Gönderen Konu: <<<Kurtarıcım, Şefaatçim, Sensin Ya ResulAllah>&  (Okunma sayısı 11207 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı sedat_islam

  • aktif okur
  • **
  • İleti: 232
    • Milli Görüş Forum

Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa, çok güzel görünüşlü idi. Güzellik O’nun en belirgin özelliği idi.

O’nun mübarek gözleri büyük idi. Göz bebekleri koyu siyah idi. Kirpikleri uzun idi. Mübarek yüzü ay gibi aydınlık ve parlak idi. Tebessüm ettiğinde, sevindiğinde yüzü daha bir berraklaşır ve nurlanır idi.Mübarek başı büyükçe idi. Mübarek saçları ve sakalları ne çok kıvırcık ne de çok düz değil, hafif dalgalı idi. Saçlarını saldığı, bıraktığı zaman kulaklarını geçecek kadar uzun olur idi. Mübarek alnı aydınlık ve geniş idi. Kaşları gür, birbirine yakın ama çatık kaşlı değil idi. Burnu çok güzel, çok düzgün, ortası hafifçe kalkık idi. Sakalları sık idi. Yanakları düz, benizi ak, ağzı iri idi. Dişleri beyaz ve araları seyrekçe idi. Çenesi ahenkli olup gayet düzgün, kısa ve küçük değil idi.

O’nun mübarek boyu orta boydan uzunca idi. Avuç içleri geniş, parmakları uzun idi. Ayak ve el kemikleri irice idi.

Uzaktan bakınca O, insanların en güzeli ve en zarifi, yakından bakınca onların en hoşu ve en güzeli idi.

Mübarek sesinde tatlı bir ahenk var idi. Sustuğu zaman vakarı üzerinde idi. Konuşunca güzellikler çevresine yansır idi. Tatlı sözlü idi. Sözü tam orta tonda idi. Sözünde ne lüzumsuz bir kelime ne de bir kusur bulunur idi. Onun konuşması tıpkı ipliğe dizilen boncuk tanelerinin dökülüşündeki ahenge benzer idi.

Göğüsü geniş, omuzları enli idi. Seri yürüyüşle yürür idi. Yürüyünce iniş aşağı giden su gibi ahenkle gider idi.

O bir yere bakınca iki omuzunu çevirerek bakar idi. Gözleri çoğu zaman yerde idi. Gökyüzünden çok yere bakar idi.

Resulullah, devamlı hüzün içinde, daima tefekkür halinde idi. İstirahate pek zaman ayırmaz idi. Uzun süre sükût eder, ihtiyaç dışında konuşmaz idi. Konuşurken söze avurtları ile başlar dudak ucuyla söylemez yine avurtları ile bitirir idi. Konuşmasında kısa, özlü ama anlamca çok geniş ifadeler kullanır idi.

O, huy ve karakter bakımından gayet munis ve nazik idi. Kibiri ve ezik tabiatlı olmayı sevmez idi. Az olsa bile kendine takdim edilen nimetleri yer, hiç bir nimeti hakir görmez idi.

Efendimiz özellikle de kendini alâkadar etmedikçe dilini hapseder idi. İnsanların gönlünü hoş tutar, onlara nefret ve bıkkınlık vermez idi. Hiç kimseden güleryüzünü ve tebessümünü esirgemez idi.

O, güzel şeyleri beğenip onları takdir ederek güçlendirir idi. Çirkin şeyleri ayıplar ve zayıflatır idi. Gaflete asla prim vermez, her daim uyanıklık içinde bulunur idi. Alabildiğince sakin bir mizaca sahip idi. Fakat sıra hakka saygısızlığa gelince, artık hiç kimse Efendimiz’i tanıyamaz hale gelir idi. Hakkı üstün getirene kadar hiç birşey O’nu öfkesinden vazgeçiremez idi. Kendi nefsi için asla kızmaz ve nefsi için galip gelmek istemez idi. Kendi için intikam ve öfke nedir bilmez idi. O’nun öfkesi davası için idi.

Efendimiz bir yere işaret edip parmağıyla değil, elinin tamamıyla işaret eder idi. Bir şeyehayret edince elinin tersini çevirir idi. Konuştuğunda ellerini bitiştirir, sağ elinin içini sol elinin dışına vurur idi. Öfkelenince yüz çevirip, kızdığının yanından uzaklaşır idi. Sevinince göz kirpiklerini yumar idi. Genellikle gülmesi tebessüm şeklinde olur, gülümseyince dişleri inci tanesi gibi parıldar idi.

Efendimiz bir meclisten kalkarken de, otururken de, mutlaka zikirle oturur, zikirle kalkar idi. Genellikle oturuşu, dizlerini dikip elleri ile dizlerini bağlamak şeklinde idi. Bir topluluğun yanına geldiği zaman boş bulduğu bir yere oturur, ayrıcalık yapılmasını istemez idi. Mecliste oturan herkese nasibini verir idi. O’nunla bir ihtiyaç gidermek için dayanıklılık veya sabır yarışına girenler kaybederek dönerler idi. Bir şey isteyene mutlaka istediği şeyi vererek onun gönlünü hoş eder idi. O’nun meclisi hilm, haya, sabır ve güven meclisi idi. Orada sesler ahenkli çıkar idi.

Efendimiz, daima güler yüzlü ve anlayışlı olup ne sert, ne de kaba idi. Sokaklarda çığırtkanlık yapmayan, kınama huyu bulunmayan bir fıtrata sahip idi.

O, güzel kokuyu sever, kötü kokudan nefret eder idi. Hediye kabul eder ve devamlı olarak hediyeleşmeyi emreder idi. Hediye getirene karşılık olarak kat kat fazlasını verir idi. Kendisini davet edenlerin davetine icabet eder idi. Yemekte ne bulursa onu yer, şunu bunu aramadan, hiç bir külfete girmeden ne bulursa onu giyer idi. Yünlü elbise giydiği gibi Yemen’in pamuklu abasını da giyer idi. En sevdiği elbise de bu idi.

O insanların en cömerdi, insanların en faziletlisi idi. İnsanların en doğru sözlüsü, en vefalı olanı idi. İnsanların tabiatça en nazik ve kibarı, arkadaşlık bakımından en keremlisi idi....
Zafer Yakındır ve Zafer, İNANANLARINDIR...

Çevrimdışı sedat_islam

  • aktif okur
  • **
  • İleti: 232
    • Milli Görüş Forum
<<<Kurtarıcım, Şefaatçim, Sensin Ya ResulAllah>&
« Yanıtla #1 : 19 Nisan 2005, 12:10:56 »
Ne ilâhî geceymişsin ki sonsuzlukta eşin yoktur. Senin rahminden doğan yarınlar ne müthiş yarınlardır, hayranım ona! İç dünyamızı ondan başkası aydınlatamıyor. O bir sönecek olsa, hayat uzun bir geceden ibaret kalır. Ey Allah’ın Resûlü, perişan sözlerimden bıkma, hoş gör beni. Senin açtığın nurlu yola olan sevgisi, bu köleni deli divane edip kendini bilmez hale getirdi!

İşte bu yüzden bu Mevlid gecesi, Müslümanların büyük bir heyecan ve sevinç içerisinde ihya ettikleri çok aziz bir gecedir. Evet onbeş asır evvel böyle bir gecede kainatın en büyük hadisesi vukua gelmişti. Bu mübarek gecenin sabahında güneş ufuktan doğmadan, karanlıklar içinde bunalan beşerin hayat ufkunda ilahi bir nur doğdu. İbrahim aleyhi’s-selâm’ın,

“Ey Rabbımız, (Müslüman o soyumuzun) içinden, onlara senin ayetlerini okuyacak, onlara Kitabı (Kur’an’ı), hikmeti öğretecek, onları şirkten temizleyecek bir peygamber gönder.” (Bakara Sûresi: 129) diye yaptığı duaya mazhar olan Muhammed Mustafa sallAllahu aleyhi ve sellem doğdu.

