Gönderen Konu: Kendinin Ustası Olmak  (Okunma sayısı 6065 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Kendinin Ustası Olmak
« : 01 Temmuz 2011, 17:38:28 »

Kendinin Ustası Olmak

Fincancı ustası çok haklı bir şöhrete sahipti. Ürettiği fincanlar hemen satılıyor, hatta müşterilerin sıra beklediği bile oluyordu.

Yaşlı adam seramik fırınına eğilmiş, merakla az önce fırına attığı fincanların pişmesini izliyordu. Genç yardımcısı, ustasının etrafında pervane gibi dolanmaktaydı. Genç adam bir taraftan ustasından kapacağı ayrıntıları yakalamaya çalışırken diğer taraftan da gelecekte kendi tezgahını kurmanın tatlı düşlerini kuruyordu. Fincanlar tam zamanında fırından çıkarıldı, genç kalfanın yakalayamadığı bir andan geçti ve sonuç her zamanki gibi mükemmeldi.

Genç kalfa daha küçücük çocukken bu iyi ustanın yanında çalışma nimetine mazhar olmuş birkaç kişiden biriydi. Çok azimli ve hırslıydı. Mutlaka o da kendi atölyesinde en güzel fincanları üretecek; yıllardır beklediği şan, şöhret ve zenginliğe kavuşacaktı.

Aradan birkaç yıl daha geçti. Kalfa kendisi için artık zamanın geldiğini düşünmeye başladı ve ustasına giderek el vermesini istedi. Yaşlı usta bir an duraksadı, ancak tereddüt anı fazla sürmedi ve genç adama dönerek “Yolun açık, başarın daim olsun!” dedi.

Genç adam kısa sürede atölyesini kurdu, fırınını yaktı ve ilk fincanlarını içeri verdi. Ustasının yaşadığı heyecanı şimdi daha iyi anlıyordu, kendisi de adeta fincanlarla birlikte fırında pişti. Artık zamanı gelmişti. Heyecandan elleri titreyerek fırının kapağını açtı ve ilk fincanı eline aldı. Ancak o da ne? Fincan dokunur dokunmaz çatlamıştı. Genç adam “Dokunmakta acele ettim, biraz beklemeliydim!” diye düşündü. Yaşadığı telaşı bastırmaya çalışarak bekledi, bekledi. Sonuç yine olumsuzdu. Dokunmadığı fincanlar da birer birer çatlıyordu. Ne yapacağını bilemez halde paniğe kapıldı. Aklına gelen her yöntemi uyguladı, olmadı. Ustasından öğrendiği çözümleri düşünüp uyguladı, yine olmadı.
Artık ustalığından endişeye düşerek korkmaya başlamıştı ki, aklına ustasına danışabileceği geldi. Bu seçenek yüreğine su serpmişti; zaman geçirmedi, ustasına koştu. Yaşlı adam tezgahının başında, yaktığı fırının hararetinde ve yine aynı heyecandaydı. Eski kalfasını görünce hiç şaşırmadı, işine tüm sükunetiyle devam etti. Eski kalfa, yeni usta yaşadıklarını anlattı. her şeyi doğru şekilde ve doğru zamanlamayla gerçekleştirmişti ama olmamıştı. Anlatırken sınavdan geçememiş öğrencinin utancını yaşıyordu, mutsuzdu. Hayallerinin parmaklarının arasından uçup gittiğini görmek onu kahrediyordu.

Yaşlı usta genci sözlerini bitirene dek sessizce dinledi ve başını sallayıp yerinden kalktı, gözleriyle kalfasına “Gel!” dedi. Sessizce izledi, ustasının yanında saygıyla durdu genç adam.
Usta fırının kapağını yavaşça açtı, yeni pişmiş fincanlardan birini alıp kalfasının kendisini Görebileceği pozisyon seçti, nefesinin bütün gücüyle sıcak fincana “Püf!” dedi. Kalfası bu Safhayı daha önce hiç görmemişti, merakla ustasını izlemeye devam etti. Yaşlı ustanın elindeki fincanda olumsuz bir gelişme yoktu ve sapasağlam avuçlarının içinde parlamaktaydı.

