Gönderen Konu: Mahreç  (Okunma sayısı 47950 defa)

0 Üye ve 3 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı mustantık

  • aktif okur
  • **
  • İleti: 224
Ynt: Mahreç
« Yanıtla #30 : 17 Kasım 2007, 21:03:41 »

en basit arap kardeşlerimizden dinlediğimiz kadarıyla demişsin iyi dinlememişsin çünki vav ince ancak bir daha dinlerken abdüssamedin vavı çıkarışına bi dikkat et ne  kalın mı okuyor ince mi arapların okuyuşlarında ki güzellik insanı kendinden geçirdiği için ne güzel okuyor demekten kendimizi alamayız ancak mahreclere hiç dikkat etmeyiz öyle değil mi? demek istediğimi anlıyacaksın
Sana gerekli olmayan şey hakkında konuşma. İster akıllı, ister akılsız hiç kimseyle münakaşa etme. Ve kardeşini, anılmandan hoşlandığın şeyle an.
(Abdulah ibn-i Mes’ud)

rahname

  • Ziyaretçi
Ynt: Mahreç
« Yanıtla #31 : 17 Kasım 2007, 21:36:19 »
Açıklamalarınız için teşekkür ederiz.
Harflerin tashıhı sırf dad ilede değil birde bütün harflerin ayrı sıfatları var.Yani Anlaşılan o ki biz  burada tartışıp bir neticeye varmayız. Zamanında Kurra İmamları okuyuşları ile neticeye varmışlar.
 Mahareci Huruf yazı ile anlatılacak bir husus değil. Zira latin harfleri ile arabca harfleri anlatmak zor.Harflerin çıkış yerlerini veya tam yerinden çıkararak okuyamayanların  harflerin nasıl okumaları gerektiğini bizzat ehlinden müşahede ederek öğrenmelerini  tavsiye ederim.


KIRAAT İLMİNİN DOĞUŞU:
Kıraat İlminin doğuşunu ve kıraat ihtilaflarının temelde nelere dayandığını iyi kavrayabilmek için, Hz. Ebu Bekir devrinde cem edilip MUSHAF haline getirilmiş olan Kur’an ayetlerinin, Hz. Osman devrinde teksir ve istinsah ettirilirken (çoğaltılırken) ve çeşitli beldelere gönderilirken dikkat edilen bazı önemli hususlara işaret etmek yerinde olacaktır.
Ashab-ı Kiram, Hz. Peygamberden kıraati farklı vecihlerde telakki etmiştir. Ashap, Allah Rasulünden her sene Cebrail ile karşılıklı birbirlerine Kur’an ayetlerini nasıl ve ne şekilde okuduklarını tespit ediyorlardı. Ayetlerin her çeşit okuyuşunu öğreniyorlardı. Onlardan bir kısmı “bir harf” üzerine, bir kısmı da “başka bir harf” üzerine okuyordu.(18) Daha sonra bunlar, çeşitli beldelere dağılarak, halka Kur’an’ı Hz. Peygamberden duydukları şekilde öğretiyorlardı.(19) Bu yeni öğrenenler arasında, Hz. Peygamberin, ”Şüphesiz bu Kur’an yedi harf üzerine inmiştir. Ondan kolayınıza geleni okuyunuz”(20) şeklindeki müsaadesinin ruhuna vakıf olmayanlar vardı. Nitekim bu husus, Hz. Osman devrinde vuku bulan Azerbaycan seferinde açıkça göze çarpmaktadır. Bu sefere katılan Suriyeli ve Iraklı askerlerin, kendi kıratlarının doğruluğu hususunda birbirleriyle ciddi münakaşa etmelerine yol açmıştır.
Ordusunu güçlükle yatıştıran kumandan Huzeyfe, sefer dönüşünde derhal meseleyi Halife Osman’a intikal etmiştir. Bunun üzerine Hz. Osman, Hz. Ebu Bekir döneminde cem edilen ve zamanla peygamber zevcesi olan Hz. Hafsa’ya intikal eden MUSHAF’ı istemiş ve Zeyd bin Sabit başkanlığında kurulan bir komisyona, bu mushafı teksir ve istinsah etmelerini istemiştir.
Halifenin emri ve talimatı gereğince çalışmalarını çok ciddi bir şekilde sürdüren bu heyet, kendilerine teslim edilen bu mushafı teksir etmişlerdir. Aynı zamanda sağlam ve sika kimselere de muracaat edilerek yapılan bu teksir ve istinsah işinde, bir kelimede ihtilafa düşüldüğünde Kureyş lehçesiyle yazılmış (21) ve yedi harf dairesinde değişik kıraat vecihlerine müsait bulunması için de kelimelere nokta ve hareke konmamıştır.(22)
Rivayetlerde beş veya yedi adet olarak teksir edildiği bildirilen Kur’an nushalarından her biri merkezi durumda olan Mekke, Şam, Kufe, Basra, Yemen ve Bahreyne gönderilmiş ve İmam adı verilen Nusha ise Medinede bırakılmıştır.(23) H. 25. yılında vüku bulan (24) bu önemli olayda, bu nushaların hattına ve tertibine uymayan diğer nushaların, halifelikçe yakılması istenmiştir.(25)

