Gönderen Konu: Korktukları İslam Bu mu?  (Okunma sayısı 26135 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı bin_sultan

  • araştırmacı
  • ***
  • İleti: 341
    • http://www.teslimiyet.com.tr.tc
Korktukları İslam Bu mu?
« : 14 Kasım 2010, 14:30:28 »

                 Korktuğunuz İslam Bu mu?

Dünya Milenyum da denilen Miladi 3. binyıla İslamofobi   /İslam Korkusuyla girdi ve o cadde de hala yol almaya devam ediyor.

İslam, tüm Peygamberlerin tebliğ ettiği evrensel bir dinin adıdır. İnsanlar İslam’dan neden korkar hep merak etmişimdir. Anladığım kadarıyla Şu anda Dünyadaki Müslüman olmayanlarda bulunan bu korkuyu iki nedene bağlayarak anlamaya çalışalım,

1-   Kendini İslam Savaşçısı (!) diye öne süren İslam’ı anlayamamış zavallılardan gelen Terör olayları.

2-Acaba İslam Dini yayılarak bizi ve koltuklarımızı da etkiler mi korkusuyla Müslüman olmayan halkın ve Ülkeler idarecilerinin korkuları.

1.   sınıf korku son yıllarda İslam’a da zarar vermekte olan bir sebeptir. Ancak İslami araştırmaların artması ve Kur’anın Dünyada en çok satan /Bestseller  arasında daima birinci sırada olması bu durumun İslam’ın lehine olduğunu açıkça göstermektedir. Ama ne olursa olsun Terörle İslam’ın asla alakası olamaz ve bu Kuttai tarikliği/Yol kesiciliği yapanların asla haklı bir gerekçeleri olamaz.

2.   maddedeki korkunun ise asla ecele bir faydası yoktur. Ecel derken bu kişisel ecel değil, ülke ve Devlet ecelidir ki bunlarında bir vadesi vardır ve ne bir dakika ileri , ne bir dakika geri gitme imkanı vardır. Yani, İslam Allahın istediği gibi yayılacak ve yeryüzü tek Dine ve Allaha teslim olacaksa vadesi gelen Ülkeler ve Milletler kendi istekleriyle teslim olacaklar ve yıkılan İmparatorluklarının eceli yetmiş olacaktır. Bu durumu şu ayeti kerime ne güzel anlatımı bir bakalım;

Hicr
(5) Hiçbir toplum ecelini geçemez ve ondan geri de kalamaz.  

Bütün İnsanlık, kendi fıtri akidesi olan İslamı mutlaka tanıyacak ve er geç ona teslim olacaktır. Önemli olan burada, Müslümanlarında bir katkıya sahip olması ve iyi örnek olarak İslam’ı tüm insanlara anlatmasıdır.

Bu çalışmamızda İslam’dan korkmamak ve ona teslim olmak için önümüzde bekleyen yüzlerce nedeni değerli okuyucularımla paylaşmak bizim için bahtiyarlık olacaktır.

Mükremin KIZILCA/Konya
« Son Düzenleme: 17 Kasım 2010, 16:17:41 Gönderen: bin_sultan »
NANIYORSANIZ EN ÜSTÜN SİZSİNİZDİR

Çevrimdışı bin_sultan

  • araştırmacı
  • ***
  • İleti: 341
    • http://www.teslimiyet.com.tr.tc
Ynt: Korktuğunuz İslam Bu mu?
« Yanıtla #1 : 14 Kasım 2010, 14:30:53 »
               Köleliği İslam Kaldırdı

 İnsanlar yeryüzünde Allahın yolundan saptıkça Şeytani tuzaklarla birbirlerini sömürmüşler ve ezmişlerdir. Bu sömürünün en ilginç gelişmiş hali ise bir insanın diğer bir insana köle olmasıdır.
 Kölelik Arapçada İbadet yani kulluk kelimesiyle karşılanmaktadır. Bu baptan girildiğinde Allahın tüm insanlara yasakladığı bir Emperyalist uygulamadır kölelik. Allah c;  Zariyat suresinde,

(56) Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım. 

Buyurarak insanların ancak kendisine kulluk için var edildiklerini beyan etmiştir.

Aşağıdaki ayetlerde ise Allahtan başkasına kul ve köle olmayı kesin bir ifadeyle yasaklamıştır.


Enam
(102) İşte sizin Rabbiniz Allah. Ondan başka hiçbir ilah yoktur. O her şeyin yaratıcısıdır. Öyle ise O'na kulluk edin. O her şeye vekil (her şeyi yöneten, görüp gözeten)dir. 

Hud
(26) "Allah'tan başkasına ibadet ve kulluk etmeyin. Doğrusu ben sizin adınıza elem dolu bir günün azabından korkuyorum." 

Enam
(102) İşte sizin Rabbiniz Allah. Ondan başka hiçbir ilah yoktur. O her şeyin yaratıcısıdır. Öyle ise O'na kulluk edin. O her şeye vekil (her şeyi yöneten, görüp gözeten)dir. 

İnsanlığa yol gösteren son ilahi vahi olan kuranı kerimde daha birçok ayette Allahtan başkasına kulluk, kölelik açıkça yasaklanmıştır.

Kur’anın ilk suresi olan ve her rekâtta ilk okunan Fatiha suresinde Allah c, tüm kullarından sadece kendisine kulluk edileceği ve yalnızca kendisinden yardım istenebileceği hakkında bütün Müminlerden bir ahit almıştır;

“5. (Allahım!) Yalnız sana kulluk ederiz ve yalnız senden yardım dileriz.

İslam tarihinde yani peygamberler tarihinde tüm peygamberler, sadece Allaha kul ve köle olmayı tebliğ ederken karşılarına tam tersini isteyen Nemrutlar, Firavunlar, Şeddadlar, Azerler, Abu cehiller çıkarak hiç bitmeyen bir savaşı başlatmışlardır.

Bu savaş Hürriyet ve Esaret, İnsana ve ya Allaha kul/köle olma konusunda devam edip gitmektedir.

1430 yıl önce Dünyada hüküm süren İnsanın İnsanı alıp satarak mal gibi kullanması ve bir diğerini hayvanlar gibi  muameleye tabi tutması İslam ile beraber tarihe karışmaya başlamış ve İslam yüceldikçe bu anlayış batmıştır. Özellikle o devirlerde 20. yüzyıla kadar siyah renkliler beyaz renklilerce hunharca köleleştirilerek insanlık zulmü devam etmiştir.

Halbuki İslam’ın ve Evrenin kutsal kitabı insanları şöyle tarif ve kategorize ediyordu;

Hucurat
(13) Ey insanlar! Şüphe yok ki, biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve birbirinizi tanımanız için sizi boylara ve kabilelere ayırdık. Allah katında en değerli olanınız, O'na karşı gelmekten en çok sakınanınızdır. Şüphesiz Allah hakkıyla bilendir, hakkıyla haberdar olandır. 

İlahi vahyin başladığı ilk yıllarda, İnsanın İnsana kulluğu ve köleliği kesin yasaklanmadan önce Müslümanlar arasında da köle edinenler vardı. İşte Allah c, onları aşağıdaki ayetleriyle bir bir köleleri ellerinden çıkararak serbest bıraktırmıştır.

Nisa, 92. Bir müminin bir mümini öldürmesi olacak şey değildir. Ancak yanlışlıkla olması başka. Kim bir mümini yanlışlıkla öldürürse bir mümin köleyi azad etmesi ve bağışlamadıkları sürece ailesine diyet ödemesi gerekir. (Öldürülen kimse) mümin olur ve düşmanınız olan bir topluluktan bulunursa, mü’min bir köle azad etmek gerekir. Eğer sizinle kendileri arasında antlaşma bulunan bir topluluktan ise ailesine verilecek bir diyet ve mü’min bir köle azad etmek gerekir. Bunlara imkan bulamayanın, Allah tarafından tövbesinin kabulü için iki ay ardarda oruç tutması gerekir. Allah hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.

Maide, 89. Allah, boş bulunarak ettiğiniz yeminlerle sizi sorumlu tutmaz. Ama bile bile yaptığınız yeminlerle sizi sorumlu tutar. Bu durumda yeminin keffareti, ailenize yedirdiğinizin orta hallisinden on yoksulu doyurmak yahut onları giydirmek ya da bir köle azat etmektir. Kim (bu imkanı) bulamazsa onun kefareti üç gün oruç tutmaktır. İşte yemin ettiğiniz vakit yeminlerinizin keffareti budur. Yeminlerinizi tutun. Allah size âyetlerini işte böyle açıklıyor ki şükredesiniz.

Mücadele, 3. Kadınlarından zıhar yaparak ayrılıp sonra da söylediklerinden dönecek olanlar, eşleriyle birbirlerine dokunmadan önce, bir köle azat etmelidirler. İşte bu hüküm ile size öğüt veriliyor. Allah yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır.

Bilerek ya da bilmeyerek yapılan günahların affı, bir köleyi serbest bırakma şartına bağlanarak son kölelerde Müslümanların elinden salıverilmiştir.

Köleliğin Dünyada yasalarla yasaklanışı, ise şöyle özetlenebilir; 18. yüzyılda Avrupa ve ABD'de köle ticaretine karşı tepkiler yoğunluk kazandı. 19. yüzyılda İngiltere ve ABD'de köle ticaretine karşı dernekler kuruldu. 1804'te Maryland'ın kuzeyindeki eyaletler köleliğin kaldırılmasına karar verdi. 1878 yıllarında İngiltere ile ABD'de köle ticareti yasaklandı. 1833'te İngiliz sömürgelerinde kölelik kaldırıldı; 1846'da ABD'nin özgürlük yanlısı eyaletlerinde hiç köle kalmamıştı.
Kölelik Batı Hint Adaları'nda 1848'de kaldırıldıktan sonra Portekiz, Hollanda ve İspanya'ya bağlı topraklarda da yasaklandı. En son olarak ta Kuzey Amerika da 1865 te yasaklandı.

Bütün bu iyi gelişmeler İslam’dan tam 1300 yıl sonra oldu. Tabiî ki İslam ve Kur’andan ilham alınarak.
 Ey İnsanlar! İslam yücedir ondan yüce bir dava ve deva yoktur gelin İnsanlığın bu son evrensel mesajına kulak vererek kendimizi ve sevdiklerimizi ziyan ve zarardan koruyalım.
NANIYORSANIZ EN ÜSTÜN SİZSİNİZDİR

Çevrimdışı bin_sultan

  • araştırmacı
  • ***
  • İleti: 341
    • http://www.teslimiyet.com.tr.tc
Onurlu Bir Toplum
« Yanıtla #2 : 17 Kasım 2010, 16:17:07 »
                                       Onurlu Bir Toplum

 İslam’ın en büyük hedefi; Dünyada iken Ahireti kazanacak Onurlu bir toplum oluşturmaktır. Bu Müslümanlarında en büyük idealidir. Bunu sağlamak için Evrensel İlahi mesaj Kur’anda birçok ayet vardır.
 
Tüm İnsanların istediği nedir? Hiçbir dinsel giriş yapmadan bunu herkes kafasında bir tasarlasın bakalım. Sahi İnsanlar nasıl bir Dünya ve toplum istiyor. Böyle bir soruya verilecek cevabı bir cümle ile özetlememiz gerekirse şöyle bir toplama oluşturabiliriz;

Kimsenin kimseye zarar vermediği, kavgasız, savaşsız, barış içerisinde, onurlu, insanın insana eğilmediği karnı tok, alnı ak, hoşgörü ve anlayış içerisinde mutlu olarak Ebedi hayatı kazanmaya matuf iyilikten başka bir şey yapmayan hatta düşünmeyen, İnsanlığı özünde yaşayan ve yaşatan ideal bir toplumdur hedef.

