Gönderen Konu: Mezheplerle Alakalı Yeni Yazı Dizimiz Okuyunuz  (Okunma sayısı 30300 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı müteallim

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 4785
  • gizli mahzenlerde kalan tarihin yeni adresi
    • www.Libv- kamp-lintfort.de
Ynt: Mezheplerle Alakalı Yeni Yazı Dizimiz Okuyunuz
« Yanıtla #15 : 11 Aralık 2007, 00:45:45 »

16-Doğruyu bulup kurtulmanın çaresi


 Bugün birçok fırka, grup var. Hepsi doğru olan biziz, ötekiler yanlış yolda diyor. Hangisi doğru yoldadır? Bunu nasıl biliriz?diye bir soru sorulursa söyle cevap veririz.


Bu konuda imam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
[Tirmizi’nin bildirdiği] (Ümmetim 73 fırkaya ayrılır, 72’si Cehenneme gider, yalnız bir fırkası kurtulur. Bu fırka, benim ve Eshabımın yolunda gidenlerdir) hadis-i şerif, 72 fırkanın Cehennemde azap göreceğini fakat, Cehennemde sonsuz kalacağını bildirmiyor. Sonsuz kalmak, imansızlar yani kâfirler içindir. 72 fırka, Cehennemde itikadlarının bozukluğu kadar yanar. Yalnız Ehl-i sünnet Cehennemden kurtulur. Bunlardan kötü iş yapanların günahları tevbe veya şefaat ile affolunmadı ise, bunlar da günahları kadar Cehennemde kalırlar. (3/38)

Ehl-i sünnet itikadına uymayan bozuk, sapık inançlara bid’at ve dalalet yolları denir. Ehl-i sünnet âlimlerinin bildirdiğine uymayan, her mana yanlıştır. Çünkü her sapık, Kur’ana ve hadise uyduğunu iddia eder. Kısa görüşü ile, bunlardan yanlış manalar çıkarır, doğru yoldan kayar. Allahü teâlâ, (Kur’an-ı kerimde verilen misaller, çok kimseyi saptırır, çok kimseyi de doğru yola iletir) buyurdu. (Bekara 26)

Ehl-i sünnet âlimlerinin anladıkları manalar doğrudur. Çünkü, bu manaları, Eshab-ı kiramdan ve Tâbiinden almışlardır. Kurtuluş yolunu, yanlış yollardan ayıran onlardır. Onların hidayet ışıkları olmasaydı, bizler doğru yolu bulamazdık. İslamiyet’i bozulmaktan koruyan onların çalışmasıdır. Onlara uyan kurtulur. Onlara uymayan sapıtır, herkesi de sapıtmaya çalışır. (m. 286)

Bir hadis-i şerifte, (Rabbim bana vahyetti ki: “Ya Muhammed, eshabın gökteki yıldızlar gibidir. Bazısı bazısından daha parlaktır. Onlardan birine uyan hidayet üzeredir”) buyuruldu. (Deylemi)

Kur’an-ı kerimde mealen, (Her fırka, doğru yolda olduğunu zannederek sevinir) buyuruldu. (Rum 32) [m.80]

Peygamber efendimiz ise, (Kurtuluş fırkası, benim ve Eshabımın gittiği yolda bulunanlardır) buyurdu. Resulullah efendimiz, kendini söyledikten sonra, Eshab-ı kiramı da, söylemesine lüzum olmadığı halde, bunları da söylemesi, (Eshabım benim yolumdadır, benim yolum, Eshabımın yoldur. Kurtuluş yolu, yalnız Eshabımın gittiği yoldur) demektir. Ancak Eshab-ı kiramın yolunda giden Ehl-i sünnettir.

Nisa suresinin 79. âyetinde, (Resule itaat, Allah’a itaattir) buyuruldu. Allah’a itaatin, Resulüne itaatten başka olduğunu sananlar için buyuruluyor ki:
(Allah’ın yolu ile, peygamberlerin yolunu birbirinden ayırmak isteyenler kâfirdir.) [Nisa 150,151]

Resulullah efendimiz, (Eshabımın yolundan gidin) buyurduğu halde, Eshabın yolunda gitmeyip de, Peygambere uyduğunu söyleyen, Ona uymuş olmaz. Böyle yol tutan kurtulamaz. Mücadele suresinin, (Doğru bir şey yaptıklarını sanıyorlar. Biliniz ki, onlar yalancıdır) mealindeki 18. âyeti bu gibilerin halini gösteriyor. (m. 80)

İhtilafları çözmek için de sünnete ihtiyaç vardır. Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Anlaşamadığınız bir işin hükmünü Allah’tan [Kur’andan] ve Resulünden [hadisten] anlayın.) [Nisa 59] Buradaki anlayın emri, âlimler içindir. Çünkü Kur’an-ı kerimde, (Bilmiyorsanız âlimlere sorun) buyuruluyor. (Nahl 43)

Kur’ana, Sünnete ve eshaba uyabilmek için dört mezhepten birisine uymak gerekir. (Mizan-ül-kübra)

Seyyid Ahmed Tahtavi hazretleri buyurdu ki:
Bugün her Müslümanın 4 mezhepten birinde bulunması vaciptir. 4 mezhepten birinde bulunmayan Ehl-i sünnetten ayrılır. (Dürr-ül-muhtar haşiyesi)
Bizim iyi veya kötü dememizin bir kıymeti yok. Yani bir insan biz iyi deyince iyi olmaz, biz kötü deyince kötü olmaz. Şahıs ismi kitap ismi önemli değil. Binlerce âlim ve kitap var. Elimizde ölçü olursa rahat ederiz, kendimiz anlarız. Ölçüyü imam-ı Rabbani hazretleri veriyor:

(Bir hükmün doğru veya yanlış olduğu Ehl-i sünnet âlimlerinin bildirdiklerine uygun olup olmamakla anlaşılır. Çünkü Ehl-i sünnet âlimlerinin bildirdiklerine uymayan her mana, her buluş kıymetsizdir, yanlıştır. Çünkü her sapık, Kur'an ve sünnete uyduğunu sanır, sapıklığının doğru olduğunu iddia eder. Yarım aklı, kısa görüşü ile, bu kaynaklardan yanlış manalar çıkarır. Doğru yoldan kayar, felakete gider. Ehl-i sünnet âlimlerinin bildirdikleri manalar doğrudur, bunlara uymayan yanlıştır.) [1/ 286]

Demek ki doğru olmanın ölçüsü, Ehl-i sünnet âlimlerinin kitaplarına uymasıdır.

Yine Ehl-i sünnet âlimleri buyuruyor ki:
Allahü teâlâ, İslamiyet’i doğru olarak öğrenmek isteyene, bunu nasip edeceğine söz verdi. Allah sözünden dönmez. Bunun için, Ya Rabbi, sana inanıyorum, seni ve Peygamberlerini seviyorum. İslam bilgilerini doğru olarak öğrenmek istiyorum. Bunu bana nasip et ve beni, yanlış yollara gitmekten koru diye dua etmeli, istihare yapmalı! Cenab-ı Hak ona doğru yolu gösterir.

Allahü teâlânın sözüne güvenmeli, Ona sığınmalıdır. Kuran-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Doğru yolu arayanları, saadete ulaştıran yollara kavuştururuz.) [Ankebut 69]

(Allah, kendisine yöneleni doğru yola iletir.) [Şûra 13]
(Allah asla verdiği sözden dönmez.) [Zümer 20]

Şu anda çeşitli gruplardaki insanların da, böyle dua etmekten çekinmemeleri gerekir. Hâşâ Allahü teâlâ yanlış bir iş yapmaz. Belki yanlış yolda olabilirim diye düşünerek, Ya Rabbi kimler doğru yolda ise, senin rızan kimlerle ise, bana onları sevmeyi, onlarla beraber olmayı nasip eyle diye dua etmelidir. Eğer doğru yolda ise, duanın bir zararı olmaz. Yanlış yolda ise, ihlasla yaptığı dua sebebiyle doğruya kavuşmuş, kurtulmuş olur. Böyle dua etmekten çekinmemelidir.



« Son Düzenleme: 11 Aralık 2007, 00:50:49 Gönderen: müteallim »
  Kuslar gibi ucmasini baliklar gibi yüzmesini ögrendik amma kardesce yasamasini ögrenemedik

Çevrimdışı müteallim

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 4785
  • gizli mahzenlerde kalan tarihin yeni adresi
    • www.Libv- kamp-lintfort.de
Ynt: Mezheplerle Alakalı Yeni Yazı Dizimiz Okuyunuz
« Yanıtla #16 : 14 Aralık 2007, 00:35:11 »
17-MEZHEPSiZLiK NEDiR :

Çesit çesittir. Kimi dinde reformcu olup dini içten yıkmaya çalısır. Kimi islâmiyet’i asra uydurmaya
gayret eder, kimi dini, kendi anlayısına göre tefsir eder, kimi mezhepleri inkâr eder, kimi hak veya bâtıl
mezhepleri birletirmee kalkar, kimi bazı ictihadları kabul etmez. Bu bakımdan mezhepsizlerin çogu
kâfir, pek azı ise sapıktır. Bir kısım sapık müslümanlar da bilerek veya bilmeyerek bu mezhepsizlere
masalık yapmaktadırlar.
ikinci derecedeki mezhepsizlerin bir kısmı söyledir:

1 - Bir kimsenin kendisini mutlak müctehid görerek ahkâm çıkarmaya çalısması, Kitap ve Sünnete
kendi anlayısına göre mana vermesi, Ehl-i sünnetten ayrılması (selefîlik ve vehhâbilik hareketi böyle
bir mezhepsizliktir.)
2 - Hak ve bâtıl mezhepler arasında tercihler yapmak veya sadece hak mezhepler arasında
tercihlerde bulunmak suretiyle hak mezhepleri ilga etme hareketi.
3 - icma ve kıyası inkâr, taklit aleyhtarlıgı, farklı ictihadlarından dolayı islâm âlimlerine dil uzatıp
ibni Teymiyye, sevkâni, Abduh gibi mezhepsizleri önder kabul etmek.
Bu hareketleri yapan kimselerin mezhepsiz oldugu kolayca anlasılır. Bununla beraber birkaç
müsahhas misal verirsek mezhepsizler daha kolay teshis edilir.
MEZHEPSiZLERi TANIMAK :