Hz. Osman adı geçen şehirlere yalnız Kur’an nushalarını göndermekle kalmamış, bunların kıraat şekillerini öğretecek kimseleri de vazifeli olarak göndermiştir. Zeyd bin Sabit Medine’de görevlendirilmiş, Abdullah bin Sait Mekke’ye, Muğire bin Şihap Şam’a, Ebu Abdurrahman es-Sülemi Kufe’ye, Amr bin Kays ise Basra’ya gitmişlerdir.(26)
Gerek Medine’de bulunan, gerek özel olarak bazı beldelere Kur’an öğretmeni sıfatıyla gönderilen veya çeşitli vesilelerle başka beldelere göç eden Kurra sahabi, o beldelerde yaşayan insanlara, Kur’an’ı bizzat Hz. Peygamberden aldıkları şekilde öğretmeye devam ettiler.(27) Tabiin halkasını meydana getiren topluluk da sahabeden öğrendikleri gibi okudular.(28) Böylece her beldede sahabenin rihle-i tedrisinde pek çok hafız ve kurra yetişti ve zamanla bazıları bulundukları beldelerin kutbu, direği oldular. Hatta içlerinden bir kısmı kıratta bizzat USTAT telakki edildiler





KIRAAT İLMİ VE KURRÂ'


Kur'an ilmi, "Tefsir" ve "Kıraat" olmak üzere ikiye bölünür. Tefsiri gördük. Şimdi de kıraat ilmine girelim. İslâm uleması tefsir ilmine olduğu kadar kıraat ilmine de büyük ehemmiyet vermiştir. Bu hususta nice eserler kaleme alınmıştır. Kur'an'ın mânasını anlamak ve onu okumak meseleleri her asırda önde gelmiştir. Bu maksadın gerçekleşmesi için müsesseseler kurulmuştur. Kur'an'ın muhtelif vecihlerle okunmasını öğreten müesseselere "Dâri Huffâz, Dâri Kurrâ denir. Her halde Kur'an'la kıraatla uğraşan "Dari Kurra" gibi müessese bulunduğu için olacak ki, ayrıca tefsir ile uğraşanlara "Dari Tefsir" denilmemiş de tefsir Medresede Fıkıh ile okunmuş, Hadîs ilmi okunan medreselere de "Dârül-Hadîs" denilmiş. Bir çok vakfiyelerde "Hadîs ve tefsir ilimlerini okutmak için Darül Hadîs yaptı'' tâbiri geçer.
Kurra kelimesi kıraattandır. Kıraat, okumak ve tilavet manasınadır. Okuyana Kâri' denir, cem'i Kurra'dır. Kurra, Kur'an'ı ezberleyen hafızlar ve onu başkalarına öğretmekle tanınmış kimselerdir. Bir de "Karrâ" kelimesi vardır ki, tecvit ve tertil üzere güzel okuyan kimseye denir: Tilâvet ve tertil, kıraat manasınadır. Kur'an hakkında hepsi kullanılır.
فقرأوا ما تيسر من القرآن - واذاقرأ القرآن فاستمعوله  
