Gönderen Konu: Muhtasar Berzah Risalesi  (Okunma sayısı 28452 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Miftahulkuluub

  • Administrator
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 1959
    • http://www.sadakat.net
Muhtasar Berzah Risalesi
« : 21 Haziran 2010, 01:06:15 »

Mukaddime

Cenab-ı Hak hepimize mukadder bir ömür tayin etmiş. Ve tayin edilen bu ömür nihayete erdiğinde  varacağımız yer, toprağın altı olan kabir alemi. Sadece bizlerin gideceği alem değil, Adem a.s. bu güne kadar gelmiş geçmiş bütün enbiyaullah, evliyaullah, şehidü şüheda, mümin, müminat kafir ve kafirat ne kadar insan yaşamışsa hepsi kabir alemindeler. Henüz ahirete intikal etmediler.

Bu kabir alemi ne tam bir ahiret alemi ne de tam bir dünyadaki bir alem mesabesindedir. Ahiret alemi değil, çünkü ahirette artık amel defteri tamamen kapanmış ve geri dönüşü olmayan bir uhrevi hayat cereyan edecek, ama kabir alemindeki mevtalar ise dünyada yaşayan yakınlarından ya da müminlerden gelen hediyeler neticesinde muazzap olan ruhları müreffeh olabilmektedir.

İşte böyle mühim bir alemde nasıl bir hayat programı vardır? Orada yaşayanlar ne tür akibetlere maruz kalıyorlar, ve bu akıbetlerden bizi ilgilendirmesi anlamında dikkat ve ibrete şayanı olan kabir azabından sakınmak için dünyada iken neleri yapmamız gerekir ve nelerden ictinap elzemdir, bu muhtasar risalemizde bunlara temas etmeye çalışacağız. Rabbim öğrendiklerimizle amel ederek en güzel bir şekilde kabir alemine hazırlanmayı nasip eylesin!
Amin!



Miftahulkuluub / Sadakat İslami Forumları
Haziran 2010

« Son Düzenleme: 30 Temmuz 2010, 19:32:24 Gönderen: Miftahulkuluub »
İncemeseleler    Sadakat.Net    İns SadakatForum  Sevadı Azam


" Derviş isen kardeş takvaya çalış.."

Çevrimdışı Miftahulkuluub

  • Administrator
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 1959
    • http://www.sadakat.net
Şu an ölüme hazır mıyız?
« Yanıtla #1 : 21 Haziran 2010, 01:24:18 »
Şu an ölüme hazır mıyız?

Şöyle bir dışarıya baktığımızda gerek çevremizde gerekse dünyanın dört bir tarafında her gün binlerce, yüzbinlerce  insanın ölüp kabir alemine gittiğini müşahede ederiz. Bu ölümler, onlar için imtihan dünyasının sonu iken biz geride kalanlar için de bir ibret vesikası olmalıdır. Çünkü idrak damarları tıkalı olmayan bir mümin için ölüm hadiseleri çok güzel bir nasihat ve değerli bir tefekkür  vesikasıdır. Bir çok hadisi şerifte ölümü çokça hatırlamamız gerektiği, zira ölümlerin katılaşmış kalpleri yumşattığı, lezzetleri yıkıp yok ettiği, insanı tövbe ve istiğfara yönelttiği, dünyevi heves ve arzulardan soğuttuğu  haber verilmektedir. Binaenaleyh, ölümün her an kendisine bir nefes kadar yakın olduğunu bilen insanın zaten dünyaya meyletmesi tasavvur bile edilemez. Nitekim Peygamberimiz s.a.v. de  Sana vaaz olarak ölüm yeter. hadisiyle bu hakikate işaret etmektedir.

Ama maalesef günümüzde ölümlerin fazlalığından mıdır yoksa insanların gafilliğinden midir, en büyük nasihat olan ölüm hadiseleri bile insanları uyandırmaya yetmiyor. Evladı babasının cenaze merasiminde, ne kadar miras düşer onun hesabını yapıyor. Bir insanın en azından mezarlıklardan geçerken kalbinin  incelmesi gerekirken, bırakın kalbinin incelmesini belediyeler mezarlıklara levha asmak zorunda kalıyorlar. Kabirlerde piknik yapmak yasaktır diye! Bu olsa olsa gaflet hastalığının zirvesinde olan bir insanın durumu olsa gerek .Zira Peygamberimiz a.s.  Eğer sizin  ölüm hakkında bildiklerinizi hayvanlar bilselerdi, zayıf hayvan eti yemek durumunda kalırdınız. (Beyhaki) buyurarak, ölümü tefekkür ve tezekkürün hayvanlarda bile ne kadar mütessir olduğunu ifade etmiştir.

Ve yine günümüzde herkes kıyametin ne zaman kopacağına dair bilimsel yorumlar yapıyor. Bazılarının bilinç altında kıyametin yakın zamanda kopmayacağına dair bir rahatlama var. Halbuki herkesin kıyameti kendi ölümüdür hakikatince, en kötü ihtimalle bir kaç sene sonra gideceği toprak alemine hazırlık yapıp oranın şartlarını araştırması en karlı olan iştir. Ama toprağın üzerinde hoplayıp, zıplayan ademoğlu, altındaki toprağın kulağına ses vermiyor.
Halbu ki toprak ademoğluna şu beş şeyle sesleniyor.

Ben karanlık bir ev'im, gece namazı ile beni aydınlatın;
Ben topraktan ev'im, döşek (amel-i salih) alıpda gelin;
Ben yılan çıyan mahalliyim, onların define ilâç (göz yaşları) alıp da gelin
Ben dar bir evim, takva azığı alıp gelin;
Ben fakir bir ev'im, nefsinizden ve zenginliğinizden kelimei tevhid  sermayesini alıp gelin.
Ben münker ve nekirin sual soracak yeriyim. Lâilâhe illAllah Muhammedün Resûlüllah'ı çokça getirin, öyle gelin
, diye seslenir. (Berika)
 
Hazırlıksız olarak gelindiği takdirde kabir alemi çok korkunç ve ürkütücü bir alem. Nitekim Hz. Osman r.a. kabirleri gördüğü zaman hüngür hüngür ağlar ve sakalının her tarafı ıslanırdı. Ashap:
Ya Osman Cennet ve Cehennemden bahsedilirken bile bu kadar çok ağlamazken, kabirleri görünce neden bu kadar ağlıyorsun? Dediklerinde, şöyle cevap veriyor. Ben Rasülüllah s.a.v. Efendimizden şöyle işittim:

اِن القبر اوّلُ منازلِ الاخرۀِ فان نَجا منه فما بعده اَيْسرُ منه فان لم ينجُ فما بعده اشدُّ منه

Kabir alemi ahiret menzillerinin ilkidir. Bir kimsenin oradan kurtulması ne kadar kolay olursa, ondan sonrakiler daha kolaydır. Oradan kurtulması ne kadar zor olursa ondan sonraki alemler daha zordur. Ve başka bir zaman da şöyle işittim. Ahiret alemlerinden gördüğüm hiçbir alem, kabir alemi gibi ürkütücü değildi. (Tirmizî, Zühd, 5; İbn Mâce, Zühd, 32)

Bir mümin dünyada Allaha daha fazla ibadet edebilmek için  ölümü temenni etmemeli ama ölümden de korkmamalıdır. Ölümün fena ve ürkütücü olması hazırlıksız olanlar içindir. Hayatı dünyevisinde Allahın rızasına uygun olarak yaşayıp ahiret için çalışanlar için ölüm, daha güzel bir alemin kapısıdır.
Nitekim Peygamber Efendimiz (s.a.v.) :

المئومنون لا يموتون بل ينقلون من دار الى دارٍ

Müminler ölmezler, bir evden diver eve intikal ederler." buyurarak nakil ettiği kabir hayatıyla dünyaya karşı alakasının baki kaldığını ve dünyadaki elde ettiği azıklar ile kabir aleminde hayatgüzar olduğunu haber vermektedir.

Hz. Mevlana da ölümü Şebi aruz (sevgiliye kavuşma) olarak ifade eder. Allaha hakikaten aşık olan bir mümin vasılı Hüda yolunda bir adım olan  ölümü nasıl olurda korkarak karşılar? Şairin dediği gibi;

Ölüm güzel şey ; budur perde altından haber .Hiç güzel olmasaydı ölürmüydü Peygamber ? (N.F.K.)
« Son Düzenleme: 18 Mart 2011, 12:38:50 Gönderen: Miftahulkuluub »
İncemeseleler    Sadakat.Net    İns SadakatForum  Sevadı Azam


" Derviş isen kardeş takvaya çalış.."

Çevrimdışı Miftahulkuluub

  • Administrator
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 1959
    • http://www.sadakat.net
Berzah ne demektir, nerededir ve ne zaman gidilir?
« Yanıtla #2 : 22 Haziran 2010, 01:03:38 »
Berzah ne demektir, nerededir ve ne zaman gidilir?

Berzah, iki şey arasındaki perde ve ayırıcı, engel manasındadır. Kur'an-ı Kerimde bir kaç yerde berzah kelimesi farklı mevzularda zikredilmiştir. Mesela Furkan suresi  53. ayeti kerime de : 

وَجَعَلَ بَيْنَهُمَا بَرْزَخًا وَحِجْرًا مَّحْجُورًا 

Tuzlu olan akdeniz ile tatlı olan Atlas okyanusunu bir perde ile ayırdığını Cenab-ı Hak, berzah kelimesi ile ifade buyurmuştur.

Isdılahta ise; Ölümden sonra başlayan ve mahşerdeki dirilişe kadar devam edecek olan kabir hayatı demektir. Dünya ile ahiret arasında, tabiri caizse bekleme salonu mesabesinde olan berzah alemini Abdül Aziz Debbağ Hz.leri El İbriz isimli eserinde şöyle tasvir ediyor:

 Berzah alemi,  alt kısımdan dar olup yukarıya doğru çıkıldıkça genişleyen ve zirvesine ulaşınca da üzerinde fener kubbesine benzer bir kubbe bulunan alemdir.  Berzah aleminin temeli dünya semasından başlayıp yedinci kat semayı aşmaktadır.Uzunluğu ikinci semayı delip geçerek en son yedinci semayı deler geçer ve oradan da sayılamayacak kadar yükselir. Bu kubbenin altında Peygamberimiz s.a.v, ailesi kızları zamanıdaki ali,ondan sonar soyundan hak yolda olanlar  4 büyük halife, şehidlerin ruhu, kamil velilerin ruhları  yer almaktadır.  En dar kısmı olan alt tarafı yedi kat küreden büyüktür.

