Gönderen Konu: Kurban Risalesi [17 Aralık 2007]  (Okunma sayısı 55240 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı fazıl14

  • aktif yazar
  • *****
  • İleti: 1339
"Kurbanın Maddî ve Mânevî Faydaları"
« Yanıtla #45 : 31 Ekim 2011, 20:20:54 »

"Kurbanın Maddî ve Mânevî Faydaları"

"Kurbanın maddî ve mânevî olmak üzere yedi (7) mühim fâidesi vardır:

1. Gadab-ı ilâhîyi söndürür.

2. Rızâ-i ilâhîyi celb eder.

3. Çok kurban kesilen bir memlekette harp olmaz.

4. Eğer bir insan vakti hâli müsâit olup da kurban kesmezse, muhakkak ki o adamın ya kendisinden veya çocuğundan yâhut da malından, ticaretinden, servetinden, varlığından mutlaka bir kan çıkacaktır.

5. Kurbanda çoluk-çocuk ve fakir ve fukarâ için umumî bir maslahat ve mutlak bir menfaat vardır.

6. Kurban Bayramı'nda afv-ı umumî tecellî eder.

7. (Kurban kesmeyen) Allah'sızların gâyesi, neticesi ve sonu intihardır. Kendi kendilerini katlederek ebedî cehenneme yuvarlanır giderler."

"Kurbanlar da Şehittir."

"Kurbanlık hayvanlar da şehittir. Çünkü onlar, Allah-ü Teâlâ'nın emrine boyun eğerek kesilirler.

Hayvan kesileceğini bilir; Mevlâ ona ilham eyler. Onun için kesmeden önce onu hırpalamamalı; bilhassa kesileceği yere götürürken onu sürüklememelidir. Çünkü bu eziyettir. Ona eziyet ise haramdır.

Hayvanı keserken, canı çabuk çıksın diye iliklerini dahi kesmek doğru olmaz. O hayvan bizim için canını fedâ ediyor. Ne mutlu ona!.. Keşke onun yerinde biz olsaydık. Yani onun gibi Allah yolunda biz de can verseydik..."

"Kurban Büyük Bir İmtihandır."

"Kurban, Cenâb-ı Hakk'ın kullarına büyük bir imtihânıdır.

Bu imtihanların en büyüğünü de enbiyâ-yi ızâm vermiştir.

Bütün nebîlerin verdiği imtihanların en muazzamını da Resûlullah Efendimiz vermişlerdir. Nitekim İbrâhim aleyhisselâmın bu imtihânına mukâbil Peygamber Efendimiz'in de, hânedân-ı Resûlullah'tan 170 kişinin şehit olacağının bilmesi ve onların şehâdetini kabul etmesi ki; bu bir "sırr-ı kader" işi olup, belki onların "Makâm-ı Mahmûd"da ve maiyyet-i Hazret-i Resûlullah'ta bulunabilmeleri için olmuştur."

"Kurban Keserken."

"Kurban keserken;
'Ya Rab! Benim şu vücudum çok isyankardır. Onu azad ettirebilmem için kendimi senin yolunda feda edip kanımı akıtmam lazım, bunu ise sen haram kıldın. Senin rızan için kendi yerime bu hayvanı kesiyorum vücuduma bedel, bunu benden kabul buyur Allah'ım!' diye iltica edip öyle kesmelidir."


Hâdim-ül Kur’an Üstaz Ebû’l-Fârûk Süleymân Hilmî Silistrevî (ks)
« Son Düzenleme: 19 Ekim 2012, 10:53:01 Gönderen: Mücteba »
"El-mücâhid fî sebîlillâh, el-müştâk ilâ cemâlillâh, hüve ünvânüküm"

("Ünvanı: Cemal-i ilâhiye âşık, Allah yolunda mücahit")

"İtikaden Ehl-i Sünnet, Amelen Hanefi, Meşreben Nakşî-yi Müceddidî"

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Ynt: Kurban Risalesi [17 Aralık 2007]
« Yanıtla #46 : 01 Kasım 2011, 12:17:35 »

