Gönderen Konu: Madencinin Her Günü, Sanki Ömrün Son Günü  (Okunma sayısı 2582 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Madencinin Her Günü, Sanki Ömrün Son Günü
« : 17 Temmuz 2014, 11:08:07 »

Madencinin Her Günü, Sanki Ömrün Son Günü



105.000 nüfuslu, alabildiğine yeşillere bezenmiş Madra ve Yunt Dağı arasında, Bakırçay ovasına serili Soma’ya uzaktan bakınca, 600 milyon ton rezervli, yılda 10 milyon ton siyah kömürü görmek mümkün değil. Ancak bacalarından çıkan beyaz dumanlı Soma Termik Santrali’nin tek yakıtı; ekmek parası, kömür karası siyah kömürün dağların bağrında bıraktığı izler görülebiliyor.

Her gün madene giderken kapıdan hanımı uğurluyordu. ” Allah’a emanet olun, hakkınızı helal edin, çocuğumuza iyi bakın.” diye helalleşmeyi ihmal etmiyordu Hüseyin. Maden ocağına girerken, ocaktan çıkanlara ise “Geçmiş olsun” diyordu. Sabah namazında bu vedalara, yine maden emeklisi baba şahit oluyor, kendisinin yıllarca süren maden hayatı gözlerinin önüne geliyor ama elinden bir şey gelmiyordu. 13 Mayıs 2014 Salı günü Soma’da meydana gelen ve resmi rakamlara göre 301 madencinin vefat ettiği maden kazasında Hüseyin de vefat edenler arasındaydı. 30 yaşında madende vefat eden oğul, 9 aylık Enes Talha’yı bırakmış ardında.

Hüseyin iki yıllık maden bölümünü bitirmiş, hem madende çalışmış hem de okulunu okumuştu. Tabi günde 8 saat yerin altında çalışmak zor. 9-10 sene tecrübesi olmasına rağmen en son madende 2 yıldır çalışıyordu. Komşusu ise emekli olmasına rağmen çocuğunu okutmak için madene yeni girmiş. En son komşusu, maden ana yol dedikleri yerin altında, 2500 metre’de görmüştü onu. Ana yolda ‘geliyorum ben’ diye seslenmiş ardından. Ancak bu “geliyorum ben”in son sesleniş olduğunu ikisi de bilmiyormuş. Komşusu saat 15:20′de yukarı çıktığında, “geliyorum ben” yerine ocaktan dumanlar çıkıyormuş.

Ege Linyit işletmelerinde 1800, özel şirketlerde 10.200 toplamda 12.000′e yakın madenci, haberimiz olmadan madene her gün böyle helalleşerek, vedalaşarak gidiyorlarmış. Aileleri de hesaba katarsak 60.000, yani Soma’nın yarısından fazlasının ekmek kapısı olan kara elmas dedikleri kömür madenlerinin tarihi Soma’da yüz yıl önce başlamış. ilk, Darkaleli Osman Ağa 1910′lu yıllarda başlamış kömürü çıkartmaya. Ardından Fransızlar gelmiş Soma’ya. Yıllar geçtikçe hem Soma büyümüş hem de gelen gidenlerin sayısı artmış. Kimler kömür çıkarmamış ki buradan Cumhuriyet’in ilk yıllarında Yunus Nadi ve Faik Sabri gibi özel müteşebbislere verilmiş. Arkasından Etibank, Türkiye Kömür İşletmeleri, Garp Kömür İşletmeleri gibi devlet kurumları kömür çıkarmış. Son yıllarda da özel firmalar fazlalaşmış beldede.

Herkes kömürün peşinde

Soma’nın yüksekçe yerinden, bir dağlara bir ovaya bakıp olanları anlamaya çalışıyoruz. Dağın üzeri yemyeşil ormanlarla kaplı olsa da ‘İçi bizi yakar, dışı seni’ bir madencinin ifadesine bırakıyor yerini. En çok da dillendirdikleri şey “Ocağımızın tütmesi için gidiyoruz, kömür ocaklarına. Ölüm vakaları olunca, ateş düştüğü yeri yakıyor. Biz bu kadar çok insanın ölmesine şaşırıyoruz.”

