Gönderen Konu: Meal Müslümanlığının mahiyeti  (Okunma sayısı 7129 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Fatihan

  • Administrator
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 6994
  • Milimi milimine Ehli sünnet...
Meal Müslümanlığının mahiyeti
« : 11 Ağustos 2009, 10:51:43 »

Müslümanların, Kur'an'ı yeniden keşfetmişçesine Kur'an merkezli bir Müslümanlık vurgusuna yönelmesinin modern zamanlara denk düşüyor olması bir tesadüf müdür? Bize, "eskilerin ıskaladığı" bir gerçeği yakalama, "unuttuğumuz" Kur'an'ı "yeniden hatırlama" imkânı bahşeden ne ola ki?!

Söylemi cazip kılan, elbette merkezinde Kur'an'ın yer alıyor oluşu. Ama bu söylemin cazibesine kapılarak 1400 yıllık devasa müktesebat karşısında "şımarık çocuk" tavırlarıyla ukalalık etmeden önce, "eskiler ne yapmış?" diye sormak en azından yaptığımız işten daha bir emin olmak için, yaptığımız işi daha bir sağlam yapmış olmak için gerekli değil midir?

Mesele şu: Birileri bize önce bir "geri kalma-ileri gitme" masalı ezberletti: "Batı ilerledi, İslam dünyası geri kaldı." Müslümanlar bu tesbiti hiçbir sorgulamaya tabi tutmadan, bir "nass" gibi kabul etti.

Böylece hedefe giden yolda ilk virajı dönmüş olanlar, ikinci virajda şu tesbitle çıktı karşımıza: "İslam dünyasının geri kalmasına sebep, Müslümanların yanlış din anlayışıdır." Az biraz nazlanarak da olsa, bunu da kabul ettik. "Evet" dedik, "eskilerin ıskaladığı önemli noktalar olmalı. Yoksa biz bu durumda olmazdık." İkinci viraj da böylece geçilmiş oldu. Aidiyetlerimiz ve kimlik unsurlarımız yerinden oynamış oldu böylece.

Üçüncü virajda, "değiştirilebilecek ne varsa değiştirilmesi gerektiği" telkin edildi. Bu din, eskilerin "eskimiş" anlayışıyla telakki edildiği sürece hiçbir problemimizi çözemezdi! Yeni okumalar yapılmalı, yeni tasavvurlar geliştirilmeliydi.

Başlangıç, içtihadlarla yapıldı. Önce mezhep imamlarının içtihadları, arkasından icma ve arkasından Sünnet, bilinç altımıza yerleştirilen "çağı yakalama" kodlu virüs marifetiyle devre dışı bırakıldı.

Sonra bize dediler ki: "İşte, güvenilir tek kaynak olarak Kur'an! Gelin onu esas alarak yeni bir din tasavvuru inşa edelim ve bu dini, ona aykırı unsurlardan temizleyelim. Çağı yakalamanın başka yolu yok!"

Kur'an merkezli din telkinatının serencamı kısaca böyle. Tabii burada birer cümleyle anlattığım virajlar öyle kolay geçilmedi. Her bir viraj dönülürken meydana gelen kazalarda yıpranan sadece bedenimiz olmadı. Bu süreçlerde ruhumuz örselendi, hafızamızı kaybettik...

Bütün bunlar olup biterken kolaycılığa, kopyacılığa alıştırılmış akıllılarımız şu soruyu sormayı hiç düşünmediler nedense: Diyelim ki Müslümanlar olarak bizim geri kalmamıza, din anlayışımız sebep oldu. Peki ama dünyanın geri kalanının durumunu nasıl izah edeceğiz? Budistlerin, Konfiçyanistlerin, hatta Katoliklerin, Ortodoksların, Latinlerin, Greko-Romenlerin... "geri kalma" sebebi neydi?

Bu soruya külli bir miyoplukla "hepsi arızalıydı" diye cevap vermek de mümkün, "ilerleme"yi, bir şeyler "kazanılarak" değil, bir şeyler "kaybedilerek" elde edilen bir şey olarak yeniden tanımlayıp, süreci sil baştan okumayı göze almak da.

Parantez içi bir açıklama kabilinden kalemimize dolanan bu noktayı başka yazılara bırakarak parantezi kapatalım ve "Kur'an Müslümanlığı" dediğimiz olgunun serencamına devam edelim.

Kur'an, "tek başına, yalıtılmış bir "metin" olarak dinin "tek" kaynağı kılınınca, herkesin ona kendi fikriyatını, kendi ideolojisini, kendi tercihlerini söyletme imkânına kavuşmuş olmasına şaşmamak gerekir. Bu, Sahabe'den devralınan Müslümanlık ile meal Müslümanlığı arasındaki farkın da tezahür ettiği alandır.

Sahabe'den devralınan Müslümanlığın, Kur'an'ın beyan ve tefsiri anlamına gelen Sünnet'i de ihtiva etmesi açısından, Sahabe Müslümanlığı ile aramıza giren mesafe, aynı zamanda Sünnet'ten uzaklaşmamızı da intaç etti kaçınılmaz olarak.

