önemli ölüm sebepleri arasında yer alıyor.
Bu hastalıktan korunmak ya da yakalanıldığında üstesinden gelmek için en etkili yol ise 'anti-kanser bir hayat' sürmekten geçiyor. Dr. David Sevan-Schreiber'in 'Anti-Kanser: Yeni Bir Yaşam Biçimi' adlı kitabı bu konuda önemli ipuçları içeriyor.
Dünyada özellikle İkinci Dünya Savaşı'nın ardından kanser vakalarında ciddi bir artış görülmeye başladı. Bu artışta değişen yaşam biçimlerinin ve tüketim alışkanlıklarının etkisi olduğu konusunda görüş birliği var. Tedavi yöntemleri geliştirilerek bilimsel çalışmalarla önüne geçilmeye çalışılsa da kanser modern çağın hastalığı olarak hâlâ pek çok can kaybına sebep oluyor. Bu nedenle bu hastalığa yakalanma riskini düşürmek için kanseri tetikleyen bir yaşam tarzından uzak durmak, mücadele etmek için de kemoterapi, radyoterapi, immunoterapi gibi konvansiyonel tedavi yöntemlerine ek olarak doğal savunma mekanizmalarını geliştirecek alışkanlıklar edinmek yani kısaca "anti-kanser bir hayat sürmek" şimdilik en etkili yol gibi görünüyor.
Hepimizin içinde kanser hücreleri olduğuna, ama bunun hepimizin kanser hastası olacağı anlamına gelmeyeceğine dikkati çeken Dr. David Sevan-Schreiber de "Anti-Kanser: Yeni Bir Yaşam Biçimi" (Anti-Cancer: A New Way of Life) adlı, ilk versiyonu dünya çapında çok satan listelerinin başlarında yer alan kitabında, kanseri nasıl yendiğini ve anti-kanser bir hayatın içeriğini anlatıyor. 2008 yılında ilk versiyonu yayımlanan kitap, geçtiğimiz ay ABD'de yeni araştırmaların, vakaların ve önerilerin eklenmesiyle güncellenerek yeniden basıldı. Böylece anti-kanser bir hayat yaşamanın günümüzde nasıl mümkün olacağı kapsamlı şekilde tanımlanmış oldu.
Genetik ve istatistikler kader değil
Bu çerçevede, kanser konusunda farkındalığımızı artırarak yeni bir yaşam tarzı benimsemek için öncelikle bu hastalığa ilişkin kimi peşin hükümlerden kurtulmamız gerekiyor. Öncelikle kansere yakalanma riskinin araştırmalara göre irsi olmaktan öte yaşam tarzımızla ilgili olduğu akılda tutulmalı. Kanser nedeniyle gerçekleşen ölümlerin en fazla yüzde on beşinde genetik faktörlerin etkisi var. İsveç'in Karolinska Enstitüsü'nde yapılan bir araştırma genleri aynı olan tek yumurta ikizlerinin bile kansere yakalanma risk oranlarının aynı olmadığını, bu oran üzerinde asıl belirleyicinin yaşam biçimleri olduğunu ortaya koymuş. Kanser konusunda önyargı yaratan diğer bir unsur da istatistikler. Oysa kanser konusundaki istatistiklerin yazgı değil, sadece bilgi olduğunu unutmamak gerekiyor.
Anti-kanser bir hayat sürmek için öncelikle vücudu kanserojen maddelerden arındırmak yani bir tür detoks yapmak gerekiyor. Bu da fiziksel faaliyet ve beslenme alışkanlıklarını değiştirmekle mümkün. Anti-kanser bir hayatın olmazsa olmazı diyete uymak, yani seçici beslenerek kanseri engelleyici ve tümörlerle savaşan besinlere ağırlık vermek. Yerleşik olmayan, hareketli bir yaşantı da anti-kanser hayat biçiminin bir parçası. Ve nihayet psikolojik yaraların biyolojik mekanizmaları tetiklediğini akılda tutarak duygusal huzuru sağlamak anti-kanser yaşamın çatısını oluşturuyor.
Besinlerin kanser riski üzerindeki etkisini araştıran bütün bilimsel çalışmalar iki sakıncalı ürünü işaret ediyor: Kanserden korunmak isteyen herkes çayından ve kahvesinden rafine şekeri kesmek ve beyaz undan uzak durmak zorunda. Rafine şeker ya da beyaz un kullanmak konusunda ısrar ediliyorsa en azından bu iki besinin bir arada kullanılmaması önem taşıyor. Yağ tüketimi konusunda ise uzmanlar, aynı zamanda bir antioksidan olan saf zeytinyağını önerirken, margarin kullanmanın tereyağı kullanmaktan çok daha zararlı olduğunu belirtiyorlar.
Anti-kanser diyetinde bazı meyve ve sebzelerin özellikle organiğini seçmekte yarar olduğuna dikkat çekiliyor. Bu ürünler arasında elma, armut, nektarin, çilek, kiraz, üzüm, biber, fasulye, ıspanak, salatalık, kabak ve marul bulunuyor.
Eşyalarınız kansere davetiye çıkarmasın!
