Gönderen Konu: Kelime-i Tevhid'in İkinci Kısmı ve Peygamberimiz'e İmanın Önemi - 4-  (Okunma sayısı 4517 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."

Kelime-i Tevhid'in İkinci Kısmı ve Peygamberimiz'e İmanın Önemi - 4-

Tevhid, “Birlemek, bir olduğuna inanıp kabul etmek” demektir.

Kelime-i tevhid/tevhid kelimesi ise, kulun Allah’ın birliğine inandığını ifade eden “Lâ ilâhe illAllah Muhammedün resûlüllah” cümlesidir. Bir kimsenin imanlı sayılması için, kelime-i tevhidin ifade ettiği “Allah’tan başka ilah/rab/yaratıcı yoktur, Muhammed aleyhisselam Allah’ın resûlüdür” mânâsını kalpten kabul etmesi şarttır.

Kelime-i tevhid iki kısımdan ibaret olup birinci kısmı “Lâ ilâhe ilâhe illAllah” ikinci kısmı "Muhammedün resûlüllah" dır. Bu iki kısmın birbirinden ayrılması mümkün değildir.

Şöyle ki:
Nasıl ki hem ruh hem cesedin birleşimine insan deniliyor, ruhsuz cesede insan denilmiyorsa, kelime-i tevhidin birinci kısmına inanıp ikinci kısmına inanmayan kimse de imanlı sayılmıyor. Çünkü Allah’a inanan bir kimse, Allah’ın “İnanın” buyurduğu peygamberine de inanır. “Ben sadece Allah’a inanırım başka bir şeye inanmam” diyerek Allah’a inandığını ama Peygamberimiz’e inanmadığını söyleyen bir kimse, aslında Allah’a da inanmamaktadır.

“Sadece Lâ ilâhe illAllah demek yeter, Muhammedün Resûlüllah demek şart değildir” gibi sözler, Hıristiyan misyonerlerinin Müslümanları kandırarak İslam dairesinden çıkarmak için ortaya attığı sözlerdir. Buna benzer sözleri söyleyenler Müslüman gözükseler bile, misyoner ağzıyla konuşan kimselerdir.
İnandıkları kitaplar insanlar tarafından bozulup şeriatlarının hükmü kaldırılan diğer din mensupları ile bizim aramızdaki en belirgin fark, Peygamberimiz’e ve ona indirilen Kur’an-ı Kerim’e inanmaktır. Dolayısıyla, bir kimsenin imanlı sayılması için, Âl-i İmran sûresi, 19. âyette “Şüphe yok ki Allah indinde (hak) din İslamdır” hükümünü tebliğ eden Peygamberimiz’e iman etmesi ve Allah indinde tek hak din olan İslamı kabul etmesi şarttır.

HER ŞEYİN BAŞI…

Her şeyin başı Peygamberimiz’e iman olduğu için, Hıristiyan misyonerleri ve onların içimizdeki dostları bilhassa bu hususta Müslümanları kandırmaya çalışır ve “Mühim olan Allah’a inanmaktır. Allah’a inandıktan sonra gerisi pek mühim değil” gibi sözler söylerler. Bu cümleden olarak, memleketimizde de “Kelime-i tevhidin ikinci kısmını yani “Muhammedün resûlüllah”ı söylemeyenleri hoş görmek lâzımdır” gibi veya buna benzer sözler duymak mümkündür.

Böyle sözler, Müslümanları kandırmak için söylenen çok tehlikeli sözlerdir. Çünkü herhangi bir peygambere veya Sevgili Peygamberimiz’e inanmayanlar, imanın 6 şartından biri olan “Peygamberlere iman” şartını yerine getirmedikleri için, imansız olup âhirette gidecekleri yer ebedî cehennem olacaktır. Onun için “Muhammedün resûlüllah”ı söylemeyenleri hoş görmek lâzımdır” demek, imansızlığı hoş görün demek olur ki, böyle sözlerin bir Müslümanın ağzından çıkması mümkün değildir.

Müslümanların, böyle sözlerin İslamla taban tabana zıt olduğunu bilip bunlara ilgi ve alâka göstermemeleri icap eder. Çünkü, Kur’an-ı Kerim Peygamberimiz’e iman etmenin şart olduğunu, ona inanmayanların ise ebedî kurtuluşa eremeyeceklerini haber veren âyetlerle doludur.
Kelime-i tevhidin ikinci kısmı olan “Muhammedün resûlüllah” ifadesi, hem tevhidin yani Allah’ın birliğinin ifadesidir hem de Hıristiyan ve Yahudilere itirazdır.