Genç adama dönerek "Sana on bir ders! Fincanları fırında gerektiğinden fazla tutar veya erken Çıkarırsan çatlayacaklardır. Fincanlar piştiklerinde çok sıcaktır ve hemen dışarı alınmalıdır. Dışarıdaki havayla fırın sıcaklığı arasındaki fark ortadan kaldırılmazsa fincan çatlar. Ben bu farkı nefesimin hararetiyle ortadan kaldırıyorum. Her işin bir “püf noktası” vardır ve ustalar onları usta yapan bu ayrıntıyı yılların tecrübesiyle öğrenirler!" Dedi.



Başkalarını yönetmek isteyen insan, herşeyden önce kendisinin ustası olmalıdır...
(Robert BURTON)

Anonim

Çevrimdışı mazlum

  • aktif yazar
  • *****
  • İleti: 861
  • Allah'a giden tüm yollar.Kalp lerden gecer.
Ynt: Kendinin Ustası Olmak
« Yanıtla #1 : 01 Temmuz 2011, 21:21:56 »
Tşk ler . Mücteba güzel bir Hikaye , Meslek sır'rı  derlerya  a6))
Bir harf yeter inan, varsa o evde bir insan.

Dost Ararsan Kendine Bak
Dostun Ağlasını Bulursun
Düşman Ararsan Yine Kendine Bak
Düşmanında Ağlasını Bulursun .
vesselam .

Çevrimdışı cennet_nuru

  • Cennet ucuz değil Cehennem dahi lüzumsuz değil...
  • araştırmacı
  • ***
  • İleti: 485
  • Her nefesimi SANA yönelmiş dualar eyle ...
    • sadakat.net
Ynt: Kendinin Ustası Olmak
« Yanıtla #2 : 02 Temmuz 2011, 03:18:13 »
Teşekkürler çok güzeldi...
O göremediğin koskoca derya gönlümdür...Gördüğün sahil ise dilim...Kıyılarıma vuran dalgalara şaşırma...!!Onlar aşktan gel-git'im...Beni kendinde,kendimde arama...Ben hem bende hem sende bir gizim...!!Beni Mecnun'dan Leyla'dan sorma...!!Ben sadece MEVLA'dan bir izim ... !!!

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Ynt: Kendinin Ustası Olmak
« Yanıtla #3 : 02 Temmuz 2011, 23:46:21 »
"Ben o çocukları sevdim"

Bir profesör, sosyoloji sınıfındaki öğrencilerini Baltimore şehrinin kenar mahallesine göndermiş ve o bölgede yaşayan 200 erkek çocuğun durumlarını araştırmalarını ve her bir çocuğun geleceği hakkında bir değerlendirme yapmalarını istemişti.

Araştırma yapan öğrencilerin hemen hepsi bu çocukların gelecekte hiç bir şanslarının olmadığını dile getirmişlerdi.
Bundan tam 25 yıl sonra bir başka sosyoloji profesörü, araştırmaları esnasında bu çalışmayı buldu ve öğrencilerinden bu projeyi sürdürmelerini ve aynı çocuklara ne olduğunu araştırmalarını istedi.

Öğrenciler o bölgeden taşınan ya da ölen 20 çocuk dışındaki 180 çocuktan 176’sının olağanüstü bir başarı gösterip avukat, doktor ya da iş adamı olduklarını ortaya çıkardılar.

Profesör çok etkilenmişti. Bu konuyu izlemeye karar verdi.
Birer yetişkin olan o çocukların hepsi o bölgede yaşadıkları için her biriyle buluşma şansı oldu.

“O koşullarda nasıl bu kadar başarılı oldunuz?” sorusuna verdikleri cevap hep aynıydı:

“Mahalle okulunda bir öğretmeniz vardı. Onun sayesinde.”

Profesör, bu öğretmeni çok merak etmişti. Hâlâ hayatta olduğunu öğrendiği yaşlı öğretmenin izini bulması çok zor olmadı. Kendisini ziyaret etmek için evine kadar gitti.
Karşısında yılların yüzüne eklediği kırışıklıklara rağmen hâlâ dinç duran bir kadın buldu. Merakla yaşlı kadına bu çocukları kenar mahalleden kurtarıp, başarılı birer insan ve yetişkin olarak hayata nasıl kazandırdığını bunun sihirli bir formülü olup olmadığını sordu.

Yaşlı öğretmenin gözleri parladı ve dudaklarının kenarında bir gülümseme belirdi.

"Çok basit" dedi.

