Gönderen Konu: Kıymetini Bilenler Bayrama Böyle Hazırlanırdı  (Okunma sayısı 2400 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Kıymetini Bilenler Bayrama Böyle Hazırlanırdı
« : 29 Ağustos 2013, 10:44:40 »

Kıymetini Bilenler Bayrama Böyle Hazırlanırdı


Ramazan Bayramlarının yaklaşmasıyla birlikte Osmanlı devrinde, bayramla alakalı olarak yapılan en önemli faaliyetlerden biri, hiç şüphesiz bayram gününün tesbîti ve bunun çeşitli yollarla halka duyurulmasıdır. Ramazan’da olduğu gibi bayramlarda da en mühim mesele hilalin görünmesi yani rü’yet-i hilâldir ve bu mes’ele bazen çok ciddi münakaşalar doğurmuş, pek çok ihtilafa sebebiyet vermiştir.

Bayramın tesbît ve i’lâmı

“Bir ay yirmi dokuz gecedir. Hilâli görmedikçe oruç tutmayınız. Eğer hilâl ile aranıza bulut girer ise, Şaban ayını otuz güne tamamlayınız” hadis-i şerîfine istinaden asr-ı
saadetten beri Ramazan ayı ve bayramların tespitinde hilâlin görülmesi esas alınmıştır.

Bu ve benzeri hadis-i şerîfler dolayısıyla İslam ülkelerinde hilâlin çıplak gözle görülmesi usûlü tatbik edilmiş ve Osmanlılar da Ramazan ayı ve bayramların tespitinde “ru’yet-i hilâl”i esas almışlardır.

Osmanlılar’da yılın ay ve günlerini gösteren takvimler yapılmış ve özellikle kamerî ayların başlangıçları gurrenâmelerle gösterilmiştir. Ancak Ramazan ve Şevval gurreleri, yani oruca başlama ve bayram için esas olan, hilâlin gözlenmesi olmuştur. Bu, bizzat gözetleme yapan kişilerden (râsıtlar), İstanbul Kadısı, Şeyhü’l-İslâm, Sadrâzam ve Padişah’a kadar uzanan çok ciddi bir faaliyettir.

Taşrada  ise hilâlin gözlenmesi ve bununla  ilgili mahkeme i’lâmının düzenlenmesi \ vazifesini, mahallin kadısı icrâ ediyordu. İstanbul’da hilâlin görülebilmesi için Çamlıca Tepesi , Harbiye Nezâreti meydanında kâin harîk (yangın) kulesi, Süleymaniye, Fatih, Cerrahpaşa, Sultanselim ! ve Edirnekapısı Cami-i Şerîflerinin minareleri tercih edilmekteydi. Bunlarla da iktifâ edilmeyip, civar il ve ilçelerden de haber beklenmekteydi.

Havanın açık olmadığı ve hilalin görülemediği zamanlarda da bayram gününün tesbîtinde ikinci yola, “tekmîl-i selâsîn”e itibar olunurdu. Yani bir önceki ayın ilk günü(gurresi) belirlenerek ay otuza tamamlanır, bu suretle bayram günü tespit edilirdi.

Bayram günü tesbît edildikten sonra kadı, vekâyi’ kâtibine bi’r-rü’ye veya tekmîl-i selâsîn
ile bayramın tesbîtini hicrî takvime göre i’lâma kaydeder, hazırlanan i’lam Sadârete arz olunurdu.

Bayramın halka ilanı

Bayram gününün tesbîti ve i’lâmın hazırlanmasından sonra Sadâretten çıkan buyruk, ilgili yerlere ulaştırılarak bayram ilân edilmeye başlanırdı. Bayramın ilanında en kestirme yol Arefe günü ikindi vaktiyle başlayan top atışlarıydı. Hatta Ramazan ve Kurban Bayramlarında atılan toplara “bayram topu” denmekteydi. Bayramın ilan edilmesinde başvurulan diğer bir yöntem de, kandillerin yakılmasıydı. Birkaç istisnâ dışında hemen hemen bütün bayram i’lâmlarında kadılar bayramın ilanı için îkâd-ı kanâdil yani kandillerin yakılması için izin istemişlerdir. 19. Yüzyılın sonlarına doğru top atışları ve îkad-ı kanâdil ile birlikte, gazeteler aracılığıyla da bayram ilanının yapıldığı görülmektedir.

