Gönderen Konu: Nikah ve Talak  (Okunma sayısı 11241 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı müteallim

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 4785
  • gizli mahzenlerde kalan tarihin yeni adresi
    • www.Libv- kamp-lintfort.de
Nikah ve Talak
« : 07 Mart 2005, 03:03:00 »

Ehli kitapla evlenme meselesi.

Öncelikle şunu ifade edelim ki, İslam’da Müslüman erkeğin, ehl–i kitap kadınla evlenmesi caiz olmakla beraber, ister ehl–i kitap olsun isterse başka inancın mensubu olsun, Müslüman olmayan erkeğin, Müslüman bayanla evlenmesi asla caiz değildir. Bunun aksini söyleyen hiçbir alim yoktur. Müslüman kadın ancak kendisi gibi Müslüman erkekle evlenebilir.

Müslüman erkeğin, ehl–i kitap kadınla evlenmesi de aslında ihtilaflıdır. Bir kısım İslam alimi bunun cevazının aksine fetva vermiştir, caizdir diyenler de buna mekruh demişlerdir.

Hz. Ömer, Medayin valisi Huzeyfe (ra)’e evli bulunduğu Yahudi kadını boşamasını yazmıştı. Sebep olarak da, Ehl–i kitap kadınlarla evlenmenin Müslüman kadınlara rağbeti azaltacağını göstermişti.

“İman etmedikçe müşrik kadınlarla evlenmeyin. Beğenseniz bile müşrik bir kadından imanlı bir cariye kesinlikle daha iyidir. İman etmedikçe müşrik erkeleri de (kızlarınızla) evlendirmeyin. Beğenseniz bile, müşrik bir kişiden inanmış bir köle kesinlikle daha iyidir. Onlar (müşrikler) cehenneme çağırır. Allah ise, izin ve (yardım) ile cennete ve mağfirete çağırır. Allah, düşünüp anlasınlar diye ayetlerini insanlara açıklar.” (Bakara, 2/221)

Ayette geçen “müşrik” ifadesine kimlerin girdiğini izah etmeden “şirk”in ne anlama geldiğini ifade edelim.

İmanın zıddı demek olan “şirk” Allah’a eş, ortak koşmak demektir. Bir çok ayetten de ehl–i kitabın bu “şirk”i işlediğini yani Allah’a ortak koşarak “müşrik” olduğunu öğreniyoruz.

Ehl–i kitabın şirk işlediğine dair bir çok ayetten bir kaçı:

“Yahudiler ‘Uzeyr Allah’ın oğludur’, Hıristiyanlar da ‘İsa Allah’ın oğludur’ dediler. Bu, onların ağızlarından geveledikleri cahilce sözlerdir. (Sözlerini) daha önce kafir olmuş kimselerin sözlerine benzetiyorlar. Allah onları kahretsin! Nasıl da (Haktan batıla) döndürüyorlar.” (Tevbe, 9/30)

“(Yahudiler) Allah’ı bırakıp bilginlerini (hahamlarını); (Hıristiyanlar) da rahiplerini ve Meryem oğlu Mesih’i (İsa’yı) Rabler edindiler... O bunların ortak (şirk) koştukları şeylerden uzaktır.” (Tevbe, 9/31)

“Geçekten, Allah Meryem’in oğlu İsa’dır” diyenler kâfir olmuşlardır.” (Maide, 5/72)

Yukarıdaki ayetlere daha başkalarını da eklemek mümkün olmakla beraber bu kadarla iktifa ederek şunu rahatlıkla söylemek mümkündür ki, Lat,ı, Menat,ı, Hubel’i ve Uzza’yı (Arapların tapındığı meşhur putlar) Allah’a ortak koşmak şirk olduğu gibi, yine Allah’a ruhbanları, Uzeyr’i, Meryem’i ve oğlu İsa’yı ortak koşmak da şirktir. Hayır şirk değildir derseniz putlara tapan Arapları da şirk kapsamından çıkarmak, onlara ve diğerlerine “müşrik” demememiz gerekir ki, o zaman da “şirk” diye bir kavrama gerek kalmaz.

Bütün bu izahlardan sonra konuya geçersek.

Bakara suresindeki evlilikle ilgili yasaktan sonra inen Maide suresinin 5. ayeti ile de ehl–i kitap bir kadının Müslüman bir erkekle evlenmesine izin verilmiştir.

Yani Bakara suresindeki: “(Ey iman edenler) Allah’a eş tanıyan kadınlarla onlar iman edinceye kadar evlenmeyin.” (Bakara, 2/221) ayeti, Maide suresindeki: “...Kendilerine sizden önce kitap verilenlerden yine hür ve iffetli kadınlar dahi, siz onların mehirlerini verip nikah edince (size helaldir.)” (Maide, 5/5) ayetiyle hususileşmiş oldu.

Bu görüşlere rağmen aksi görüşte olanlar da vardır.

Abdullah İbn–i Ömer’in bu konudaki şu meşhur sözünü hatırlatmak isterim. Kendisine bir Müslüman erkeğin Yahudi veya Hıristiyan kadınla evlenmesi konusu sorulduğunda söylediği şu söz çok manidardır: “Allah müşrik kadınları Müslüman erkeklere haram kılmıştır. Ben bir kadının “Rabbim İsa’dır, demesinden daha büyük bir şirk bilmiyorum.” Bu sözü ölçü kabul eden İmamiyye mezhebinin tamamı ve bir kısım Zeydiye mezhebi mensubu, Maide suresinin beşinci ayetinin Bakara 221. ayetiyle mensuh olduğunu kabul edip; özel hüküm genel hükümle geçersiz kılınmıştır. Okunuşu, sonra olsa da, iniş olarak Bakara 221. Ayet daha öncedir, demişlerdir. (Bakınız, Alusî, Ruh’ul Meanî, c.2, s.179)

Hz. Peygamber (as)’ın evlilikle ilgili buyurduğu şu hadis–i şerife göre Müslüman’ın, evlilikte yine Müslüman kadını tercih etmesi sünnet kabul edilmiştir.

“Kadın dört meziyet için nikahlanır; Malı için, soyu için, güzelliği için ve dini için. Ama sen dindar olanı (Allah’ın emirlerine riayet edeni) seç ki, elin bereketli olsun.”

İman Şafii ve İmam Malik’e göre ehl–i kitap kadınla evlenmek mekruh kabul edilmiştir.

Yukarıda zikrettiğimiz İbni Ömer (ra)’ın ifadesi ve yorumu da bir başka delildir.

Bütün bunların yanında Müslüman kadının hem ehl–i kitapla, hem de başka müşrik erkekle evlenmesine asla müsaade edilmemiştir. Yani Müslüman bir kadın ancak kendisi gibi Müslüman bir erkekle evlenebilir.

“İman etmedikçe müşrik erkekleri, de (kızlarınızla) evlendirmeyin.” Bakara, 2/221)

Bu “müşrik erkek” ister kitap ehlinden olsun ister başka inanç mensubu olsun fark etmez.

Hz. peygamber (as) da şöyle buyurur:

“Biz kitap ehli olan kadınlarla evleniriz, onlar bizim kadınlarımızla evlenemezler.”

İslam alimlerinin ehl–i kitap kadınlarla evlenmesine verdikleri cevaz, İslam’ın güçlü ve Müslümanların her türlü tehlikelerden emin oldukları dönemde, İslam’ın yayılmasını hedefleyen bir cevazdır. Bugün ise bu geçerli değildir. Çünkü çeşitli maddi sebeplerden dolayı ehl–i kitap kadınlarla evlenen bir çok Müslüman erkek maalesef eşlerini Müslüman yapmak şöyle dursun zamanla kendi dinlerinden olmuşlardır.

Bundan birkaç ay önce Papa’nın bu yasaktan yola çıkarak yaptığı şu açıklama çok manidardır:

“İslam ırkçı bir dindir. Zira Müslüman bir erkeğin ehli kitap kadınla evlenmesine izin veriyor ama, ehli kitap bir erkeğin Müslüman bir kadınla evlenmesine izin vermiyor.”

Papa’nın basına yansıyan bu açıklamasından birkaç hafta sonra Urfa’da Müslüman bir kadının bir papazla evlendirilmesi çok ilginçt bir tesadüftü.

Yine yukarıda Hz. Ömer’in Hz. Huzeyfe ile ilgili kararı şunu göstermektedir ki, İslam’ın ve Müslümanların durumu, Müslüman erkeğin ehl–i kitap kadınla evlenebilmesi hakkındaki müsaadede bir ölçü olarak kabul edilmiştir.