Bu gecenin sabahı gerçekten feyizli bir sabahtı; insanlık için yepyeni bir gün doğmuş, nurlu bir devir açılmıştı. Gönülleri karartan küfür ve zulüm kalkacak, şirk sönecek ve İbrahim Aleyhi’s-selam’ın inandığı tevhid akidesi yeniden canlanacaktı. İnsanlar cehaletten ve esaretten kurtulacak, ilme ve hürriyete kavuşacaktı. Kadın bir ticaret metaı olmaktan çıkacak, cemiyet içindeki i’tibarlı yerini alacaktı.

Peygamberimizin doğumu ile; insanlık ruhuna çöken kabus son bulmuş, insanoğlu, yaratılışındaki manayı anlamıştır. Onun doğumu ile, çocuğunu diri diri toprağa gömen, karısını değersiz bir eşya gibi çarşı ve pazarlarda, kumar masalarında satan zihniyet yıkılmış, yerini insan hayatına, kadınlık şeref ve haysiyetine saygı almıştır. Onun doğumu ile, yaptıkları putlara tapan ve şirkten doğan düşmanlıkla birbirini boğazlayan insanoğlunun ıstırabı dinmiş, ruhlara tevhit akidesi, İslâm kardeşliği yerleşmiştir. Onun doğumu ile, şirk, zulüm, istibdat, keyfilik ve derebeylik namına dikilen kaleler, yıkılmış, yüzyıllar boyu hiç sönmeyen sapıklık ateşi sönmüştür. Tevhid akidesinin sembolü olan Kabe’yi dolduran yüzlerce put yerle bir olmuş, şirkin sultası kökünden sarsılmıştır.

Bütün dünya nizamının bozuk olduğu, en büyük puthanelerin yapıldığı, Allah’a ibadet yerine putlara tapıldığı, yağmacılık âleminin baş döndürücü bir şekilde gelişip tezahür ettiği, kısa bir ifade ile insanlık şeref ve haysiyetinin katledildiği, koyu bir cehalet devrinde alemlerin medar-ı iftiharı, peygamberler kafilesinin serdarı Hazret-i Muhammed Mustafa (s.a.v.)’nın nuru, gün doğmadan bütün dünyayı aydınlığa kavuşturduğu gecedir. Bu muazzam meş’ale; ağaçları ve taşları secdeye getirdi, putları devirdi, küfür saraylarını yıktı, paslı sinelerin, puslu fikirlerin ilâcı, iman edenlerin baş tacı oldu. Binaenaleyh iyi düşünülürse, Mevlid gecesinin ne kadar büyük ve derin bir sevinç ve saadetle ihya edilmesinin gerektiği kolayca anlaşılacaktır. Çünkü böyle mukaddes bir peygambere nail olan Müslümanların, bunun minnet ve şükranını bütün varlıkları ile eda etmeleri ve bu nailiyetin şerefine yakışır bir idrak içinde peygamberlerinin doğuşunu ihya etmeleri icab eder.
Zafer Yakındır ve Zafer, İNANANLARINDIR...

Çevrimdışı sedat_islam

  • aktif okur
  • **
  • İleti: 232
    • Milli Görüş Forum
<<<Kurtarıcım, Şefaatçim, Sensin Ya ResulAllah>&
« Yanıtla #2 : 19 Nisan 2005, 12:12:25 »
Son Peygamber Hz. Muhammed (s.a.v.), son din de O’nun tebliğ ettiği İslâm’dır. Bu dinin vahyedildiği Kitab da Kur’ân-ı Kerim’dir. Bizler, son Peygamberin ümmeti, son dinin mensubu, son kitabın da inanıcılarıyız. Bunlara inanıp tasdik etmekle, Müslümanız.

Rasûl-i Kibriya (s.a.v) Efendimizi, Kur’ân-ı Kerim bize tanıtıyor. O’nu tanımamız gerektiği için tanıtıyor. (Ahzâb: 45. 46. Hicr: 89. A’raf: 157. Tevbe: 127-128. Saff: 6, Fetih: 29. Enfal: 64. vesaire.

En doğru şekilde, O’nu tanıyacağız. O’nu tanıyamazsak olması gereken mânâda imam etmiş olmayız, itibar ve değerimiz olmaz. O, nasıl yaşadı ise Allah (c..c) bizden öyle bir yaşam tarzı oluşturmamızı istiyor. Peygamberimizin aile hayatını öğrenmek için O’nun nasıl bir aile reisi, nasıl bir koca, nasıl bir baba, sosyal ve beşeri ilişkilerinin nasıl olduğunu bilmemiz lâzım. O’nu tanıyacağız, tanıdığımız gibi yaşayacağız ki, mutlu olabilelim. Günümüzde aile fâcialarının tamamı Hz.Muhammed’i tanımamanın, O’nun tarzını tarz edinememenin sonucudur.



Hz. Muhammed (s.a.v.) Efendimizin nasıl bir koca olduğuna baktığımız zaman, O’nun gibi bir koca olma gayreti içinde çok şeyler öğreniriz.

Peygamberimiz evinde zamanının:

Bir kısmını ibâdete,

Bir kısmını ailesine,

Diğer bir kısmını da kendisine olmak üzere 3’e ayırırdı.

Efendimiz, insanlara bildiğini anlatacak ilk kişilerin aile fertleri olduğunu göstermiştir. O, kendisine gelen heyetlere: “Ailenize dönün, burada öğrendiklerinizi onlarla paylaşın...” derdi.

Efendimizin bu yönünden en çok Hz. Aişe (r.anhe) faydalanmıştır. Hz. Hatice (r.anhe) ile beraberliğinde göze çarpan en önemli nokta:

Dostluk ve

Arkadaşlıktır.

Hz. Hatice (r.anhe)’nin vefat ettiği yılın Peygamberimizin en çok üzüldüğü yıl “Hüzün yılı” olarak anıldığını biliyoruz.

Veda hutbesinde:

... Ey insanlar! Sizin kadınlar üzerinde bir takım haklarınız vardır. Onlar sizin haklarınıza özen göstermelidir. Onların da sizin üzerinizde hakları vardır.

Onlara karşı iyi davranınız.

Eşlerinize şefkatle muamele ediniz...” buyurmuştur.

Peygamberimiz hanımlarının:

Hem hocası,

Hem de kocası idi.

Evi mektepti. O mektebin hocası Efendimiz, talebeleri de hanımları ve çocuklarıydı.

O, hanımlarıyla:

Şaka yapmıştır.

Koşu yapmıştır.

Onlara espri yapmıştır.

Onları gece namazına kaldırmıştır.

Evde hanımlarına yardım etmiştir.

Hanımlarıyla daima istişare ederdi.

“Bir kimse eşine kin beslemesin, onu bir huyunu beğenmezse, başka huyunu beğenir” buyururlardı.

“Mü’minlerin imanca en mükemmel olanı, ahlâkça en güzel olanı ve aile fertlerine yumuşak davrananıdır” beyanı bugün çok daha iyi anlaşılmaktdadır. O, hanımlara iyi davranmayı iyi Müslüman olmanın şartı saymıştır. Çünkü insanın hayatta en yakın olduğu kişi hanımıdır.

