Gönderen Konu: Mealden din öğrenilmeye kalkışılırsa!..  (Okunma sayısı 5457 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı 33.yıldız

  • araştırmacı
  • ***
  • İleti: 343
Mealden din öğrenilmeye kalkışılırsa!..
« : 26 Mart 2010, 11:39:56 »


Dün, dini öğrenmede ve öğretmede meale odaklanmanın sakıncalarından bahsetmiştik. Bu sakıncalar, yetersizlikler meallerin önsözlerinde de belirtiliyor. Mesela, bu husus Diyanet mealinin önsözünde şöyle dile getirilmektedir: “Mütercim bir mana anlar ve onu aktarır; fakat onun anladığı manadan başka manalar da âyetlerde kendini göstermeye devam eder. Demek ki meâller Kur’an âyetlerinden bir veya iki mana aktarsa da, âyetlerden anlaşılabilecek daha pek çok manalar kalabilmektedir. Kur’an bu meâllerden ibaret değildir.”

Ancak buna rağmen meallerin bu yetersizliği öne çıkartılmıyor, aksine dinin her hükmünün mealin içinde bulunabileceği, hadisi şerife, fıkha, ilmihale ihtiyaç olmadığı ifade ediliyor. Bunun propagandası yapılıyor. İnsanların kafaları karıştırılıyor.

MEAL KARGAŞAYA SEBEP OLUYOR

Bunun için başta Diyanet İşleri Başkanlığı olmak üzere, bu konuya ağırlık verilerek meal demek dinde her şey demek olmadığı, Kur’an-ı kerimin hayatımıza tatbikinde mutlaka âlime, fıkıh kitabına ihtiyaç olduğu vurgulanmalıdır. Böyle yapılmadığı takdirde dinde tamiri mümkün olmayan derecede yaralar açılmakta; dinde, yanlış anlamaların, kargaşaların yaşanması kaçınılmaz olmaktadır.

Meallerde, manalar çok kısa ve öz olduğu için okuyan harama, hatta küfre düşürecek hükümler çıkartmaktadır. Mesela, Hicr sûresinin 99. âyetinde meâlen, “Sana yakîn gelinceye kadar, Rabbine ibâdet et!” buyurulmaktadır. Burada kapalı olan “Yakîn” kelimesi için Osmanlıca lügate bakıldığında, “Kat’i olma, şüphe etmeme” manasını görecek, arkasından ister istemez âyetten, “Allaha, Cennete, Cehenneme benim inancım kat’i, şüphem yok; öyleyse benim ibadet etmeye ihtiyacım yok” hükmü çıkartılacak. (Halbuki müfessirler buna “Ölene kadar” manasını vermişlerdir. Çünkü gerçek “yakîn” ölünce hasıl olur.)

Nitekim, birçok şeyhler, babalar, dedeler, şeyh kılığındaki casuslar bağlılarına, “Sizin inancınız kat’i, artık sizin namaz kılmanıza, oruç tutmanıza ihtiyacınız yok” demişlerdir. Halbuki peygamberler de dahil hiç kimse ibadetten, kulluk etmekten muaf değildir. Böyle inanan dinden çıkar. Böyle manası açık olmayan pek çok ayet-i kerime vardır.

Meal okumada karşılaşılan bir diğer tehlike de, nesh olan yani yürürlükten kaldırılmış ayetlerde yaşanmaktadır. Din yirmi üç senede tamamlandığı için önce gelen bazı âyetler daha sonra nesh edilmiştir. Mesela, Nur Suresinin üçüncü ayetinde, zina edenin ancak zina eden ile veya putperest ile evlenebileceği bildirilmektedir. Daha sonra bu âyeti kerime nesh edilmiş; müşrikle evlenmek yasaklanmıştır.

Bunu bilmeyen ne yapacak? Önceki hallerinde bu tür haramlara düşüp daha sonra, tevbe edip hidayete eren kimseler, evlenmek için zani veya putperest aramaya kalkarsa ne olacak? Halbuki putperest ile yani müşrikle evlenmek caiz değil, evlenen dinden çıkar... Bunun gibi nesh edilmiş birçok âyeti kerime vardır.

TEHLİKEDEN KURTULMANIN YOLU

Bir tehlike de; zamana göre, zamanın şartlarına uydurularak yapılan, “çağdaş” mealler, tefsirlerdir. Abduh, Reşid Rıza, Efgani vb. bu ekoldendir. Halbuki din zamana göre, şartlara göre değişmez, değişirse ona din denilmez.

Ülkemizde ilk ciddi meal çalışması yapan, daha sonra tehlikesini görüp mealini imha ettiren; heyecanlı dinî, millî şiirleri ile Türk milletinin kalbinde yer eden millî şairimiz Mehmet Akif, “Doğrudan doğruya Kur’an’dan alıp ilhamı, asrın idrakine söyletmeliyiz İslamı”, “İnkılap istiyorum ben de fakat Abduh gibi” reformist fikirleri ile de sevenlerini üzmüştür. Üstad N.Fazıl Kısakürek, M.Akif’in dinde reformcuların önde gelenlerinden olan Muhammed Abduh’un fikirlerinin etkisinde kaldığını söyler.

Bütün bu yanlış anlamalardan kurtulmanın yolunu, Anadolu’muzda yetişmiş İslam büyüklerinden İmam-ı Birgivi hazretleri şöyle bildiriyor: “Kelâm ve fıkıh âlimlerimiz, tefsîrden, hadisten anladıklarını, avama, açık, kolay öğretmek için, binlerce “Fıkıh” ve “İlm-i hâl” kitabı yazmışlardır. İslâmiyeti doğru öğrenmek için, o fıkıh ve ilm-i hâl kitaplarını okumaktan başka çâre yoktur...”

Mehmet Oruç  -17 Mart 2010 Çarşamba
« Son Düzenleme: 26 Mart 2010, 11:43:38 Gönderen: Tuğra »
Ortak paydamız, İbrahimi dinler değil! EHLİ SÜNNET, EHLİ SÜNNET...

Çevrimdışı Lika

  • popüler yazar
  • ******
  • İleti: 3892
Ynt: Mealden din öğrenilmeye kalkışılırsa!..
« Yanıtla #1 : 18 Temmuz 2010, 19:56:00 »
Teşekkürler.
Ne içindeyim zamanın,Ne de büsbütün dışında;Yekpare geniş bir anın Parçalanmış akışında,
Rüzgarda uçan tüy bile Benim kadar hafif değil.Başım sukutu öğüten Uçsuz, bucaksız değirmen;İçim muradıma ermiş Abasız, postsuz bir derviş;
Kökü bende bir sarmaşık Olmuş dünya sezmekteyim,Mavi, masmavi bir ışık Ortasında yüzmekteyim

Çevrimdışı Tuğra

  • popüler yazar
  • ******
  • İleti: 6599
〰〰〰〰🐠