Gönderen Konu: Muhtasar İslam Tarihi (Siyer-i Nebî)  (Okunma sayısı 8380 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Lika

  • popüler yazar
  • ******
  • İleti: 3892
Muhtasar İslam Tarihi (Siyer-i Nebî)
« : 22 Ekim 2008, 01:30:17 »



Peygamber Efendimiz'in Hayâtı
Hasan Arıkan

Fazilet Neşriyat.

MUKADDİME

İnsanlığı ve bütün âlemleri büyük bir hikmet ve gâye ile yaratan, insanların ve tâife-i cinnin dünyâ ve âhiret saâdetine nâiliyyetini vesîle ve vâsıtaya bağlayan Allâhu Zülcelâl'e hamdü senâlar olsun.

Âlemlere en büyük rahmet, en büyük şefâatçı, en büyük Peygamber, Muhammed'ül Mustafâ Sallallâhü Aleyhi ve Sellem'e, O'nun Âline ve Eshâbına salât, kıyâmete kadar bütün O'na tâbi olanlara selâm olsun.

İnsanoğlunun tanıması gerektiği, hayâtının en ince noktalarına varıncaya kadar bilmesi ve onları kendi hayâtında tatbik etmesi îcâbeden yegâne insan; onsekiz bin âlemin kâffesine rahmet olarak gönderilen, Peygamberler Peygamberi, Hz.Muhammed (S.A.V.)'dir.

Beşer kaleminin kendisini tavsiften âciz kaldığı, O Büyük Rasûl'ün hayâtının her şeyden daha çok bilinmesi îcâbeder. O'nun hayâtı bilinmeden, İslâm'ın kâinât çapındaki gâyesi tahakkuk ettirilemez, İslam anlaşılamaz. Kim, Sîret-i Nebî'yi (Peygamberimiz'in hayâtını) bilmezse, Allâhın Rasûlü sevgili peygamberimiz Hz.Muhammed (S.A.V)'i hakkıyla tanıyamaz. Yine kim, Allâhın Rasûlü'nü hakkıyla tanıyamazsa İslâmı da layıkıyla anlayamaz.

Gerek bu dünyâda, gerek bundan sonraki âlemlerde şerefli insan olmak, iyi insan olmak; Kâinât'ın Efendisi, Muhammed'ül Mustafâ, Sallâllâhü Aleyhi ve Sellem'i iyi bilmek, tanımak, anlamak ve O'na gerçekten ümmet olmakla kâimdir. Bir müslümanın gerçek mü'minliği, gerçek îmâna kavuşması; Peygamberini sevmeğe ve O'nun getirdiği esaslara tabî olmağa bağlıdır.

Beşeriyyet, içinde bulunduğu sıkıntılardan, buhranlardan, huzursuzluklardan ancak ve ancak Fahri Kâinât'a tâbi olmakla kurtulabilecektir.

Eshâb; arkadaş ve sohbetten gelir ki, Eshâb-ı Kirâm'ın hepsi Peygamber Efendimiz'in sohbeti ile yetişmiş, olgunlaşmış; mazhar oldukları bu devlet sâyesinde, kendilerinden sonra gelenlerin ulaşamayacağı kemâle vâsıl olmuşlardır. Dînimizde sohbetin ehemmiyeti pek büyüktür. Sohbet rûhun gıdâsıdır. Din, sohbet ve nasîhatle kâimdir. Peygamber Efendimiz; "Bir müslüman evinde, günde bir defa dinden îmandan bahsedilmezse, o eve zulmet yağar." buyuruyorlar. Acabâ bu şerefli vazîfeyi yapıyor muyuz?

Bu hususta, evde çocuklarımızla beş dakîka bile meşgul olmadan, onlara Peygamberlerini, dînî vazîfelerini öğretmeden; cemiyette İslâmın yaşanmadığını, İslâmın ahlâkî, îtikadî ve ictimâî prensiplerinin tatbik edilmediğini şikâyete kalkışmamız hakkımız değildir. Çünkü şikâyetçi olduğumuz cemiyet, bizlerden ve bizim çocuklarımızdan teşekkül etmektedir.