Özellikle günümüz ortamında bu konu çok daha hassas bir hal almaktadır.

Yani Hz. Ömer (ra)’ın yaptığı uygulama günümüz için çok daha gereklidir.

Müslüman aile yapısını yıkmayı hedefleyenlerin oyununa gelmemek lazım. Avrupa’nın değişik ülkelerinde Müslüman olmayan kadınlarla yapılan evliliklerin hangi vahim sonuçları doğurduğunu çok kere gördük. Başlangıcı çok masum ve haklı sebeplere dayanıyor gibi görülen bu evlilikler daha sonra boşanmayla bile son bulmamakta çok daha vahim sonuçlar doğurmaktadır.
« Son Düzenleme: 08 Ekim 2008, 10:41:39 Gönderen: mystic »
  Kuslar gibi ucmasini baliklar gibi yüzmesini ögrendik amma kardesce yasamasini ögrenemedik

Çevrimdışı müteallim

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 4785
  • gizli mahzenlerde kalan tarihin yeni adresi
    • www.Libv- kamp-lintfort.de
NIKAH VE TALAK
« Yanıtla #1 : 09 Nisan 2005, 02:28:03 »
ehli kitap ile evlilik


Böyle meseleler, bilhassa 1960’dan sonraki senelerde işçilerimizin Avrupa’ya gitmeye başlamasından sonra gündeme gelir oldu.

Önce, Müslüman Türk erkekleri Hıristiyan kadınlarla evlenmeye başladılar.

Sonra, Müslüman kadınlardan da Hıristiyan erkeklerle evlenenler oldu.

En son da, Türkiye’den tanınan bir ailenin kızı, yine tanınan bir Alman devlet adamının oğluyla evlendi.

Ve ortaya bir soru atıldı: Böyle evliliklerin İslam’a göre hükmü nedir?

Dinimize göre bu evlilikler oluyor mu?

Olmuyor da,

– Erenler, abdestsiz namaz olur mu? diye sorulan Bektaşi’nin,

– Ben kıldım oldu, dediği gibi, olmasa da oldu mu sayılıyor?

Sayın okuyucular, aslolan, kadın olsun erkek olsun, Müslümanların Müslüman olanlarla evlenmeleridir.

Ancak, Müslüman erkekler için sınır biraz daha geniştir.

Onlar, kitap ehli yani Hıristiyan veya Yahudi kadınlarla evlenebilirler.

Ne var ki, Hazret–i Ömer (ra) Efendimiz, bunu bile mekruh görmüştür. Yani böyle evlilikler ancak mekruh olarak caizdir.

Mekruh, “Allah ve Resulü tarafından hoş karşılanmayan, sevilmeyen, tasvip edilmeyen, kerih görülen şey” demektir.

Esas konumuz, Müslüman kadınların Müslüman olmayan erkeklerle evlenip evlenemeyeceği meselesiydi.

Kesin hüküm şudur:

Müslüman bir hanımın, Müslüman olmayan bir erkekle evlenmesi, Mümtehine Suresi 10. ayete göre açıkça yasak edilmiş olup, caiz değildir.

Nikah da yapılsa, o nikah nikah sayılmaz.

Böyle bir nikahın (!) duasını yapmak ise, kabul olmayacak duaya amin dedirtmekten ibarettir.

Buna rağmen evlenilir ve nikah yapılırsa ne olur?

Bektaşi’nin dediği gibi, “Biz evlendik, oldu” olur.
  Kuslar gibi ucmasini baliklar gibi yüzmesini ögrendik amma kardesce yasamasini ögrenemedik

Çevrimdışı müteallim

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 4785
  • gizli mahzenlerde kalan tarihin yeni adresi
    • www.Libv- kamp-lintfort.de
NIKAH VE TALAK
« Yanıtla #2 : 24 Mayıs 2005, 02:00:48 »
İSLAMDA EVLENMENİN HÜKMÜ

İslamda evlenmenin hükmü üç kısımdır: Vacip, sünnet ve mübahtır.

 

1- Bir kimsenin şehveti galebe çalıp günaha girmekten endişe ederse evlenmesi vaciptir.

2- Bir kimse şehvet hissine sahip olur, fakat iradesi kuvvetli olduğundan günaha girmesi söz konusu olmazsa maddi durumu müsaid olduğu takdirde evlenmesi sünnettir. Peygamber (sav) şöyle buyuruyor: "Ey gençler cemaatı! Sizden evlenmeye gücü yeten evlensin. Çünkü evlenmek gözü haramdan en çok çevirici ve ırzı en ziyade koruyucudur. Evlenmeye gücü yetmeyen oruç tutsun. Çünkü oruç onun için şehvet kırıcıdır" (Buhari, Müslim). İmam-ı Şafii (ra) şöyle diyor: "İradesi kuvvetli olduğundan harama girmekten endişesi olmayan kimsenin evlenmeyip ibadetle meşgul olması daha iyidir. Çünkü Cenab-ı Allah Kur'an-ı Kerim'de Hz. Yahya'yı "Hasun" –kadınlara karışmayan- kelimesiyle meth ve sena ediyor."

3- Bir kimse yaşlı veya cinsi iktidarı zayıf olursa evlenmesi mübah ise de, evlenmemesi daha iyidir. Çünkü evlenme gereği olmadığı halde ağır bir yük altına girmiş olur (al-Müğni li ibn Kudame).
  Kuslar gibi ucmasini baliklar gibi yüzmesini ögrendik amma kardesce yasamasini ögrenemedik

Çevrimdışı müteallim

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 4785
  • gizli mahzenlerde kalan tarihin yeni adresi
    • www.Libv- kamp-lintfort.de
NIKAH VE TALAK
« Yanıtla #3 : 22 Mart 2006, 00:52:25 »
KÜTÜBÜ SITTEDEN TALAK ILE ALAKALI HADISI SERIFLER

4015 - İbnu Abbas radıyAllahu anhüma demiştir ki: "Bir erkek hanımına bir defada "Sen üç talakla boşsun!" dese, bu bir talâk sayılır."

Ebu Davud, Talak 10, (2197).

4016 - Rezin'in zikrettiği bir rivayette (İbnu Abbas şöyle demiştir): "Erkek hanımına (aynı anda üstüste): "Sen boşsun, sen boşsun, sen boşsun" diye üç kere söylerse, bu bir boşama sayılır, yeter ki bunlarla birinci defaki söylediği "Sen boşsun!" sözünü te'kid etmeyi kastetmiş olsun veya, hanımıyla henüz gerdek yapmamış olsun."

4017 - İbnu Abbas radıyAllahu anhüma'nın anlattığına göre, bir adam kendisine gelip: "Ben hanımımı yüz talakla boşadım, bu hususta fikriniz nedir (bana bir şey gerekir mi)?" diye sordu. Benden şu cevabı aldı: "Kadın senden üç talakla boşanmıştır. Geri kalan doksan yedisi ile Allah'ın ayetleriyle alay etmiş oluyorsun."

Muvatta, Talak (2, 552).

4018 - Mahmud İbnu Lebid radıyAllahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'a bir adamın hanımını üç talakla birden boşadığını haber verdiler. Öfke ile kalkıp: "Daha ben aranızda iken Allah'ın kitabıyla mı oynanıyor?" buyurdu. Derken birisi kalkıp: "Ey Allah'ın Resulü, onu öldürmeyeyim mi?" dedi."

Nesai, Talak 6, 142).

4019 - Abdullah İbnu Yezid İbni Rükâne an ebihi an ceddihi anlatıyor: "Dedim ki: "Ey Allah'ın Resûlü, (vAllahi) ben hanımımı kesinlikle boşadım."

"Peki bununla ne kasdettin?" diye sordu. "Bir (talak) kastettim" dedim. Bunun üzerine:

"Bununla bir kastettiğine dair Allah'a yemin eder misin?" dedi. Ben de: "VAllahi bununla sadece bir talak kastettim" dedim. Bunun üzerine: "O halde bu senin kastettiğin şekildedir!" buyurdu ve kadını ona geri verdi. O ise, hanımı ikinci kere Hz. Ömer radıyAllahu anh zamanında, üçüncü kere de Hz. Osman radıyAllahu anh zamanında boşadı."

Tirmizi, Talak 2, (1177); Ebu Davud, Talak 10, (2196), 14, (2206, 2207, 2208).

