Gönderen Konu: Küçükler neden yalan söyler?  (Okunma sayısı 3954 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı ridâ

  • This desert rose
  • aktif okur
  • **
  • İleti: 216
Küçükler neden yalan söyler?
« : 16 Ağustos 2006, 02:58:36 »

Yedi yaşına kadar çocukta gerçeklik (şe’niyet-realite) duygusu gelişmemiştir. Anne çocuğa, “Bu senin değil, alma!” dediğinde, çocuk anlamaz; boş boş bakar. Çünkü mülkiyet duygusu inkişaf etmemiştir. Her şeyin kendisine ait olacağını düşünür, doğuştan ben merkezcidir. Bu sebeple, başkalarına ait olan pek çok şeyi sahiplenme duygusu, hemen her çocuğun geçtiği bir merhaledir. Kalem, silgi, para gibi şeyleri, daha çok “sahip olma” duygusu ile toplar.

Bu noktada anne ve babaya çok mühim bir vazife düşmektedir. Yalanın, hırsızlığın yanlış olduğu çocuğa mutlaka öğretilmelidir. Vazoyu kıran çocuk, elinde vazo parçaları olduğu halde, “ben kırmadım” diyebilir. Annenin ifrat derecedeki aksülameli (aşırı reaksiyonu) veya alâkasızlığı, çocuğun bu husustaki değerlerini şekillendirecektir.

Çocuk takdir edilmek için, ilgi ve şefkat beklentisi için yalan söyleyebilir. Cezâdan kurtulmak veya suçu saklamak için, tenkitten-azarlanmaktan kaçmak için, olduğu gibi değil de büyüklerin istediği gibi görünmek için yalan söyleyebilir. Bazı çocuklarda çocuksu düşmanlık ve kıskançlık duygusu da yalan söyletebilir. Ana-babanın yanlış tavırlarına karşı çocuğun tek silahı, umumiyetle “yalan söylemek” olmakta; dolayısıyla yalan davranış kalıbı, huy hâline gelmektedir.

Meşhur hikayedir, bilirsiniz; bir gün, büyük bir suç işleyen bir gencin idamına karar verilir. İdam sehpasında gence, son isteği sorulur. O da annesinin dilini öpmek istediğini söyler. Anne çağırılır. Genç, annesinin dilini öperken ısırır. Sonra da şöyle der:

“Bana küçükken yalan söylemeyi öğrettin; neticede ben de böyle oldum.”

Çocuğun, işine geldiğinde yalan söyleyebileceği düşüncesini öğreten ve gösteren anne-baba; onun geleceğini, yalan söylemeye meyilli olarak şekillendirmiş olmaktadır. O bakımdan çocuk terbiyesinde gâye; yalanı teşvik eden âile durumuna düşmemek, aksine doğruluk ve dürüstlüğün yerleşip yeşermesini temin etmek olmalıdır.

ÇOCUK TERBİYESİNDE SACAYAĞI:
SEVGİ-DİSİPLİN-İLGİ

Prof. Dr. Nevzat Tarhan bir makalesinde şunları yazıyor:

Bir anne soruyor: “Çocuğum 10 yaşında ama çok çekingen; insanların arasına girmekte zorluk çekiyor, kendini ifade edemiyor. Bunun sebebi nedir, düzelmesi için ne yapmalıyım?”

Evet soru bu. Geliniz bu sorunun cevabı çerçevesinde meseleyi ele alalım.

Çocuğun rûhî gelişiminde şahsiyetinin teşekkül ve tekâmülünde üç unsur çok mühimdir: Sevgi, disiplin ve ilgi. Bu üçlüden her birinin yanlış kullanılması, çocuğun geleceğini de yanlış şekillendirecektir.