Şöyle ki:
Kur’an-ı Kerim’in ifadesine göre, “Hıristiyanlar İsa Allah’ın oğludur dediler, Yahudiler de Üzeyir Allah’ın oğludur dediler.” (Tevbe sûresi, âyet: 30)
Biz Müslümanlar kelime-i tevhidin ikinci kısmını söyleyerek yani “Muhammedün resûlüllah / Muhammed (a.s.) Allah’ın resûlüdür” diyerek, inandığımız peygamberin Hıristiyan ve Yahudilerin söylediği gibi –hâşâ- Allah’ın oğlu olmadığını, resûlü/peygamberi olduğunu ifade etmiş oluyoruz.

HIRİSTİYAN VE YAHUDİLERE İTİRAZ…

Kelime-i şehâdetin ikinci kısmında ise “Eşhedü enne Muhammeden abdühû ve resûlüh” diyerek, Peygamberimiz’in, -hâşâ- Allah’ın oğlu değil “Allah’ın kulu ve resûlü” olduğuna şahitlik ediyoruz. Dolayısıyla, “Muhammedün resûlüllah” demekle, hem Peygamberimiz’e imanımızı dile getiriyor, hem de Hıristiyanların “İsa Allah’ın oğludur” sözüne ve Yahudilerin “Üzeyir Allah’ın oğludur” sözüne itiraz etmiş oluyor ve Allah’ın birliğini ikrar etmiş oluyoruz.
Dünyada hiçbir topluluğun ve hiçbir kimsenin Peygamberimiz’e iman etmeme serbestliği yoktur. Çünkü Hazreti Allah (c.c.) onu belli bir topluluğa değil bütün insanlığa peygamber olarak göndermiştir. Bu hususta Kur’an’ın beyanı açıktır: “(Resûlüm) De ki, ey insanlar şüphesiz ki ben, Allah’ın sizin hepiniz için (gönderilen) peygamberiyim.” (A’raf sûresi, âyet: 158)

Görüldüğü gibi, âyet-i kerimede Resûlüllah Efendimiz’in bütün insanlara peygamber olarak gönderildiği bildiriliyor. Dolayısıyla, bütün insanlar ona iman etmekle mükelleftir, vazifelidir, mecburdur. Âyette, ona bütün insanların inanmaya mecbur olduğu bildirildikten sonra, aynı âyetin devamında insanlık âlemine şu emir veriliyor:
“O halde Allah’a inanın, Allah’a ve O’nun sözlerine inanan ümmî peygamber olan resûlüne de inanın. Ve ona uyun ki doğru yolu bulasınız.”

Demek ki doğru yolu bulmanın yolu O’na iman etmekle mümkün olabiliyormuş. Bu demektir ki, Resûlüllah Efendimiz’e iman etmeyenler doğru yolda değillerdir, sapık yollardadır.

Sapıkların gidecekleri yer de cehennemden başkası değildir.
Allah (c.c.) ümmî peygamber olan Resûlümüze öyle bir makam, mevki ve öyle bir salâhiyet vermiş ki, insanlar ancak onun yapın dediklerini yapıp yapmayın dediklerini yapmadıkları takdirde Allah’ın emrini yerine getirmiş oluyorlar. Nitekim âyet-i kerimede bu hakikat şöyle ifade buyuruluyor:
“Peygamber size neyi verdiyse onu alın, size neyi yasak ettiyse ondan da vazgeçin.” (Haşr sûresi, âyet: 7)

İSLAMIN VAZGEÇİLMEZ ŞARTI…

İslam inancı, kelime-i tevhidin ikinci kısmı olan “Muhammedün resûlüllah”ı söyleyip söylememenin pek mühim olmadığını ve bunu söylemeyenlere şefkatle yaklaşmak icap ettiğini söylemeye asla izin vermez. Görülmüyor mu ki, günde 5 defa okunan ezanda bile Allah’ın isminin yanında Peygamberimiz’in ismi de okunuyor.

Zamanımızda, Hıristiyan misyonerlerinin vazifelerini kendilerine vazife edinmişçesine gayret gösteren bazı kimselerden şöyle sözler duyulabilir:
"Müslüman olmayanların, Peygamberimiz’e inanmaları şart değil. Onlar, “Muhammed de bir peygamberdir. Ama o da sizin peygamberinizdir” deseler ve O’nun yalancı ve sahtekâr olduğunu söylemeseler, onlar da âhirette kendilerini kurtarırlar."

Değerli okuyucu!

Allah, (c.c.) peygamberleri, insanların inkâr etmeleri için değil onlara iman etmeleri için göndermiştir. Onlara iman edenlerin, Allah’ın emrini yerine getirdikleri için cennete girecekleri kesindir. İman etmeyenler de cennete gireceklerse iman edenlerin farkları nedir?

Bu konudaki gerçek, Kur’an-ı Kerim’de açık açık bildirilmektedir. Allah, peygamberlere iman edilmesini emrettiği halde, iman etmeyip yalanlayan nice toplulukları (Nuh, Âd, Semud ve Firavun kavimlerini) helak ettiğini Kur’an-ı Kerim’de birçok âyet-i kerimelerde haber veriyor.