4020 - İmam Malik'e ulaştığına göre, Ömer İbnu'l-Hattab radıyAllahu anh'a, Irak'tan yazılarak sorulmuştur: "Bir erkek hanımına: "Senin ipin (benim elimde değil), boynundadır (dilediğin yere gidebilirsin)" dedi. (Bunun hükmü nedir, hanımı boş mu değil mi?)" Hz. Ömer bunun üzerine oradaki me'muruna: "Hacc mevsiminde beni Mekke'de bulmasını emret!" diye yazdı. Hz. Ömer radıyAllahu anh tavaf yaparken, adam yanına gelip selam verdi. Hz. Ömer ona: "Sen kimsin" diye sordu. Adam kendini tanıtarak: "Ben seni bulmamı emrettiğin (Iraklı) kimseyim!" dedi. Bunun üzerine Hz. Ömer: "Ben sana şu Beyt-i Muazzama'nın Rabbi adına soruyorum: "İpin boynundadır!" derken ne kastettin?" dedi. Adam: "Sen bu mukaddes mekandan başka bir yerde yemin verseydin sana doğruyu söylemezdim. Ben bununla ayrılık kastetmiştim" dedi. Hz. Ömer radıyAllahu anh: "Bunun hükmü senin kastettiğin şeydir" buyurdu."

Muvatta, Talak 5, (1, 551).

4021 - Nafi anlatıyor: "İbn Ömer radıyAllahu anhüma haliyye ve beriyye hakkında derdi ki: "Bunlardan her biri üç kere boşanmış sayılır."

Muvatta, Talak 7, (1, 552).

4022 - İmam Malik'e ulaştığına göre: "Hz. Ali radıyAllahu anha karısına: "Sen bana haramsın" diyen erkek hakkında: "Bu adam hanımını üç talakla boşadı" diyordu."

Muvatta, Talak 6, (1, 552).

4023 - İbnu Abbas radıyAllahu anhüma anlatıyor: "Kim hannımını (kendine) haram kılarsa, bu, (boşanma ifade eden) bir şey değildir, bu söz bir yemindir, yemin kefaretinde bulunur. Nitekim ayet-i kerime'de Cenab-ı Hak; "Allah'ın Resulünde sizin için güzel örnek vardır." (Ahzab 21) buyurmuştur."

Buhari, Talak 8, Tefsir, Tahrim 1; Müslim, Talak 19, (1473); Nesai, Talak 16, (6, 151).

4024 - Yine Nesai'de şu rivayet mevcuttur: "Bir adam İbnu Abbas radıyAllahu anhüma'ya gelerek: "Ben hanımımı kendime haram kıldım! (Ne yapayım, hükmü nedir?)" diye sordu. İbnu Abbas: "Yalan söyledin, o haram değildir" dedi ve şu ayeti okudu. (Mealen): "Ey Peygamber, Allah'ın sana helal kıldığını sen niye kendine haram ediyorsun?" (Tahrim 1).

İbnu Abbas ayeti okuduktan sonra dedi ki: "Sen, bu sayılan kefaretlerin en ağırı olan köle azadını yerine getireceksin."

Nesai, Talak 16, (6, 151).

4025 - İmam Malik'e ulaştığına göre, bir adam İbnu Ömer radıyAllahu anhüma'ya gelerek: "Ben, hanımımın işini kendi eline koydum, o da kendini (benden) boşadı. Bu hususta ne dersiniz?" diye sordu. İbnu Ömer radıyAllahu anhüma: "Ben, kaadının yaptığı gibi olduğuna kaniyim" deyince adam: "Ey Ebu Abdirrahman, böyle yapma!" diye itiraz etti. İbnu Ömer ise: "Bunu ben değil, sen yaptın!" diye cevap verdi."

Muvatta, Talak 10, (2, 553).

4026 - Harice İbnu Zeyd anlatıyor: "Ben Zeyd İbnu Sabit radıyAllahu anh'ın yanında oturuyor idim. Muhammed İbnu Ebi Atik gözlerinden yaşlar boşandığı halde ona uğradı. Zeyd radıyAllahu anh: "Neyin var?" diye sordu: "Ben, dedi, hanımımın işini kendine bırakmıştım, o da beni bıraktı."

"Peki (boşanma işini ona bırakmaya) seni sevkeden şey ne idi?" dedi. Muhammed İbnu Ebi Atik:

"Kader!" deyince, Zeyd: "Dilersen hanımına dönersin, zira bu bir (talak)dır. Sen ise ona (kadına) daha çok hak sahibisin" fetvasını verdi."

Muvatta, Talak, 12, (2, 554).

4027 - Mesruk rahimehullah demiştir ki: "O beni ihtiyar ettikten sonra hanımımı bir veya yüz veya bin defa muhayyer kılmama aldırmam. Nitekim Hz. Aişe'ye sordum da bana: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm bizi muhayyer bırakmıştı. (Hepimiz onu ihtiyar ettik.) Bu, talak mıydı?" diye cevap verdi."

Buhari, Talak 5; Müslim, Talak 25, 1477; Ebu Davud, Talak 12, (2203); Tirmizi, Talak 4, (1179); Nesai, Nikah 2, (6, 56).

DUHULDEN (GERDEKTEN) ÖNCE BOŞAMA

4028 - Tavus rahimehullah anlatıyor: "Ebu's-Sahbâ (adında birisi) İbnu Abbas radıyAllahu anhüma'ya (sık sık sualler sorardı). Bir defasında: "Bir kimsenin, hanımını duhülden (temastan) önce üç kere boşaması halinde, alimlerin bunu, bir talak addettiklerini bilmiyor musunuz?" dedi. İbnu Abbas radıyAllahu anh şu cevabı verdi: "Elbette biliyorum. Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm, Hz. Ebu Bekir devirlerinde ve Hz. Ömer radıyAllahu anhüma'nın hilafetinin de ilk yıllarında, bir erkek hanımını, daha onunla temastan önce boşayacak olsa, bu bir tek talak addediliyordu. Hz. Ömer, insanların talaka düşkünlüklerini görünce: "Erkeklerin aleyhine olarak bu talaklara müsaade ediyorum" dedi."

Müslim, Talak 17, (1472); Ebu Davud, Talak 10, (2199, 2200); Nesai, Talak 8, (6, 145).

4029 - Muhammed İbnu İyas İbnu'l-Bukeyr anlatıyor: "Bir adam karısını, temastan (gerdekten) önce üç talakla boşadı. Sonra da onunla nikahının devamını uygun gördü. Fetva sormaya gitti, ben de beraberinde idim. İbnu Abbas ve Ebu Hüreyre radıyAllahu anhüm'ün yanlarına geldi. Onlar: "Senden başka bir erkekle evlenmedikçe o hanımla evlenmen mümkün değil!" dediler. Adam, "İyi ama ben onu bir talakla boşadım" dedi. İbnu Abbas radıyAllahu anhüma: "sen, kendine ait fazlalığı elinden bırakmışsın!" buyurdu."

Muvatta, Talak 37, 39, (2, 570, 571); Ebu Davud, Talak 10, (2198). Bu metin Muvatta'daki metindir.

4030 - Ata İbnu Yesar rahimehullah anlatıyor: "Bir adam Abdullah İbnu Amr İbni'l-As radıyAllahu anhüma'ya, temastan (gerdekten) önce hanımını üç talakla boşayan kimsenin durumunu sordu. Ata rahimehullah der ki: "Ben bâkirenin talakı birdir" dedim. Ancak Abdullah bana dedi ki: "Sen hikayecisin (kafadan attın). Bir talak, talak-ı bâinle kadını boş kılar, üç ise, kadını bir başkasıyla evlenip ondan boşanıncaya kadar eski kocasına haram kılar."

Muvatta, Talak 33, (2, 570).

HAYIZLI KADININ TALAKI

4031 - İbnu Ömer radıyAllahu anhüma'dan rivayet edildiğine göre, hanımını hayızlı iken boşamış, babası Hz. Ömer radıyAllahu anh, durumu Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'a sormuştur. Aleyhissalatu vesselam da: "Ona emret, hanımına dönsün. Kadın temizleninceye kadar yanında tutsun. Sonra tekrar hayz olup temizleninceye kadar beklesin. Kadın temizlenince boşamak dilerse, temastan önce boşasın. İşte bu, aziz ve celil olan Allah'ın (boşama hususunda) emir buyurduğu iddettir."

