Gönderen Konu: Mızrağın ucunda bir kefen  (Okunma sayısı 2701 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Buka

  • okur
  • *
  • İleti: 59
Mızrağın ucunda bir kefen
« : 07 Ağustos 2008, 18:50:31 »

SELÂHADDİN EYYUBİ, ölüm döşeğinde idi. Kendisinden sonra, yerine geçecek olan oğlu Melik Efdal’i yanına çağırdı ve ona şunları nasihat etti: “Evlâdım sana, bütün iyiliklerin kendisinden geldiği Allah korkusu ile doğrudan ve doğru yoldan ayrılmamayı vasiyet ederim.
Allah’ın emirlerini yerine getirmekte elin gevşek olmasın ve kusur işlemeyesin. Bilesin ki, kurtuluş ancak bundadır.

Kimsenin kanı ile, ellerini kirletme. Halkının emniyeti ve saadeti için çalış. Onları Allah’ın sana bir emaneti bil.

Komutanlarına değer ver. Arkadaşlarını koru.

Herkesin bir gün öleceğini aklından çıkarma. Kimsenin hakkını zayi etme. Kul hakkı, kul affetmedikçe kalkmaz.”

Bu nasihatlardan sonra, vaziyet olarak da şunu istedi:

Kefenimi bir mızrağın ucuna bağlayıp, tellalın eline vereceksin. O, sokak sokak gezecek ve halka şöyle bağıracak:

“İşte ey ahali! Bu Kudüs fatihi Selâhaddin’in kefenidir... Dünyadan, sadece bu kefenle gidecektir. Bundan gayrı mal, mülk, mevkii ve makam, ölüm kapısından öteye geçmeyecektir. Bakın ve ibret alın!”



Zafer Dergisi
Selim Gündüzalp
Ey Beytullah'a sefer edenler, yol tutup gidenler,
Siz bedenlerinizle yürürken, biz yürürüz ruhlarımızla.
Kalmışsak; bizi bağlayan, özrümüz, kaderimizdir.
Özrün kalmaya zorladığı, bırakmadığı bir kimse, 
Bil ki, sefer etmiştir; o da yolcularla gitmiştir.