Evrende Allahın görevlendirdiği peygamberlerin bunun dışında bir şey istedikleri var mı? Onların tebligatı olan kutsal metinlerin bunun dışında bir öğretileri mevcut mu? Hayır. İşte Tevrat ve İncilin çağımız insanına söylenmesi gereken kısımlarını da içine alarak İnsanlığa son sözü söylemeye ve son daveti yapmak üzere Peygamberlerin sonuncusuna gönderilen Kur’an çağımızda ilk okunması ve incelenmesi, hayatta her konuda rehber edinilmesi gereken bir kitap olarak önümüzdedir ve bizden istediği böyle bir toplumu oluşturmaktır.

Zaten dinin tarifi bunu gayet güzel özetlemektedir;
Din, Akıllı yaratıkları kendi istekleriyle sadece iyilik olan yöne çeviren ilahi bir yasadır.

Kalem suresi 10-14. ayetler İnsanlıktan istenen uygar bir topluluğa madde madde atıfta bulunarak Onurlu bir cemiyetin bu ikinci surede temellerini atmıştır;

10,11,12,13,14. Yemin edip duran, aşağılık, daima kusur arayıp kınayan, durmadan söz taşıyan, iyiliği hep engelleyen, saldırgan, günaha dadanmış, kaba saba; bütün bunların ötesinde bir de soysuz olan kimseye mal ve oğulları vardır diye, sakın boyun eğme.

Bu ayetlerde İndsandan istenenleri sıralayalım;

1-Yemin ederek İnsanları yalanına inandırmaya çalışma
2-Aşağılık, adi olma. Ahlaklı, şerefli, alnı açık, dürüst ve suç işlemeden yaşa
3-Senin gibi insan olan bireylerin kusurunu açarak, göstererek onların omzunda yükselmeye çalışma.
4-İnsanlar arasında laf taşıyarak kin, nefret ve düşmanlık ekme.
5-Toplumda iyiliği engelleme, yaymaya çalış.
6-Saldırgan ve saldıran taraf olma, barışı, adaleti ve hoşgörüyü yerleştir.
7-Asaletli ol, nikâhsız hayat sürme, kimden olduğun ve senden olanlar net olsun.
8-Malı mülkü olan zenginlere bu varlıklarından dolayı asla eğilme, adaletten ayrılma.

Şimdi iyi düşünelim bakalım; bu gün çağdaş Dünyanın değerleriyle bu ve insanlara iki yurtta da mutluluğu öğreten değerler çatışıyor mu? Yoksa artı değer mi katıyor?

Bu son madde ayetle yasaklanmakla ne amaçlanmıştır acaba? Sağa sola bükmeye gerek yok; zenginler önünde fakirlerin eğilmesi kesinlikle yasaklanıyor burada. Bu bağlamda Rasülüllahtan a.s.,  Fakirleri ve zayıfları zenginlere öncelik vererek azarlamaması, yüz çevirmemesi, yüzünü ekşitmemesi  isteniyor;

En’am 52. Rab’lerinin rızasını isteyerek sabah akşam ona dua edenleri yanından kovma. Onların hesabından sana bir şey yok, senin hesabından da onlara bir şey yok ki onları kovasın. Eğer kovarsan zalimlerden olursun

Abese 1,2. Kendisine o âmâ geldi diye Peygamber yüzünü ekşitti ve öteye döndü.
 3. (Ey Muhammed!) Ne bilirsin, belki de o arınacak, 
4. Yahut öğüt alacak da bu öğüt kendisine fayda verecek.
 5. Kendini muhtaç hissetmeyene gelince;
 6. Sen, ona yöneliyorsun.
 7. (İstemiyorsa) onun arınmamasından sana ne! 
8,9,10. Allah’a karşı derin bir saygıyla korku içinde koşarak sana geleni ise bırakıp, ona aldırmıyorsun.
 11. Hayır, böyle yapma! Çünkü bu (Kur’an) bir öğüttür.
 12. Dileyen ondan öğüt alır.

Duha 9. Öyleyse sakın yetimi ezme!
 10. Sakın isteyeni azarlama! 
11. Rabbinin nimetine gelince; işte onu anlat.

Yine bu bağlamda, Zengin Müslümanlardan zekâtlarını gece vermeleri, istemekten ar edenleri tercih etmeleri emrediliyor;

Bakara 271. Sadakaları açıktan verirseniz ne güzel! Fakat onları gizleyerek fakirlere verirseniz bu, sizin için daha hayırlıdır ve günahlarınızdan bir kısmına da keffaret olur. Allah yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır.
 
273. (Sadakalar) kendilerini Allah yoluna adayan, yeryüzünde dolaşmaya güç yetiremeyen fakirler içindir. İffetlerinden dolayı (dilenmedikleri için), bilmeyen onları zengin sanır. Sen onları yüzlerinden tanırsın. İnsanlardan arsızca (bir şey) istemezler. Siz hayır olarak ne verirseniz, şüphesiz Allah onu bilir.

Müslümanlar olarak inanıyoruz ki İslam’ı tam anlamıyla Dünyadaki İnsanlara anlatabilsek ve tanıtabilsek Müslüman nüfus bu günkünün en az iki katı olacaktır. Bu vebal üzerimizde bütün ağırlığıyla durmaktadır.
NANIYORSANIZ EN ÜSTÜN SİZSİNİZDİR

Çevrimdışı famus

  • akgul
  • Yeni üye
  • *
  • İleti: 16
Ynt: Korktukları İslam Bu mu?
« Yanıtla #3 : 18 Kasım 2010, 00:25:01 »
Allah razi olsun yazilarinizi bizimle paylastiginiz icin tesekkurler devamini bekleriz hocam
akgul

Çevrimdışı bin_sultan

  • araştırmacı
  • ***
  • İleti: 341
    • http://www.teslimiyet.com.tr.tc
Elbise, Beden Ve Nefis Temizliği
« Yanıtla #4 : 23 Kasım 2010, 21:59:12 »
[size=14pt]                                                 Elbise, Beden Ve Nefis Temizliği


Peygamberlerin sonuncusu olan Hz Muhammed Mustafa sallAllahü aleyhi ve selem, İnsanlığı kurtaracak son ilahi ayetleri Hira mağarasında almaya başlamıştı. Hz Cebrail a.s., Allah taaladan aldığı vahyi ona ayet ayet getiriyordu.

Müddessir suresinin ilk ayetleri Son Elçi’nin şahsında tüm Müslümanlara Temizliği emrediyordu. Bu temizlik hem beden hem nefis ve hem de Elbise temizliğiydi.

İşte bu ilk emirle  “Temizlik İmandandır” Tabiri zihinlere kazınıyordu;


1. Ey örtünüp bürünen (Peygamber!)
2. Kalk da uyar.
3. Rabbini yücelt.
4. Elbiseni temizle/Nefsini arındır.
5. Pisliklerden ve  kötülüklerden uzak dur/Şirkten uzak dur.

Allah c, her topluma peygamber göndermiştir. Irk ve Coğrafya ayırmadan Tevhidden ve Ahlaktan uzaklaşan Kavimler uyarılmadan asla cezaya çarptırılmamışlardır. Dünyanın tüm kıtalarında ki tüm Etnik kavim ve soylara kendi dillerinde bir peygamber geldiği kesindir.

Arablar’a da Hz İbrahim’den başlayarak birçok peygamber gelmiştir. Peygamberlerin birde en azgın ve sapık toplumlara geldikleri bir vakıadır. Mesela Peygamberimizin geldiği arap toplumu kız çocuklarını diri diri toprağa gömecek kadar ahlaktan uzaklaşmışlardı. Yukarıdaki Temizlik emirlerini bu anlamda da ele alabilir ve değerlendirebiliriz.

Elbise, Beden Ve Nefis Temizliğinin emredildiği ayetlerden Nefis temizliğini ayrı bir konuya  çekerek, burada;
1-Beden Temizliğini ve
2 Elbise temizliğini ele alalım.

Beden Temizliği, tepeden tırnağa vücudumuzun tüm üyelerini tam manasıyla temizlemektir. Bu temizlikte Abdestte olduğu gibi suyun israf olmayacağı belirtilmiştir. Kütübü sittede bulunan şu Hadisi şerif  Vücut temizliğinde estetik olarak alınması gereken fazlalıkları  gayet açıkça beyan etmektedir;

  Ravi : Ebu Hüreyre  HadisNo: 2147

Hadis: Resulullah (sav) buyurdular ki: "Fıtrat beştir: Sünnet olmak, etek tıraşı olmak, bıyığı kesmek, tırnakları kesmek, koltuk altını yolmak."

Elbise ve Beden temizliğini ifade eden kelime İslam Literatüründe Taharet kelimesidir. Kutsal kitabımız Kur’anı kerimde bu kelimeye sayısal olarak bir bakalım;

Ta He Ra temizledi kökünden gelen 31 türev vardır Kur’anda. Bunlardan, konularına göre bazılarını şöyle alabiliriz;

“AY HALİNDEYKEN TEMİZLENENE KADAR HANIMLARINIZA YAKLAŞMAYIN”

Bakara 222. Sana kadınların ay halini sorarlar. De ki: “O bir ezadır (rahatsızlıktır). Ay halinde kadınlardan uzak durun. Temizleninceye kadar onlara yaklaşmayın. Temizlendikleri vakit, Allah’ın size emrettiği yerden onlara yaklaşın. Şüphesiz Allah çok tövbe edenleri sever, çok temizlenenleri sever.”

“TEMİZLENİN DİYE GÖKTEN YAĞMUR İNDİRDİK”

Enfal 
11. Hani (Allah) kendi tarafından bir güvenlik olarak sizi hafif bir uykuya daldırıyor; sizi temizlemek, sizden şeytanın vesvesesini gidermek, kalplerinizi pekiştirmek ve ayaklarınızı sağlam bastırmak için üzerinize gökten yağmur yağdırıyordu.

“Allah TAM OLARAK TEMİZLENENLERİ SEVER”

Tevbe 108. Onun içinde asla namaz kılma. İlk günden temeli takva (Allah’a karşı gelmekten sakınmak) üzerine kurulan mescit (Kuba mescidi), içinde namaz kılmana elbette daha layıktır. Orada temizlenmeyi seven adamlar vardır. Allah da tertemiz onları sever.

“KUR’ANA ANCAK TERETEMİZLER DOKUNABİLİR”

Vakıa 79. Ona, ancak tertemiz olanlar dokunabilir.

İslamiyet’in temelinin temizlikle başladığını bu ilk inen ayetler bize mükemmelen anlatmaktadır. Günde beş vakit namaz için şart olan Abdest, cenabetten sonra zorunlu olan boy abdesti her Müslüman’a devresel temizliği gayet güzel yaptırmaktadır.

Yüce yaratıcımız Cami, Mescit gibi Mabetlere giderken en iyileri, en temiz bir biçimde giyerek ve takınarak gitmemizi şu ayetiyle emir buyurmaktadırlar;

Araf (31)  Ey Ademoğulları! Her mescitte ziynetinizi takının (güzel ve temiz giyinin). Yiyin için fakat israf etmeyin. Çünkü o, israf edenleri sevmez. 