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

Hicri   : 5 Zi'l-Hicce 1432
Rumi   : 19 Teşrin-i Evvel 1427
Miladi  : 1 Kasım 2011 Salı

“Kim mal genişliği (imkân) bulur da kurban kesmezse sakın bizim mescidimize yaklaşmasın.”
(Hadîs-i Şerîf, Müsned-i Ahmed)

« Son Düzenleme: 02 Ekim 2012, 17:32:45 Gönderen: Mücteba »

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Ynt: Kurban Risalesi [17 Aralık 2007]
« Yanıtla #47 : 02 Kasım 2011, 12:15:41 »

"Euuzü billâahi mineşşeytaanir raciym Bismillâahi'r- rahmâani'r - rahıym"

Hicri   : 6 Zi'l-Hicce 1432
Rumi   : 20 Teşrin-i Evvel 1427
Miladi  : 2 Kasım 2011 Çarşamba

“Elbette o (kurban)ların ne etleri, ne kanları Allâh'a ermez. Ona sizden ancak takvâ erecektir...”
(Hacc Sûresi, âyet 37)

« Son Düzenleme: 02 Ekim 2012, 17:33:02 Gönderen: Mücteba »

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Ynt: Kurban Risalesi [17 Aralık 2007]
« Yanıtla #48 : 12 Kasım 2011, 03:02:44 »
Kurban eti neden lezzetlidir?

Kurbanlıklar özel bir misafir muamelesi gördüğü için hayvanda stres gerginlik kızgınlık azgınlık gibi olumsuz negatif enerjiler nötr hale gelerek salgılanan zararlı hormonlar yok olur. Teslimiyetin kurbanlık hayvanda meydana getirdiği gevşeme kesilen hayvanın kanını son damlasına kadar dışarı akıtır.

Kurban olan hayvanın eti kandan irinden kirden stres hormonlarından mikroptan arınarak hem manen hem de maddeten tam bir temizlenme ile bize nimetini hediye eder. İçerde barınan pislikler bu şekilde atılarak etler tam bir temizliğe tabi tutularak arındırılıp ikram edilir. Hayvanın hücrelerine kadar bu temizlenme sonucu bize sunduğu proteinleri yağları mineral ve hücreleri vesselam tüm doku ve organları Rabbimizin ismi celali vasıtası ile adeta yıkanır durulanır.

Bunu nereden anlıyoruz?.

Özellikle son yıllarda batılı ülkelerde ve ülkemizde ekonomik nedenlerden ötürü çeşitli kesim teknikleri ile kanı tam akıtılmadan paketlenen piliç büyük ve küçükbaş hayvan etlerinin pazarlandığına şahit oluyoruz. Bu teknikler hızlı modern mezbahalarda ve çoğunlukla el değmeden yapıldığı için başlangıçta hoşumuza gidebilir. Maddeten temizlik noktasında pek sorun yok gibi... Ancak kesim sırasında hayvanla insan teması sanki yok gibidir. Bu şartlar altında kesim yerine gönderilen hayvan yoğun bir stres altındadır. Yalnızdır başka amaçlarla en önemlisi de maneviyatsız bir şekilde kesilmiştir. Bu etlerde çeşitli hastalıklar yanında hayvanda oluşan yoğun stres nedeni ile kanda biriken stres hormonlarının marifeti sonucu birçok hastalığı bizlere bulaştırma potansiyellerinden bahsedilmektedir... Bu şekilde modern mezbahalarda kesilen hayvan etlerinin renginin koyu kırmızı sert ve siyahımsı ve ağır kokulu olduğunu da biliyoruz. Konu ile ilgili yapılan bilimsel çalışmalar yeterli olmamakla birlikte durum aynen böyle..


Uzman Nörolog Dr. Ali AKBEN - 13 Kasım 2010 Cumartesi
İnce Rızık Meseleleri

Çevrimdışı adana87

  • Yeni üye
  • *
  • İleti: 6
Adak Kurbanı Nedir
« Yanıtla #49 : 11 Ocak 2012, 02:59:32 »
Kişinin dinen yükümlü olmadığı halde, farz veya vacip türünden bir ibadet yapacağına dair Allah'a söz vermesidir.