Müslim'in bir rivayetinde: "...Ona söyle, hanımına dönsün, sonra onu temizken veya hamile iken boşasın" demiştir.

Buhari, Talak 2, 3, 44, 45, Ahkam 13, Tefsir, Talak 1; Müslim, Talak 1, (1471); Muvatta, Talak 53, (2, 576); Ebu Davud, Talak 4, (2179-2185); Tirmizi, Talak 1, (1175); Nesai, Talak 1, 3, 4, (6, 137-141).

İCBAR EDİLENİN, DELİNİN, SARHOŞUN TALAKI

4032 - Hz. Ebu Hüreyre radıyAllahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Mâtuh ve mükreh ve mecnunun talâkı hariç bütün talaklar caizdir."

Tirmizi, Talak 15, (1191).

4033 - Hz. Ali radıyAllahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Mâtuh ve mükreh'inki hariç bütün talaklar mûteberdir" ve ilave ettiler: "Bilmez misin, kalem üç (kişi)den kaldırılmıştır: İfakat buluncaya kadar "mecnûn"dan, idrak edinceye kadar "çocuk"tan, uyanıncaya kadar "uyuyan"dan."

Buhari, Talak 11. Bab karşılığında senetsiz olarak kaydedilmiştir.

4034 - Yine Buhâri'nin Hz. Osman radıyAllahu anh'tan kaydettiği diğer bir rivayette şöyle buyrulmuştur: "Ne sarhoşun ne de mecnunun talakı muteber değildir."

Buhari, Talak 11, Bab karşılığInda senetsiz olarak kaydedilmiştir.

4035 - Yine Buhari'nin İbnu Abbas radıyAllahu anhüma'dan kaydettiği bir diğer rivayette şöyle buyrulmuştur: "Ne müstekreh ne de mecnun'un talakı muteber değildir."

Buhari, Talak 11, Bab karşılığında senetsiz olarak kaydedilmiştir.


MÜTEFERRİK HÜKÜMLER

4050 - Abdullah İbnu Ömer radıyAllahu anhüma anlatıyor: "Talaku's-sünne (sünnete uygun boşama), kadını temizlik döneminde cimada bulunmadan yapılan boşamadır."

Nesai, Talak 2, (6, 140).

4051 - İmam Malik anlatıyor: "İbnu'l-Müseyyeb'i, Humeyd İbnu Abdirrahmen İbni Avf'ı, Ubeydullah İbni Abdillah ibni Utbe'yi, Süleyman İbnu Yesar'ı dinledim, hepsi de Ebu Hüreyre'nin şöyle söylediğini işitmiş olduklarını bildirdiler: "Ben Hz. Ömer radıyAllahu anh'ı dinledim. Demişti ki: "Bir kadını kocası, bir veya iki talakla boşayıp, kadını (iddeti bitip de başkasına) helal oluncaya kadar bıraksa, kadın da bir başka erkekle evlense, bu ikinci koca ölse veya kadını boşasa, sonra kadın tekrar ilk kocası ile evlense, bu kadın onun yanında, önceden baki kalan talak(lar) üzerine olur."

İmam Malik der ki: "İşte bu, hiç bir ihtilaf olmaksızın kabullendiğimiz sünnettir."

Muvatta, Talak 77, (1, 586).

4052 - Muharrib İbnu Disar, İbnu Ömer radıyAllahu anhüma'dan naklen anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Allah'ın, helal kıldıkları arasında en sevmediği şey talaktır."

Bir diğer rivayette ise şöyle gelmiştir: "Allah'ın en sevmediği helal, talaktır."

Ebu Davud, Talak 3, (2177, 2178).

4053 - Sevban radıyAllahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Hangi kadın, (çok ciddi) bir gerek yokken kocasına boşanma talebinde bulunursa, bilsin ki, cennetin kokusu kendisine haramdır."

Ebu Davud, Talak 18, (2226); Tirmizi, Talak 11, (1187); İbnu Mace, Talak 21, (2055).

4054 - Hz. Aişe radıyAllahu anha anlatıyor: "Erkek hanımını boşamak isteyince hemen boşuyordu. Erkek, yüz ve hatta daha çok kerelerde boşamış olsa, iddeti içerisinde iken, döndüğü takdirde kadın yine de onun hanımı olmaya devam ediyordu. Bu hal şu hadiseye kadar devam etti. Bir adam hanımına: "VAllahi seni ne tam boşayacağım ne de himayeme alacağım, ebedi şekilde böyle tutacağım!" dedi.

Kadın: "Bu nasıl olur?" deyince:

"Seni boşayacağım, iddetin bitmek üzere iken geri döneceğim. (Bu şekilde tekrar edeceğim) cevabını verdi. Kadın bunun üzerine Aişe radıyAllahu anha'ya gidip durumu haber verdi. Aişe, Resûlullah gelinceye kadar cevap vermedi. Durumu O'na anlattı. Aleyhissalatu vesselam da sükût buyurdular. Derken şu ayet indi. (Mealen): "Boşama iki def'adır. (Ondan sonrası) ya iyilikle tutmak, ya güzellikle salmaktır. (Ey kocalar! boşandığınız zaman) onlara (kadınlara verdiğiniz bir şeyi (mehri geri) almanız size helal olmaz..." (Bakara 229). Aişe radıyAllahu anha dedi ki: "Bunun üzerine halk (o günden itibaren) talaka (yeniden yönelip) gözden geçirdi, bir kısmı boşadı, bir kısmı boşamadı."

Tirmizi, Talak 16, (1192).

4055 - İmran İbnu Husayn radıyAllahu anhüma'nın anlattığına göre kendisine, hanımını boşayıp sonra da onunla cima yapan, kadını ne boşadığı ne de rücû ettiği hususunda işhadda (beyanda) bulunmayan bir adam, durumunu sormuş, onun da cevabı şu olmuştur:

"Sen hanımını sünni olmayan talakla boşamışsın, sünni olmayan tarzda geri dönmüşsün. Boşadığına da, döndüğüne de işhadda bulun ve (şahidleme işini) bir daha terketme."

Ebu Davud, Talak 5, (2186); İbnu Mace, Talak 5, (2025).

4056 - Ebu Hüreyre radıyAllahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Bir kadının kız kardeşinin tabağındakini boşaltmak ve kendisi evlenmek için boşanmasını talebetmesi helal değildir. Kendine de (rızık, nafaka nev'inden Allah tarafından) takdir edilen şey vardır."

Buhari, Nikah 53, Kader 4; Müslim, Nikah 38, (1408); Muvatta, Kader 7, (2, 900); Ebu Davud, Talak 2, (2176); Tirmizi, Talak 14, (1190); Nesai, Büyü 19, (7, 258).

4057 - Yine Ebu Hureyre radıyAllahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Üç şey vardır ki onların ciddisi de ciddi, şakası da ciddidir: Nikah, talak, ric'at."

Ebu Davud, Talak 9, (2194); Tirmizi, Talak 9, (1184).

4058 - Abdurrahman İbnu Avf radıyAllahu anh'tan rivayete göre o, "hanımını boşamış, ve onu bir cariye ile nimetlendirmiştir."

Muvatta, talak 45, (2, 573).

5592 - Yine Hz. Câbir radıyAllahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Şurası muhakkak ki kadın, şeytan suretinde gelir, şeytan suretinde gider. Biriniz bir kadında hoşuna giden bir husus görürse, hemen hanımına gelsin; zira bu, nefsinde uyananı giderir."

Müslim, Nikah 9, (1403); Ebu Davud, Nikah 44, (2151); Tirmizi, Nikah 9, (1158).

KIZ İSTEME, NİKÂH DUASI VE NAZAR

5593 - İbnu Ömer radıyAllahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm, kişiyi, kardeşi bir kızı isteme sırasında o kıza talip olmaktan nehyetti. "Ne zaman isteyen vazgeçer veya kendine izin verirse o takdirde tâlib olabilir" buyurdu."

Buhari, Nikah 45; Müslim, Nikâh 49-56, (1412-1414); Muvatta, Nikâh 1, (2, 523); Ebu Dâvud, Nikâh 18, (2081); Nesâî, Nikah 19, (6, 71); Tirmizi, Nikâh 38, (1134).