Berzah aleminin üst mertebelerinde ılliyyün yani salih ruhların mekanı, alt tarafında ise siccin yani kafir ve asi kulların ruhları yer almaktadır. Siccîn: yedi kat arzın (yeryüzünün) altında iblisler iblisinin yerleştirildiği bir yerdir.(R.Beyan araf41)

Kişinin bu aleme girişi Azrail a.s.ın ruhu alması anından itibaren başlar. Peygamberimiz s.a.v. uzun bir hadisi şerifinde bu anı şöyle anlatmaktadır. (H. Şerif özetle):

Mümin kul dünyadan irtibatını keserek yönünü ahiret tarafına çevirince yüce Allah gökten yüzleri güneş gibi olan beyaz yüzlü melekler indirir. Bunların ellerinde cennet kefenlerinden kefenler ve cennet kokularından kokular bulunur. Bunlar o kişinin gözünün görebildiği kadar bir alana otururlar. Bu sırada ölüm meleği gelip başının ya-nında oturur ve Ey güzel nefis (can)! Rabbinin mağfiretine ve rızasına doğru çık der. Can çıkmaya başlar. Ölüm meleği yine: Ey güzel nefis (can)! Rabbinin mağfiretine ve rızasına doğru çık der. Bunun üzerine can tamamen çıkar. Melekler bu canı alırlar. Ellerindeki o kefenlere sarar ve kokularla tütsülerler. Oradan yeryüzünün en güzel miski gibi koku yararak çıkar. Melekler bu ruhu yükseltmeye başlarlar. Böylelikle yedinci kat göğe kadar çıkarlar.

Yüce Allah:
Kulumun kitabını illiyyîne (yüksek derecelilerin listesine) yazın ve sonra onu yeryüzüne bedenine iade edin diye buyurur.

(Zira Hz. Allah مِنْهَا خَلَقْنَاكُمْ وَفِيهَا نُعِيدُكُمْ وَمِنْهَا نُخْرِجُكُمْ تَارَةً أُخْرَى  )

Kâfir kişi de dünya ile ilişkisini keserek ahiret tarafına doğru yönünü çevirince, siyah yüzlü ve ellerinde kalın sergiler bulunan melekler gelirler ve o kişinin gözlerinin görebildiği kadar mesafeye otururlar. Bu sırada ölüm meleği gelip başının yanına oturur ve :

Ey çirkin ruh! Allahın kızgınlığına ve gadabına doğru çık der. Bunun üzerine canı bedeninden çekilmeye başlar ve ölüm meleği satırın ıslak yünün içerisinden çıkarılması gibi ruhu onun bedeninden çıkarır. Ölüm meleği bu canı alınca yanındaki melekler  yanlarında getirdikleri o kalın sergilere sararlar. Buradan yeryüzünde bulunan leşlerin en fenalarının kokusu gibi bir koku çıkararak çıkar. Sonra melekler bu canı yukarılara çıkarırlar. Bu şekilde dünya göğüne kadar çıkarılır. Buranın kapısının açılması istenir ama kapı açılmaz.
Rasulullah bunu söyledikten sonra şu ayeti okudu:


إِنَّ الَّذِينَ كَذَّبُوا بِآيَاتِنَا وَاسْتَكْبَرُوا عَنْهَا لَا تُفَتَّحُ لَهُمْ أَبْوَابُ السَّمَاءِ وَلَا يَدْخُلُونَ الْجَنَّةَ حَتَّى يَلِجَ الْجَمَلُ فِي سَمِّ الْخِيَاطِ وَكَذَلِكَ نَجْزِي الْمُجْرِمِينَ

Doğrusu ayetlerimizi yalan sayıp onlara karşı büyüklük taslayanları göğün kapıları açılmaz. Deve iğnenin deliğinden geçmedikçe cennete giremezler. Suçluları böyle cezalandırırız. (Araf 40)

Rasulullah (s.a.v.) daha sonra sözüne şöyle devam etti; Daha sonra yüce Allah Onun kitabını yerin en alt tabakasındaki siccîne (cehenneme gideceklerin listesi)ne yazın , diye buyurur. Daha sonra o kimsenin ruhu fena bir şekilde atılır.

Böylece bu alemin ilk giriş safhası başlamış olur. Ölüm anı olarak ifade edilen bu merhaleden sonra kabre gidene kadar kendisine yapılan bütün muameleleri görür, işitir ve hisseder. Ama ruh ile bedenin ittisali olmadığından dışarıdan farkedilmez.

Ruhul beyanda bu ayet tefsir edilirken şöyle bir bilgi geçer.

Muhakkak ki âsî mü'minlerin ruhları, semâ ile arz (yeryüzü) arasında olurlar. Bazıları hava'da olurlar. Bazıları kabirlerini avlularında olurlar. (Bazıları kabirlerinin üzerlerinde olurlar. Bu kalma sûresi,); Yedi güne kadar, bir seneye kadar  veya bundan başka bir zamana kadar hemen mezarının avlularında olurlar.  Tâ ki yaşayanların dualarının bereketi ve kendisine yetişen (imdadına gelen) hayr ve hasenatın imdadıyla kurtulur "Dünyevî semâ"da bulunan karargahlarına yükselirler.
« Son Düzenleme: 18 Mart 2011, 12:37:47 Gönderen: Miftahulkuluub »
İncemeseleler    Sadakat.Net    İns SadakatForum  Sevadı Azam


" Derviş isen kardeş takvaya çalış.."

Çevrimdışı Miftahulkuluub

  • Administrator
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 1959
    • http://www.sadakat.net
Münker ve Nekir Meleklerinin sualleri
« Yanıtla #3 : 30 Temmuz 2010, 18:22:23 »

Münker ve Nekir Meleklerinin sualleri

Ölen kimsenin kabir aleminde ilk karşılacağı hadise Münker ve Nekir meleklerinin sualleridir. Münker denilmesi daha önce hiç görülmediği ve bilinmediği için, Nekir ise ilk defa görüldüğü için bu isim verilmiştir. Bunların görünüş olarak ürkütücü ve heybetli oldukları bir çok hadisi şerifte haber verilmiştir. Ebû Hüreyre r.a.'den rivayet edilen bir hadis-i şerifte Peygamberimiz (s.a.v)  şöyle buyurmuşlardır:

"Kişi kabre konulduğunda, siyah görünüşlü ve gök gözlü iki melek (heybetli bakışıyla) ölünün yanına gelirler. İnsan şeklinde görünürler. Yüzleri gayet siyah olup, dişleriyle yeri yararlar. Başlarının tüyleri yeryüzüne sarkmış görünür. Sözleri gök gürler gibi, gözleri şimşek çakar gibidir. Nefesleri de, şiddet ile esen rüzgâr gibidir. Herbirinin demir kamçıları vardır ki, insanlar ve cinler bir araya gelseler, yerden kaldıramazlar. Dağlardan daha büyük ve ağırdır. Bir kere, bir kimseye vurursa, mâzAllah parça parça eder.”


Heybetli bir şekilde mevtaya yaklaşan melekler itikad ile alakalı sorular sorarlar.
Rabbin Kimdir? Peygamberin Kimdir? Kitabın hangisidir?...
Allahü Teala kimi bu suale cevap vermeye muvaffak eder , kimin kalbine hak sözü yerleştirirse doğru cevap verirler.

Hz Aişe validemiz "Ey Allah'ın Rasûlü, sen bana Münker ve Nekir'in seslerini ve kabir sıkmasını anlattığın günden beri hiç bir şeyden tat alamaz oldum."  Deyince, Rasulullah (s.a.v.): "Ey Aişe, Münker ve Nekir'in sesleri mü'mine, gözdeki sürme gibi gelir.” (Beyhaki) buyurmuştur.
Cenab-ı Hakkın hakiki kulları için münker nekir meleklerinden korkmak yoktur. Onlar dünyadaki gibi rahat bir şekilde suallere cevap verirler.
Nitekim Hz. Ömer r.a.’a sual sormaya başladıklarında, onlara nereden ne kadar sürede geldiklerini sorar. Onlarda yedinci kat semadan yedi bin yılda geldikleri cevabını verince; siz yedibin yıllık yoldan gelinceye kadar Hâlıkı unutmadınız. Bugün evimden çıkıp, kabre gelince, Rabbimi ve dînimi ve Peygamberimi nasıl unuturum. Melekler dediler ki, yâ Ömer biz de senin böyle cevâb vereceğini bilirdik. Lâkin bu heybetle gelip, süâl etmeğe me’mûruz. (Menakıbi Çihar Yar-i Güzin)
Yine emalideki beyitlerin sahibi Nesefi hazretleri suallere nesir halinde mi yoksa nazım (şiir) halinde mi cevap vereyim diye sorar. Meleklerde beyitle ver dediklerinde:

Rabbiye’llâhü lâ ilâhe sivâhü         (Rabbim Allah’tır, ondan başka ilah yoktur.)
Ve nebiyyî Muhammed Mustafâhü       (Nebîm (peygamberim) Hz. Muhammed Mustafâ (s.a.v.)’dır.)
Dîniye’l-İslâmi ve fi‘lî zemîmün     (Dînim İslâm’dır, fiillerim ise çok çirkin!.. )
Es’elü’llâhe afvehû ve atâhü’       (Onun için ben, Allah (c.c.)’tan af ve atâsını (lûtfedip bağışlamasını)  istiyorum.)
(Tefsîru Rûhu’l-Beyan, 4/392)

İşte Ehli İmanı Cenab-ı Hak kabir aleminde doğru söz ile sebat ettirir. Nitekim Kur’an-ı Kerimde:

يُثَبِّتُ اللَّهُ الَّذِينَ ءَامَنُوا بِالْقَوْلِ الثَّابِتِ فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَفِي الْآخِرَةِ وَيُضِلُّ اللَّهُ الظَّالِمِينَ وَيَفْعَلُ اللَّهُ مَا يَشَاء

"Allah, îman edenleri dünyada da âhirette de değişmeyen sağlam söz üzerinde sabit kılar. Zâlimleri ise saptırır. Allah dilediğini yapar." (S.İbrahim 27)
Bu ayetin kabir sorgusu hakkında indiği hadisi şeriflerde nakledilmiştir. (İbn Mace, Zühd, 32) Müfessirler bu ayette geçen ahiret hayatını kabir hayatı, sabit kavli de kelime-i tevhid olarak tefsir etmişlerdir.