Asagıdaki hareketler mezhepsizler tarafından yapılmaktadır:
l - ittihâd-ı islâm «islâm birligi» diyerek hak, bid'at ve bâtıl mezhepleri bir arada toplama gayreti
(Meselâ sünnî, siî, vehhâbi, dürzî ve sosyalistleri bir çatı altında toplamak gibi)
2 - Mezhepler üstü hareket etme «islamcılık cereyanı» Bugün Ehl-i sünnet olan bazı kimseler
bilmeden islâmcı tabirini kullanmaktadır, islâmcılık mezheplerden uzak olma hareketidir. Osmanlı
Devletini yıkan âmillerden birisi de bu islamcılık hareketidir.
3 - Küfürleri belli olan ibni Sina, Farabi gibi filozofları, Efgani ve Abduh gibi masonları islâm âlimi
olarak tanıtma ve takdim, kâfirlere karsı yumusak hareket etme «islâm hümanizmi» dedikleri bâtıl yol.
4 - islâmiyeti solculuk zannetme, özel mülkiyeti inkâr, Seyyit Kutup gibi malı cemiyetin mülkü
sayma, «islâm sosyalizmi» dedikleri bâtıl cereyan.
5 - Ehl-i sünnetin dört hak mezhebinden birisine göre kitap yazmayıp, islâm da Faiz, islâm’da
Zekât, islâm’da Abdest gibi hak mezhepleri ilga edici Telfik hareketi.
6 - islâm-ı ilâhi bir din kabul etmeyip, insan mahsulü oldugu hissini verebilmek için islâm
düsüncesi, islâm nazariyesi, Kur’ân da Evrim Teorisi, islâm’ın görüsü gibi ifadeler kullanma isi.
7 - Müellefe-i Kulübün Kütüb-i sittedeki Hadîs-i seriflerle sabit iken Kâfirlere zekât vermek için
Mason Abduh gibi müellefe-i kulüba zekât verilmesini savunmak.
8 - Müftabih kavilleri zikretmeyip çesitli mezheplerdeki âlimlerin içtihatlarını bildirerek okuyucuyu
sasırtma gayesini gütmek veya bunlardan bazısının içtihadının kuvvetli oldugunu söyleyerek âlimler
arasında hakemlik yapmak.
9 - Sıffîn hâdisesini vurdu kırdı seklinde anlatılarak Hazret-i Muaviye radiyAllahü anh'a dil
uzatmak.
10 - Çorum ve Kastamonu Tufeylileri gibi beerî sistemlere ELHAMDÜLiLLAH seklinde hamd
etmek.
11 - Tasavvufu, rabıtayı, ölmüs evliyanın feyz vermesini inkâr etmek.
12 - Altın yüzüge, kadın-erkek birlikte oturmaga ve düsük faizlere cevaz vermek.
13 - iskât-ı salât, devir ve zuhru âhiri kabul etmemek.
14 - Müzigi ve teganniyi caiz görüp Kur'ân-ı kerîmi teganni ile okumak.
15 - Peygamberlerin günah isledigini söylemek.
16 •- Vefat etmis evliya ve enbiyadan yardım istemeyi sirk saymak.
17 - «Allah gökte veya Arsta oturuyor.» demek.
18 - islâm âlimlerinin kitaplarında MEVDU hadîs oldugu iftirasını yaymak.
19 - Zaruretsiz küfür alametini, kullanmayı caiz görmek.
20 - Çaya, kahveye haram demek.
21 - Teypten ezan okumaga cevaz vermek.
22 - Peygamber aleyhisselâmın mübarek anne ve babasına kâfir demek.
23 - Mucizeleri tevil veya inkâr etmek. Miracın Mr. Hamidullah gibi rüyada oldugunu söylemek.
24 - Mezhepsiz Mevdûdî gibi imanın sartını bes olarak bildirmek, kaderi inkâr etmek.
25 - Ceket ve manto giyenleri zaruretten sakal bırakamayanları tekfir etmek.
26 - Suudî Arabistan'ı seriat ülkesi bilmek, küfür diyarlarını islâm Devleti kabul etmek.
27 - Ramazan'ın giris ve çıkısında vehhâbilere uymak, vehhâbilerle yapılan Kültür Anlamasını
müdafaa etmek ve vehhâbileri Ehl-i sünnet zannetmek.
28 - Zındık Humeynî'yi islâm âlimi zannetmek ve iran rafizîlerini Müslüman bilmek.
29 - Kur'ân-ı Kerîm' den ve Hadîs-i seriften bizim gibi mukallidlerin anladıkları delil olmaz. Bunlar
ancak müctehidler için delildir. Hal böyle iken muteber bir tefsire bakmadan «Kur'ân-ı Kerîm'i okuyup
Allah böyle buyuruyor demesi büyük hatadır. Ben Kurân’dan ve Hadîs’ten baska delil tanımam demesi
büyük cinnettir. Bu bakımdan vaizlerin cemaate Kurân’a sarılın demesi uygun degildir. Bizlerin Kur'ânı
Kerîm'e göre hareket etmesi ancak mezhebimizin müftabih kavilleriyle amel etmesiyle mümkündür.
Herkese Kur'an ve hadîs tercemesi okumasını söylemek büyük sapıklıktır.
30 - Türkiye’de mezhepsizligin olmadıgı yaygarasını koparmak.
(Yukarıda sıralanan hareketlerin hepsi mezhepsizlik deildir. Fakat mezhepsizler tarafından tatbik
edildigi için mezhepsizleri teshis için bir anahtardır.)
« Son Düzenleme: 14 Aralık 2007, 00:40:04 Gönderen: müteallim »
  Kuslar gibi ucmasini baliklar gibi yüzmesini ögrendik amma kardesce yasamasini ögrenemedik

Çevrimdışı müteallim

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 4785
  • gizli mahzenlerde kalan tarihin yeni adresi
    • www.Libv- kamp-lintfort.de
Ynt: Mezheplerle Alakalı Yeni Yazı Dizimiz Okuyunuz
« Yanıtla #17 : 14 Aralık 2007, 00:41:29 »
18-Ehl-i sünnet vel cemaat


Evet, sadece Ehl-i sünnet vel cemaat fırkasıdır. Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(Ümmetim, 73 fırkaya ayrılacaktır. Bunlardan 72’si, Cehenneme gidecek, yalnız bir fırka kurtulacaktır. Cehennemden kurtulacak olan tek fırka, benim ve Eshabımın yolunda gidenlerdir.) [Tirmizi, İbni Mace]

Ehl-i sünnet vel cemaat, sünnet ve cemaat ehli demektir. Eshab-ı kiram, Peygamber efendimizin cemaatidir. Sünnet de, Peygamber efendimizin yolu demektir.

Demek ki, (Ben, sadece Kur’ana ve sünnete yapışırım) demek yetmiyor. Eshab-ı kiramı sevmek ve onların yolunda olmak da şarttır. Peygamber efendimiz, (Sadece benim yolumdan gidenler cennetliktir) demedi. (Benim ve Eshabımın yolunda gidenler) buyurdu. Bu çok önemli bir inceliktir. Eshab-ı kiramın tamamını sevmek, sadece Ehl-i sünnet fırkasına nasip olmuştur. Şu halde, doğru yolda olmanın ölçüsü, Resulullahın ve Eshabının yolunda olmaktır. Her grup, ben Ehl-i sünnetim diyebilir. Bunu öğrenmenin, yolu da vardır. Allahü teâlâ, İslamiyet’i doğru olarak öğrenmek isteyene, bunu nasip edeceğine söz verdi. Allah sözünden dönmez. İki âyet-i kerime meali:

(Doğru yolu arayanları, saadete ulaştıran yollara kavuştururuz.) [Ankebut 69]

(Allah, kendisine yöneleni doğru yola iletir.) [Şûra 13]

O halde, Allahü teâlânın sözüne güvenmeli, (Biz kesin doğru yoldayız) desek de, yine, (Ya Rabbi, kimler doğru yolda ise, senin rızan kimlerle ise, bana onları sevmeyi, onlarla beraber olmayı nasip eyle) diye dua etmelidir. Eğer doğru yolda isek, duanın bir zararı olmaz. Yanlış yolda isek, ihlasla yaptığımız dua sebebiyle doğruya kavuşmuş oluruz. Herkes böyle dua etmelidir. Hâşâ Allahü teâlâ, beni yanlış yola sokar sanmamalıdır.

  Kuslar gibi ucmasini baliklar gibi yüzmesini ögrendik amma kardesce yasamasini ögrenemedik

Çevrimdışı müteallim

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 4785
  • gizli mahzenlerde kalan tarihin yeni adresi
    • www.Libv- kamp-lintfort.de
Ynt: Mezheplerle Alakalı Yeni Yazı Dizimiz Okuyunuz
« Yanıtla #18 : 26 Aralık 2007, 01:19:27 »
19-Bizim için delil nedirKitaplarda diyor ki:
Hadise aykırı bir hüküm varsa hadisle amel edilir. Ancak bu söz nazari olarak böyledir. Mezhep imamları hadis-i şerife aykırı olarak söz söylemezler. Onlar âlimdir. Kafadan rastgele konuşmazlar.
Mesela hadis-i şerifte, (Fatihasız namaz olmaz) buyuruluyor. Halbuki görünüşte Hanefi mezhebinin âlimleri bu hadis-i şerife aykırı olarak imam arkasında fatiha okumayı yasaklıyorlar. Tahrimen mekruhtur, harama yakındır diyorlar. Şimdi biz hadisle amel edeceğiz diye imam-ı a’zamın ictihadını kabul etmeyecek miyiz? O zaman mezhepsiz oluruz.

İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
Namazda kıraat farzdır ve hadis-i şerifte (Fatihasız namaz olmaz) buyuruluyor. Neden Hanefilerin, hakiki kıraati [cemaatin hepsinin okumasını] bırakıp, kıraati hükmiye [İmamın okuyup, cemaatin susmasına] karar vermelerinin sebebini tam anlayamadım.

İmam arkasında sükut etmeye dair açık bir delil bulamadım. Buna rağmen, mezhebime uyarak imam arkasında Fatiha okumadım. Çünkü, delili zayıf diye, mezhebimin hükmü ile amel etmemenin ilhad olduğunu biliyordum. Mezhepsiz olmamak için Hanefi mezhebinin hükmüne uyarak imam arkasında Fatiha okumadım. Nihayet Allahü teâlâ, mezhebe uymanın bereketi ile, Hanefi mezhebinde imama uyan cemaatin kıraati terk etmelerindeki hakikati izhar eyledi. İmam, sanki cemaatin dilinden okuyor. Bu şuna benzer: Bir köy halkı, köyün ortak bir meselesi için, köylünün tamamı kaymakama gitmez. Birkaç kişilik bir heyet seçerler. Bu heyetin hep bir ağızdan meseleyi anlatmaları da doğru olmaz. İçlerinden birini, temsilci seçerler. Temsilci, istekler aynı olduğu için, hepsinin dili ile ihtiyaçlarını arz eder. Kendilerine temsilci kabul ettikleri bu kimse, onların adına konuşur. Seçilen bu temsilcinin hepsinin adına ihtiyaçlarını arz etmesi şeklinde olan, cemaatin hükmi konuşması, onların hakiki konuşmalarından daha iyidir. İmam ile cemaatin hâli de böyledir. (Mebde ve Mead f.30)

İmam-ı a'zam hazretlerinin, (Cemaatle namaz kılarken, imama uyanlar, Fatiha ve zammı sure okumaz) dediğini duyanlardan on kişi, Hazret-i imamın huzuruna gelip derler ki:
- İmamın okumasını kâfi görüp, cemaate Kur'an okutmadığını işittik. Halbuki, Fatihasız namaz olmaz. Elimizde bunu ispat eden kuvvetli deliller vardır. Hakkın ortaya çıkması için tartışmaya geldik.
Hazret-i imam der ki:
- Ben bir kişi, siz on kişisiniz, hepinizle aynı anda nasıl tartışayım?
- Nasıl tartışmak istiyorsunuz?

- İçinizden en bilgili, âlim olanı seçin, onunla konuşayım. O, kendi ile birlikte hepinizin adına konuşsun.
- Teklifiniz uygun...

- O beni yenerse, hepiniz beni yenmiş olacaksınız, ben onu yenersem, hepiniz yenilmiş olacaksınız. Kabul mü?
- Peki kabul ettik.

- Tartışmayı ben kazandım.
- Nasıl olur, daha başlamadık bile...

- Siz, seçtiğiniz âlimin hepinizin adına konuşmasını kabul etmediniz mi?
- Evet...

- Ben de, sizin kabul ettiğinizi kabul ediyor, aynı şeyi söylüyorum. Herkesin tâbi olduğu imam, kendi adına ve ona uyup, imam kabul edenler adına Kur’an-ı kerim okur, cemaat okumaz. Anlaşamadığımız bir nokta kaldı mı?
On kişi hakkı kabul etmek zorunda kaldılar.

