Gönderen Konu: Melek Hanım ve Cennet Kokusu  (Okunma sayısı 5174 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı antepli

  • araştırmacı
  • ***
  • İleti: 496
Melek Hanım ve Cennet Kokusu
« : 26 Temmuz 2005, 17:10:06 »

Ezan sesiyle gözlerini açan Melek, yanında yatan kızını uyandırmamaya
>dikkat ederek yavaşça kalktı. Bütün gece sıkıntıdan uyuyamamış, ancak
>sabaha karşı biraz dalmıştı. Rüyasında tanımadığı biri sürekli şunları
>söylüyordu: "Boşanmak en sevimsiz helal, harama yakın şiddetli mekruhtur.'
>'Ailede geçimsizlik şiddetlenip boşanmak mecburi bir hâl almadıkça kadın
>kocasından kendisini boşamasını isterse ona cennet kokusu haram olur.'
>Gördüğü rüyanın etkisiyle ter içinde kalmıştı ve sıkıntısının bir kat daha
>arttığını hissediyordu. Sanki bir el var gücüyle yüreğini sıkıyor, nefes
>almasına engel oluyordu.
>Bugün Emre'yle mahkemeleri vardı ve belki de tek celsede boşanacaklardı.
>Dört yaşındaki kızı Sevil'le evden ayrıldıkları gün geldi gözlerinin önüne.
>Son zamanlarda sık sık yaptıkları gibi, o sabah da yine büyük bir kavgaya
>tutuşmuşlar ve Emre'nin kapıyı çarpıp çıkmasının ardından o da birkaç parça
>eşyasını alıp kızıyla kendini dışarı atmıştı. Onların seslerine alt katta
>oturan kayınvalidesi kapıya çıkmış, ne kadar uğraştıysa gitmesine engel
>olamamıştı.
>Şimdi ne olduğunu anlamayan gözlerle kendine bakan kızıyla sokaktaydı ve
>gelinlikle çıktığı baba evine, evini terk eden bir kadın olarak geri
>dönüyordu.
>Ailesi ilk gün hiç soru sormamıştı, üstüne varmak istemiyorlardı. Ama Melek
>belli etmemeye çalışsalar da çok üzüldüklerini anlamıştı.
>Baba evine döndüğü ilk günler 'İyi ki geldim. Emre Bey yokluğumu görsün de
>hatasını anlasın,' diye düşünüp seviniyordu. Ama zamanla için için
>yaptığına pişman olmaya başladı. En çok da hissettiği yalnızlık ve bir yere
>ait olamama duygusu onu sıkıyordu. Burada ailesinin yanındaydı, ama buraya
>ait hissetmiyordu kendini. Sanki biri hayatının amacını elinden çekip almış
>gibiydi. Kızıyla paylaştığı bu küçük oda, gün geçtikçe onu daha çok
>sıkıyor, kendi düzeninin olduğu, akşamları kocasının işten gelmesini
>beklediği evine gitmek istiyordu. Şimdi çekip çevirmek zorunda olduğu bir
>evi, her şeyini paylaştığı bir eşi yoktu. Babası işten geldiğinde sevinçle
>kucağına atlayan kızının gözlerinde gördüğü ışıltı da kaybolmuştu.
>O basit, hiç yoktan sebeplerle hayatı eşine ve kendine zehir ederken bütün
>güzel şeyler elinden birer birer kayıp gitmişti sanki.
>Evleneceği günün sabahı, annesi odasına gelip ona şöyle demişti:
>- Kızım, bugün evlenip baba evinden ayrılıyorsun. Beni iyi dinle. Evlilik;
>sevgiyi, fedakârlığı, sabrı, analık duygusunu, birlikte yaşamanın
>güzelliğini ve inceliğini ve daha pek çok şeyi bir ders gibi öğrenip
>hayatına uygulayacağın bir okul gibidir. Eşinle ve ileride sahip olacağın
>çocuklarınla mutlu bir yuvanın olması sana bağlı. Daha öğrenci bile
>olamadan, bu okulda hükmeden bir müdür olmaya kalkarsan okuldan atılmış bir
>talebe olarak baba evine geri dönersin.
>Melek, o zaman bu öğütleri biraz da evlenmenin heyecanıyla kulak arkası
>etmişti.
>'Annem ne kadar da doğru söylemiş. Ben tam da hükmeden bir müdür gibi
>davrandım. Sanki dünya benim etrafımda dönüyordu. Herkes bana itaat etmek
>zorundaydı. Buna değer miydi?' Şimdi aradan zaman geçip de evliliğine şöyle
>uzaktan baktığında hiç de haklı olmadığını anlıyordu. Emre'nin gece hayatı
>mı vardı? Yok! İçki, kumar ya da başka kadınlar mı? Yok. Dövüp sövüyor
>muydu? Yok. Çevresinde bu durumda olan bazı aileler vardı ve hepsi de
>kadınların aileyi çekip çevirmesiyle sürüp gidiyordu. Yakın akrabasından
>Filiz de o kadınlardan biriydi. Bir gün ona:
>- Filiz Abla, ne çekiyorsun bu çileyi? Bir an önce boşan da kurtul şu
>adamdan, dediğinde:
>- Bu kadar kolay mı Melek? Boşanınca bu çocukların boynunu bir daha nasıl
>doğrulturum? Babaları olan çocukları gördükçe gözlerinde beliren o hüznü, o
>sahipsizliği hangi kurtulma duygusuyla yok edebilirim? demişti.
>Melek, Sevil'in mahzunluğunu gördükçe Filiz'e ve annesine daha çok hak
>veriyordu. Şimdi düşünüyordu da evlendiğinden beri, her şeyi kötü
>tarafından ele almıştı. Kayınvalidesinin fazla ilgisini, oğluna yaranmak