Bu sual ve sorgu neticesine göre kabir alemi nimet ya da azap alemi olmak üzere ikiye ayrılır.
Şunu iyi algılamak lazımdır. Berzah ve âhiret işleri, dünyâda bilinmeyen ve kendisine alışık olunmayan bir sistem ve şekildedir. Her ne kadar rivayetlerden yola çıkılarak o alemdeki yaşayışı  ifade edeceksekte hakikatini en iyi bilen Cenab-ı Haktır.
Bu hususta Şah Veliyyullah ed-Dehlevî şöyle der:

"Bu âlemde insanların (yani ruhlarının) sayılamayacak kadar çok tabakaları vardır. Fakat bu tabakalar başlıca dört sınıftır.
1- Birincisi uyanıklık (yakaza) ehli olanlar ki iyiliklerinden ve kötülüklerinden dolayı iyilik veya azap görecek olan ruhlardır.
2- İkincisi ise tabiî uyku halinde olup rüya gören, rüya ile ferahlandırılan veya azaplandırılan ruhlardır
3- Üçüncüsü behîmî (hayvanî) ve melekî yönleri zayıf olanlardır. Bunlardan başka bir de fazilet ehli iyi ruhlar vardır ki (dördüncü sınıf olsa gerek) bunlar meleklere karışır, melekî bir hayat sürerler." (Huccetullahi'l-Bâliğa, Kahire 1355, I, s. 34-36).
« Son Düzenleme: 30 Temmuz 2010, 19:18:10 Gönderen: Miftahulkuluub »
İncemeseleler    Sadakat.Net    İns SadakatForum  Sevadı Azam


" Derviş isen kardeş takvaya çalış.."

Çevrimdışı Miftahulkuluub

  • Administrator
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 1959
    • http://www.sadakat.net
Kabir Nimeti
« Yanıtla #4 : 30 Temmuz 2010, 18:26:55 »

Kabir Nimeti

Eğer kişi sorulara doğru cevap verdiyse Münker ve Nekir melekleri saygıyla oradan ayrılırken Allah c.c. tarafından şöyle bir nida gelir.
“Kulum doğru cevaplar vermiştir. Ona cennet elbiseleri giydirerek, altına cennet yatakları seriniz. Şimdilik dinlenme yeri olan kabrinin bir kapısını cennete açınız. Cennetin tatlı kokuları, gönül açıcı renkleri ve serin havası kabrini doldursun.”
Daha sonra kabri yetmiş arşın (bazı rivayetlerde gözü gördüğü yere kadar) genişler.
"

Başka bir Hadis-i Şerifte ise suallere doğru cevap verenlere ilaveten : "Gelinler gibi uyuyun. Gelin çok sevildikçe rahat uyur. Allah onları bu uykudan uyandırıncaya kadar gelinler gibi uyurlar. " (Tirmizî, Cenaiz, 70) buyrulmaktadır.  İşte nimet içerisinde olanların kabri cennet bahçesi gibi olur.

Nitekim Peygamber Efendimiz (s.a.v.)  bir hadisi şerifinde:
اَلْقَبْرُ رَوْضَةٌ مِنْ رِيَاضِ الْجَنَّةِ أَوْ حُفْرَةٌ مِنْ حُفَرِ النِّيرَانِ
"Kabir, cennet bahçelerinden bir bahçedir veya cehennem ateşinin çukurlarından bir çukudur." ( Tirmizî: 2384)

Ardından güzel yüzlü, güzel giyimli ve güzel kokulu birisi yanına gelir. Sen kimsin? Diye sorunca: “Ben senin dünyadaki Salih amelinim” cevabını verir. Ve mahşer gününe kadar ona arkadaşlık ederek azap meleklerine karşı kalkan olur.

Nimet içerisinde olan bu ruhlar birbirlerini ziyaret ederek dünyadaki geçmişlerinden vb. hallerden sohbet ederler.  Bu hususla alakalı olarak bir Hadisi Şerifte:
“Ölülerinizin kefenlerini güzel yapınız.Çünkü onlar kabirlerinde kefenleri ile iftihar ederler ve birbirlerini ziyaret ederler .” buyrulmuştur.
Dünyadan birisi geldi zaman hemen etrafına toplanıp ona dünyadan muhtelif sorular sorarlar.Falan ne yapıyor, falan evlendi mi? vb.. Bazı rivayetlerde evindeki kedisine kadar sorduğu belirtilmektedir. Birisini sorduklarında, cevaben:  "O öldü, size gelmedi mi?" deyince: "İnnâ lillâh ve İnnâ İleyhi Râciûn" derler ve: "Demek ki bizim yolumuzdan başka yola gitti o (azap gördüğü için.)" kanaatine varırlar.

Nimet içerisindeki bu ruhlar kendi aralarında olanlarla görüştükleri gibi dünyadakilerle de rüyada görüşürler.
Hayattakilerin berzahtakilerle rüyada görüşmeleri,  İbnu'l-Kayyim'in belirttiğine göre, nübüvvetin bir parçası olan sâlih rüyalardandır ve İlim ifade eder. Çünkü insan uyuduğu zaman ruhu bedeninden ayrılır ve uyanacağı zaman da tekrar iade olunur. Hatta uykuya yatarken okunan duada “Allah’ım isminle ölür ve dirilirim.” Deriz. İşte bu ölüme küçük ölüm denir.

 Erzurumlu İbrahim Hakkı da: "Ölüleri rüyada hayırla veya şerle görmek, onların halini aynen bilmektir. Bu, Ölünün halini bildirmek veya uyanık olmayı sağlamak içindir,.."(Marifetname) diyerek ölüleri rüyada görmenin, sâdık rüyalardan olduğuna işaret etmiştir.

« Son Düzenleme: 30 Temmuz 2010, 19:18:55 Gönderen: Miftahulkuluub »
İncemeseleler    Sadakat.Net    İns SadakatForum  Sevadı Azam


" Derviş isen kardeş takvaya çalış.."

Çevrimdışı Miftahulkuluub

  • Administrator
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 1959
    • http://www.sadakat.net
Kabir Azabı
« Yanıtla #5 : 30 Temmuz 2010, 18:32:21 »

Kabir Azabı

Münker ve Nekir meleklerinin sualine gerekli cevaplar veremeyen ruhlar için kabir, azap alemine dönüşür.
Kabir azabını zamanında inkar eden itikadi anlamda fırkalar olmuştur. Mutezeli Cehmiyyenin bir kolu Kabriyye vb.
Ehli Sünnet olarak itikadımız kabir azabının hak olduğudur. Çünkü bir çok ayeti kerime de ve hadisi nebevi de kabir azabına işaret edilmiştir.
النَّارُ يُعْرَضُونَ عَلَيْهَا غُدُوًّا وَعَشِيًّا وَيَوْمَ تَقُومُ السَّاعَةُ أَدْخِلُوا ءَالَ فِرْعَوْنَ أَشَدَّ الْعَذَابِ
“Onlar sabah ve akşam ateşe arzolunurlar. Kıyamet günü de firavn ve hanedanını azabın en şiddetlisine tıkın.” (Mumin- 46)
buyrulmaktadır.
Ahirette sabah ve akşam olmayacağına göre ve “ ateşe arzolunurlar ” ifadesinden sonra,” Kıyamet günü de…” dendiğine göre ateşe arzolunmalarının kıyametten önceki bir zaman olduğu anlaşılır ki bu zaman da kabir zamanıdır.

Kabir azabının hak olduğunda ehli sünnet uleması ittifak etmesine rağmen, keyfiyeti hususunda farklı rivayetler vardır. Azabın ruha mı, bedene mi, yoksa ikisine birden mi azap edileceğine dair muhtelif görüşler dile getirilmiştir.

Kabirdeki azap ve nimetin ruh ve cesedin ikisine birlikte olacağını belirten âlimler, ruh ve cesedin içice olmasalar bile aralarında bir bağlantı, bir ittisal bulunacağını ve böylece Cennet nimetleri içinde, yahut Siccin'de olan ruhun duyduğu zevk veya elemden bedenin de hissedar olacağım söylemişlerdir. (Suyûtî, B. el-Keîb, v. 149 b).Tercih edilen görüşte budur.

Buradaki bedenden kasdedilen toprağa konulan beden değil, bedenden ayırlan ruhun kabir alemine uygun olarak yeni giydiği latif bedendir. Hak ehli, kabirde iken Allah Teâlâ'nın taat ve azabı duyacak, kadar ölüde bir nevi hayat yaratacağı hususunda ittifak etmişlerdir.

Ruhun bu durumu güneş gibidir. Güneş göktedir; nuru, ışık ve aydınlığı da yeryüzündedir.  Bunun gibi, alemi berzahtaki makamında lezzetlenen ya da eziyet gören ruhtan kabirdeki latif bedeni de etkilenir.  Bu etkinin his ile olacağını belirten İmamı Rabbani hz.leri, bedenin azaptan etkilendiği halde hareketsiz kalmasını  şöyle ifade ediyor.

“Berzah hayâtı, dünyâ hayâtının yarısı gibidir. Kabrde, rûhun bedene bağlanması, diri iken olan bağlanmasının yarısı kadardır. İşte bunun için, gömülmemiş ölüler, berzah hayâtında oldukları için, azâbı ve elemi duyarlar ve hiç hareket etmez, kıpırdayamazlar.” (3.c-36) Yine de en doğrusunu bilen Cenab-ı Hak’tır. Bize düşen, azabın hak olduğuna itikad ederek keyfiyetiyle fazla meşgul olmamaktır.