Herkesin bir diyeceği var. Vefat edenler ve taziyeye gelenler de madenci olunca “Herkes kömürün peşinde, işçiyi düşünen pek yok. Madene inmeyeceksin de ne yapacaksın?” sözü sitemle dökülüyor dudaklardan. ’1200-1400 liraya zor şartlarda çalışılır mı?’ deyince “Başka şansın yok. Sigorta yapıyor, yakacak 3 ton kömürünü de veriyor firma.” cümlesini duyuyorsunuz. Yaş ortalaması madende 27 ve beldede işsizlik problemi yok. Maden onlar için hazır iş demek. En cazip olan şey ise yer altında çalışanların 20 yılda emekli olması. Bunun gibi sebepler faciadan ders almayı da zorlaştırıyor. Ders çıkarmak için emekliliği beklemek yerine, nüfus cüzdanındaki yaş hanesinden ziyade, lim ve irfan gerekiyor.

Bilerek yangına gidiyoruz

Aslında her madenci çalıştığı ocağın yandığını biliyor. Her ne kadar kontrol edilse de o yangının başında sabit durulmuyor. Tekniker veya emniyetçiler kontrol zamanlarında gelip gidiyor. Ancak ne kadar yanıyor, üst tabakaları ne kadar yandı, boşluk var mı bunlar yeterince topoğrafik olarak işçi tarafında bilinmiyor, daha doğrusu işçilere bu hususta malumat verilmiyor.

1500-3000 metre ışık ve havadan mahrum yeraltında ise neyin ne zaman olacağını kimse bilemiyor. Ocaklarda daima yanmanın olduğunu hatta diğer ocaklarda da yangının için için devam ettiğini söylüyorlar. Daha önceki şirket madene kül basıp havayı kesmeye çalışsa da yangından dolayı Soma Eynez bölgesindeki madeni çalıştıramamışlar.

Hayatının 20 yılını yer altında geçiren madenci kömür ile deyim yerindeyse harbetmiş “Kazma ile pek iş olmuyor. En çok dinamit ile çalışılıyor. Kendini Çanakkale savaşında gibi hissettiriyor maden, elinde kazma, kömürle boğaz boğaza karşılaşıyorsun. Kömür 30 metre duvar kalınlığında, dinamit patlatıyorsun. Ayaklarla 3 metre aşağıya doğru çıkararak devam ediyorsun kömür çıkarmaya.”

Her şey madenden çıktığında belli olur

Yeraltında çalışmak, hastanede ameliyata giren doktora benzetiliyor. Ölecek de kalacak da madenden çıktığında belli oluyormuş. Ocağın girişi temiz hava genişliği 4.60 cm, çıkışta 2.75′e düşüyor. Gittikçe daralıyor içeriye doğru. Kalbe anjiyo verilmesi gibi içeri giren hava bütün damarları dolaşıyor. Hava ölçülüyor, içeride ne kadar hava
olduğu biliniyor. Ancak karbon monoksit oranı oksijen miktarını geçince zehirlenme kaçınılmaz oluyor.

Dışarıda, açıkta yanan ve tüten karbonmonoksite şahit olmuştuk, dışarıda gaz böyle ise ocağın içerisini hayal etmek hiç de zor değildi. Daha önce dört defa gazda kalan teknikerin karbonmonoksit gazına maruz kalışı hafızasından hiç silinmemiş. “Yanardağın lavını bilirsiniz, önüne kattığı dağı, taşı toprağı eritip gidiyor. Aynı olayı madende yukarı baktığında görüyorsunuz. O lavı görüyorsunuz. Yine de ekmek parası deyip çalışıyorsun. 50 ppm gaz olan yerde yasal olarak çalışmak yasaktır. İnsan bedeni en fazla 500 ppm’e kadar dayanır. 1000 ppm’de gördüm. Gazın aşağıya oturuşunu görüyorsun. Karşımdaki arkadaş ‘Geldiler, çık.’ deyip kendi temiz havaya fırladı. Onu duymama rağmen ‘Ben de bir şey yok, geliyorum.’ diyorum. Ancak orada oturuyormuşum. Dizlerim sallanmaya başladı, 110 kilo arkadaşım dizlerimdeydi. Ama onu hissetmiyordum. Temiz havaya çıkınca yavaş yavaş kendinize geliyorsunuz.”

1966 – 1970 yıllarında kaymakamlık yapıp Soma hakkında da 1971′de kitabı basılan İhsan Kutlusoy, maden işletmeleri ile ilgili söyledikleri bugün de çok değişmemiş. ‘Denetim Yetersizliği Sorunu’ başlığı altında şunları söylüyor: “Esasen işletmeler gezildiğinde, istihsal için kullanılan araçların bazılarında modern; bazılarında da çok ilksel (iptidaî) olduğu kolayca görülür. Özellikle ‘iş güvenliği’ ve ‘işçi sağlığı’ ile ilgili tedbirlerin genel olarak yeterli olmadığı da bir gerçektir. Sonuç olarak diyebiliriz ki söz konusu iş yerlerinde denetim yapanlar, ya ciddî bir denetim yapamıyorlar; ya da yaptıkları takdirde, denetimin olumlu sonuç vermesini engelleyici sebepleri vardır.”

