KİTÂBÜ’Ş-ŞİRKET
SÛRET-İ HATT-I HÜMÂYÛN
MÛCEBİNCE AMEL OLUNA
KİTÂB-I ÂŞİR
ENVÂ-I ŞÜREKÂTA DAİR OLUP BİR MUKADDEME İLE SEKİZ BÂB-I HÂVÎDİR
MUKADDEME
BAZI ISTILÂHÂT-I FIKHİYE BEYANINDADIR
Madde : 1045
“Şirket : Fi’l-asl birden ziyade kimselere bir şeyin ihtisâsı ve anların ol şey ile imtiyâzıdır.
Fakat,öyle bir ihtisâsa sebeb olan akd-i şirket manasında dahi, örf ve ıstılâh olarak müsta’meldir.
Binaenaleyh, mutlaka şirket iki kısma taksim olunur. Biri şirket-i mülkdür ki, iştirâ ve ittihâb gibi esbâb-ı temellükten biriyle hâsıl olur. Diğeri şirket-i akddır ki, şerikleri beyninde icab ve kabul ile hâsıl olur. İkisinin dahi tafsilâtı bâb-ı mahsûslarında gelir.
Bunlardan başka bir de şirket-i ibâha vardır ki, mubah olan yani su gibi, fi’l-asl kimsenin mülkü olmayan şeyleri ahz ve ihrâz ile temellüke salâhiyette âmmenin müteşârik olmasıdır.”
Madde : 1046
“Kısmet : Taksim demektir. Ta’rif ve tafsili bâb-ı mahsûsunda gelir.”
Madde : 1047
“Hâit : Duvar ve tahta perde ve çit demektir. Cem’i hîytân gelir.”
Madde : 1048
“Mârre : Âmme vezninde, tarîk-i âmmdan mürûr ve ubûr edenlerdir.”
Madde : 1049
“Kanât : Kafın fethiyle, yerde su icrâ edecek gölek ve kârîzdir. Cem’i kanavât gelir.”
Madde : 1050
“Müsennât : Mîm-i mazmûme ve sîn-i meftûha ve nûn-ı müşeddede ile, sınır ve su bendi ve su harklarının kenarları demektir. Cem’i müsenneyât gelir.”
Madde : 1051
“İhyâ : İ’mâr demektir ki, araziyi zirâate salih kılmaktır.”
Madde : 1052
“Tahcîr : Araziye başka kimse vaz’-ı yed etmemek için, etrafına taş ve sair nesne vaz’ etmektir.”
Madde : 1053
“İnfâk : Malı harc ve sarf etmektir.”
Madde : 1054
“Nafaka : Havâyice ve taîşe sarf olunacak akçe ve zâd ve zahîre makûlesidir.”
Madde : 1055
“Takabbül : Bir işi taahhüd ve iltizâm etmektir.”
Madde : 1056
“Müfâvizayn : Akd-i şirket müfâvaza edenlerdir.”
Madde : 1057
“Ra’sü’l-mal : Sermâye demektir.”
Madde : 1058
“Ribh : Fâide ve kâr demektir.”
Madde : 1059
“Îzâ’ : Bir kimsenin kârı tamamen kendisine âid olmak üzere, diğer kimseye sermâye vermesidir ki, sermâyeye “bizâ’a” ve veren kimseye “mubzı’” ve alan kimseye “müstebzı’” denilir.
BÂB-I EVVEL
ŞİRKET-İ MÜLK BEYANINDA OLUP ÜÇ FASL-I MÜŞTEMİLDİR
FASL-I EVVEL
ŞİRKET-İ MÜLKÜN TA’RİF VE TAKSİMİ BEYANINDADIR
Madde : 1060
“Şirket-i mülk : Esbâb-ı temellükten olan iştirâ ve ittihâb ve kabul ve vasiyyet ve tevârüs gibi bir sebeple, yahut halt ve ihtilât-ı emvâl ile, yani malları yekdiğere kaabil-i temyiz ve tefrik olmayacak sûrette karıştırmak, yahut mallar ol sûrette yekdiğere karışmak ile, bir şeyin birden ziyade kimseler beyninde müşterek, yani ol şeyin anlara mahsûs olmasıdır.”
Meselâ, iki kimse bir mal iştirâ, yahut biri anlara hibe ya vasiyyet edip de, anlar dahi kabul etse ve yahut bir mal iki kişiye mevrûs olsa, ol mal anların beyninde müşterek olur ve anlar ol malda hissedar ve müteşârik ve her biri anda diğerine müşârik olurlar.
Kezâlik iki kimse, zahîrelerini birbirine karıştırsa, yahut çuvalları delinmek gibi bir vechile, ikisinin zahîreleri birbirine karışsa, işbu mahlût ya muhtelit zahîre, ikisi beyninde mal-i müşterek olur.
Madde : 1061
“Bir kimse bir altunu, diğerin ol cinsten olan iki altunuyla karıştırıp da, temyizi kaabil olmadığı halde ikisi zâyi’ olsa, kalan bir altun, ikisi beyninde sülüs ve sülüsân nisbetiyle müşterek olup, sülüsânı iki altun sahibinin ve sülüsü bir altun sahibinin olur.”
Madde : 1062
“Şirket-i mülk : İhtiyârî ve cebrî kısımlarına taksim olunur.”
Madde : 1063
“Şirket-i ihtiyariyye : Müteşâriklerin fiilleri ile hâsıl olan iştirâktir.
Nitekim berveçh-i bâlâ, iştirâ ve ittihâb ve kabul ve vasiyyet ile halt-ı emvâl sûretlerinde hâsıl ola iştirâk gibi.”