« Son Düzenleme: 30 Temmuz 2010, 19:19:18 Gönderen: Miftahulkuluub »
İncemeseleler    Sadakat.Net    İns SadakatForum  Sevadı Azam


" Derviş isen kardeş takvaya çalış.."

Çevrimdışı Miftahulkuluub

  • Administrator
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 1959
    • http://www.sadakat.net
Azap şekilleri
« Yanıtla #6 : 30 Temmuz 2010, 18:37:54 »
Azap Şekilleri

Kabir azabının şekilleri çok farklıdır. Bu hususta Peygamber Efendimiz s.a.v bir çok rüya görmüş ve ashabına anlatmıştır. Bir kaç tanesini zikredelim.

1- Meyyite her sabah ve akşam ahiretteki makamı gösterilir. Nitekim bir Hadisi Şerifte Peygamber Efendimiz (s.a.v. ):
“Sizden biri öldüğünde, gideceği yer sabah akşam kendisine gösterilir. Eğer cennet ehlinden ise, cennet ehli arasında, cehennem ehlinden ise cehennem ehli arasında yerini görür. Kendisine de “Allah Teala’nın insanları yeniden dirilteceği zamana kadar senin yerin işte burasıdır” denilir. (Buhari, Cenaiz )

2- Kabir ister Salih mümin olsun ister asi olsun herkesi sıkar. Zira Peygamber Efendimiz  (s.a.v.):
"Eğer kabrin sıkıştırmasından bir kişi kurtulsaydı Sa'd b. Muâz kurtulurdu." buyurmuştur. Ancak bu sıkmanın salih bir mü'mine, şefkatli bir ananın yavrusunun başını okşaması gibi olduğunu ifade etmiştir.(Beyhaki)

3- Yılanlar, akrepler kabirde ölüye musallat edilir, bu azabın kafirlere olacağı rivayet edilmektedir.
Zira Peygamber efendimiz s.a.v. “ Kim ki beni zikirden yüz çevirirse, onun için dar bir geçim vardır.” (Taha-124) ayeti kerimesindeki dar geçimden muradı kabirdeki kafirin azabı olarak ifade ediyor. azabıdır. Nefsim yed-i kudretinde olan Allah’a yemin olsun ki onun üzerine doksan dokuz tinnin musallat kılınır. Tinnin, doksan dokuz yılandır ve her yılanın da yedi başı vardır. Kıyamet gününe kadar onun cismine üfürürler, sokarlar ve onu tırmalarlar” buyurmuştur.

4- Dünyada yapılan bir takım günahlara mahsus azaplar vardır.
Bu minvalde Peygamberimizin ( s.a.v. ) rüyasında görüpte ashabına anlattığı bir takım uzun hadisi şerifler vardır. Mesela Semure b. Cündeb (r. a. )’in Peygamberimizden rivayet ettiği uzun bir Hadis’te:

- Kur’an öğrendiği halde terk eden ve farz namaz vaktini uykuda geçiren kimseye kafasına bir taşla vurulup ezilerek,  Etrafındaki insanlara yalan söyleyenlere avurdu, burnu ve gözleri demir çengellerle yarılarak,
-Zina eden erkek ve kadınlara fırın içine doldurarak,
-Faiz yiyen kimseye taş yutturularak azap edildiği ve bu azabın kıyamet gününe kadar devam edeceği peygamberimize gösteriliyor .”
(Buhari,cenaiz,93)

« Son Düzenleme: 30 Temmuz 2010, 19:19:43 Gönderen: Miftahulkuluub »
İncemeseleler    Sadakat.Net    İns SadakatForum  Sevadı Azam


" Derviş isen kardeş takvaya çalış.."

Çevrimdışı Miftahulkuluub

  • Administrator
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 1959
    • http://www.sadakat.net
Kabir azabından kurtaran ameller
« Yanıtla #7 : 30 Temmuz 2010, 18:41:15 »
Kabir azabından kurtaran ameller

Kabir azabına uğramamak için dünyada iken yapılması ve kaçınılması gereken bir çok amel vardır. Bunların rivayetlerde öne çıkan belli başlıları şunlardır.

1- Abdest alırken istibra güzel yapılmalıdır.
Nitekim Peygamber Efendimiz (s.a.v.)
استنزهو عن البول فان عامّ عذب القبر منهم

“Bevil sıçrantısından sakının. Zira kabir azabının çoğu bundandır.”
buyurmuştur.


2- Mümin kardeşinin arkasından konuşmamalıdır.
Cenab-ı Hak Kur’anı Kerimde başkalarının arkasından konuşmayı, ölü eti yemeye teşbih ediyor.
 أَيُحِبُّ أَحَدُكُمْ أَن يَأْكُلَ لَحْمَ أَخِيهِ مَيْتًا فَكَرِهْتُمُوهُ
“Sizden biriniz ölü kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı?” (Hucurat 12)

Hz. Câbir (r.a.) der ki:  Bir seferde Hz. Peygamber ile beraberdik. Sahipleri azap gören iki kabrin yanında durarak şöyle buyurdu: Bu iki kabrin sahibi azap görüyorlar! Oysa azap görmeleri pek büyük olmayan bir suçtan dolayıdır. Onlardan biri halkın gıybetini yapardı. Diğeri ise küçük taharetten korunmazdı. Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a) bir hurma dalı veya iki hurma dalı istedi. O dalları kırıp sonra her parçayı bir kabrin üzerine dikmeyi emretti ve şöyle dedi:
Bu iki dal yaş oldukça (kurumadıkça) onların azabı hafifletilir.
Zira yeşilliğini muhafaza eden bitkiler ve ağaçlar, Cenab-ı Hakkı tesbih ederler. Kurudukları zaman tesbihleri durmuş olur. Peygamberimiz s.a.v.’ in bu uygulamasını dikkate alan Müslümanlar kabirlerin baş ve ayak uçlarına yaz ve kış yeşilliğini koruyan ağaç dikmeyi adet edinmişlerdir.
Enes (r.a) Hz. Peygamber´in şöyle dediğini rivayet eder:
İsrâ gecesinde yüzlerini tırnaklarıyla paramparça eden bir kavmin yanından geçtim. Cebrâil´e ´Bunlar kimlerdir?´ diye sordum. Cebrail ´Bunlar halkın gıybetini yapan, haysiyet ve mürüvvetlerine dil uzatanlardır!´ dedi. (İhya)

3- Borçlu olmamaya gayret göstermelidir.
Kabirde olan kimse her ne kadar Salih olsa da hatta şehit olarak vefat etse de borcundan dolayı mahpustur. Bu hususla alakalı bir çok hadisi şerif rivayet edilmiştir.
Nitekim Peygamber Efendimiz s.a.v.
“Müminin borcu ödeninceye kadar ruhu borcuna takılıdır.” (Tirmizi, Cenaiz, 74)Buyurmuştur.
نفس المئومن مُعلَقةٌ بدينه حتى يُقْضَى عنه

4- Zekatlarını vermeyi ihmal etmemelidir.
Zekât borçlusu olarak öbür âleme gitmek, son derece korkulu ve tehlikeli neticelere namzet olmak demektir. Nitekim Tezkiratü’l-Kurtubî isimli kıymetli irşad eserinde şöyle kaydediliyor:
“Bazı kimselerin bir vesîle ile kabirleri açılıp bakıldığında, yüzlerinin kıbleden çevrilmiş olduğu görülmüştür. Sonra araştırıldığında anlaşılmıştır ki, bu kimseler, zekâtlarını vermeden ölmüşler. Melekler de, yoksulun hakkını gasbetmiş bu zenginlerin yüzlerini kıbleden çevirmişler, kıbleye lâyık bulmamışlardır.”
Biz mü’minler, bu gibi hâdiselerden ders ve ibret almalıyız. Yoksulun hakkını yemek gibi bir hırstan Rabbimize sığınıp, zekât borçlusu olarak gitmemeye son derece gayret göstermeliyiz.

4- Her gün Mülk suresini okumalıdır.
Mülk suresinin kabir azabına mani olduğuna dair bir çok hadis rivayet edilmiştir. Ashabı Kiram kendi aralarında bu sureye  kabir azabına mani olduğu için “Mania” ismini verirlerdi.
« Son Düzenleme: 30 Temmuz 2010, 19:20:57 Gönderen: Miftahulkuluub »
İncemeseleler    Sadakat.Net    İns SadakatForum  Sevadı Azam


" Derviş isen kardeş takvaya çalış.."

Çevrimdışı Miftahulkuluub

  • Administrator
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 1959
    • http://www.sadakat.net
Vefat edenlere karşı olan sorumluluklarımız
« Yanıtla #8 : 30 Temmuz 2010, 18:55:04 »
Vefat edenlere karşı sorumluluklarımız

Vefat edenlerin bizden beklentilerini Peygamberimiz s.a.v. bir hadisi şeriflerinde benzetme yaparak şöyle buyurur:
ما الميت في قبره إلا  كَالغريق الْمُتَغَوِّثِ ينتظر دعوةً تَلْحَقُهُ من أب أو أم أو ولد أو صديق فإذا أَلْحقته كانت أحب إليه من الدنيا وما فيها، وإن الله تَعَالى لَيُدْخِلُ على أهل القبور من دعاء أهل الدنيا أمثال الْجبال، وإن هدية الأحياء إلى الأموات الاستغفار لهم والصدقة عليهم.