Peygamberimiz hanımlarıyla:

Sohbet ederdi.

Onlara asla vurmadı.

Hakaret etmedi.

Olgunlukla yaklaştı.

Maddi-manevi ihtiyaçlarını giderdi.

Evlenirken mihirlerini verdi.

Düğünlerinde velime (yemek) verdi.

Hanımın ağzına konan lokmanın sevap olduğunu söylerdi.


Peygamberimize nasıl bir baba oldu diye baktığımızda, O’nda bizim için örnek hayatı buluruz.

Peygamberimiz:

Çocukları çok severdi.

Sadece kendi çocuklarını değil başkalarının çocuklarını da severdi. Bir defasında hasta Yahudi çocuğunu ziyaret etmişti. (Ebu Dâvud c/2. sf: 26.)

“Her çocuk Müslüman olarak doğar” buyurdu.

Çocuklara selam verirdi. Onların hatırını sorardı. (Buhari, edep: 81, Müslim, selam: 15)

“Bir baba evlâdına iyi bir terbiyeden daha güzel bir miras bırakmaz” buyururlardı.



İnsanlar zihinlerinde kimleri canlandırıyorlar, zihinlerinde kimler örnek olarak teşekkül ediyorsa, onlara benzemeye çalışacaklardır. Bizi Yaratan’ın bizden istediğini en doğru şekilde yapabilmek için O’nun elçisini adım adım izlemekten başka çâremiz yoktur. Mutluluğumuz da buna bağlıdır.
Zafer Yakındır ve Zafer, İNANANLARINDIR...

Çevrimdışı sedat_islam

  • aktif okur
  • **
  • İleti: 232
    • Milli Görüş Forum
<<<Kurtarıcım, Şefaatçim, Sensin Ya ResulAllah>&
« Yanıtla #3 : 19 Nisan 2005, 14:18:52 »
On dört asır evvel, yine böyle bir geceydi. (Rebîülevvel Ayı’nın on ikinci gecesi) Çölde, Mekke şehrinde dolunayın kumdan çıkışı gibi, bir öksüz doğuverdi! Fakat, o ne acı bir hüsrandı ki: Kaç bin yıldır bekleşmede olan gözler, onun doğuşunu hissedemediler!

Elbette ki göremeyeceklerdi. Nasıl görebilsinler? Bir kere: Bu yüce insanın (Hz. Muhammed (S.A.V.) teşrif ettiği çöl, dünyanın en ücra yeriydi. Ayrıca: O zamanlar uygar sayılan ülkeler bile bunalımlar içindeydi. Durum, bugünkünden de beterdi. İnsanlar yırtıcılıkta sırtlanları bile geçmişti. Bir kimse dişsizse, kardeşleri başına çullanıp onu yerlerdi! Yeryüzünün bütün ufuklarını anarşi sarmıştı. Bugün Doğu’yu yıkan ayrılıkçılık hastalığı, o gün de salgın halindeydi. Derken, öksüz büyüyüp kırk yaşına bastığında, Allah tarafından peygamberlikle görevlendirilince, başlarda gezen kanlı ayaklar suya erdi! O ma’sum, O büyük insan, bir nefeste insanlığın kaderini değiştirdi; bir hamlede despotlukları, imparatorlukları dize getirdi!

Toplum içindeki hakkı sadece ezilmek olan zayıflar, o günden sonra yeni bir hayata kavuştular. Yıkılmayı aklına getirmeyen zulüm, geberip gitti! Evet, onun getirdiği yüce şeriat, alemlere rahmet oldu. Adaletin hasretini çeken ülkelere kanatlarını gerip onları koruma altına aldı. Dünya sahip olduğu şeylere onun açtığı yolda sahip olmuştur. Fertler de, toplumlar da O’na çok şey borçludur. Evet, O ma’sum insana bütün, beşeriyet minnettardır... Ey Allah’ım, bizleri kıyamet günü Senin huzuruna bu ikrarlarımızla çıkart. Bir de merhum Âkif’in: “Pek Hazin Bir Mevlid Gecesi” isimli na’tını okuyalım... Hem de ibretle... Şöyle ki:

Osmanlı Devleti çatır çatır çökmektedir; önceleri kendi hakimiyeti altında olan, Yunanistan, Bulgaristan, Karadağ gibi küçücük devletlere yenilmiştir. Her gelen, İmparatorluktan bir parça koparıp gitmektedir. Artık devletin kurtulması için tek ümit kalmamıştır. Büyük Şair Mehmet Âkif Ersoy bu günleri yaşamakta, için için ağlamaktadır. Âkif’e göre yalnızca bir kurtuluş yolu vardır; tarihimizin unutulmaz zaferlerini oluşturan iman ruhuyla yeniden canlanmak, modern tekniğin buluşlarından yararlanarak bütün bu karanlıkları yarıp geçmek... İşte, o günlerin acılarında aranan umutları, önümüze seren na’at... İbretle okuyalım!..

Pek hazin bir Mevlid Gecesi

Yıllar geçiyor ki, yâ Muhammed,

Aylar bize hep Muharrem oldu!

Akşam ne güneşli bir geceydi...

Eyvah, o da leyl-i matem oldu!

Âlem bugün üç yüz elli milyon

Mazluma yaman bir âlem oldu:

Çiğnendi harîm-i pâki Şer’in;

Nâmûsa yabancı mahrem oldu!

Beyninde öten çanın sesinden

Binlerce minâre ebkem oldu.

Allâh için, ey Nebiyy-i ma’sûm,

İslâm’ı bırakma böyle bîkes,

İslâm’ı bırakma böyle mazlûm.

(Safahat, sayfa: 201)
Zafer Yakındır ve Zafer, İNANANLARINDIR...

Çevrimdışı ay-yüzlüm

  • yazar
  • ****
  • İleti: 641
<<<Kurtarıcım, Şefaatçim, Sensin Ya ResulAllah>&
« Yanıtla #4 : 19 Nisan 2005, 15:47:41 »
SELAM VE DUA İLE

Allah RAZİ OLSUN ÇOK GÜZEL BİR ÇALIŞMA RABBİM DÜNYADA ZİYARETİNİ  AHIRETTE ŞEFAATİNE NAİL EYLESİN..AMİNN
Yürü dünya yürü bu yol dergaha gider.
Bu yol gama,kedere,acıya,aha gider.
Çıkablirsen eyer bu yokuşu zirveye,
Hüzünlenme o zaman sonu felaha gider.

Çevrimdışı müteallim

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 4785
  • gizli mahzenlerde kalan tarihin yeni adresi
    • www.Libv- kamp-lintfort.de
<<<Kurtarıcım, Şefaatçim, Sensin Ya ResulAllah>&
« Yanıtla #5 : 20 Nisan 2005, 00:57:19 »
Istifadeli yazilarinizdan dolayi tesekkür eder bütün kardeslerimizin kandilini teprik eder O yüce sahin sefaatini ümid ederiz.
  Kuslar gibi ucmasini baliklar gibi yüzmesini ögrendik amma kardesce yasamasini ögrenemedik

Çevrimdışı sedat_islam

  • aktif okur
  • **
  • İleti: 232
    • Milli Görüş Forum
<<<Kurtarıcım, Şefaatçim, Sensin Ya ResulAllah>&
« Yanıtla #6 : 23 Nisan 2005, 14:23:06 »
Peygamberimizin çocukluk devri

 

Bu sözler, Amine Hatun’un son sözleri oluyor ve bir daha açmamak üzere gözlerini hayata ebediyyen kapıyordu. İşte böylece, ilerde her şeyi ile insanlık alemine örnek olacak Muhammed (S.A.V.), henüz altı yaşında iken annesinden de öksüz kalıyordu. Anne ve babasını küçük yaşta kaybeden Muhammed (S.A.V.)’i dedesi yanına almıştı. Anne ve baba şefkatinden daha yakın bir şefkatle dedesinin yanında iki sene kalmıştı. Ne acıklı bir durumdur ki, henüz sekiz yaşında iken, dedesi Abdülmuttalib’i de kaybedivermişti.