İmam-ı Rabbani hazretleri buyurdu ki:
(Mezhebin hükmüne aykırı diye bir hadis-i şeriflerle amel etmek, bize caiz olmaz. Mezhebimizin hükmüne aykırı gibi görülen hadis-i şerifler, âlimlerin sözlerini reddetmek için delil ve senet olamaz. Bir Hanefinin, imam arkasında Fatiha okuması mezhepten çıkmaktır, ilhad'dır.) (Müjdeci m. 312, Mebde ve Mead 31)

Muhammed Hadimi hazretleri de buyuruyor ki:
(Dindeki dört delil, müctehidler içindir. Bizim için delil, mezhebimizin bildirdiği hükümdür. Çünkü bizler, âyet ve hadisten hüküm çıkaramayız. Mezhebin bir hükmü, âyete, hadise uymuyor gibi görünse de yanlış değildir. Çünkü âyet ve hadis ictihad isteyebilir, başka bir âyet veya hadisle değiştirilmiş olabilir veya başka bir tevili olabilir.) [Berika s. 94]

Dört mezhepten birine uymayan Ehl-i sünnetten ayrılır, sapık veya kâfir olur. (Tahtavi)

Kifaye kitabında buyuruldu ki:
(Müctehid olmayan din adamı, okuduğu hadisten kendi anladığına uyarak amel edemez. Müctehidlerin âyet-i kerime ve hadis-i şeriflerden anlayarak, verdikleri fetva ile amel etmesi gerekir. Takrir kitabında da böyle yazılıdır.)

Namazda imam arkasında Fatiha okunur mu?
Bu konudaki üç hadis-i şerif şöyle:
(Fatihasız namaz eksiktir.) [Tirmizi]
(Namazda imam okurken siz de okumayın, Fatihayı hafif okuyun!) [Beyheki]
(Fatihasız namaz olmaz.) [Buhari, Müslim]

Bu hadislere ve başka delillere dayanarak, Şafii âlimleri imam arkasında Fatiha okumanın farz olduğunu bildirmişlerdir.

Maliki’de ise, imam yavaş okurken müstehaptır. İmam açıktan okuyorsa, Fatiha okunmaz. Namazda Fatiha okumak Maliki’de farz, Hanefi’de ise, vaciptir. Hadis-i şeriflere bakalım:
(İmamla namaz kılarken susun, imamın kıraati, cemaatin kıraatidir.) [Hatib]
(Ne o, Kur'anda rekabet mi, namazda biri benimle beraber okuyordu.) [Tirmizi]
Hanefi âlimleri, bu hadislere ve başka delillere dayanarak, (İmam arkasında Fatiha okumak mekruhtur) demişlerdir.
  Kuslar gibi ucmasini baliklar gibi yüzmesini ögrendik amma kardesce yasamasini ögrenemedik

Çevrimdışı müteallim

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 4785
  • gizli mahzenlerde kalan tarihin yeni adresi
    • www.Libv- kamp-lintfort.de
Ynt: Mezheplerle Alakalı Yeni Yazı Dizimiz Okuyunuz
« Yanıtla #19 : 26 Aralık 2007, 01:25:06 »

20-Hadisleri her okuyan anlayabilir mi?

İyi bilinmeli ki, hiçbir hadis âliminin kitabında, uydurma hadis olmaz. Çünkü onlar uydurma hadis nakletmenin vebalini çok iyi bilirlerdi. Hadis bir ilimdir. O hadiste kastedilen mana nedir? Bilmeden hemen uydurma demek, o hadis âlimine büyük bir iftira olur. Mesela, (Cimri çok ibadet etse de, Cennete girmez. Cömert, çok günah işlese de Cehenneme girmez) hadis-i şerifine bakan bir cahil, demek namaza, oruca imana ihtiyaç yok, cömert olduk mu Cennete gideriz zannedebilir. Âlimlerimiz bu hadis-i şerifi şöyle açıklıyor: Cömerdin imanı yoksa, ebedi olarak Cehennemde kalır. İmanı varsa, sevapları fazla ise Cennete girer. Cimri Cennete girmez demek, hiç girmez demek değildir. (Cimri, günahının cezasını çekmedikçe Cennete giremez) demektir. Hatta sevabı günahından çok ise, Cehenneme girmeden de Cennete girer. Affa ve şefaate kavuşarak da Cennete girebilir.

(Ana babasını razı eden, Cehenneme girmez, inciten de Cennete girmez) hadis-i şerifi de böyledir. Ana babasını razı eden kimse imansız ise, yani kâfir ise asla Cennete girmez. İmanlı olsa da, namaz kılmıyorsa, oruç tutmuyorsa, haramlardan kaçmıyorsa, o kişi ana babasını razı edince Cennete hemen girebilir mi? Elbette giremez. Demek ki Müslümanda bulunması gereken şartlar varsa, o zaman Cennete girer. Ana babasını inciten de Cennete girmez demek, Müslüman ana babayı haklı olarak incitmek demektir. Bir baba, içki getirmediği için evladına incinse, o evlat Cennete girmez mi? Elbette girer. Meşru işlerde ana babanın sözü dinlenir. Dine aykırı işlerde verilen emre uyulmaz. Dinimizin diğer emirlerine uyan Müslüman bir evlat, ana babasının meşru emirlerini dinlemese bile, günahını çektikten sonra Cennete girer. (Cennete girmez) demek, günahının cezasını çekmeden veya şefaate kavuşmadan giremez demektir.

(Yetim malı yiyen, Cennete giremez) hadis-i şerifi de böyledir. Cezasını çekmeden Cennete giremez demektir. Yoksa hiç girmez demek değildir. Bir müminin günahı sevabından çok ise, affa ve şefaate de uğramamışsa, günahının cezasını çektikten sonra Cennete gider. İmanı olmayan kimsenin ise, ne yaparsa yapsın, hiçbir iyiliği onu Cehennemden kurtaramaz.

(Komşusu aç iken tok yatan, mümin değildir) hadis-i şerifindeki, (Mümin değil) ifadesi, kâfir demek değildir. Kamil [olgun] mümin değil demektir. Bir Müslüman, komşusu aç yatarken o tok yatsa, belayı nimet değil de, bela saysa yine mümindir, geç de olsa, yine Cennete girer. Hadis-i şerifler, böylelerinin iyi bir kimse olmadığını bildirmektedir.

(Yılandan korkup öldürmeyen bizden değildir), (Evlenmek sünnettir; sünnetime uymayan benden değildir) hadis-i şeriflerindeki, (benden değil) ifadesi, kâfir anlamında değildir. Sünnetime uymamış olur demektir. Yılanı öldürmemek veya evlenmemek günah olmaz. Birçok evliya evlenmemiştir. Hatta ahir zamanda evlenmemek daha iyi olabilir.

(İki rekat kuşluk namazı, bir hac ve umreye bedeldir) hadis-i şerifindeki hac ifadesi elbette nafile hac içindir. Kuşluk namazı nafiledir. Nafile ibadet, farzın yanında denizde damla bile değildir.

(Abdest alanın bütün günahları af olur) hadis-i şerifinde, bütün günahlardan maksat, küçük günahlardır. Namaz kılmayan ve haram işleyenin günahları af olur mu? Büyük günahlar ve kul hakları ödenmedikçe af edilmez. Nafile ibadetin sevabına kavuşabilmek için imanı doğru olmak, haramlardan kaçmak ve o işi ibadet olarak yapmaya niyet etmek şarttır.


Bizden değildir ne demek?
Sual: Bazı hadislerde, (Şunu yapan bizden değildir veya benden değildir) deniyor. Böyle demek, (Müslüman değildir, kâfirdir) demek midir? Aşağıdaki hadislerdekiler aynı anlamda mıdır?
CEVAP
Kimi küfür, kimi haram, kimi de mekruhtur. Muteber kitaplara göre açıklaması şöyledir:
1- (Emr-i maruf ve nehy-i münker yapmayan bizden değildir.) [Tirmizi] (Emr-i maruf farz-ı kifayedir. Bir yerde emr-i maruf yapılmazsa, gücü yeten herkes mesul olur. Yani haram işlemiş olur.)

2- (İbadetleri bizim gibi yapmayan, bizden değildir.) [Miftah-ül cenne] (İbadetleri sünnete aykırı yapmak bid’at olur. Bid’atin bir kısmı mekruh, bir kısmı haram, bir kısmı ise küfürdür.)

3- (Başkasının karısını, kızını ayartan bizden değildir.) [İ.Ahmed] (Haramdır.)

4- (Yılandan korkup öldürmeyen bizden değildir.) [Ebu Davud] (Öldürme imkanı varken, yılandan korktuğu için, onu öldürmeyen, sünnete uymamış, mekruh işlemiş olur.)

5- (Irkçılık yapan bizden değildir.) [Ebu Davud] (Dinimizde ırkçılık yoktur. Bir ırkı sevmenin mahzuru olmaz. Hıristiyan bir Türk, Müslüman Arap’tan üstündür denmez. Böyle demek küfürdür.)

6- (Tırnaklarını kesmeyen bizden değildir.) [İ.Ahmed] (Sünnete uymamış, mekruh işlemiş olur.)

7- (Büyü yapan ve yaptıran ve bunlara inanan bizden değildir.) [Bezzar] (Büyü yapmak haramdır. (Büyücü, büyü ile istediğini elbette yapar, büyü muhakkak tesir eder) diye inanmak küfür olur. Allahü teâlâ takdir etmişse, büyü tesir eder demelidir.)

8- (Müslümana zarar veren, hile yapan, onu kandıran, bizden değildir.) [Müslim] (Haramdır.)

9- (Bela gelince, üstünü başını yırtan, bağırıp çağıran bizden değildir.) [Buhari] (Belaya isyan etmek, bağırıp çağırmak haramdır. Elde olmadan üzülmek, ağlamak caizdir.)

10- (İlim öğrenmeyen bizden değildir.) [Deylemi] (Farz-ı ayn olan ilmi öğrenmemek haramdır.)

11- (Elinde varken ailesini sıkıntı içinde yaşatan bizden değildir.) [Cami-us-sagir] (Haramdır.)

12- (Karşı cinse benzemeye çalışan bizden değildir.) [İ.Ahmed] (Haram işlemiş olur.)

13- (Evlenmeyen benden değildir.) [İbni Mace] (Mazeretsiz evlenmeyen sünnete uymamış olur. Ahir zamanda bir mazeretle evlenmemek sünnete aykırı değildir.)

14- (Selamı almayan bizden değildir.) [ İ.Sünni] (Selamı almak farzdır. Almamak haramdır.)

15- (Guslettikten sonra abdest alan bizden değildir.) [Ebu Davud] (Gusleden abdest almış oluyor. Abdestini kullanmadan abdest üstüne abdest almak mekruhtur.)