“Ben o çocukları sevdim”
 
Anonim

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Ynt: Kendinin Ustası Olmak
« Yanıtla #4 : 05 Temmuz 2011, 13:29:17 »
Okulun ilk gününde 5'nci sınıfın önünde dururken, öğretmen çocuklara bir yalan söyledi.

Çoğu öğretmen gibi, öğrencilerine baktı ve hepsini aynı derecede sevdiğini söyledi. Ancak, bu imkânsızdı, çünkü ön sırada, oturduğu yerde bir yana kaykılmış, ismi Teddy Stoddard olan küçük bir çocuk vardı.

Bayan Thompson bir yıl önce Teddy´yi izlemişti ve diğer çocuklarla iyi oynamadığını, elbiselerinin kirli olduğunu ve sürekli olarak kirli dolaştığını gözlemişti. İlave olarak, Teddy bazen tatsız olabiliyordu. Ayrıca Teddy yavaş öğreniyordu.

Bu öyle bir noktaya geldi ki, Bayan Thompson onun kâğıtlarını büyük kırmızı bir kalemle işaretlemekten, kalın çarpılar (X) yapmaktan ve kâğıdının üstüne büyük "F" (en düşük derece) koymaktan zevk alır oldu.

Bayan Thompson´un okulunda, her çocuğun geçmiş kayıtlarını incelemesi gerekiyordu ve Teddy´nin kayıtlarını en sona bıraktı. Ancak, onun hayatını gözden geçirdiğinde, bir sürpriz ile karşılaştı.

Teddy´nin birinci sınıf öğretmeni şöyle yazmıştı,
"Teddy gülmeye hazır parlak bir çocuk. Ödevlerini derli toplu ve temiz yapıyor. Ayrıca çok terbiyeli. Onun etrafta olması çok eğlenceli."

İkinci sınıf öğretmeni şöyle yazmıştı,
"Teddy mükemmel bir öğrenci, sınıf arkadaşları tarafından çok seviliyor, ama annesinin ölümcül bir hastalığı olduğu için, evdeki yaşamı sıkıntı ve mücadele içinde geçiyor."

Üçüncü sınıf öğretmeni şöyle yazmıştı,
"Teddy´nin annesinin ölümü onun için çok zor oldu. Teddy elinden gelenin en iyisini yapmaya çalışıyor, ama babası ona ilgi göstermiyor ve eğer bazı adımlar atılmazsa evdeki yaşamı yakında onu etkileyecek."

Teddy´nin dördüncü sınıf öğretmeni şöyle yazmıştı,
"Teddy içine kapanık ve okulda derslere fazla ilgi göstermiyor. Çok fazla arkadaşı yok ve bazen sınıfta uyuyor."
Bayan Thompson problemi kavradı ve kendinden utandı. Öğrencileri ona güzel kurdelelerle ve parlak kâğıtlarla sarılmış Noel hediyeleri getirdiğinde bile çok kötü hissetti, Teddy´nin ki hariç.

Teddy´nin hediyesi bir marketten aldığı kalın, kahverengi ambalaj kâğıdı ile beceriksizce sarılmıştı, Bayan Thompson onu diğer hediyelerin ortasında açmaktan acı duydu.

Bayan Thompson paketten taşlarından bazıları düşmüş, sahte elmas taşlı bir bilezik ve çeyreği dolu olan bir parfüm şişesi çıkarınca, çocuklardan bazıları gülmeye başladı. Ama o bileziğin ne kadar güzel olduğunu haykırdığında, çocukların gülmesini engelledi, bileziği taktı ve parfümü bileklerine sürdü.

Teddy Stoddard o gün okuldan sonra öğretmenine şunu söylemek için kaldı, "Bayan Thompson, bugün aynı annem gibi kokuyorsunuz."

Çocuklar gittikten sonra, Bayan Thompson en az bir saat ağladı. O günden sonra, okuma, yazma ve aritmetik öğretmeyi bıraktı. Bunun yerine, çocukları eğitmeye başladı.

Bayan Thompson Teddy’e özel dikkat gösterdi. Onunla çalışırken, zihni canlanmaya başlıyor görünüyordu. Onu daha fazla teşvik ettikçe, daha hızlı karşılık veriyordu.

Yılın sonuna kadar, Teddy sınıftaki en zeki çocuklardan biri oldu ve tüm çocukları aynı derecede sevdiği yalanına rağmen, Teddy onun gözdelerinden biri idi.