Evimizde günlük olarak kullandığımız kimi ürünler de kanser riskini artırıcı etki yapabiliyor. Örneğin alüminyum içeren deodorantlar ve ter önleyici koltuk altı kremleri kanser riskini artırıyor. Uzmanlara göre estrojen içeren kozmetik ürünleri ve şampuanların kullanımından da sakınmak gerekiyor. Böcek ilaçları risk artırıcı olarak tanımlanırken, kahve ve çay gibi sıcak içecekleri plastik bardakta içmemek, onun yerine cam ya da porselen kullanmak önemle tavsiye ediliyor. Uzmanlar kuru temizleme sırasında kullanılan kimyasal maddelerin de kanserojen etkisine dikkati çekerek, kuru temizlemeden gelen kıyafetlerin havalandırılarak giyilmesini öneriyorlar. Çizilmiş teflon tavaları kullanmanın da kansere davetiye çıkardığını unutmamak gerekiyor.
Anti-kanser bir hayat tarzında, sağlıklı insan ilişkilerinin önemi de azımsanmamalı. Bu konuda yapılan geniş katılımlı bir araştırma göğüs kanseri hastaları arasında en az on tane dostu olduğunu belirten kadınların, insan ilişkilerinde başarısız olanlara oranla kanseri atlatma ihtimallerinin dört kat fazla olduğunu ortaya koymuş. Yaşam tarzını değiştirip anti-kanser bir yaşamı benimsemek sadece kanser hastalığına yakalanma riskini düşürmüyor, aynı zamanda aralarında kalp ve şeker gibi hastalıkların olduğu pek çok hastalığı da önlemiş oluyor.
Cep telefonlarına dikkat
Kanser konusunda Sevan-Schreiber'in dikkat çektiği en önemli tehlikelerden biri cep telefonları. Yazar, araştırmaların kanser ile cep telefonları arasındaki bağlantıyı henüz kesin olarak doğrulayamadığını hatırlatsa da, bu araştırmaların çoğunun henüz en fazla 5 yıldır telefon kullanan insanlar üzerinde yapılmış olduğuna dikkati çekiyor ve pek çok bilim adamının cep telefonu kullanımında dikkatli olunması konusunda uyardığını belirtiyor. Bu çerçevede cep telefonu kullanırken şu önlemlerin alınması tavsiye ediliyor:
12 yaşından küçük çocukların cep telefonu kullanmalarına izin vermeyin. Gelişim çağındaki organlar elektromanyetik etkiye karşı daha hassas.
Konuşurken mümkün olduğunca telefondan uzak durmaya çalışın ve hoparlör özelliğinden yararlanın. Uzun konuşmalarda belirli aralıklarla telefonu diğer kulağınıza geçirin.
Cep telefonuyla konuşmakta olan insanların yakınında durmamaya çalışın ve kendi telefonunuzu da metroda, trende ya da otobüste kullanmayın.
Gece yatarken cep telefonunuzu mümkün olduğunca uzağa koyun.
Yeşil çay ve zerdeçal mucizesi
Yeşil çay içmek, vücut için detoks etkisi yapmanın yanı sıra Montreal'de yapılan bir araştırmanın da gösterdiği gibi lösemi, göğüs, prostat, karaciğer, deri ve ağız kanserini önlemede de etkili. Harvard Üniversitesi'nde yapılan bir araştırmaya göre yeşil çay, soya ile birlikte tüketilirse kanseri önleyici etkisi daha da artıyor. Bu çerçevede günlük 3 fincan yeşil çay içmek bayanlarda göğüs kanserinin sıçrama riskini yüzde 57 azaltırken, erkekler için günde 5 fincan yeşil çay içmek prostat kanserinin ilerleme riskini yarı yarıya düşürüyor. Doğu mutfağının önemli bir parçası olan zerdeçal ise çok güçlü bir kanser önleyici olarak değerlendiriliyor. Hintlilerde kansere yakalanma oranının Batı ülkelerinden önemli oranda düşük olmasında zerdeçal tüketiminin rolü olduğu düşünülüyor.
Anti-kanser diyetinde neler var?
Beslenme alışkanlıklarını anti-kanser bir diyete göre düzenlemek, öncelikle bazı besinleri sofralardan kaldırmayı gerektiriyor. Bu çerçevede kanseri tetiklediği için tüketmekten kaçınılması gereken besinler listesinde rafine şekerler, beyazlatılmış un, suni yolla beslenen hayvanların etleri, süt ve yumurtaları, ayçiçek yağı, mısır yağı gibi omega 6 açısından zengin yağlar var. Anti-kanser bir diyette beyaz pirinç, beyaz makarna, patates, mısır gevreği, tatlandırılmış içecekler ve alkolden de kaçınılması gerekiyor. Uzmanlar kanser riskini düşürmek için bu besinlerin yerine, çok tahıllı un, haftada üç kereyi aşmamak kaydıyla organik et, zeytinyağı, keten yağı, kanola yağı, yağlı balık, organik süt ve yumurta tüketmeyi öneriyorlar. Anti-kanser bir diyette özgürce tüketebileceğiniz ürünlerse mercimek, fasulye, bezelye, tatlı patates, yulaf ezmesi, organik meyveler, limonata, yeşil çay, sarımsak, taze soğan ve mantar. Bunlara ek olarak anti-kanser diyetinde siyah çikolata da yer alıyor. Uzmanlar yemeklerden sonra tatlı yerine 20 gram kadar siyah çikolata yemeyi öneriyor.
Zaman