Madde : 1064
“Şirket-i cebriyye : Müteşâriklerin fiilleriyle olmayıp, başka sebeb
ile hâsıl olan iştirâkdir.
Nitekim, tevârüs ve ihtilât-ı mâleyn sûretlerinde hâsıl olan iştirâk gibi.
Madde : 1065
“Mütaaddid vedîaların, vedîayı hıfzda iştirâkleri şirket-i ihtiyariyye kaabilindendir. Amma, rüzgâr esip de bir kimsenin câmesini bir müşterek haneye atsa, ol hane sahiplerinin ol câmeyi hıfzda iştirâkleri şirket-i cebriyye kaabilinden olur.”
Madde : 1066
“Şirket-i mülk : Şirket-i ayn ve şirket-i deyn kısımlarına dahi taksim olunur.”
Madde : 1067
“Şirket-i ayn : Muayyen ve mevcud olan malda iştirâktir. İki kişinin bir koyunda, yahut bir sürü koyunda, şâyian iştirâkleri gibi.”
Madde : 1068
“Şirket-i deyn : Alacakda iştirâktir.
İki kişinin, bir kimse zimmetinde alacakları olan, şu kadar kuruşda iştirâkeri gibi.”
FASL-I SÂNÎ
A’YÂN-I MÜŞTEREKENİN KEYFİYYET-İ TASARRUFU BEYANINDADIR
Madde : 1069
“Bir mülkde, müstakillen sahibi olan kimse nasıl ki, keyfe mâyeşâ tasarruf ederse, mülk-i müşterekde dahi sahipleri, bi’l-ittifak ol vechile tasarruf ederler.”
Madde : 1070
“Bir müşterek hanede, sahipleri birlikte olarak sâkin olabilir. Fakat birisi, ol haneye ecnebî adam idhal edecek olursa, diğeri mâni’ olabilir.”
Madde : 1071
“Bir mülk-i müşterekte hissedarlardan biri, diğerinin izniyle müstakillen tasarruf edebilir. Fakat ol hissedara muzır olacak vechile tasarrufu câiz olmaz.”
Madde : 1072
“Hissedarlardan biri âhara, “hisseni bana sat” veyahut “benim hissemi iştirâ et” diye cebr edemez. Fakat beynlerinde müşterek olan mülk, eğer kaabil-i kısmet olup da, müşâriki dahi gâib değil ise, taksim, kaabil-i kısmet değil ise muhâyee
ettirebilir. Nitekim tafsilâtı, bâb-ı sânîde gelir.”
Madde : 1073
“Şirket-i mülk olan emvâlin hâsılatı, sahipleri beyninde hisselerine göre taksim olunur.
Binaenaleyh, bir müşterek hayvanın sütünden, yahut yavrularından, müşâriklerin birine hissesinsden fazla bir şey şart edilse, sahih olmaz.”
Madde : 1074
“Yavrular mülkiyyette analarına tâbi’dirler.”
Meselâ, birinin atı diğerin kısrağını aşsa, hâsıl olan yavrusu kısrak sahibinindir. Kezâlik birinin erkek ve diğerinin dişi güvercinleri olsa, bunlardan hâsıl olan yavrular, dişi güvercin sahibinindir.
Madde : 1075
“Şirket-i mülkde, müteşâriklerden her biri, diğeri hissesinde ecnebîdir. Birisi diğerin vekili değildir.
Binaenaleyh birinin izni olmadıkça, diğeri ânın hissesinde tasarruf edemez. Fakat müşterek hane-i süknâda ve duhûl ve hurûc gibi tevâbi’-i süknâdan olan ahvâlde, sahiplerden her birinin alâ vech’i-l kemâl, mülk-i mahsûsu olmak üzre itibar olunur.”
Meselâ bir müşterek beygiri, sahiplerinden biri diğerinin izni olmaksızın iâre veya icâre edip de, beygir müsteîr veya müste’cir yedinde telef olsa, diğeri ana hissesini tazmin ettirebilir. Kezâlik birisi, bilâ-izn müşterek beygire binip, yahut yük yükletip de, giderken beygir telef olsa, diğerin hissesini zâmin olur. Ve kezâ bir müddet isti’mal ile beygir zebûn olup da, kıymetine noksan gelse, diğerin noksan kıymetten hissesini zâmin olur. Amma müşterek hanede sahiplerinden biri, diğerinden izin almaksızın bir müddet sâkin olsa, kendi mülkünde sâkin olmuş demek olur. Bu cihetle müşârikinin hissesi için ücret vermesi lâzım olmaz. Ve kazârâ hane muhrerik olsa, zamân dahi lâzım gelmez.
Madde : 1076
“Müşterek arazi sahiplerinden biri, zirâat etmekle diğerinin âdet-i belde üzre, hâsılâttan sülüs ya rubu’ gibi bir hisse almaya salâhiyeti yoktur.
Fakat zirâatıyla arza noksan gelmiş ise, noksan kıymetinden hissesini zirâat eden müşârikine tazmin ettirebilir.”
Madde : 1077
“Mal-i müştereki, sahiplerinden biri âhara îcâr ile ücretini ahz ettikde, diğerinin hissesini ana red ve i’tâ eder.”
Madde : 1078
“Hissedarlardan biri gâib olduğu sûrette, eğer mevâdd-ı âtiyede beyan olunacağı vechile, delâleten rızâsı bulunur ise, hazır olan, kendi hissesi kadar, mülk-i müşterekten intifa’ edebilir.”
Madde : 1079
“Hazırın, gâibe muzır olmayacak vechile, mülk-i müşterekten intifa’ına, gâibin rızâsı var addolunur.”