Öyle ise bugünün müslümanına düşen ilk vazîfe, kendi âilesinden başlayarak cemiyetin kurtuluşu için çalışmasıdır. Bir müslümanın evinde ilk yapacağı sohbet ise, Allah Rasûlü üzerine olmalıdır. Çünkü, Kur'an ahlâkı O'ndadır. Dînin en ince yaşantıları, Yüce Rasûl'ün hayâtında birer pırlanta mîsâli parlamaktadır.

Ey babalar, anneler ve evlâdlar!

Bütün güzellik ve olgunlukları üzerinde toplayan İnsân-ı Kâmil'e yaklaşın. Yüce Allah O'nu, ahlâkı tamamlamak üzere göndermiştir. Evlerinizi O'nun sohbetleri ile süsleyiniz. Bu takdirde başından sonuna kadar bütün bir devri, olanca çileleri ve mutluluğu ile Peygamber Efendimiz'in ve Sahâbelerinin yanında yaşamış gibi olursunuz. O'nun tedrîsiyle üzerinize rahmet iner. O'nun müzâkeresiyle melekler üzerinize nur saçarlar.

Eshâb-ı Kirâm'ın, Peygamber Efendimiz'e sevgileri, O'na itâat ve bağlılıkları, bizler için ne büyük bir örnek değil midir? Şu satırları yazan bu fakîrin, Akabe Bîatl'arı, Hudeybiye Musâlahası'ndaki bîat, Mekke Fethi'nde yapılan bîat, kadınların biâtı, hülâsa bütün Eshâb-ı Kirâm'ın Peygamber Efendimiz'e, münferiden, müctemian yaptıkları o bîatlar çok dikkatini çekmektedir. Zîrâ, Eshâb-ı Kirâm, Allah Rasûlü'ne gelerek ellerine sarılıp, bağlılık beyanında bulunup, söz vermişler, ahdü pîmân etmişler (antlaşmışlar); harpler olmuş, darpler olmuş, çok zor ve sıkıntılı anlar olmuş, fakat öyle büyük bir sevgi ve îmânla bağlanmışlar ki, ahidlerinden asla dönmemişlerdir. Onlar gibi bugünün müslümanlarının da Peygamberimiz'e, vârislerine ve O'nun Emîrlerine aynı itâat, sadâkat ve sevgi ile bağlanmış olmaları îcâbeder.

Mûbârek Kitâbımız Kur'ân-ı Kerîm'in dörtte üçü geçmiş kavimlerden, ümmetlerden ve peygamberlerden bahseder. Bu gösteriyor ki târihi bilmek şarttır. Bu şartın edâsı ve zaruretin giderilmesi için İslam Târihi mevzûunda birçok eserler yazılmışsa da, bilhâssa yetişme çağındaki müslüman çocuklarının ve herkesin, çok fazla mesâi harcamadan kolayca okuyup faydalanabilecekleri işbu Muhtasar İslam Târihi'ni hazırladık.

Yüce Mevlâ'nın izni ve lütfu ile hazırladığımız bu esere, Câhiliyye Devri (Fetret Devri) diye tasvir edilen, Peygamberimiz'den evvel dünyâ üzerindeki milletlerin hâllerinden; Mekke şehri, Kâbe-i Muazzama ve Zemzem Suyu'ndan behsetmekle başladık. Peygamberimiz'in dünyâyı teşrifleri, çocukluk, gençlik ve evlilik yıllarından bahsederek devam ettirdik.

Daha sonra, Peygamber Efendimiz'in peygamberliğinin başlamasından irtihâllerine kadar geçen yirmi üç senelik hayâtına yer verdik.