16- (Bize silah çeken bizden değildir.) [Buhari, Müslim] (Müslümana müslüman olduğu için silah çekip, onu öldürmek küfür olur. Fakat başka bir sebeple Müslüman ile dövüşmek, savaşmak küfür değildir. Eshab-ı kiram arasında savaşlar olmuştur. Timur Han, kendisi gibi Müslüman sultanlarla savaşmıştır. İki tarafa da kâfir denmez. Bir âyet meali şöyledir:
(Eğer müminlerden iki grup birbirleriyle savaşırlarsa aralarını düzeltin.) [Hücurat 9]

17- (Yahudi ve Hıristiyanlara benzemeyin. Bizden başkasına benzeyen bizden değildir.) [Tirmizi] (Haram olmayan âdetlerde kâfirlere benzemek caizdir. Onlar gibi ceket, kravat, gömlek giymek caizdir. İtikad yönüyle onlara benzemek küfür olur. Mesela kutsal bilerek haç takmak, âyinlerine iştirak edip onlar gibi ibadet etmek küfür olur.)
  Kuslar gibi ucmasini baliklar gibi yüzmesini ögrendik amma kardesce yasamasini ögrenemedik

Çevrimdışı müteallim

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 4785
  • gizli mahzenlerde kalan tarihin yeni adresi
    • www.Libv- kamp-lintfort.de
Ynt: Mezheplerle Alakalı Yeni Yazı Dizimiz Okuyunuz
« Yanıtla #20 : 09 Ocak 2008, 00:13:16 »
21-Farklı ictihad ve farklı hadisler

Allahü teâlâ (Resulüme uyun) buyuruyor. Resulü de, rahmet ve kolaylık olması için farklı hükümler bildirmiştir. Onun dindeki her sözü vahiydir. Ona uymak için, Onun vârisleri olan âlimlere uymak lazımdır. Bir hak mezhebe uyan âlimlere uymuş olur. İctihad seviyesine yükselen âlim, ictihad yapar. İctihadında yanılsa bile sevap alır. Hadis-i şerifte buyuruluyor ki:
(Müctehid, ictihadında hata ederse bir, isabet ederse iki sevap alır.) [Buhari]

Hatası bile sevap olan âlimlerin böyle farklı ictihadları Allahü teâlânın bir rahmetidir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Âlimlerin farklı ictihadları rahmettir.) [Beyheki]

Farklı ictihadından dolayı bir âlim, öteki âlimin ictihadının yanlış olduğunu söylemez, söyleyemez. Çünkü Mecellede (İctihad ictihadla nakzedilemez) buyuruluyor. (Madde 16)

Farklı ictihadlar rahmet olduğu gibi, hadis-i şeriflerin farklı olması da rahmettir. Resulullah efendimiz, Müslümanlara rahmet olması için farklı hükümler bildirmiştir. Eğer tek hüküm olsaydı, mezhepler hasıl olmazdı. Kıyamete kadar, dünyanın her yerinde, her mevsimde, her şartta tek bir nizam olur, Müslümanların halleri, yaşamaları güçleşirdi.

İmam-ı Şarani hazretleri, farklı ictihadların ve farklı hadis-i şeriflerin rahmet olduğunu bildirmek için koca bir kitap yazmıştır. Kitabına Mizan ismini vermiştir. Bu kıymetli eserinde birbirine zıt görünen hadis-i şeriflerin hikmetlerini açıklamıştır. Peygamber efendimiz, bazı emirleri zata mahsus [kişiye özel] olarak bildirmiştir. Mesela, erkeklere ipek yasak olmasına rağmen, Hz. Zübeyr ve Hz. Abdurrahman için, ipek giymelerine izin vermişti ve bu izin yalnız bunlara mahsustu. Hz. Arfece’ye de, altın burun takmasına izin vermişti. Bu hüküm umuma şamil değildi. Bazı izin vermeler de, her ne kadar o şahsa ise de, herkes için geçerli idi. Bazıları da yalnız izin verilen şahsın durumunda olanlara mahsustu. Mesela hasta ise, secde edemeyene, ima ile kıl buyurmaları gibi. Bazılarına da zor işleri yapmasına izin verirlerdi, o da kuvveti yerinde olanlar içindi. Böylece birbirinden farklı birçok hadis-i şerif meydana çıkmıştır. İmam-ı Şarani, bunları teşdid ve tahfif olarak ayırmıştır.

Farklı sahih hadis-i şeriflerden bazıları şöyledir:
(Kan aldırmak abdesti bozmaz.) [Beyheki] (Hanefi hariç, üç mezhepte böyledir.)
(Akar kan abdesti bozar.) [Beyheki, D.Kutni] (Hanefi’de böyledir.)
(Burnu kanayan abdest alsın.) [Beyheki] (Hanefi’de böyledir.)

(İmamın kıraati, cemaatin kıraatidir.) [Hatib] (Hanefi’de böyledir.)
(Fatihasız namaz olmaz.) [Buhari] (Şafiilerin ameli böyledir.)

(Zekerine dokunan erkeğin abdesti bozulur.) [Ebu Davud, Tirmizi, Nesai] (Maliki’de böyledir.)
(Zekerine dokunan erkeğin abdesti bozulmaz.) [Ebu Davud,Tirmizi, Nesai] (Hanefi’de böyledir.)
(Fercine dokunan kadının abdesti bozulur.) Beyheki] (Şafii’de böyledir.)

(Abdestte, ağzı ve burnu yıkayın.) Beyheki] (Sadece Hanbeli’de farzdır.)
(Ağzı ve burnu yıkamak sünnettir.) [Müslim] (Hanbeli hariç diğer üç mezhepte sünnettir.)

(Deve eti yemek abdesti bozar.) [Müslim, Ebu Davud, Tirmizi, Nesai] (Hanbeli’de böyledir.)

(Besmelesiz abdest olmaz.) [Ebu Davud, Tirmizi, Beyheki, Hakim] (Hanbeli’de böyledir.)

(Ateşte ısınmış bir şeyi yiyip içmek abdesti bozar.) [Müslim, Ebu Davud, İbni Mace, Tirmizi, Nesai] (Dört mezhebin ameli böyle değildir.)

(Denizin hayvanları helaldir.) [Ebu Davud, Tirmizi, Nesai] (Hanefi hariç, 3 mezhepte böyledir.)

« Son Düzenleme: 09 Ocak 2008, 00:20:08 Gönderen: müteallim »
  Kuslar gibi ucmasini baliklar gibi yüzmesini ögrendik amma kardesce yasamasini ögrenemedik

Çevrimdışı müteallim

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 4785
  • gizli mahzenlerde kalan tarihin yeni adresi
    • www.Libv- kamp-lintfort.de
Ynt: Mezheplerle Alakalı Yeni Yazı Dizimiz Okuyunuz
« Yanıtla #21 : 09 Ocak 2008, 00:18:57 »
22-Hadis-i şerifleri açıklamak gerekir

(Ümmetim 73 fırkaya ayrılacak, zındıklar hariç hepsi Cennete gider) hadisi ile (Ümmetim 73 fırkaya ayrılacak, bunlardan yalnız biri Cennete girecektir) hadisi birbirine zıt değil midir?
CEVAP
Zıt değildir. İkisi de aynı şeyi ifade etmektedir. Cennete gider demek, doğrudan gider demek değildir ki. Cehennemde cezalarını çektikten sonra gidecek demektir. Ümmet kaç fırkaya ayrılırsa ayrılsın, bid’ati küfür olmayan yani zerre kadar imanı olan elbette Cennete gidecektir. Bunun gibi açıklama gerektiren birçok hadis-i şerif vardır. Birkaç örnek verelim:
(Din kardeşini ziyaret eden Cennettedir.) [Taberani]
(Cömert, Cennete gider.) [Ebuşşeyh]
(Yatağa girince yüz kere "İhlas" okuyan Cennete girer.) [Tirmizi]

Din kardeşini ziyaret etmekle, cömert olmakla ve ihlas okumakla diğer günahlarının cezasını çekmeden Cennete mi gider? Açıklaması olması gerekir. Yani itikadı düzgün ise, sevapları günahlarından çok ise, yahut affa veya şefaate uğramışsa ancak o zaman din kardeşini ziyaret eden, cömert olan ve yüz ihlas okuyan Cennete girer. Bir de iman şart. Ne kadar iyilik ederse etsin, insanlığa ne hizmeti yaparsa yapsın, hatta namaz kılsın Müslüman değilse Cennete giremez. İki hadis-i şerif meali şöyledir:
(Cennete Müslüman olan girer.) [Buhari, Müslim]

(Cebrail aleyhisselam, Allah’a şirk [ortak] koşmadan ölen herkesin muhakkak Cennete gireceğini müjdeledi.) [Buhari]

Bu iki hadis-i şerifi bile açıklamak gerekir. Her Müslüman doğrudan Cennete giremez. Günahlarının cezasını çektikten veya şefaate kavuştuktan sonra Cennete girer. Bu bakımdan Ehl-i sünnet âlimlerinin kitaplarında aklımıza ters gelen bir hadis-i şerif görünce, bu uydurma demekten çok sakınmalı. Biz o hadisin uydurma olduğunu biliyoruz da o büyük âlimler bilemez mi? Onlardan öğrendiğimiz bilgilerle, onları mı sorguya çekeceğiz? Bu fen bilgisi değil ki, zamanla daha iyisi bulunmuş olsun. Muhaddis bir âlimin kitabındaki bir hadis-i şerife uydurma demek, o âlimi cahillikle suçlamak olur.

(Halktan bir şey istemeyeceğine söz verenin Cennete gireceğine kefilim.) [Nesai] (Çok günahkâr birisi günahlarının cezasını çekmeden veya şefaate kavuşmadan elbette Cennete giremez.)

(Cennete temizler girer.) [Deylemi] (Bir kâfir de temiz olabilir, imanı olmadan nasıl Cennete girer. Sonra her temiz olan Müslüman da doğrudan Cennete giremez.)

(Kibirden de uzak olduğu halde ölen Cennete girer.) [Tirmizi] (Diyelim ki bir canide kibir yok ama her kötülük var, bu adam doğrudan Cennete girebilir mi? Demek ki bunları açıklamak gerekir.)

(İki kız evladına güzel muamele eden, mutlaka Cennete girer.) [İbni Mace] (Bu kimse, kibirli, hain, kul ve hak borçları varsa veya imanı yoksa nasıl Cennete girer?)

(Kocası razı olduğu halde ölen kadın Cennete girer.) [Tirmizi] (Bir kadın her türlü melaneti yapsın, sırf kocası razıdır diye doğrudan Cennete gidebilir mi? Burada kocaya itaatin önemi bildirilmektedir. Kocasını razı ederse, diğer işleri kolaylaşır demektir.)

İmam-ı Rabbani hazretleri, (şartsız bildirilen bir hüküm şartlı olarak anlaşılır) buyuruyor. Mesela koyun eti yemek caizdir. Hüküm şartsız bildirilmiştir. Koyun eti caiz diye canlı bir koyunun bir budunu kesip yiyemeyiz. Ehl-i kitap hariç, gayrı müslim keserse veya kendiliğinden ölürse, leş olur, yenmez. Besmelesiz kesilirse de yenmez. Bu anlaşılınca bid’at fırkaların hangi şartlar altında Cennete gideceği anlaşılır.


Sual: Bazı hadislerde şu on kısım, dokuzu şöyle deniyor. Bunlar kesinlik bildirir mi? Mesela (Haya on kısımdır. 9’u kadında, biri erkektedir) hadisi de aynen böyle mi, yoksa bir açıklaması var mı?
CEVAP
Genelde bu ifadeler çoğunluğu bildirir. İlla on olması gerekmez. Bu genel bir oranlamadır. Genelde kadın, erkekten daha hayalıdır anlamındadır. Hayasız kadın olmaz veya kadından daha hayalı erkek olmaz anlamında değildir. Mesela Eshab-ı kiram, Peygamber efendimiz için, (Resulullahın hayası, bâkire İslam kızlarının hayalarından daha çoktu) buyuruyorlar.

Aşağıdaki hadis-i şeriflerde bilinenleri bu açıdan anlamak gerekir:
(İbadet on kısımdır; dokuzu helal kazanmak, biri de diğer ibadetlerdir.) [Beyheki] (İbadetlerin kabul olması için helal kazanmanın önemi bildiriliyor. Helal kazan da ibadet etmesen de olur denmiyor)

(Haya on kısımdır; dokuzu kadında, biri erkektedir.) [Deylemi] [Kadınların daha hayalı olduğu bildiriliyor, kadın bozulunca, ailenin, cemiyetin bozulacağına işaret vardır.]

(İlim on kısımdır; dokuzu Ali’de, biri diğer insanlardadır.) [Ebu Nuaym] (Hz. Ali’nin ilminin çok olduğu bildiriliyor.)