Mahiyeti
Arapça'da nezir (nezr) diye ifade edilen adak fıkıh di-linde, "bir kimsenin dinen yükümlü olmadığı ibadet cin-sinden bir şeyi kendisi için vâcip kılması"nı ifade eder. Diğer bir ifadeyle "kişinin farz veya vâcip cinsinden bir ibadeti yapacağına dair Allah Teâlâ'ya söz vererek o iba-deti kendisine borç kılması"dır.

Adakta bulunma, arzu edilen sonuçları elde etme veya beklenmeyen kötü durumlardan korunmada Allah'ın yardı-mını temin etme gayesiyle başvurulan dinî bir davranış mahiyetinde olup hemen hemen bütün din ve kültürlerde görülmektedir. Özellikle Çin, Japon, Hint ve İslâm önce-si Türk kültüründe adağın önemli bir yer tuttuğu, bu mahiyette birçok davranış ve geleneğin bu toplumlarda yaygınlık kazandığı, benzer davranışların diğer toplum-larda da sıklıkla görülen bir davranış olduğu bilinmek-tedir.

Çeşitli dinlerin ve milletlerin kültürlerinde aynı ve yakın telakkilere dayalı olarak ağaçlara ve kutsal sayı-lan yerlere bez bağlamak, ibadet yerlerinde mum yakmak, belli durumlarda belli hayvanları kurban etmek, oruç veya perhiz mahiyetinde olmak üzere bazı yiyecek ve içecekler-den, cinsel ilişkiden uzak durmak, istediğine ulaşıncaya kadar bazı zevk ve eğlenceyi terketmek gibi adak türleri-ne rastlanır. Bu adaklarda dinî-psikolojik sâikler, Tan-rı'ya şükretme veya onun yardımını isteme öğesi ağır ba-sar. İslâmiyet öncesi Hicaz-Arap toplumunda da bu sayı-lanlara benzeyen veya onların dışında birçok adak çeşit ve türü vardı. İslâm dini insandaki dindarlık duygusuyla ve ruhî tatmin arzusuyla kısmen alâkalı bu davranışı ta-mamen yasaklamamış, sadece bazı düzenleme ve sınırlamalar getirerek ona kendine has bir şekil vermiştir.

Kur'an'da değişik yerlerde verilen sözde durulması, ahde ve akidlere bağlı kalınması (el-Mâide 5/1; el-İsrâ 17/34), Allah'a verilen sözün tutulması (en-Nahl 14/91) emredilir, yapılan adakların yerine getirilmesi istenir (el-Hac 22/19). Kişinin yaptığı adağa uygun davranması iyi kulların vasıfları arasında sayılır (el-İnsân 76/7). Hadislerde de Hz. Peygamber, Allah'a itaat kabilinden adakların yerine getirilmesini emretmiş, Allah'a isyan veya mâsiyet kabilinden olan konularda adakta bulunulma-masını, şayet yapılmışsa buna uyulmamasını istemiştir (Buhârî, "8220;Eymân", 26-27; Müslim, "Nezir", 8; Ebû Dâvûd, "Eymân", 12).

Bazı hadislerinde de Hz. Peygamber'in adakta bulunma-yı hoş karşılamadığı görülür. Meselâ bir hadîs-i şerifte "Adak bir fayda sağlamaz, sadece cimrinin malını eksiltmiş olur"; (Buhârî, "Eymân", 26; Müslim, "Nezir", 2) buyurmuştur. Bu sebeple de İmam Şâfiî ve Ahmed b. Hanbel başta olmak üzere fakihlerin önemli bir kısmı adak ada-manın mekruh olduğu görüşündedir. Hanefîler ise Allah'a ibadet ve taat kabilinden adakta bulunmayı mubah görür-ler. Sonuçta bir ibadetin işlenmesine vesile olduğu için bunu müstehap görenler de vardır. Mâlikîler adakta bu-lunmayı normalde mendup, şarta bağlı adağı ise mubah sayarlar.