Meselâ disiplin üzerinde biraz duralım. Öncelikle ifade edelim ki; disiplin kelimesi, sert sözler, otorite, eğitim çavuşunun emirler yağdırması ve sindirilmiş kitleleleri çağrıştırdığı için, çocuklarla bir ilgi düşünüldüğünde bile bir soğukluk ifade ediyor. Ancak burada kastedilen disiplin, sağlıklı sınırlar koymaktır, kalp kırmak değildir. Düzeltmek ve iyileştirmekle, muhâkeme etmek ve cezâlandırmak fiillerini biribiriyle karıştırmamamız gerekiyor. Disiplin, çocuğa hayatın usûl ve kâidelerini öğretmektir, onun şahsiyetini ezmek değildir. Disiplin, çocuğu sağlıklı ve dengeli yetişkinliğe hazırlamaktır. Disiplin, çocuğun doğru ile yanlışı ayırma, kendini kontrol edebilme, insanî münâsebetlerinde sınır koyabilme, iyi ve yardımsever olabilme gibi temel duygularını güçlendirmektir. Ebeveyn penceresinden bakmak gerekirse; çocuklara uygulanan disiplin, başını duvarlara vuran ana-baba olmamaktır. Binâenaleyh;

- Eğer çok katı olursanız, çocuğunuzun kalbini kırarsınız; saldırgan veya çekingen bir şahsiyet ortaya çıkar.

- Eğer fazlaca şefkatli olursanız, çocuğunuz ana kuzusu olur.

- Eğer çocuğu kontrolsüz bırakırsanız, size ve topluma yabancılaşır.

Çocukta davranış problemleri oluşmaması için, doğru şahsiyet ölçülerinin öncelikle anne-baba tarafından bilinmesi gerekir. Elinde model olmayan büyükler, küçüklere iyi örnek olamazlar. Müslüman bir anne-babanın ise, başta Sevgili Peygamberimiz ve onun ashâbı olmak üzere önünde sayısız güzel örnekler vardır. Yeter ki bunları kullanmasını bilebilsin.

Sözün kısası, işin doğrusu; her şeyde olduğu gibi, çocuk terbiyesinde de dâima vasat olanı yani orta yolu tâkip etmektir. İfrat (katı, titiz, kâideci-kuralcı, suçlayıcı, muhâkemeci-yargılayıcı olmak) da, tefrit (göz yumucu, aşırı musâmahakâr, her istediğini yapıcı olmak) de yanlıştır. Doğru olan; sertlik ve yumuşaklık arasında dengeyi muhâfaza edip orta yolda yürümektir.

PEYGAMBERİMİZ’İN (S.A.V.) ÇOCUKLARA OLAN SEVGİ VE ŞEFKATİ

Bir gün Resûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem Efendimiz, Temîm kabîlesi reislerinden Akra‘nın yanında torunu Hasan’ı (r.a.) öpmüştü. Akra, Sevgili Peygamberimiz’in bu davranışını yadırgayarak:

— Benim on çocuğum var, bugüne kadar onlardan hiç birini öpmedim, dedi.

Raûf ve rahîm olan Fahr-i Kâinat Efendimiz (s.a.v.) ona baktı ve sonra da:

— Merhamet etmeyene merhamet olunmaz, buyurdu.
***

Bir başka gün de Resûlüllah Efendimiz’in yanına çölde yaşayan bir bedevî geldi ve:

— Yâ Resûlellah, siz çocuklarınızı öpüp seviyormuşsunuz. Halbuki bizler, onları hiç sevmez, öpüp okşamayız, dedi.