>için gösteriş yapıyor diye algılamış, işten gelirken Emre'nin önce onlara
>uğramasını kıskanıp 'Beni hep ikinci plana atıyor,' diye sinirlenmişti.
>Hatta bu sinirle daha da ileri gidip 'Bu yaşına gelmiş, hâlâ kişiliğini
>bulamamışsın,' diyerek Emre'yi ailesinin etkisinde kalmakla suçlamıştı.
>Emre ilk zamanlarda tartışmanın kavgaya dönmemesi için hep alttan alıyordu.
>Daha sonraları artık o da kendine daha fazla hakim olamayıp ya bağırarak
>karşılık vermeye, ya da kapıyı çarpıp çıkmaya başlamıştı.
>Melek bunları düşünürken bir taraftan da hazırlanmaya çalışıyordu, ama bir
>türlü eli buna varmıyordu. Son zamanlarda sık sık yaptığı gibi yine kendini
>suçlamaya başladı: 'Ben ne yaptım böyle? Zavallı Emre'yi de arada kalmağa
>zorladım. Oysa o ne kadar iyi, ne kadar hoş görülüydü. Bana hep sevgiyle,
>çok iyi davranıyordu ama kıymetini bilemedim. Hep benliğimi ön planda tutup
>herkesi huzursuz ettim. Bugün mahkemede gidip hakimin karşısına çıkacağım.
>Demezler mi adama neyini paylaşamadın da geldin buralara. Şimdi kendi
>evinde eşimle, çocuğumla kahvaltı ediyor olacakken iki ayrı düşman gibi
>hakimin karşısına çıkma için hazırlanıyorum. İleride Sevil 'Babamla neden
>ayrıldınız?' diye sorduğunda bunu ona nasıl açıklayacaksın. Şimdi arasam da
>Emre'ye 'Ben vazgeçtim. Gel bizi al, evimize götür,' desem. Yok, hayır.
>Yapamam. Kahrolası gururum buna engel olur. H em artık o beni ister mi
>bakalım. Ama ister belki. Çünkü baba evine döndüğümün akşamı gelip babamla
>konuşmuştu. Ben hiç yanlarına çıkmayıp odadan dinlemiştim. Kendisine ve
>ailesine kaşrı davranışlarımı hak etmediklerini, ama hâlâ beni sevdiğini,
>ayrılmak istemediğini söylüyordu. Annem, 'Oğlum, karının ilk günden beri
>bizi benimsemediğini hissediyorum. Senin yuvan dağılmasın. Git karınla
>çocuğunu getir, başka bir yerden ev tut,' dedi ama ben 'Hayatta en çok
>değer verdiğim ailemin ve karımın uyum içinde olmalarını istiyorum. Yine de
>dönmek için bunu şart koşarsa ayrı bir ev tutmaya razıyım,' demişti.
>Konuşurken sesinin titrediği anlaşılıyordu. Babam o gidince Emre'nin kızına
>sarılırken ve daha sonra konuşurken sık sık gözlerinin dolduğunu ve
>ağlamamak için kendini zor tuttuğunu söylemişti.
>Emre'ye de ne çok haksızlık ettim. Kendime yenilip ne telefonlarına çıktım,
>ne de eve geldiğinde yanına. İşi daha da ileri götürüp boşanma davası bile
>açtım. Hep burnu biraz daha sürten ben oldum. Meğer o ve ailesi benim için
>ne kadar önemliymiş. Bir gün kayınvalidemi özleyeceğimi söyleseler dünyada
>inanmazdım. Mahkemeye girmeden Emre yanıma gelse ve 'Bizim ne işimiz var
>burada? Hadi Melek evimize dönelim,' dese bir an bile düşünmeden elini
>tutar ve koşa koşa kendi evime dönerim.' Sanki bu düşüncesi gerçek olmuş
>gibi bir an kendi kendine gülümsedi. Daha sonra kızını uyandırmamaya
>çalışarak giyinirken, 'Artık geçmiş ola. Sende bu inat varken daha çok
>beklersin Emre'yi...' diye söylendi. Odadan çıkmadan son bir kez aynaya
>bakıp gözlerinde biriken yaşları sildi. Duyduğu üzüntü ve pişmanlık
>yüzünden belli oluyordu. Yavaşça odadan çıktı. Salona doğru ilerlediğinde
>masada babasının yanında birinin oturduğunu gördü. Arkası dönüktü. Melek
>dikkatle bakınca kalbi bir an yerinden fırlayacakmış gibi atmağa başladı.
>Bu Emre'ydi. Onları almaya mı gelmişti yoksa? 'Allah dualarımı kabul etti.
>Demek Emre bizi almaya gelmiş. O soğuk mahkeme salonuna gitmek yerine,
>kızımla birlikte evime döneceğim. Çok şükür Allahım' diyerek içinden
>şükretmeye başladı. Onu gören babası hiçbir şey olmamış gibi:
>- Melek orada ne dikiliyorsun? Git, Sevil'i de uyandır da gelin hep beraber
>kahvaltı edelim. Emre'yi daha fazla bekletmeyin, dedi.
>O sırada Emre de ayağa kalkmış, gülümseyen gözlerle ona bakıyordu. Her
>hâlinden çok mutlu olduğu anlaşılıyordu. Akşam Melek'in babası aramış ve:
>"- Sabah gel karınla kızını al. Bu mânâsız boşanmanın da bir daha lafı
>edilmesin", demişti. Emre heyecan ve sevinçten sabahı zor etmişti. Şimdi
>buradaydı. Onlar yokken giremediği evine eşi ve çocuğunu götürmek üzere
>gelmişti. Melek hanım da cennet kokusundan mahrum olmamıştı
« Son Düzenleme: 17 Ağustos 2009, 15:53:23 Gönderen: mystic »
Bu dünyanın cefasından sefasına sıra gelmez.gafil olmayın ilme çalışın geçen günler geri gelmez...

