Gönderen Konu: Medine’de tevekkül örneği iki eş  (Okunma sayısı 3158 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Lika

  • popüler yazar
  • ******
  • İleti: 3892
Medine’de tevekkül örneği iki eş
« : 27 Şubat 2009, 07:37:24 »

İslam, Mekke'de varlığını ortaya koyunca Müslümanlara yapılan baskılar şiddetlenmeye başlamıştı. Mekke'nin ileri gelen zengin ve asilleri, bir yandan Müslüman olanlara zulmediyor diğer yandan da eğlence, kibir ve zulümle yaşamlarını sürdürüyorlardı. Mekke'de bunlar olurken, Hicret hadisesi konuşuluyordu. Birçok rivayete göre, Medine'ye Hicret hazırlıkları başlatılmıştı.



"Ebu Talha" 20 yaşını henüz devirmiş genç bir delikanlıydı. Medine'nin asil ve zengin ailelerinden birine mensup olduğu için yoksulluk sıkıntısı çekmezdi. Evlerinde her gün içki sofralarının kurulduğu eğlence toplantıları düzenleniyordu.

Ebu Talha da diğer arkadaşları gibi, put'a tapmaktaydı. Zengin ve yakışıklı olduğu için etrafında sayısız kadın ve kız dolaşıyordu. Fakat o, sadece biriyle evlenmek istedi. Evlenmek istediği kadın, kocası henüz yeni ölmüş, dul bir hanım olan Ümmü Süleym idi. Ebu Talha aracılarla Ümmü Süleym'e evlenme teklifi gönderdi ancak Süleym: " "Yetim oğlum büyüyünceye kadar, evlenmeyi düşünmüyorum" cevabını verdi.

Ümmü Süleym fakir olduğu halde, küçük oğlunu, "üvey baba" eline bırakmamak için evlenmekten kaçınmak istiyordu. Ebu Talha, çaresiz bekleyecekti! Epeyce zaman sonra, bizzat kendisi gitti ve nezaketle "evlenme teklifini" tekrarladı: "Oğlun artık büyüdü, Ey Ümmü Süleym! Kararını vermelisin"

Ebu Talha'nın niyetinin "iyi" olduğunu anlayan Ümmü Süleym, başka bir şeyden endişeliydi. Onu da açıkça söyledi: "Ya Ebu Talha! Ne yazık ki, seninle evlenmem mümkün değil. Çünkü sen, müşriksin. Putlara tapıyorsun."

Ebu Talha: "Putlarımız sana, bir zarar mı verdiler?" diye sordu. Ümmü Süleym, gayet sakin bir şekilde: "Onlar kimseye; ne zarar verebilir, ne de fayda!" dedi ve devam etti: "Çünkü sen de biliyorsun ki; "tahta" putlarınızı, aşağı mahalledeki 'marangoz' köleleriniz yapmaktadır! "Taş ve toprak" putlarınızı da, yukarı mahalledeki köleleriniz yaparlar.

Ebu Talha gözlerini açmış, evlenmek istediği kadını dinliyordu. O, sözlerini şöyle tamamladı: "Taptığınız putları, ateşe atsan yanar! Kayaya çarpsan dağılır, toz olurlar! Senin gibi asil bir efendinin 'işe yaramaz' oyuncaklara secde etmesi, yakışır mı?"

Ümmü Süleym'i sessizce dinleyen Ebu Talha: "Peki, sen, nelere inanıyorsun? Nasıl düşünüyorsun?" diye sordu.

Hz. Ümmü Süleym cevap verdi: "Seni, beni, yeri, göğü yaratan ve yaşatan ve öldüren Allah; birdir ve büyüktür. Muhammed aleyhisselam, O'nun kulu ve elçisidir. İşte, benim inandığım budur." Ebu Talha biraz düşündükten sonra tekrar, Ümmü Süleym'in yanına vardı. "Kelime-i Şehadet getirerek"  Müslüman oldu.

