Gönderen Konu: Ehl-i Sünnet Ve’l-Cemâ'at İtikadı  (Okunma sayısı 32622 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı tarihman

  • magnealkIZ
  • yazar
  • ****
  • İleti: 751
Ehli Sünnet İtikadı
« Yanıtla #15 : 18 Temmuz 2006, 02:14:56 »

Çok güzel ve bir o kadarda faydalı bilgiler. Eline sağlık. Allah razı olsun.

Çevrimdışı Oruc_Reis

  • araştırmacı
  • ***
  • İleti: 438
    • http://www.oranjehorizon.nl
Ehli Sünnet İtikadı
« Yanıtla #16 : 19 Eylül 2006, 14:28:43 »
Alıntı yapılan: "tarihman"
Çok güzel ve bir o kadarda faydalı bilgiler. Eline sağlık. Allah razı olsun.


Allah razı olsun kardesım Elıne saglık
 :oops:
cihan baginda ey akil, budur makbul-i ins i cin.Ne kimse senden incinsin, ne sen bir kimseden incin.

Çevrimdışı gurbetci

  • aktif okur
  • **
  • İleti: 168
Ehli Sünnet İtikadı
« Yanıtla #17 : 03 Haziran 2007, 03:18:26 »
Alıntı yapılan: "tarihman"
Çok güzel ve bir o kadarda faydalı bilgiler. Eline sağlık. Allah razı olsun.
llahi seven bir Kalp  bu yolda yorulmayida sever

Çevrimdışı suhup

  • okur
  • *
  • İleti: 63
Ehli Sünnet İtikadı
« Yanıtla #18 : 30 Haziran 2007, 01:54:08 »
Allah razı olsun..
Kişiye sadakat yakışır görse de ikrah;doğruların yardımcısıdır Hazreti Allah.

Çevrimdışı müteallim

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 4785
  • gizli mahzenlerde kalan tarihin yeni adresi
    • www.Libv- kamp-lintfort.de
Ynt: Ehli Sünnet İtikadı
« Yanıtla #19 : 26 Aralık 2007, 01:36:02 »
İSLAM BİLGİLERİ İKİYE AYRILIR

Müslimânların, beşikden mezâra kadar, ilm öğrenmesi lâzımdır. Müslimânların öğrenmesi lâzım olan ilmlere (Ulûm-i İslâmiyye) denir. Ulûm-i islâmiyye, ya’nî islâm bilgileri ikiye ayrılır:

1 — Ulûm-i Nakliyye, 2 — Ulûm-i akliyye.

1 — Ulûm-i nakliyye: Bunlara din bilgileri de denir. Bu bilgiler, Ehl-i sünnet âlimlerinin kitâblarından okuyarak öğrenilir. Din âlimleri, bu bilgileri, (Edille-i şer’ıyye) denilen dört kaynakdan almışlardır. Bu dört kaynak, Kur’ân-ı kerîm ve Hadîs-i şerîfler ve İcmâ’-ı ümmet ve Kıyâs-i fükahâdır.

Din bilgileri de iki kısma ayrılır: (Ulûm-i âliyye), ya’nî yüksek din bilgileri ve (Ulûm-i ibtidâiyye), ya’nî âlet ilmleri. Yüksek din bilgileri sekiz kısma ayrılır:

I: İlm-i tefsîrdir. Bu ilmin mütehassıslarına (Müfessir) denir. Müfessir demek, kelâm-ı ilâhîden, murâd-ı ilâhîyi anlıyan derin âlim demekdir.

II: İlm-i üsûl-i hadîsdir. Bu ilm, hadîslerin cinslerini ayırır. Hadîs-i şerîflerin çeşidleri, (Se’âdet-i ebediyye) kitâbı, ikinci kısm, altıncı maddede yazılıdır.

III: İlm-i hadîsdir. Bu ilm, Peygamberimizin “sallAllahü aleyhi ve sellem” sözlerini, hareketlerini ve hâllerini inceler.

IV: İlmi üsûl-i kelâmdır. Bu ilm, kelâm ilminin, âyet-i kerîmelerden ve hadîs-i şerîflerden nasıl çıkarılacağını anlatır.

V: İlm-i kelâmdır. Kelâm ilmi, kelime-i şehâdeti ve kelime-i tevhîdi ve bunlara bağlı olan îmânın altı şartını anlatır. Bunlar, kalb ile îmân edilmesi lâzım olan bilgilerdir. Kelâm âlimleri, Üsûl-i kelâm ve kelâm bilgilerini birlikde yazmağı âdet etmişlerdir. Câhiller bunun için, bu iki ilmi tek bir kelâm ilmi sanmakdadır.