"Mezarındaki ölü, denizde boğulmak üzere olup imdât dileyen kimse gibidir. (Veya hapishânede tutsak olan kimse gibidir. Çalışma ve kazanma imkanı olmadığı için) o kendisine gelecek olan duaları bekler. (Veya hapishânedeki mahkûm gibi akraba ve dostlarından kendisine gelecek olan bir hediyeyi beklemektedir.)
Ölü;1- Babasından   2- Annesinden    3- Kardeşinden,  4- Arkadaşından,  5- Dost ve yakınlarından gelecek olanı (dua ve hediyeleri) beklemektedir. Ölüye bir dua (ve hediye) geldiği zaman, o dünya ve içindekilerden daha sevimli ve daha hayırlıdır. Muhakkak ki Allâhü Teâlâ hazretleri, dünya ehlinin dualarını dağlar misâli, kabir ehlinin üzerine sokar…
"(Kenzul Ummal- Ruhulbeyanda da geçmektedir. S. Maide tefsirinde)

Onların amel defterleri kapandığı için dünyadan gelen hediyelere muhtaçtırlar. Bir Hadisi şerifte: “ İnsan ölünce üç ameli dışında bütün amellerinin sevabı kesilir: sadaka-i cariye, kendisinden istifade edilen ilim arkasından dua eden hayırlı evlat”(Müslim, Vasiyet 14)” buyrularak bu hakikat ifade edilmiştir.
Bu şekilde kabir alemindeki yakınlarına bol bol hediye gönderenler hem onların ruhaniyetlerini sevindirmiş olurlar, hem kendileri de faziletli bir amel sevabı kazanırlar, hem de yarın bir gün vefat ettiğinde Cenab-ı Hakk kendi arkasından hayır dua ile yadedecek nesiller ihsan eder.
Nitekim bir Hadis-i Şerifte
“Kim kabristanlığa girdiğinde Yasin suresini okursa oradaki mevtaların azapları hafifler ve okuyan kimse için de oradaki  mevtalar adedince sevap ihsan edilir” buyurmuşlardır. (Nurul izahta geçiyor.) buyrulmaktadır.

Vefat edenlere karşı sevgi göstermek onların arkasından bol bol göz yaşı akıtmak ile olmaz. Hatta bu tür hareketler onların ruhaniyetlerini rahatsız eder. Eğer  vefat eden kişi gerçekten çok sevdiği bir kimse ise onu sevindirmenin yolu arkasından bol bol hediyeler göndermektir. Ve kendi hayatına da çeki düzen vermektedir. Nitekim bir çok hadisi şerifte vefat eden kimselerin her Perşembe ve Cuma günü dünyadakilerin hallerinden haber aldıkları, iyi hallerini duyunca sevindikleri, kötü hallerini duyduklarında ise üzüldüklerini Peygamberimiz s.a.v. haber vermektedir.

Sa'id b. Cübeyr'in (v. 95/714) de şöyle dediği rivayet edilir:
"Muhakkak ki ölülere dirilerin haberleri gelir. Daha önce bir yakını ölmüş, olan hiç bir kimse yoktur ki ona geride kalan akrabalarının haberleri gelmesin.  Eğer gelen haber iyi ise sevinir ve ferahlar; kötü ise o zaman da üzülür."

Hatta bazı rivayetlerde mevtaların evinin etrafında dolaşıp dünyada kalanların hallerini seyrettikleri haber verilmektedir.
Firdevs kitabında Ebû Derda (RadıyAllahû ahhVın hadi-sinde şöyle denilmiştir;
İnsanın ruhu cesedinden çıktığında bir ay evinin etrafında, bir sene de kabrinin etrafında çevrilir. Sonra ruhların üzerinde görüştüğü o îpe yükselir.
Ashaptan Ebu'd-Derdâ (v. 32/652) da şöyle dua ederdi: "Allahım, ölülerimin rezil olacağı bir iş yapmaktan sana sığınırım.''


Cenab-ı Hakk cümlemize kamil iman ile ahirete intikal etmeyi nasip eylesin!
Münker ve Nekir meleklerinin suallerine kolaylıkla cevap vermeyi ilham eylesin !
Kabir aleminde salih amellerimizi arkadaş kılsın!

Cümlemize hayırlı ömürler ve hayırlı ölümler ihsan eylesin.
Amin
« Son Düzenleme: 30 Temmuz 2010, 19:31:29 Gönderen: Miftahulkuluub »
İncemeseleler    Sadakat.Net    İns SadakatForum  Sevadı Azam


" Derviş isen kardeş takvaya çalış.."

Çevrimdışı son yolcu

  • okur
  • *
  • İleti: 84
  • TİTREDİM EFENDİM (SAV) , SENİ ANDIM DÜN GECE...
Ynt: Muhtasar Berzah Risalesi
« Yanıtla #9 : 01 Mart 2013, 17:45:54 »
miftahulkulub hocam kendi adıma ben sizin yazılarınızdan oldukça fazla istifade ediyorum.. (hem burdan hem ince meselelerden)Rabbim razı olsun iki dünyadada afiyetler versin inşaAllah...

Hocam size ait yazıların derlendiği bir kitabınız falan varmı acaba istifade edebileceğimiz...

Yada siz acaba hangi kitaplardan istifade ediyorsunuz ve nerden bulabiliriz ?
VE AŞKKKKKKKK İNSANIN ALNINA DOKUNDU... SÜBHANE RABBİYEL ALA ...

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Ölüm Hastalığı ve Ötesi
« Yanıtla #10 : 07 Ekim 2016, 11:54:03 »
Ölüm Hastalığı ve Ötesi

Peygamberimiz S.A.V. buyurdu: “Müslüman’ın Müslüman’da hakkı altıdır: Karşılaştığında selâm ver, çağırdığında davetine icâbet et, nasihat istediğinde nasihat et, aksırıp “Elhamdulillah” derse “Yerhamükel-lah” de, hastalandığında ziyâret et, vefat ettiğinde cenâzesinde bulun.” (Müslim, Ebu Hureyre R.A’den Feyzü’l Kadir 3/390)

Diğer H.Ş.: “Müslüman’ın Müslüman’da hakkı beştir:
1. Selâm verince selâmını almak,
2. Hastalanınca ziyâret etmek,
3. Cenâzesinde bulunmak,
4. Dâvetine icâbet etmek,
5.  Aksırıp “Elhamdülilah” deyince “Yerhamükel-lah” demektir.
(Beyhaki-Ebu hureyre R.A.’den Feyzü’l-Kadir C.3-S.309)

* * *

Vasiyet

H.Ş.: “Mümin kişinin vasiyetsiz iki gece geçirmesi helâl değildir.”
H.Ş.: “Vasiyetle can veren selâmete erer.”

* * *

Hasta Ziyâreti

Hastayı ziyâret etmek, onun hakkını ödemektir. İslâmi edeplere uyarak Allah rızası için yapılır.
Unutmayalım ki, bizi bekleyen ecel de er-geç gelecektir.

Ölüm Hastasına münâsip olanlar:
Fânî hayatın son anlarını yaşayan kimseye mümkünse abdest aldırmalı. Çünkü hadis-i şerifte:
“Abdestli olarak can veren, şehitler mertebesine erer” buyurulmuştur.
Ayakların soğukluğu ve hareketsizliği, yanakların çökmesi, burun ucunun eğilmesi gibi ölüm alâmetleri gösteren hastanın yüzü kıbleye gelecek şekilde, sağ yanı üzerine yatırmak sünnettir. Ayakları kıble tarafına uzatıp yüzü kıbleye karşı gelsin diye başının altına yastık konur. Böyle: nefes alması ve ruhunu teslim etmesi kolay olur.
Yer müsâit değilse, olduğu gibi bırakılır, hastaya eziyet edilmez.
Yüzünün kıbleye gelmesi, ömür boyu ibâdet ettiği ve ayağını uzatmaktan çekindiği Kabe’ye dönmek içindir. Müslüman’a yakışan da inandığı ve yaşadığı gibi ölmektir.
Ölüm sırasında kadın ve çocuklar çıkarılır. Ağlayıp inlemek men edilir. Yanın da sâlih kimseler kalır, şeytanın şerrinden emin olması ve îmanla göçmesi için duâ edip hastaya bâzı telkinlerde bulunmak iyidir.
Hastanın şu duâları okuması tavsiye edilir:
“Allahümme inni euzü bike min münkerati’l-mevti ve sekârati’l-mevt”.(Allah’ım ölümün şiddetlerinden ve ölüm sarhoşluğundan sana sığınırım.)
-“Ya Rabbi, beni mağfiret eyle, Merhametine mazhar kıl ve beni Refik-i A’lâ’ya ulaştır.”

Hastaya recâ ve ümit veren ayet-i kerime ve hadis-i şerifler hatırlatılır.
H.Ş.de: “Ölüm ânında Allahü Teâlâ’ya hüsn-ü zan ederek rûhunuzu teslim edin” buyuruluyor.

Okuyabiliyorsa, İhlâs sûresi okuması telkin edilir.

H.Ş.: "İhlâs sûresi’ni okuyan, kabir fitnesi görmez, sıkıntıdan kurtulur; melekler elinden tutup sıratı geçirir ve cennete götürürler.”
Hastanın yanında tevbe ve istiğfara devam etmeli. Yeis (ümitsizlik) halinde îman makbul değildir. Lâkin tevbe ve istiğfarı Allahü Teâlâ kabul buyurur.
Bu esnâda tırnak kesmek, her çeşit tıraşı tamam etmek, bütün beden temizliğini yapmak, yoksa; sakal bırakmak ve diğer sünnetleri hatırlatmak lâzımdır. Çünkü bunlar ölükten sonra değil, hayatta iken yapılacak işlerdir.
Hastanın yanında bulunanlardan en sâlih kişi zorlamadan Kelime-i Tevhid’i
Lâ ilâhe illAllah Muhammedür Rasulüllah’ı
Ve Kelime-i Şahâdeteyni:
Eşhedü en lâ ilâhe illAllah ve eşhedü enne Muhammeden abdühû ve rasûlüh.
Kelimesini sonuna kadar tam olarak söylemeli. Çünkü ikinci şahâdet söylenmezse, birinci fayda vermez. Maksat îmanın esâsını hatırlatmaktır. Hastanın onu hatırlaması ve kalben söylemesi de yeter.
H.Ş.: “Son sözü Kelime-i Tevhid olanın yeri cennettir.”
Bâzı büyükler ;
“Bu dem nefy ü isbat makâmı değil, sâdece isbat makâmıdır. Bu îtibarla Allah, Allah, Allah denmesi kâfîdir”, demişler ve:
“Son sözü Allah olan Cennettedir” hadis-i şerifini delil vermişlerdir. (Reşahat)
Eğer dili söylüyorsa, başka dünya kelâmı konuşturulmayıp bunlarla meşgul edilmeli.
Hastanın yanında Kur’an-ı Kerim’in kalbi olan Yasin-i Şerif okunursa, bu sûre-i celîlenin nûruyla ölüm acıları azalır, rûhu teslim etmek de kolay olur.
Yardımcı melekler geleceğinden hastanın bulunduğu mahal temiz tutulur.
Eshâb-ı Kirâm’dan, evliyaullahın kerametlerinden, dinimizin güzelliklerinden söz ederek, hastanın Allahü Teâlâ’ya hüsn-ü zanda bulunmasına gayret edilir.
Hastanın en çok yardıma muhtaç olduğu bu anda, harâret yükselmiş ve susamış olma ihtimâlinden, kaşıkla veya pamukla, Besmele-i Şerife okuyarak, ağzına su vermeli... Çünkü ezeli düşman Şeytan (Aleyhi ma yestehık) hastaya su ikram etmek istediğini söyler, bir takım pazarlıklar eder ve onu küfür yoluna sokmak için çalışır.
– Hastanın can verirken alnının terlemesi, gözlerinden yaş gelmesi ve burun deliklerinin şişip açılması rahmet alâmetidir.
Kişi kuvvetli îmana sâhipse, Allahü Teâlâ melekleri ve veli kulları vâsıtasıyla yardım eder ve o dehşetli anda aklını kaydırmaz. Çünkü îman akılla olur, akılla korunur. Zâten ancak akıl sâhipleri îmanla mükelleftir.