Madde : 1080
“Müsta’milînin isti’maliyle, muhelif olan mülk-i müşterekden intifa’a, gâibin delâleten rızâsı bulunamaz.
Binaenaleyh müşterek elbiseyi, sahiplerinden biri, diğerin gıyâbında telebbüs edemez.
Ve kezâ birisi, diğerinin gıyâbında, beynlerinde müşterek olan beygire binemez.
Amma yük taşımak ve çift sürmek gibi, müsta’milînin ihtilâfıyla muhtelif olmayan işlerde, hissesi kadar isti’mal edebilir. Nitekim müteşâriklerden biri gâib oldukda, diğeri beynlerinde bi’l-iştirâk ecîr olan hizmetkârı gün aşırı istihdam edebilir.”
Madde : 1081
“Hanede süknâ, müsta’milînin ihtilâfıyla muhtelif değildir.Binaenaleyh, münâsafeten müşterek olan hane sahiplerinden birisi gâib olsa, diğeri altı ay terk etmek gibi bir vechile intifa’ edebilir.
Şu kadar ki, dairesi halkı kalabalık ise, müsta’milînin isti’maliyle muhtelif kaabilinden olur. Ve bunda gâibin, delâleten rızâsı bulunmaz.”
Madde : 1082
“Hâzır ve gâibin, hane-i müşterekte hisseleri yekdiğerden müfrez ise, hâzır olan kimse, gâibin hissesinde sâkin olamaz. Lâkin boş durmakla harab olmasından havf olunur ise, hâkim ol hisse-i müfrezeyi îcâr ile ücretini gâib için hıfz ve tevkif eyler.”
Madde : 1083
“Muhâyee ancak ba’de’l-husûme cârî ve muteber olur.
Binaenaleyh, bir müşterek hanede sahiplerinden birisi, diğerin hissesi için ücret vermeksizin, bir müddet müstakillen sâkin oldukda, diğeri “ya ol müddet için, benim hissemin ücretini ver, veyahut ben ol kadar müddet sâkin olurum” diyemeyip ancak dilerse, hane kaabil-i kısmet olduğu takdirde taksim ve dilerse, andan sonra muteber olmak üzre muhâyee ettirir.
Fakat, müşterek hane sahiplerinden biri gâib olup da, diğeri madde-i ânifede beyan olunduğu üzre, bir müddet anda sâkin olsa, gâib dahi geldikde, o kadar müddet anda sâkin olabilir.”
Madde : 1084
“Hane-i müştereki, sahiplerinden hâzır olan kimse îcâr ve ücretinden kendi hissesini alıp, gâibin hissesini hıfz ve tevkif etse câiz olur. Ve gâib geldikde hissesini andan alır.”
Madde : 1085
“Müşterek arazi sahiplerinden biri gâib oldukda, zirâatin noksan-ı arzı mûcib olmayıp, arza nâfi’ olacağı ma’lûm olur ise, hazır olan müşâriki, ol arazinin tamamını zirâat edebilir. Ve ne kadar müddet zirâat ederse, gâib dahi geldikde ol kadar araziyi zirâat eyler. Ve eğer zirâatın noksan-ı arzı mûcib ve terki nâfi’ ve arzın kuvvetleşmesini müeddi olacağı ma’lûm olursa, ol arazinin zirâatına gâibin delâleten izni bulunmaz. Binaenaleyh, hazır olan müşâriki ol araziden yalnız keni hissesi mikdarını, meselâ, münâsefeten müşterek ise nısfını zirâat eyler. Ve sene-i âtiyede tekrar zirâat edecek olursa, yine ol nısfı zirâat edip, yoksa bir sene bir tarafını ve diğer sene diğer tarafını zirâat edemez. Ve eğer ol
arazinin tamamını zirâat ederse, gâib geldikde ana noksan-ı arzdan hissesini tazmin ettirebilir.
Tafsilât-ı sâbıka, hâzırın hâkime müracaat etmediği taktirdedir. Amma, hâkime müracaat ettikde, her halde uşr ya harac-ı arazi zâyi’ olmamak için ol arazinin tamamını zirâat etmek üzre, hâkim ana izin verir.
Ve bu takdirce gâib geldikde, noksan-ı arz da’vâsı edemez.”
Madde : 1086
“Müşterek bağ sahiplerinden biri gâib oldukda, diğeri bağın üzerinde kaim olup, meyve husûle geldikde, kendi hssesini ahz ve istihlâk eder.
Gâibin hissesini dahi satıp, semenini tevkif edebilir. Fakat gâib geldikde muhayyerdir, dilerse ol bey’i mücîz olur, ve mevkûf olan semeni alır ve dilerse mücîz olmayıp, hissesini ana tazmin ettirir.”
Madde : 1087
“Müşâriklerden birinin hissesi, diğerinin yedinde vedîa hükmündedir.
Binaenaleyh birisi, hodbehod mal-i müştereki âhara îdâ’ edip de, ol mal telef olsa, müşârikinin hissesini zâmin olur.” (790. maddeye bak)
Madde : 1088
“Hissedarlardan biri hissesini, dilerse müşârikine satar. Ve dilerse müşârikinden izin almaksızın, âhar kimseye dahi satabilir. (215. maddeye bak)
Fakat fasl-ı evvelde beyan olunan, halt ve ihtilât-ı emvâl sûretinde, biri müşârikinin izni olmadıkça mahlût ya muhtelit olan mal-i müşterekdeki hissesini, başka kimseye satamaz.”
Madde : 1089
Mevrûs olan arazide, vereseden bazısı müşterek olan tohumu, diğerlerinin yahut sagîr iseler, vasîlerinin izniyle ekse, hâsılâtı cümlesinin beynlerinde müşterek olur.
