Ebu Hureyre (r.a) Resulullahatan naklen şöyle buyurur:
Cennete öyle ağaçlar vardırki bir süvarionun gölgesindeyüz sene at koşturur yinede bitmez.
Dilerseniz şu ayeti okuyun:
Uzamış gölgeler (vakıa süresi ayet 30)
Hatta hiçbir beşerin görmediği hiçbir kulağın duymadığı beşer kalbine gelmeyen güzel şeyler vardır. Dilerseniz bu manaya işaret eden şu ayeti okuyun:
Hiçbir nefis kendisi için ne gibi göz kamaştırıcı şeylerin in bulunduğunu bilemez." (Secde sûresi, âyet:l7)
Cennette bir kamçılık yer, dünya ve içindekilerden hayırlıdır. Dilerseniz, bu mânâda gelen şu âyeti okuyun: "...Kim cehennemden uzaklaştırılıp cennete konursa, geçekten kurtuluşa ermiştir..." (Âl-i Imrân sûresi, âyet: 185)
Ibn Abbas (r.a.) anlatıyor:
— Cennette, öyle huriler vardır ki, onlara; "LU'BE", adı verilmiştir, dört şeyden yaratıldı; misk, anber, kâfur ve za'feran. Onların
.çamuru, hayat suyu ile yoğrulmuştur. Allah ona "ol!" demiş, o da olmuştur. Diğer huriler ona aşıktır. O deniz içine bir defa tükürse, o dem deniz tatlı su olur.
Onun gerdanına şöyle yazılmıştır:
— Kim benim gibi birine sahip olmak isterse, Rabbime itaat etsin.
Mücahid anlatıyor:
— Cennetin yeri gümüştür. Toprağı misktir. Ağaç kökleri de gümüştür. Yaprakları inciden ve zeberceddendir. Meyveleri de o yaprakların altındadır.
O meyveleri ayakta yemek isteyen bir zorluk çekmez. Oturarak yemek isteyen, yine bir zorlukla karşılaşmaz. Yan yatıp yemek isteyen yine bir zorluk bilmez.
Sonra, şu âyeti okudu:
—"Meyveleri de emirlerine hazırdır." ( İnsan sûresi, âyet: 14)
Yâni, yatanın da, ayakta duranında o meyveleri rahatça yemesi için o meyveler yaklaştırılır.
Ebû Hüreyre (r.a.) anlatıyor:
— Muhammed (s.a.v.)'e Kitap indiren yüce Allah hakkı için; cennet ehli dünyada kaldıkça ihtiyarlıkları nasıl artarsa, cennette kaldıkça, cemalleri ve güzellikleri öyle artar.
İbrahim b. Ahmed, Hasan b. Nâdir, Esed b. Musa, Hammâd b. Seleme Sabit Benanî, Abdurrahman b. Ebi Leylâ yolu ile bize ulaşan ve rivayetine göre, Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
— "Cennet ehli cennete girdiği, cehennem ehli de cehenneme girdiği zaman, bir münâdi şöyle seslenir:
— Ey cennet ehli, Allah katında size yapılan bir vaat var Şimdi o vaadini size yapmak diler.
Cennet ehli der ki:
— O nedir ki? Mizanımız ağır gelmedi mi? Yüzlerimiz ağarmadı mı? Bizi cennete koymadı mı? Bizi ateşten korumadı mı? Daha ne İsteriz?
Bundan sonra, perde açılır. Yüce Rabb'e nazar ederler.
Nefsim kudretinde olana and içerim ki; bu nazardan daha sevimli, güzel bir şey onlara verilmez."
Enes (r.a.) anlatıyor:
— Resûlullah (s.a.v.)'a Cebrail geldi. Elinde parlak bir ayna vardı. Aynanın ortasında da siyah bir benek bulunuyordu. Resûlullah (s.a.v.) sordu:
— "Yâ Cebrail, bu beyaz ayna nedir?" Cebrail anlattı:
— Bu ayna cumadır. Bu siyah nokta ise, cuma içindeki bir saattir. Sen ve ümmetin sizden evvelki ümmetlere bakarak değer kazandınız. Yahudî ve Hıristiyanlar, bu mânâda size tâbidir.
O cuma içinde bir saat vardır ki, hangi mü'min o saatte, Allah'tan bir iyilik dilerse, mutlaka, Allahu Teâlâ onun duasını kabul buyurur. Hangi kötülükten Allah'a sığınsa, Allahu Teâlâ onu o kötülükten korur.
Bizde bugünün adı; Mezid'dir.