5594 - İbnu Mes'ud radıyAllahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm bize hâcet duasını öğretti. Şöyleydi: "Hamd Allah'a mahsustur. O'ndan yardım dileriz, O'ndan af talep ederiz, nefsimizin şerlerinden, amellerimizin kötülerinden O'na sığınırız. Allah kime hidayet verirse onu saptıracak yoktur. Allah kimi de saptırmışsa, onu da hidayete erdirecek yoktur. Allah'tan başka ilah olmadığına şehadet ederim. Muhammed'in O'nun kulu ve resûlü olduğuna da şehadet ederim. Ey iman edenler, adını zikrederek birbirinize talepte bulunduğunuz Allah'tan ve aranızdaki akrabalık bağın(ı koparmak)tan korkun! Şurası muhakkak ki Allah üzerinizde murâkıbtır" (Nisa 1). "Ey iman edenler! Allah'tan hakkıyla korkun. Sakın ha müslümanlar olmaktan başka şekilde ölmeyin" (Âl-i İmrân 102). "Ey iman edenler Allah'tan korkun ve sağlam bör söz söyleyin. Tâ ki Allah sizin işlerinizi salaha çıkarsın ve günahlarınızı da affetsin. kim Allah ve Resûlüne itaat ederse büyük bir kurtuluşa ermiş olur." (Ahzab 70-71).

Ebu Davud, Nikah 33, (2118); Tirmizi, Nikah 16, (1105); Nesai, Cum'a 24, (3, 105).

5595 - Hz. Ebu Hureyre radıyAllahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"İçerisinde teşehhüd bulunmayan bir dua, kesilmiş el gibidir."

Tirmizi, Nikâh 16, (1106); Ebu Davud, Edeb 22, (4841).

5596 - Benî Süleym'den bir adam anlatmıştır: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'dan Ümame Bintu Abdilmuttalib radıyAllahu anhâ'yı istedim, onu bana teşehhüd okumadan nikâhladı."

Ebu Davud, Nikah 30, (2120).

5597 - Hz. Câbir radıyAllahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Biriniz bir kadının talibi olunca, onun kendini evlenmeye davet eden yerini görmeye muktedirse, onu hemen yapsın."

Ebu Dâvud, Nikah 19, (2082).

5598 - Hz. Ebu Hureyre radıyAllahu anh anlatıyor: "Adamın biri Ensârdan bir kadınla evlenmişti. Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm: "Kadına baktın mı?" diye sordu. Adam: "Hayır" deyince:

"Git, kadına bak. Çünkü ensarın gözlerinde bir şey vardır!" buyurdular."

Müslim, Nikâh 74, (1424); Nesâi, Nikah 23, (6, 77).
  Kuslar gibi ucmasini baliklar gibi yüzmesini ögrendik amma kardesce yasamasini ögrenemedik

Çevrimdışı müteallim

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 4785
  • gizli mahzenlerde kalan tarihin yeni adresi
    • www.Libv- kamp-lintfort.de
Ynt: Nikah ve Talak
« Yanıtla #4 : 08 Ekim 2008, 01:39:50 »
NİKAHLA İLGİLİ MESELELER

          İslam’a göre evlenme engelleri nelerdir?

        Soru: “Bir erkeğin evlennıesi sürekli veya geçici olarak caiz olmayan hısımları kimlerdir? Hısımlık dışında evlenme engeli var mıdır?”

        Cevap: İslam’da evlenme engelleri sürekli ve geçici olmak üzere ikiye ayrılır. Sürekli olarak evlenme yasağı bulunan hısımlar şunlardır:

    a) Nesep hısımları: Anne, nineler, kızlar, torunlar, kız kardeşler, erkek ve kız kardeşlerin kızları halalar ve teyzeler bu gruba girer

   b) Süt hısımları: Nesep yönüyle haram olanlar süt yönüyle de haram olur. Başka bir deyimle; "Süt emenin kendisi, süt emzirenin nesline haram olur”. Buna göre, yabancı bir kadından süt emen çocuk, bu süt annenin öz çocuğu gibi kabul edilerek, öz çocukları kendi ailesinden kimlerle evlenemezse süt emen çocuk da bunlarla evlenemez. Ancak süt emen çocuğun eşi  dışında diğer aile fertleri ile süt annenin hısımları arasında bir evlenme engeli doğmaz.

    c) Evlilik yoluyla meydana gelen sıhri hısımlar: Üvey anne, gelin, kayın valide ve üvey kızlar bu kapsama girer.

    Yukarıda belirtilenlerle ebedi olarak evlenme yasaklanmıştır.

        Diğer yandan kimi kadınlarla evlenme yasağı geçicidir. Bunlar beş sınıfta toplanabilir:

        a) Evlilik devam ettiği sürece, eşinin kız kardeşleriyle evlenmek. Eşin ölümü veya boşanma durumunda iddet bittikten sonra koca, bekar bulunan baldızı ile evlenebilir. Nitekim Hz. Osman, Allah’ın elçisinin bir kızı ile evli iken, bu eşinin ölümü üzerine Hz. Peygamberin diğer kızı ile evlenmiş ve bu yüzden “zi’nnüreyn (iki nür sahibi)” lakabını almıştır.

         b) Bir kadını, hala ve teyzesi ile bir nikah altında toplamak, Hadiste şöyle buyurulur: “Bir kadınla, hala ve teyzesi bir nikah altında toplanamaz.”

         c) Din ayrılığı: Müslüman kadın veya erkek ateist, inançsız kimse ile evlenerrıez. Müslüman bir erkeğin hristiyan veya yahudi bir kadınla evlenmesi ise caiz görülmüştür.

        d) Üçlü boşanmadan doğan evlenme engeli: İslam’da bir koca eşini en çok üç kez boşayabilir. Böyle bir durumda kadın üçüncü bir erkekle normal olarak evlenip bu ikinci evlilik sona ermedikçe önceki eşine dönemez. Bu geçici evlenme engelini ortadan kaldıran sonraki evliliğe “hulle” denir.

         e) Başkası ile evli olmaktan doğan engel: İslam, kadın için tek evlilik ilkesini benimsemiştir. Bu yüzden kadın için, evli olmak yeniden evlenmesi konusunda geçici bir engeldir.

İddete bağlı evlenme engeli: Evliliğin ölüm, boşanma veya fesih sebeplerinden birisiyle sona ermesi durumunda kadının yeniden evlenebilmek için beklemek zorunda olduğu süreye “iddet” denir. Kadın iddet süresi sona erince serbest kalır ve yeniden evlenebilir.

 Yukarıda belirtilen hısımların dışında kalanlarla hısım ol­sun veya olmasın evlenmek caizdir. Nitekim Allah’ın Rasülü halasının kızı olan Zeynep binti Cahş ile evlenmiş, kendi kızı olan Hz. Fatıma’yı ise amcasının oğlu Hz. Ali ile evlendirmiştir. Diğer yandan yabancı ile evlenmeyi tavsiye etmekte bir sakınca bulunmaz.

 Belediye memurunun kıydığı nikah dini nikah yerine geçer mi?

Soru:“Günümüzde resmi nikah kıyıldıktan sonra bir de dini nikah kıyılmaktadır Aynı kişiler üzerinde iki çeşit nikaha ihtiyaç var mıdır? Resmi nikahla yetinilmesi mümkün müdür?”

Cevap: İslam’da nikahın rükünleri icap ve kabulden ibarettir. İki şahidin hazır bulunması ise nikahın şartıdır. Buna göre akıllı ergin ve müslüman bir erkekle yine akıllı ve ergin bir kız çocuğu iki şahidin yanında biri diğerine evlenme teklif edip, diğeri de bunu kabul etse evlilik akdi meydana gel­miş olur. Hanefilere göre velinin iradesinin eklenmesi şart değil, belki müstehap hükmündedir. Ancak velisiz evlenmede kızın evlendiği erkeğin denklikte kızdan üstün olması ve ayrıca belirlenen mehrin emsal mehirden gahiş gabin ölçüsünde düşük olmaması da gerekir. Aksi durumda kızın aldatıldığı kabul edilerek kızın velisi nikah akdini bozdurabilir.

Buna göre resmi bir nikah memurunun veya bir din adamı­nın hazır bulunması nikahın rükün veya şartlarından değildir. Ancak evlilik işinin bir düzene sokulması ve evlenme engeli bulunanların evlenmeye teşebbüs etmesinin önlenmesi gibi nedenlerle Hz. Peygamber döneminden itibaren nikahların aile büyüklerinin hazır olduğu bir mecliste akdedilmesi bir konuşma ve dua yapılması, arkasından da bir düğün yemeği (velime) verilmesi müstehap görülmüştür.