Temizlik konusunda hatta uygarlığın gereği olan tüm davranış ve ahlak hususlarında Müslümanların yabancılardan örnek alacağı hiçbir şey yoktur. Aksine İnsanlığa öğretecekleri pek çok şey vardır.[/size]
NANIYORSANIZ EN ÜSTÜN SİZSİNİZDİR

Çevrimdışı bin_sultan

  • araştırmacı
  • ***
  • İleti: 341
    • http://www.teslimiyet.com.tr.tc
Topraktan Çıkarılarak, Cennet ayaklarının altına konan Kadın
« Yanıtla #5 : 28 Kasım 2010, 18:55:51 »
                   Topraktan Çıkarılarak, Cennet ayaklarının altına konan Kadın


Allah cc, İnsan haklarını ihlal eden, birbirlerini yemeye, kırmağa ve öldürmeye başlayan toplumları gerçek tevhide ve ahlaka davet için peygamberler göndermiştir. Nerelere hangi peygamberlerin geldiğini bu gün bile ancak kutsal metinlerde olduğu kadar öğrenebiliyoruz.

Tarihin en saf ve temiz olarak binlerce insanın ve tarihçinin yazısıyla ve bizzat Dinin ve Vahyin sahibi Allah’ın ayetleriyle en iyi ve açıkça öğrenebildiğimiz dönem Hz Muhammed Mustafa efendimizin peygamberlik dönemidir. Bu tarihi dönem son peygamberi ve son ilahi vahyi içermesi bakımından çok önemlidir. Bu döneme ait Kur’anı kerimde de birçok gerçekler beyan edilmekte ve hiçbir şek ve şüpheye meydan vermeyecek biçimde izah edilmektedir.

Şurası bir hakikattir ki Kız çocuklarını diri diri toprağa gömme fiili bakımından bile Arabistan o dönemde Dünyanın en vahşi ve Putçu yöresidir. Kızların küçük yaşlardayken toprağa gömülmesi kutsal kitabımızda birçok yerde anılmakta ve sorumlular lanetlenerek yerlerde sürünen kadın ayağa kaldırılmaktadır.

Genellikle kız çocuklarının bazen de erkek çocukların diri diri toprağa gömüldüğü ve İslam tarafından Cahiliye dönemi olarak adlandırılan bu İslam arifesindeki devirde Araplar üç sınıfa ayrılıyordu; Müşrikler, Ehli kitap ve Hanifler.
Hıristiyanlar ve Yahudiler demek olan Ehli kitap ile Hz İbrahim aleyhisselam gibi tevhide inanan demek olan Hanifler bu vahşi âdete asla başvurmazlar hatta Müşrikleri bundan vazgeçirmeğe uğraşırlardı.

Tekvir 8,9. Diri diri gömülen kız çocuğunun, hangi günahtan ötürü öldürüldüğü sorulduğu zaman,

Yukarıdaki ayette, did diri öldürülen kızlara Mahşerde sorulacağı ve anne babasının hesaba çekileceği anlatılarak ilahi vahi ile bu iğrenç olayın İslam’dan önce uygulandığı kesinlikle anlaşılmış oluyor.

 Müşrik Araplar çocuklarını iki türlü öldürürlerdi;
1-   Anne, doğumunu arazide yapar, eğer kız olursa orada açtığı bir çukura atarak evine dönerdi.
2-Altı yaşına kadar bekletilir, o yaşa gelen kızı annesi güzelce giydirdikten sonra babası onu akrabalarına götürüyorum diye açık alana getirerek açtığı mezara hızlıca atar üzerini toprakla örterdi.
Bu cahiliye Araplarının bunun dışında boğarak, uçuruma atarak ve boğazlayarak ta bu vahşeti yaptıkları olurdu.

Bu vahşeti bebeklere ve altı yaşındaki kız çocuklarına reva gören ilkel zihniyet bunun için şu sebepleri ileri sürerek bu şeni işi yapıyordu;

1-Açlık korkusu. Güya erkekler onlara göre nasıl olsa nafakasını çıkarabilirdi, ya kızlar? Onlar daima ailesine bir yüktü(!).
Bu ilkel ve geçersiz gerekçeyi Allah taala hazretleri şu ayetiyle iptal ediyordu;

En’am; 151. (Ey Muhammed!) De ki: “Gelin, Rabbinizin size haram kıldığı şeyleri okuyayım: Ona hiçbir şeyi ortak koşmayın. Anaya babaya iyi davranın. Fakirlik endişesiyle çocuklarınızı öldürmeyin. Sizi de onları da biz rızıklandırırız. (Zina ve benzeri) çirkinliklere, bunların açığına da gizlisine de yaklaşmayın.36 Meşrû bir hak karşılığı olmadıkça Allah’ın haram (dokunulmaz) kıldığı canı öldürmeyin.37İşte size Allah bunu emretti ki aklınızı kullanasınız.”

2-Namus korkusu; Savaşlarda ve terörist baskınlarda kız çocuklarını kirletirler ve ömür boyu yüzümüz kara olarak topluma çıkamayız, endişeleriyle bu vahşeti işliyorlardı. Bu mesnetsiz korku sebebiyledir ki Hanımları kız çocuğu doğurup ta müjdelendiklerindeki durumlarını aşağıdaki ayeti kerime son derece edebi bir tarzla anlatmaktadır;

Nahl 58. Onlardan biri, kız ile müjdelendiği zaman içi öfke ile dolarak yüzü simsiyah kesilir!
 
59. Kendisine verilen kötü müjde (!) yüzünden halktan gizlenir. Şimdi onu, aşağılanmış olarak yanında tutacak mı, yoksa toprağa mı gömecek? Bak, ne kötü hüküm veriyorlar!

 

3-Çocukların körlük, şaşılık, topallık vb benzeri ağmanlı Dünyaya gelmeleri de evlat katlinde etkili olmaktaydı. Sebebi ne olursa olsun bu “beyinsizce” zulmü evlatlarına reva görenler aşağıdaki ayetlerde lanetlenmiş ve bu aile içi şiddet ve terör bir daha dönmemek üzere tarihe gömülmüştür.

En’am; 137. Yine bunun gibi, Allah’a ortak koşanların çoğuna, koştukları ortaklar, çocuklarını öldürmelerini güzel gösterdi ki; onları helake sürüklesinler ve dinlerini karıştırıp onları yanıltsınlar. Eğer Rabbin dileseydi bunu yapamazlardı. Artık sen onları uydurdukları ile baş başa bırak.


140. Beyinsizlikleri yüzünden bilgisizce çocuklarını öldürenler, Allah’ın kendilerine verdiği rızkı -Allah’a iftira ederek- haram sayanlar, mutlaka ziyan etmişlerdir. Gerçekten onlar sapmışlardır. Doğru yolu bulmuş da değillerdir.

Rasülüllah efendimize aşağıdaki ayette özellikle kadınlardan çocuklarını öldürmeyecekleri konusunda da Biat alması emredilmiştir. Hatta bu biatler sırasında bazı yeni Müslüman olan kadınlar, cahiliye devrinde şu kadar çocuğumuzu diri diri öldürdük, diyerek itirafları üzerine peygamberimiz; her çocuk için birer köleyi serbest bırakmalarını emir buyurmuşlardır.


Mümtehine; 12. Ey Peygamber! Mü’min kadınlar, Allah’a hiçbir şeyi ortak koşmamak, hırsızlık yapmamak, zina etmemek, çocuklarını öldürmemek, elleriyle ayakları arasında bir iftira uydurup getirmemek,5 hiçbir iyi işte sana karşı gelmemek konusunda sana biat etmek üzere geldikleri zaman, biatlerini kabul et ve onlar için Allah’tan bağışlama dile. Şüphesiz Allah, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.

Peygamberimiz Müslümanlığa her giriş yapandan biat alırken hem evlat katlini kaldırtmış hem de; “Kim kızlarını büyütür terbiye eder ve everirse Cennete gidecektir” buyurarak bir zulmü daha tarihe gömmüştür.
NANIYORSANIZ EN ÜSTÜN SİZSİNİZDİR

Çevrimdışı bin_sultan

  • araştırmacı
  • ***
  • İleti: 341
    • http://www.teslimiyet.com.tr.tc
Kendisine ve Çevresine Yararlı/Zararsız bir İnsan Olmak
« Yanıtla #6 : 03 Aralık 2010, 01:51:04 »
                    Kendisine ve Çevresine Yararlı/Zararsız bir İnsan Olmak
              ( NEFSİ ARINDIRMAK)


İnsanlık Tarihinde Beşeriyete yol gösteren tüm Allah Elçilerinin hedefi Kendisine ve Çevresine Yararlı/Zararsız bir İnsan toplumu oluşturmaktır. 

Beşeri Dinler de denen, Tarih boyu İnsanların önüne çıkarak onları tek hak dinden alıkoyan ya da onlara batıl şeyler sızdıran felsefi akımların öğretilerinde geçen İlahiyata uygun şeylerin tamamı Allahın vahyi olan kutsal kitaplardan alınmadır.

Bu durum Şamanizm gibi etnik dinler(!) içinde geçerlidir. Yani Hz Âdemden Hz Muhammed aleyhisselama kadar gelen peygamberler hakkı öğretmişler ancak arada kalan boşluklarda ve geçen uzun zamanlarda doğrudan uzaklaşan toplumlar ve kavimler uydurdukları esaslarla akıllarında kalan ve atalarından gelen ilahi kaynaklı hakikatleri karıştırarak bir sentez yapmışlar ve bu batıl sentez üzerine zulme dayalı sultalarını kurmuşlardır.

Mesela Gılgamış Destanında bahsedilen Tufan, Hz Nuh aleyhisselamın kavmine verilen ilahi ceza olan Tufanın ta kendisidir. Ancak Ateistler ve İnsanları batıla sürüklemeğe çalışan insi ve sinsi Şeytanlar Kutsal Kitaplardaki Tufanın Gılgamıştan alındığını söyleyecek kadar bedbaht olabilmektedirler.
 İ.Ö üç bin yıllarında mezopotamyadaki uruk şehir devletinin kralı gılgamış’ın yaşamını ve kahramanlıklarını anlatan destan on iki tabletten oluşur. Destan metnindeki kimi boşluklar Mezopotamya da ve Anadolu’da bulunan başka yazıtlardan elde edilen bilgilerle tamamlanmıştır.
gılgamış destanı okunduğunda,  İlahi kaynaklı  dinlerin kitaplarında bahsedilen, yaratılış efsanesi, Nuh tufanı, ölümsüzlük gibi konuların destanda benzer şekilde bulunduğunu görebiliriz.

Hz Nuh’tan 2000 yıl sonra Hz İsa’dan 3000 yıl önce yaşayan bir halk kahramanının İmanlı atalarından gelen ve dilden dile aktarılarak belki tam asaletini de yitiren Tufan olayını ve İmanın Amentüsüne uygun bazı doğrulara Destanında yer vermesinden tabii bir şey olamaz. Neticede Hz Nuh’a verilen sayfalarda bunlar yazıyordu ve bir şekilde yazı icat edilmemiş olsa da dilden dile aktarılıyordu.

Allah c, yanlışlar arttıkça ve tevhid inancı aslından saptıkça yeni peygamberler göndererek ve onlara vahyederek tecdidi iman yaptırıyordu insanlığa. Bu ilahi tecdidin Tevrat la pekiştirildiği, ondada tahrif ve sapmalar olunca İncille düzeltildiği, onun da insanlar aslını koruyamayarak binlerce tür İncil rivayet edilmeğe başlanarak Tevdidden sapmalar görülünce son defa Kur’an vahyi ile Hz Muhammed a.s., bu tecdidi imanla görevlendirildi.