Ondan sonra, Muhammed (S.A.V.)’i amcası Ebu Talib yanına aldı. Kendi öz evlatlarından ayırdetmeden O’na bakmaya başladı. Hatta kendisi ticaret yapmaya gittiğinde bile, gözü arkasında kalmaması için, O’nu da beraberinde götürüyordu.

Peygamberimiz’in çocukluk devri, gençlik devri, bekarlık ve evlilik hayatı dünyada hiçbir insana nasip olmayan yüksek bir nezahet ve temizlik içinde geçmiştir. Bütün etrafındakiler putlara taparken, O, bunların amansız bir düşmanı idi. Ömründe bir defa yalan söylememiş, puta tapmamıştır.

Evet her yönden, özellikle inanç bakımından doğru yolu kaybetmiş bir cemiyet içerisinde, Hz. Muhammed, öksüz olarak büyümüş olmasına rağmen, hiçbir zaman onların yanlış tesirlerinde kalmamıştır. O, cahiliyyet çağının kötü adetlerinden nefret eder ve onlardan uzak kalırdı. Bütün davranışlarında en yüksek ahlaki olgunluk üzere bulunuyordu. Onun bu durumu çevresinin dikkatini çekmekteydi.

Hz. Muhammed beşer olarak, sadakatın en üstün örneği olduğu için dost, düşman herkes onu sever ve onun bu üstün vasfını takdir ederdi. Kendi kavmi içerisinde Peygamberimize en şiddetli düşmanlık gösterenler bile onun üstün vasfını takdirle anmaktan kendilerini alamazlardı.

Onun doğruluğunu ve eminliğini müşahede eden Mekkeliler, Peygamberimize “el-Emin” lakabını vermişlerdi. Onun bu vasfını bilmiş olmaları sebebiyledir ki değerli eşyalarını muhafaza için ona emaret ederlerdi. Onun sadakatından ve adaletinden emin olduklarından aralarında vukua gelen anlaşmazlıkların halledilmesi için Hz. Peygamber’i hakem kabul ederlerdi.

Hz. Muhammed’in yüce ruhu, pek tabiatı, kerem ve faziletin kaynağı olarak yaratılmıştı. Allah Teâlâ hilmi, tevazu ve afivkârlığı cesaret ve şecaatı; sabrı ve benzeri üstün vasıfları Peygamber Efendimizde cemetmişti. Gönüllerin onun etrafında halelenmesinin başlıca sebeplerinden biri de onun bu yüksek ahlaka sahip olması idi.
Zafer Yakındır ve Zafer, İNANANLARINDIR...

Çevrimdışı sedat_islam

  • aktif okur
  • **
  • İleti: 232
    • Milli Görüş Forum
<<<Kutlu Doğum Münasebetiyle>>>
« Yanıtla #7 : 25 Nisan 2005, 17:43:51 »
Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v.) mağrur fakat aynı zamanda mütevazıydı. Fakirlere iyilik yapmayı çok sever, insanlar arasında zengin fakir ayırımı yapmaz idi. Pek tatlı, pek berrak bir sesi var idi. Konuşurken kelimeleri o derece tane tane telaffuz ederdi ki, ağzından çıkan kelimelerin harflerini saymak mümkün idi. Konuşurken ağzı ve parlak dişleri yakuttan bir kutu içindeki inci tanelerini andırır idi.

O konuştuğu zaman etrafında oturup O’nu dinleyenler sanki başları üzerinde kuş konulu imiş gibi susup dinlerler, ancak O sustuğunda konuşurlar idi.

Arkadaşlarının güldüğü şeye O da güler, onların taaccüp ettiği şeylere O da taaccüp eder idi.

Yapılan iyilikten dolayı fazla övülmeyi kabul etmez, birinin sözünü “sus” diyerek ya da kalkıp giderek kesmez idi.

Efendimizin kulağına bir şey söylemek üzere başını uzatan kimse, kendisi bizzat başını oradan çekmedikçe, o da başını öte çekmez idi. Bir kimsenin elini tuttuğunda, o kişi elini O’nun elinden çekmedikçe Efenimiz de onun elini bırakmaz idi.

O, sevabını ümit ettiği şeyler dışında konuşmaz idi. O’nun susması dört şey üzere idi: 1– Hilim üzere, 2– Sakınma üzere, 3– Bir işin akibetini düşünme üzere, 4– Tefekkür üzere.

O üç şeyden kendini alıkoymuş idi: 1– Gösteriş yapmaktan, 2– Aşırılıktan, 3– Kendini alâkadar etmeyen şeylerden.

Efendimiz bir hususta iki şey arasında seçmede muhayyer bırakılırsa günah olmadığı sürece daima bunların kolayını seçer idi. Ama bir hususta günah varsa, günahtan en çok sakınan, en uzakta duran yine O idi. Allah’ın haram kıldığı şeyin haramlığı çiğnenmedikçe kendi nefsi için asla intikam almaya kalkmaz idi. Haram hududunu çiğneyenlerden de kendi adına değil, Allah adına bu intikamı alır idi.

O’nun şahsında “hilim” ve “sabır” sıfatları toplanmış idi. O’nu hiçbir şey öfkelendiremez, hiçbir şey O’nun metanetini bozamaz idi.

Şu dört şey O’nun şahsında toplanmış idi: 1– Uyulsun diye hayrı alması, 2– Yasaklansın diye çirkini terk etmesi, 3– Ümmetinin yararına olan şeylerde re’ye başvurup onların işini gidermesi, 4– Dünya ve ahiret işlerini ümmetine birleştirerek ifa etmesi.

Efendimiz simaca insanların en güzeli, mal bağışlamada onların en cömerti idi; yüreklilikte onların en şecaatlisi idi. Medine halkı bir gece müthiş korktuğunda O yalnızca çıkıp bir ata eğersiz binerek gitmiş, dönüşte “korkacak bir şey yok, korkacak bir şey yok” buyurarak insanları teskin etmiş idi.

Cesarette O’nun önüne hiç kimse geçemez idi. Mü’minler Bedir harbinde bile müşriklerin saldırılarından Efendimize sığınarak korunmuşlar idi. Efendimiz, harpte insanların en çetini idi. Harp esnasında müşriklerin saflarına O’ndan daha yakın kimse olamaz idi.

Efendimizde cesaret ve merhamet duyguları bir ikilem oluşturmuş, O’na engin bir görünüm vermiş idi. O yaşamı boyunca ne bir kadına, ne de bir hizmetçiye asla elini kaldırmış değil idi. Enes bin Malik der ki: Ben Efendimize tam on yıl hizmet ettim. VAllahi bana bir defacık olsun “öf be” bile demedi. İşlediğim bir suç sebebiyle “bunu niye böyle yaptın?” diye sormadı. Beni yapmadığım bir görevden dolayı “şöyle yapsaydın olmaz mıydı!” diye azarlamadı.

Efendimiz, huyca insanların en güzeli idi. Eşlerine karşı çok yumuşak ve güleryüzlü davranır idi. Eşlerine yardım eder idi. Hz. Aişe annemizin ifadeleriyle; O ayakkabısının söküğünü kendi diker, elbiselerini kendi yamar, diğer insanların evlerinde yapmış olduğu bütün işleri kendi evinde O da yapar idi. Koyunları sağar, deveyi bağlar, hayvana ot verir ve kendi işlerini kendi görür idi.