Resûlullah (s.a.v.) sordu:
— "Mezld günü nedir?" Cebrail şöyle anlattı:
— Rabbin Firdevs cennetinde bir vadi yarattı. Orada miskten bir tepe vardır. Cuma günü olunca, o tepenin çevresi, nurdan minberlerle donatılır. O minberlere peygamberler çıkarlar. Ayrıca, yakut ve zebercedle süslü altın minberler de vardır. Bunlara da sâdıklar, şehitler ve sâlihler çıkarlar. Cennet köşklerinde oturanlar da iner, hamd ve sena ederler.
Bu sırada Allahu Teâlâ onlara şöyle buyurur:
— "Ben'den ne isterseniz, bugün isteyin."
— Senin rızânı istiyoruz, derler. Fakat Allahu Teâlâ tekrar şöyle buyurur:
— "Sizden razıyım. Sizden razıyım ki, ihsan evime aldım. Benim size bir ihsanım daha var."
Bundan sonra, onlara zâtı ile tecelli eyler. Hepsi de O'nu görürler İşte mezid budur. Hem de fazladan ikramdır. Bu ikram karşısında, onlara cuma gününden daha sevimli bir şey olmaz.
Bir başka rivayet şöyledir: Allahu Teâlâ, meleklere emir verir:
— "Dostlarıma yemek yediriniz."
Bu emir üzerine, onlara çok çeşitli yemekler getirilir. Her lokmayı bir evvelkinden daha lezzetli bulurlar. Yemek işini bitirdikten sonra, Allahu Teâlâ:
— "Kullarıma, içilecek şeyler de ikram ediniz." buyurur. Onlara öyle içecekler getirilir ki, her yudumda bir evvelkinden fazla lezzet alırlar. Bu
içme işi de bitince, Allahu Teâlâ onlara şöyle buyurur:
— "Ben, sizin Rabbinizim. Vaadimi yerine getirdim. Şimdi arzunuzu bildirin ne ise vereyim.."
— Rızânı isteriz, derler. Buna karşılık Allahu Teâlâ şöyle buyurur:
— "Sizden razıyım. Ancak, bugün katımda daha fazlası vardır. Size ikramda bulunacağım ki, bütün bu gördüklerinizden daha büyüktür.
perde açılır; dilediği kadar o yüce varlığa bakarlar. Sonra, secdeye Kapanırlar. Allah'ın dilediği kadar secdede kalırlar. Sonra, şu emri verir:
— "Başınızı kaldırınız. Burası ibâdet yeri değildir."
Oradaki bütün nimetleri unuturlar. Yüce cemâline nazar, onlara bütün nimetlerden daha sevimli gelir. Sonra, eski hallerine dönerler. Bir
aralık arş altından bir rüzgâr eser. Beyaz miskten bir tepeyi tozutur. Orada bulunanların ve bindikleri atların başına saçılır. Daha sonra cennetteki yerlerine dönerler. Hanımlarını bıraktıklarından daha güzel bulurlar. Zevceleride onlara der ki:
— Siz, önce olduğunuz hâlden daha güzel döndünüz.
FAKİH derki:
— Perde açılır.
Demek, kulların üzerindeki perdenin açılmasıdır. Yâni, ona nazarı perdeleyen örtülerinin açılmasıdır.
Sonra:
— Ona bakarlar, cümlesi ihtilaflıdır. Bâzıları dedi ki:
— Daha önce görmedikleri ikrama bakarlar, demektir. Fakat, bâzı »ilim ehli kimselr
— Allahu Teâlâ'ya bakarlar; ama şekilsiz ve benzersiz...
Tıpkı dünyada O'nu bir şekil ve benzer tanımadan bildikleri gibi...
Ikrime anlatıyor:
— Cennet ehli, kadın erkek otuz yaşında olacaklardır. Boyları, Âdem babalan boyunda, yâni altmış arşın olacaktır.
Hepsi de temiz yüzlü, sürme gözlü delikanlı şeklinde olacaklardır.
Yetmiş kat elbiseleri vardır. Her elbise, saatte yetmiş renge girer. Belki de, bir anda yetmiş renge girer. Kadının yüzüne bakan erkek, orada kendini görür. Yalnız yüzüne değil; gerdanına baktığı zaman da kendini görür. Aynı şekilde bacağına baktığı zaman yine kendini görür. Aynı şekilde kadın, kocasının yine, göğsüne ve bacaklarına baktığı zaman kendini görür. Orada tükürmek yoktur. Kirlenmek de yoktur. Bunların dışında kalan diğer eziyetler de onlardan uzaktır.
Bir haber şöyledir:
— Eğer cennet ehlinden bir kadın, avuç içini semadan gösterse, yer ve sema arası aydınlanır.
