Gönderen Konu: Keloğlan İle Nasreddin Hoca  (Okunma sayısı 2317 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Serdar102

  • okur
  • *
  • İleti: 80
  • Sadakat Forum
Keloğlan İle Nasreddin Hoca
« : 18 Ocak 2017, 18:32:34 »


Keloğlan  kasabaya tavuk satmaya gitmiş. Pazara gelince elindeki iki tavuğa müşteri aramaya başlamış. Adamın biri tavuklara bir altın vermiş. Keloğlan bunu kabul  etmemiş. İlle  de  iki tavuğa  iki  altın isterim  demiş.  Keloğlan’ın   tavukları  bir  altına  vermediğini  gören  adam:
“ Bak Keloğlan, bende bir define haritası var. Yalnızım, yaşlandım artık. Bu sebepten defineyi   aramaya çıkamadım. Eskiden  Zenginoğlu’ nun   konağında  çalışırdım.  Bu  haritayı   bana Zenginoğlu vermişti. İki tavuk benim olsun, harita senin olsun, defineyi ara bul,  ömrünce mutlu ol  ” demiş. Keloğlan  adama inanmış, değiş tokuş yapılmış. Keloğlan   akşamüstü yorgun argın köyüne dönmüş. Anası:
 
“ A benim kel oğlum, kabak oğlum.  Hiç bu kağıt parçasına iki tavuk verilir mi? Sen tavukları satıp gaz, tuz alacaktın. Kandırmışlar seni. Şimdi karanlıkta otur, yemekleri tuzsuz ye de aklın  başına gelsin  ” diyerek bağırıp çağırmış. Keloğlan oralı olmamış,  aklı  fikri  definedeymiş.  Sabahı zor etmiş, erkenden kalkmış. Anasına:
 
“ Ana  ben defineyi aramaya gidiyorum. Kışlık yiyecek hazırlamıştım.  Varsın  gaz  olmasın,   akşamları erken yatarsın. Varsın tuz olmasın,  komşudan  istersin. Defineyi   bulursam,  seni sultanlar gibi yaşatacağım ”demiş. Anasının elini öpmüş. Keloğlan’ ın kararlı olduğunu gören  anası  çaresiz fikir değiştirmiş. “ Güle güle git, Keloğlan. İnşAllah defineyi bulursun  “ diyerek  Keloğlan’ ı  uğurlamış.
 
Keloğlan  dağ-bayır aşmış, günlerce aramış, sonunda haritadaki kuyuyu bulmuş. Define  bu kuyunun içindeymiş. Kuyuya attığı taş tak diye ses çıkarmış. Keloğlan kuyuda su olmadığını anlamış. Fakat  geçen yıl köydeki kör kuyuya inen ve bir  daha  çıkamayan  üç  kişi  aklına gelmiş. “ Yanımda köyden getirdiğim ip var. Kuyunun kenarına  bağlayıp insem ya ben de onlar gibi  kuyudaki zehirli dumandan boğulur kalırsam halim  nice  olur,   diye  düşünceye dalmış. Evvela bana mert, sözünün eri, kuyudaki tehlikeyi ortadan kaldırabilecek bir yardımcı  lazım. Böylesi de nerelerde bulunur, diye düşünürken  aklına Nasreddin Hoca gelmiş. Tamam  demiş  Hoca bu işin çaresini bulur. ‘ 
 
Az  gitmiş  uz  gitmiş,  sonunda  Akşehir’ e  varmış.  Sormuş,  Nasreddin  Hoca’ nın  evini göstermişler.  Kapıyı çalmış.  Nasreddin  Hoca   kapıyı  açmış. “ Buyurun  evladım  “  demiş, 
“ Ben  Nasreddin Hoca’ yım. Bir şey mi arzu etmiştiniz? “
 
“ Hocam  bizim köyde bana  Keloğlan derler. Sizin önemli bir meselenin çözümüne yardımınızı    rica   edecektim.  Beni   dinlemek   zahmetine   katlanırsanız   çok   sevinirim. “
Hoca  Keloğlan’ ı evine buyur etmiş. Keloğlan define haritasına nasıl sahip olduğunu, anasına  veda edip köyden ayrıldığını,  haritadaki  kuyuyu  bulduğunu,  kuyuya  neden  inemediğini anlatmış. “ Eğer defineyi bulursak yarı yarıya paylaşırız, Hocam. Ne dersiniz?  ” diyerek sözü bağlamış.
 
Nasreddin Hoca:
 
“ Uzun süredir kullanılmayan veya etrafındaki toprak tabakasından içine zehirli hava sızan kuyularda, yeterli hava akımı olmadığı için, bu zehirli hava  birikir. Eğer  böyle  kuyulara inilirse insanı zehirler, öldürür. Söylediğine göre  kuyunun derinliği dokuz on metre varmış.  Kuyunun çevresini kazıp genişletmek çok yorucu ve zahmetli, ikimiz başaramayız. Yardımcı bulmaya kalksak  kulaktan kulağa yayılır, halk  kuyunun  başına dolar. Başka  bir  yol bulmalıyız  Keloğlan.  Sen bizde birkaç gün misafir kal, düşünüp hal çaresini bulurum. “
 