VI: İlm-i üsûl-i fıkhdır. Bu ilm, fıkh bilgilerinin, Kur’ân-ı kerîmden ve hadîs-i şerîflerden nasıl çıkarılacağını bildirir.

VII: İlm-i fıkhdır. Bu ilm, (ef’âl-i mükellefîn)i, ya’nî âkıl, bâlig olanların, beden ile nasıl hareket [ibâdet] edeceğini bildirir. Beden için lâzım olan bilgilerdir. (Ef’âl-i mükellefîn), farz, vâcib, sünnet, müstehab, mubâh, harâm, mekrûh ve müfsid olmak üzere sekiz kısm ise de, kısaca üçe ayrılabilir: Emr edilen işler, yasak edilen işler, mubâh olanlardır.

VIII: İlm-i tesavvufdur. Bu ilme, (İlm-i ahlâk) da denir. Kalb ile yapılması emr ve yasak edilen şeyleri bildirdiği gibi, îmânın vicdânîleşmesini ve fıkh işlerinin, seve seve ve kolaylıkla yapılmasını ve ma’rifete kavuşmağı sağlar.

Erkek ve kadın her müslimânın bu sekiz bilgiden, kelâm, fıkh ve tesavvuf bilgilerini, ya’nî (İslâmiyyet)i lüzûmu kadar öğrenmesinin farz-ı ayn olduğunu, öğrenmemek, suç, günâh olduğunu, (Hadîka) kitâbının sâhibi “rahmetullahi teâlâ aleyh” üçyüzyirmiüçüncü sahîfesinde ve İbni Âbidîn önsözünde bildirmişlerdir.

2 — Ulûm-i akliyye: Bunlara tecribî ilmler de denir. Bunlar, fen bilgisi, edebiyyat bilgisi olarak ikiye ayrılır. Müslimânların, bu ilmleri öğrenmeleri farz-ı kifâyedir. Dînî bilgileri ise, lâzım olanları ve harbde kullanılan silâhları öğrenmek farz-ı ayndır. Lüzûmundan fazla olanları ve harbde kullanılan silâhlarda, mütehassıs olmak farz-ı kifâyedir. Bir şehrde bu bilgileri bilen bir âlim, yapan san’at merkezleri bulunmazsa, şehrde bulunanların hepsi ve hükûmet adamları günâhlı olurlar.

Din bilgileri zemânla değişmez. Kelâm bilgilerinde fikr yürüterek yanılmak, yanlış düşünmek, özr olmaz, suç olur. Fıkhdaki işlerde, islâmiyyetin gösterdiği özrlerle, islâmiyyetin bildirdiği değişikliklerden, kolaylıklardan istifâde olunur. Kendi düşüncesi, görüşü ile değişiklik yapmak, din işlerinde reform yapmak hiç câiz değildir. Dinden çıkmağa sebeb olur. Ulûm-i akliyyede değişiklik, yenilik, ilerlemek câizdir. Bunları kâfirlerden de arayıp, bulup öğrenmek, yapmak lâzımdır.

Me’ârif nâzırı esseyyid Ahmed Zühdü pâşanın “rahmetullahi teâlâ aleyh” toplamış olduğu (Mecmû’a-i Zühdiyye) kitâbının başındaki yazıyı aşağıya yazıyoruz:

Fıkh kelimesi, arabcada, fekıha yefkahü şeklinde kullanılınca, ya’nî dördüncü bâbdan olunca bilmek, anlamak demekdir. Beşinci bâbdan olunca, islâmiyyeti bilmek, anlamak demekdir. Ahkâm-ı islâmiyyeyi bilen âlimlere (Fakîh) denir. Fıkh ilmi, insanların yapması ve yapmaması lâzım olan işleri bildirir. Bu ilme (Ahkâm-ı islâmiyye) de denir. Fıkh bilgileri, Kur’ân-ı kerîmden, hadîs-i şerîflerden, icmâ’-ı ümmetden ve kıyâsdan meydâna gelmekdedir. Eshâb-ı kirâmın veyâ bunlardan sonra gelen müctehidlerin söz birliğine (İcmâ’-ı ümmet) denir. Kur’ân-ı kerîmden veyâ hadîs-i şerîflerden veyâ icmâ-ı ümmetden çıkarılan ahkâm-ı islâmiyyeye (Kıyâs-ı fükahâ) denir. Bir işin, halâl veyâ harâm olduğu, Kur’ân-ı kerîmden ve hadîs-i şerîflerden anlaşılmazsa, bu iş, bilinen başka bir işe benzetilir. Böyle benzetmeğe (Kıyâs) denir. Kıyâs yapmak için, o işi halâl veyâ harâm yapan sebebin, birinci işde de bulunması lâzımdır. Bunu da, ictihâd derecesine yükselmiş âlimler “rahmetullahi teâlâ aleyhim ecma’în” anlıyabilir.