(Hikmet [faydalı şeyler], on kısımdır. dokuzu uzlette, biri susmaktadır.) [Beyheki] (İnsanlardan uzak duran, az konuşan insanın daha az günah işleyeceği bildiriliyor.)

(Cimrilik on kısımdır; dokuzu Fars’ta, biri de diğer insanlardır. Cömertlik ondur; dokuzu Sudan’da biri diğer insanlardadır. Kibir on kısımdır; dokuzu Rum’da, biri diğer milletlerdedir.) [Hatib] (Cimriliğin Fars’ta, cömertliğin Sudan’da, kibrin ise Rum’da daha çok olduğu bildiriliyor.)

(Rızkın dokuzu ticarette, biri de hayvancılıktadır.) [İbni Sa’d] (Ticaretin önemi bildiriliyor. Bunların dışında da ticaret yolları yok demek değildir. Mesela çiftçilik, terzilik, marangozluk, demircilik, hizmetçilik v.s.)

(Hayrın dokuzu Şam’da, biri diğer ülkelerde. Şam da fesada uğrarsa sizde artık hayır kalmaz.) [Hatib] (Şam o zaman en uygun yerlerden imiş. Şimdi Şam da bozuldu, Bağdat da...)

Tefsir-i kebir’de diyor ki:
Haset on kısımdır; bunların dokuzu din adamlarında bulunur. (Din adamlarının daha çok haset ettikleri bildiriliyor.)

Dünya sıkıntıları on çeşittir; bunların dokuzu salihlerde bulunur. (Salihlere daha çok sıkıntı, bela geleceği bildiriliyor.)

Zillet on kısımdır; dokuzu Yahudilerdedir. (O devirde Yahudilerin zillet içinde yaşadıkları bildiriliyor.)

Tevazu on kısımdır; dokuzu Nasara’dadır. (O devirde Hıristiyanların genelde alçakgönüllü oldukları bildiriliyor.)

Şehvet on kısımdır; dokuzu kadında, biri erkektedir. (Şehvetin kadında daha çok olduğu anlaşılıyor. Ama hayası da çok olduğu için birbirini dengeliyor. Kadın hayasızlaşınca denge bozulur.)

Akıl on kısımdır; dokuzu erkekte, biri kadındadır. (Erkeklerin genelde daha akıllı olduğu bildiriliyor. Bu, her erkek, her kadından akıllı demek değildir. Peygamber efendimiz, (En akıllınız, Allah’tan en çok korkan, dinimizin emir ve yasaklarına en güzel şekilde riayet edendir) buyurdu. Bir başka hadis-i şerifte de buyuruldu ki:
(En akıllınız, ölümü çok hatırlayan, ahiret için azık toplamakta acele edendir. Ölümü çok hatırlayan dünya ve ahiret saadetine kavuşur.) [Taberani]
Kısacası sonsuz saadetini düşünen ve buna göre tedbirini alan daha akıllıdır.

  Kuslar gibi ucmasini baliklar gibi yüzmesini ögrendik amma kardesce yasamasini ögrenemedik

Çevrimdışı müteallim

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 4785
  • gizli mahzenlerde kalan tarihin yeni adresi
    • www.Libv- kamp-lintfort.de
Ynt: Mezheplerle Alakalı Yeni Yazı Dizimiz Okuyunuz
« Yanıtla #22 : 15 Ocak 2008, 01:56:50 »
23-Hadis-i şeriflerle amel etmek

Herhangi bir hadisle amel etmemiz caiz midir?
CEVAP
Müctehid olmayan, herhangi bir hadisle amel edemez. Müctehidlerin âyet ve hadislerden çıkararak, verdikleri fetva ile amel etmesi gerekir. (Kifaye)

Rahmet olarak farklı bildirilen hadis-i şeriflerden on tanesinin meali şöyledir:
1- (Deve eti yemek abdesti bozar.) [Müslim, Ebu Davud, Tirmizi, Nesai]
2- (Ateşte ısınmış şey abdesti bozar.) [Müslim, Ebu Davud, İbni Mace, Tirmizi, Nesai]
3- (Zekerine dokunan erkeğin abdesti bozulur.) [Ebu Davud, Tirmizi, Nesai]
4- (Fercine dokunan kadının abdesti bozulur.) [Beyheki]
5- (Zekere dokunmak abdesti bozmaz. O da vücuttan parçadır.) [Ebu Davud, Tirmizi, Nesai]
6- (Kan aldırmak abdesti bozmaz.) [Beyheki]
7- (Akar kan abdesti bozar.) [Beyheki, Dare Kutni]
8- (Besmelesiz abdest olmaz.) [Ebu Davud, Tirmizi, Beyheki, Hakim]
9- (Deniz hayvanları helaldir.) [Ebu Davud, Tirmizi, Nesai]
10- (Fatihasız namaz olmaz.) [Buhari, Müslim]

Birinci hadise göre, deve eti abdesti bozar. Halbuki Hanbeli hariç diğer üç mezhepte bozmaz.

İkinci hadise göre, ateşte pişirilen her şey, mesela çay içmek abdesti bozar. Halbuki hiçbir mezhepte bozmaz. Bu hadis-i şerif, Kütüb-i sitte’nin beşinde mevcuttur. Hiçbir hadis âlimi bu hadise uydurma dememiştir. Bunların açıklaması Mizan-ül-kübra kitabında vardır.

Üçüncü hadise göre, zekere dokunmak abdesti bozar. Hanefi’de bozmaz, 3 mezhepte bozar.

Dördüncü hadise göre, ferce dokunmak abdesti bozar. Şafii hariç, diğer 3 mezhepte bozmaz.

Beşinci hadise göre, zekere dokunmak abdesti bozmaz. Hanefi’de bozmaz, 3 mezhepte bozar.

Altıncı hadise göre, kan abdesti bozmaz. Hanefi’de bozar, diğer 3 mezhepte bozmaz.

Yedinci hadise göre, kan abdesti bozar. Hanefi hariç diğer 3 mezhepte bozmaz.

Sekizinci hadise göre, Besmelesiz abdest olmaz. Sadece Besmele Hanbeli’de farzdır.

Dokuzuncu hadise göre, denizden çıkan her hayvan yenir. Hanefi’de deniz haşaratı yenmez.

Onuncu hadise göre, Fatiha okumak farzdır. Hanefi’de farz değil, diğer 3 mezhepte farzdır.

Şafii’ye göre imam arkasında Fatiha okumak farz, Maliki'de, imam yavaş okurken müstehab, açıktan okurken, Fatiha okunmaz. Hanefi’de, imam arkasında Fatiha okumak mekruhtur.

İmam-ı Rabbani hazretleri buyurdu ki:
Hadislerle amel etmek, bize caiz olmaz. Mezhebimizin hükmüne aykırı görünen hadis-i şerifler, âlimlerin sözlerini reddetmek için delil ve senet olamaz. Bir Hanefi’nin, imam arkasında Fatiha okuması ilhaddır. (1/ 312, Mebde ve Mead 31)

M. Hadimi hazretleri buyuruyor ki:
Dindeki dört delil, müctehidler içindir. Bizim için delil, mezhebimizin bildirdiği hükümdür. Çünkü bizler, âyet ve hadisten hüküm çıkaramayız. Mezhebin bir hükmü, âyete, hadise uymuyor gibi görünse de yanlış değildir. Çünkü âyet ve hadis ictihad isteyebilir, başka bir âyet veya hadisle değişmiş olabilir veya bilmediğimiz bir tevili vardır. (Berika s. 94)

Müctehid olmayanın dindeki bu hükümleri hadis-i şeriflerden anlaması mümkün olmaz. Bunun için, müctehid olmayan, hadis kitabı okursa, ya hadislerin uydurma olduğunu zanneder veya kendi aklına göre, yanlış bir hüküm çıkarır. Her ikisi de felaketine sebep olur. O halde bir Müslümana yapılacak en büyük bir kötülük, (Kütüb-i sitteyi al, hadisleri oku ve buradan dinini öğren) demektir. Zaten din düşmanları da altın kupa içinde zehir sunuyorlar, (Meal veya hadis okuyarak dinini öğren) diyorlar.
  Kuslar gibi ucmasini baliklar gibi yüzmesini ögrendik amma kardesce yasamasini ögrenemedik

Çevrimdışı müteallim

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 4785
  • gizli mahzenlerde kalan tarihin yeni adresi
    • www.Libv- kamp-lintfort.de
Ynt: Mezheplerle Alakalı Yeni Yazı Dizimiz Okuyunuz
« Yanıtla #23 : 15 Ocak 2008, 02:00:14 »
24-Mezhebin hükmüne uyulur
Sual: İbni Âbidin, Hindiyye, Dürer gibi muteber eserlerde okuduğum bazı hadis-i şerifler âyetlere zıt gibi görünüyor. Mezhebimizin bazı hükümleri de hadis-i şeriflere zıttır. Bu durumda ne yapmak lazım? Hadislere mi uymamız lazım, yoksa mezhebimizin hükmüne mi?
CEVAP
Önce kısaca ölçüyü verelim:
1- Bir hadis, bir âyete zıt gibi görünürse, hadis-i şerife uyulur. Çünkü Resulullah efendimiz âyeti elbette bizden daha iyi anlar. Allahü teâlânın muradını, Resulünden daha iyi bilen olur mu?

2- Bir hadis, mezhebin hükmüne zıt gibi görünürse, mezhebin hükmüne uyulur. Çünkü mezhebimizin âlimleri, hadis-i şerifleri elbette bizlerden daha iyi bilir. Yani Resulullah efendimizin emrini, muradını, Onun vârislerinden daha iyi anlayan olur mu? Vârislerinin farklı ictihadları da yine Resulullahın iznine, emrine göredir. Nasıl ki Allahü teâlâ Resulünü yetkili kıldı, Resulullah da vârislerini yetkili kıldı. Bunlar, kıyamete kadar, her ülkede, her iklim ve şartlarda yaşayacak Müslümanlar için ihsan-ı ilâhidir. Tek hüküm olsaydı, Müslümanların hâlleri çok zor olurdu, uyamayanlar ya haram işlemiş olur veya küfre düşerdi.

Müctehid olmayan din adamı, okuduğu hadisten kendi anladığına uyarak amel edemez. Müctehidlerin âyet-i kerime ve hadis-i şeriflerden anlayarak, verdikleri fetva ile amel etmesi gerekir. Takrir kitabında da böyle yazılıdır. (Kifaye)

Muhammed Hadimi hazretleri buyuruyor ki:
Dindeki dört delil, yani 1- Kur’an, 2- Hadis, 3- İcma, 4- Kıyas-ı fukaha müctehidler içindir. Bizim için delil, mezhebimizin bildirdiği hükümdür. Çünkü bizler, âyet ve hadisten hüküm çıkaramayız. Mezhebin bir hükmü, âyete, hadise uymuyor gibi görünse de yanlış değildir. Çünkü âyet ve hadis ictihad isteyebilir, başka bir âyet veya hadisle değişmiş olabilir, nesh edilmiş olabilir veya bilmediğimiz bir tevili vardır. (Berika)

Müctehid olmayanın dindeki bu hükümleri hadis-i şeriflerden anlaması mümkün olmaz. Bunun için, müctehid olmayan, hadis kitabı okursa, ya hadislerin uydurma olduğunu zanneder veya kendi aklına göre, yanlış bir hüküm çıkarır. Her ikisi de felaketine sebep olur. O halde bir Müslümana yapılacak en büyük kötülük, (Kütüb-i sitteyi al, hadisleri oku ve buradan dinini öğren) veya (Kur’an meali oku, dinini asıl kaynaktan öğren) demektir. Bu, bir hastaya, (falan hastaneye git, falan kattaki falan odası ameliyathanedir, orada her türlü lüzumlu alet vardır, kendi kendini ameliyat et) veya (falan ilaç fabrikasına veya falan ilaç ecza deposuna git, orada her türlü ilaç var, bulduğunu, beğendiğini iç, tedavi ol) demekten daha beterdir.