Bunun üzerine Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) Efendimiz:

— Allah, sizin kalbinizden şefkat ve merhamet duygusunu çekip almışsa ben size ne yapabilirim ki!.. cevabını verdiler.
***

Yine bir gün Peygamber-i zîşân Efendimiz (s.a.v.), torunu Hz. Hasan’ı (r.a.) mübârek omuzlarına almış taşıyorlardı. Ashaptan bir zât, bu manzarayı görünce:

— Ey çocuk! Sen ne güzel bir binite binmişsin, demekten kendini alamadı. Fahr-i Âlem Efendimiz bu sözü şöyle tamamladı:

— O çocuk da ne güzel binicidir ama...
***

İslâm tarihinde, bu mevzûda daha nice örnekler vardır. Gerek Peygamberimiz’in (s.a.v.) ve gerekse onun güzîde ashâbının hayatları bu gibi güzel misâllerle doludur. Bizim için hayatımızın her safhasında en güzel örnek olan Sevgili Peygamberimiz’in çocuklara karşı tavrı buydu. Ashâb-ı kirâmın bu hususta ortaya koydukları tablolar bundan farklı değildi. Öyleyse gelin; biz de bu örneğe uymaya, çocuklarımıza da model olarak onları göstermeye gayret edelim. Rûhen ve bedenen kâmil mânâda yetişmeleri için gereken sevgi, ilgi, bilgi, görgü ve terbiyeyi usûlüne uygun tarzda vermeye çalışalım. Zira onların ilk muallimleri, hiç şüphesiz ki, biz ebeveynleriz.

Çocuklar, dünya hayatının süsüdür. (Kehf sûresi, 46) Cennetliklerin etrafında daima taze kalan çocuklar dolaşır ki, sen onları gördüğün zaman saçılmış birer inci sanırsın. ( İnsan sûresi, 19)
« Son Düzenleme: 07 Ağustos 2008, 03:08:12 Gönderen: isra »
I dream of rain.I dream of gardens in the desert sand.I wake in pain.Those dreams are tied to a horse that will never tire.This desert rose.Each of her veils, a secret promise,This desert flower.She moves in the logic of all my dreams.I realize that nothings as

Çevrimdışı Tuğra

  • popüler yazar
  • ******
  • İleti: 6599
Yalanın küçüğü, büyüğü pembesi, beyazı olmaz
« Yanıtla #1 : 22 Ocak 2011, 13:41:02 »

Yalan söylemek, yalanı bir alışkanlık haline getirmek insani ve ahlaki değerleri erozyona uğratır. Prof. Dr. Suat Cebeci, yalanın büyüğü küçüğü olmadığını söyledi. Cebeci, yalanın insanlar arasındaki güven, sevgi, saygı, dostluk gibi duyguları yıprattığını belirtti.
 
Bazen dostlukları bitiren, bazen bir yuvayı yıkan, bazen de kişiyi işinden eden yalanın pembesi, mavisi olur mu? Yalan, insanın sosyal yaşamında ne gibi yaralara yol açıyor? Yalanın, insanlar arasında güven duygusunu yok eden son derece zararlı ve tehlikeli bir hastalık olduğuna dikkat çeken uzmanlar, "Yalan madde bağımlılığı gibi bir alışkanlık oluşturuyor." diyor.

Din eğitim bilimi üzerine çalışmalar yapan Sakarya Üniversitesi İlahiyat Fakültesi öğretim üyelerinden Prof. Dr. Suat Cebeci, yalan söylemenin ahlaki zaaf göstergesi olduğunu söylüyor.

"Yalanın küçüğü, büyüğü, pembesi, beyazı olmaz." diyen Cebeci'ye göre yalan madde bağımlılığı gibi bir alışkanlık oluşturuyor ve yalanın bir türünü söyleyebilen her türlüsünü söyleyebilir. Her yalanın ya bir yanlışı örtmek ya da birisini yanlış bir düşünceye veya davranışa sevk etmek için söylendiğini ifade eden Cebeci, her iki durumun da insani ve ahlaki değerlere aykırı olduğunun altını çiziyor.

Yalanın insanlar arasında güven duygusunun kaybolmasına yol açtığını ve kişiler arasında sevgi, saygı, dostluk, dayanışma ve kaynaşma duygularını yıprattığını belirten Cebeci, "Yalan, toplum değerlerini zayıflatır ve sosyal yapıyı zaafa uğratır. Her dinde ve kültürde yalan söylemek çok çirkin bir davranış olarak kabul edilir ve asla hoşgörülmez." diyor.