Çevrimdışı GEZGİN

  • araştırmacı
  • ***
  • İleti: 353
Melek Hanım ve CENNET KOKUSU
« Yanıtla #1 : 26 Temmuz 2005, 18:22:12 »
müthiş bir yazı...
 :) şeytan insana kaç yoldan yaklaşmış ama nafile...
Allah kimseyi bu gibi bir duruma düşürmesin...
An oluyor bir garip hisse kapılıyorum...
Ben bu sefil dünyada acep ne arıyorum?'..........

Çevrimdışı hulefai rasidin

  • aktif okur
  • **
  • İleti: 145
Melek Hanım ve CENNET KOKUSU
« Yanıtla #2 : 26 Temmuz 2005, 23:19:21 »
çok güzel gerçektende şimdiki tüm gençlere örnek olması dileğilyle Allah razii olsun sizden
dünyanın taşı yağsa başıma illa  dostun gülü öldürür  beni:(

Çevrimdışı mardin

  • araştırmacı
  • ***
  • İleti: 406
Ynt: Melek Hanım ve CENNET KOKUSU
« Yanıtla #3 : 17 Ağustos 2009, 15:23:17 »
Allah bu durumda olanları ayıpsız aydınlıga çıkarsın.amin
ibadetin eftali devamlı olanıdır.

Çevrimdışı Günbatımı

  • popüler yazar
  • ******
  • İleti: 2490
  • Görelim Mevlâ'm neyler, neylerse güzel eyler...
Ynt: Melek Hanım ve Cennet Kokusu
« Yanıtla #4 : 17 Ağustos 2009, 18:34:56 »
Rabbim hiçbir hanımı cennet kokusundan mahrum etmesin...
Dua'sız üşürmüş yürekler!
Sana bir dua eden olsun, senin de bir dua ettiğin...
Bilmezsin hangi kırık gönlün duasıdır karanlıklarını aydınlatan,
Sana ummadık kapılar açan.
Bilmezsin kimin için ettiğin duadır, seni böyle ayakta tutan...


Hz. Mevlana