İşte Tevrat’tan sonra Kur’anı kerimde Tufan ve benzeri peygamber mucizeleri ve ilahi cezalar ayrıntılı olarak en doğru bir biçimde olayın sahibi tarafından anlatılmaktadır.
Ama  ne hazindir ki İmana yanaşmayanlar ve hala dinler tarihindeki safsatalarla uğraşanlar yakın tarihimizde Allah tarafından gönderilen son ilahi vahye bir göz atma zahmetinde bulunmuyorlar ve Efsaneler  ile Halk dedikodularından kendilerine sığınak arıyorlar.

Unutmayalım ki “Tek iltica mercii sadece ve sadece Allahtır”.

Nefsi çevresine ve kendisine zarar veren şeylerden arındırdıktan sonra İdeal yani istenen bir fert ortaya çıkacak, bu fertten de aile, aileden de toplumlar oluşarak Dünyanın aradığı cemiyet meydana gelecektir.

Bu işleve İslam’da Tezkiye denmektedir. Tezkiye yani nefsi arındırmak her Müslüman’a kurtuluş için olmazsa olmaz bir vecibedir. Tezkiye sülasisi Ze Ke Ye olan temizledi anlamındaki kökten gelmektedir. Zekât kelimesi de bu köktendir ki, Zekât ayetlerinden birisi malı temizleme anlamında şöyle inzal buyrulmuştur;

Tevbe 103. Onların mallarından, onları kendisiyle arındıracağın ve temizleyeceğin bir sadaka (zekat) al ve onlara dua et. Çünkü senin duan onlar için sükûnettir (Onların kalplerini yatıştırır.) Allah hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.

Nefsini kendisine ve çevresine zararlı şeylerden arındırarak Kurtuluşa ermeği kelimenin tam karşılığı olarak veren ayeti kerime ise Ala suresinin 14. ayetidir;

Ala 14-Kendisini arındıran mutlaka kurtuluşa ermiştir.

Nefsini kendisine ve çevresine zararlı şeylerden arındırmak manası hakkında kutsal kitabımızda istatistikî bir seyahatte şunları görüyoruz;

Nefsin temizlenmesi anlamındaki Tezkiye kökenli 26 kelime varken Malın manevi kir olan ve kul hakkı sayılan kısımdan temizlenmesi manasına gelen Zekât kelimesi 32 defa zikredilmektedir.

Burada Tezkiye kökünden gelen uyarı ve emirleri içeren birkaç ayeti kerimeyi zikredelim;

Kendinizi temize çıkarmayın.

Necm 32 32. Onlar, ufak tefek kusurları dışında, büyük günahlardan ve çirkin işlerden uzak duran kimselerdir. Şüphesiz Rabbin, bağışlaması çok geniş olandır. Sizi, topraktan yarattığında da ve analarınızın karnında ceninler iken de, en iyi bilendir. Bunun için kendinizi temize çıkarmayın. Çünkü O, Allah’a karşı gelmekten sakınanları en iyi bilendir.

 Allah c, kendisini temize çıkaranları sevmez. Arınma yollarını o bildirir ve arınmışlıkla övünenleri sevmez.

Nisa   49. Kendilerini temize çıkaranları görmedin mi? Hayır! Allah dilediğini temize çıkarır ve kendilerine kıl kadar zulmedilmez.

 Peygamberlerde Ümmetlerinin Arınmasını sağlarlar.

Bakara 151. Nitekim kendi aranızdan, size âyetlerimizi okuyan, sizi her kötülükten arındıran, size kitap ve hikmeti öğreten, ayrıca bilmediklerinizi de öğreten bir peygamber gönderdik.

Allaha verdiği bağlılık sözünü bozanlar Arındırılma hakkını kaybederler.

Alimran 77. Şüphesiz, Allah’a verdikleri sözü ve yeminlerini az bir karşılığa değişenler var ya, işte onların ahirette bir payı yoktur. Allah kıyamet günü onlarla konuşmayacak, onlara bakmayacak ve onları temizlemeyecektir. Onlar için elem dolu bir azap vardır.
NANIYORSANIZ EN ÜSTÜN SİZSİNİZDİR

Çevrimdışı bin_sultan

  • araştırmacı
  • ***
  • İleti: 341
    • http://www.teslimiyet.com.tr.tc
Çevremizde Açlar Varken Tok Yatmak!
« Yanıtla #7 : 05 Aralık 2010, 19:53:32 »
                                         Çevremizde Açlar Varken Tok Yatmak!

Bunu; açık varken giyinik olmak, mutsuz varken kahkaha atmak, sefiller varken lükse boğulmak gibi Müslüman’da olmaması gereken şeylerle uzatabiliriz. Ve bütün bunları araştırıp dinlediğimizde İslam’ın nasıl bir Sosyal düzeni amaçladığını çok iyi anlayabiliriz.

Leyl 5,6,7. Onun için kim (elinde bulunandan) verir, Allah’a karşı gelmekten sakınır ve en güzel sözü (kelime-i tevhidi) tasdik ederse, biz onu en kolay olana kolayca iletiriz.

Bu ayetteki “vermek” konumuzun ana maddesini oluşturacaktır. Bizde olanlardan olmayanlara vermek, efendimizin; “Komşusu açken tok yatan bizden değildir” özdeyişiyle özetlenebilir. İslam’ın Müslüman’dan vermesini istediği şey zekâttır. Zekât zenginlerin belli bazı sosyal sınıflara vermekle yükümlü oldukları mallarından bir yüzdeliktir.

“Vermek” sadece olan maldan bir yüzdelik değildir olmayanlarda çevresine bir tebessümle dahi bir şey verebilirler. Örneğin Rasülüllah efendimizin; “Tanıdık tanımadık herkese selam verin” emri verilmesi gereken en önemli şeylerden birisidir.  Çevremizdeki İnsanların, komşu ve akrabaların hatalarını gizlemek ve affetmekte bir iyi verme sayılarak aşağıdaki ayette emredilmiştir;

Araf (199) Sen af yolunu tut, iyiliği emret, cahillerden yüz çevir. 

Bazıları derler ki, Fakirlerin zenginlerin eline bakması, ondan geleceklere bel bağlaması ve utandırılması nasıl özlenen bir Sosyal düzen olabilir?

Buna Allahın ayetleriyle şöyle cevap verilir, evvela Zekat zenginlerin fakirlere ve bazı sınıflara verdiği bir şey olmaktan önce İslam’ın idarecileri toplanmasıyla memur ettiği bir fondur. Aşağıdaki ayette İslam’ın ilk idari sistemini Medine’de inşa eden peygamberimize yapılan emir çok açık olarak hadiseyi aydınlatmaktadır;

Tevbe
 (103) Onların mallarından, onları kendisiyle arındıracağın ve temizleyeceğin bir sadaka (zekat) al ve onlara dua et. Çünkü senin duan onlar için sükûnettir (Onların kalplerini yatıştırır.) Allah hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir. 

İslam idaresinin bu şekilde aldığı bu ayni ne nakdi emtia ise muhtaç olanlara onları hiç yüzlerini kızartmadan, kişilik gururlarıyla oynanmadan yine aynı idari görevlilerce verilirler. Bu konudaki kişisel hassasiyetler bakın alttaki ayette nasıl dile getiriliyor;

Bakara
(273) (Sadakalar) kendilerini Allah yoluna adayan, yeryüzünde dolaşmaya güç yetiremeyen fakirler içindir. İffetlerinden dolayı (dilenmedikleri için), bilmeyen onları zengin sanır. Sen onları yüzlerinden tanırsın. İnsanlardan arsızca (bir şey) istemezler. Siz hayır olarak ne verirseniz, şüphesiz Allah onu bilir. 

Bu ayette izzeti nefis sahibi bir yoksulun çok veciz bir tarifi açıkça görülüyor; Kendilerinin ihtiyaç sahibi olduğunu bildirmek için gezmezler, dilenmeye çıkmazlar, Arsızlık yapmazlar, iffetlidirler ve gören tok gönüllülüklerinden onları zengin sanır.

İslam’da öngörülen sosyal toplumda Ticaret risk taşımaz. Zira İslam’ın sonsuz ve evrensel mesajı Ticaret erbabını korumaya almıştır. Ona “Rızkın onda dokuzu ticarette, ticaretin onda dokuzu da cesarette” denilerek zengin olmak ve verenlerden olmağa çalışmak hararetle tavsiye edilmiştir. Hâlbuki beşeri ve şeytani ticaret kuralları; “Merhametten maraz doğar, Ticaretin R si risk demektir, Gemisini kurtaran kaptan, düşenin dostu olmaz vb gibi Kapitalist ve Materyalist öngörülerle ticareti canavarlaştırmaktadırlar.

Ne hazindir ki zamanımızda (2010) Dünya üzerindeki Müslüman toplumlarda bu Kapitalist öğretilerle hareket ederek İslam’ın öngördüğü ideal sosyal toplum konusunda gereği gibi örnek olamamaktadırlar.

Aşağıda ki ayeti kerimede Kapitalist tabirle Batmakta olan ve zorda kalan Esnaf ve Tüccara, İşadamlarına İslam toplumunun yapması gereken hakiki çare Allah’ımız tarafından bakın ve iyi okuyun nasıl veriliyor;

Düşeninde dostu vardır; İslam!
“Borçlulara da zekât verin”

Tevbe
(60) sadakalar (zekatlar), Allah'tan bir farz olarak ancak fakirler, düşkünler, zekât toplayan memurlar, kalpleri İslam'a ısındırılacak olanlarla (özgürlüğüne kavuşturulacak) köleler, borçlular, Allah yolunda cihad edenler ve yolda kalmış yolcular içindir. Allah hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir. 

Ayetin mealinde sayılan sınıflardan “Borçlular” ibaresini bir daha gözden geçirelim. İşte bunlar zora düşmüş, gayri meşru olmayan nedenlerle alacaklıların kapısına dayandığı Müslüman zenginlerdir. İslami idareye ve Müslüman topluma düşen, onlara oh çekmek, olacağı buydu demek ve elindekilere temel içgüdüsünde sakladığı kıskançlığın sevkiyle sevinmek değil, bir araya gelerek ayağa kaldırmaktır. Bu ayağa kaldırmağı ilk yapacak olanda Zengin arkadaşları ve çevresidir. Ne yazık ki “iyi gün dostu” tabiri Müslüman toplumlara da sinmiş ve zamanı geldikçe açığa çıkmaktadır.

Ey Müslüman zengin!

Evine mobilyaların, döşemelerin ve perdelerin en pahalısını ve kalitelisini alırken, Altına arabaların en son modelini çekerken, giydiğin markaların üzerinde iki defa görülmemesi hususunda özen gösterirken ve her yıl hacca ya da umreye gitmeği teamül haline getirirken borç batağından çıkamayan Müslüman çevren hakkında ne düşünüyorsun?
NANIYORSANIZ EN ÜSTÜN SİZSİNİZDİR

Çevrimdışı bin_sultan

  • araştırmacı
  • ***
  • İleti: 341
    • http://www.teslimiyet.com.tr.tc
Yetime İkram Etmek Yoksula Yedirmek
« Yanıtla #8 : 07 Aralık 2010, 19:38:34 »
                     Yetime İkram Etmek Yoksula Yedirmek

İslam; aç, açık, dilenen ve sokakta kimsesiz kalanların bulunduğu bir toplumda yoktur. Kutsal kitabımız ve onun en büyük yorumcusu Hz Muhammed aleyhisselam efendimizin uygulamaları ve ilk Medine Devleti bunun en büyük kanıtıdır.

