“İnsanlar konuşa konuşa, hayvanlar koklaşa koklaşa anlaşırlar” sözü, bizim medeniyetimizin bir mütearifesi. Bu tabirdeki “konuşa konuşa” ifadesi, söz söylemedeki çokluğu ve sürekliliği teşvik ediyor gibi görünüyor. Halbuki yine bizim medeniyetimizde sözün kısasının makbul sayıldığını biliyoruz. Üstelik mükâleme, yani söz söyleme manasına konuşmanın eskiye oranla israf derecesinde çoğalmasına rağmen, anlaşmazlıkların arttığını da hepimiz müşahede ediyoruz. Bugün artık konuşa konuşa ihtilafa düşen, anlaşmazlıklarını büyüten bir toplum haline geldiğimiz kesin. Bu noktada atalarımızın yanıldığı hükmüne varmadan önce, sarf edilen bunca söze rağmen gerçekten konuşup konuşmadığımızı sorgulamamız, “konuşma”nın ne olduğu üzerinde düşünmemiz gerekiyor.
Konuşmak ünsiyet eylemektir
Dilimizde söz söylemeyi karşılayan kelimeler, bu manayı hep dolaylı olarak verir. Asıl olarak sözün söylenme zeminini, imkanını yahut maksadını anlatan kelimelerdir bunlar. Konuşmak, “karşılıklı konmak, mülâki olmak” manasına müşareket (ortaklık, işteşlik) bildiren bir fiildir mesela. Göçebelik zamanlarımızda çadırlarıyla birbirlerinin yakınına konanların, yani “konşu” (komşu) olanların, bu yakınlıkla birbirlerini duyma ve anlama imkanı elde etmesi sebebiyle, kelimeye bilahare “söz söyleme” manasını yüklemişiz. Eski Türkçedeki eyitmek / ayıtmak filli de karşımızdakinin idrak mekanizmalarını harekete geçirerek onu muhatap haline getirmek demek. Ayıtmaktaki “uyandırmak, âgâh kılmak, muhatap aldığımız insanın hakikati görmesini sağlamak” manası ise söz söylemenin kendisinden ziyade maksadını öne çıkarmaktadır. Azeri Türkçesinde konuşmak manasına kullanılan “danışmak” kelimesi de hem “tanış olma”yı, hem görüş alış verişini anlatmaktadır ki bunlar her halükârda yakınlığı gerektirmektedir.
Hülasa konuşmak “yakın olmak” demek ve mükâleme bu yakınlığın mümkün kıldığı fiillerden biri. Konuşmadaki yakınlık, komşuluk hukukuna riayeti de icap ettirdiğinden sadece mekanla alakalı bir mesafe azlığından ibaret değil. Aynı zamanda bir gönül yakınlığını, ülfet yahut ünsiyeti, aşinalıktan kaynaklanan bir muhabbet ve hürmeti de ifade ediyor. Böyle olduğu içindir ki bir dostluk ve muhabbet zemininde yeri, zamanı, kıvamı, maksadı, ifade tarzı gözetilmeyen sözler, anlaşma yerine tefrikaya yol açıyor. Dostluk ve muhabbetin iktizası değilse, söylenenler konuşma olmuyor yani.