Sarayda bayram hazırlıkları

Sarayda bayram merasimleri bayrama dört gün kala, 26 Ramazan ve 5 Zilhicce’de başlardı. Padişah’la yapılacak muâyededen önce Sadrazam ve Şeyhülislam’ın tebrikleşmeleri yanı sıra diğer ricâl-i devlet de bu günlerde bayram tebriklerini iletirlerdi. Sadrazam’la bayramlaşacak zevât önceden tesbît edilerek, Şeyhülislam’ın Sadrazam’la bayramlaşmaya geldikleri gün, Çavuşbaşı tarafından vüzerâ, İstanbul Kadısı, Yeniçeri Ağası, Cebeci Ağa, Topçubaşı Ağa, Sür’atçiler Nâzırı Efendi, Toparabacıbaşı Ağa, Kapıcılar Kethüdası Ağa ve çeşitli mevkîlerde görevli devlet adamlarına davetiyeler gönderilirdi.

Bayramın birinci gününde yapılacak olan “Muâyede-i Hümâyûn”a katılmak suretiyle Padişah’la bayramlaşacakların listelerinin hazırlanması ve kendilerine
davetiyeler gönderilmesi de sarayda yapılan hazırlıklardandır. Muâyede-i Hümâyûn için yapılacak olan hazırlıklardan biri de Padişah’ın oturacağı tahtın hazırlanmasıydı. Hazine Kethüdâsı ile diğer saray ağaları nezaretinde çıkarılan taht, gılman ve Hazîne-i Hümâyûn eskilerine (kıdemlilerine) yüklenip Bâbü’s-saade’nin iki kapısı arasına getirilir ve gereken düzenleme ile süsleme işlemleri yapıldıktan sonra Zülüflü Baltacılar tarafından Bâbü’s-saade’nin sağ tarafında bulunan dehliz etrafındaki birinci ve ikinci mermer sütunlar arasında biraz ileriye götürülüp konulurdu.

Harem’de bayram hazırlığı bir hafta önceden başlardı. Bayram muâyedeleri yılda yalnız iki defa olduğu için de elbiselerini büyük bir titizlikle seçer ve aynı ihtimamla bunlara takılacak mücevherât ve elbiseye uygun hotozlar (başlıklar) belirlenir bu arada diktirilen elbiseler muâyede gününe kadar kimseye gösterilmezdi. Harem halkının yanı sıra sarayda büyük ve küçük kalfaların, saraydaki hizmetkârın hepsine mevkîlerine uygun bayramlıkların yaptırılması da adettendi. Kadir Günü terzi bohçaları gelir, başağalarla başhademelere de esvap yaptırılır; ayrıca diğer bendelere, üzerlerinde adlarının yazılı olduğu bohçalarla bayram bahşişleri verilirdi.

Saray mutfağında da hazırlıklar tüm hızıyla sürer, bayram ziyâfetleri için ne lazımsa o yapılırdı. Bütün eksikler tamamlanır, kurulacak ziyâfet sofralarında müsafirlere ikram edilecekler tesbît edilirdi. Peygamber Efendimiz’in bayram sabahları hurma yemesinden mülhem İslam kültüründe doğan bayram

tatlısı yapma ve ikram etme geleneği sarayda da ihmal edilmez, her iki bayram için de pek çok çeşit tatlılar hazırlanırdı. Bütün bu hazırlıklar Arefeden evvel bitirilir; Arefe günü gençler ve çocukların tamamı giyinir, sarayın büyük beylik sofralarında, avluda, bahçede ve ormanda gezinirler; bu gezintiye de “Arefe Çiçeği” denilirdi.