Konuyla ilgili hadisler ve İslâm âlimlerinin görüşle-ri incelendiğinde, kişinin hiçbir dünyevî menfaat umma-dan sırf Allah'ın rızâsını kazanmak, ona şükretmek için adak adamasında bir sakınca bulunmadığı görülür. Kişinin Allah'ın takdirinin değişmesine vesile olması dileğiyle ve ihlâstan uzak, belli şartlara bağlı olarak adakta bulunması ise doğru karşılanmamıştır.

Adaklar Allah'ın takdirini değiştirmez. Müslümanın bunu bilerek, ileride olacak bir şeyin en hayırlı şekil-de vuku bulması dileğiyle Cenâb-ı Hakk'a yalvarması, bunu gerçekleştirmeye vesile olması için sadaka ve iba-det mahiyetinde bir adakta bulunması itikadî bakımdan sakıncalı görülmemiştir. Fakihlerin şartsız adağı daha hoş karşılaması, onda ibadet niyetinin daha belirgin olması sebebiyledir. Dünyevî bir menfaati konu edinen şartlı adak ise ibadet niyetinden ziyade neredeyse Al-lah'la bir pazarlık mahiyetini taşıyabileceği için, so-nuçta bir ibadetin ifası söz konusu edilse bile ihtiyat-la karşılanmış hatta doğru bulunmamıştır. Bununla bir-likte, Allah'a isyan ve mâsiyeti içermediği sürece, han-gi grupta yer alırsa alsın, adakta bulunulduğunda yerine getirilmesi dinen vâcip görülmüştür.

Şartları
Yapılan bir adağın geçerli olabilmesi için hem adakta bulunan kimseyle hem de adağın konusu ile ilgili birta-kım şartlar vardır.
Adağın geçerli olabilmesi için adakta bulunan kimse-nin müslüman, akıllı ve bulûğa (ergenlik çağına) ermiş bir kimse olması gerekir. Çünkü adakta bulunma, sonucu itibariyle ibadet grubunda yer alır, bunun için de tam eda ehliyeti gerekir. Fakihlerden, adağın geçerliliği için adağın ciddi ve hür bir istekle bilinçli olarak yapılmış olmasını şart görenler de, Hanefîler gibi öfke ve şaka yoluyla yapılan adakları bağlayıcı görenler de vardır.

Adağın geçerliliği için adak konusunda aranan şartlar ise şu şekilde sıralanabilir:
1. Adanan şeyin cinsinden bir farz veya vâcip ibadetin bulunması gerekir. Meselâ namaz kılmayı, oruç tutmayı, sadaka vermeyi, kurban kesmeyi konu alan adaklar geçerli-dir. Hasta ziyareti veya mevlid okutma adak konusu olmaz. Türbelerde mum yakma, horoz kesme, bez bağlama, şeker ve helva dağıtma gibi halk arasında görülen adak âdetlerinin İslâm'da yeri yoktur.

2. Adanan şey bizzat hedeflenen (maksut) ibadet cin-sinden olmalı, başka bir ibadete vesile olduğu için farz veya vâcip sayılan bir ibadet olmamalıdır. Meselâ abdest almayı, ezan ve kamet okumayı, mescide girmeyi konu alan adak geçerli olmaz.

3. Adanan husus, adayan şahsın o anda veya daha sonra yapması gereken farz veya vâcip bir ibadet olmamalıdır. Kılmakla mükellef olduğu namaz, tutmakla mükellef olduğu ramazan orucu adak konusu olmaz.

4. Adanan şeyin meydana gelmesi ve yapılması maddeten ve dinen mümkün ve meşrû olması, mal ise adayan şahsın mülkiyetinde bulunması gerekir. Bir kimsenin sahip olma-dığı malı adaması geçersiz, sahip olduğundan fazlasını adaması halinde ise sadece sahip olduğu kadarı hakkında geçerlidir. Ancak bir kimsenin ileride sahip olması kuv-vetle muhtemel bir malla ilgili adağı geçerli sayılır. Meselâ ileride miras yoluyla sahip olacağı malın adanma-sı böyledir.