Adını dürüstçe öyle koymasalar da, mertçe ortaya çıkıp, "Sünnet ve Sahabe unsurları bizi ilgilendirmiyor" demeseler de, meal üzerinden yaptıkları operasyonlarla Sünnet'in ve Sahabe'nin insanımızın bilincindeki merkezî konumunu, kendi tercihleriyle değiştirdikleri gün gibi aşikâr...

Geldiğimiz noktada ya Ehl-i Kitab'ın akıbeti, Hz. İsa (a.s)'ın ref'i ve nüzulü, şefaat, kabir azabı, sırat, mizan, kader... ve benzeri onlarca meselede tarihte gördüğümüz bid'at oluşumların tamamını solladığımızı acilen fark edeceğiz ya da "Kur'an'ın gereği" olduğunu vehmetmeye devam ederek içinde debelendiğimiz tarihselliğin bizi oradan oraya savurmasına rıza göstereceğiz...


Ebubekir Sifil

Çevrimdışı Lika

  • popüler yazar
  • ******
  • İleti: 3892
Ynt: Meal Müslümanlığının mahiyeti
« Yanıtla #1 : 12 Ağustos 2009, 06:05:37 »
Çok önemli bir yazı. Allah razı olsun.
Ne içindeyim zamanın,Ne de büsbütün dışında;Yekpare geniş bir anın Parçalanmış akışında,
Rüzgarda uçan tüy bile Benim kadar hafif değil.Başım sukutu öğüten Uçsuz, bucaksız değirmen;İçim muradıma ermiş Abasız, postsuz bir derviş;
Kökü bende bir sarmaşık Olmuş dünya sezmekteyim,Mavi, masmavi bir ışık Ortasında yüzmekteyim

Çevrimdışı ravzaa29

  • Yeni üye
  • *
  • İleti: 16
Ynt: Meal Müslümanlığının mahiyeti
« Yanıtla #2 : 14 Ağustos 2009, 17:45:59 »
lika kardeşime katılıyorum çok değerli bir paylaşım .günümüzde kuran-ı ,sünneti ,mezhebi red edenlere karşı çok güzel bir paylaşım olmuş..
Allah razı olsun

Çevrimdışı İsra

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 7482
Ynt: Meal Müslümanlığının mahiyeti
« Yanıtla #3 : 02 Aralık 2010, 21:01:49 »
Teşekkürler

Çevrimdışı 33.yıldız

  • araştırmacı
  • ***
  • İleti: 343
Ynt: Meal Müslümanlığının mahiyeti
« Yanıtla #4 : 05 Aralık 2010, 21:02:42 »
Çok önemli bir yazı. Allah razı olsun.
Ortak paydamız, İbrahimi dinler değil! EHLİ SÜNNET, EHLİ SÜNNET...

Çevrimdışı Tuğra

  • popüler yazar
  • ******
  • İleti: 6599
〰〰〰〰🐠

Çevrimdışı ıssızada

  • aktif okur
  • **
  • İleti: 107
Ynt: Meal Müslümanlığının mahiyeti
« Yanıtla #6 : 08 Ocak 2011, 00:09:00 »
Meşrutiyetle beraber, Mısır Ezher Üniversitesi mensubu dinde reform yanlısı kimselerin bozuk fikirlerinin etkisi Osmanlı aydını üzerinde görülmeye başladı. Ezher, Batı’nın, İslamı içeriden yıkmada üs olarak kullandığı bir merkezdi. Etkili öğretim üyelerinin çoğu Batı hayranı mason kimselerdi.

Bunlar, asırlardır yapıla gelen uygulamaları bir tarafa bırakıp, dine yeni yorumlar getirerek dinde karmaşa çıkardılar. Geçmiş âlimleri ve kitaplarını çeşitli bahanelerle gözden düşürerek, halkı doğrudan Kur’an-ı kerime yönlendirdiler. Maksatları, dinde birlik ve beraberliğin kaynağı olan, âlimleri ve fıkıh kitaplarını yok ederek birliği bozmak, dini tartışılır hale getirmekti. Onlar da biliyorlardı ki, her meal farklı olacak, bunları okuyan herkes de ayrı bir mânâ, ayrı bir hüküm çıkartacaktı.

Bu sinsi maksadı gören gerçek âlimler halkı uyarmaya başladılar. Bu önemli konu gazetelerde, dergilerde tartışıldı. Dini, Kur’an tercümelerinden ve meallerinden öğrenmenin dine vereceği zararlar, 1924 yılında Sebilürreşad dergisinde uzun uzun tartışılmıştır.

