Mis’ar bin Kedâm hazretleri oğluna şöyle nasihatte bulundu:
“Oğlum! Münâzarayı, söze muhalefet etmeyi, şaka ile insanlara takılmayı terk et. Bunları, sevdiğim kimseler için hoş görmüyorum. İnsanlara, sözlerinde ve işlerinde dâima muhalefet edip karşı çıkmak, karşıdakinin kızgınlık ve kin beslemesine sebeb olur. Bu, münâkaşa gibidir. Münâkaşa insana düşmanlık kazandırır. İnsanların sözlerine ve işlerine devamlı muhalefet edip karşı çıkmanın zararı, faydasından çoktur. Zaten insanların birbirine sövüp, çirkin sözler söylemesi de bu gibi davranışlardan ileri gelmektedir. İki kişi arasında münâzara ve birbirinin sözüne ve işine karşı çıkma olunca, mutlaka ikisinin de kalbi birbirine karşı bozulup, aralarında bir soğukluk hâsıl olduğu gibi, gizli bir düşmanlık da meydana gelir.”
Ebû Ahfeş el-Kenânî de şöyle nasihat etmektedir: “Ey oğul! Yaşadığın müddetçe birbirinizle münâzara ve birbirinize muhalefet edip, karşı çıkmaktan sakın. Hafifliği ve cehâleti terk et. Çünkü bu, insana bir fâide getirmez. Hilmi, yumuşaklığı zillet, alçak ve düşük bir hâl olarak kabûl etme. Şüphesiz hilm, en kıymetli ve insan için en sâlim ve koruyucu bir yoldur.”
Akıllı kimse, haklı olsa da münakaşa etmez. Belalara, sıkıntılara göğüs gerer. Nimetlere şükreder. Ehline danışarak iş yapar. Günah işlemekten ve bilhassa imansız gitmekten çok korkar. Çok istiğfar eder.
Muhammed Salim hazretlerine “Bir kimsenin evliya olduğu nasıl anlaşılır?” dediklerinde, “Münakaşa etmemesi, tatlı dili, güzel ahlâkı, güler yüzü, cömertliği, özürleri kabul etmesi ve herkese merhamet etmesi ile bir kimsenin velî olduğu anlaşılır” buyurdu. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
“Allahü teâlâ, mücadelede ısrar edeni sevmez.”
“Mücadelede ısrar eden hariç, hiç kimse, hidayete kavuştuktan sonra sapıtmaz.”
“Arkadaşınla münakaşa etme! Ona sıkıntı verme! Ona buna arkadaşının hâlini sorma! Belki ona düşman birine rastlarsın da, arkadaşın hakkında yanlış bir şey söyleyip aranızın açılmasına sebep olabilir.”
Husûmet, dini mahveder!
Münakaşa, cedelleşme, eksik, kusur arama; husûmete, hasım bellemeye, kin tutmaya ve düşmanlığa götürür. Husûmet, cedel ve itirazdan daha ileridir. Husûmette, ısrar ve inat öne çıkar. Bu ısrar ve inat bazen başlangıçta olur, bazen de karşısındakinin tavır ve davranışından kaynaklanır. Hazreti Âişe validemiz, Resulullahın şöyle buyurduğunu naklediyor: “Allah nezdinde erkeklerin en sevimsizi, münakaşada ısrar edenidir.”
Ebû Hüreyre hazretlerinin rivayet ettiği bir hadis-i şerifte de şöyle buyuruldu: “Kim ilimsiz olarak bir husûmette mücadele ederse, o mücadeleden vazgeçinceye kadar Allahın öfkesine maruz kalır.”
İslâm büyükleri, “Husûmetten sakının! Çünkü husûmet, dini mahveder. Mütteki bir kimse, din hususunda hiçbir zaman husûmet etmez” buyurmuşlardır.
Nitekim hadis-i şerifte hasedin ve kinin zararı şöyle bildirildi: “Eski ümmetlerden iki kötülük haset ve kin size bulaştı. Dinlerini haset ve kinle yıktılar.”
Evliyânın büyüklerinden Abdullah bin Hubeyk hazretlerine Horasan’dan Feth bin Şehraf isminde bir sevdiği geldi ve kendisinden nasîhat ricâ etti. Buyurdu ki:
“Ey Horasanlı! Dilinle yalan söyleme, gözünle harama bakma. Kalbinle Müslüman kardeşine hased etme. Kin tutma ve iyi şeyler arzu et. Eğer böyle yapmazsan, sonunda bedbaht olursun.” Bu zat Allahü teâlânın sonsuz ihsânına rağmen günah işlemekte ısrar edenleri; “Sana iyilik edene bile kötülük ediyorsun. Kötülük edene nasıl iyilik edebilirsin” diyerek, gafletten uyandırırdı.
Evliyânın büyüklerinden Fudayl bin İyâd buyurdu ki: “Kim, din kardeşi için diliyle sevgi ve hulûs gösterir de içinden ona düşmanlık ve kin beslerse, Allah ona lânet eder, dilsiz yapar ve kalp gözünü köreltir.” Hayvanları bile kötülemez, onlara lânet etmezdi. “Her kim bir binek ve yük hayvanına, lânet olsun, derse, o hayvan (hâl diliyle) der ki: Âmin, lâkin yüce Allah’a hangimiz daha fazla âsi ise, lânet onun üzerine olsun!” der buyurdu.
mehmet oruç