Gönderen Konu: Boradayı Mismar Eden Allah!  (Okunma sayısı 3297 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Boradayı Mismar Eden Allah!
« : 16 Mayıs 2014, 12:11:48 »

Boradayı Mismar Eden Allah!


Eski döneme aitmiş gibi gözüken fakat her dönemde kendini farklı bir kılıkla gösteren zulüm, kendi döneminde kolay kolay anlaşılmaz ve gelecekte birer ibret hikâyesi şeklinde dilden dile anlatılır. Suda işbirliğine girişmek onunla yüzleşip savaşmaktan daha kolay ve kısa vadede daha kârlı görünür. Her kötülük, ilahî adalet sayesinde yok olmuş ve bir güzel neticeye kavuşmuş, her yöreye has bir deyim oluşturmuştur ve o deyimler günümüze kadar gelmiştir. “Sizin deyiminizle’ bölümü masal gibi görünen ama hakikatte toplum hafızasında kalıcı izler bırakan sözlere yer açıyor.

Her masal bir varmış bir yokmuş ile başlar ama; var ile yok arasındaki o keskin çizgiyi çizemez. O sebeple masallarda varlık ile yokluğun arasını ayırmak mümkün görünmez. Hakikatte ise çok büyük varlıklar bile ciddi yokluklar içinde mahvolup giderler. Bu ay Gaziantep ağzında “Boradayı mismar eden Allah” her şeye kadirdir ve zaman içinde zaman, varlık içinde yokluk yaratır manasında bir deyim sayfamıza müsafir oldu.

Borada: Demir eğintisi, yahut demir eritildikten sonra kalan sünger gibi delikli ve hafif kalıntı.
Mismar: Arapça bir kelime olup büyük, geniş başlı, çoklukla dövme demirden yapılmış çiviye denir.

Deyimin hikayesi ise dilden dile günümüze kadar şöyle ulaşmış:

Tarihi kesin olmamakla beraber fi tarihi dolaylarında, mal varlığı ölçülemeyecek derecede zengin; fakat bir o kadar da insanlıktan nasibini alamamış kral varmış. Bu kral bir gün çarşı pazar dolanıp dururken fakir yörenin demircisinin hanımına göz koymuş. Aslında bu bizim bildiğimiz Leyla ile Mecnun, Hüsn ü Aşk’ta anlatıldığı gibi bir aşk değil, heva ü hevesten ileri gelirmiş. Sormuş soruşturmuş neyin nesi diye. Garip bir demircinin oğluna analık eden bir garip kadınmış. Kral düşünmüş taşınmış ve aslında ilk anda aklına gelen kararın doğru olduğuna hükmetmiş.

“Kadını alabilmek için demircinin ortadan kaldırılması gerek. Bu da sebepsiz olmaz.” demiş.

Tez elden vermiş emri; “Söyleyin o demirciye yarın sabaha kadar bin kantar borada/demir istiyorum, ya getirir ya kellesini alırım.” demiş.

Emir kendisine gelen gariban demirci, yokluğu içinde tek varı olan hanımına durumu anlatmış. Karısı korkuyla beraber büyük bir tefekkür içinde “Gün doğmadan neler doğar, Allah’tan ümit kesilmez.” demiş. Sabah yaklaşmış, demirci ölüme hazırlanmış. O esnada kapı çalmış. Kralın adamları demircinin kapısına dayanmışlar, korkudan titrek ama bir o kadar da cesur durmaya çalışarak demirci “Ne oldu?” diye sormuş.

Kralın adamları “Boradalar iptal.” cevabını vermişler. Gariban demircinin sorusuna mahal bırakmayan kralın adamı “Kral öldü, tabutunu çakmak için bize mismar/çivi lazım, çabuk çivi yap.” der. Olay karşısında şaşkınlıktan ve sevinçten ne yapacağını şaşıran demircinin hanımı “Gördün mü, boradayı mismar eden Allah!” demiş.

işte o günden beri Anteplilerin ‘Boradayı mismar eden Allah’ deyimi ‘Gün doğmadan neler doğar, Allah isterse sıkıntıyı sevince çevirir. Zalimin cezasını daha bu dünyada çeker.’ manasında, kullanıla gelmiştir.


Yavuz Selim UYSAL | 06 Mayıs 2014 | http://insanvehayat.com/boradayi-mismar-eden-Allah/