"Fakraû mâ Teyessera minel Kur'anı ve iza Kuriel-Kur'anu Festemiû lehu" Tilâvet, Kür'an-ı Kerim okumak manasınadır.
Tertil ise güzel, uygun ve hoş bir sada ile tane tane okumaktır. "Retl" maddesi bir şeyi inci dizisi gibi lâtif şekilde, münasip bir üslûpta muntazam kılmaktır. (ورتل القرآن ترتيلا  "Ve rattilil-Kur'ane tertilen.") İşte usulüne muvafık
surette Kur'an okuyanlara Kurra' denir. Ahdi Risalette meşhur olan Sahabei Kurra' şunlardır:
Hazreti Osman, Hazreti Ali, Übey ibni Kâ'b, Zeyd ibni Sabit, Abdullah ibni Mes'ud, Ebüd-Derda', Ebu Musa El-Eş'arî.
Sonra, "Tabiîn Devri" gelir. Bunların zamanında kıraatlar tesbite başlanmış, tefsir ve hadîs gibi Kıraat ilmi de tedvin olunmuş ve müstakil bir ilim halini almıştır. Daha sonra kıraatlar öğrenilen şahıslara nisbet olunarak onların namiyle anılmaya başlanmıştır.
Tabiînden olan meşhur Kurra' şunlardır:
Medine'de: Saîd ibni Müseyyeb, Urve, Sâlim ve Zöhri.
Mekke'de: Atâ', Mücahid, Tâvus, İkrime.
Basra'da: Âmir, Nasr bini Âsım, Yahya bini Ya'mer.
Kûfe'de: Alkame, Esved, Mesruk, Said bini Cübeyr, Şa'bî ve Nahaî.
Şam'da: Mugire bini Ebî Şihab vesaire.
Asıl meşhur Kurra' bunlardan sonra gelir:
1- Medine'de Nâfi' bini Abdur-Rahman (H. 169/M. 785), kıraati meşhurdur. Bunun râvileri Kâlûn (H. 220/M. 830), Verş (H. 197/M. 812)'dir.
2- Mekke'de Abdullah ibni Kesir (H. 120/M. 737) ve Humeyd (H. 291/M. 903) vardır.
3- Kûfe'de Hamza bini Habib (H, 156/M. 772), Ali bini Kisaî (H. 189/M. 804) ve A'meş meşhurdur.
A- Basra'da Ebu Amr ibni Alâ (M. 154/M. 770), Âsim bini Behdele (H. 128/M. 745) ve Yakup yetişmiştir.
5- Şam'da Abdullah ibni Âmir (H. 118/M. 736) gelmiştir. Ve kıraatta imam olan yedi Kurra' bunların içindendir ki onları şöyle sıralayalım:

1- İbni Kesîr- Mekke.
2- Nafi' -Medine.
3- İbni Âmir -Şam. 4-Ebu Amr - Basra.
5-Hamza-Küfe.
6-Kisaî-Küfe.
7- Âsım - Küfe.
İşte mütevatir olan yedi kıraat sahipleri yedi Kurrâ' bunlardır.
Bizim kıraatimiz Hafs rivayetiyle Âsım kıraatidir. (Ebu Ömer Hafs bini Süleyman (H. 180/M. 796).
« Son Düzenleme: 17 Kasım 2007, 22:41:49 Gönderen: rahname »

Çevrimdışı Fatihan

  • Administrator
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 6994
  • Milimi milimine Ehli sünnet...
Ynt: Mahreç
« Yanıtla #32 : 07 Aralık 2010, 00:29:18 »