Çocuklarla birlikte olunca insanların en mizahçısı O olur idi. Çocuklara “iki kulaklı” diyerek, dilini çıkararak şakalar yapar idi. Öyle ki, çocuklar Onun dilinin kırmızılığını görür de O’na gelir ve sevinirler idi. Hayvana bindiğinde çocukları öne, köle veya yol arkadaşı büyükleri arkaya bindirir idi. Torunlarını ve diğer çocukları sever, öptükçe öper, onları sırtına bindirir, gördüğü, karşılaştığı her çocuğu sevmeden, selamlamadan geçmez idi. Çocuklar ağladığında hemen telâşa kapılır, çocuklarla ilgilenir, ağlama nedenini sorar idi. Küçük çocukları kucağına aldığında üstünü kirletirlerse, onlara kızmadığı gibi tebessüm eder, “bırakın işini bitirsin” diye sabır gösterir, sonra da elbisesini yıkardı idi.

O bir rahmet Peygamberi idi. sevindiği zaman gözlerini kırpar, sıkıldığı zaman sakalını avuçlar idi (*).

Salât ve selam O’na, ehline ve ümmetine olsun...
Zafer Yakındır ve Zafer, İNANANLARINDIR...

Çevrimdışı sedat_islam

  • aktif okur
  • **
  • İleti: 232
    • Milli Görüş Forum
<<<Kutlu Doğum Münasebetiyle>>>
« Yanıtla #8 : 25 Nisan 2005, 17:48:24 »
Zirveye ulaşmış her türlü vahşet ve dalaletin sona erdiği gece

 

O gece ki, cehalet ve zulmet bulutlarının, nur-u Muhammediyle dağıldığı gecedir.

O gece ki; körü körüne, cehalet, sefalet, vahşet ve atalet girdaplarında boğulan insanların hürriyet ve ebedî saadete ermeye başladığı gecedir.

O gece ki; yırtıcı hayvanlara dahi, rahmet okutacak kadar, merhametsizlikte ileri gitmiş olan insanların kalblerine, şefkat ve merhamet hislerinin dolduğu, Allah’ın, insanoğluna bahşettiği büyük ni’metlerden biri olan, kız çocuklarının, diri diri toprağa gömülmekten kurtulduğu gecedir.

O gece ki; zirveye ulaşmış her türlü vahşet ve dalaletin sona erdiği gecedir.

Peygamberimiz (s.a.v.)’in dünyaya teşrif ettikleri zamanın halini, büyük bir vecd ve heyecan içinde bize duyuran imanlı büyük şairimiz Mehmet Âkif Ersoy’un emsalsiz şiirini buraya aynen alıyoruz:

Bir Gece

On dört asır evvel, yine bir böyle geceydi,

Kumdan, ayın ondördü, bir öksüz çıkıverdi!

Lâkin, o ne hüsrandı ki: Hissetmedi gözler;

Kaç bin senedir, halbuki, bekleşmedelerdi!

Nerden görecekler? Göremezlerdi tabiî:

Bir kere, zuhur ettiği çöl en sapa yerdi;

Bir kerre de, ma’mûre-i dünya, o zamanlar,

Buhranlar içindeydi, bugünden de beterdi.

Sırtlanları geçmişti beşer yırtıcılıkta;

Dişsiz mi bir insan, onu kardeşleri yerdi!

Fevza bütün afakını sarmıştı zeminin,

Salgındı, bugün Şark’ı yıkan, tefrika derdi.

Derken, büyümüş, kırkına gelmişti ki öksüz,

Başlarda gezen kanlı ayaklar suya erdi!

Bir nefhada insanlığı kurtardı o ma’sum,

Bir hamlede kayserleri, kisraları serdi!

Aczin ki, ezilmekti bütün hakkı, dirildi;

Zulmün ki, zeval aklına gelmezdi, geberdi!

Alemlere, rahmetti, evet, Şer’-i mübini,

Şehbalini adl isteyenin yurduna gerdi.

Dünya neye sahipse, onun vergisidir hep;

Medyun ona cem’iyyeti, medyun ona ferdi.

Medyundur o ma’suma bütün bir beşerriyet...

Ya Rab, bizi mahşerde bu ikrar ile haşret.
Zafer Yakındır ve Zafer, İNANANLARINDIR...

Çevrimdışı zeynep13

  • okur
  • *
  • İleti: 61
<<<Kurtarıcım, Şefaatçim, Sensin Ya ResulAllah>&
« Yanıtla #9 : 25 Nisan 2005, 17:59:27 »
:cry:
amiin
Sen seni âşık sanma bi' beyhûde âh ile
Gör n'etti özin anlâr ol nûr-u ilâh ile...

Çevrimdışı sedat_islam

  • aktif okur
  • **
  • İleti: 232
    • Milli Görüş Forum
<<<Kutlu Doğum Münasebetiyle>>>
« Yanıtla #10 : 25 Nisan 2005, 18:01:26 »
Allahu Azimüşşan bu kâinatı Nûr-u Muhammedî’den yarattı. Dünya zulmet içerisindeyken Kâinatı Sahibi Rabbü’l Âlemîn, o nurun sahibini “insanlara en mükemmel model” olmak üzere gönderdi.

Efendimizin (asm) doğduğu gece irhasat nevinden pek çok hâdise vuku buldu. Bunlardan en mühimi, müşriklerin putlarının yüzüstü yere kapaklanması ve Mecusilerin asılardan beri yanan ateşlerinin sönmesiydi. Bu bir işaretti: Kâinatın Efendisi vasıtasıyla insanlara tebliğ edilecek olan Allah’ın dini, yeryüzünden küfür pisliğini temizleyecekti.

Allahu Teâlânın peygamberlik vazifesini vermesinden sonra İslamiyetle şereflenen bahtiyar insanlar Onun (asm) etrafında toplanmaya başladı. Sahabe-i Kiram, o “Bir”in yanına sıfır olarak geliyorlardı. Yani önceki bütün bilgilerini, bütün düşüncelerini bütünüyle terk ediyor, “Allahu Teâlâ ne emretmişse, Allah’ın Resûlü ne tebliğ etmişse baş üstüne” diyorlardı.

Bu şekilde, birin yanına bir sıfır gelince “10”, bir sıfır daha gelince “100” olması ve değerin artması misillü, Müslümanların sayısı arttıkça güç de arttı. “1”in önüne 40 tane sıfır koyup okumaya kalkın, ortaya nasıl muazzam bir rakam çıkar değil mi? İşte sahabe adedi 40’a bâliğ olduğunda da ortaya muazzam bir güç çıkmıştı. Hz. Ömer’in, alenî tebliğ ve hep birlikte Beytullah’a gitme çağrısı bu gücün müşahhas hale gelişinin işaretiydi. O gün 40 sahabe kol kola, başlarında Resûlullah (asm) olduğu halde tekbir getirerek yürüdüler.

Bu kutlu yürüyüş o günden sonra, “yürüyenler Peygamber Efendimizi başlarında rehber ve kumandan gördüğü müddetçe” hep devam etti. 40 senede 40 devlet mağlup edildi.

Emeviler, Abbasiler, Endülüs Emevi Devleti, Selçuklular, Osmanlılar…Kur’an’ı baş tacı, Resul-i Ekrem’i (asm) rehber ettikleri müddetçe izzetli yürüyüşlerini devam ettirdiler.