Fıkh ilmi çok genişdir. Hepsi, dört büyük kısma ayrılır.

1 — İbâdât olup, beşe ayrılır: Nemâz, oruc, zekât, hac, cihâd. Herbirinin dalları çokdur. Görülüyor ki, cihâda hâzırlanmak ibâdetdir. Peygamberimiz “sallAllahü aleyhi ve sellem” din düşmanları ile cihâdın iki dürlü olduğunu bildiriyor. İş ile, söz ve yazı ile. İş ile cihâda hâzırlanmak, yeni silâhları yapmasını ve kullanmasını öğrenmek farzdır. Bu cihâdı devlet yapar. Milletin, devlet kanûnlarına, emrlerine uyarak cihâda iştirâk etmesi farzdır. Zemânımızda ikinci savaş, ya’nî dinsizlerin yazı ile, film ile, radyo ile, her çeşid propaganda ile saldırması aldı, yürüdü. Buna da karşı koymak cihâddır.

2 — Münâkehât: Evlenme, boşanma, nafaka ve dahâ nice dalları vardır.

3 — Mu’âmelât olup, alış-veriş, kirâ, şirketler, fâiz, mirâs... gibi birçok bölümleri vardır.

4 — Ukûbât, ya’nî cezâlar olup, başlıca beşe ayrılmakdadır. Kısâs, sirkat, zinâ, kazf, riddet, ya’nî mürted olmak cezâlarıdır. [Bu dört kısm, (Se’âdet-i Ebediyye) kitâbında geniş bildirildi.]

Fıkhın ibâdât kısmını kısaca öğrenmek, her müslimâna farzdır. Münâkehât ve mu’âmelât kısmlarını öğrenmek, farz-ı kifâyedir. Ya’nî, başına gelenlerin öğrenmesi farz olur. Tefsîr, hadîs ve kelâm ilmlerinden sonra, en şerefli ilm, fıkh ilmidir. Aşağıdaki altı hadîs-i şerîf, fıkhın ve fıkh âlimlerinin “rahmetullahi teâlâ aleyhim ecma’în” şerefini göstermeğe kâfidir:

(Allahü teâlâ, bir kuluna iyilik etmek isterse, onu fakîh yapar).

(Bir kimse fakîh olursa, Allahü teâlâ, onun özlediği şeyleri ve rızkını, ummadığı yerlerden gönderir).

(Allahü teâlânın en üstün dediği kimse, dinde fakîh olandır).

(Şeytâna karşı bir fakîh, bin âbidden (İbâdet çok yapandan) dahâ kuvvetlidir).

(Herşeyin dayandığı bir direk vardır. Dînin temel direği, fıkh bilgisidir).

(İbâdetlerin efdali, en kıymetlisi, fıkh öğrenmek ve öğretmekdir).

İmâm-ı a’zam Ebû Hanîfenin üstünlüğü “rahmetullahi teâlâ aleyh”, bu hadîs-i şerîflerden de anlaşılmakdadır.

Hanefî mezhebindeki ahkâm-ı dîniyye, Eshâb-ı kirâmdan olan Abdüllah ibni Mes’ûddan “radıyAllahü anh” başlıyan yol ile meydâna çıkarılmışdır. Ya’nî mezhebin reîsi olan imâm-ı a’zam Ebû Hanîfe “rahmetullahi teâlâ aleyh”, fıkh ilmini, Hammâddan, Hammâd da, İbrâhîm-i Neha’îden, bu da, Alkamadan, Alkama da, Abdüllah bin Mes’ûddan, bu da Resûl-i ekremden “sallAllahü aleyhi ve sellem” almışdır.

Ebû Yûsüf, İmâm-ı Muhammed Şeybânî, Züfer bin Hüzeyl ve Hasen bin Ziyâd, hep İmâm-ı a’zamın talebeleridir “rahimehümullah”. Bunlardan imâm-ı Muhammed, din bilgilerinde, bin kadar kitâb yazmışdır. Hicretin 135 senesinde tevellüd, 189 [m. 805] da Rey şehrinde vefât etmişdir. Talebesinden olan imâm-ı Şâfi’înin annesini nikâh etdiği için, ölünce, bu kitâbları, imâm-ı Şâfi’îye mirâs kalarak, imâm-ı Şâfi’înin bilgisinin artmasına hizmet etmişdir. Bunun için, imâm-ı Şâfi’î “rahmetullahi teâlâ aleyh”, (Yemîn ederim ki, fıkh bilgim imâm-ı Muhammedin kitâblarını okumakla artdı. Fıkh bilgisini derinleşdirmek isteyen, Ebû Hanîfenin talebesi ile berâber bulunsun) dedi. Bir kerre de, (Bütün müslimânlar, İmâm-ı a’zamın ev halkı, çoluk çocuğu gibidir) buyurdu. Ya’nî bir adam çoluk çocuğunun nafakasını kazandığı gibi, İmâm-ı a’zam da, insanların, işlerinde muhtâc oldukları din bilgilerini meydâna çıkarmağı kendi üzerine almış, herkesi güç bir şeyden kurtarmışdır.