Ve eğer içlerinden birisi, kendi tohumunu ekse, hâsılâtı anındır. Fakat zirâatıyla terettüb eden noksan-ı arzdan sair veresenin hissesini zâmin olur.” (907. maddeye bak)
Madde : 1090
“Vereseden biri diğerinin izni olmaksızın kable’l-kısme terekeden bir mikdar para ahz ve i’mal etse zararı kendisine
âid olduğu gibi, kâr ettiği sûrette dahi verese andan hisse alamaz.”
FASL-I SÂLİS
DÜYÛN-I MÜŞTEREKE BEYANINDADIR
Madde : 1091
“İki ya ziyade kimselerin, bir kimse zimmetinde olan alacakları sebeb-i vâhidden nâşî ise, ikisi beyninde şirket-i mülk ile müşterek bir deyn olur. Ve eğer sebeb müttahid olmaz ise, deyn dahi müşterek olmaz. Nitekim mevâdd-ı âtiyeden müttezah ve müstibân olur.”
Madde : 1092
“Müteveffânın a’yân-ı metrûkesi, vârisleri beyninde hisselerine göre müşterek olduğu gibi, âharın zimmetinde olan alacağı dahi, kezâlik vârisleri beyninde hisselerine göre müşterek olur.”
Madde : 1093
“Mal-i müştereki itlâf eden kimsenin, zamânen deyni olan meblağ, ol malın sahipleri beyninde müşterek olur.”
Madde : 1094
“İki kişi beyninde müşterek olan, şu kadar kuruşu bir kimseye ikrâz etseler, müstakrızın işbu deyni, ol iki kişi beyninde müşterek olur.
Amma iki kişi, bir kimseye başka başka akçe ikrâz etseler, her biri başka başka alacaklı olup, müstakrızın bu deynleri ikisi beyninde müşterek olmaz.”
Madde : 1095
“Safka-i vâhide ile bir mal-i müşterek satılıp da, sahiplerinden hiç birinin hissesi hîn-i bey’de zikr ve tesmiye olunmasa, bundan dolayı müşteri zimmetinde olan alacakları deyn-i müşterek olur. Ve eğer hîn-i bey’de her birinin semen-i mebî’de olan hissesinin mikdarı yahut nev’i tesmiye ve ta’yin kılınsa, meselâ, birinin hissesi şu kadar ve diğerinin hissesi bu kadar kuruş, yahut birinin hissesi meskûkât-i hâlisa ve diğerinin hissesi meskûkât-ı mağşûşe, diye hisseleri tefrik ve temyiz olunsa, bâyi’ler semen-i mebî’de müteşârik olmayıp, her biri başka başka alacaklı olur.
Kezâlik birisi, hisse-i şâyiasını bir kimseye sattıktan sonra, diğeri dahi hisse-i şâyiasını ayrıca olarak yine ol kimseye satsa, semen-i mebî’de müteşârik olmayıp, her biri başka başka alacaklı olur.”
Madde : 1096
“İki kişi birer malını safka-i vâhide ile bir kimseye satsalar. Meselâ birinin, bir atı ve diğerinin bir kısrağı olup da, ikisi birlikte olarak şu kadar kuruşa bey’ etseler, meblağ-ı mezbûr, bâyi’ler beyninde müşterek bir alacak olur.
Ve eğer her biri, kendi hayvanına “şu kadar kuruş” diye, tesmiye-i semen eylese, her biri başka başka alacaklı olup, hayvanların mecmû’-ı esmânı, deyn ile müşterek olmaz. Kezâlik iki kişi, bir kimseye başka başka birer mal satsalar, mebî’lerin esmânı, deyn-i müşterek olmayıp, her biri başka başka alacaklı olur.”
Madde : 1099
“İki kişi, kefâletleri hasebiyle bir kimsenin borcunu te’diye ettiklerinde, eğer beynlerinde müşterek olan maldan vermişler ise, mekfûlün anhde olan alacakları, deyn-i müşterek olur.”
Madde : 1098
“Bir kimse, şu kadar kuruş deynini edâ etmek, üzre iki kişiye emredip de, anlar dahi te’diye ettiklerinde, beynlerindeki mal-i müşterekten vermişler ise, ol kimsede olan alacakları, bir deyn-i müşterek olur.
Ve eğer verdikleri akçe beynlerinde müşterek olmayıp da, her birinin hissesi hakikaten mütemeyyiz ise, mücerred birlikte edâ etmiş olmalarıyla, ol kimsede olan alacakları deyn-i müşterek olmaz.”
Madde : 1099
“Deyn, müşterek değil ise dâinlerinden her biri, alacağını medyûndan başka başka taleb ve istîfâ eyler. Ve her birisi her ne kabz ederse, kendi alacağına mahsûb eder. Dâin-i diğer andan hisse alamaz.”
Madde : 1100
“Deyn, müşterek ise dâinlerden her biri kendi hissesini medyûndan taleb edebilir. Ve birinin gıyâbında dâin-i diğer, hâkime müracaat ile hissesini medyûndan taleb ettikde, vermesi için hâkim tarafından emrolunur.”
Madde : 1101
“Deyn-i müşterekden, dâinlerin biri her ne kabz ederse, diğeriyle beynlerinde müşterek olur ve müşâriki, andan hissesini alır. Kaabız, anı yalnız kendi hissesine mahsûb edemez.”
Madde : 1102
“Dâinlerden biri, deyn-i müşterekten hissesini alıp da, sarf ve istihlâk etse, müşâriki ana hissesini tazmin ettirebilir.”