Peki mezhep imamları âyet ve hadise uymamışlar mı? Onlar âyet ve hadisi bizim kadar anlamamışlar mı? Ne diye o yetkili âlimlerin anladıklarına değil de kendi anlayışımıza uyuyoruz? Günlük işlerde bile işin ehline gidiliyor. Kendi kendini ameliyat eden, kendi ilacını kendi yapan insan var mı?

Kur'an-ı kerimde mealen, (Hep birlikte Allah’ın ipine sımsıkı yapışın; parçalanmayın) buyuruluyor. (Al-i İmran 103)

Seyyid Ahmed Tahtavi hazretleri buyuruyor ki:
Burada Allah’ın ipinden maksat, cemaattir. Cemaat da, fıkıh ve ilim sahipleridir. Fıkıh âlimlerinden bir karış ayrılan dalalete düşer. Sivad-ı a'zam, fıkıh âlimlerinin yoludur. Fıkıh âlimlerinin yolu da, Peygamber efendimiz aleyhisselamın ve Hulefa-i raşidinin yoludur. Bu yola tâbi olmayan, bid'at ehli olur, Cehenneme gider. (Tahtavi)

Sual: Herkese Lazım Olan İman kitabında, (Müctehid olmayan bir Müslüman, bir sahih hadis öğrenip, mezhebi imamının buna uymayan hükmünü yapmak kendine ağır [güç] gelirse, bu müslümanın, dört mezhep arasında, bu hadise uygun ictihad etmiş olan müctehidi arayıp bulması ve bu işini onun mezhebine göre yapması lazımdır) deniyor. Biz hadislere göre amel edebilir miyiz?
CEVAP
Bu ifade, hadis-i şerifle amel etmek değil, ihtiyaç halinde başka mezhebi taklit etmek demektir. Mesela, aç kalıp midyeden başka yiyecek bir şey bulamayan kimse, (Denizden çıkan her hayvan yenir) hadis-i şerifine göre ictihad eden mezheplerden birini taklit ederek deniz haşaratı yemesi caiz olur anlamındadır. Yoksa sahih hadis var diye kendi mezhebine aykırı hareket edemez. Çünkü Muhammed Hadimi hazretleri buyuruyor ki:

Dört mezhepten birinde olanlar için delil, senet, bulunduğu mezhebin hükmüdür. Çünkü, onlar, nasstan yani âyet ve hadisten hüküm çıkaramaz. Bunun için, bir mezhebin bir hükmü, Nassa uymuyor gibi görünse de, yine o mezhebe uymak gerekir. Çünkü Nass, ictihad isteyebilir, tevili gerekebilir, nesh edilmiş olabilir. Bunu da ancak müctehid anlar. (Berika)

Resulullahı örnek almak
Sual: İbadetlerimi Peygamberimizin hareketlerine göre düzeltmek istiyorum. Namaz kılarken Hazret-i Ebu Bekire uyduğu zaman, imam arkasında Fatiha okumuş muydu? Okumuşsa bizim de okumamız lazım olduğu için soruyorum. Bunun gibi Peygamberimiz kadına dokununca veya cildinden kan çıkınca abdest almış mıdır?
CEVAP
Bu çok yanlış bir sual. Kur’an ve sünnetten başka delil tanımayan mezhepsizlerin suallerine benzemektedir. Bu sual birkaç yönden yanlıştır:
1- Dinimizde dört delil vardır. İkisini inkâr etmek, bir hak mezhebe bağlanmamak dalalettir. Mezhebimizin hükmü nedir diye sual edilmesi gerekirdi.
2- Resulullah efendimizin statüsü, konumu farklıdır. Ona farz olan, bize farz olmayabilir. Mesela teheccüd namazı ona farz, bize nafiledir.

Ona haram olan şeyler bize caiz olabilir. Mesela şiir yazmak, şiir söylemek, soğan sarımsak yemek Resulullaha caiz değil idi. Bize caizdir. Demek ki Onun yapmadığı ölçü değil, bize izin verip vermediği ölçüdür.

Ona caiz olan bazı şeyler, bize caiz olmayabilir. Mesela Resulullah efendimiz, boşadığı kadınla evlenmesi caiz idi. Bize caiz değildir.

Bir kimse ölünce, hanımı başkası ile evlenebilir. Ama Resulullahın hanımları başkası ile evlenemez. Çünkü onlar müminlerin anneleridir.

Demek ki Resulullah efendimizin bizzat yapıp yapmadığı değil, bize yapın veya yapmayın dediği ölçü olur. Bunu da biz bilemeyiz ancak müctehid âlimler bilir. Onun için herkes mezhebinin hükmü ile amel eder. (Resulullah böyle yaptı veya yapmadı) diyerek kendi kafasına göre hüküm veremez.





  Kuslar gibi ucmasini baliklar gibi yüzmesini ögrendik amma kardesce yasamasini ögrenemedik

Çevrimdışı müteallim

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 4785
  • gizli mahzenlerde kalan tarihin yeni adresi
    • www.Libv- kamp-lintfort.de
Ynt: Mezheplerle Alakalı Yeni Yazı Dizimiz Okuyunuz
« Yanıtla #24 : 20 Ocak 2008, 23:34:47 »
25-Âlimlere uymayan, şeytana uymuş olur
Soru.
 Kabul olan hac sayesinde, kul borcu ve namaz, oruç gibi farzların ödenmedikçe affedilmeyeceği söyleniyor. Halbuki şu hadis-i şerif, bunların da affedileceğini göstermiyor mu? Resulullah, Arefe akşamı ümmeti için dua etti. Allahü teâlâ (Onları mağfiret ettim. Ancak zalimler hariç, çünkü zalimlerden mazlumun hakkını alacağım) buyurdu. (Ya Rabbi, dilersen mazlumu razı edici cennette nimetler verirsin, zalimleri de af etsen…) diye duaya devam etti. Fakat kabul olduğu bildirilmedi. Sabah Müzdelife’de aynı duayı tekrarlayan Resulullah efendimizin tebessüm ettiği görüldü. Sebebi sorulduğunda buyurdu ki: (Allahü teâlânın, duamı kabul edip ümmetimi mağfiret ettiğini İblis öğrenince, başına topraklar saçarak feryat etmeye başladı. İşte onun bu hali beni güldürdü.) [İbni Mace, İ. Ahmed, Kurtubi]
CEVAP
Allahü teâlâ, (Resulüme itaat edin, Ona itaat bana itaattir, bilmiyorsanız âlimlere sorun) buyuruyor. Resulü de (Âlimler benim vârislerimdir) buyuruyor.

Demek ki işin önemi çok büyük, âlimlere uymakta çok büyük fayda, uymamakta ise, çok büyük zarar vardır. Bu zarar, insanı bid’atten küfre kadar götürür.

Mesela aşağıdaki hadis-i şerifleri de okuyan insan, her türlü günahı işleyip, hiç bir ibadet yapmayıp, sadece üç estağfirullah okumakla, abdest almakla bütün günahlardan kurtulduğunu zanneder. Halbuki bu dine aykırıdır.

Günahların affolduğunu bildiren hadis-i şerif meallerinden bazıları şöyledir:
(Her namazdan sonra; 3 kere "Estağfirullahelazim ellezi la ilahe illa hüv el-hayyel-kayyume ve etubü ileyh" okuyanın, bütün günahları affolur.) [İbni Sünni]

(Cuma günü sabah namazından önce, “Estağfirullahelazim ellezi la ilahe illa hüvel hayyel kayyume ve etubü ileyh” okuyanın, bütün günahları affolur.) [İbni Sünni]

(Güzelce abdest alıp namazını cemaatle kılanın bütün günahları affolur.) [Müslim]
(Günde beş vakit namaz kılanın bütün günahları temizlenir.) [Buhari]

(İşrak vakti iki rekat namaz kılanın bütün günahları affolur.) [İ.Ahmed]
(Abdest alan bütün günahlardan temizlenmiş olur.) [Müslim]
(Arefe günü, bin "İhlas" okuyanın bütün günahları affolur.) [Ebuşşeyh]

(Karada şehid olanın borçları ve emanetleri hariç, bütün günahları affolur. Denizde, suda boğularak ölen şehidin ise, borç ve emanetleri de dahil bütün günahları affolur.) [Ebu Nuaym]

(Hacca giderken veya gelirken ölenin, bütün günahları affolur.) [İsfehani]

(Bir kimse, [karşısındaki pişman olunca] alış verişi fesheder, malı geri alırsa, Hak teâlâ onun günahlarını affeder.) [Hakim]

(İki müslüman, selamlaşıp müsafeha eder ve bir de bana salevat-ı şerife okursa, anadan yeni doğmuş gibi bütün günahları temizlenir.) [R.Nasıhin]

(Kendi ihtiyacı olan bir şeyi başkasına verirse, Allahü teâlâ onun günahlarını affeder.) [İbni Hibban]

(Ramazan orucunu tutup, gecelerini de ibadetle geçirenin bütün günahları affolur.) [Nesai]
(Sevabını umarak kadir gecesini ibadetle geçirenin geçmiş ve gelecek günahları affolur.) [İ.Ahmed]

Hadis-i şeriflerin açıklamasında buyuruluyor ki:
Kadir gecesini ihya edenin, Ramazan orucunu tutanın, haccı kabul olanın, bütün günahları affolursa da, namaz, oruç ve kul borçları ödenmiş olmaz. Bunları kaza ederek, ödeyerek borçtan kurtulmak gerekir. (Hadika)

Böyle bütün günahların affedilmesi için, o kişinin, düzgün itikada sahip olması, kul hakkını, kazaya kalan farzlarını ödemesi ve haramlardan vazgeçmesi şarttır. Kul hakkı önemlidir. Bir hadis-i şerif meali:
(Üzerinde kul hakkı olan, ölmeden önce ödeyip helalleşsin! Çünkü ahirette paranın pulun değeri olmaz. O gün, hak ödeninceye kadar, kendi sevaplarından alınır, sevapları olmazsa, hak sahibinin günahları buna yüklenir.) [Buhari]

Hud suresinin (Hasenat, günahları yok eder) mealindeki 114.âyeti, farzın terkinden hasıl olan geciktirme günahı, o farz kaza edilince, af olur demektir.

  Kuslar gibi ucmasini baliklar gibi yüzmesini ögrendik amma kardesce yasamasini ögrenemedik

Çevrimdışı müteallim

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 4785
  • gizli mahzenlerde kalan tarihin yeni adresi
    • www.Libv- kamp-lintfort.de
Ynt: Mezheplerle Alakalı Yeni Yazı Dizimiz Okuyunuz
« Yanıtla #25 : 20 Ocak 2008, 23:39:41 »
25.Âlimlere uymak vaciptir

 Allah ve Resulünden başkasına itaat etmek şirk ve bid’at iken, niye âlimlere ve mezheplere uyalım ki? Sahabeye bile uymak niye uygun değildir?
CEVAP
Bu, cevabı bir kitap olacak kadar uzun izah isteyen bir sualdir. Kısaca arz edelim. Allah ve Resulünden başkasına itaat etmek dinin emridir, şirk ve bid’at değildir. Bu husus âyetlerle ve hadislerle sabittir.