Prof Dr Suat Cebeci, yalan söylemenin sadece iki durumda istisnası olduğunu ifade ediyor:

"Dinimizde yalan söylemek kabul edilemez bir davranıştır. Bunun sadece iki istisnası vardır. Biri savaş sırasında düşmanı aldatmak için, diğeri de parçalanmak üzere olan bir ailede eşler arasını düzeltmek ve parçalanmayı önlemek için. Bunların her ikisi de asla bir ahlaki zaaf değildir. Tam aksine bunlar erdemli davranışlar olduğu için bu durumlarda yalan söylemiş kişilerin başka konularda da yalan söyleyebilecekleri var sayılamaz."

Prof. Dr. Cebeci, Peygamber Efendimiz (sas) bir hadislerinde yalancıyı münafığa benzettiğini belirterek şunları söyledi:

"Peygamberimiz, münafığın alameti üçtür der: Konuştuğu vakit yalan söyler; vaat ettiğinde hulf eder (sözünden döner), emanet edilen şeye hıyanet eder. Peygamber Efendimiz, başka bir hadisi şeriflerinde ise şöyle buyurmuştur: "Yazıklar olsun o kimseye ki, insanları güldürmek için konuşur ve yalan söylerler! Yazık ona, yazık ona!"

Çocuklarda yalan alışkanlığı tehlikeli mi?

Psikolog Yasemin Eyüpoğlu, çocuklarda ortalama 4-6 yaş arasına tekabül eden dönemde adına yalan denemeyen ama doğru olmayan söylemler görülebileceğini aktarıyor.

Bu dönemdeki yalanları bir davranış bozukluğu olarak nitelendirmenin yanlış olduğunu belirten Eyüpoğlu, "Soyutlama becerisinin arttığı bu dönemde çocuk, ötekini ne kadar kandırabileceğini düşünür ve yalan söyler.

Bu durum karşısında ebeveynin 'Emin misin? Ben öyle hatırlayamadım.' gibi çocuğa düşünme ve düzeltme alanı tanıyarak yapıcı, anlamlandırıcı bir rol üstlenmesi bu dönemi sağlıklı bir şekilde geçirmesine yardımcı olacaktır." diyor.

zaman- AYŞE TOSUN
〰〰〰〰🐠

Çevrimdışı Tuğra

  • popüler yazar
  • ******
  • İleti: 6599
Yalancılar depresyona giriyor!
« Yanıtla #2 : 30 Eylül 2012, 12:57:11 »
Fransa'daki Notre Dame Üniversitesi'nde yapılan araştırmaya göre yalan söyleyen insanlar baş ağrısı problemi yaşıyor ve depresyona giriyor.

Notre Dame Üniversitesi’nde bilim insanlarının yaptığı araştırmada yalan söyleyen insanlarda boğaz ağrısından anksiyeteye bir çok rahatsızlık görüldüğü ortaya çıktı.
 
İngiliz Daily Mail gazetesinin haberine göre az yalan söyleyen kişilerin insan ilişkileri daha sağlam oluyor.
 
Araştırmayı yürüten ekibin lideri Anita Kelly 10 hafta boyunca yaşları 18- 71 arasında değişen 110 kişiyi incelediklerini belirtti.

Denekleri iki gruba ayıran ekip bir gruba araştırma süresince yalan söyleme özgürlüğü tanırken diğer gruptan “dürüstlük” ilkelerine tam anlamıyla bağlı kalmalarını istedi.
 
Sonuçlara göre yalan söyleyen ekiptekilerde baş ağrısı, boğaz ağrısı gibi rahatsızlıklar görülürken yalandan uzak kalan kişilerin ruhsal ve fiziksel sağlıklarında iyileşme olduğu kaydedildi.
 
Kelly çalışmanın sonuçlarına göre bir kişinin haftada ortalama 11 yalan söylediğini belirtti.

teknoloji
〰〰〰〰🐠