* * *

Hasta Ruhunu Teslim Ettikden Sonra Yapılacak İşler

H.Ş. “Ölüm mü’minlere Allahü Teâlâ’-nın ikramı ve hediyesidir!. Mü’minlerin ruhları bedenlerinden kılın yağdan çıktığı gibi çıkar. Îmansız ve günahkârların ruhları da zorluk çeker!.”
Allahü Teâlâ’nın esrârından olan ruh, bedenden ayrılınca, göz arkasından hayran hayran baktığı için açık kalmıştır.
Hasta artık meyyittir. Saçı sakalı taranmaz, tıraş edilmez ve tırnakları kesilmez.
Ceset soğuyup katılaşmadan, güzel görünmesini temin maksadıyla gözleri kapatılır. Bu esnâda şu duânın okunması müstehaptır.
Bismillahi ve alâ milleti resûlillahi Allahümme yessir aleyhi emrahü, ve sehhil aleyhi mâ ba’dehû ve es’ıdhü bilikâike vec’al mâ harace ileyhi hayran mimmâ harace anhü.
Mânâsı:
*Allahü Teâlâ’nın ismiyle ve Resûlüllah’ın milleti üzerine; Allah’ım bu cenâzenin işini kolay kıl, bundan sonraki hayatını da kolaylaştır ve zât-ı ilâhîne kavuşmakla kendisini mesut et ve gideceği ahireti, çıktığı dünyadan hayırlı eyle!
Bundan sonra bir bezle çenesi bağlanır. Elleri yanlarına düzeltilir. Ayakları uzatılıp başparmaklarından birbirine bağlanır.
Ölünün yüzünü açık tutmak ve ellerini göğsü üzerine koymak, Yahûdi ve Hıristiyan âdeti olduğundan böyle yapılmaz...
Şişmesin diye karnı üzerine ayna veya demir cinsinden bıçak, kılıç gibi bir şey konur.
Sert zemin üzerine düzgünce uzatılır ve koku ile buhurlanır. Üzeri çarşafla örtülür.
Yıkanıp kefenlenmeden yanında Kur’an-ı Kerim okumak mekruhtur. Başka odalarda okunabilir.
Ölüm haberi münâsip vâsıtalarla (telefon etmek veya şahıslar göndermek sûretiyle) etrafa duyurulur.
Minarelerden Salât-ü selâm okutturarak duyurmaya çalışmak doğru değildir.
Ölüm dünya musîbetlerinin en büyüğü olduğu için duyanlar derlenip toparlanmalı ve Bakara Sûresinin 156. Âyet-i celilesiyle şu duâyı okumalıdır:
“Biz mahlûk olarak ancak Allahü Teâlâ içiniz ve elbette Allahü Teâlâ’nın emrine ve huzûruna döneceğiz. Yâ Rabbi, bu meyyit senin emrine ve huzuruna rucû etti. Sen kendine dönenlerin hayırlısısın. Bu kimsenin yerini geniş eyle, Ruhuna semâ kapılarını aç ve onu ahsen-i kabul ile kabul eyle. Münker ve Nekir’in suallerine doğru cevap vermeyi kolaylaştır...
Yâ Rabbi! Şu kimse senin kulundur. Sen bunu bilirsin. Biz onun hakkında iyilikten başka bir şey bilmeyiz.
Yâ Rabbi! Bunu doğru söz ve hak kelâm ile dünyada sâbit kıldığın gibi, âhirette de sâbit kıl. Yâ Rabbi, buna rahmet eyle ve bunu Peygamberimiz Muhammed A.S.’ın cemâatına ulaştır. Ve bizi bu yolda sâbit ve dâim eyle...”
Bu duâları bir veya birkaç kişi okumuş olsa, meyyite büyük yardım ve fayda eder.
Herkes üzerine düşen ve mümkün olan yardımı yapmalı.
Ağlama sızlamalar olabilir. Fakat Allahü Teâlâ’yı gücendirecek hal ve sözlerden sakınmalı ve bilmeli ki Allahü Teâlâ iki sese gazap eder:
1- Çalgı sesi,
2- Çeşitli sıfatlar sayarak ölülerin ardından ağlayanların sesi...
Gönül mahzun olur, göz yaş verir, ancak Allahü Teâlâ’yı gazaplandıran söz söylenmez.
Dinimizde yasak edilmiş olan çirkin işlerin yapılması –vasiyet edilmiş olsa da- yerine getirilmez.

Cenâzeyi Techiz

Meyyitin vârislerine sırasıyla dört şey borçtur:
1. İsraf ve cimrilikten uzak bir şekilde teçhiz edip kefenlenmek
2. Borçlarını ödemek (Kul borcu Allah’a olan borçtan önce gelir),
3. Bıraktığı malın üçte birinden (varsa) meşrû vasiyetini yerine getirmek,
4. Geri kalan kısmı şer-i hükümlere göre vârisler arasında taksim etmek.
Cenâze için lüzumlu masraflara yetecek parası yoksa, bu vârislerine âittir. Onlarda da yoksa devlet karşılar.
Ölen, kadın ise, zengin de olsa cenâze masrafları, nafakası üzerine borç olduğundan kocasına âittir.
Cenâzenin bu mühim işleriyle meşgul olan iyi niyetli, sâlih kişiler olması, rahmet-i ilâhîye vesiledir.

Kefen Hazırlığı

Kefen için beyaz renk tercih edilir. Sünnet ve efdal olan budur. Melekler bu rengi severler. Temiz olması şartıyla, eski de olabilir.
Kefen erkek için üç, kadın için başörtüsü ve göğüs bağı ilâvesiyle beş parça olması sünnettir.
Dikişli olmaz ve usûlüne uygun biçilir. Dürülür ve münâsip koku ile buhûrlanıp hazır edilir.
Kefen erkek için iki, kadın için başörtüsü ile beraber üç parça olması kefen-i kifâyedir. Zarûret zamanında, kadına ve erkeğe ne bulunursa sarılır. Buna da kefen-i zarûre denir.

* * *

Cenâzeyi Yıkamak (Gasil)

Yıkamak için, yıkayanla yardımcısından başkası görmeyecek bir yer hazırlanır.
Vefat edenin hayattakilerde olan haklarından biri de avret mahalline bakmamak ve baktırmamaktır. Avret yeri açılınca melekler hayâsından yüzlerini çevirirler. (Gasil hanelerde bu hususa riâyet edilmiyor)..
Su ısıtılır. Teneşir güzel kokulu buhûrla üç defa buhûrlanır.
Meyyitin çamaşırı soyulur, ayakları ve yüzü kıbleye gelecek şekilde teneşire uzatılır, üzeri bir örtü ile örtülür. Yumuşaması için bolca ılık su dökülür.
Yıkayıcı ve yardımcısı abdestli olur. Yıkayıcı önce hazırladığı bezi eline dolayarak, istinca denilen aşağı tarafın temizliğini yapar. Meyyit, namaz abdesti gibi abdestlendirilir. Ancak güçlük olduğu için ağzına burnuna su verilmez. Eğer cünüp, hayız ve nifas hâli bilinirse, tahâretin tamam olması için ağzına, burnuna su verilmelidir.
Başına meshedilir. Yıkayıcı eline başka bir bez alır; kulak, burun, ağız ve göbek çukurlarını önce yıkar.
İç kısmına su kaçmasın diye ağzına, burnuna, kulaklarına pamuk koyar. Islanınca avret yeri belli olmasın diye yün veya pamuk koyar.
Yıkamaya sağ taraftan başlar. Bol sabunlu sıcak su ile en az üç defa yıkar. Her yıkayışta sağ ve sol yanları üzerine çevirerek arka tarafını da iyice yıkar. Suyu israf etmez.
Son yıkamada kendini meyyitin arka tarafına alarak hafifçe oturtur gibi yapar. Aşağı yoldan necâset çıkarsa yıkar; ancak abdestin yenilenmesi lâzım gelmez.
Bunları yaparken şefkatli ve merhametli davranır. Meyyitte görülen ve sezilen güzel haller olursa söylenir. Çirkin ve üzücü durumlar söylenmez, gizlenir.
Yıkamaya başlarken meyyitin maddî ve mânevî temizlenmesine niyet edilir.
Yıkarken: (Semî’nâ Yâ Gufrân) diyerek iyi dileklerde bulunulur. Son durulama suyuna eğer varsa (Hanut) denilen güzel kokulu ottan konur. Yoksa bu koku melekler tarafından konur, denilmiş...
Yıkama işi bitince, büyükçe bir havlu ile güzelce kurulanır. Önceden hazırlanmış olan kefen üzerine yatırılır. Kefenin düzgün olmasına dikkat edilir. Zira bâzı kimselerin kefenleriyle haşrolunacağı rivâyet edilmiştir.
Sarmaya sol taraftan başlanır. Birinci parça, gömlek gibi omuzlardan diz altına kadar olur. İkinci ve üçüncü parçalar baştan ayağa kadardır. Kefen baş ve ayak uçlarından bağlanacağı için bir karış kadar uzunca kesilir.
“Meyyitin alnına veya göğüs tahtasına parmak suya batırılarak- Besmele-i Şerife yazılması, kabir azâbından kurtulmasına sebep olur” denilmiş... Bunu vasiyet edenler de olur. Yapılmasında fayda vardır.
Kefen sarılmadan Secde âzâları, yâni alnına burnuna, avuçlarına, dizlerine, ayak parmaklarının ucuna kâfur konur. Kabirde en son çürüyecek âzâlar bunlardır.
Kefenin üzerine gül suyu gibi güzel kokulu şeyler serpilmesi iyi olur.
Kefen sarıldıktan sonra açılmasın diye, baş, bel ve ayak ucundan bağlanır. Böylece meyyit namazı kılınmak üzere musallâya götürmek için hazırlanmış olur.
Mümkün olursa cenâze omuzlarda taşınır. Sevap kazanmak için cemâat arkadan tâkip eder. İzdiham olursa öne de geçebilir.
Çok ağır veya çok süratli gidilmez, orta halde götürülür.
Sesli olarak okumak, tekbir ve tehlil getirmek bid’attır. Tevâzu ile hareket edilmelidir.
Taşıyanlar tabutun önce sağ ön kolundan, sonra aynı hizâdaki ayak ucundan tutarak sağ omzuna, sonra sol tarafın ön ve ayak ucundan sol omzuna, en az onar adımdan kırk adım götürmeli... Hayırlı insanları taşımak nasip olursa mânevi rütbesi nispetinde ecri ziyâde olur.
Vefat eden Müslim’i, bulunduğu yerin mezarlığına defnetmek efdaldir. Mecbûriyet hâlinde 2-4 km. mesâfeye götürülmesine müsâade edilmiştir.