Resulullah efendimizin vârisleri olan âlimler buyuruyor ki:

Dininin hükümlerini bizim gibi cahillere derin âlimler ve olgun salihler bildirdi. Bunlar, Muhaddisler ve Müctehidler’dir. Hadis âlimleri, hadis-i şerifleri inceleyip, sahih olanlarını ayırmışlardır. Müctehidler de, âyet-i kerimelerden ve hadis-i şeriflerden ahkam çıkarmışlardır. Biz, ibadetlerimizi ve bütün işlerimizi bu ahkama uygun olarak yapıyoruz. (Üsul-ül-erbea fi-terdidil-vehhabiyye)

Avam [müctehid olmayan], bir hadis-i şerif işitince, bundan kendi anladığına göre iş yapması caiz olmaz. Ya onun anladığından başka mana verilmesi gerekir veya mensuh [yürürlükten kaldırılmış] olabilir. Müctehidin fetvası ise, böyle şüpheli değildir. (Kifaye)

Avamın Eshab-ı kiramı taklit etmekten men olunmalarını ve bunların, İslamiyet'i açıklayan, sözleri kolay anlaşılan, kısımlara ayırmış olan âlimlere uymaları lazım olduğunu derin âlimler sözbirliği ile bildirmişlerdir. (Müsellem-üs-sübut, Fevatih-ur-rahemut)

İmam-ül-Haremeyn, Burhan kitabında, avam Eshab-ı kiramın mezheplerine uymamalı. Din imamlarının, yani dört mezhep imamının mezheplerine tâbi olmalıdır demektedir. (Şerhi minhac-ül-üsul)

İslam âlimlerinin yukarıda yazılı icmalarına uymayanların sapık oldukları anlaşılır. Çünkü, Eshab-ı kiram cihad ile, İslamiyet'i yaymak ile uğraştıkları için, tefsir ve hadis kitapları hazırlamaya vakit bulamadılar. Resulullahın nuru, Onların mübarek kalblerine o kadar çok işledi ki, kitaptan öğrenmeye ihtiyaçları kalmadı. Her biri, bu nurun kuvveti ile, doğru yolu bulurdu. Asırların en iyisi olan saadet asrı bitince, fikirlerde, bilgilerde ayrılıklar hasıl oldu. Eshab-ı kiramdan ve Tabiinden nakil edilen haberler, birbirlerine uymaz oldu. Hak yolu arayanlar şaşırdılar. Allahü teâlâ, lütfederek, bu ümmet arasından salih, dört âlimi seçti. Nasslardan hüküm çıkarmak üstünlüğünü bunlara ihsan etti. Bunların taklit edilmesini emrederek bütün Müslümanların hidayete kavuşmalarını istedi. Bir âyet meali:
(Ey iman edenler, Allah’a itaat edin, Resule itaat edin ve Ülül-emrinize itaat edin!) [Nisa 58]

Burada Ülül-emir, ictihad derecesine yükselmiş olan âlimler demektir. Böyle âlimler de, herkesin bildiği dört hak mezhebin dört büyük imamıdır. Bu âyetteki ülül-emir denilen üstün kimselerin, müctehid oldukları yine âyetle bildiriliyor:
(Resule veya ülül-emre sorsalardı, onlar bilirdi.) [Nisa 83]

Bazıları, Ülül-emir, hakimler, valiler demektir dedi. Bu söz, nasslardan ahkam çıkarabilen hakimler içindir. Bunlar, âlim oldukları için, Ülül-emirdirler. Hakim oldukları için değil! Dört halife ve Ömer bin Abdülaziz böyle idi. Cahil, fasık veya kâfir olan emirler böyle değildir. Onların dine aykırı emirlerine itaat edilmez. Bir âyet meali:
(Bir şeyi ortak koşman için seni zorlarlarsa, onlara itaat etme!) [Lokman 15]

Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(Ülül-emir, fıkıh âlimleridir.) [Darimi]

İbni Abbas (Ülül-emir, fıkıh ve din âlimleridir) buyurdu. (İtkan, Müslim şerhi, Tefsir-i kebir)

Âyet-i kerimelerin ve hadis ve tefsir âlimlerinin bu açık beyanları, müctehidlere itaat etmek lazım olduğunu gösterdiği gibi, mezhepsizlerin (Allah’tan ve Peygamberden başkasına itaat etmek şirk ve bid’attir) sözlerinin bozuk ve saçma olduğunu da ortaya koymaktadır. Bu konuda birçok hadis-i şerif vardır:

1- Resulullah efendimiz, Muaz bin Cebeli Yemen’e hakim olarak gönderirken, (Orada nasıl hüküm edeceksin?) buyurunca, Allah’ın kitabı ile dedi. (Allah’ın kitabında bulamazsan?) buyurdu. Allah’ın Resulünün sünneti ile dedi. (Resulullahın sünnetinde de bulamazsan?) buyurunca, ictihad ederek, anladığımla dedi. Resulullah, mübarek elini Muaz’ın göğsüne koyup, (Elhamdülillah, Allahü teâlâ, Resulünün elçisini, Resulullahın rızasına uygun eyledi) buyurdu. (Tirmizi, Ebu Davud, Darimi)

Ülül-emrin müctehid demek olduğunu ve buna itaat edenden Resulullah efendimizin razı olduğunu, bu hadis-i şerif açıkça göstermektedir.

2- Bir hadis-i şerif meali:
(İlim üçtür: Âyet-i muhkeme, Sünneti kaime ve Faridati adile.) [Ebu Davud, İbni Mace]
Mişkat şerhi, bunu şöyle açıklıyor:
Faridai adile, Kitaba ve sünnete uygun ilimdir. İcmaa ve Kıyasa işarettir. Çünkü, İcma ve Kıyas, Kitaptan ve Sünnetten çıkarılmaktadır. Bunun için, İcma ve Kıyas, Kitaba ve Sünnete eşit tutuldu, Faridai adile denildi. Böylece, ikisi ile amel etmenin vacib olduğu tembih edildi. Hadis-i şerifin manası, dinin kaynağı dörttür: Kitab, Sünnet, İcma ve Kıyas demek oldu. (Eşiat-ül-lemeat)

3- Hz. Ömer, Şüreyh’i kadı olarak gönderirken buyurdu ki:
Allah’ın kitabında açık olarak bildirilene bak. Bunu başkasından sorma! Burada bulamazsan Resulullahın Sünnetine uy! Burada da bulamazsan, ictihad et ve anladığına göre cevap ver!

4- Hz. Ebu Bekre davacı gelince, Allahü teâlânın kitabına bakardı. Burada bulduğuna göre hüküm ederdi. Burada bulamazsa, Resulullahtan işittiğine göre cevap verirdi. İşitmemiş ise, Eshab-ı kiramdan sorup, Onların icması ile hüküm ederdi.

5- Abdullah ibni Abbasa bir şey sorulunca cevabını Kur'an-ı kerimde bulup, cevap verirdi. Kur'an-ı kerimde bulamazsa, Resulullahtan işittiğini söylerdi. İşitmemiş ise, Hz. Ebu Bekir ile Hz. Ömer’e sorardı. Cevap alamaz ise, kendi reyi ile bulup hüküm ederdi.

Müctehid âlimlere sormak, dört mezhep imamlarına sormak demektir. Birkaç vesikası şöyledir:

Bir mezhebi taklit etmenin vacib olduğunu gösteren dört delil:
1- Birinci delil:
Eshab-ı kiramın asrından ve ondan sonraki asırdan, bu zamana kadar, bütün Müslümanlar, dört mezhepten birini taklit etti. Bunda icma hasıl oldu. Şu hadis-i şerifler bu icmanın sahih olduğunu göstermektedir:
(Ümmetim dalalet olan bir şeyde icma yapmaz!) [İ.Ahmed]
(Allahü teâlânın rızası, icmadadır. Cemaatten ayrılan, Cehenneme gider.) [İbni Asakir]
(Cemaatten ayrılan, yüzüstü Cehenneme düşer.) [Taberani]

2- İkinci delil:
Bir âyet-i kerime meali:
(O gün, her fırkayı imamları ile çağırırız!) [İsra 71]
Kadı Beydavi hazretleri, bu âyet-i kerimenin tefsirinde, (Her ümmeti Peygamberleri ve dinde uydukları imamların isimleri ile çağırırız) buyuruyor. Medarik’te de böyle yazılıdır. Mealim-üt-tenzil tefsirinde (İbni Abbas, kendilerini dalalete veya hidayete sürükleyen devlet reisleri ile çağrılır dedi. Said bin Müseyyib ise, her kavim, kendilerini hayra ve şerre sürükleyen reislerinin yanına toplanırlar dedi) demektedir. Tefsiri Hüseyni’de ve Ruh-ul-beyan’da (Mezhebinin imamı ile çağrılırlar. Mesela, ya Şafii yahut ya Hanefi denilir) demektedir.

Bundan anlaşılıyor ki, kâmil olan imamlar kendilerine tâbi olanlara şefaat edeceklerdir.

Görülüyor ki, kıyamet günü, herkes mezhep imamının ismi ile çağrılacaktır. İmam, kendisini taklit edene, şefaat edecektir. Dört mezhep imamlarının her biri böyle yüksek idi. Allahü teâlâ, Lokman suresinin 15. âyetinde, (Bana inabet edenin yoluna tâbi ol) buyurdu. Bu dört büyük imamın, Allahü teâlâya inabet etmiş oldukları sözbirliği ile bildirilmiştir.

3- Üçüncü delil:
Bir âyet-i kerime meali:
(Hidayet yolunu öğrendikten sonra, Peygambere uymayıp müminlerin yolundan ayrılanı, saptığı yola sürükleriz ve çok fena olan Cehenneme sokarız!) [Nisa 114]

İmam-ı Şafii hazretlerine İcmaın delil olduğunu gösteren âyet hangisidir diye sordular. Cevap olarak, bu âyeti gösterdi. Bu âyet, müminlerin yolundan ayrılmayı haram ettiği için, bu yola uymak vacib olur.
Medarik tefsirinde, bu âyet-i kerime açıklanırken, (İcmaın delil olduğunu ve Kitaptan, Sünnetten ayrılmak caiz olmadığı gibi, icmadan ayrılmanın da caiz olmadığını bu âyet göstermektedir) buyurulmaktadır.

Beydavi tefsiri de, bu âyeti açıklarken, (Bu âyet, icmadan ayrılmanın haram olduğunu gösteriyor. Müminlerin yolundan ayrılmak haram olunca, bu yola uymak vacib olur) buyuruyor. Bu ümmetin salihleri, âlimleri, (Bir mezhebi taklit etmek vaciptir. Mezhepsiz olmak büyük günahtır) dediler. Âlimlerin bu sözbirliğinden ayrılmak, bu âyet-i kerimeden ayrılmak olur. Çünkü, Allahü teâlâ mealen buyuruyor ki:
(Siz, insanlar için hayırlı ümmetsiniz! İyi şeyleri emreder, kötü şeyleri men edersiniz.) [Âl-i İmran 110]

Bu ümmetin âlimleri mezhepsizliğin kötü olduğunu bildirdiler. Bunun için, mezhepsiz olmak caizdir diyerek, âlimlerin bu sözlerinden ayrılan, bu âyet-i kerimeyi inkâr etmiş olur.

Bazı mezhepsizler, (Edillei şerıyye)nin dört kaynağından yalnız ikisine uyduklarını söylüyorlar. Diğer ikisini kabul etmiyorlar. Böylece, Müslümanların çoğunun yolundan ayrılıyorlar. (Ehl-i sünnet vel-cemaat) yolundan sapıyorlar.