Nasreddin Hoca  sonraki iki  gün  planlar yapmış, taslaklar  çizmiş.  Planları  demirciye götürmüş.   Bu aletlerin olanını  vermesini,  olmayanı  çizime  uygun  olarak  yapmasını   tembihlemiş.     Haftasına aletler hazır olmuş. İki eşeğin çektiği bir araba almış.  Arabaya aletleri, yiyecek,  içecek gibi ihtiyaçları koymuş. Karısıyla vedalaşıp eşeğine binmiş. Nasreddin Hoca  eşeğiyle önde, Keloğlan arabayla arkada, yola koyulmuşlar. Günlerce süren zahmetli yolculuktan sonra  definenin bulunduğu kuyuya varmışlar. Hoca   kuyuyu  incelemiş.  Keloğlan  ile  birlikte demirciye yaptırmış oldukları büyük körüğü kuyunun yanına indirmişler. Yaklaşık on santim genişliğindeki borunun bir ucunu kuyunun dibine sallamışlar. Diğer ucunu körüğe takmışlar.   Birlikte körüğe temiz hava basmaya başlamışlar. Yıllardır burada biriken durgun ve zehirli   hava, temiz ve basınçlı havanın  etkisiyle  parçalanmaya,  yavaşça  yükselmeye,  kuyudan çıkmaya başlamış. Körük her hava basışında kuyudaki zehirli hava oranı azalıyormuş. Bu işlem ertesi gün de devam etmiş. Üçüncü gün kuyunun temizlendiğine kanaat   getirmişler. Yine de her şeyden emin olmak için  Nasreddin Hoca  arabada getirdiği  bir  kediyi  çuvala koymuş. Çuvalı ipe bağlayıp kuyunun dibine sarkıtmış. Yarım saat sonra kediyi çıkardığında  dipdiri olduğunu görmüş.
 
Keloğlan  ipi beline bağlayıp kuyuya inmiş. Haritada belirtilen taşı çıkarmış. Taşın altındaki toprağı kazınca, sandığı bulmuş. Yanındaki diğer ipe sandığı bağlamış ve Hoca’ ya kendisini çekmesi için seslenmiş. Keloğlan kuyudan çıkınca, Hoca ile sandığı yukarıya çekmişler. Sandığın kilidini kırıp, kapağını  açınca, bir de ne görsünler: Çil çil altınlarla dolu değil miymiş sandığın içi… Çok sevinmişler. Hemen altınları paylaşmışlar. Ertesi gün, Nasreddin  Hoca eşeğiyle Akşehir’e, Keloğlan arabayla köyüne doğru yola koyulmuşlar.
 
Keloğlan   köyünde dillere destan bir konak yaptırmış. Hizmetçiler, uşaklar tutmuş. Tarlalar,  bağlar, bahçeler satın almış. Anasıyla birlikte sultanlar gibi yaşamaya başlamış.  Keloğlan’ ın görülmemiş zenginliği padişahın kulağına gitmiş. Ava çıktığı bir gün   Keloğlan’ ın konağına  uğramış. Keloğlan padişaha hürmet göstermiş, en iyi şekilde ağırlamış. Gördüğü yakın ilgiden  çok memnun kalan padişah, Keloğlan’ ı  gelecek ay kutlanacak bayram için, sarayına davet  etmiş.
 
Bayram günü Keloğlan  arabalar ve uşaklarla beraber  saraya gitmiş. Eğlenceler sırasında padişahın dünya güzeli kızı Menekşe ile tanışmış ve aşık olmuş. Menekşe de  Keloğlan’ ı görür görmez sevmiş ve yanından ayrılmak istemiyormuş. Bayram eğlenceleri bittikten sonra  Keloğlan konağına dönmüş. Anasına  Menekşe Sultan’ ı görür görmez aşık olduğunu, onsuz yapamayacağını söylemiş. Düşünmüşler, taşınmışlar, padişahtan Menekşe’yi istemeye karar vermişler. Daha sonra anasıyla gidip kızı istemişler. Padişah  Menekşe’yi Keloğlan’ a vermiş.  Keloğlan konağına dönüp düğün hazırlıklarına başlamış. Bir taraftan da Nasreddin Hoca’ ya  haberciler gönderip, düğüne davet etmiş.
 
Nasreddin Hoca  payına düşen altınlarla Akşehir’e döndükten sonra yoksulları, yetimleri,  giydirip kuşatmış, parasının çoğunu hayır işlerinde kullanmış. Bir yandan da Keloğlan’ın  köyünde konak yaptırdığını, uşaklar tutup,  araziler  satın alıp  sultanlar  gibi  yaşamaya başladığını dost sohbetlerinde ve gelip giden yolculardan duyar, anlatılanlara sevinirmiş.  Keloğlan’ ın  düğün haberini ve Menekşe Sultan ile evleneceğini duyunca keyfi  pek  yerine gelmiş. Hemen düğüne gitmek  için  hazırlıklara  başlamış. Halılar,  kürkler,  ipek  kumaşlar  almış. Menekşe’ye  küpe, kolye, gerdanlık gibi ziynet eşyaları almış. Ayrıca  dört atın çektiği  iki araba satın almış, iki tane de uşak tutmuş. En değerli elbiselerini,  en  gösterişli  kürkünü  giymiş. Karısıyla birlikte düğünden birkaç gün önce yola çıkmış.

Nasreddin Hoca  maiyetiyle birlikte gayetle şatafatlı bir şekilde saraya varmış. Keloğlan  Hoca’ yı  kapıda karşılamış. Elini öpmüş. Sarılmışlar, hasretle kucaklaşmışlar. Düğün gününe kadar Hoca  başından geçmiş nice olaylara  ince  espriler  katarak  anlatmış. Davetlilerin hoşça vakit geçirmelerine  yardımcı  olmuş.  Sazlı,  sözlü  eğlenceler  arasında Keloğlan ile Menekşe Sultan evlenmişler. Mutluluklarına diyecek yokmuş. Daha uzun yıllar mutlu ve bahtiyar olarak yaşamışlar.