Meselâ, iki kişi beyninde münâsefeten müşterek olan bin kuruş alacakdan, birisi hissesi olan beş yüz kuruşu, medyûndan ahz ve kabz ile sarf ve ishiklâk eylese, müşâriki olan dâin-i diğer ana iki yüz elli kuruşunu tazmin ettirebilir. Ve bu halde medyûnun zimmetinde kalan beş yüz kuruş, yine ikisi beyninde müşterek olur.
Madde : 1103
“Dâin-i müşâriklerden biri, deyn-i müşterekden bir şey kabz etmeyip, fakat hissesine bedel-i medyûndan bir meta’ iştirâ eylese, dâin-i diğer ol metâ’da müşârik olmaz. Fakat metâ’ın semeninden, kendi hissesini ana tazmin ettirebilir. Ve eğer iştirâk üzre ittifak ederlerse, o metâ’ beynlerinde müşterek olur.”
Madde : 1104
“Dâin-i müşâriklerden biri, deyn-i müşterekdeki hakkından meselâ, şu kadar top bez üzerine, medyûn ile sulh olarak, o kadar top bezi kabz etse, muhayyer olur, dilerse aldığı bezlerden müşârikinin hissesine isâbet eden mikdarı, ana teslim eder ve dilerse vazgeçmiş olduğu hakkından, müşârikinin hissesine isâbet eden miktar meblağı ana verir.”
Madde : 1105
“Dâinlerden biri, berveçh-i bâlâ gerek deyn-i müşterekten bir mikdarını, ya tamamını kabz etsin ve gerek kendi hissesine bedel mal iştirâ eylesin ve gerek alacağı mukaabilinde bir mal üzerine medyûn ile sulh olsun, dâni-i diğer her sûrette muhayyer olur. Dilerse, müşârikinin bu muâmelesini mücîz olur ve mevâdd-ı ânifede beyan olunduğu üzre, hissesini andan alır ve dilerse, mücîz olmayıp hissesini medyûndan ister. Ve eğer medyûnda alacağı batarsa, dâin-i kaabıza rücû’ eder. Mukaddema mücîz olmaması, mâni’-i rücû’ olmaz.
Madde : 1106
“Dâinlerden biri, deyn-i müşterekte olan hissesini medyûndan alıp da, yedinde kazara telef olsa, müşârikinin bu makbuzda olan hissesini zâmin olmaz. Fakat kendisi, hissesini istîfâ etmiş olur. Medyûnda kalan alacak dahi müşârikine âid olur.”
Madde : 1107
“Dâinlerden biri, deyn-i müşterekteki hissesine bedel, medyûnu ücret ile istihdam eylese, diğeri ücretten kendi hissesine isâbet eden mikdarı, ana tazmin ettirebilir.”
Madde : 1108
“Dâin-i müteşâriklerden biri, kendi hissesi için medyûndan rehin alıp da, yedinde rehin telef olsa, müşâriki andan hissesine düşen mikdarı tazmin ettirebilir.”
Meselâ, münâsefeten müşterek olan deynin mikdarı bin kuruş olup da, dâinlerden biri kendi hissesi için beş yüz kuruşluk bir rehin alsa ve bu rehin telef olsa, deyn-i müşterekin nısfı sâkıt olacağından, dâin-i diğer, kendi hissesine âid olan iki yüz elli kuruşu, ana tazmin ettirebilir.
Madde : 1109
“Dâinlerden biri, deyn-i müşterekteki hissesi için medyûndan kefil aldığı ve yahut hissesini bir kimse üzerine hâvale ettirdiği sûrette, kefilden yahut muhâlün aleyhten, ahz ve kabz eylediği meblâğda, dâin-i diğer ana müşârik olur.”
Madde : 1110
“Dâinlerden biri, deyn-i müşterekteki hissesini medyûna hibe, yahut medyûnun zimmetini andan ibrâ eylese, hibesi ya ibrâsı sahih olur. Ve bundan dolayı müşârikinin hissesini zâmin olmaz.”
Madde : 1111
“Bir deyn-i müşterekte, müteşârik olan dâinlerden biri, medyûnun malını itlâf edip de, zımnen anın alacağına takas olsa, müşâriki andan hissesini alabilir.
Fakat deyn-i müşterekin, sübûtündan mukaddem olan bir sebeple, dâinlerden birinin medyûna deyni olup da, deyn-i müşterekteki hissesiyle takas olsa, müşâriki ana hissesini tazmin ettiremez.”
Madde : 1112
“Dâinlerden biri, diğerinin izni olmaksızın deyn-i müştereki, te’cîl ve te’hîr edemez.”
LÂHİKA
Madde : 1113
“Bir kimse, iki kişiye bir mal satsa, her birinden hissesini başka başka mutâlebe eder. Müşteriler, yekdiğere kefil olmadıkça birinin borcu, diğerinden mutâlebe olunamaz.”
BÂB-I SÂNİ
KISMET BEYANINDA OLUP DOKUZ FASLI MÜŞTEMİLDİR
FASL-I EVVEL
KISMETİN TA’RİF VE TAKSİMİ HAKKINNDADIR
Madde : 1114
“Kısmet : Hisse-i şâyiayı ta’yin etmektir.”
Yani, keyl ve vezn ve zirâ’ gibi bir mikyâs ile, hisseleri yekdiğerden temyiz ve ifrâz eylemektir.
Madde : 1115
“Kısmet iki vechile olur. Şöyle ki, ya â’yân-ı müştereke yani, mütaddid ve müşterek şeyler kısımlara bölünerek, her ferdinde şâyi’ olan hisseler, birer kısmında cem’ edilmiş olur. Üç kişi beyninde müşterek olan otuz koyunu, onar onar üçe taksim gibi. Buna “kısmet-i cem’” denilir. Yahut bir ayn-ı müşterek taksim olunup, her cüz’ünde şâyi’ olan hisseler birer kısmında taayyün eder. Bir arsanın ikiye taksimi gibi. Buna “kısmet-i tefrik” ve “kısmet-i ferd” denilir.”