İmâm-ı a’zam Ebû Hanîfe “rahmetullahi aleyh” fıkh bilgilerini toplıyarak, kısmlara, kollara ayırdığı ve üsûller, metodlar koyduğu gibi, Resûlullahın “sallAllahü aleyhi ve sellem” ve Eshâb-ı kirâmın “rıdvânullahi aleyhim ecma’în” bildirdiği i’tikâd, îmân bilgilerini de topladı ve yüzlerce talebesine bildirdi. Talebesinden, (ilm-i kelâm) ya’nî îmân bilgileri mütehassısları yetişdi. Bunlardan imâm-ı Muhammed Şeybânînin yetişdirdiklerinden, Ebû Bekr-i Cürcânî meşhûr oldu. Bunun talebesinden de, Ebû Nasr-ı İyâd, kelâm ilminde, Ebû Mensûr-i Mâtürîdîyi yetişdirdi. Ebû Mensûr, İmâm-ı a’zamdan gelen kelâm bilgilerini kitâblara yazdı. Yoldan sapmış olanlarla çarpışarak, Ehl-i sünnet i’tikâdını kuvvetlendirdi. Her tarafa yaydı. Üçyüzotuzüç 333 [m. 944] senesinde, Semerkandda vefât etdi.  Bu büyük âlim ile Ebül-Hasen-i Eş’arî adındaki âlime, Ehl-i sünnetin (i’tikâdda mezheb imâmları) denir.
« Son Düzenleme: 26 Aralık 2007, 01:40:42 Gönderen: müteallim »
  Kuslar gibi ucmasini baliklar gibi yüzmesini ögrendik amma kardesce yasamasini ögrenemedik

Çevrimdışı ben biryolcuyum

  • aktif okur
  • **
  • İleti: 170
    • harikalardiyari10
Ynt: Ehli Sünnet İtikadı
« Yanıtla #20 : 07 Mart 2008, 17:57:53 »
burda paylaştığınınız bu güzel konuyu çok güzel bir şekliyle izah ettiğiniz için Allah razı olsun itikat düzgün olduğu zaman diğer meselelerde ki hataları mevlam afveder
öyle ümit ediyorum.aslolan itikadi konular iyi bir şekilde öğrenip itikattaki hataları tashih etmektir.cenabı hak ehli-sünnet itikadını tam olarak yaşamayı nasip etsin.ehli sünnet tabiki diğer bozuk itikatlardan farlıdır.burada bunun ehemmiyetine binaen bahsettiğiniz için çok çokteşekkür ederim Allah razı olsun.
Senden daha yüksek birisi konuşurken onun söylediğini daha iyi bilsen bile sakın itiraz etme.

Çevrimdışı mazlum

  • aktif yazar
  • *****
  • İleti: 861
  • Allah'a giden tüm yollar.Kalp lerden gecer.
Ynt: Ehli Sünnet İtikadı
« Yanıtla #21 : 26 Eylül 2010, 06:07:47 »
Mubarekler su olup akmislar , yazilariniz  üzerimize hic agirlik vermeden ,
muhabbetle okunuyor , vesselam .
Bir harf yeter inan, varsa o evde bir insan.

Dost Ararsan Kendine Bak
Dostun Ağlasını Bulursun
Düşman Ararsan Yine Kendine Bak
Düşmanında Ağlasını Bulursun .
vesselam .

Çevrimdışı michaelwinchester

  • Yeni üye
  • *
  • İleti: 21
Ynt: Ehli Sünnet İtikadı
« Yanıtla #22 : 21 Ekim 2010, 21:36:44 »
Allah razı olsun. Allah dinden ayırmasın sapıklardan yapmasın.

Mahi

  • Ziyaretçi
Ynt: Ehli Sünnet İtikadı
« Yanıtla #23 : 17 Aralık 2010, 01:06:36 »
Çok güzel ve bir o kadarda faydalı bilgiler. Eline sağlık. Allah razı olsun.

Çevrimdışı ihvan

  • popüler yazar
  • ******
  • İleti: 2399
Ynt: Ehli Sünnet İtikadı
« Yanıtla #24 : 17 Aralık 2010, 08:41:28 »
önemli çok önemli.zamanımızdaki sinsi ehli sünet düşmanlarını iyi tanımak lazım..