Günümüzdeki resmi nikahlara gelince; nikah memuru, şartlarını taşıyan ve Türk Medeni Kanununa göre bir evlenme engeli bulunmayan her vatandaşın nikahını akdetmekle yükümlüdür. Buna göre TC. vatandaşı olan bir müslüman hanımla yine TC. vatandaşı olan bir hıristiyan veya yahudi er­keği ya da bir ateist evlenmek istediğinde bunu geri çevirme imkanı bulunmaz. Halbuki böyle bir evlilik islami bakımdan geçersizdir. İki süt kardeşin resmi nikahla evlenmesinde de aynı şeyler geçerlidir. Durum böyle olunca bütün resmi nikahların aynı zamanda dini nikah sayıldığını söylemek mümkün olmaz. Bu yüzden evleneceklerde İslam’ın belirlediği şartların bulunup bulunmadığının bir din adamının denetiminde tesbit edilmesi ve ayrıca İslami bir nikah uygulamasının devam etmesinde yarar vardır. Diğer yandan din adamının evlenecek olanların inançlarını dikkate alarak onları uyarması, belki eksik olan bilgi ve şartlanmaları gidermesi mümkündür.

Sonuç olarak kimi ileri toplumlarda ve Osmanlıların son döneminde başanyla uygulandığı gibi dini ve resmi nikahı birleştirip, insanların inandıkları gibi ve tek nikah akdi ile aile yuvası kurmalarına imkan verilmelidir Bu, din ve vicdan özgürlüğünün gereğidir. Nitekim Endonezya’da 20. yüzyılın başlarında evlenmeye islamın hükümlerini iyi bilen bir kişinin yardımcı olarak katılması kabul edilmiş ve bu kimse son­radan “nikah memurluğu” görevini üstlenmiştir. Bu memur çoğunlukla bir cami görevlisi veya dini bir memurdur.

Nikah akdini yöneten din adamı aynı zamanda şahit yerine geçer mi?

         Soru: “Evlenecek erkek ve kızdan başka tek şahit ve bir de din adamı bulunsa yeterli olur mu?”

    Cevap: Nikahın rükünleri; icap ve kabul, şartları ise; eşler arasında bir evlenme engelinin bulunmaması, icap ve ka­bulün süreklilik bildiren bir üslupla ifade edilmesi ve akit sırasında iki şahidin hazır bulunmasıdır. Şafii mezhebine göre ayrıca kadının yerine velisinin bulunması gerekir.

    Buna göre bir din adamının ya da nikah memurunun ha­zır bulunması nikahın rükün veya şartlarından değildir. Eğer eşlerden birisi veya veli akdin ifasına yardımcı olacak bilgilere sahipse başka bir aracının bulunmasına gerek kalmaz. Bu yüzden de nikahı yöneten din adamı şahitlerden birisi olabilir.

       İslam’da akraba evliliği sakıncalı mıdır?

        Soru: “Kimi bölgelerde bir erkek; amca, dayı ve hala ya da teyze kızı ile evlenmektedir Bunda bir sakınca söz konusu mudur?”

         Cevap: Islam’da evlenilmesi caiz olmayan hısımlar ayet ve hadislerde sayılmış ve bunların kalanlarla evlenmenin he­lal olduğu açıkça ifade edilmiştir. en-Nisa Süresi 23. ve 24. ayetlerde evlenme yasağı bulunan hısımlar sayıldıktan sonra “Bunların dışında, iffetli olarak zina etmeksizin mallarınızla evlenmek istemeniz size helal kılındı’ buyurulur. Buna göre hısımlardan olsun yabancı olsun, haram sayılanların dışında kalan ve başka bir evlenme engeli de olmayan her kadınla evlenmek mümkün ve caizdir Nitekim Allah’ın Rasülü halasının kızı Zeynep binti Cahş ile evlendiği gibi, kendi kızı Hz. Fatıma’yı da amcasının oğlu Hz. Ali ile evlendirmiştir. Eğer bu caiz olmasaydı buna öncelikle Allah’ın elçisinin ve yakın­larının uyması gerekirdi.

        Diğer yandan kimi bilginler yakın hısımlarda olan nişan veya evlilik herhangi bir sebeple bozulduğu takdirde, sıla-ı rahim kesilmesine ve uzun yıllar bitmeyen fitnelerin doğmasına yol açabileceğini dikkate alarak, bu konuda dikkatli olunması­nı ve gerektiğinde yabancı ile evlenmenin tercih edilmesini tavsiye etmişlerdir Kimisi yabancı ile evlenince doğacak nes­1m daha güçlü olacağını söylerken, kimisi de doğacak çocuk­larda sakatlık olabileceğini özür olarak öne sürmüşlerdir

        Ancak şunu belirtelim ki, akraba evliliği öne sürüldüğü gibi önemli zararlar meydana getirecek nitelikte olsaydı bunu İslam’ın yasaklaması, başka bir deyimle evlenme yasağı bulunan hısımların sınırını genişletmesi gerekirdi. Ailede görülebilen kimi kalıtım hastalıklarının çocuklarda daha güçlü olarak ortaya çıkacağı konusu tartışmalıdır. Nelerin kalıtım yoluyla geçeceği ve böyle bir tehlikenin olup olmadığı günü­müzde önceden incelenebilir.

Resmi nikah olmaksızın yalnız dini nikah ile yetinmek uygun mudur?

        Soru: “İki mümin dini nikahla evlenince, resmini nikaha ihtiyaç var mıdır? Resmi nikahın bulunmaması ne gibi sakıncalar doğurur?”

    Cevap: Resmi nikah olmaksızın yalnız islami kurallara göre akdedilen nikah geçerli olur. Çünkü Hanefilere göre; akıllı ve ergin bir erkekle yine akıllı ve ergin bir kız, iki erkek şahidin yanında evlenseler bu akit geçerli olur. Şafiiler buna evlenecek kızın velisinin iznini eklerler Böyle bir evlilik meşru sayılır.

        Ancak resmi nikah yapılmaksızın yalnız dini nikahın varlığını günümüz devlet sistemi kabul etmediği için böyle bir nikah yaptırımsız kalır. Taraflar doğacak nesilleri İslami hükümlere tam olarak uydukları sürece bir sakınca çıkmayabilir. Anlaşmazlık olur ve ayrılık vuku bulursa kadının ve çocukların haklarını almaları güçleşir. Mehir, nafaka ve çocukların bakımı konusundaki anlaşmazlıklar kocanın insafına terkedil­miş olur. Çocukların nesebi baba üzerine kayıt yapılamadığı için babanın ölümü durumunda eşin ve çocukların miras haklarını almaları yine sulh yoluyla olabilir Anlaşmazlık durumunda hak almak mümkün olmaz.

        Sonuç olarak islami nikah yanında resmi nikahın yapılmış olması bir çeşit karşılıklı hakların güvence altına alındığı anlamına gelir. Ancak bir islam toplumunda evlenme ve boşanma konularının kişilerin inanç değerleri dikkate alınarak düzenlenmesi din ve vicdan özgürlüğünün bir gereğidir.

       Evlenmenin hükmü nedir?

       Soru:   “Evlenmenin hükmü farz mıdır sünnet midir?Peygamber “Nikah benim sünnetimdir Kim ondan yüz çevirirse benden değildir buyurmuştur. Bununla ümmetinin dışında mı tutmuş oluyor?”

        Cevap: Evlenmenin hükmü, evlenecek kişilerin durumuna göre farz, vacip, sünnet, haram, mekruh veya mübah kı­sımlarına ayrılır.

        a) Evlenmediği takdirde zinaya düşmesi kesin görülen kimsenin evlenmesi farzdır. Ancak bu kimsenin eşinin nafakasını sağlayacak güce sahip olması da gerekir.

        b) Evlenmezse, zinaya düşme tehlikesi bulunanın evlen­mesi ise vaciptir. Bu kimsenin de nafakayı sağlayacak güce sahip olması gerekir.

        c) Cinsel bakımdan orta durumda bulunanın evlenmesi sünnettir.

        d) Evlenirse, eşine zulüm ve işkence yapacağı kesin olan kimsenin evlenmesi haramdır.

e) Evlenirse eşine zulüm yapacağından korkulanın evlenmesi ise mekruhtur .