Madde : 1116
“Kısmet, bir cihetle ifrâz ve bir cihetle mübâdeledir.”
Meselâ, iki kimse beyninde münâsefeten müşterek olan bir kile buğdayın her habbesinde, her birinin nısf hissesi olduğu halde, mecmû’ kısmet-i cem’ kaabilinden olarak iki kısma taksim ile; bir kısmı birine ve diğer kısmı diğerine verildikde, her biri kendisinin nısf hissesini ifrâz ve nısf-ı diğerini, âharın nısf hissesiyle mübâdele etmiş olur.
Kezâlik, iki kişi beyninde münâsefeten müşterek olan bir arsanın her cüz’ünde, her birinin nısf hissesi olduğu halde, kısmet-i tefrik ile ikiye taksim olunarak, her birine birer kısmı verildikde, her biri kendi nısf hissesini ifrâz ve nısf-ı diğerini, âharın nısf hissesiyle mübâdele eylemiş olur.
Madde : 1117
“Misliyyâtta, ifrâz ciheti râcihdir.
Binaenaleyh misliyyât-ı müşterekede, müteşârik olanlardan her biri, diğerinin gıyâbında ve anın izni olmaksızın, kendi hissesini ahz edebilir. Fakat gâibin hissesi, kendisine teslim olunmadıkça, kısmet tamam olmaz. Ve kable’t-teslim gâibin hissesi telef olsa, müşârikin kabz eylemiş olduğu hisse, beynlerinde müşterek olur.”
Madde : 1118
“Kıyemiyyâtta, mübâdele ciheti râcihdir. Mübâdele ise terâzî yahut hükm-i kaadî ile olabilir.
Binaenaleyh, misliyyâttan olmayan a’yân-ı müşterekede, müteşârik olanlardan
birisi, âharın gıyâbında ve anın izni olmaksızın, kendi hissesini ahz edemez.”
Madde : 1119
Mekîlât ve mevzûnât ile ceviz ve yumurta gibi adediyyât-ı mutekaribe hep misliyyâttır. Fakat el işi olan evânî gibi, ihtilâf-ı sanat hasebiyle muhtelif ve mütefâvit olan mevzûnât kıyemîdir.
Ve bir de, arpa ile karışık buğday gibi, hilâf-ı cinsiyle yekdiğerden temyiz ve tefrik olunamayacak sûrette mahlût olan mislî, kıyemiyyâttandır.
Zer’iyyât dahi kıyemîdir. Fakat bir cins çuha ve fabrika ma’mûlâtı olan bezler gibi, efrâdı beyninde tefâvüt olmayıp da, zirâ’ı şu kadar kuruşa diye, satılan zer’iyyât mislîdir.
Hayvanat ile, kavun ve karpuz gibi, efrâdı beyninde kıymetçe tefâvüt bulunan adediyyât-ı mütefâvite, kıyemiyyâttandır.
Yazma kitaplar kıyemî ve basma kitaplar mislîdir.”
Madde : 1120
“Kısmet-i cem’ ile, kısmet-i tefrikden her biri, iki nev’a taksim olunur. Nev’-i evvel “kısmet-i rızâ” ve nev’-i sânî “kısmet-i kazâdır.”
Madde : 1121
“Kısmet-i rızâ : Mütekasimînin yani, mülk-i müşterek sahiplerinin rızâsıyla icrâ olunan kısmetdir ki, bi’t-terâzî beynlerinde taksim ederler. Yahut cümlesinin rızâlarıyla hâkim taksim eyler.”
Madde : 1122
“Kısmet-i kazâ : Maksûmün leh olanlardan yani, mülk-i müşterek sahiplerinden bazısının talebi üzerine, kaadînin cebren ve hükmen taksimidir.”
FASL-I SÂNÎ
ŞERÂİT-İ KISMET BEYANINDADIR
Madde : 1123
“Maksûmün, ayn olması şarttır. Binaenaleyh, deyn-i müşterekin kable’l-kabz taksimi sahih olmaz.”
Meselâ müteveffânın, müteaddid kimseler zimmetinde alacağı olup da, falanda olan alacağı falan vârisin ve falanda olan alacağı falan vârisin olmak üzre taksim olunsa, sahih olmaz. Ve bu sûrette vârislerden biri ne tahsîl ederse, vâris-i diğer ana müşârik olur. (bâb-ı evvelîn fasl-ı sânînise bak)
Madde : 1124
“Hisseler, temyiz ve ifrâz olunmadıkça kısmet sahih olmaz.”
Meselâ, müşterek bir yığın buğday sahiplerinden biri, diğerine “sen yığının şu tarafını al, bu tarafı benim olsun” dese, taksim olunmuş olmaz.
Madde : 1125
“Maksûm, hîn-ı kısmette, müşâriklerin mülkü olmak şarttır.
Binaenaleyh, ba’de’l-kısme maksûmun mecmû’una biri müstahak çıksa, kısmet bâtıl olur.
Ve kezâ maksûmun, nısf ve sülüs gibi bir cüz-i şâyiına müstahak çıksa, kısmet bâtıl olup, maksûmun tekrar taksimi lâzım gelir.
Kezâlik bir hissenin, mecmûına müstahak çıksa, kısmet bâtıl olup, hisse-i bâkiyye hissedarlar beyninde müşterek olur.