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Ynt: Ehli Sünnet İtikadı
« Yanıtla #25 : 17 Aralık 2010, 12:09:41 »
Eshâb-ı kirâmı kötülemek câiz midir?
 
Müslümanlar, Eshâb-ı kirâmın tamamını severler. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:

Eshâbım konuşulurken dilinizi tutunuz!
Ümmetimin en kötüsü, Eshâbıma dil uzatmağa cesaret edenlerdir.
Eshâbıma dil uzatanlara, onlara söğenlere Allah la’net eylesin!
Eshâbımı incitmekte Allahü teâlâdan korkunuz! Benden sonra onları kötü bilmeyiniz! Onları seven, beni sevdiği için sever. Onlara düşmanlık eden, bana düşmanlık etmiş olur. Onları inciten beni incitir. Beni inciten de Allahü teâlâya eziyet etmiş olur ki, buna azap eder.


Bu hadis-i şeriflerin hepsi İmâm-ı Rabbânî hazretlerinin Mektûbât isimli kıymetli kitabında vardır. Ne idiğü belli olmayan kitapları almak uygun değildir. Yine hadis-i şerifte buyuruldu ki:

Eshâbım arasında fitne olacaktır. 0 fitnelere karışanları, Allahü teâlâ benimle olan sohbetleri hürmetine afv ve mağfıret edecektir. Sonra gelenler ise, bu fitnelere karışan Eshâbıma dil uzatarak Cehenneme gireceklerdir.

Allah Razı olsun muallim.
Bazı ehli sünnet alimlerinin neden Kerbela hakkında ısrarla konuşmaktan imtina ettiklerini anlamış olduk.

Çevrimdışı hikem1

  • Yeni üye
  • *
  • İleti: 11
Ynt: Ehl-i Sünnet Ve’l-Cemâ'at İtikadı
« Yanıtla #26 : 21 Temmuz 2012, 19:31:38 »
EMREDiLEN SIRÂT-i MÜSTAKÎM FELSEFÎ YOLLARLA BAGDASMAZ



EMREDiLEN SIRÂT-i MÜSTAKÎM FELSEFÎ YOLLARLA BAGDASMAZ
 
insanin saadet = mutlulugu icin bir tek yol varsa, o da islam seriatidir. Buna Sirât-i Müstakîm denilir. Bu yolu izah eden peygamberlerdir. Bu yola mukabil olan, islamin disindaki felsefî ve beserî yollar, fikirlerdir. iki yol birbirinden ayridir.
 
Allah Azze ve Celle, insani birinci yola davet ederek: “Sübhesiz bu (hüsn-ü niyet, Peygamber´in tarifine uygun itikat, günahlardan ictinab, emrlere imtisal) Ben´im dosdogru yolumdur.binaenaleyh sadece ona uyun. Baska yollara (niyeten, kavlen ve fiilen) aslâ uymayin. Zira o yollara girmeniz, Allah´in yolundan sizi saptirir = parcalar. iste Allah size bunlari emr = vasiyet etti ki, azabindan korkup yasaklarindan korunasiniz.“ buyurdugu gibi, ayrica Rasûl-u Muhterem sallallâhu aleyhi ve sellem de, her namazda Mü´minlerin, bu yolda yürümeleri icin niyazda bulunmalarini emrederek: “Kitabin Fatihasi = Fatiha sûresi olmaksizin namaz yoktur.“ [18] buyurdu.
 
Dolayisiyla her Mü´min de namazinda:
 اهدِنَــــاالصِّرَاطَالمُستَقِيمَ صِرَاطَ الَّذِينَ أَنعَمتَ عَلَيهِمْ غَيرِ المَغضُوبِ عَلَيهِمْ وَلاَ الضَّالِّينَ آمِينَ der.
 “Bize dosdogru yolu göstererek o yola bizi ilet. Yani kendilerine lütuf ve ihsanda bulundugun kimselerin yoluna. Gazaba ugramislarin ve o yolda sapanlarin yoluna degil. Duamiza icabet buyur, kabul eyle." diye niyazda bulunup tazarru´ ile yalvarir. Demek hidayet ve dalâlet olmak üzere iki yol vardir: Birincisi, Nebî sallAllahu aleyhi ve sellem´in bütün insanlara tarif ettigi hâlisâne niyet, tarifine uygun itikad, tatbikâtina muvafik amel, tesvik buyurdugu ahlak ve binnetice sünnetidir. Iste buna Sirât-i Müstakîm denilir. Gerek ehli kitab olsun, gerek kitaba tâbi´ olmayan feylesoflar olsun, bu yoldan yüz cevirdikleri icin dalâlette kalmaktadirlar. Kendileri dalâlette olunca, milim santim onlara uyan, uymasi nisbetinde Peygamber yolundan sapmis olur. Allah Azze ve Celle Mü´minlere intibahlar versin. Bakiniz Allah Azze ve Celle: “Kalben olsa dahi, zulmeden kimselere meyletmeyin. Aksi takdirde ates size carpar = dokunur.” buyurmaktadir.
 