Cenâze Namazı

H.Ş.: -“Bir cenâze namazında yüz mü’min bulunup da duâ ve şefâat etseler Allahü Teâlâ kabul buyurur.”
H.Ş.: -“Şirkten beri bir mü’mine kırk mü’min bir meyyite namaz kılıp, duâ etseler Allahü Teâlâ kabul buyurur.”
H.Ş.: -“Bir cenâze üzerine üç safla namaz kılınsa Allahü Teâlâ onu mağfiret edip cennete koyar.”
Vefat eden Müslüman’ı hazırlamak ve namazını kılmak farz-ı kifâyedir. Mükellef insanın namazını kılmak mükellef olmayanın namazını kılmaktan efdaldir.

Cenâze Namazında Bulunan Şartlar:

1. Meyyit, Müslüman olmak: Bu, ya kişinin kendi hâlinden bilinir yahut ana babasından birinin Müslüman olmasıyla veya bulunduğu İslâm cemaatine tâbi olmasıyla anlaşılır. Kendisinden İslâm’ın tarifi istenen bir mükellef onu kabul ve beyan etmeden ölse namazı kılınmaz.
2. Meyyit yıkanmış (abdestli) olmak:
3. Vücûdunun tamamı veya başı ile bedenin yarısı bulunmalı. Bundan başka parçalar üzerine namaz kılınmaz. Bu parçalar yıkanır, bir beze sarılır ve defnedilir.
Meyyitin iç organlarından gelen kan, irin ve sâire affa tâbidir, abdesti bozmaz.
4. Meyyit, cemâatin önünde bulunur; el üzerinde, omuzda veya vasıta üzerinde olmaz, namazı kılanlar da yerde ve ayakta olur.
Namazı bozan hususlar cenâze namazını da bozar. Namaz için safın üç, beş, yedi gibi tek olması efdaldir. En son safta kılanın sevâbı, tevâzuu sebebiyle diğerlerinden fazladır.
Cenâze namazını kıldırmak, o mahallin en büyük âmirine âittir. Hazret-i Hüseyin Efendimiz, birâderi Hazret-i Hasan’ın namazını Medine valisi bulunan Sa’d ibnü As’a kıldırtmış. Ve “Sünnet olmasa seni takdim etmezdim”, demiştir. Sonra, kabilenin veya mahallenin imamına, sonra da erkeklerden cenâzenin velisine âittir. Yakın olan, uzak olana tercih edilir.
Velinin veya tâyin edilmiş bir vasînin izni ile sâlih bir zât da kıldırabilir. Takaddüm hakkı olan her zat başkasını imâmete geçirebilir.
Cenâze çok olursa, sâlih ve yaşlı olan erkekler öne konulup, sonra erkek çocuklar, sonra da kadınlar sıra ile tertip edilerek hepsine bir namaz birden kılınmak câiz ise de, ayrı ayrı kılınmak efdaldir.
Namazı kıldıracak zât, meyyitin tam göğsü hizasına durur. Çünkü orası îmanın yeri ve nazargâh-ı ilâhidir.
Namazı kılınacak meyyit erkek, kadın veya çocuk olduğu bilinmeli. Bu mümkün olmuyorsa cemaat:
“İmamın namazını kılmaya niyet ettiği meyyitin, namazına niyet ettim” deyip cenâzeye duâ etmeyi kasteder. İmamdan önce tekbir almaz.

* * *

Cenâze Namazı Ve Duâları

Bu namazın erkanı ikidir:
1. Ayakta durmak (Mazereti olmayanlar için).
2. Dört tekbir almak. (Selâm vermek vaciptir.)
Sünnetleri:
Allahü Teâlâ’ya hamd ve senâ
Resûlüne salât ve selâm
Meyyite, kendisine ve Müslümanların kadın ve erkeklerine duâdır.
Namazın kılınışı:
Kişi niyet edip imama uyar. Ellerini kaldırarak Allahü Ekber der ve:
“Sübhâneke Allahümme ve bihamdike ve tebârakesmüke ve teâlâ ceddüke ve celle senâüke velâ ilâhe gayrük” okur. Sonra elleri kaldırmadan imamla beraber “Allahü Ekber” der, her namazın sonunda okunan Salâvat duâları (Allahümme salli... Allahümme bârik...) okur. Yine ellerini kaldırmadan Allahü Ekber der ve şu duâyı okur.
“Allahümmağfir lihayyinâ ve meyyi-tinâ ve şâhidinâ ve gâibinâ ve zekerinâ ve ünsânâ ve sağîranâ ve kebîrenâ. Allahümme men ahyeytehû minnâ feahyihî alel-islâm ve men teveffeytehû minnâ feteveffehû alel’imân ve hussa hâzel’meyyite birravhi verrahmeti vel’mağfireti verrıdvan.
 Allahümme in kâne muhsinen fezid fî ihsânihî ve in kâne müsîen fetecâvez anhü ve lakkıh’lemne vel büşrâ vel’ke-remete vezzülfâ birahmetike yâ Erhamerrâhimîn...
Meyyit deli veya sâbi ise: Feteveffethû alal îman... dan sonra:
“Allahümmec’alhü lenâ fertan Alla-hümmec’alhü lenâ ecren ve zührâ Allahümmec’alhü lenâ şâfian müşeffeâ” demelidir.
Bu duâları bilmeyenler Kunut duâlarını (Allahümme innâ.... Allahümme iyyâke...) okurlar.
Dördüncü tekbir (Allahü Ekber) den sonra elleri salıverir ve sağa ve sola selâm verir, namaz tamam olur. (Dürer, 1/ 53)
Sonradan gelen olursa, hemen imama uyar; yetişemediği tekbirleri arka arkaya kendisi alır.
Selâm verirken cemâate, imama ve meyyite niyet edilmelidir.
Sağa selâm verirken sağdaki cemâat, hafaza melekleri, imam ve meyyit kastedilir. Sola selâm verirken de böyledir. Şayet imam yanılıp da beşinci bir tekbir alırsa, cemâat almaz, selâmı bekler.
Cemâatin çok olması, ihlasla duâlar edilmesi, hem cemâatin, hem de meyyitin affına sebeptir.
Yağmur vs. gibi bir sebep olmadan cenâze cami içinde bulundurulmaz.
Namazdan sonra hazır olanlara; “Kardeşiniz için –cemâat çok ise, kardeşleriniz– için mağfiret dileyin, Allahü Teâlâ’dan, Münker - Nekir meleklerine doğru ve kolay cevap vermesini isteyin”, denir.
Çünkü cemâat olup cenâze namazı kılmak, insanların toplanıp da keremli, cömert ve yüce hükümdardan cezânın affını dilemek gibidir.

Hikâye

Bir köylü kullandığı baltayı omzuna asıp, Seyyit Abdülkâdir-i Geylâni Hazretleri’nin cenâze namazını kıldı. Sonra baltayı düzeltmek için demirciye verdi. Lâkin ateş tesir etmedi, balta ısınmadı.
Demirci: -Bu ne iştir? diye sordu. Köylü, Hazretin cenâze namazına iştirak ettiğini anlattı.
Büyüklerin cenâze namazında bulunan ateşten korunuyor demektir. Ârife işâret yeter...