Kur’anı kerimde bir tarafta; Duha; 9.  “Öyleyse sakın yetimi ezme! 10. Sakın isteyeni azarlama!”

Buyrulurken öte yanda; Bakara 273.” (Sadakalar) kendilerini Allah yoluna adayan, yeryüzünde dolaşmaya güç yetiremeyen fakirler içindir. İffetlerinden dolayı (dilenmedikleri için), bilmeyen onları zengin sanır. Sen onları yüzlerinden tanırsın. İnsanlardan arsızca (bir şey) istemezler. Siz hayır olarak ne verirseniz, şüphesiz Allah onu bilir.”

Beyanıyla istemek, dilenmek ve arsızlık hoş görülmemiştir.

Allah cc, insanlığa son mesajı olan kutsal kitabımızın bir ayetinde fakirlere;

Nisa; 32. “Allah’ın, kiminizi kiminize üstün kılmaya vesile yaptığı şeyleri (haset ederek) arzu edip durmayın. Erkeklere kazandıklarından bir pay vardır. Kadınlara da kazandıklarından bir pay vardır. Allah’tan, onun lütfünü isteyin. Şüphesiz Allah her şeyi hakkıyla bilendir.”

Buyurarak mali yönden ve ekonomik açıdan cemiyette bir eşitliğin olamayacağını ima etmiş, hasetliği, kıskançlığı ve sınıflar arasındaki tabii farklılıkları istismar etmeyi yasaklamıştır. Ancak Allahın peygamberlerine gönderdiği Tevrat, İncil ve bu ikisini içinde toplayan son ilahi vahi olan Kur’anı kerimin içindekileri ayakta tutarak hayata uygulayan inananlara Allah taalanın büyük bir müjdesi vardır;

Allahın emirlerini uygulayanlar her yerden bol bol rızka kavuşurlar;

Maide; 66. “Eğer onlar Tevrat’ı, İncil’i ve Rableri tarafından kendilerine indirileni (Kur’an’ı) gereğince uygulasalardı elbette üstlerinden ve ayaklarının altından (bol bol rızık) yiyeceklerdi. Onlardan orta yolu tutan bir zümre vardır. Ama onların birçoğunun yaptığı ne kötüdür!”

İslamiyet, insanların iki cihanda da mutluluğunu hedef alan bir evrensel sistem olarak hiçbir insanın kimsesiz kalmasını, aç, açık dolaşmasını ve beşeriyete zararlı şeylere bağımlı olarak zararlı bir kul olmasını asla normal karşılamaz.
Bu nedenle yetim ve miskin olarak Kur’anda telaffuz edilen, ekonomik yönden hangi nedenle olursa olsun zayıf ve muhtaç olan kardeşlerimize gereken alakayı göstermeyen ve bu konuda Allahın emirlerini uygulamayan Müslümanlara sosyal adalet adına verilen birçok ilahi ferman vardır, İşte onlardan bazıları;

Maun; 1. “Gördün mü, o hesap ve ceza gününü yalanlayanı!
 2,3. İşte o, yetimi itip kakan, yoksula yedirmeyi özendirmeyen kimsedir.”

Nisa; 10. Yetimlerin mallarını haksız yere yiyenler, ancak ve ancak karınlarını doldurasıya ateş yemiş olurlar ve zaten onlar çılgın bir ateşe (cehenneme) gireceklerdir.

Fecr; 17. “Hayır, hayır! Yetime ikram etmiyorsunuz.
 18. Yoksulu yedirmek konusunda birbirinizi teşvik etmiyorsunuz. 
19. Haram helâl demeden mirası alabildiğine yiyorsunuz.
 20. Malı da pek çok seviyorsunuz.”

İktisadi yönden başkalarına muhtaç olan kimseler durumuna göre; Fakir, Miskin, Yetim, Sail, Köle, Yolda kalmışlar vb adlarla anılır yüce kitabımızda. Ve bu zümrelerin hepsi İslam toplumunun ve devletinin kollayıcılığı altındadır. Fakirler genellikle Muhtaç olduğu halde istemeyenlere, Miskinler ise dilenerek geçinmeye çalışanlara denmektedir. Yetimler malum, ana babasını küçük yaşta kaybedenler anlamındadır.

Her İnsan gibi insanca yaşayacak kadar variyeti olmayanları ayağa kaldırmak ve sosyal adaleti sağlamak için İslamiyet varsılların mallarında yoksullara haklar vazetmiştir.

Hakkı koyan ayet;

Mearic, 24,25. Onlar(inananlar), mallarında; isteyenler ve (isteyemeyip) mahrum kalanlar için belli bir hak bulunan kimselerdir.

Hakkın verilmesini emreden ayetler;
 
En’am; 141. O, çardaklı, çardaksız olarak bahçeleri, ürünleri çeşit çeşit hurmalıkları ve ekinleri, zeytini ve narı (herbiri) birbirine benzer ve (herbiri) birbirinden farklı biçimde yaratandır.  Bunlar meyve verince meyvelerinden yiyin. Hasat günü de hakkını (öşürünü) verin, fakat israf etmeyin. Çünkü O, israf edenleri sevmez.

Rum; 37. Allah’ın, rızkı dilediğine bol verdiğini ve (dilediğine) kıstığını görmediler mi? Bunda inanan bir toplum için elbette ibretler vardır.
 
38. Öyle ise akrabaya, yoksula ve yolcuya hakkını ver. Bu, Allah’ın hoşnutluğunu kazanmak isteyenler için daha hayırlıdır. İşte onlar kurtuluşa erenlerdir.

Allahın insanlara kendi mutlulukları bakımından uyulması ve inanılması için seçtiği ve vazettiği İslamiyet’in sosyal adalet anlayışında ezilmişlik, horlanmışlık ve dışlanmışlık kavramları sebebi ne olursa olsun yer bulamaz.

Adı Müslüman olan Devlet ve ya milletlerin yaptıkları yanlışlar İslam’a mal edilemez.
NANIYORSANIZ EN ÜSTÜN SİZSİNİZDİR

Çevrimdışı mazlum

  • aktif yazar
  • *****
  • İleti: 861
  • Allah'a giden tüm yollar.Kalp lerden gecer.
Ynt: Korktukları İslam Bu mu?
« Yanıtla #9 : 07 Aralık 2010, 22:25:14 »
H.z Allah Razı olsun
Güzel hazırlamışın  konuyu emegine saglık .

Adı Müslüman olan Devlet ve ya milletlerin yaptıkları yanlışlar İslam’a mal edilemez.
Bir harf yeter inan, varsa o evde bir insan.

Dost Ararsan Kendine Bak
Dostun Ağlasını Bulursun
Düşman Ararsan Yine Kendine Bak
Düşmanında Ağlasını Bulursun .
vesselam .

Çevrimdışı bin_sultan

  • araştırmacı
  • ***
  • İleti: 341
    • http://www.teslimiyet.com.tr.tc
Ynt: Korktukları İslam Bu mu?
« Yanıtla #10 : 20 Aralık 2010, 20:12:34 »
  Din ve Vicdan Özgürlüğü


Çağdaş anlayışa göre Din ve Vicdan Özgürlüğü, kişinin istediği dini seçebilmesi ve her şart altında kurallarını uygulama imkânı bulmasıdır.
Bu gün Dünya milletlerinin en fazla üzerinde durduğu ve istismar ettikleri konu budur. Din ve Vidan Özgürlüğü, aslında dinin kendi konusudur ve onun üzerinden kimse ve ya hiçbir toplum hesap çıkaramaz. Allah cc, tüm peygamberlerine dini tebliğ ettirirken iki seçenek sunmuştur;

 Kehf 29. “De ki: “Hak, Rabbinizdendir. Artık dileyen iman etsin, dileyen inkâr etsin.” Biz zalimlere öyle bir ateş hazırladık ki, onun alevden duvarları kendilerini çepeçevre kuşatmıştır. (Susuzluktan) feryat edip yardım dilediklerinde, maden eriyiği gibi, yüzleri yakıp kavuran bir su ile kendilerine yardım edilir. O ne kötü bir içecektir! Cehennem ne korkunç bir yaslanacak yerdir.”

30. “Gerçek şu ki iman edip iyi işler yapanlara gelince, elbette biz iyi iş yapanların ecrini zayi etmeyiz.”
 Yani inanmayanların, peygamberleri kabul etmeyenlerin cezası ahirete bırakılmıştır.

Şurası da bir gerçektir ki, BM üyelerinden hiçbir ülke tam olarak ne Din ve Vidan Özgürlüğünü ne de Demokrasiyi uygulamamaktadır. Herkesin özgürlük anlayışı kendi hesabına göredir. Ancak İslam’ın Din ve Vidan Özgürlüğüne yaklaşımı ve bu konuda ki ilahi vahiler son derece mükemmel bir yapıdadır.
 
Şunu rahatlıkla ifade edebiliriz ki bu günkü Dünya milletlerinin Din ve Vicdan Özgürlüğü anlayışı İslam’ınkinden yüzlerce yıl geridedir. Bu konuda 30 kadının dini giysi iddiasıyla taktıkları peçe hakkında yasaklama kararı çıkaran Avrupa ülkeleri en çarpıcı örnektir. Hal bu ki 1432 yıldır hiçbir İslam diyarında hangi neden ve inançla olursa olsun hiçbir giysi ve aksesuar türüne olumsuz bir yaklaşım görülmemiştir. Bunun aksini iddia eden bir Allahın kulu da asla çıkamaz.

Esas olarak insanların zihinsel düşüncelerini eyleme dönüştürürken tek ele alınan konu başkalarına zarar vermemektir.  İslam, bütün peygamberlere tebligatları sırasında söylemelerini emrettiği “1- “eğer iman ederseniz doğruyu bulmuş olarak Ahrette de huzur içinde yaşarsınız”. 2-eğer iman etmezseniz Allahın azabı çetindir” (Enfal
(25))  gerçeğinden sonra dünyada insanları serbest koymuşlar ve “sizin dininiz size benim dinim bana”  (kafirun 6), dedikten sonra “dinde zorlama yoktur”  Bakara
(256),  ölçüsüyle konuyu ilahi mesajla noktalamışlardır.

Din ve Vicdan Özgürlüğü konusunda İslamiyet tüm insanlığa geniş bir ufuk çizmiştir. Bu zaviyeden baktığımızda Yahudiler, Hz İsa’yı ve İncili bile kabul etmeyip Allah’ı da hâşâ yerel ve etnik tanrı yaparak, Hıristiyanlarsa son peygamber ve son ilahi mesajı kabul etmeyerek insanlığın karanlıklar içinde kalmasını sağlamışlardır. Hâlbuki İslamiyet tüm peygamberlere ve tüm kitaplara imanı amentünün kesin şartı olarak koymuş ve Din ve Vicdan Özgürlüğünü sonuna kadar açık bırakmıştır.

Yahudiler Talmud kanunlarıyla yürüyerek yüzyıllardır diğer insanları ve inanç sahiplerini ikinci sınıf yaratık yerine koymuşlardır.