Bir sene sonra, Bayan Thompson kapısının altında Teddy´den bir not buldu, ona hala tüm yaşamında sahip olduğu en iyi öğretmen olduğunu söylüyordu.

Altı yıl sonra Teddy´den bir not daha aldı. Liseyi bitirdiğini, sınıfında üçüncü olduğunu ve onun hala hayatındaki en iyi öğretmen olduğunu yazmıştı.

Bundan dört yıl sonra, bazı zamanlar zor geçmesine rağmen okulda kaldığını, sabırla çalışmaya devam ettiğini ve yakında kolejden en yüksek derece ile mezun olacağını yazan başka bir mektup aldı. Yine Bayan Thompson´un tüm yaşamındaki en iyi ve en favori öğretmen olduğunu yazmıştı.

Sonra dört yıl daha geçti ve başka bir mektup geldi. Bu kez fakülte diplomasini aldıktan sonra, biraz daha ilerlemeye karar verdiğini açıklıyordu. Mektup onun hala karşılaştığı en iyi ve en favori öğretmen olduğunu açıklıyordu. Ama şimdi ismi biraz daha uzundu.Mektup şöyle imzalanmıştı, Theodore F. Stoddard, MD. (Tıp Doktoru)

Öykü burada bitmiyor. Teddy'den gelen başka bir mektupta, bir kızla tanıştığını ve onunla evleneceğini söylüyordu. Babasının birkaç hafta önce vefat ettiğini açıklıyordu. Evlenme töreninde Bayan Thompson´un damadın annesine ayrılan yere oturup oturamayacağını soruyordu.

Şüphesiz Bayan Thompson bunu kabul etti. Ve tahmin edin ne oldu? Tasları düşmüş olan o bileziği taktı. Dahası, Teddy´nin annesinin sürdüğü parfümden sürdü. Birbirlerini kucakladılar ve Dr. Teddy Stoddard, Bayan Thompson´un kulağına şöyle fısıldadı; "Bana inandığınız için teşekkür ederim Bayan Thompson. Bana önemli olduğumu hissettirdiğiniz ve bir fark oluşturabileceğimi gösterdiğiniz için çok teşekkür ederim" Bayan Thompson, gözlerinde yaşlarla ona, şöyle dedi; "Teddy, yanlış şeylere sahiptim. Bir fark oluşturabileceğimi bana öğreten sensin. Seninle tanışıncaya dek, nasıl öğreteceğimi bilmiyordum".

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Ynt: Kendinin Ustası Olmak
« Yanıtla #5 : 06 Temmuz 2011, 18:39:23 »
Bir baba evlenmek üzere olan oğluna tavsiyelerde bulunuyormuş.
"Son tavsiyemi mutfakta anlatmak istiyorum" demiş.
Mutfağı ve yemek yapmayı bilmeyen delikanlı
"Olur" demiş çekine çekine.
Baba, ocağa aynı büyüklükte üç kap koymuş, hepsini suyla doldurup üçünün de altını yakmış.
"Şimdi, istediğim her şeyden iki tane vereceksin bana" demiş oğluna.
Sırasıyla havuç, yumurta ve kavrulmamış kahve çekirdeği istemiş...
Oğlu hepsinden ikişer tane vermiş babasına.
Adam iki havucu birinci kaba, iki yumurtayı ikinci kaba ve iki kavrulmamış kahve çekirdeğini üçüncü kaba koymuş.
Her üçünü de yirmi dakika süreyle kaynatmış.
Daha sonra kapları indirip yemek masasına buyur etmiş oğlunu.
Yemek masasında üç tabak duruyormuş.
Kaplarda kaynayan havuçları, yumurtaları ve kahve çekirdeklerini büyük bir özenle tabaklara yerleştirmiş.
Sonra oğluna dönüp sormuş: "Ne görüyorsun?"
Oğlu düşünürken açıklamaya başlamış.
"Havuçlar haşlandıkça aslını kaybedip yumuşamış.
Yumurtalar görünüşte baştaki gibi sert duruyorlar ama içleri katılaşmış. Kahve taneleri ise olduğu gibi duruyor, başta neyseler sonunda da öyleler.."