Kıyamete kadar cereyan edecek hâdiselerin birer nümunesinin zuhur ettiği o ibret verici, gözleri yaşartan, gönülleri çoşturan, İslâmi gayret ve cesaret ruhunu şahlandıran hâdiselerle dolu bu dönem, meselenin esas can alıcı nüvesini teşkil etmektedir.

Rasulüllah Efendimiz'in ve ilk müslümanların çektiği o ıstıraplar ve onların bunca ezâ ve cefâlara, İslam uğruna canlarını da ortaya koyup, sabredip, tahammül göstermelerini, yeri geldiğinde mallarını, mülklerini, yerlerini, yurtlarını ve herşeylerini terkedip Allah rızası için hicret etmelerini; Hz.Peygamberimiz ve Eshâbının İslâmı anlatıp, öğretme metodlarını; Eshâbı Kirâm'ın Peygamber Efendimiz'e ve O'nun emirlerine ne büyük bir sadakatla bağlanıp, itaat ve mutâvaat gösterdiklerini; Ensar ve Muhâcirîn arasındaki kardeşliği; muhârebelerde ve fetihlerde îman gücünün ve mutlak itaatın gâlibiyetini; müşriklerin, yahudîlerin ve her devirde eksik olmayan münâfıkların, İslam aleyhindeki entrika ve kalleşçe tuzaklarını; nihâyet, bütün bu hâdiselerin hülâsasının sözle de ifâdesi olan ve her müslümanın belleyip, hayâtında tatbik etmesi icâbeden Vedâ Hutbesi'ni bu bölümde zevkle okuyacak, hakîkaten o günleri yaşıyor gibi olacağınızı ümit ederiz.

Peygamber Efendimiz'in hastalanması, mübârek cesedinin dünyâ âleminden, âhiret âlemine intikâli; Rasulüllah'ın şekli ve şemâili ve mekârimi ahlâkından bahsetmekle bu eserin siyer-i nebî kısmını bitirmiş olduk.

Son kısımda ise, Hulefâ-i Râşidîn dönemini hülâsa edip, İslam halîfeliğini devam ettiren Emevîler ve Abbâsiler döneminden kısaca bahsettik. İlk Müslüman Türk Devletlerine de yer verip, bunlar içerisinden Selçuklular, Timuroğulları ve hâlen dünyâ milletlerinin ismini işitince durakladığı, bizlerin de torunları olmakla iftihar ettiğimiz Yüce Osmanlı Devleti'nden biraz daha genişçe bahsettik. Bilhâssa Sultan Abdulhamid Han ve O'nun döneminden, O'nun cihanşümul siyâsetinden bahsetmeden geçemedik.

Böylece tamamladığımız bu eserin her okuyucu ve okutucuya, her gence ve her yaşlıya, hülâsa herkese fâideli olacağını ümit ve temenni ederiz.

Cenâb-u Hak rızâsına muvâfık kılıp, Fahri Kâinât'ın şefâatına mazhar eylesin. (Âmîn)

Hasan ARIKAN

...

İslam Tarihi'ne dair birçok eser okumuşuzdur.Ancak bu eser çok kıymetli ve müstesna.Kıymetli büyükler Siyer-i Nebi'yi (Aleyhissalatu Vesselam) zihnimde yanlış kalmadı ise 6 ayda bir baştan sona okunmasını tavsiye ederlermiş.Eseri okuyunca bizlere hak verecek anlatımdakı akıcılığa kapılarak kendinizi Asr-ı Saadet'in huzur veren ikliminde bulacaksınız.
« Son Düzenleme: 22 Ekim 2008, 02:53:25 Gönderen: Lika »
Ne içindeyim zamanın,Ne de büsbütün dışında;Yekpare geniş bir anın Parçalanmış akışında,
Rüzgarda uçan tüy bile Benim kadar hafif değil.Başım sukutu öğüten Uçsuz, bucaksız değirmen;İçim muradıma ermiş Abasız, postsuz bir derviş;
Kökü bende bir sarmaşık Olmuş dünya sezmekteyim,Mavi, masmavi bir ışık Ortasında yüzmekteyim