Sonuç olarak evlenmeye gücü yeten mü’minlerin evlen­mesi asıldır. Haramdan korunmak ve aile yuvası içinde çeşitli maslahatların gerçekleşmesi sonucunda ecir kazanmak ve nesillerin devamını sağlamak evliliğin başlıca gayeleri arasında sayılabilir.

     Mut’a nikahı nedir? İslam’daki hükmü nedir?

        Soru: “Bir ücret karşılığında belli bir süre için bir kadınla erkeğin evlilik yapması caiz midir? Mut’a nikahı kapısı tam olarak kapatılmış mıdır?”

         Cevap: Mut’a nikahı; evlenme engeli bulunmayan bir kadınla ücret karşılığı onun cinsel yönlerinden yararlanmak üzere belli bir süre için yapılan sözleşmeyi ifade eder. İslam’dan önce serbest olduğu gibi Hz. Peygamber’in son yıl­larına kadar zaman zaman uygulanmıştır.

        Abdullah b. Mes’ud anhüma) şöyle der: “Biz Rasülüllah (s.a.s.) ile birlikte savaşlara katılıyorduk. Yanımızda kadınlarımız yoktu. Allah elçisine dedik ki: Kendimizi iğdiş yapabilir miyiz? Hz. Peygamber bizi bundan menetti ve sonra bize bir giysi karşılığında belli bir süre için kadınlarla nikahlanma­mıza izin verdi. İbn Mesud bundan sonra şu ayeti okumuştur: “Ey iman edenler! Allah’ın size helal kıldığı temiz ve güzel şeyleri kendinize haram kılmayın.”

        Kimi savaş ve yolculuklarda Allah’ın elçisinin mut’a’ya izin vermesi zarüret yoluyla olmuştur. Daha sonra bunu yasaklamıştır. Rabi’ b. Sebre (r.a.)’ın babasından naklettiğine göre, Nebi (s.a.s.) Veda Haccı sırasında mut’a’yı sürekli olarak yasaklamış ve şöyle buyurmuştur: “Ey insanlar ben size kadınlarla mut’a nikahı yapmanız konusunda izin vermiştim. Şüphesiz Allah bunu kıyamete kadar haram kılmıştır Kimin yanında mut’a nikahlı kadın varsa, onu serbest bıraksın. Onlara verdiğiniz hiçbir şeyi geri almayın.”
1
« Son Düzenleme: 22 Şubat 2010, 12:25:24 Gönderen: mystic »
  Kuslar gibi ucmasini baliklar gibi yüzmesini ögrendik amma kardesce yasamasini ögrenemedik

Çevrimdışı müteallim

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 4785
  • gizli mahzenlerde kalan tarihin yeni adresi
    • www.Libv- kamp-lintfort.de
Ynt: Nikah ve Talak
« Yanıtla #5 : 10 Ekim 2008, 01:00:40 »
Şahitler huzurunda dini nikah yapmak caizdir. Ancak resmi nikah olmadan dini nikah yapılmasını uygun görmüyoruz. Özellikle kadının dini ve dünyevi hukukunun korunması açısından dini nikahın yanında resmi nikahın da yapılmasını gerekli buluyoruz.

Nitekim Osmanlı Aile Hukuku kararnamesinde de mahalle kadısına kayıt yaptırılmayan nikahların geçersiz sayılacağı ifade edilmiş ve resmi nikah üzerinde ısrarla durulmuştur.

Yalnız kalınca günah işlemiş olmamak için dini nikahı tercih ediyorlar. Halbuki daha sonra telafisi çok zor durumlarda kalabiliyorlar.

Bir kadın ve erkek aileden habersiz şahitler huzurunda nikahlansalar karı koca sayılacaklarından erkek boşamadan kadın başkasıyla evlenemez. Bu açıdan çok tehlikelidir. Nitekim bize bu konuda onlarca soru geliyor. "Ben bir erkekle dini nikah kıydırmıştım. O beni boşamıyor ne yapayım" " Ben dini nikahtan boşanmadan başkasıyla evlendim. Zina sayılır mı" gibi tüyler ürperten pek çok problemle karşılaşıyoruz. Bu açıdan her ne kadar gizli olarak şahitler huzurunda nikahlanmak caiz ise de sonunda telafisi imkansız olaylar olabiliyor. Bu nedenle resmi nikah olmadan dini nikah yapılmasını asla doğru bulmuyoruz.

Velinin izni olmadan nikah yapmak caiz mi?
İslâm hukukuna göre nikâhın sahih olması için bazı şartlar vardır. Bu şartlardan birisi de evlenecek olan kadının velisi durumunda olan kişinin izninin ve rızasının alınmasıdır. Bu mesele Hanefî mezhebi dışında kalan üç mezhebe göredir. Velinin izni, Mâlikî ve Şafiî mezhebine göre nikâhın bir rüknü, Hanbelî mezhebine göre ise şartıdır. Her üç mezhebe göre kadının velisinin izni alınmadıkça yapılan nikâh sahih olmaz, bâtıldır.

Hanefî mezhebine göre ise henüz bulûğ çağına ermemiş kız çocuklarının, kendini idare edemeyecek durumda aklen noksan olanların ve bunakların velilerinin izni
olmadan nikâhları caiz olmaz. Bunların dışında kalan kadınlar, velilerinin izni olmadan da evlenip nikâh akdedebilirler. Çünkü nikâhta kadının ifadesi muteberdir.
Bu fıkhî bir hüküm olmakla beraber, gerek İslâmî bir âdet, gerekse ailevi bir âdâb olarak velinin izin ve rızasının alınması en doğru olanı ve isabetlisidir. Zaten bazı istisnalar dışında kızın evliliğinde velisinin iznine müracaat edilmekte, önce o muhatap alınmaktadır. Daha sonra kızın rızası da alınırsa nikâh akdine başlanmaktadır.

Hanefî mezhebi dışındaki üç mezhebe göre nikâhın rüknü olan veli, "mücbir veli" durumundadır. Sırasıyla baba, dede; ana-baba bir erkek kardeş mücbir veli olurlar. Bakire olan kızın nzası olmasa da esas itibariyle bunlar kızı evlendirebilirier. Fakat, her ne kadar bu hüküm mutlak gibi görünüyorsa da, birtakım istisna ve şartlan
vardır. Meselâ şu beş şart mevcutsa kızın velisinin izni alınmadan, sâdece kendisinin muvafakati ile nikâh akdedilir. Bu şartlar şunlardır:
1. Veli ile kız arasında herhangi bir şekilde düşmanlık varsa,
2. Kız ile damat adayı atasında bir düşmanlık varsa,
3. Damat adayı kıza mehir veremeyecek durumda fakir ise,
4. Mehr-i misil veremeyecek kadar maddî durumu müsait değilse,
5. Adam âmâ veya yaşlı ise.

Bu gibi durumlarda veli selâhiyetini kullansa da yapılan nikâh sahih olmaz. Çünkü kadının zor durumda olacağı, büyük bir huzursuzluk ve geçimsizlik içine gireceği
baştan bellidir. Halbuki nikâhtaki esas maksat, eşlerin birbirinden memnun olarak yaşamaları, aile yuvasının dünyada iken bir saadet merkezi mahiyetinde bulunmasıdır.
Şafiî mezhebine göre, bir kıza denk ve uygun bir erkek talip olur, kız da arzu eder, fakat velisi evlendirmeye yanaşmaz mâni olursa, sorumlu sayılacağı gibi, veli
olmaktan da düşer. Yine kıza denk ve uygun bir erkek talip olur, kız da razı olursa, fakat yine velisi (babası) bazı bölgelerimizde (bilhassa Şark vilâyetlerimizde) olduğu gibi fazla başlık talebinde bulunduğu takdirde mücbir veli olamaz, velayetine itibar edilmez. Artık velinin izninin şartı aranmaz. Mümkün olursa kız o talipli
ile evlendirilir. Veli mâni olursa büyük bir vebal altına girmiş olur. işte başlık belâsının yaygınlaştığı vilâyetlerimizde bu mahzurlu durumlar sık sık görülmekte, kızın velisi de, "velayet" selâhiyetini kullanarak bazı günahların ve huzursuzlukların doğmasına sebep olmaktadır.2

Nikâhta velinin izninin şart koşulması mezhepler arasında farklı olmakla beraber, bölgenin ve ailenin kendi şartlan ve âdetleri açısından önemlidir. Öyle zamanlar
olur ki, kız tecrübesizliğinden, ilk anda bazı hususları tam düşünemediğinden, velilerinin memnuniyetsizlikle rine rağmen diretir, isteyen bir erkekle nikahlanırlar.
Fakat ileride pişman olacaklarını, kocasının kendisine denk olmadığını görür ve bir huzursuzluktur gider.