Hıristiyanlar ise, ilk üç yüz yılda Roma imparatorluğundan bekledikleri hoşgörüyü sonraki yüzyıllarda devletleştikten sonra insanlardan ve diğer inanç sahiplerinden esirgemişledir. Halbuki hz İsa aleyhisselam; “düşmanlarınızı sevin ve size eza edenlere dua edin” Matta 5/44, buyurmamış mıydı?

İslam’ın nasıl bir Din ve Vicdan Özgürlüğünü önerdiği dinin tarifinde yüzyıllardır yazmaktadır; “ Din fertleri kendi özgür irade ve istekleriyle iki yurtta da mutluluğa eriştirecek ilahi bir kanundur”.
“La ikrahe fiddin/dinda zorlama yoktur” bakara 256, ayetini yukarıda da andık, bu ayet İslamın bu konudaki esas görüşünün özetidir.

Peygamberimiz Hz Muhammed Mustafa aleyhisselam efendimiz, son peygamber olan kendisine ve son ilahi mesaj olan Kur’ana karşı çevresinin kayıtsız kalarak inkârda ısrarları üzerine ruhlarında bazen büyük sıkıntı hissederlerdi. İşte onu rahatlatmak için inebn ayetlerden bazılarını aşağıya alıyoruz. Bunlarda İslam’ın Din ve Vicdan Özgürlüğünün esası vardır.

Yunus 99. Eğer Rabbin dileseydi, yeryüzünde bulunanların hepsi elbette topyekun iman ederlerdi. Böyle iken sen mi mü’min olsunlar diye, insanları zorlayacaksın?

100. Allah’ın izni olmadıkça, hiçbir kimse iman edemez. Allah, azabı akıllarını (güzelce) kullanmayanlara verir.
 Hud (28) Nûh dedi ki: "Ey Kavmim! Söyleyin bakalım; şâyet ben Rabbimden gelen apaçık bir delil üzerinde isem ve O kendi katından bana bir rahmet vermiş de, siz ona karşı kör kalmışsanız, onu istemediğiniz halde, biz sizi ona zorlayacak mıyız?"  

  İnsanlığın 610 yılından beri tek kurtarıcı kulpu olan İslam’ın tüm çağlara meydan okuyan mesajı Kur’anı kerim, Halen muharref olmalarına rağmen, İlahi menşeli olmaları hasebiyle Hıristiyan ve Yahudi toplumlara Ehli kitap adını vermiş ve onlara farklı hükümler getirmiştir. Bu hükümlerden biriside Allahın adının anıldığı Mabetlere olan atıftır. Altta aldığımız ayeti iyice inceleyelim;

Hac(40) Onlar, haksız yere, sırf, "Rabbimiz Allah'tır" demelerinden dolayı yurtlarından çıkarılmış kimselerdir. Eğer Allah'ın, insanların bir kısmını bir kısmıyla defetmesi olmasaydı, içlerinde Allah'ın adı çok anılan manastırlar, kiliseler, havralar ve mescitler muhakkak yerle bir edilirdi. Şüphesiz ki Allah kendi dinine yardım edene mutlaka yardım eder. Şüphesiz ki Allah çok kuvvetlidir, mutlak güç sahibidir.
  
Milenyumda denen 21. Yüz yıl Avrupa ve Amerika’sında Din ve Vicdan Özgürlüğü konusunda bugün için tarihin yaşanan en iyi dönemi yaşanıyor denebilir. Buna rağmen tüm batı Dünyasının İslam’a ve Müslümanlara karşı bir önyargıları ve çifte standartları hala vardır.

Bu önyargı ve çifte standart son yıllarda İslamofobi adını almıştır ve Batının özgürlük anlayışını İslam’ın aleyhine değiştirmiştir. Biz Müslümanlara düşen görev, iyi örnek olarak İslam’ın Dünyaya ve İnsana bakışını tam anlamıyla anlatarak bu imajı kırmaktır.
« Son Düzenleme: 20 Aralık 2010, 23:05:34 Gönderen: Tuğra »
NANIYORSANIZ EN ÜSTÜN SİZSİNİZDİR

Çevrimdışı bin_sultan

  • araştırmacı
  • ***
  • İleti: 341
    • http://www.teslimiyet.com.tr.tc
Ynt: Korktukları İslam Bu mu?
« Yanıtla #11 : 28 Aralık 2010, 18:36:25 »
    Affet, Bağışla ve Hoş gör

İslam dininin tebliğ amacı, insanları önce Dünyada ardından da ahirette huzur ve mutluluğa erdirmektir. Yoldan geçen ve önünüze çıkan ilk İnsana sorsanız ve ya bir anket yapsanız ve ilk sorunuz şu olsa;

Dünyada mutlu bir hayat için sizce en önemli 3 şey söyler misiniz?

Affet, İyiliği aşıla ve Bilgisizlikten uzak dur! Cevabını alma ihtimali aklıselim sahibi bir toplumda % 98   dir. Burada aklıselim yani sağduyulu toplumdan kasıt elbette ki Müslüman bir toplum manasına alınmamalıdır. Dünyanın hangi inançtan olursa olsun bir toplumundan bu cevap alınacaktır Burada değişen sadece kelimelerdir. Bu üç ahlaki değerin anlamını tutan lafızlar sergilenecektir.
Affetmek ne demektir?

Bu üç ahlaki değerin Araf suresinin sonlarında geçen bir ayet olduğunu mealen okuduktan sonra affetmenin ne anlama geldiğine bakalım.

Araf 199. Sen af yolunu tut, iyiliği emret, cahillerden yüz çevir.

Affetmek, kasıtsız olarak şahsımıza yapılan bir olumsuz düşünce ve tavrı bağışlayarak dilenen özrü kabul etmektir. Affetmek, yapılan hataları uygun bir dille anlatarak karşımızdaki kişiyi kırmadan doğru yola ve yordama çekmektir. Affetmek, af dileyene yapılan en güzel yardımdır. Affetmek, muhatabımızda gördüğümüz kusurları yüzüne vurmadan,  doğruyu bizzat yaparak onu habersizce ıslah etmektir.

İyiliği aşılama, her Müslüman’a Allahımızın yüklediği ideal toplumun sağlanmasının en önemli ikinci faktörüdür. Bu cümlenin tam karşılığı olan “iyiliği aşıla, kötülükten uzak tut” tabiri Kur’anı kerimde yedi ayrı yerde geçer.
Bilgisizlikten uzak dur! İşte bu medeniyetin, aydınlığın, berraklığın, şeffaflığın, çağdaşlığın ve istenen insan modelinin örnek bir cümlesidir. Şimdi ayette bu üç örnek toplum modelinin anahtarlarını bir arada görelim;

Araf 199. Sen af yolunu tut, iyiliği emret, cahillerden yüz çevir.

İyiliği aşılama ve Bilgisizlikten/bilgisizden uzak durma konularını ayrı iki başlıkta vereceğimizi duyurduktan sonra şimdi; affetme, bağışlama ve Hoş görü hakkında yüce kitabımızda bir yolculuk yapalım.

Burada bir yanlış anlamaya meydan olmaması bakımından şunu kaydedelim; bilgisizden uzak durmak onunla ilmi tartışmalara girmemek vb manadadır. Ona bir bilgi öğretmek için elbette ki yakın olmak gerekir.

Her şeyden önce Afvetmek Allahın bir sıfatıdır ve Afüvv adı onun güzel isimlerindendir. Allah c, kendi sıfatlarının yansımalarını kullarında görmeği çok ister ve sever. Ayrıca Allahü talanın bağışlamak anlamında Ğufran kökünden Gaffar vb adları vardır ancak onlar günahları affetmek manasındadır. İslam’da ise kulların günahlarını ancak Allah bağışlar.
Hedeflenen bir ideal toplumda af ve hoş görü neler yapabilir bazı ayetlerle görelim;

AllahINDA SİZİ BAĞIŞLAMASI İÇİN…

Nur 22. İçinizden varlık ve servet sahibi kimseler yakınlarına, düşkünlere ve Allah yolunda hicret edenlere (kendi mallarından bir şey) vermeyeceklerine yemin etmesinler. Onlar affetsinler, vazgeçip iyi muamelede bulunsunlar. Allah’ın sizi bağışlamasını arzu etmez misiniz? Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.

EHLİ KİTABA DAVRANIŞ ve HOŞGÖRÜ

Maide 13. İşte, verdikleri sözlerini bozmaları sebebiyledir ki onları lanetledik, kalplerini de kaskatı kıldık. Kelimeleri yerlerinden kaydırarak (tahrif edip) değiştiriyorlar. Akıllarından çıkarmamaları istenen şeylerden önemli bir kısmını da unuttular. (Ey Muhammed!) İçlerinden pek azı hariç, onların daima bir hainliğini görüyorsun. Yine de sen onları affet ve aldırış etme. Çünkü Allah iyilik yapanları sever.

Bakara 109. Kitap ehlinden birçoğu, hak kendilerine belirdikten sonra dahi, içlerindeki kıskançlıktan ötürü sizi, imanınızdan sonra küfre döndürmek isterler. Siz şimdilik, Allah onlar hakkındaki emrini getirinceye kadar affedin, hoşgörün. Şüphesiz Allah, gücü her şeye hakkıyla yetendir.

Evrene son uyarı olarak gönderilen Kur’anı kerimin bir ayetinde, “Affı infak edin” buyurulmaktadır. Peygamberimiz s.a.v. e sorulan bir soru “neyi Allah için verelim” dir ve cevabı da yukarıdaki gibidir. Afv kökü birikmekten gelir ve o ayette, “ birikmiş zekâtlık mallarınızdan infak edin” manası hemen çıkar. Ancak birde malı olmayıp ta Allah yolunda malından zekat vererek infakta bulunanlar gibi sevap ve manevi rütbe elde etmek isteyenler için bunun cevabı vardır ve o da “af dağıtın” dır. Rasülüllah s.a.v. efendimizin; “bir tebessüm bile olsa sadaka verin” sözü tam buna göredir. Ayetin tamamına bakalım;

Bakara 219…Yine sana Allah yolunda ne harcayacaklarını soruyorlar. De ki: “İhtiyaçtan arta kalanı.” Allah size âyetleri böyle açıklıyor ki düşünesiniz.

Allaha cc iyi bir kul olmak her zaman için iyi bir İnsan olmakla aynı şeydir. Maslahat birbirine faydalı ama zararsız bir toplumu oluşturmaktır. Aşağıdaki ayet istenen kalitede bir Müslüman’ın ve İnsanın tarifidir.

Aliımran 134. Onlar bollukta ve darlıkta Allah yolunda harcayanlar, öfkelerini yenenler, insanları affedenlerdir. Allah iyilik edenleri sever.
  
« Son Düzenleme: 09 Ocak 2011, 12:27:16 Gönderen: Tuğra »
NANIYORSANIZ EN ÜSTÜN SİZSİNİZDİR

Çevrimdışı bin_sultan

  • araştırmacı
  • ***
  • İleti: 341
    • http://www.teslimiyet.com.tr.tc
Ynt: Korktukları İslam Bu mu?
« Yanıtla #12 : 30 Aralık 2010, 13:39:05 »
               Bilgisizlikten ve Bilgisizlerden Uzaklaş


Kâinat Allahın “ol” demesiyle altı merhalede bugünkü halini almıştır. Onun yaratma ve var etmesi halen devam ediyor. Allahın c  99 güzel adından biriside “Âlim”dir. Manası her şeyi bilen demektir. İnsanların bildiği ne varsa onun müsaade ettiği kadarıdır.