5. Adanan fiil Allah'a isyanı, bid'at, günah ve mâsiyeti içermemelidir. Bu takdirde adak geçersizdir.

c) Hükmü
Herhangi bir şart ve zamana bağlanmayan (mutlak) a-daklar, adama anından itibaren gerekli hale gelir ve ilk fırsatta yerine getirilmesi uygun olur. Bir şarta bağlanan adakların da o şartın gerçekleşmesi halinde yerine getirilmesi gerekir. Şart gerçekleşmeden adak yerine getirilirse geçersizdir; yapılan ibadet nafile sayılır. Meselâ, herhangi işi olduğu takdirde üç gün oruç tutmayı nezreden kimsenin durumu böyledir.
Yerine getirilmesi gelecek bir zamana bağlanan adak-lar ise, Ebû Hanîfe ve Ebû Yûsuf'a göre bu zaman kaydına itibar edilmeksizin önceden de yerine getirilebilir. İmam Muhammed ile Şâfiîler ve Hanbelîler sadaka gibi malî ibadetlerde aynı görüşü paylaşmakla birlikte namaz, oruç gibi bedenî ibadetlerde vakit gelmeden hükmün sabit olmayacağı görüşündedir. Onlara göre bu ibadetleri vakti gelmeden ifa etmek adak borcunu düşürmez. Belirli bir tarihte oruç tutmayı nezreden yani böyle adakta bulunan kimsenin o tarihlerde; iyileşmesi halinde üç gün oruç tutmayı adayan kimsenin de iyileşince üç gün oruç tutma-sı vâcip olur. Adağın bu tarihlerde özürsüz olarak yeri-ne getirilmemesi günah sayılır ve ilk fırsatta kazâsı gerekir.

Meydana gelmesi istenmeyen bir şarta bağlı olarak a-dakta bulunan şahısların, meselâ yalan söylememeye, kötü bir fiili işlememeye nezredip bu fiili işlemesi halinde bir adakta bulunan kimselerin, Allah'a karşı verdiği bu sözde durması gerekir. Meselâ "Bir daha içki içmeyece-ğim, içersem bir ay oruç tutayım" şeklinde adakta bulun-ma böyledir. Fakat istenmeyen şart gerçekleşirse dilerse adadığı şeyi yerine getirir, dilerse yemin kefâreti ö-der. Hanefîler bu durumda yemin kefâreti ödemenin daha isabetli bir davranış olacağı görüşündedir. Çünkü bu ahidleşme yemin sayılmaktadır.

Tasaddukla ilgili adaklarda mekân, zaman ve şahıs i-tibariyle belirleme yapılsa bile bu belirlemeye uymak gerekmez. Falanca zamanda camiye halı adayan, falanca şehrin fakirlerine tasadduku veya şu yurdun öğrencileri-nin yemeleri için kurban kesmeyi adayan kimse bu bağışı-nı başka zamanda başka yer ve şahıslara verebilir.

Kurban kesmeyi adayan kimse bu adak kurbanın etinden yiyemeyeceği gibi bakmakla yükümlü olduğu kimseler de (anne ve babası, dede ve ninesi, çocukları ve torunları, hanımı) yiyemez. Şayet yiyecek olurlarsa yediklerinin bedelini fakirlere tasadduk etmeleri gerekir.


Adaktan doğan yükümlülük, yeminde de olduğu gibi kazâî değil diyânî, yani yargıyı değil kişinin dindarlı-ğını ve Allah'a karşı sorumluluğunu ilgilendiren bir yükümlülüktür. Kul ile Allah arasında kalan bir iş olup dünyevî müeyyidesi yoktur.