Ve eğer, yalnız bir hissenin bir miktâr-ı muayyenine, yahut bir cüz-i şâyiine müstahak çıksa, ol hisse sahibi muhayyerdir. Dilerse kısmeti fesh eder ve dilerse fesh etmeyip, miktâr-ı noksanıyla diğer hissedara rücû’ eder.”
Meselâ, yüz altmış arşun bir arsa, münâsefeten ikiye taksim olunduktan sonra, bir hissenin nısfına biri müstahak çıksa, ol hisse sahibi, dilerse kısmeti fesh eder ve dilerse, hissenin rub’uyla müşârikine rücû’ eder. Yani, anın hissesinin yirmi arşun mahalli olur. Ve her hissenin birer miktâr-ı muayyenine müstahak çıktığı takdirde, eğer müsâvât üzre ise, kısmet fesh olunmaz. Ve eğer birininki az ve birininki çok ise, ancak miktâr-ı ziyadeye itibar olunur. Ve yalnız
birinin hissesinden, miktâr-ı muayyene müstahak çıkmış gibi olur. Ve ziyade, kimin hissesine isâbet etmiş ise, berveçh-i bâlâ muhayyer olup, dilerse kısmeti fesh eder. Ve dilerse miktâr-ı noksanıyla müşterekine rücû’ eder.
Madde : 1126
“Kısmet-i fuzûli , kavlen yahut fi’len, icâzete mevkûf olur.”
Meselâ biri, mal-i müştereki hodbehod taksim etse, câiz ve nâfiz olmaz. Fakat sahipleri, “pekâlâ” diye kavlen icâzet verse yahut, hisse-i müfrezelerinde tasarruf-ı emlâk ile, yani bey’ ve îcâr gibi temellükün levâzımından olan bir vechile tasarruf etseler, kısmet nâfiz olur.
Madde : 1127
“Kısmetin âdilâne olması yani, hisseler istihkaklarına göre ta’dîl olunarak, birisinde noksan-ı fâhiş olmaması lâzımdır. Binaen- aleyh, kısmette gâbn-i fâhiş da’vâsı istimâ’ olunur. Fakat maksûmun leh olanlar, istîfâyı hak eylediklerini ikrâr ettikten sonra, gabn-i fâhiş da’vâsı ederlerse, istimâ’ olunmaz.”
Madde : 1128
Kısmet-ı rızâda mütekaasimînden her birinin rızâsı şarttır.
Binaenaleyh, birisi gâib olsa, kısmet-i rızâ sahih olmaz. Ve içlerinde sagîr var ise, velîsi yahut vasîsi anın
makamına kaaim olur. Ve eğer velîsi yahut vasîsi yok ise, hâkimin emrine mevkûf olur. Ve hâkim tarafından bir vasî nasb olunarak, anın ma’rifetiyle taksim olunur.”
Madde : 1129
“Kısmet-ı kazâda, taleb şarttır. Hissedarların birisi tarafından olsun, taleb vâki’ olmadıkça, hâkim tarafından cebren kısmet sahih olmaz.”
Madde : 1130
“Hissedarlardan bazısı kısmet isteyip de, bazısı imtina’ ettiği taktirde, fasl-ı sâlis ve fasl-ı râbi’de beyan olunacağı vechile, mal-i müşterek eğer kaabil-i kısmet ise, hâkim anı cebren taksim eyler. Değil ise taksim eylemez.”
Madde : 1131
“Kaabil-i kısmet : Taksime salih olan mal-i müşterektir.
Şöyle ki, ol malda maksûd olan menfaat, kısmet ile fevt olmaya.”
FASL-I SÂLİS
KISMET-İ CEM’ BEYANINDADIR
Madde : 1132
“Müttehdü’l-cins olan a’yân-ı müşterekede, kısmet-ı kâza cârî olur.”
Yani, müşâriklerden yalnız bazısının talebi üzerine, hâkim anları hükmen taksim eyler. Gerek misliyyâttan olsun ve gerek kıyemiyyâttan olsun.
Madde : 1133
“Müttehidü’l-cins olan misliyyâtın efrâdı beyninde, fark ve tefâvüt olmadığından kısmeti, müşâriklerden hiç birine muzır olmadıktan başka, her biri hakkını almış ve her birinin tamamiyyet-i mülkü husûle gelmiş olur.”
Nitekim, iki kişi beyninde müşterek olan bir mikdar buğday, hisselerine göre taksim olundukda, her biri hakkını istîfâ ederek, hissesine isâbet eden buğdaya müstakillen mâlik olur. Şu kadar dirhem altun külçe ve bu kadar kıyye gümüş ya bakır veya demir külçe ve bir cinsten olan şu kadar pastal çuha ve bu kadar top bez ve şu kadar aded yumurta dahi bu kaabildendir.
Madde : 1134
“Müttehidü’l-cins olan kıyemiyyâtın efrâdı beyninde, fark ve tefâvüt var ise de, pek cüz’î olmak hasebiyle, yok hükmünde olduğundan, bunlar dahi berveçh-i bâlâ kaabil-i kısmet addolunmuştur.”
Meselâ, iki kişi beyninde müşterek olan beş yüz koyun, hisselerine göre ikiye taksim olundukda, her biri hakkını aynıyla almış gibi olur. Şu kadar yüz deve ve bu kadar yüz inek dahi bu kaabildendir.
Madde : 1135
“Ecnâs-ı muhtelifede yani, muhtefü’l-cins olan a’yân-ı müşterekede
kısmet-i kazâ cârî olmaz. Gerek misliyyâttan olusun ve gerek kıyemiyyâttan olusun yani, müşâriklerden yalnız birinin talebi üzerine, hâkim anları cebren kısmet-i cem’ ile taksim edemez.”