Buna rağmen birileri son ve en üstün peygambere iman etmeden de cennete gidileceğini söylerse, bu kimse sadece Müslümanları kandırmak için çalışmış olmaz, Kur’an’a ve Hazreti Allah’a da iftira etmiş olur…

İBRETLİK MİSAL: EBÛ TÂLİB…

Ebû Tâlib, amcası olarak Peygamberimiz’i hayatı boyunca himaye etmişti. Hatta bir şiirinde
“Gerçekten ben şunu iyice bildim ki:
Muhammed’in dini yaratıkların sahip olduğu
Bütün dinlerin en hayırlısıdır”
diyordu.
(İbn-i Hacer, El-İsâbe)

Böyle diyordu ama devamında “Ben bu dine inandım” demediği yani “Muhammedün Resûlüllah” demediği için âhirete iman götüremedi, kâfir olarak gitti.

Çünkü insanın cehennemden kurtulmasının yolu, sadece o dinin güzel olduğunu söylemek değil, o güzelliğin içine de girmek o güzelliği benimsemek, kabul etmek ve yaşamaktır.

Balın güzel ve faydalı bir gıda olduğunu söylediği halde onu yeyip istifade etmeyen kimseye balın ne faydası olur?

Ebu Tâlib gibi ömrü boyunca Peygamberimiz’i müdafaa eden bir kimse, O’na iman etmediği için âhirete iman götüremezse, şu zamanda “Muhammed de bir peygamberdir. Ama o da sizin peygamberimizdir” diyerek Peygamberimiz’e inanmaya yanaşmayıp inkâr edenler ebedî cehennem azabından nasıl kurtulacaklardır?

Kurtulamazlar, çünkü ebedî kurtuluşun yolu, Allah’ın peygamberini inkâr değil ona imandır.

Önceleri senelerce Peygamberimiz’e düşmanlık yapan Ebû Süfyan, Mekke’nin fethinde iman edecek bir tavıra girmişti. Peygamberimiz kendisine, “Hâlâ Lâ ilâhe illAllah diyeceğin vakit gelmedi mi yâ Ebâ Süfyan?” buyurdu. Bunun üzerine Ebû Süfyan, “Lâ ilâhe illAllah” dedi. Fakat Peygamberimiz bunu kafi görmeyip, “Hâlâ Muhammedün Resûlüllah diyeceğin vakit gelmedi mi yâ Ebâ Süfyan?” buyurdu. O da “Muhammedün Resûlüllah” dedi ve imanı tamam oldu.
Peygamberimiz artık ondan, başka bir şey söylemesini istemedi.

EĞER…

Eğer bir kimsenin imanlı olması için kelime-i tevhidin sadece birinci kısmını yani sadece “Lâ ilâhe illAllah”ı söylemek kâfi olsaydı, Peygamberimiz (s.a.v.) Ebû Süfyan’ın birinci kısmını söylemesini yeterli görür ve kelime-i tevhidin ikinci kısmı olan “Muhammedün Resûlüllah”ı da söylemesini istemezdi. Ama istemiştir…

Sadece Lâ ilâhe illAllah deyip devamını söylememek, -hâşâ- “Ben Allah’a inanırım ama onun inanın dediği peygamberine inanmam” demek olur ki, bunun adı iman değil imansızlıktır ve –neûzü billah- Allah’a itiraz etmektir.
Bir müslümana düşen, Peygamberimiz’e inanmayanları ona inandırmak için tebliğ yapmaktır. Gerçek bu olduğu halde, Peygamberimiz’e inanmayanlara şefkatle yaklaşmak icap ettiğini söyleyenler, bu vebalin ağırlığını düşünmelidirler.

Hangi peygamber olursa olsun, peygamberlerden herhangi bir peygambere inanmayanlar küfür bataklığı içindedirler. O bataklıktan kurtulmalarının yolu, hiç birini hariç tutmadan Allah’ın bütün peygamberlerine iman etmektir. Aksi takdirde böyle kimseler kâfirler güruhu içinde kalırlar. Rabbimiz de böylelerine lânet ettiğini açıkça beyan buyurmaktadır. (Ahzab sûresi, âyet: 64)

Değerli okuyucu!

Allah’ın, insanların inanıp iman etmeleri için gönderdiği peygamberine inanmayarak kâfir olan, kâfir olduğu için de Allah’ın lânetine uğrayan kimselere, Müslüman nasıl şefkat gösterilir?!!

Sözümüzü iki âyet meâli ile bağlayalım:

“Biz, bütün peygamberleri ancak Allah’ın izni (emri) doğrultusunda kendilerine itaat edilsin diye gönderdik.” (Nisa sûresi, âyet: 64)
“Kim peygambere itaat ederse, muhakkak Allah’a itaat etmiş olur.” (Nisâ sûresi, âyet: 80)


Peygambere itaat etmeyen ise tabii ki Allah’a isyan etmiş olacaktır…


Ali EREN | 23 Şubat 2013 Cumartesi | www.haberkita.com