Üzerinde malî bir adak borcu bulunduğu halde bunu ödemeden vefat eden kimsenin bu borcu, ödemesi yönünde vasiyetinin bulunması halinde terekesinden yerine geti-rilir. Böyle bir vasiyet yok da mirasçılar mecburiyetleri bulunmadığı halde adağı yerine getirmişlerse, ölen kimsenin adak borcundan kurtulması umulur.

adak kurbanı
« Son Düzenleme: 27 Mayıs 2012, 06:12:20 Gönderen: Mücteba »

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Kurban Kesmenin Fazîleti
« Yanıtla #50 : 27 Mayıs 2012, 06:14:03 »
Kurban Kesmenin Fazîleti

Rasûlüllah Efendimiz (s.a.v.) kıymetli kerîmeleri Hz. Fâtıma-i Zehrâ'ya, "Yâ Fâtıma! Kalk, kurbanının yanına git ve kurban kesilirken şu duâyı oku: (İnne salâtî ve nüsükî ve mahyâye ve memâtî lillâhi rabbi'l âlemîn. Lâ şerîke lehû ve bizâlike ümirtü ve ene evvelü'l müslimîn.)
Meâli:
"Şüphesiz benim namazım, ibâdetlerim, hayatım ve ölümüm, âlemlerin rabbi olan Allâh içindir. Onun ortağı yoktur. Ben bununla emrolundum ve ben müslüman olanların evveliyim." (Sûre-i En'âm, âyet 162-163)

Muhakkak ki kurbanın yere damlayan ilk kan damlası ile ömründe işlemiş olduğun her günâh mağfiret olunur.
Muhakkak yarın kıyâmet günü kestiğin bu kurbanın kanını ve etini getirip yetmiş kat fazlasıyla, terâzinin sevâplar kefesine koyarlar.
" buyurdu.

Hz. Ebû Saîd (r.a.) der ki: "Yâ Rasûlallâh! Bu büyük ikrâm Muhammed aleyhisselâmın âline mi mahsustur, yoksa onlarla beraber bütün müslümanlara mı mahsûstur?" dedim. "Husûsî olarak Âl-i Muhammed'e, umûmî olarak bütün müslümanlara." buyurdu.

Rasûlüllâh Efendimiz (s.a.v.) buyurdu ki: "Kurbanlarınızı büyük yapınız. Muhakkak ki onlar sırat üzerinde sizin binekleriniz olacaktır."

Muhammed bin İshâk bin Huzeyme (r.h.) anlatır:
"Kardeşim Ahmed, çok ibâdet eden bir kimse idi. Dünyâ malından hiçbir şeyi yoktu. Bu halde iken, her sene kurban keserdi. Ne kadar sıkıntı çekse, bu ibâdeti terk etmezdi. Bu kardeşim dünyâdan göçtü. Rüyâda gördüm ki kıyâmetteyiz. Bütün insanlar Arasat'ta toplanmışlar. Ânîden kardeşimi gördüm. Benzerini görmediğim bir at üzerinde idi. Ayrıca birçok binekleri vardı. Kardeşime, "Allâhü Teâlâ sana ne yaptı?" dedim. "Mağfiret etti" dedi. "Hangi sebeple?" dedim. "Bir gün cuma camiinde namaz kılıyordum, cebimde bir gümüşüm vardı. Bir ihtiyar geldi. Sütûnun önünde durup, (Allâhü Teâlâ bana bir gümüş verene merhamet etsin. Borcum var ve alacaklım beni sıkıştırıyor. Kötü sözler söylüyor." dedi.

Namazı kılıp bir gümüşü ona verdim. Beni kabre koyup gittikleri zaman bir ses duydum. "Ey Ahmed bin İshak! Bir muhtâca merhamet ettin. Biz de sana merhamet eyledik. Yaptığın günâhları affeyledim. Seni cennet ve dîdârıma lâyık eyledim diyordu." dedi

"Kardeşim, bu binekler nedir?" dedim.
"Bunlar, benim kestiğim kurbanlardır. Bineğim ise ilk kurbanımdır." dedi.
"Şimdi nereye gidiyorsun?" dedim,
"Cennete gidiyorum." dedi.