Meselâ, hissedarlardan birine şu kadar kile buğday ve ana mukaabil diğerine bu kadar kile arpa, yahut birine şu kadar koyun ve ana mukaabil diğerine bu kadar deve ya inek ve birine bir kılıç ve diğerine bir eğer takımı ve birine bir konak ve birine dükkân ya bir çiftlik i’tâsıyla, kısmet-ı kazâ câiz olmaz. Amma kendileri râzı oldukları halde, vech-i meşrûh üzerine kısmet-i rızâ câiz olur.
Madde : 1136
“İhtilâf-ı sanat hasebiyle muhtelif olan evânî, velev ki bir cins madenden masnu’ olsa bile, muhtelifü’l-cins addolunur.”
Madde : 1137
“Huliyyât ve büyük inci ve cevâhir dahi, muhtelifü’l-cins olan a’yândandır.
Amma, efrâdı beyninde kıymetçe tefâvüt olmayan ufak inciler ve sâyî taş denilen hurda elmaslar gibi, cevâhir-i sagîre müttehidü’l-cins addolunur.”
Madde : 1138
“Müteaddid konaklar ve dükkânlar ve çiftlikler dahi, mutelifü’l-cins olup, kısmet-i cem’ ile taksim olunmazlar.”
Meselâ, müteaddid konakalardan biri, müşâriklerden birine ve diğeri, diğerine i’tâ ile kısmet-i kazâ câiz olmayıp, bunların her biri berveçh-i âtî kısmet-i tefrik ile taksim olunabilir.
FASL-I RÂBİ’
KISMET-İ TEFRİK BEYANINDADIR
Madde : 1139
“Bir ayn-ı müşterekin tefrik ve teb’îzi, sahiplerinden hiç birine muzır değil ise, kaabil-i kısmettir.”
Meselâ, bir arsa taksim olundukda, her kısımda ebniye yapılır ve ağaç dikilir ve kuyu kazılır. Bu cihetle, arsadan maksûd olan menfaat bâki olur.
Kezâlik, bir konağın selâmlık ve harem daireleri, başka başka birer menzil olmak üzre tefrik ve taksim olundukda, konakdan maksûd olan süknâ menfaati fevt olmaz. Ve müşâriklerden her biri, müstakillen birer menzil sahibi olur.
Binaenaleyh, gerek arsada ve gerek konakda, kısmet-i kazâ cârî olur. Yani sahiplerinden biri kısmet isteyip de, diğeri imtina’ eylese, hâkim anları cebren taksim eyler.
Madde : 1140
“Bir ayn-ı müşterekin tefrik ve teb’îzi, sahiplerinden birine nâfi’ ve diğerine muzır, yani menfaat-ı maksûdesini müfevvit olup da,
nef’i olan kimse kısmet ister ise, kezâlik hâkim anı hükmen taksim eyler.”
Meselâ, müşterek bir hanede müteşârik olanlardan birinin hissesi az olup da, ba’de’t-taksim anda, süknâ ile intifa’ olunamayacak olduğu halde, hissesi çok olan müşâriki kısmet ister ise, hâkim anı kazâen taksim eyler.
Madde : 1141
“Tefrik ve teb’îzi, sahiplerinden her birine muzır olan ayn-ı müşterekde, kısmet-ı kazâ cârî olmaz.”
Meselâ, bir değirmen taksim olunsa, artık değirmen olarak isti’mal olunamaz. Bu cihetle menfaat-ı maksûde fevt olur. Binaen- aleyh, müşâriklerinden yalnız birinin talebi üzerine, hâkim anı taksim edemez. Amma bi’t-terâzî taksim olunur. Hamam ve kuyu ve kanât ve küçük oda ve iki hane arasındaki hâit dahi böyledir. Bir hayvan ile bir araba ve bir eğer ve bir cübbe ve bir yüzük taşı gibi, yarmaya ve kırmaya muhtaç olan urûz dahi bu kaabildendir ki, hiç birinde kısmet-i kazâ cârî olmaz.
Madde : 1142
“Bir müşterek kitabın, taksim-i evrâkı câiz olmadığı gibi, müteaddid ciltlere münkasim olan bir kitabın cild be cild taksimi dahi câiz olmaz.”
Madde : 1143
“İki yahut ziyade kimseler beyninde müşterek olup da, başkasının
aslâ duhûle hakkı olmayan tarîkın, biri kısmetini isteyip de diğeri imtina’ ettiği takdirde nazar olunur; eğer ba’de’l-kısme her birine birer tarîk kalacak olur ise, taksim olunur ve illâ kısmete cebr olunmaz. Meğer ki her birinin, başka başka tarîk ve menfezi ola. Ol halde yine taksim olunur.”
Madde : 1144
“Mesîl-i müşterek dahi tarîk-i müşterek gibidir ki, biri kısmet isteyip de, diğeri imtina’ ettiği takdirde, eğer ba’de’l-kısme her birine suyunu akıtacak kadar yer kalırsa, yahut mesîl ittihâz edecek başka yeri var ise, taksim olunur ve illâ taksim olunmaz.”
Madde : 1145
“Bir kimse, hakk-ı mürûru bâki olmak üzre, mülkü olan tarîkı satabildiği gibi, iki kişi beyninde müşterek olan bir akarın taksiminde, tarîk-i müşterekin rakabesi, yani mülkiyyeti birinde kalmak ve diğerinin yalnız hakk-ı mürûru olmak üzre kısmet dahi câiz olur.”
Madde : 1146
“Bir hanenin taksiminde, iki hisse arasındaki hâit
hissedarlar beyninde, müşterek olarak bırakılmak câiz olduğu gibi, yalnız birinin mülkü olmak üzre kısmet dahi câiz olur.”