Zulüm, gayrin hakkina tecavüz etmektir. Büsbütün inkarci, Allah Azze ve Celle´nin hakkina ve dolayisiyla mahlukun hakkina tevavüz ettigi icin, en büyük zulmü islemistir. inandigi halde namazi terk eden yahud mahlukun canina, malina, serefine tecavüz edenin zulmü, yine bundan asagidir. “…Gercekte sirk ve küfür, en büyük zulümdür.” [19] buyrulmaktadir. Evet, inkarla bu yoldan sapan zalim oldugu gibi, inandigi halde günah islemekle yoldan sapan da zalimdir. Lâkin iki zulüm arasinda fark vardir; birincisinin cezasi ebedî, ikincisinin ise muvakkattir. Bunun icin Allah Azze ve Celle, Peygamber ve Mü´minleri her cesit zulümden sakindirmis, ibadet ve taatle Kendisi´ne yönelmelerini emr buyurmustur:
 “Öyle ise emrolundugun gibi dosdogru ol, Seninle birlikte tevbe eden kimselerde (emrlerine uyarak dosdoru olsunlar.). Ve aslâ zulme meyletmeyin = haddi asmayin. Cünkü muhakkak Allah, sizin (en gizlide) yaptiklarinizi cok iyi görücüdür. Kalben olsa dahi, zulmeden kimselere meyletmeyin. Aksi takdirde ates size carpar = dokunur. Sizin Allah´tan baska hicbir dostunuz yoktur. Sonra da size yardim edilmez. Gündüzün iki tarafinda (sabah, ögle ve ikindi) ve gecenin de yakin saatlerinde (aksam ve yatsi) namazini dosdogru kil. Cünkü iyilikler, kötülükleri giderir. Bu ögüt, almak isteyenlere güzel bir hatirlamadir. (Zulme meyletmek hususunda küffar ve nefs tarafindan elen siddetlere karsi) Sabret. Cünkü muhakkak Allah, ehli ihsanin mükafatini aslâ zayi etmez” [20]
 
Ayet-i kerîmeden anlasildigi üzere, Sirât-i Müstakîm = dosdogru olmanin ilk kapisi, her cesit zulmün = ma´siyetin ve ma´siyet isleyenlerin birakilmasidir. Bunsuz istikamet kapisi acilmaz ki mutluluk ve saadet kazanilsin. O kapinin anahtari, ta´dîl-i erkan üzere bes vakit namazi kilmaktir.
 _______________
 [18] Mesâbîh-us-Sünne h.n.577, Buhârî h.n.756, Müslim 394 = 34
 [19] Lokmân 13
 [20] Hûd 112-115
 



Mü´minin istikâmeti, Velînin Kerâmetidir, syf: 64-66
 (Dilara Yayinlari)
 


Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Ehl-i Sünnet Akîdesi
« Yanıtla #27 : 09 Mayıs 2015, 17:55:29 »
Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat’ın i’tikad esaslarını, temel akaid kitaplarına göre, maddeler halinde şöyle hulâsa edebiliriz:
 