« Son Düzenleme: 27 Mayıs 2012, 07:04:27 Gönderen: Mücteba »

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Ynt: Kurban Risalesi [17 Aralık 2007]
« Yanıtla #51 : 03 Ekim 2012, 17:18:25 »

Kurban Bahsi:

Kurban gününde, zengin, yerli, müslüman ve hür olan herkese; kendisi ve küçük çocukları için kurban kesmek vaciptir.

Her birisi için bir koyun kurban keser veya bir deve yahut bir sığırı yedi kişi için kurban eder.

Fakir ve misafir bir kimseye kurban düşmez.

Kurbanın vakti:
Bayram gününün fecri ile başlar, ancak İmam bayram namazını kıldırmadıkça şehirlilere kurbanın kesilmesi caiz değildir. (Bayram namazı kılman yerler hepsi bu hükme dâhildir.)

Köylülere (bayram namazı kılınmayan yerlere) gelince onlar fe­cirden itibaren kesebilirler.
Kurban üç günde caizdir: Bayram ve on­dan iki gün sonrası (Bayramın birinci, ikinci ve üçüncü günüdür. Bi­rinci günü efdaldir.)

İkisi veya bir gözü kör, mezbahaya gidecek durumda olmayan topal ve çok zayıf hayvan kurban olamaz.

Kulağı ye kuyruğu kesik ve kulağının çoğu kesik bulunan hayvan kurban edilmesi kâfi gelmez.
Eğer kulak veya kuyruğun çoğu kalmış­sa kurban edilmesi caizdir.

Boynuzsuz, burulmuş, derisi uyuzlu ve yaylanmasına halel getir­meyecek şekilde deli bulunan hayvanın kurban edilmesi caiz olur.

Deve, sığır ve koyun cinslerinden kesilen kurbanda «Senyi» ve daha fazla yaşlı olanı kâfidir. [1]

Ancak koyunda (cüsseli ise) altı aylığı da kâfi gelir.
(Kesen) kur­banın etini yer, zengin ve fakirlere yedirir, birazını da zahire yapabilir.

Sadakaya verilen miktarın üçte birinden az olmaması müstehaptır.

Kurbanın derisini sadaka olarak verir veya evde kullanmak için ondan bir âlet yapar.

Kurban sahibi eğer kesmeyi güzelce biliyorsa kurbanını ken­di eliyle kesmesi daha efdaldir.

Kurban kitaplı bir kâfir keserse mekruh olur.

îki kişi yanılarak birisi diğerinin kurbanını keserse, her ikisi için de kâfi gelir ve yekdiğerine karşı zâminde değildir.

[1] Devenin senyi: Beşinci yaşına girenidir. Sığırınki iki ve koyununki ise bir yaşına girendir.

[Kudûri]
« Son Düzenleme: 04 Nisan 2013, 15:49:26 Gönderen: Mücteba »

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Ynt: Kurban Risalesi [17 Aralık 2007]
« Yanıtla #52 : 18 Ekim 2012, 10:39:08 »
Kurbanın Hikmeti

Eti yenilen hayvanları boğazından kesmek sûretiyle hayvanın eti, necis (pis) olan kanından temizlenmiş olur, “Bismillâhi Allâhü Ekber.” diyerek kesilince de etinin yenilmesi helâl olur.

Kurban kesmekte Allâh’ın kullarına ziyâfet vardır. Etin üçte birini dostlara, üçte birini fakirlere vermek, kalanını da evde çoluk çocuğa yedirmek müstehabdır.
Kurban kesmek Allah yolunda bir fedâkârlıktır. Allâhü Teâlâ’nın verdiği nimetlere bir şükürdür. Ayrıca sevâb kazanmağa ve Allâh’a yakınlığa vesîledir, belâlara karşı da bir siperdir.

İnsanlar her gün dünyânın her tarafında yüz binlerce hayvan kesiyorlar. Fakat bunlardan yalnız maddî imkânı olanlar istifâde edebiliyor. Kurban Bayramı’ndaki etlerden ve derilerden fakirler de istifâde etmektedir. Şahsın menfaati yerine de cemiyet menfaati konuluyor. Kurban kesmek İslâm’ın pek insanî ve ictimâî büyük bir fedâkârlığıdır.