En önemli problem kontrolsüz üretim

İçeride işler böyle iken madenin dışında işler hayli farklı. Devlet termik santral için yıllık termin planı yapıyor. O miktarda kömür çıkarılması için rödavans karşılığı özel şirketlere kiralanıyor. Rödavans sistemi, taşeronlaşmanın bir değişik versiyonu. Malzeme devletin. Aynı malzemeyi kullanma bedelini o günün rayiç bedelinden ödüyor özel şirket. Mantık ise bir an önce kömürü çıkarayım, bu parayı 10 yıl içerisinde çeşitli sahalarda kullanayım, diye düşünüyor.

Kömürün çıkarılması, yıkanması, torbalanması ve taşınması için devlet tarafından her merhalesinde para ödeniyor. Bununla beraber özel şirkette çalışan işçiye, iş güvenliğine karışılmıyor. Denetlemeden kasıt ise kiraladığı kömür sahasının şirket tarafından ihlal edilip edilmediği. Ucuz işçi, ocağın içindeki ince tahkimat, işçi parası ise şirketin insafına kalmış. O ay 150 bin ton kömür çıkarması gerekirken 250 bin ton kömür çıkarılabiliyor. Daha önceki bir maden ocağının termin planlarına göre 2016′da bitmesi planlanmışken 3 yıl önce 2013′te bitirilmiş. Ne kadar çok kömür çıkarsa o kadar para mantığı kontrolsüz üretimi tetikliyor. Bu da tabiatta hızlı bir değişim demek. İhmal dışarıda, dışarısı içerisini tetikliyor.

Niçin linyit kömürü deniliyor?

Uluslararası sınıflandırmaya göre, külsüz (saf) ve havada kurutulmuş kömürün üst ısı değeri 7500 Kcal/Kg’ dan yukarı olduğu zaman taş kömürü; bundan aşağı olduğu zaman da esmer kömür veya linyit adı verilir. Yapılan incelemelere göre, Soma linyit kömürünün ortalama ısı derecesi 6500 Kcal/Kg. civarındadır.

Madenci hayatları

1940′lı yıllarda Soma işletmesinde madende çalışan işçi iki kısma ayrılır. Dâhili işçi, hârici işçi. Dâhili işçi, ocakların içinde çalışan, galeri açan, kömür çıkaran usta ameledir. Bu da kazmacı ve amele olarak ikiye ayrılmıştır. 8 saatlik mesaiye göre ve 14 araba üzerinden 250 kuruş yevmiye alırlar. Daha fazlası İçin 20, 30 kuruş araba başına fark verilir. Hârici işçi, 175 kuruşa çalışır. Yıllık vasati istihsali/elde edilen kömür 200 bin ton civarındadır.

1968 yılı toplam istihsâl/elde edilen kömür, 1.750.000 tonu aşmaktadır. Memurlar aylık aldıkları için bareme veya yapılan anlaşmaya göre maaş alırlar. İşçilerin durumu ise, Toplu – İş Sözleşmelerine ve İşletmeden işletmeye göre farklılık göstermektedir. Mesela, bir işletmede yerüstü, en az gündeliği 16 lira, diğerinde 17 lira, bir başkasında ise 19 liradır. Yeraltı ücretlerinde de durum aynıdır.

Satılabilir kömür üretimi 1984 yılında 3.4 milyon tonu bulmaktadır. Günümüzde ise 10 milyon ton kömür çıkarılmakta, işçi sayısı ise bütün madenlerde 12.000-13.000 civarında. Maaşları ise toplu sözleşmelerle belirleniyor. 1200-1400 maaş, 8 saat üç vardiya halinde çalışılıyor. 15 günde bir vardiya değişiyor. Teknikerler 2000, mühendisler ise 2500′liradan maaşlarla hayatını yeraltında kazanmaya çalışıyor. 2500 kişinin çalıştığı bir ocak ise aylık 150 – 250 bin ton arası kömür çıkarıyor. Üretim karşılığındaki para ise aylık 10 miyon (trilyon) ile ifade ediliyor.


Ümit Yüksel | 14 Temmuz 2014 | http://insanvehayat.com/madencinin-her-gunu-sankin-omrun-son-gunu/