Hakim, Ebû FazI Haddadî, Muhammed b. Yahya Mervezî, Mu-hammed Hafi Nişaburî, Mis'ab b. Kiram, Davûd Taî, A'meş, Şemame b. Ukbe yolu ile, Zeyd b. Erkâm şöyle anlatıyor:
— Ehl-i Kitap'tan biri Resûlullah'a geldi, şöyle dedi:
— Yâ Ebelkasım, sanır mısın ki, cennet ehli orada yiyip içerler? Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:
— "Evet, yiyip içerler. Yemede, içmede ve cinsi münasebette onların her birine yüz erkek kuvveti verilir."
Bunun üzerine o ehli-i kitap şöyle dedi:
— Bir kimse, yer içerse, onun bâzı ihtiyaçları olur. Halbuki cennet temizdir. Orada öyle şey yoktur.
Resûlullah (s.a.v.) bunu da, şöyle cevaplandırdı:
— "Onların bu gibi ihtiyacı terle çıkar. O terin kokusu da misk kadar güzeldir."
Muhammed b. FazI, Ebû Muaviye, A'meş, Ebû Esres, Muğis b. Sümeyye'den rivayet edildiğine göre:
"İman edip sâlih amel İşleyenlere ne mutlu! Varılacak güzel yurt (cennet) onlar içindir." (Ra'd sûresi, âyet:29)
Âyeti, şöyle tefsir edildi:
— TUBA, cennette bir ağaçtır. Cennet evlerinden her birine bu ağacın dallarından biri gölgelik eder. Üzerinde, meyvelerin her çeşidi vardır. Onun üzerine kuşlar konar ki, her biri melez deve gibidir. Cennet ehlinden birinin canı kuş istese, hemen önüne gelir. Bir yanını pişmiş yerken, öbür yanı kebab olur. Sonra, yine uçar, kuş olur.
A'meş, Ebû Salih yolu ile Ebû Hüreyre diyor ki:
— Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:
— "Ümmetimden ilk cennete girenlerin yüzü, mehtaplı gecede görünen ay gibidir. Bundan sonra girenlerin yüzü, gökte pırıl pırıl parlayan yıldızlar gibidir. Bundan sonrakiler, durumlarına göredir. Orada, büyük abdest, küçük abdest yoktur. Oradakiler tükürmezler. Balgam çıkarmazlar. Onların tarakları altındır. Buhurdanlıklarında öd ağacı tüter. Terleri misk gibi kokar. Boyları hep bir hizada, Âdem'in boyundadır. Âdem'in boyu ise altmış arşın idi."
Ibn Abbas (r.a.) Resûlullah'ın şöyle buyurduğunu anlatıyor:
— "Cennet ehli temiz yüzlü gençlerdir. Saçları, kaşları ve kirpikleri hariç; vücutlarında tüy yoktur: Yâni; etekleri, koltuk altlan tüysüzdür.
Boyları altmış arşın, Âdem'in boyundadır. îsâ (a.s.) gibi, otuz üç yaşındadırlar. Renkleri beyazdır. Yeşil giyinirler. Onlardan birinin sofrası önüne konunca, bir kuş ona döner ve söyler:
— Ey Allah'ın sevgili kulu, ben selsebil suyundan içtim, altında, cennet bahçelerinde yayıldım. Şu, şu... mey-veleri yedim.
O kuşun bir yanı pişmiş et tadını andırır; bir yanı da kızarmış kebap tadı verir. Ondan dilediği kadar yer. Bu velî kulun üzerinde yetmiş kat elbise vardır. Parmaklarında on tane yüzük vardır. Her yüzükte bir yazı vardır.
Birinci yüzükte şu yazılıdır: Sabrettiğiniz için, size selam
İkinci yüzükte şu yazı vardır: Cennete selâmetle, emin girdiniz.
Üçüncü yüzükte şu yazılıdır: Bu cenneti güzel davarınız sebebiyle size bıraktık.
Dördüncü yüzükte şu yazı vardır: Üzüntüler sizden kaldırıldı. Kederler gitti.
Beşinci yüzükte şu yazılıdır: Sizlere süslü, ziynetti hulleler giydirdik.
Altıncı yüzükte şu yazılıdır: Sizi gözde hurilerle birleştirdik.
Yedinci yüzükte şu yazılıdır: Sizin için nefislerin Istediği gözlerin zevk aldığı şeyler vardır. Siz, orada ebedî kalacaksınız.
Sekizinci yüzükte şunlar yazılıdır: Nebilere, sıddıklara arkadaş oldunuz.
Dokuzuncu yüzükte şunlar yazılırıdr: Hiç ihtiyarlamayan gençler olunuz.
Onuncu yüzükte şunlaryazılıdır: Öyle menzile kondunuz ki oradaki komşulara eziyet gelmez.
(Tenbihü'l-Gafilin 72-73-74-75-76-77)