4- Dördüncü delil:
Bir âyet-i kerime meali:
(Bilmiyorsanız, zikir ehline sorunuz!) [Nahl 43, Enbiya 7]

Bu âyet-i kerime, ibadetlerin ve işlerin nasıl yapılacağını bilmeyenlerin, bilenlerden sorup öğrenmelerini emretmektedir. Âyet-i kerimede, sorup öğrenmek herkesten ve din cahillerinden değil, bilinmeyenleri âlimlerden sormak emrolunmaktadır. Bunun için, bir kimse, yapacağı şeyi, Kur'an-ı kerimde ve hadis-i şeriflerde arayamaz, mezhebin âlimlerinin kitaplarından okuyup öğrenmesi lazım olur. Okuyup öğrendiğine göre yapan kimse, o müctehidi taklit etmiş olur. Müctehide uymaz ise mezhepsiz olur.
  Kuslar gibi ucmasini baliklar gibi yüzmesini ögrendik amma kardesce yasamasini ögrenemedik

Çevrimdışı müteallim

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 4785
  • gizli mahzenlerde kalan tarihin yeni adresi
    • www.Libv- kamp-lintfort.de
Ynt: Mezheplerle Alakalı Yeni Yazı Dizimiz Okuyunuz
« Yanıtla #26 : 24 Ocak 2008, 14:13:55 »
26.Dört mezhebe uymak

 İşlerimizin bir kısmını Hanefi’ye, bir kısmını Maliki’ye, bir kısmını Şafii’ye, bir kısmını da Hanbeli’ye uyarak yapsak dört mezhebin dördüne de uymuş olmaz mıyız?

C.
Hayır uymuş olmayız. Hatta hiçbirine inanmamış oluruz. Hatta, hepsinin yani dinde söz sahibi mutlak müctehidlerin üzerinde kendimizi görmüş ve buna göre hareket etmiş oluruz.

Din kitaplarımızda buyuruluyor ki:
Bir işi bir mezhebe göre yapmaya başladıktan sonra, bu işi ve buna bağlı olan işleri yapmaya devam ederken, bu mezhebi taklit etmekten vazgeçmenin yasak olduğu sözbirliği ile bildirilmiştir. (İbnül Hümam Tahrir-ül-üsul, İbnül-Hacib Muhtasar-ül-üsul, Alâüddin-i Haskefî Dürr-ül-muhtar)

Bir mezhebi taklit edenin, hep ona tâbi olması vaciptir. Zaruret olmadıkça, başka mezhebe göre iş yapması caiz değildir. Bir mezhebe göre amel edenin, bu mezhepten ayrılmasının caiz olmadığı sözbirliği ile bildirilmiştir. (Bahr-ür-raık)

Mutlak müctehid olmayan âlimin, bir mutlak müctehidi taklit etmesi gerekir. (Müsellem-üs-sübut)

Ayn-ül-ülaya yükselmemiş bir âlimin, dört mezhepten birini taklit etmesi vaciptir. Taklit etmezse, doğru yoldan sapar. Başkalarını da saptırır. (İmam-ı Şarani Mizan s.24)

Aminin [müctehid olmayanın] mezhep değiştirmesi caiz değildir. Dilediği bir mezhebi taklit etmesi lazımdır. (Redd-ül-muhtar s.283)

Müctehid olmayan din adamının, hadis-i şeriften anladığı ile amel etmesi caiz değildir. Çünkü, hadis-i şeriflerin mensuh veya tevilli yahut muhkem olduğunu ayıramaz. (İkt-ül-ceyyid, Muhtasar)

Bir kimsenin, taklit ettiği mezhebi, yani ona uygun iş yapmaya başladığı mezhebi terk etmesinin caiz olmadığı sözbirliği ile bildirilmiştir. (İbni Hümam Tahrir)

İbadetlerde ve ictihad ile yapılan işlerde, dört mezhepten birini taklit eden kimse, böyle yaptığı işi, Allahü teâlânın emrine uygun olarak yapmış olur. (Mevlana Abdüsselam Cevhere şerhi)

Taklit etmekte olduğu mezhebe uygunsuz iş yapmaya, hiçbir âlim caiz demedi. (Kimya-yı saadet)

İslam dininin binası, bu dört direk üzerine kurulmuştur. Bir kimse, bu dört yoldan birine girerse ve bu dört kapıdan birini açarsa, başka yola geçmesi ve başka kapıya sarılması, abes ve lehv olur. İşlerinin düzenini bozmuş, doğru yoldan ayrılmış olur. Âlimlerin sözbirliği ve ahir zamanda Müslümanlara en uygun yol, dört mezhepten birini taklit etmektir. Din ve dünyanın düzeni böyle olur. Herkes, önceden dilediği mezhebi seçer. O mezhebi taklide başladıktan sonra, bunu bırakıp, başka mezhebe geçmek, hiç şüphesiz, birinci mezhebe suizan etmek olur. İşler ve sözler bozulur, karışır. Sonra gelen âlimler, bunu sözbirliği ile bildirdiler. Doğrusu da budur, hayır bundadır. (Abdülhak-ı Dehlevi Sıfr-üs-seadet şerhi)

Mutezile gibi, hak yolun çeşitli olduğuna inananlar, aminin [cahilin] mezhepleri dilediği gibi karıştırabileceğini söylediler. Ehl-i sünnet âlimleri, aminin belli bir imama uyması lazım olduğunu bildirdiler. Keşf kitabı, bunu uzun anlatmaktadır. Her mezhepte mubah olanları, kolay olanları araştırıp, bunları yapmaya, mezhepleri Telfik denir. Böyle yapan, fasık olur. Said bin Mesudün Tahavi şerhi bu hususu ayrıntılı şekilde anlatmaktadır. (İmam-ı Kuhistani Muhtasar-ı Vikaye şerhi)

  Kuslar gibi ucmasini baliklar gibi yüzmesini ögrendik amma kardesce yasamasini ögrenemedik

Çevrimdışı müteallim

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 4785
  • gizli mahzenlerde kalan tarihin yeni adresi
    • www.Libv- kamp-lintfort.de
Ynt: Mezheplerle Alakalı Yeni Yazı Dizimiz Okuyunuz
« Yanıtla #27 : 07 Şubat 2008, 00:42:36 »
27.Eski ve yeni âlimler

Peygamber efendimiz, çeşitli hadis-i şeriflerinde buyuruyor ki:
(En iyi, en hayırlı insanlar benim asrımda bulunan Müslümanlar [Eshab-ı kiram]dır. Onlardan sonra en iyileri, onlardan sonra gelenler [Tabiin] dir. Onlardan sonra da en iyiler onlardan sonra gelenler [Tebe-i tabiin] dir. Onlardan sonra gelenlerde yalanlar yayılır. Bunların sözlerine, işlerine inanmayın.) [Buhari] (Bu üç asırdan sonrakiler, bunlardan nakil yapmadıkça onlara itibar edilmez.)

(Her asır, önceki asırdan daha bozuk olur. Böylece kıyamete kadar hep bozulur.) [Hadika] (Gün günü aratıyor, gittikçe bozuluyor. Artık asrı saadetin gelmesi mümkün değildir.)

(Allah’ın sâlih kulları birbiri ardından ahirete göçer; geride arpa ve hurmanın döküntüleri gibi değersizler kalır. Allahü teâlâ onlara hiç kıymet vermez.) [Buhari] (Sonra gelenler, öncekilerden nakil yapmadıkça hiç kıymeti olmaz.)

(Allahü teâlâ bir âlimin ruhunu alırsa, bu İslam’da açılan bir gedik olur. Kıyamete kadar onun boşluğu doldurulamaz.) [Deylemi] (Bir âlimin boşluğu doldurulamadığına göre, artık o devrin âlimlerinin acizliği meydana çıkar.)

(Kıyamete yakın ilim azalır, cehalet artar.) [İbni Mace] (Gittikçe ilim azalacaktır.)

(Ahir zamanda sonra gelenler, önceki âlimleri cahillikle suçlayacaktır.) [İbni Asakir] (Eski âlimleri suçlayanlar, ilimden haberi olmayan cahillerdir.)

Eshab-ı kiramın üstünlüğü ise zaten tartışılmaz. Her bakımdan üstün, her bakımdan âlim ve hepsi de Cennetlik insanlar idi.

Bir âyet-i kerime meali:
(Mekke’nin fethinden önce Allah için mal veren ve savaşan Eshab-ı kiramın, fetihten sonra Allah için veren ve savaşan eshab-ı kiramdan dereceleri daha yüksektir. Hepsinin derecesi eşit değildir. Fakat hepsi için Hüsnayı [Cenneti] söz veriyorum.) [Hadid 10]

Üç hadis-i şerif meali de şöyledir:
(Eshabım gökteki yıldızlar gibidir. Hangisine uyarsanız hidayete erersiniz. Eshabımın ihtilafı [farklı ictihadları] sizin için rahmettir.) [Taberani, Beyheki, İbni Asakir, Hatib, Deylemi, Darimi, İ. Münavi, İbni Adiy]

(Eshabım, cin ve insanların hepsinden daha üstündür.) [Bezzar] (Sonra gelenlerin üstün olması mümkün mü?)

(Eshabım gibi hiç kimse İslamiyet’e hizmet edemez.) [İ. Süyuti] (Dine hizmet etmek, ilim ile, iman ile, ihlas ile, can ve mal vermekle olur. Başkaları bu mertebeye ulaşamaz.)

amma her devirdede islami yenileyen mücedditler olacaktir fakat herkez tarafindan kiymeti bilinmeyebilir.

  Kuslar gibi ucmasini baliklar gibi yüzmesini ögrendik amma kardesce yasamasini ögrenemedik

Çevrimdışı müteallim

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 4785
  • gizli mahzenlerde kalan tarihin yeni adresi
    • www.Libv- kamp-lintfort.de
Ynt: Mezheplerle Alakalı Yeni Yazı Dizimiz Okuyunuz
« Yanıtla #28 : 07 Şubat 2008, 00:46:47 »
28.Müctehid ve müceddid

Sual: Müctehid ve müceddid ne demektir? Herkesçe bilinen müceddidler kimlerdir?
CEVAP
Âyet-i kerime ve hadis-i şeriflerde açıkça bildirilmiş olan din bilgilerini, toplayan, kitaba geçiren; açıkça bildirilmemiş, kapalı bildirilmiş olan bilgileri de anlayıp, açıklayabilen derin âlimlere Müctehid denir.

Hicretten 400 yıl sonra, müctehid yetişmedi. Müctehide ihtiyaç da kalmadı. Çünkü Allahü teâlâ ve Onun resulü Muhammed aleyhisselâm, kıyamete kadar, hayat şekillerinde ve fen vasıtalarında yapılacak değişikliklerin, yeniliklerin şamil olan ahkâmın hepsini bildirdiler. Müctehidler de, bunların hepsini anlayıp, açıkladılar. Sonra gelen âlimler, bu ahkâmın, yeni olaylara nasıl tatbik edileceklerini, tefsir ve fıkıh kitaplarında bildirirler. Müceddid denen bu âlimler kıyamete kadar mevcuttur.

Cahiller ve din düşmanları tarafından Müslümanlar arasına sokulmuş olan hurafeleri, bid’atleri, yanlış inançları, kendilerinden bir şey ilave etmeden dini eski haline getiren müceddidlerdir. Hadis-i şerifte, (Her yüz yılda bir müceddid gelir. Ümmetimin işlerini yeniler) buyuruldu. Mesela, sultanlar içinde Ömer bin Abdülaziz, din bilgilerinde İmam-ı Şafii, tasavvufta Maruf-i Kerhi, esrar bilgilerinde İmam-ı Gazali, feyz vermekte ve harikalar, kerametler göstermekte, Abdülkadir Geylani, hadis ilminde İmam-ı Süyuti, tarikat, hakikat ve akaid bilgilerinin inceliklerini açıklamakta ve kalplere akıtmakta İmam-ı Rabbani, müceddid idiler. Hepsi, İslamiyet’in yayılmasına, kuvvetlenmesine hizmet ettiler. (Mekatib-i şerife)


« Son Düzenleme: 05 Ocak 2013, 10:55:44 Gönderen: Tuğra »
  Kuslar gibi ucmasini baliklar gibi yüzmesini ögrendik amma kardesce yasamasini ögrenemedik