1.   Allah Teala hazretleri birdir, kadîmdir, a’raz, cisim, cevher, musavver, mahdud ve ma’dûd değildir.
2.   Kadîm, bizim tabirimizle evveli olmayan ve ahiri bulunmayan bir zat-i acell-i a’lâdır.
3.   Mahiyet ve keyfiyetle de vasf olunamaz.
4.   Bir mekâna muhtaç değildir.
5.   Üzerine zaman geçmez.
6.   O’na hiçbir şey benzemez.
7.   İlminden ve kudretinden hiçbir şey çıkmaz ve kaçmaz.
8.   O’nun zatıyla kaim sıfat- ı ezeliyyesi vardır.
9.   Sıfatları O’nun ne zatının aynı ve ne de gayrıdır. Mesela, aynaya baktığın zaman kendini aynada görürsün. O aynada gördüğün bir bakımdan tıpkı sen, ben değilim desen olmaz, benim desen gene olmaz. Onun için de ne aynıdır, ne de gayrıdır demişler. O sıfatlar da şunlardır: Hayat, ilim, kudret, irâde, semi’, basar, kelâm, tekvin.
10.   Allah Teala’yı görmek aklen de naklen de caizdir.
11.   Kainat, âlem cemî-i eczasıyla ve sıfatıyla muhdestir, yani yoktan vücuda çıkarılmıştır.
12.   Onu yoktan çıkarıp meydana getiren Allah Teala’dır. Kullarının bütün fiilleri, küfür, iman, tâat ve isyan cümlesinin hâlıkı/yaratıcısı Allah Teala’dır.
13.   Allah’tan gayrı Hâlık/yaratıcı yoktur.
14.   O fiillerin kullardan sudûru, yani oluşu/meydana gelişi Hak Teala hazretlerinin iradesi, meşiyyeti, hükmü, takdiri ve kazası iledir.
15.   Kulların işlerinde kendi ihtiyarları da vardır, onlar ile sevap ve ikab olunurlar.
16.   Tâatta  sevap, ma’siyette de ikab vardır. Güzel işler işleyenleri iyi kimseler medhederler, ahirette de sevaba nail olurlar, bunlara Cenab-ı Hakk’ın rızası vardır.
17.   Fena ve kötü şeyler ki, ehli dünya da onu sevmez. Ahirette ikaba sebep olanlar da Hakk’ın rızasıyla değillerdir.
18.   Kul, gücü yetmediği bir şeyle teklif olunmaz.
19.   Sevap, Cenab-ı  Hakk’ın fazlıdır, azabı da adaleti icabıdır.
20.   Maktûl eceliyle ölmüştür. Yani vurdular da öyle öldü demek değil de eceli gelmiş, o bıçak veya kurşun sebep olmuştur.
21.   Ecel birdir.
22.   Haram dahi rızıktır.
23.   Herkes kendi rızkını yer, gerek helal olsun gerek haram olsun.
24.   Kimse kimsenin rızkını yemeye kadir değildir.
25.   Allah Teala, dalâlet ve hidâyetini halk edendir.
26.   Dilediğine dalâlet ve dilediğine de hidâyet halk eder.
27.   Kula aslah (iyi-uygun-faydalı) olanı halk etmek, Allah Teala’ya vacib değildir.
28.   Rasûlullah ‘ın (s.a.v.) yakaza (uyanık halde) halinde şahsıyla (ruh mealceset) Mescid-i Haramdan Mescid-i Aksa’ya, oradan semaya ve oradan da Hakk Teala’nın murad ettiği yere urûcu haktır.
29.   Melekü’l-mevt haktır.
30.   Kabirde, bütün kâfirlerin ve bazı günahkârlar mü’minlerin azabı haktır.
31.   İbadet ve taat ehlinin nimetlere nail olması da haktır.
32.   Münker ve Nekîr meleklerinin kabirde sualleri de haktır.
33.   Kıyamet günü dirilme haktır.
34.   Amellerin tartılması haktır.
35.   Kitap haktır, hesap da haktır.
36.   Havz-ı Kevser haktır.
37.   Sırat köprüsü de haktır.
38.   Peygamberlerin, velilerin, şehitlerin şefaatı da haktır.
39.   Cennet ve Cehennem de haktır ve el’an muvcutturlar, bakidirler.
40.   Ne Cennet, Cehennem ve ne de içindekilere fana/yokluk gelmez.
41.   Büyük ve küçük günahlar her ne kadar çok olsa dahi mü’mini imandan çıkarmaz, küfre sokmaz.
42.   Cenab-ı  Hakk, kendine yapılan şirki afvetmez.
43.   Şirkten maada, büyük ve küçük günahlardan dilediğini mağfiret eder.
44.   Küçük günahlara ikab caizdir. Büyük günahların da afvı caizdir, tevbe etmese dahi...
45.   İman, Peygamberimizin Allah tarafından haber verdiği her şeyi (kişinin) kalbiyle tasdik ve lisanıyla da söylemesidir.
46.   Ameller, hakikat-ı imana dahil değillerdir.
47.   Ameller, kendi nefislerinde ziyade olurlar. Fakat, hakikat-ı iman ne ziyade olur ne de eksilir.
48.   Amellerin ziyadesiyle imanın meyveleri ve nurları artar.