Sonra asıl tavsiyesine sıra gelmiş:
"Evlilikte aşk ve şefkat birlikte olmalıdır. Aşksız bir evlilikte her iki eş de şu gördüğün havuçlar gibi birbirlerini tüketirler, eskitirler, pörsütürler.
Şefkatsiz bir evlilikte ise eşler birbirlerine ne kadar tahammül etseler de, şu gördüğün yumurtalar gibi içten içe katılaşırlar, birbirlerinden uzaklaşırlar.
Aşkın da şefkatin de olduğu bir evlilikte ise, şartlar ne olursa olsun, eşler tıpkı şu kahve taneleri gibi, birbirlerinin yanında kalırlar, kendi kişiliklerini yitirmezler. Kahve tanelerinin tekrar kaynatılmaya hazır olmaları gibi, onlar da birbirleriyle baş başa uzun yıllar geçirmeye isteklidirler. Oğlu aldığı bu dersten tatmin olmuşa benziyordu.
"Asıl ders bu değil!" dedi baba.

Oğlunun elinden tuttu, ocağın üzerinde bıraktığı kapların içinde kalan suları gösterdi.
"Havuçlardan ve yumurtalardan arta kalan suya bak... İkisinde de bir tat yok "
Kahve çekirdeklerini çıkardığı kaptaki suyu yavaşça bir fincana boşalttı. Mis gibi taze kahve kokuyordu. Fincanı oğluna uzattı.

"İçmek istersin herhalde" dedi. Oğlu kahvesini yudumlarken konuşmasını sürdürdü.
"Kahve çekirdekleri gibi birbirlerini tüketmeyen eşlerin paylaştığı yuva da işte böyle olur. Mis gibi, temiz ve huzur verici. Başka herkesin fincanına koyup yudumlayacağı taze kahve gibi... Çünkü onlar birbirlerini harcamayarak, birbirlerine aşkla ve şefkatle davranarak hayata kendi tatlarını, kokularını ve renklerini katmayı başarırlar."

Alıntıdır.

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Ynt: Kendinin Ustası Olmak
« Yanıtla #6 : 08 Temmuz 2011, 02:19:26 »
Bir gün sormuşlar ermişlerden birine:
"Sevginin sadece sözünü edenlerle, onu yaşayanlar arasında ne fark vardır?"
Bakın göstereyim demiş, ermiş.
Önce sevgiyi dilden gönüle indirememiş olanları çağırarak onlara bir sofra hazırlamış. Hepsi oturmuşlar yerlerine. Derken tabaklar içinde sıcak çorbalar gelmiş ve arkasındanda derviş kaşıkları denilen bir metre boyunda kaşıklar. "Ermiş bu kaşıkların ucundan tutup öyle yiyeceksiniz" diye bir de şart koymuş. Peki demişler ve içmeye teşebbüs etmişler. Fakat o da ne? Kaşıklar uzun geldiğinden bir türlü döküp saçmadan götüremiyorlar ağızlarına.
En sonunda bakmışlar beceremiyorlar, öylece aç kalkmışlar sofradan.
Bunun üzerine şimdi demiş ermiş, "sevgiyi gerçekten bilenleri çağıralım yemeğe". Yüzleri aydınlık, gözleri sevgi ile gülümseyen ışıklı insanlar gelmiş oturmuş sofraya bu defa. "Buyurun" deyince, her biri uzun boylu kaşığını çorbaya daldırıp, sonra karşısındaki kardeşine uzatarak içirmiş. Böylece her biri diğerini doyurmuş ve şükrederek kalkmışlar sofradan işte demiş ermiş, kim ki gerçek sofrasında yalnız kendini görür ve doymayı düşünürse, o aç kalacaktır. ve kim kardeşini düşünür de doyurursa o da kardeşi tarafından doyurulacaktır şüphesiz ve şunu da unutmayın, gerçek pazarında alan değil, veren kazançtadır.

mazhar

  • Ziyaretçi
Ynt: Kendinin Ustası Olmak
« Yanıtla #7 : 08 Temmuz 2011, 09:07:05 »
Her ustayım diyene,artık usta oldum,ustalık dönemim bundan sonra beni görün diye düşününenlere ! usta olup olmadıklarını tekrar düşünmeleri lazım.

Ustalık için sadece maddi icazet yetmiyor.Asıl ustalık Manevi icazet almaktır.
« Son Düzenleme: 08 Temmuz 2011, 09:09:10 Gönderen: mazhar »