Kurban kesmekle kesilen hayvan sayısı çok artmış olmaz. Çünkü kurbanda kasaplar et satamayacağından kesecekleri hayvan sayısı azalır.

Kendi zevkleri için her gün binlerce hayvanın kesilmesini çok görmeyenlerin senede bir kere Allah için ve insanların da faydasına kurban kesilmesini çok görmeleri insaflı bir tavır değildir.

Hâsılı kurban; dînî, ahlâkî, ictimaî birtakım hikmetler ve maslahatlar için emredilmiştir. Bunu takdîr etmeyecek bir akıl sâhibi düşünülemez.



mazhar

  • Ziyaretçi
Ynt: Kurban Risalesi [17 Aralık 2007]
« Yanıtla #53 : 01 Ekim 2013, 06:41:41 »
Alıntı
Kurban Büyük Bir İmtihandır."

"Kurban, Cenâb-ı Hakk'ın kullarına büyük bir imtihânıdır.

Bu imtihanların en büyüğünü de enbiyâ-yi ızâm vermiştir.

Çevrimdışı efsanef

  • araştırmacı
  • ***
  • İleti: 283
Ynt: Kurban Risalesi [17 Aralık 2007]
« Yanıtla #54 : 10 Kasım 2014, 16:16:43 »
şifa kurbanı varmıdır nerde yazıyor nasıl oluyor

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Ynt: Kurban Risalesi [17 Aralık 2007]
« Yanıtla #55 : 15 Ağustos 2016, 18:35:02 »

Kurban Bahsi:

Kurban gününde, zengin, yerli, müslüman ve hür olan herkese; kendisi ve küçük çocukları için kurban kesmek vaciptir.

Her birisi için bir koyun kurban keser veya bir deve yahut bir sığırı yedi kişi için kurban eder.

Fakir ve misafir bir kimseye kurban düşmez.

Kurbanın vakti:
Bayram gününün fecri ile başlar, ancak İmam bayram namazını kıldırmadıkça şehirlilere kurbanın kesilmesi caiz değildir. (Bayram namazı kılman yerler hepsi bu hükme dâhildir.)

Köylülere (bayram namazı kılınmayan yerlere) gelince onlar fe­cirden itibaren kesebilirler.
Kurban üç günde caizdir: Bayram ve on­dan iki gün sonrası (Bayramın birinci, ikinci ve üçüncü günüdür. Bi­rinci günü efdaldir.)

İkisi veya bir gözü kör, mezbahaya gidecek durumda olmayan topal ve çok zayıf hayvan kurban olamaz.

Kulağı ye kuyruğu kesik ve kulağının çoğu kesik bulunan hayvan kurban edilmesi kâfi gelmez.
Eğer kulak veya kuyruğun çoğu kalmış­sa kurban edilmesi caizdir.

Boynuzsuz, burulmuş, derisi uyuzlu ve yaylanmasına halel getir­meyecek şekilde deli bulunan hayvanın kurban edilmesi caiz olur.

Deve, sığır ve koyun cinslerinden kesilen kurbanda «Senyi» ve daha fazla yaşlı olanı kâfidir. [1]

Ancak koyunda (cüsseli ise) altı aylığı da kâfi gelir.
(Kesen) kur­banın etini yer, zengin ve fakirlere yedirir, birazını da zahire yapabilir.

Sadakaya verilen miktarın üçte birinden az olmaması müstehaptır.

Kurbanın derisini sadaka olarak verir veya evde kullanmak için ondan bir âlet yapar.

Kurban sahibi eğer kesmeyi güzelce biliyorsa kurbanını ken­di eliyle kesmesi daha efdaldir.

Kurban kitaplı bir kâfir keserse mekruh olur.

îki kişi yanılarak birisi diğerinin kurbanını keserse, her ikisi için de kâfi gelir ve yekdiğerine karşı zâminde değildir.

[1] Devenin senyi: Beşinci yaşına girenidir. Sığırınki iki ve koyununki ise bir yaşına girendir.

[Kudûri]