Nitekim o, ilk insanı yaratınca önce ilmi ona öğretmiş ardından da meleklere arz etmiştir;

Bakara 31. “Allah Âdem’e bütün varlıkların isimlerini öğretti. Sonra onları meleklere göstererek, “Eğer doğru söyleyenler iseniz, haydi bana bunların isimlerini bildirin” dedi.

Allah c, bilginin bir kısmını ve bir kısmının da işaretlerini verdikten sonra insanı karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için en üstün ve seçkin kullarını üzerlerine peygamber olarak göndermiştir. Bu durumda, yeryüzünün en aydınlık ortamı İmanla şereflenen toplumlardır. Ayrıca onlar Şeytani sıfat olan cehalet yerine Rahmani sıfat olan İlmi tercih ederek karanlığa sırt dönerler.

Bilgisizlikten ve Bilgisizlerden Uzaklaşmak bir bakıma da insanın karanlıklardan aydınlığa çıkmak için harcadığı çabadır. Burada “bilgisizden uzak olma” hakkında yanlış anlamalara meydan vermemek için şu kadarını söyleyelim; Bilgisizlerle onlara bilgi vermek için beraber olunur. Bilimsel münazaralardan ise uzak durulur. Zira, Cahil kişi cahilliğini kabul etmez oysa Âlim kişi devamlı eksikliğini anlar.

Tüm peygamberlerin bildirdiği dinin son sürümü olan ve son peygamberle insanlığa tebliğ edilen İslam, bizlere cehaleti kapatmış aydınlığı açmıştır. Karanlığı Zulmet, Aydınlığı ise Nur olarak adlandırarak Allahın peygamberlerinin ve tebliğ ettikleri kitapların amacının insanları karanlıklardan aydınlığa çıkarmak olduğunu ısrarla vurgulamıştır. Bu konuda; Kur anı kerimin altı ayeti bakın olayı nasıl veriyor?

Bakara 257. Allah iman edenlerin dostudur. Onları karanlıklardan aydınlığa çıkarır. Kafirlerin velileri ise tâğuttur. (O da) onları aydınlıktan karanlıklara (sürükleyip) çıkarır. Onlar cehennemliklerdir. Orada ebedî kalırlar.
Maide 16. Allah onunla rızası peşinde olanları selamet yollarına iletir ve onları izniyle, karanlıklardan aydınlığa çıkarıp kendilerini dosdoğru bir yola iletir.

İbrahim 1-2. Elif Lâm Râ.1 Bu Kur’an, Rablerinin izniyle insanları karanlıklardan aydınlığa, mutlak güç sahibi ve övgüye layık, göklerdeki ve yerdeki her şey kendisine ait olan Allah’ın yoluna çıkarman için sana indirdiğimiz bir kitaptır. Şiddetli azaptan dolayı vay kafirlerin haline.

Ahzab 43. O, sizi karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için size merhamet eden; melekleri de sizin için bağışlanma dileyendir. Allah mü’minlere çok merhamet edendir.

Hadid 9. O, sizi karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için kulu Muhammed’e apaçık âyetler indirendir. Şüphesiz Allah, size karşı çok esirgeyici, çok merhametlidir.

Talak 11. İman edip salih amel işleyenleri, karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için size Allah’ın apaçık âyetlerini okuyan bir peygamber gönderdi. Kim Allah’a inanır ve salih bir amel işlerse Allah onu, içinden ırmaklar akan, içinde ebedi kalacakları cennetlere sokar. Allah gerçekten ona güzel bir rızık vermiştir.”

Bu altı ayette de aydınlığa ermenin tek şartı vardır o da Allahın elçilerine ve getirdiklerine inanmaktır. Ne yazıktır ki iki yüz yıldır Müminler cahil, diğerleri aydın yerine konmuştur.

İslam’ın en önemli vurgu yaptığı şeylerden birisi de eski dönemi “cahiliye” olarak Saymış olmasıdır. Bu açıdan bakıldığında, hem “cahiliye” döneminin ilkel adetlerine hem de cahilliğin kendisine savaş açmış durumdadır.
Cahiliye devrinin ilkel ve vahşi geleneklerine karşı Müslümanlar şu şekilde uyarılmaktadır;

AllahA DOĞRU İMAN EDİLMELİ

Aliımran 154. Sonra o kederin ardından (Allah) üzerinize içinizden bir kısmını örtüp bürüyen bir güven, bir uyku indirdi. Bir kısmınız da kendi canlarının kaygısına düşmüştü. Allah’a karşı cahiliye zannı gibi gerçek dışı zanda bulunuyorlar; “Bu işte bizim hiçbir dahlimiz yok” diyorlardı. De ki: “Bütün iş, Allah’ındır.” Onlar sana açıklayamadıklarını içlerinde saklıyorlar ve diyorlar ki: “Bu konuda bizim elimizde bir şey olsaydı burada öldürülmezdik.” De ki: “Evlerinizde dahi olsaydınız, üzerlerine öldürülmesi yazılmış bulunanlar mutlaka yatacakları (öldürülecekleri) yerlere çıkıp gideceklerdi. Allah bunu göğüslerinizdekini denemek, kalplerinizdekini arındırmak için yaptı. Allah göğüslerin özünü (kalplerde olanı) bilir.”

Allah talanın istediği tevhid şekliyle kendisine iman edilmesi gerekir, aksi halde sapık cahiliye yanlışlarıyla dolu bir Allah inancıda bir işe yaramaz. Mesela ona evlad isnadı, meleklerin onun kızları sanılması gibi cahiliye yanlışları tevhidi bozar. Allahın istediği tevhidin özü ihlâs suresinde dürülüdür;

1. De ki: “O, Allah’tır, bir tektir.”
2. “Allah Samed’dir. (Her şey O’na muhtaçtır, o, hiçbir şeye muhtaç değildir.)”
3. Ondan çocuk olmamıştır (Kimsenin babası değildir). Kendisi de doğmamıştır (kimsenin çocuğu değildir).”
4. “Hiçbir şey O’na denk ve benzer değildir.”

CAHİLİYE DÖNEMİNE DÖNÜŞ YOK

Maide 50. Onlar hâlâ cahiliye devrinin hükmünü mü istiyorlar? Kesin olarak inanacak bir toplum için, kimin hükmü Allah’ınkinden daha güzeldir?

Feth 26. Hani inkar edenler kalplerine taassubu, cahiliye taassubunu yerleştirmişlerdi. Allah ise, Peygamberine ve inananlara huzur ve güvenini indirmiş ve onların takva (Allah’a karşı gelmekten sakınma) sözünü tutmalarını sağlamıştı. Zâten onlar buna lâyık ve ehil idiler. Allah her şeyi hakkıyla bilmektedir.

Evet, ilk emri oku olan İslamiyet, cahillik devrinden hiçbir şey bırakmıyor. Kabilecilik, ırkçılık taassubunu atıyor, yepyeni akappak bir sayfa açıyor insanlığın önüne; oku, öğren, Allahtan başkasına kul olma, insanlar arasında renk, ırk, kadın, erkek vb ayırım yapma. Kendin için istediğini herkes için iste. Karanlığı bırakarak aydınlığa koş. Birisinin ayağına takılacak çakıl ve dikeni yoldan kenara al.  
« Son Düzenleme: 09 Ocak 2011, 12:27:04 Gönderen: Tuğra »
NANIYORSANIZ EN ÜSTÜN SİZSİNİZDİR

Çevrimdışı bin_sultan

  • araştırmacı
  • ***
  • İleti: 341
    • http://www.teslimiyet.com.tr.tc
Ynt: Korktukları İslam Bu mu?
« Yanıtla #13 : 01 Ocak 2011, 16:23:57 »
                           Boş Zamanın Varsa Çalış


           İslam dini çalışmaya verdiği önemi bu ayetleriyle son derece beliğ olarak ifade etmektedir. İnşirah suresindeki ayetlerde;  “evet her güçlükle beraber bir kolaylık vardır, o halde boş zamanın olursa hemen işe sarıl” buyrulmakla dinimizde tembelliğin asla yer bulamayacağı beyan edilmiştir.

İnşirah 1. (Ey Muhammed!) Senin göğsünü açıp genişletmedik mi?
2,3. Belini büken yükünü üzerinden kaldırmadık mı?
4. Senin şânını yükseltmedik mi?  
5. Şüphesiz güçlükle beraber bir kolaylık vardır.
6. Gerçekten, güçlükle beraber bir kolaylık vardır.  
7. Öyleyse, bir işi bitirince diğerine koyul.
8. Ancak Rabbine yönel ve yalvar.

Dinimizin daha doğrusu tüm evrende yaşayan insanların ve cinlerin tek dininin haftalık namazı olan Cuma namazını anlatan surede  “Cuma namazını eda edince yeryüzündeki işlerinizin başına koşun” buyrulduğunu bilmeyen Müslüman var mıdır?  O halde Müslüman milletlerin tembelliğinde ve dünya ülkelerinden geride kalmalarında İslam’ın rolü olduğunu kimse aklının ucundan bile geçirmesin.

Cuma 9. Ey iman edenler! Cuma günü namaz için çağrı yapıldığı zaman, hemen Allah’ın zikrine koşun ve alışverişi bırakın. Eğer bilirseniz bu, sizin için daha hayırlıdır.

10. Namaz kılınınca artık yeryüzüne dağılın ve Allah’ın lütfünden nasibinizi arayın. Allah’ı çok zikredin ki kurtuluşa eresiniz.

Burada söz konusu olan boş zaman geçirmemektir. Müslüman ister işçi olsun, ister amir olsun, ister âlim olsun, isterse Doktor olsun hangi meslekten olursa olsun mesleğinde daima ileriye gitmek için çalışmalı ve hamlelere açık olmalıdır.  “İslam üstündür, onun üstünde bir üstünlük olamaz” özdeyişinde yerini bulan gerçeğe bakarak her Müslüman çalışmalarını ona göre yapmalı ve en önde olmak için azami çaba harcamalıdır.

Bu girişten sonra tüm soruların “öyleyse Müslüman ülkeler ve halklar neden geride kalmışlar” sözcüklerinde düğümlendiğini görüyoruz. Müslüman milletlerin ve devletlerin Dünya standartlarına göre gerilerde olmasında İslam’ın ve onun son ilahi mesajı olan Kur’anı kerimin bir dahlinin olmadığı, böyle bir şeyi akıldan geçirmenin bile büyük bir sapkınlık olacağı muhakkaktır.

Şunu kesin bir hedef olarak her Müslüman aydın kafasına koymalıdır; Dünyanın en yeni buluşları, en son teknolojileri, en mükemmel silah ve teçhizatları, fizik ve kimya alanında hatta edebiyat alanında çığır açan buluş ve gelişmeleri Müslümanların tezgâhından çıkmadıkça görevlerini tam yaptıkları duygusuna kapılamazlar.

Bugünkü Avrupa medeniyeti varlığını İslam medeniyetine borçludur. Müslümanların İspanyada kurdukları İlim ve Üniversite şehri Kurtubaya Dünyanın her tarafından öğrenciler gelirdi ve Avrupalılar orayı yıktıklarında Hilafet kütüphanesinde 400 bin cilt eseri de kül etmişlerdi.