Osmanlının zirvedeyken ulaştığı sınırları tahayyül ediniz. İşte o muhteşem tablonun temel müsebbibi; Kur’an’a ve “Yaşayan Kur’an’a” duyulan muazzam sevgi ve bağlılıktır.

Bugün Mevlid kandili. Geliniz bugünü, “daha farklı şekilde” tes’id edelim. Ne gibi? İşe, onu gerçek mânâsıyla tanımakla başlayalım. Onu tanımak için, Kur’an-ı Kerim’le haşir neşir olmamız, Sünnet-i Seniyyeyi bütün envâıyla tanımamız gerekmektedir. Rabbimiz (cc), “Allah’ı sevmenin” ölçüsünün “Resulullah’a tâbi olmak” olduğunu ferman buyurmaktadır.

Allahu Teâla, “razı olacağı” yaşayış tarzını, Resul-i Ekremin şahsında göstermiştir. Öyleyse, namaz başta olmak üzere, bütün farz ve vacip ibadetler îfa edilirken, hep, “Efendimiz nasıl yapmıştı” denilip, onun gibi yapmaya çalışılmalı, cihadda o örnek alınmalı, günlük yaşayışta O taklit edilmeli.

Efendimizin âdetlerini, yani, âdâb-ı muâşerete giren davranışlarını taklit edenler, âdetlerini ibadete çevirmiş olurlar. Bilmeden taklit edilemez. “Bilmek” için de O’nu tanıtan eserleri ve hadis-i şerifleri okumak gerekir.

Gazetemizin verdiği, “Son Peygamber Hz. Muhammed [sav]” güzel bir kaynak. Yalnız o eseri alıp ta kütüphaneye “hapsetmemek” gerek. Tekrar tekrar okumalı. Her gün “Onu tanımak ve ruhaniyatıyla irtibat kurmak maksadıyla” hadis-i şerif okumalı.

Bugün Ümmet-i Muhammed mazlum ve mağdur vaziyette. Zulme mâruz kalan kardeşlerimizin ıstırabını yüreğimizde duymamız, imanımızın gereği. Elbette üzüleceğiz ama bu yetmez. Sadece âlem-i İslam’dan değil, bütün yeryüzünden zulmü kaldırmak için çalışmalıyız.

Zulmün ana menbâı küfürdür, şirktir. İster Allah’ın Zatını da kabul etmeyen muattıla güruhu olsun, ister Hıristiyan ve Yahudiler dahil olmak üzere müşrik taifesi olsun, hiç fark etmez. Küfür tek millettir. Ehl-i Tevhid de “tek millet” olmalıdır. Böyle olmaya mecburdur.

Allahu Azimüşşan, Mü’mini “yeryüzünün halifesi” olmakla vazifelendirmiştir. Bu bakımdan Mü’min bulunduğu beldeyi bırakıp gitmeyi aklının ucundan bile geçirmemeli, bilakis Allah’ın dinini yeryüzüne yaymayı düşünmelidir.

Efendimiz (asm) kendisinin hicretinden sonra hicret olmadığını, hicretin “günahlardan kaçmak” olduğunu beyan buyurmuştur. Bu bakımdan günahlardan alabildiğine kaçınacağız. Böylelikle “Takva zırhını” kuşanmış oluruz. Bununla birlikte “amel-i Salih” işlemeli, Sünnet-i Seniyyeye ittiba etmeliyiz. Böyle yaptığımız takdirde Allahu Azimüşşan bize “izzetli günleri” ihsan edecektir, inşaAllah.

Bugün hayatımızda mühim bir dönüm noktası olmalı. Bir kere, Mevlid-i Nebeviyeyi ailece en güzel şekilde hatırlamalıyız. Çocuklarımıza, yakınlarımıza hediye almalıyız. Dostlarımızın bu gününü ve gecesini tebrik etmeliyiz.

En mühimi, bugün “Efendimizin yolundan yürüyeceğimize ve Şeriat-ı Garra-yı Muhammediyeden zerre miktar tâviz vermeyeceğimize” söz vermeliyiz.

Hepinizin günü ve gecesi mübarek olsun. Ye’si kapımızdan temelli kovalım. İşte Kâinatın Efendisi kumandan ve rehber olarak başımızda duruyor. Onu tâkip etmek kâfi. O bizi Darü’s-Selâm’a kavuşturacağı gibi bu dünyada da izzetli yaşayışın yolunu göstermektedir. Onu sevelim. Unutmayalım, Onu sevmek, onu tâkip etmektir.
Zafer Yakındır ve Zafer, İNANANLARINDIR...

Çevrimdışı sedat_islam

  • aktif okur
  • **
  • İleti: 232
    • Milli Görüş Forum
<<<Kutlu Doğum Münasebetiyle>>>
« Yanıtla #11 : 27 Nisan 2005, 13:22:11 »
İslâm Peygamberi Hz. Muhammed (s.a.v.) edep ve ahlâkın canlı misaliydi. Hassasiyet ve ince ruh O’nunla kemâl bulmuştu. Düzen ve intizam numunesiydi. Zeka ve dirayeti gıbta ettirecek mertebedeydi.

Kolay değildi, O, âlemlerin efendisiydi...

O doğruluğun timsaliydi. Umumun emniyet ve güven kaynağıydı. Kuvvetli bir azim ve irade sahibiydi. Sabır ve sebat ilkesiydi. Vakar ve tevazu zirvesiydi.

Kolay değildi, O, âlemlerin en faziletlisiydi...

Zorluk ve meşakkat azığıydı. Medeni cesaret ve şecaat sembolüydü. Sadelik kıstası, dürüstlük prensibiydi. Yalana asla prim vermeyen, zalimlere başkaldıran bir rahmet müjdesiydi.

Kolay değildi, O, âlemlerin nişanesiydi.

Güler yüzü, tatlı ve fasih sözü benimsedi. Nazik tabiatı, hassasiyeti ve müşfikliği yeğledi. Kaba ve çirkin söz ve davranışlardan uzak durdu. Kimsenin yüzüne ayıbını vurmadı. Kimsenin kalbini kırmayıp, kimseyi utandırmadı.

Kolay değildi, O, âlemlerin en müşfiğiydi...

Sarsılmaz bir azimle yola koyuldu. İhlas kuvvetiydi. Hareketi kat’i idi. Mefkuresi uğrunda asla taviz vermedi. Dik yokuşlar, sarp engeller, yıkılmaz duvarların karşısında dikilmesine aldırmadı. O azimliydi, cehdiyle, mücadelesiyle engelleri bir bir aştı. Yeise düşmedi, korkuya kapılmadı, ölümünü ölümsüzlük bilerek sarsılmaz bir inançla, sarsılmaz bir aşkla zafere ulaştı, mutlakiyete vasıl oldu ve cihanşümul İslâm inancını yüreklere, belleklere nakşetti.

Kolay değildi, O, alemlerin en ferasetlisiydi...

Davası uğrunda karşılaştığı amansız felâketlere karşı çetin bir mukavemet sergiledi. Şecaatin yüksek bir meziyet olduğunu deklâre etti. Vakarı elden bırakmazken, mütevazılığı ilke edindi. Mazlumlara, mağdurlara, sömürülenlere el verdi, arka çıktı, sömürenlere meydan okudu.

Hakkı müdafaadan hiç vazgeçmedi. Utanmayı ölçü edindi. Hayayı faziletin nişanesi kabul etti. Sadeliği meziyet telakki etti. Fakirin, yoksulun dostu oldu. Hiç kimseye kaba muamele etmedi. Emniyet ve istikamet O’nun şahsında anlam buldu. Nezaket O’nun şahsında ulaşılmaz bir zirveye ulaştı. Sözde sebat, davranışta sebat, yaşayışta sebat biricik şiarıydı..

