Gönderen Konu: Kul Hakkı ve Adâlet  (Okunma sayısı 2726 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Kul Hakkı ve Adâlet
« : 04 Haziran 2012, 11:15:33 »

Bilindiği gibi toplumların ayakta kalabilmeleri adâletle mümkündür. Müslüman bir toplumda ise adâlet, yalnızca mahkeme kapılarında aranmaz. Cemiyetin bütün müessese ve fertleri, biribirlerinin hukukuna riâyetle mükelleftir... Hal böyle olunca, insanlar da çoğu zaman, haklarını alabilmek için mahkemeye gitmekten kurtulur.

Meşhur bir Çin atasözü vardır:
«... Mahkeme kapılarının önünde ot bittiği, hapishane kapılarına kilit vurulduğu gün, İmparatorluk iyi idâre ediliyor demektir.»
Bu atasözü; bir memleketin adâletle idâre edildiğini, orada hukukun, her şeyin üstün de olduğunu gösteren semboldür.
 
Rabbimiz (cc.) Kur'ân-ı Kerîm'in birçok yerinde; nimetlerine şükür borcunu hatırdan çıkarmamamız için, günde beş defa huzuruna edep ve erkânla çıkmayı ve Cemiyetin başlıca temel hakkı olan zekâtı vermeyi birlikte zikrediyor.
 
İmam Rabbânî (k.s.) hazretleri de kul hakkına riâyetin ehemmiyetini şöyle beyan ediyorlar :
«Âlimler dediler ki; şer'î bir yönü olmadan, zulmen alınan yarım dânik'i (1/16) (1 dânik, 1/6 dirhemdir) sahibine iâde etmek iki yüz (200) dirhemi sadaka olarak dağıtmaktan daha faziletlidir...
Yine dediler ki; bir şahsın ameli, peygamberin ameli gibi sâlih olsa, üzerinde de başkasına ait yarım dânik hak bulunsa, bu hakkı ona ödemeden Cennet'e giremez...»

 
(Mektûbât, 1/187)