Reayanın bayram hazırlıkları

Ninelerin çömlek hesabı ile bayrama dokuz gün kala, orta halli aile hanımlarının çoğu, çarşaflarını giyip peçelerini taktılar mı çocuklarını ellerinden tutmuş, büyük bir davayı halle giden insanların telâşı ile sağa sola bakmadan, soluğu ya Kapalı Çarşı’da yahut Mahmutpaşa’da alırlardı. Bazı aileler ise bu alışverişe dadısı ve bacısı  ile birlikte çıkar, daha alafranga şeyler alacakları için Galata yahut Beyoğlu’na giderlerdi.

Eğer mevsim kış ise büyükanne yahut nine için en iyi pamuklu kumaştan hırkalar satın alınması başta gelirdi. Mevsime göre ipekliler, pazenler, çarşaflıklar, peçeler, eldivenler, uzun konçlu çoraplar, damat ve gelinlere kıymetli hediyeler. Bir kısmı bayramda akraba ve komşu çocuklarına ucuna gümüş paralar düğümlenip hediye edilecek olan beyaz keten ve ipek mendiller. Kız çocuklarına rengârenk kurdeleler, genç hanımlara iskarpinler, yaşlılara mercan terlikler. Bayram sabahı bekçi ile davulcuya hediye edilecek çiçekli veya şal örneği mintanlar, koskoca çevreler. Söz konusu yerlerden bayram için gerekli olan ihtiyaçlar tedarik edildiği gibi çocuk ve hanımların bayramlık elbiselerinin dikimi hızlanırdı.

Kurban Bayramlarında hane sahibi, kendisine, haremi, evlatları ile gelin ve damat gibi yakın akrabasına, merhum olan peder ve validesine ve yine vefat etmiş zevce
ve evlatlarına birer koyun alır, bu koyunlara evin ahır bölümünün bahçesinde üç-beş gün bakılırdı. Bayram . gününe yakın kurbanlıklar yıkanır, taranır, bayram için süslenirdi.

Müsafirlere ikram edilecek olan şekerlemeler alınır, tatlılar evin hanımları tarafından pişirilir, imkânlar nisbetinde mutfakta eksik bir şey bırakılmazdı. Bütün bu hazırlıklar netîcesinde bayram arefesinde pâyitaht baştanbaşa temizlenmiş ve bayramı karşılamaya hazır hale getirilmiş olurdu.


1- Sahih-i Buhârî Muhtasarı, Tecrid-i Sarîh Tercümesi, trc. A.Naim-Kâmil Miras, Ankara 1972, VI, s. 255.
2- Prof. Dr. Kâmil Miras, Ramazan Musahabeleri, İstanbul, 1949, s.7.
3- Balıkhâne Nâzırı Ali Rıza Bey, Eski Zamanlarda İstanbul Hayatı, haz. Ali Şükrü Çoruk, İstanbul 2001, s.213.
4- Özdemir Nutku, “Bayram”, DİA, İstanbul 1992, V, s.264.
5- Necati Döğüş, Arşiv Belgeleri Işığında XIX. Yüzyılda Dinî Bayramlar, İstanbul 2001, s. 30.
6- Es’ad Efendi, Teşrîfât-ı Kadîme, İstanbul 1979, s. 68-69.
7- İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Devletinin Saray Teşkilatı, Ankara 984, s.203.
8- Safiye Ünüvar, Saray Hâtıralarım, İstanbul 1964, s. 98.
9- Döğüş, age, s. 102.
10- Leyla Saz, Haremin İç Yüzü, İstanbul 1974, s. 127, 194.
11- Halit Fahri Ozansoy, Eski İstanbul Ramazanları, İstanbul 1968, s. 100-103.
12- Theophile Gautier, Istanbul, trc. Bedriye Şanda, İstanbul (tarihsiz), s. 225.


Haber Merkezi | 02 Ağustos 2013 | İnsan ve Hayat Dergisi