Unutmayalım ki bizlere çalışmanın, teknolojinin ve icat kültürünün her türlü alt yapısını veren kutsal bir kitabımız var. Son yıllarda İslam ülkelerinde yetişen bazı fizikçilerin ve bilim adamlarının esrarengiz bir biçimde ortadan kaldırıldıkları bizlere bazı ipuçları vermelidir. Dünyada şu anda bilimsel ve teknolojik üstünlüğü ellerinde tutanlar bunu bırakmak istemiyorlar, Müslüman bilim adamları ise Allahın emrine uyarak “en üstün olma” hedefini yakalamakta kararlıdırlar.
Müslümanlar ezberlerinde bulunan inşirah suresinin manasını da mutlaka bilmek zorundadırlar; bunu bilen bir Müslüman’a istirahat var ama tatil yoktur. Eğer biz tatil yaparsak birinciliği yakalama hayal olmaktan öte gidemez. Tarihteki tüm hak ve ilahi dinlerin adı İslam, iman edenlerin adı da Müslüman’dır. Teknolojinin mükemmel ötesi örneklerine Kur’anımızın birçok ayetinde rastlamak mümkündür. Mesela Hz Süleyman a.s., Yemenden Kudüs’e Balkısın sarayını cismen bir saniyede getirmiştir. Bunu yaparken de “Müslümanlığı kabul etmişler olarak bana gelin” diyerek tüm peygamberlerin ortak görevini dile getirmiştir.

 Bütün bunlara rağmen;

 “Al-i İmran(139) Gevşemeyin, hüzünlenmeyin. Eğer (gerçekten) iman etmiş kimseler iseniz üstün olan sizlersiniz. “

 ilahi direktifi Müslümanları harekete geçirmiyorsa kalplerini yoklamak zorundadırlar. Benim şahsi kanaatime göre Müslüman Devlet ve milletlerin geri kalmalarında en büyük etken iç çekişmeleri, kardeşlerin kavgalarıdır. Burada da Allahın emrinden ne kadar uzaklarda dolaştığımız anlaşılıyor;

“Enfal(46) Allah'a ve Resûl'üne itaat edin ve birbirinizle çekişmeyin. Sonra gevşersiniz ve gücünüz, devletiniz elden gider. Sabırlı olun. Çünkü Allah sabredenlerle beraberdir.”

  İşte her şey burada toparlanıyor.

“Herkes kazandığı karşılığında rehindir.”

Tur 21. İman eden ve nesilleri de iman konusunda kendilerinin yoluna uyanlar var ya, biz onların nesillerini kendilerine kattık. Bununla beraber onların amellerinden hiçbir şey eksiltmeyiz. Herkes kazandığı karşılığında rehindir."


Kuranı kerimde “üstün durumdayken barış isteyen siz olmayın” diye bir stratejik direktif vardır.
 
Muhammed(35) “Sakın zaaf göstermeyin. Üstün olduğunuz halde barışa çağırmayın. Allah sizinle beraberdir. Sizin amellerinizi asla eksiltmeyecektir.”
 
Müslüman imparatorluklar özellikle bizim ecdadımız Dünyaya “ilaikelimetullah” gayesiyle yayılarak İslamı tüm insanlığa kabul ettirme fırsatı doğduğu anda bu önemli direktifi uygulayamadılar.

İslamın tüm özelliklerini, hakkaniyetini ve insani davranış modlarını temelden kavramış Âlimlerimizin azalmış olması bunda en büyük etken olmuştur diyebiliriz. Aksi halde tüm yunan kitaplarını bile medreselerinde okutma ihtiyacını nerden duymuş olabilirlerdi. Ama birçoğu yanlış olan o kitaplar artık sadece birer klasik olarak kaldı. Dünyanın yuvarlaklığını bile onlardan kurtulunca keşfettik. Şimdi öz kaynağımız olan Kuranı kerimin pek çok ayetinde evrensel gerçeklere ulaşabiliyoruz.

 “Sakın zaaf göstermeyin.”

Her şey burada düğümleniyor. Biraz iyi duruma geldik mi hemen gevşiyoruz. Hâlbuki bu da haramdır bizlere; “Gevşemeyin, hüzünlenmeyin.” Emrini veren yaratıcımızdır. Hüzünlenmek en büyük bir derttir, zira çalışma ve yükselme azmini kökten kırıyor ve Allahın; “Öyleyse, bir işi bitirince diğerine koyul. “  emrini unutturuyor.

İslamın 15. Yüzyılının bu ilk çeyreğinde artık titreyip kendimize gelme sırasıdır. Şimdi İslamı herkese duyurma ve hidayetten nasiplendirme vaktidir. “Kıyamet ne zaman kopacak “sorusuna kutsallarımızda defalarca cevap verildiği halde halen oralarda geziniyoruz ve İslamın bize yüklediği esas görevi unutuyoruz.
« Son Düzenleme: 09 Ocak 2011, 12:26:51 Gönderen: Tuğra »
NANIYORSANIZ EN ÜSTÜN SİZSİNİZDİR

Çevrimdışı bin_sultan

  • araştırmacı
  • ***
  • İleti: 341
    • http://www.teslimiyet.com.tr.tc
Ynt: Korktukları İslam Bu mu?
« Yanıtla #14 : 09 Ocak 2011, 11:45:25 »
Rahman’ın Kullarının Huyları


Müslümanların kendilerine son peygamber efendimiz Hz Muhammed Mustafa s.a.v. den kalan bir kutsal mirasları vardır; ellerinde ve hafızalarında tuttukları Kur’an. Bu Allahın değişmez ve değiştirilemez kutsal emanetinin mirasından maksat onun verdiği mesajların tüm İnsanlığa duyurulmasıdır. Bunun adı tebliğdir. İslamiyet’in ilimlerini öğrenmiş ve hayatına uygulamış olan Müminlere onu duymayanlara duyurmak, bilmeyenlere bildirmek gibi ağır ve şerefli bir görev yüklenmiştir.

Müslümanlar bu görevlerini yaparken de hal dilleriyle karşıdakini yanına çekebilecek ahlaki donanıma sahip olmak zorundadırlar. İşte bu ahlaki donamı onlara bizzat yaratıcıları tarafından verilmiştir.
 
Furkan  63. Rahman’ın kulları, yeryüzünde vakar ve tevazu ile yürüyen kimselerdir. Cahiller onlara laf attıkları zaman, “selâm!” der (geçer)ler.


65. Onlar, şöyle diyenlerdir: “Ey Rabbimiz! Bizden cehennem azabını uzaklaştır, gerçekten onun azabı sürekli bir helaktir!”

66. “Şüphesiz, ne kötü bir durak ve ne kötü bir konaktır orası.”

67. Onlar, harcadıklarında ne israf ne de cimrilik edenlerdir. Onların harcamaları, bu ikisi arası dengeli bir harcamadır.

 68. Onlar, Allah ile beraber başka bir ilaha kulluk etmeyen, haksız yere, Allah’ın haram kıldığı cana kıymayan ve zina etmeyen kimselerdir. Kim bunları yaparsa ağır azaba uğrar.
 
69. Kıyamet günü onun azabı kat kat artırılır ve horlanmış olarak orada ebedi kalır.
 
70. Ancak tövbe edip de inanan ve salih amel işleyenler başka. Allah işte onların kötülüklerini iyiliklere çevirir. Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.
 
71. Kim de tövbe eder ve Salih amel işlerse işte o, Allah’a, tövbesi kabul edilmiş olarak döner.
 
72. Onlar, yalana şahitlik etmeyen, faydasız boş bir şeyle karşılaştıkları zaman, vakar ve hoşgörü ile geçip gidenlerdir.

73. Onlar, kendilerine Rablerinin ayetleri hatırlatıldığı zaman, onlara kör ve sağır kesilmezler.

74. Onlar, “Ey Rabbimiz! Eşlerimizi ve çocuklarımızı bize göz aydınlığı kıl ve bizi Allah’a karşı gelmekten sakınanlara önder eyle” diyenlerdir.

75. İşte onlar, sabretmelerine karşılık cennetin yüksek makamlarıyla mükafatlandırılacaklar ve orada esenlik dileği ve selamla karşılanacaklardır.

Allah c, Rahman suresinin başında;
1,2.” Rahmân Kur’an’ı öğretti.
3. İnsanı yarattı.
4. Ona beyanı (düşünüp ifade etmeyi) öğretti.”

Buyuruyorlar. İnsanların ilk öğretmeni muhakkak ki Allah’tır. Kullarına önce tüm eşyanın isimlerini ardından nasıl beyan ve ifade edileceğini bu meyanda da davranış tarzlarını öğretmiş en sonunda da hidayet ettiği kullarına Kur’anı kerimi talim etmiştir. İşte Furkan suresinde de Rahman suresinde de Rahman adıyla anılan büyük yaratıcımız Rahman suresinde öğrettiğini beyan ettiği şeyleri Furkan suresinde açıyor.

Furkan suresinde ki açılımlara geçmeden bir önemli inceliği burada analım;
Rahman ve Rahim isimleri Esma-i Hüsna arasında kuranı kerimde en fazla zikredilen adlardır. Rahman 57, Rahim 95 ayrı ayette geçmektedir.  Bu rakamlara besmeledeki tekrarlar dâhil değildir. Rahim adındaki fazlalığın derin bir manası da vardır; Rahim, yarattıklarına hem Dünyada hem Ahirette merhamet eden demek iken Rahman Ahirette sadece Müminlere merhamet eden demektir. Ayrıca Rahman adı genellikle bu ayetlerde “Allah cc,”  yerine kullanılmıştır.

 Rahman olan Allah cc, ahrette nimetlerine ve cemaline boğacağı kullarından Rahman sıfatı ve adıyla aşağıda ki ahlaki tutumları istemektedir;

1-Tevazu ve vakarla yürümek
2-Sataşarak laf atanlara bile selam ve esenlik dilemek
3-Gece namazına devam etmek ve Allahın azabından yine ona sığınmak
4-Cimrilikle İsraf arasında iktisatlı bir yol edinmek
5-Sadece Allaha kul olmak
6-Haksız yere asla bir cana kıymamak
7-Zinaya yaklaşmadan namuslu bir hayat sürmek
8-Faydasız ve boş şeylerden uzak durmak
9-Yalan yere şahitlikte bulunmamak
10-Kendilerinden gelecek nesillerinde dosdoğru yolda olmaları için dua etmek.

Rahman ve Rahim olan Allah c, burada, Ahirette yalnızca İmanlılara nimetle mukabele edeceğinin nişanesi olan adıyla kullarının nasıl olmaları gerektiğini beyan ediyor. Bu kul özellikleri bu âcizane eserin oluşturulmasında da ana gayedir. Yani İnsanlığın istediği ile ulûhiyetin istediğinin birbirine paralel şeyler olduğunu da aynı zamanda görmektir.

Yeryüzünde fesat çıkarmadan, bozgunculuk yapmadan insanca yaşamak, kardeşçe bölüşmek ve uygarca ilişkilerle tüm savaşları ve kavgaları önleyerek gelecek nesillere yaşanır bir ortam bırakmak en başta Allah’ımızın biz kullarından istediği şeydir. İnsanların ve medeniyetlerin yaptıkları güzellikler ise bundan alıntıdır.

Bu, önce “tüm müminler kardeştir”(hucurat 10) düsturuyla özelde Müslümanlara, “Biz Ademin çocuklarını tüm yarattıklarımıza üstün kıldık…”(isra 70), fermanıyla da genelde tüm insanlığa sunulmuş bir ilahi lütuftur.
« Son Düzenleme: 09 Ocak 2011, 12:26:38 Gönderen: Tuğra »
NANIYORSANIZ EN ÜSTÜN SİZSİNİZDİR