Kolay değildi, O, âlemlerin en seciyelisiydi...

Takva yarışında hiç kimse O’nunla boy ölçüşemedi. Hakkı müdafaa ederken müstebitlere aman vermedi. Zengin, fakir, köle, efendi, beyaz, siyah ayrımını kaldırdı. Müsavatı genel prensip edindi. Adalet gayesiydi. Cömertlik özelliğiydi. Hak bilirlik süsüydü. Ahlâk ve fazilet karakteriydi.

O, aynı zamanda nezaket ve şefkat yarışçısıydı. Yetimlere, dullara, kimsesizlere, yaşlılara ihtimam gösteren emin bir sığınaktı. Komşuluk ve komşu hakları vecibesiydi.

Kolay değildi, O, âlemlerin en cömertiydi...

Hasılı, O örnektir, önderdir. Hem de önderlerin en güzeli, en gözdesi... Acı tatlı hayatın bütün safhalarından geçen bir önder. “Öksüzlük beşiğinden ikbal ve azametin en yüksek eşiğine kadar hayat yolunu takip eden bir önder...”

O, insanlığın en yüksek kemal noktası. Hakkı yerine getirme hususunda yakın ile uzağı bir tutan, meşvereti pek seven, dünyaya karşı zühd ve iffeti iltizam eyleyen; hürriyet ve hukuku temin eden, bireysel ve toplumsal hayatta onlara önderlik edecek bir şâhika...

O, hayatı boyunca emniyet ve istikameti ile ün salmış bir tacir,

O, evine bağlı bir aile reisi,

O, eşlerine muhabbetle davranan bir koca,

O, çocuklarına şefkatli bir baba,

O, fesahat ve belagati ile herkese tesir eden bir hatip,

O, insanlığa hakikatta önderlik eden birmürşit,

O, müminleri küfre karşı sevk ve idare eden bir kumandan,

O, düşmanlarla mütareke ve muahede imzalarken geleceği gören bir siyasi,

O, hakkı ve adaleti ikame eden bir idareci...

O biricik önderimiz, rehberimiz, yol göstericimiz.

O Allah’tan sonra en sevdiğimiz, Peygamberimiz Hz. Muhammedimizdir...
Zafer Yakındır ve Zafer, İNANANLARINDIR...

Çevrimdışı sedat_islam

  • aktif okur
  • **
  • İleti: 232
    • Milli Görüş Forum
<<<Kutlu Doğum Münasebetiyle>>>
« Yanıtla #12 : 27 Nisan 2005, 13:24:03 »
Peygamberimizin (sav)’in şemali

 

Peygamberimiz (S.A.V.): Uzuna yakın, orta boylu idi. Ne şişman, ne de zayıftı. Sıkı etli idi. Peygamberimiz (S.A.V.)’in karnı ve göğsü bir seviyede idi; çıkık değildi.

Göğsü ve sırtı, iki küreğinin arası enli, Peygamberimiz (S.A.V.) Hâtemi (sonuncusu) olduğu sırtındaki Peygamberlik Hâtemi (mührün)’den belli idi.

Omuzları, dizleri ve bilekleri, iri kemikli idi.

Bilek kemikleri uzun el ayaları genişti.

El ve ayak parmakları kalınca ve uzunca; ayakları hafif etli idi.

Elleri ipek ve pamuk gibi yumuşaktı.

Bütün uzuvları düzgündü.

Vücudu kıllı değildi. Yalnız omuz başlarında ve pazularında biraz kıllar vardı.

Başı büyükçe idi.

Saçı ne düz, ne de kıvırcıktı; hafif dalgalı idi. Saçı kendiliğinden ikiye ayrılıp yanlarına dökülürse, onları birleştirmezdi. Birleştikleri zaman da ayırmaz, oldukları gibi bırakırdı. Saçını uzattığı zaman kulak memelerini aşardı. Peygamberimiz (S.A.V.)’in alnı açık ve genişti. Kaşları uzun ve kavisli idi. Kaşlarının uçları ince, araları çok yakındı; Fakat çatık değildi. İki kaşının arasında bir damar vardı ki gazaplı zamanında kabarır ve görünürdü.

Yanakları düzdü; yüzü yuvarlak değildi; ay gibi parlardı.

Ağzı tabii bir büyüklükte idi.

Dişleri seyrekçe ve inci taneleri gibi parlaktı. Boynu uzunca ve gümüş gibi beyaz idi. Teni kırmızıyla karışık ak idi. Teni ve elleri misk gibi kokardı.

Gözleri büyükçe ve göz bebeklerinin karası pek kara idi. Gözlerinin akında ve karasında kırmızılık vardı. Kirpikleri sık ve uzundu.

Burnunun iki kaş arasındaki başlangıç noktası yüksek ve ucu ince idi. Sakalı sıktı. Son zamanlarda sakalında az bir miktar beyaz vardı. Peygamberimiz (S.A.V.) yürürken ayağını sürümezdi. Adımlarını canlı ve uzun atar, yüksekten iner gibi önüne doğru eğilirdi. Bakmak istediği zaman, bakacağı tarafa tamamıyla dönerek bakar, etrafına gelişi güzel bakınmazdı.

Peygamberimiz (S.A.V.)’i birdenbire görenler, O’nun manevî vakar ve heybetinden sarsılırlar, yakından tanıyınca da kendisine en derin sevgi ile bağlanırlardı.

Peygamberimiz (S.A.V.)’i anlatmak isteyen “ben, ne O’ndan önce, ne de sonra O’nun bir benzerini daha görmedim” demekten kendisini alamazdı.

Peygamberimiz Hz. Muhammed (S.A.V.), Allah’ü Teâlâ’nın yarattığı ve kulluk imtihanına tabi kıldığı insanlara, yine insanlar içinden seçip gönderdiği peygamberlerin sonuncusudur. Cenâb-ı Hak şöyle buyurur:

“(Resulüm!) Biz seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik.” (Enbiya Sûresi: 107)

“Biz seni ancak (rahmetimizin) müjdecisi ve (azabımızın) korkutucusu olarak bütün insanlara peygamber gönderdik. Ne var ki, insanların çoğu bunu bilmezler.” (Sebe Sûresi: 28)
Zafer Yakındır ve Zafer, İNANANLARINDIR...

Çevrimdışı sedat_islam

  • aktif okur
  • **
  • İleti: 232
    • Milli Görüş Forum
<<<Kutlu Doğum Münasebetiyle>>>
« Yanıtla #13 : 27 Nisan 2005, 13:26:27 »
Bütün büyükler onun yanında küçüktür

 