Defin İşi

Meyyit defnedileceği kabrin kenarına konur. Saygı için cemâat bundan önce oturmaz.
Meyyitin yakınlarından veya sâlih kişilerden iki veya üç kişi kabre iner. Meyyit kadın ise kabre inenler mahremlerinden olur veya kabrin üstü münâsip bir örtü ile perdelenir. Bâzı fukahâya göre kadınların mümkün olursa tabutla defnedilmeleri daha uygundur; vücûda el sürülmemiş olur.
Kabir iyi kimseler civârında olmalı. Dünyadaki gibi kabir komşuluğu da mühimdir.
Kabir eni yarım, derinliği bir adam boyu veya göğüs hizâsına kadar kazılır.
Kaabilse kabirde laht yapılır. Bu, kıble tarafına meyyitin sığacağı kadar oyulmuş yerdir. Meyyit sağ taraf üzerine oraya yerleştirilir.
Bu işleri yapanlar:
Ve, -“Ya Rabbi, bu meyyitin kabrini yanlarına doğru geniş eyle,. Rûhuna yükseklik ve saâdet ihsan eyle, ondan râzı ol” derler.
Meyyit, mezara konunca yurdundan yakınlarından ayrı düşen garip gibi mahzun olur, duâ ile anan olur mu diye ümitlenir. Bu sebeple Kur’an okumak, hayır ve hasenât yapmak sûretiyle, rûhuna hediyeler gönderilmelidir. Kabir üzerindeki ot ve yeşillikler, 70 günâhın kefaretidir. (Birgivi Vasiyennamesi)

Baş ve ayakucundaki bağlar çözülür. Meyyitle toprak arasında kefenden başka bir şey bulunmaz.
Mevtânın üstü kerpiç, tahta veya münâsip bir şeyle örtülür. (Cesetten ayrılan ruhu melekler gezdirmek üzere götürdükleri göklerden veya yerin dibindeki azap yerlerinden getirip vücutla birleştirirler. İşte o zaman ceset, ruh ve akılla yapılmış olan hayır ve şer amellerin hepsi birleşir.)
Defin için girenler çıkar. Kabirden çıkan topraktan başka toprak ilâve edilmez.
Toprağı doldurmaya başlayanların,
İlk atışta: “MİNHÂ HALAKNÂKÜM” (Sizi ondan yarattık).
İkincide: “VE FİHÂ NÜÎDÜKÜM” (Sizi oraya iâde ediyoruz).
Üçüncüde: “VE MİNH NUHRİCİKÜM TÂRATEN UHR” (Sizi oradan çıkaracağız) (S. Tâhâ 55) âyeti kerimesini okumaları güzel görülmüştür.
Burada uyanık olup ibret almalı; “İsrâfil A.S. sûru üfürüp de kıyâmet kopuncaya kadar bu adam burada yatacak. Sorulan suallere düzgün cevap verirse mes’ud olur. Yâ veremezse hâli ne olur ?...”diye düşünmeli.
Kabrin üstü, balık sırtı gibi yapılmalı. Kaybolmasın diye baş ucuna münâsip bir taşa isim yazıp dikmekte mahzur yoktur.
Kabir yapmağa ulemâ-i müteahhirîn tarafından cevaz verilmiştir.
Defin işi bitince cemâat dağılmadan Kur’an ehli olan zâtlardan, Allah rızası için niyet ederek, sevâbını merhumun ve bütün mevtâların ruhlarına bağışlamak üzere, tecvidle Yasin, Mülk, Fâtiha, İhlas, Felak, Nâs sûreleri, Bakara sûresinin başı ve sonu okunarak duâ yapılır.

* * *

Telkin

Definden sonra biri meyyitin göğsü hizâsında durup (Yâ filân ibn-i filân) desin. Zira meyyit onu işitir.
Tekrar “Ya filân ibn-i filân” desin. Meyyit: “Beni irşad eyle. Allahü Teâlâ sana rahmet etsin” der. Sonra şu denir:
“Üzkür mâ künte aleyhi min şehâdeti enlâ ilâhe illâllah ve enne Mumammeden Rasûlüllah ve ennelcennete hakkun vennâra hakkun ve ennelba’se hakkun ve ennessâate âtiyetün lâ raybe fîhâ ve ennallâhe yeb’asu men filkubur. Ve enneke razîte billâhi Rabben ve bilislâmi dînen ve bimuham-medin (S.A.V.)’e Nebiyyen ve bil-Kur’anı imâmen ve bilkâbeti kıbleten ve bil-mü’minîne ihvânâ. Kul: RabbiyAllah lâ ilâhe illâ hüve Aleyhi tevekkeltü ve hüve rabbül arşil azîm”
Bunu işiten Münker ve Nekir melekleri : “Hücceti kendisine telkin edilen kimseye, biz ne için sual edelim” derler.
“Yâ ibn-i filân, Kul Lâ İlâhe illAllah” diye telkin edilir.
Üç kerre de “Yâ filân, Kul Rabbiyallâhü Teâlâ ve dîniyel islâmü ve Nebiyyî Muhammedin Aleyhissâlâtü vesselâm” denir ve bunlar ağır ağır söylenir. Sonra (Rabbi lâ tezerhü ferden ve ente hayrul vârisîn) ile telkin tamam olur.
Cemâat dağılırken kabrin üzerine, varsa su dökülür. Yeşilliğe sebeptir. Rasûlüllah S.A.V. Efendimiz yaş hurma dalını bir kabir üstüne dikmiş ve “Bu tesbih ettikçe kabirdeki faydalanır” buyurmuştur.

* * *

Tâziyet

Meyyit kadın veya erkek olsun, akrabalarına sabır tavsiye ederek tesellide bulunmak müstehaptır.
-Hüküm Allah’ındır. Cenâbı hak size sabr-ı cemîl ve ecr-i cezîl ihsan eylesin!
Diyerek mü’min kardeşlerine tâziyette bulunan kimseye Cenâb-ı Hakk kıyâmet gününde ikram olarak cennet hulleleri giydirecek hadis-i şerifi vârid olmuştur. (Nimet-i İslâm S:617)
Taziye definden sonra olur. Önce meşguliyet vardır. Eğer feryat, figan ediliyorsa sabır ve teselli tavsiye edilir. 
Bir defa tâziyede bulunan bunu tekrar etmez. Çünkü hüzne sebeptir.
Kabristan da tâziyede bulunmak mekruhtur.
Tâziye için efdal olan, ilk gündür. Üç günden sonra yapılmamalı. Geç duyan ve uzak olanlar hâriç...
Definden îtibaren bir hafta içinde meyyitin rûhu için sadaka vermeli, eğer ikram edecek bir şey yoksa, namaz kılarak, istiğfar ve duâ ederek hediyeler göndermeli.
Komşular, cenâze evi ve misâfirler için yemek hazırlayıp beraber yemeli; musibet zedeleri yedirip içirmek için ısrar etmeli.
Cenâze evinin yemek hazırlaması, helva yaparak ikramda bulunması dinen doğru değildir. Çünkü ikram sevinç işâretidir. Bu ise musibettir. Yanlış işler yüzünden hayır ve sevap ümidiyle nice bid’atlar işlenmektedir.

Kabir Ziyâreti

Kabirleri ziyâret sünnettir.
Bilhassa mübârek günlerde mevtâlara ikram etmek ve ibret almak için kabirler ziyâret edilir.
Fitneye sebep olmazsa kadınlarda eski elbise ile ziyâret edebilirler. Lâkin bugün bu cihet müşküldür.
Ziyâretçi, kabristana vardığında ayakta:
“Esselâmü aleyküm yâ dâre kavmin mü’minîn ve innâ inşâAllahü biküm lâhikün. Nes’elullâhe lenâ ve lekümülâfiyete” diye selâm ve duâdan sonra, 1 Fatiha 11 İhlâs-ı şerif okur, bütün mevtâların ruhlarına hediye edip sonra kabristana girerse, o kişi nur olarak görünür.
Kabristan da serbest yürür, oturur ve çalışabilir. Zarûret olursa, kabirler üzerine oturur ve basabilir. Böyle olmazsa, oturmak veya kabirleri çiğnemek, ateş üzerine basıp oturmaktan şiddetli günâh olduğu hadis-i şerifle beyan edilmiştir.
Ziyâretçi önce niyet eder. Sonra Eûzü Besmele ile 1 Fatiha, 11 İhlas-ı şerif,mümkünse Yâsin sûre-i şerifini meyyitin karşısına durarak okur, hediye eder.
Ziyâret edenin gönderdiği hediyeler melekler tarafından altın tabaklar içinde takdim edilir. Ve “Bu sana filanın hediyesidir” denilir.
Kabir ehli ziyâretçiyi bilir, ayak seslerini işitir, selâmını alır.
Ziyâretten maksat duâdır. Ziyârette, “Bugün sana ise yarın banadır” demeli.
Mezarlıkların kurumuş ot ve ağaçları temizlenebilir, fakat yeşilliklerine dokunmak câiz değildir; onları çoğaltmak faydalıdır. Çünkü onlar Allahü Teâlâ’yı tesbih ettikçe mevtâlar istifade ederler.

* * *

SON SÖZ

Allahü Teâlâ’nın şu kuluna Azrâil A.S. gelip de:
-“Korkma! Merhametlilerin en merhametlisine ve asıl vatanına gidiyorsun. Büyük bayrama ulaşıyorsun. Bu cihan bir konaktır. Bu konak mü’minin zindanıdır. Sana emânet verilen bu varlık bir bahânedir; bir gün gider, uzaklaşır da hakikat meydana çıkar. Kişi Bâki olan Allahü Teâlâ’ya kavuşur” dediği zaman dünyada ondan daha şerefli, daha hoş ve rahat bir gün olmaz. (Ebu Bekir Sekkak K.S. Nefahat)

“Âlimin ilmi ve kişinin iyi amelleri, güzel sûretlerle kendilerine kabirde kıyâmete kadar arkadaş olur”.

Amel defterleri, Pazartesi ve Perşembe günleri Allahü Teâlâ’ya arz olunur. Peygamberlere, baba ve analara Cuma günü arz olunur. Onlar, ümmetlerinin ve çocuklarının sevaplarına sevinirler ve yüzlerinin nûru artar. Evlâtların iyi amellerinden memnun olurlar.

* * *


İnce Meseleler | İnce Risaleler | 33. Risale | http://www.incemeseleler.com/ince-risaleler.html
« Son Düzenleme: 07 Ekim 2016, 12:08:01 Gönderen: Mücteba »

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
« Son Düzenleme: 07 Ekim 2016, 16:02:15 Gönderen: Mücteba »

Çevrimdışı Elnurkul

  • Yeni üye
  • *
  • İleti: 41
  • Sadakat Forum
Ynt: Muhtasar Berzah Risalesi
« Yanıtla #12 : 27 Aralık 2016, 15:30:59 »
Rabbim razı olsun Elinize sağlık .
Sûfî bâtınını ve zâhirini Allah’ın Kitabına ve Resulünün sünnetine uyarak arıtandır. O, sâfiyeti arttıkça vücud denizinden çıkar; iradesini, dilek ve ihtiyarını terkeder.