Böyle durumlarda velinin müsaadesini, rızasını almak hem bir İslâmî vecibedir, hem de büyüklere edep ve terbiyeye uygundur. Fakat bazı anlar da olur ki, yukarıda bîr miktar sözünü ettiğimiz gibi, pekçok bakımdan kızla erkek birbirlerine denk olduğu, fikren ve mizaç itibariyle birbirleriyle uyuşabilecekleri mümkünken, babanın bazı peşin fikirleri öne sürerek mâni olması halinde, onun rızasının bağlayıcı olmaması daha isabetli olacaktır. Bu durumda zaten Hanefî mezhebine göre nikâh caiz olduğundan ona tâbi olarak hareket edilir. .

1. Hukuk-i islâmiye ve Istılâhat-ı Fıkhiyye Kamusu, 2: 55-8.
2. el-Ümm, 5: 20; Şafiî ilmihali, s. 443.

Dini nikah:

Nikâh, talâk diğer bir ifade ile evlilik ve boşanma dinî bir müessesedir; aynı zamanda ibadetler içinde değerlendirilir. Çünkü kaynağı Kur'ân ve hadistir. Bu hususta yüzlerce âyet-i kerime, binlerce hadis-i şerif vardır. Bu âyetler hem evlilik müessesesinin sınırlarını çizer, hem de sorumluluk ve mükellefiyetleri belirler. Bazı âyetlerde mesele bütün ayrıntılarıyla verilir. Hadisler ise evlilik ve aile müessesesinin bütün ayrıntılarını belirler, anlatır ve öğretir.
Aynı şekilde İslâm hukuku kitaplarında nikâh ve talak bölümü ap ayrı bir bölüm teşkil eder. Meselâ kaynak olarak verdiğimiz, Türkçede de kapsamlı bir eser Ömer Nasuhi Bilmen'in 8 ciltlik Hukuk-u İslâmiye ve Istılâhât-ı Fıkhiyye Kamusu'nun bir cildi bu meseleye ayrılmıştır.
Konunun anlaşılmasına yardımcı olması ve bir örnek teşkil etmesi açısından bazı âyetlerin meallerini okuyalım:
"İçinizden bekâr olanları ve köle ve cariyelerinizden dindar olanlarını evlendirin. Onlar fakir iseler,  onları lûtfuyla zenginleştirir. 'ın lütfü geniştir ve O her şeyi hakkıyla bilir.
"Evlenmeye imkân bulamayanlar da,  onları lûtfuyla zenginleştirinceye kadar iffetlerini korusunlar."1
"Size şu kadınları nikahlamak haram kılındı: Anneleriniz, kızlarınız, kız kardeşleriniz, halalarınız, teyzeleriniz, erkek kardeşlerinizin kızları, kız kardeşlerinizin kızları, sizi emzirmiş olan süt anneleriniz, süt kardeşleriniz, hanımlarınızın anneleri, aranızdan zifaf geçmiş olan kadınlarınızdan doğan üvey kızlarınız. Eğer zifaf geçmemişse onların kızlarını nikâhlamakta size günah yoktur. Öz oğullarınızın hanımlarını nikahlamanız ve iki kız kardeşi birden nikâhınız altına almanız da size haram kılındı. Ancak geçmiş olan müstesnadır. Muhakkak ki  çok bağışlayıcı, çok merhamet edicidir."2
Nikâhın kendine göre şartları vardır. Bu da yukarıda izah edildi. Cumhuriyet devrine kadar "dini nikâh, resmi nikâh" diye bir ifade mevcut değildi. İslâm hukuku yürürlükten kaldırılıp yerine Batıdan adapte edilen "medenî" hukuk devreye girince ve nikâh akit işlemleri belediyelere verilince bu çeşit sorular gündeme geldi. Oysa Yahudilik ve Hıristiyanlık gibi semavi kaynaklı dinlerde önceden olduğu gibi şimdi de nikâh merasimleri sinagog ve kiliselerde yapılır. Esasen İslâmda da böyledir.
Peygamberimizin (a.s.m.) "Nikâhı duyurun ve onu camilerde yapın" mealindeki hadis-i şerif bu prensibi hatırlatmaktadır. Bu işlem camilerden alınıp belediye nikâh salonlarına taşınınca, nikâhın "dinî" bir mahiyet taşıyıp taşımadığı akıllara gelmeye başladı.
Nikâh, evlilik bazı şartlar taşıdığından dolayı bu meseleyi bir bütün olarak âlimler ve din görevlileri bilmektedir. Ve öteden beri nikâh akdini âlimler ve imamlar yapmaktadır. Bunun için nikâhın halk dilindeki adı "imam nikâhı" şeklinde söylenir olmuştur.

 Her Müslüman nasıl ibadetlerini önceden öğrenerek yapıyorsa, nikâhı ve nikâhın şartlarını ve sorumluluklarını araştırıp öğrendikten sonra bu hazırlığa girecek, şahitler huzurunda taraflar birbirlerini karı-koca kabul ederek nikâhlarını kıyacaklardır. Yani cemaatle namazda olduğu gibi, nikâhta mutlaka imam bulunacak diye bir şart yoktur. Şartları bellidir ve ona göre akit yapılır.

Sadece resmî nikâh yeterli midir?

"Sadece resmî nikâhı olanlar  katında evli sayılır mı?"
Bir önceki sualde de temas ettiğimiz gibi, nikâh dinî bir müessesedir ve belli şartları vardır. Aynı şart ve esaslar resmî nikâhta, yani belediye memuru tarafından kıyılan nikâhta mevcutsa nikâh nikâhtır. Ancak şart ve esaslara dikkat edilmiyor, hattâ kaale alınmıyorsa mesele değişir, nikâha gölge düşebilir. Şöyle ki:
Resmî nikâhta evlenecek kişiler evlendiklerine dair ifadelerini açıkça belirtiyorlar. Ancak bu ifadelerin kesinlik bildirmesi gerekir. Başka türlü bir yoruma müsait olmamalıdır.
Bir diğer önemli nokta, Nikahi kiyan kisinin ve şahitlerin Müslüman olması ve iki erkek sahid veya bir erkek iki kadin şahidin  olmasıdır. Oysa simdiki devlet  düzeninde şahidin T.C. vatandaşı olması kâfi geliyor müslümanmi degilmi bu sorulmamaktadir bunun icin resmi nikahin nikah olam özelligi yok olabilir
.
Evlenecek taraflar süt kardeşi olmamalıdır. Oysa resmî nikâhta bu husus araştırılmadığı gibi, memur tarafından da sorulmuyor.
Müslüman bir hanım gayr-ı müslim bir erkekle evlenemez. Halbuki yürürlükte olan mevzuatta bu meseleye dikkat edilmiyor, memur sormaya gerek duymadan nikâhı kıyıyor.
Bu mahzurlar söz konusu değilse, sadece resmî nikâhla da helâllik mümkün olur. Zaten nikâhın rüknü: iki şahit huzurunda tarafların birbirlerini karı-koca olarak kabul etmeleridir.
Ancak bütün bunlarla birlikte İslâmî ölçüler çerçevesinde nikâh akdini ihmal etmemeli, yaptırmalıdır.
1- Nur Sûresi 32 ve 33.
2- Nisa Sûresi 23.
(Aileye Özel Fetvalar) 
  Kuslar gibi ucmasini baliklar gibi yüzmesini ögrendik amma kardesce yasamasini ögrenemedik

Çevrimdışı müteallim

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 4785
  • gizli mahzenlerde kalan tarihin yeni adresi
    • www.Libv- kamp-lintfort.de
Ynt: Nikah ve Talak
« Yanıtla #6 : 22 Şubat 2010, 01:34:21 »
zamanimizda nikah hususlarina dikkat eden insanlar azaldi gelisi güzel konusmalar bosanmalar sonrada ne yapalim diyenler.
  Kuslar gibi ucmasini baliklar gibi yüzmesini ögrendik amma kardesce yasamasini ögrenemedik

Çevrimdışı tefhim

  • araştırmacı
  • ***
  • İleti: 360
Ynt: Nikah ve Talak
« Yanıtla #7 : 22 Şubat 2010, 16:56:12 »
 zs2))
Bedeel islemü gariben feseyeudü gariben fetuba lilgurabai.