Hz. Muhammed (S.A.V.), bütün insanlığa peygamber gönderildiği için O, tüm insanlar tarafından hayatın her safhasında önder edinilmesi, ferdî ve ailevî hayatımızda, içtimaî münasebetlerimizde rehber tutulması gereken bir önder peygamberdir. Kur’ân-ı Kerîm şanlı Peygamberimizin bizler için ne muhteşem bir rehber olduğunu şöyle açıklar: “And olsun ki, Resulûllah’ta sizin için, Allah’ı ve ahiret gününü umar olanlar ve Allah’ı çok zikredenler için (takip edilecek, uyulacak) güzel bir örnek vardır.” (Ahzab Sûresi: 21) Vardır... Çünkü O, büyüktü. O’nun büyüklüğünü cihan itiraf etmiştir. O, dahî olduğu için değil, Allah tarafından kendisine vahiy yolu ile Kur’ân indirilen bir Peygamber olduğu için büyüktür. Büyüktür ve büyükler büyüğüdür. Bütün büyükler ve büyük kabul edilenler O’nun yanında küçüktür. Ayet-i kerimede Hz. Peygamber’in, Allah’ın hoşnutluğunu kazandıracak davranışlarda bulunmak isteyenler için mükemmel ve canlı bir örnek, en büyük fazilet numûnesi olduğu anlaşılmaktadır. Böylece, Resûlullah’ın, hislerine mağlup insanları memnun etmek ve onlara pratik değerden mahrum birtakım nazarî kaideler öğretmekle görevli olmayıp, onun hedefinin, insanlığa amelî kaideler öğretmek ve bu kaideleri kendi yaşayışıyla izah ve tarif etmek olduğu anlaşılmış olmaktadır. Binaenaleyh, onun hayatı ve sîreti incelenirken bu nokta asla gözden uzak tutulmamalıdır. Peygamberimiz insanlık hayatında fiilen önemi olmayan bir takım nazariyelerin dinî merasimlerin tebliğcisi veya şeklî bir takım ibadet kurallarının mübelliği değildir.

O, gerçek bir hayat önderidir. O’nu Rabbimiz seçmiş ve yetiştirmiştir. Hz. Muhammed (S.A.V.), Allah tarafından bütün insanlığın önderi kılındığı içindir ki, beşer hayatının bütün merhalelerini idrak etmiş, insanlığın her sınıfına örnek olacak üstün bir hayat yaşamıştır.

O, bir yetimdi,

O, mukaddes gençliğinden nafakası için sürü otlatan bir çobandı,

O, vefakâr bir eş, şefkatli bir babaydı,

O, doğru bir tacir, emin bir ortaktı,

O, bir mütefekkirdi,

O, insanlığın yolunu aydınlatan bir mürşid ve öğretmendi,

O, varlığını Allah’a yöneltmiş bir abitti,

O, büyük bir hukukçu idi,

O, devlet kurucusu, devlet ve hükümet başkanıydı,

O, büyük bir asker, müstesna bir kumandandı,

O, tek başına beşerî düzenlere baş kaldırmış, İslâm inkılâbını gerçekleştirmiş büyük bir mukaddes inkılabçıydı,
Zafer Yakındır ve Zafer, İNANANLARINDIR...

Çevrimdışı sedat_islam

  • aktif okur
  • **
  • İleti: 232
    • Milli Görüş Forum
<<<Kutlu Doğum Münasebetiyle>>>
« Yanıtla #14 : 27 Nisan 2005, 14:29:58 »
‘O’ mübarek bir şahsiyetti

 

O, mazlumlara hami, zalimlere şedid, suçlulara tavizsiz bir hakimdi, O, sevgisi, merhameti, affı, tevazuu ile fiilen örnekler vermiş bir ahlâkıyatçı ve bir fazilet şelâlesiydi, O, insanlığın bütün yoksulları ve muzdariplerine örnek olmak için son derece sade bir hayat yaşamış, devlet başkanı iken hurma lifinden mamul bir yatakta yatmış, yamalı elbise giymiş, arka arkaya karnını iki defa buğday ekmeği ile doyurmamış, fakat tebliğ ettiği dinin içtimai adalet ilkelerini başarıyla tatbik ve ikamet etmiş bir önder Peygamber’di. Öz ifadeyle O, Allah’ın terbiye ettiği ve pek güzel yetiştirdiği seçkin bir kuldu. Görülüyor ki O, yalnız tebliğ etmedi. Hayatın içinde yaşadı. Yaşayışıyla İslâm dinini tebliğ ve tefsir etti ve böylece bütün bir beşer için, izinden gidildikçe büyük bir önder oldu.

Peygamberimiz Hz. Muhammed (S.A.V.): “Ve sen, elbette yüce bir ahlâk üzeresin” 12ayet-i kerimesinde de belirtildiği gibi üstün bir ahlâk sahibi idi. Onu Yüce Mevlâ terbiye ettiği için bir insanda düşünülebilen güzel huyların hepsi onda toplanmıştı. Ahlâkının güzelliğine düşmanları bile hayrandı. Daha gençliğinde halk arasında “el-Emîn = inanılır, güvenilir” kimse olarak tanınmıştı.

Peygamber Efendimiz ahlâkın en güzeline ve en üstününe sahip olmasına rağmen her fırsatta Cenâb-ı Hakk’a iltica eder ve, “Ya Rab! Benim suretimi, şeklimi güzel yarattığın gibi ahlâkımı da güzelleştir. Ya Rab, beni ahlâkın bayağılıklarından uzak tut. Ya Rab, beni ahlâkın en güzeline eriştir. Ahlâkın en güzeline beni eriştirecek ancak Sensin. Kötü ahlâkı benden uzak tut. Zira ahlâkın kötülerinden beni uzak tutacak ancak Sensin” diye, dua buyururlardı. Cenâb-ı Hak da Resulünü ahlâkın en güzeline ve en büyüğüne sahip kılmıştı. Hiç şüphe yok ki Hz. Peygamber’in ahlâkı Kur’ân-ı Kerîm’in emir ve tavsiyelerini yaşamaktan ibaretti. Nitekim Sa’d b. Hişam (RA) diyor ki: Hz. Aişe (RA)’ya:

- Ey Mü’minlerin annesi! Bana, Resûlullah (SallAllahü Aleyhi ve Sellem)’in ahlâkını anlat! dedim. Âişe:

- Sen, Kur’ân okuyorsun değil mi? dedi.

- Evet okuyorum! dedim.

- İşte Nebiyyullah (SallAllahü Aleyhi ve Sellem)’ın ahlâkı Kur’ân idi, dedi. (Müslim, Müsafirun: 139)

‘O’ mübarek bir şahsiyetti. Peygamberimiz (S.A.V.)’in sözleri, fiil ve hareketleri çok manalı ve akıllıcaydı. Sözü özüne uygundu. Hiç kimse ile alay etmez ve kimsenin dedikodusunu yapmazdı. Kimseye küsmez, küskünleri barıştırır, faydası olmayan boş şeylerden, kötülüklere iyilikle karşılık verir, istikametten ayrılmaz, herkesle iyi geçinir, çocukları çok sever, aile efradıyla iyi geçinir ve icabında onlara ev işlerinde yardım ederdi. Hayatı baştan sona gayet muntazam ve nezih geçmiştir. Büyüklere hürmet, küçüklere şefkat gösterir; yetimlere, dul kadınlara ve ihtiyacı olanlara çok acır ve onlara elinden gelen yardımı yapardı. Komşu hakkını, kadınların hukukunu gözetir, hayvanların hukukuna da çok dikkat ederdi. Çok cömert, misafirperver, adil, tatlı dilli, güler yüzlü idi. Hiç kimseye kötü söylemez, kötü muamele yapmaz, herkesi dinler, hiç kimsenin sözünü kesmez, insanların gizli hallerini ve kusurlarını araştırmaz, daima haklıyı tutar, hizmetçilerini hoş tutar, onlara kendi giydiğinden ve yediğinden giydirir ve yedirirdi. Kimsenin kabahatini yüzüne vurmazdı. Verdiği sözü muhakkak yerine getirirdi. Çalışmayı sever, tembellikten nefret eder, ümmetini daima ilme, fenne, sanata, ticaret ve ziraate teşvik ederdi. Kendisi için hoş görmediğini başkaları için de hoş görmezdi.
Zafer Yakındır ve Zafer, İNANANLARINDIR...