49.   Her mü’min, ‘Ben Hakka müminim’ demelidir. ‘İnşAllah ben mü’minim’ demek te’vil ile olsa dahi doğru değildir. Şek ile olursa, ittifakla, söyleyen dinden çıkar.
50.   İman tasdik ve ikrar olduğuna nazaran mahluktur ve kulun kesbidir, kazancıdır ve Hak’tan hidayet olduğuna göre de mahluk değildir.
51.   Mukallidin imanı şek ve şüpheden âri olursa sahihtir ve lakin kadir ise, delilleri terk  ettiğinden âsidir.
52.   Bazı kere saîd (saadete erişen kişi) şakî, yani Cehennem ehli olur; bazen de şakî (Cehennemlik bir kişi) saîd yani ehl-i Cennet olur. Başka bir ifadeyle; Müslüman iken kâfir olur veya kâfir iken Müslüman olur. Fakat, Allah’ın hükmünde değişiklik olmaz, gerek zatında ve gerek sıfatında tağyir caiz değildir.
53.   Peygamber gönderilmesinde ve kitab-ı İlahinin inzalinda (inişinde) hikmet ve maslahat vardır.
54.   Hak Teala, kullarına beşerden peygamber gönderdi. İman ve ehl-i tâatı Cennetle tebşir ve ehl-i küfürle asileri de Cehennem ve ikabla tenzir etti. Nâsa (insanlara da) din ve dünyalarında muhtaç oldukları şeyleri öğrettiler. Onları mûcizelerle te’yid eyledi.
55.   İlk peygamber Adem aleyhisselam, son peygamber de bizim peygamberimiz Muhammed Mustafa’dır (s.a.v.). Bütün peygamberlerin efdali Peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa’dır (s.a.v.).
56.   Melekler de Hz. Allah’ın kullarıdır. Ve emirlerini âmillerdir ve masiyetten ma’sumdurlar. Erkeklik ve dişilikleri yoktur, yemek ve içmeye muhtaç değillerdir.
57.   Peygamberler meleklerin rasûllerinden, meleklerin rasûlleri  ise beşerin salihlerinden, beşerin salihleri de bütün meleklerden efdaldir.
58.   Kerâmet haktır ve o kerâmet, (velînin), şeriatında olduğu peygamberlerin mucizesinde dahildir. Veli kerametinde müstakil değildir.
59.   Veli, peygamberlik derecesine vâsıl olamaz.
60.   Kuldan, hiçbir hâl ile teklif sakıt olamaz.
61.   Efdal-i Evliya Ebu Bekir’dir (r.a.). Ondan sonra Ömer el-Faruk, ondan sonra Osman Zû’n-nûreyn, ondan sonra da Aliyyü’l Murtaza (r.aleyhüm) hazeratıdır. Hilafet de bu tertib üzeredir.
62.   Sahabeden hiçbirini hayırdan gayrı bir şeyle yâd etmek (anmak) caiz değildir.
63.   Hilafet otuz yıldır. Ondan sonra melik ve emirliktir.
64.   Ehl-i  İslâm’a bir imam (emîr-lider) mutlaka lazımdır, Müslümanları hem korumak hem de işlerinin lâyıkıyla görülmesi, cuma ve bayram namazlarının sıhhati için gerektir.
65.   Fasıkın arkasında namaz kılmak caizdir. Fasıkın cenazesine de namaz kılmak caizdir.
66.   Her zaman mest üzerine meshetmek caizdir.
67.   Dirilerin ölülere duası ve sadakaların ölülere faydası vardır.
68.   Zamanların ve mekânların faziletleri haktır. Ramazan ayı, recep, şaban, muharrem, arefe günü, bayram günleri, Mekke-i Mükerreme, Medine-i Münevvere, Kuds-i Şerif ve mescidler gibi.
69.   İlim, akıldan efdâldir. Müşriklerin çocukları hakkında imamımız sükut etmiştir.
70.   Sihir vâkidir.
71.   Göz değmesi de caizdir (haktır).
72.   Müctehid bazen isabet eder bazen hata eder.
73.   İçtihadında isabet ederse iki sevap alır, hataları da afvolunur (bir sevap alır).
74.   Kur’an-ı Kerim’deki nassların mümkün olduğu kadar zahirine hamdolunması vaciptir.
75.   Ümmetten hiçbirisine Cennetle şehadet etmeyiz. Yalnız Rasûlullah’ın (s.a.v.) şehadet ettikleri Aşere-i Mübeşşere müstesna. Onlar da şunlardır: Ebu Bekr, Ömer, Osman, Ali, Talha, Zübeyr, Sa’d, Said, Abdurrahman b, Avf, Ebu Ubeyde b. El- Cerrah rıdvanullahi Teala aleyhim ecmaîn.
76.   Deccâlin çıkması haktır.
77.   İsa’nın (a.s.) semadan nüzûlü haktır.
78.   Dâbbetü’-arz’ın hurûcu haktır.
79.   Kahine, müneccime, arrâfa gidip bir şey sormak caiz değildir. Fal bakıcılar da buna dahildir.
80.   Bunların söylediklerine inanmak da caiz değildir.
81.   Cemaat hak ve sevaptır, rahmettir. Ayrılık azaptır.
82.   Allah Teala indinde makbul din İslâm dinidir.