Zararlı faaliyet
Kur’an-ı kerim tercüme ve meallerinin yayılması karşısında, o günün Diyanet İşleri Başkanlığı da hareketsiz kalmamış, Müslüman halkı uyandırmak maksadıyla bir beyanname yayımlamıştı. Bu uyarılar özetle şöyleydi:

1- Kur’an tercümesi furyası, İkinci Meşrutiyet’in ilanından sonra başlamış zararlı bir faaliyettir.
2- İkinci Meşrutiyet’ten önce, Osmanlı devleti, dinî yayınları kontrol altında tutuyor ve ulu orta, yalan-yanlış tercüme ve tefsirlerin neşrine asla müsaade etmiyordu.
3- Müşrutiyet’ten sonra, basın hürriyetinden istifade eden birtakım art niyetli kimseler, gayrı müslimler, dinsizler, sinsi gayelerine uygun Kur’an tercümeleri neşrine başlamışlardır.
4- İlk Kur’an tercümesini Zeki Megamiz adlı bir Hristiyan Arap yapmıştır.
5- Daha sonra, Cihan Kütüphanesi sahibi Ermeni Mihran Efendi, Kur’an tercümesi basanların öncülüğünü yapmıştır.
6- Türkçe Kur’an demek, küfür sözüdür. Kur’an-ı kerim İlâhidir. Kur’an’ın tercümesi olmaz.
7- Kur’an-ı kerimi Fransızca, İngilizce, Almanca tercümesinden Türkçeye çeviren, Müslümanlıkla ilgisi olmayan Batı hayranları bile çıkmıştır.
8- Müslümanlar arasında dinî otorite ve hiyerarşi kavram ve kurumunu yıkarak, sözü ayağa düşürmek, ehl-i sünneti sarsmak ve dinin temellerini dinamitlemek isteyen kötü fikirliler, Kur’an tercümeleri vasıtasıyla, İslâm dünyasında bir reform hareketi başlatmak istemektedir.
9- İslâmiyeti halka ve gençlere Kur’an tercüme ve mealleri ile öğretmeye çalışmak, son derece yanlış ve zararlı bir metoddur.

O dönemde kimler meal, tercüme yapmamış kı? Mason Ömer Rıza Doğrul... Arapça bilmeyen İsmail Hakkı Baltacıoğlu... Yıllar geçtikten sonra ehli sünnet olmadığını kendisi ilan eden Abdülbaki Gölpınarlı ve daha niceleri... Yine, Türkiye’de Lions Kulüplerinin örgütlenmesini yapan Osman Nebioğlu, 1943 yılında kurduğu Nebioğlu Yayınevi tarafından “Türkçe Kur’an-ı kerim” adı ile meal bastırmıştır. (Cengiz Özkaynakçı, İblisin kıblesi, s. 210)

Şu anda çoklarının kafasına, “İslâmiyeti öğrenip, din kültürü edinmek istiyorsan, alacağın ilk kitap bir Kur’an mealidir” yanlış fikri iyice yerleştirilmiş bulunmaktadır. Bu fikir dimağlardan mutlaka sökülüp atılmalıdır. Yoksa dinde kargaşa önlenmez ve din yıkılır gider.

İçeriden yıkma faaliyetleri
Şu husus iyi bilinmelidir ki, Müslümanlar için yegâne kurtuluş metodu imanda, ibadette, muamelatta ve ahlâkta ehl-i sünnet büyüklerinin fıkıh ve ilmihâl kitaplarını okuyup, bunlarla amel etmektir.

Dinimizde Kur’an meal ve tercümesi bezirganlığının yeri yoktur.Türkçe meal ve tercümeler, aslı Arapça olan Kur’an-ı kerimin yerini asla tutamaz. Her Müslümana bir, hatta on çeşit Kur’an tercümesi verseler, o, bu tercümeleri mütalaa ederek, gerekli ilmihal bilgilerini öğrenemez.

Son devrin büyük din âlimlerinden Şeyhülislâm Mustafa Sabri Efendi, Mes’eletü Tercümeti’l-Kur’an adlı eserinde, Kur’an tercümesi modasının arkasındaki gizli ve sinsi emelleri ve dinimizi içten yıkma plânlarını açıklamaktadır.

mehmet oruç
'' Hudâ yardımcıdır ehl-i hüdaya ,

   Sizi ısmarladım hıfz-ı Hudâ'ya ''

Çevrimdışı Parol

  • Yeni üye
  • *
  • İleti: 42
Ynt: Meal Müslümanlığının mahiyeti
« Yanıtla #7 : 10 Ocak 2011, 16:18:11 »


Kur'an, "tek başına, yalıtılmış bir "metin" olarak dinin "tek" kaynağı kılınınca, herkesin ona kendi fikriyatını, kendi ideolojisini, kendi tercihlerini söyletme imkânına kavuşmuş olmasına şaşmamak gerekir. Bu, Sahabe'den devralınan Müslümanlık ile meal Müslümanlığı arasındaki farkın da tezahür ettiği alandır.


Ebubekir Sifil

Yazının özeti, çok doğru demiş. Allah (cc) ondan da sizden de razı olsun...