Forum'un bir başka yerinde Fatma Hanım'ın kalem almış olduğu duygu yüklü yazıdan istifade ederek, hanımefendinin engin hoşgörüsüne sığınarak, bende bir şeyler karalamaya çalıştım.
Selam Götür Meleğim… !
1 Ağustos Günü’ne kadar hiç birinizi tanımıyorduk, meleğim… Hatta yaşadığınız yerlerden de bî-haberdik. Ancak, yürekleri dağlayan bir haberle ansızın giriverdiniz dünyamıza… “Konya’da Bir Yurt Binası Çöktü: 18 Öğrenci Hayatını Kaybetti”… Yıkıldık birden… Gözlerimiz doldu… Bu sıradan bir ölüm haberi değildi… Sahi meleğim, ölümün “sıradan”ı olur mu?
Bu yazıyı, seninle ilgili haberi izlerken yazıyorum, meleğim… Gözümden akıp, kağıdıma damlayan birkaç damla yaşa aldırmadan… Senin hiç duymadığım sesin çınlıyor kulağımda… Hiç görmediğim yüzün geliyor, gözlerimin önüne… Nurlu… Işıl ışıl bakıyorsun ve gülümsüyorsun, meleğim… El sallıyorsun, hiç tanımadığın abine… Bende sana karşılık veriyorum, kendi evladımda hissettiğim sıcaklıkla…
Sen o minicik yüreğinle bizlere o kadar büyük bir ders verdin ki, “İşte” dedin “Ölüm dediğin böyle olmalı… Öyle yatakta değil namaz hazırlığında olmalı” dedin ve gittin meleğim…. Seni “Kaçak Kur’an Kursu’nun Öğrencisi” olarak itham edip, “teheccüd namazı”nın ne olduğunu bilmeyenlere öğretircesine….
Seni tanıyanlar sana “Şehide” ünvanını layık görürken, bazıları “Hadi canım sende…” diyorlar meleğim… Halbuki senin şehidliğini, alemlerin efendisi haber veriyor… İlim yolunda, Allah’ın dinini ve kitabını öğrenirken vefat etmen; Göçük altında kalarak vefat etmen… Üstelik, dünyanın çirkeftiği ile henüz tanışmamış ve günahsız bir sabi olman… Ama senin devleştiğini çakallar anlayamaz, meleğim…
On sekiz minik cüsseli ama büyük yürekli arkadaşınızla birlikte uğurladık seni meleğim… Senin adın Elif, Teslime, Ümmünur, Semra, Fadime, Fadimaana, Hatice, Cennet… Sen “yeryüze meleği” iken, “Cennet Kuşu” oldun, meleğim…
Tek amaçları, dünyada yemek, içmek, yatmak, gezip-tozmak olanlar için, zordur ölüm. Bir bitiştir… Ama senin için öğle değil… Çünkü sen iyi biliyorsun ki “Gerçek ve ebedi hayat” ölümden sonraki hayattır. Zaten senin minicik yaşta, ilim tahsili için, Kur’an öğrenek için, ailenin yanından uzaklaşman bunu ispat etmiyor mu?
Arkanızda benim gibi milyonlarca gözü yaşlı insan bıraktınız, meleğim… Gözü yaşlı ama isyankar değil… Hani gazetecilere ne demişti baban hatırlasana yavrucuğum… “Bu bir takdir-i ilahidir”… Hani bunu gazeteci hazmedeyip, manşet yapmıştı…. “İhmal değil, Takdir-i İlahiymiş”… “18 Ölü var ama, Hiç Şikayetçi Yok…”
Anneni gördüm televizyonda… Hicap duyguları yüzüne yansımış… Zorla dayamış muhabir mikrofonu ağzına, soruyor… “Pişman mısınız kızınızı bu kursa gönderdiğinize?”… Annedin birinci cevabı gayet kısaydı meleğim… “Hayır…!” Gözleri faltaşı gibi olmuş, istediği cevabı alamayan muhabirin suratına bir tokat gibi çarpan sözün devamı, darb-ı mesel olup, dilden dile anlatılacak cinsten biz söz… “Bir kızım daha olsa yine gönderirim.”
Bir başka babaya soruyor muhabir: “Kazada sizin de çocuğunuz var mıydı?” Cevap dillere destan… “Hepsi bizim çocuğumuz… Bizim çocuğumuz olmayan var mı?”… Sessizce geriye çekiliyor, baba… Gözyaşlarını göstermemek için… Ama siz, “Kur’an Bülbülü” olduğunuz için, sizi içlerine sindiremeyenler var meleğim…
Teslim olmak, bulunulan yere güvenmek böyle gösterilir her durumda. Başkaları konuşsun dursun, “Kurs kaçaktı… beton eksikti… hocalar eğitimsizdi…” Boş konuşan çok ama bir cevap yetiyor onlara başka söze ne hacet?... “Bir kızım daha olsa yine gönderirim.”
İşte siz bu annelerin, bu babaların kızlarıydınız meleğim… Ama şimdi, on binlerce anneniz ve babanız var… Arkanızdan göz yaşı döken… Hayır dua eden… Nasip olsaydı eğer, belki siz de, sizin gibi evladlar yetiştirme peşinde koşacaktınız… Ama sen müsterih ol meleğim… Binlerce “Gül Bahçesi”nde, on binlerce gül fidanı yetişmeye devam edecek… Her bir fidan senin gibi olmayı özleyecek meleğim…
Gazeteler, cenazen yıkanırken alnında “La-ilahe illAllah” yazısının görüldüğünü yazdılar… Minik yüreğinde bu yazının doğduğundan beri olduğundan habersizdiler, meleğim…
Anaların yüreği yanık olur, meleğim… Babaların ki sanki çok mu farklıdır? "Erkekler ağlamaz derler". Ama 18 cana "Baba Yüreği" de dayanmaz. Senin öz Annen ve baban gibi benim de yandı yüreğim, Anadolu’da binlerce annenin ve babanın yüreği gibi… , Bu yürekle dayanamadım acınıza, içim sızladı konuşamaz oldum bir müddet. Ama ne olursa olsun gittiğiniz yerin güzelliğini bilmek rahatlattı bizleri. Siz cennettesiniz ya, bu bize yeter. Siz anne babalarınıza şefaatçi olacaksınız ya, bu bize yeter. Siz orda anne şefkatinin misliyle karşılanacaksınız ya, bu bize yeter!
Şimdi 18 Ana'nın ağzında, istan etmeden şu dörtlük mırıldanılmaktadır.
Ben anayım yanar benim yüreğim,
Mürüvvetinizi görmekti, dileğim.
Erken gelen ölüm haberinle.
İsteğim ahrete kaldı meleğim.
Yavrucuğum, senin yaşadığın yerden yüzlerce kilometre uzaktayım şu an… Ama, yüreğim kaç günlerden beri hep senin yaşadığın yerlerde… Hiç aklımdan çıkmayacak “Taşkent Kazası, Balcılar Kasabası…” Sen de gitiğin yerlere bizden selam götür meleğim… Selam gönderebilecek yüzümüz olmasa da, günahkâr da olsak belki kabul edilir ümidiyle selamımızı götür… Ümmetinden olabilmek için çabaladığımız Gül Kokulu Efendimiz'e ve kendimizi evladı zannettiğimiz ama onu da beceremediğimiz Beyaz Zambak Kokulu zata selam götür meleğim…