Ebu Talha kelime-i şehâdet getirip Müslüman olunca, Ümmü Süleym de; "Ey Ebu Talha!  Şimdi seninle, hiçbir karşılık istemeden; evlenmeyi kabul ediyorum" dedi. Hz. Ümmü Süleym hakikaten sevinçliydi. Çünkü bir insanı, hem de kocası olacak bir insanı; şirkten kurtarmıştı. Müslüman olduktan sonra Ebu Talha hazretleri, o iyi kalpli hanımla evlenebildi. Böylece dünya ve ahiret saadetine kavuşmuş oldu. Ebu Talha ve Ümmü Süleym'in evlenmelerinden bir müddet sonraki zamanlarda, Peygamber Efendimiz (SallAllahu Aleyhi Vesellem), Allahın emriyle; Medine'ye hicret, etmişti.

Bu şerefe eren Medine halkı, ihtiyaç duyulan her şeyi Muhacirlere temin ediyordu. Ebu Talha ve Ümmü Süleym de, Peygamber efendimizin huzurlarına gelerek, "Ey Allah'ın Resulü, biz de sana şu küçük oğlumuzu armağan ediyoruz. Lütfen kabul edin" dediler.

Efendimizin memnun olduğu, gözlerinden anlaşılıyordu. Küçük Enes'i, kendi terbiyelerine aldılar. Bir sayede Ebu Talha'nın üvey oğlu, büyük bir şerefe nail oldu. Cenab-ı Hak bir müddet sonra onlara, yeni bir oğul verdi. Yeni bebek, evlerine sevinç getirmişti. Çünkü artık Hz. Peygamber de sık sık, onlara uğruyor, hatır soruyordu.

Ne yazık ki çocukcağız, bir gün hastalandı. Hastalanmasının ardından kısa bir müddet sonra da vefat etti. O sırada Ebu Talha evde yoktu. Ümmü Süleym evlâdını yıkadı, kefenledi. Üstüne, temiz bir bez örttü. Akşam olunca Ebu Talha eve döndü. Her zamanki gibi yanında, arkadaşları, misafirleri bulunuyordu.

Selâm verdi ve sordu, "Oğlum nasıl?" Hanımı; "O şimdi, daha sakin ve daha huzurlu bir hâlde bulunuyor" dedi. Sonra Ebu Talha'ya ve misafirlere, hazırladığı yemekleri ikram etti. Hepsi afiyetle yediler, içtiler. Hiçbir şeyden haberleri olmadı. Misafirler, geç vakit gittiler.

Ancak o zaman, hanımı konuştu: Ey Ebu Talha! Aşağı hurmalıktaki komşularımız, emanet bir şey almışlar. Bir müddet faydalanmışlar... Fakat sahibi, emaneti geri isteyince, itiraz etmişler: "Daha zamanı gelmedi! Ne çabuk istiyorsun, gibi şeyler" söylemişler!

Ebu Talha, Ümmü Süleym'in anlattığı hikâyeye; "İnsafsızlık etmişler doğrusu!" diye yanıt verir. Ümmü Süleym; "Evet öyle... İnşAllah biz etmeyiz"

- 'Hayırdır inşAllah! Bir şey mi oldu?'

- 'Cenab-ı Hak da, bizdeki "emanetini" geri istedi', deyince, kocası hemen anladı.

- 'Oğlumuz öldü mü yoksa' diye sordu:

- 'Allah, sana ömürler versin...'



Ne içindeyim zamanın,Ne de büsbütün dışında;Yekpare geniş bir anın Parçalanmış akışında,
Rüzgarda uçan tüy bile Benim kadar hafif değil.Başım sukutu öğüten Uçsuz, bucaksız değirmen;İçim muradıma ermiş Abasız, postsuz bir derviş;
Kökü bende bir sarmaşık Olmuş dünya sezmekteyim,Mavi, masmavi bir ışık Ortasında yüzmekteyim