Gönderen Konu: Murat Bardakçı efsanesi bitiyor.(Sultan Abdülhamid Han Hz'lerine Atılan İftira)  (Okunma sayısı 18681 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Tuğra

  • popüler yazar
  • ******
  • İleti: 6599


Murat Bardakçı efsanesi bitiyor

15 Mart 2009 günü "Haber Türk"ün sürmanşetini görenler gözlerine inanamamış olmalı. Haberde Abdülhamid'in Siyonistlerle vatan pazarlığı yaptığı belirtiliyor, Osmanlıca bir 'belge'nin eşliğinde "Abdülhamid'in adı etrafındaki bir efsane de son buldu." deniliyordu.

Gülüp geçtim, zira yeni hiçbir şey yoktu. Hem orada anlatılanları 22 Şubat 2009'da bu köşede yazmıştım hem de bütün uğraşmalarıma rağmen yazıda "Abdülhamid efsanesi"ni bitiren belgeyi bir türlü göremiyordum. Sürmanşete çekilen belge ise Sultan'ın Siyonistlere vatan sattığını değil, tam tersine, Filistin'e Yahudi göçünü yasakladığını söylüyordu!

Neresinden tutsanız elinizde kalan bu yazıya aynı gün Ülke TV'deki programımda gereken cevapları verdim. Çok geçmeden gazetesinde köpürürken gördüm onu. Güya ben ve benim gibi Abdülhamid'i sahiplenenler, onun sırtından geçiniyormuşuz! Bir kere Abdülhamid'den geçinebilmek, tek kelimeyle şereftir. Ama sizin gibi çamur atarak değil, bu mazlum insanın hakkını tarihin dişlerinin arasından söküp alarak geçinmek.

İkincisi, yıllar yılı hanedanın sırtından geçinen, verdikleri belgelerle yalan yanlış kitaplar yazan, belgeseller yapan ve bunları fahiş fiyatlarla satan birinin (mesela "Şahbaba"nın fiyatı tam 44 TL'dir) kalkıp da birilerini Osmanlı'dan geçinmekle suçlaması yavuz hırsızlık değilse nedir? Üç: Kimseyi beğenmeyen hazret, ne yazık ki doğru dürüst Osmanlıca okuyamamaktadır.

Aşağıda Bardakçı'nın kırdığı cevizleri okuyacaksınız. Kendisi gibi günlerce ve tam sayfa yazma imkânım olmadığından ne yazık ki günah galerisinin sadece bir kısmını gezdirebileceğim sizlere.

Bir efsaneyi bitirdiğini iddia ettiği yazıda Siyonist lider Theodor Herzl'in Abdülhamid'le görüşme tarihini 2 yerde 19 Mayıs 1901, 2 yerde ise 19 Mayıs 1902 olarak veriyor. Aynı yazıdaki bu basit çelişkiyi bile fark edemeyen birinin başkasında suç bulmaya yüzü kalmamalı, ama nerde? Üstelik verilen 19 Mayıs tarihi de hatalı. Çünkü Herzl, günlüğüne evet 19 Mayıs tarihini atmıştır ama dikkatli okunduğunda daha önce fırsat bulup da yazamadığını söylemekte ve huzura cuma günü çıktığını kaydetmektedir. Üstelik 19 Mayıs günü pazara denk gelir. Yani görüşmenin doğru tarihi 17 Mayıs 1901'dir.

Yine gazetenin ilk sayfasında Abdülhamid'in Yahudilere Mezopotamya'ya yerleşmeyi teklif ettiği belirtiliyor ve "az daha İsrail, Kuzey Irak'ta kurulacaktı" deniliyor. Bir kere Mezopotamya, Kuzey Irak'tan ibaret değildir. Basra Körfezi'ne kadar uzanır. 2. Siyonistler ne düşünürse düşünsün, Abdülhamid için bu bir toprak satış görüşmesi değildir.

Bir Osmanlı belgesinde denildiği gibi Mezopotamya'da "üç aile şuraya, beş aile buraya" yerleştirilecek, toplu yerleşim olmayacak ve kesinlikle Filistin'e yerleşilmeyecektir. Bu, dedesi II. Bayezid'in Yahudilere kucak açması türünden bir Müslüman hükümdarın zor durumda kalan gayrimüslimlere sığınma hakkı tanıması işlemidir.

İşte "Şahbaba" (8. baskı, 2002) kitabındaki bazı hatalar:

Sayfa 2'de Vahdettin'in kızı Ulviye Sultan'ın evliliği 1916 olarak gösteriliyor ki, doğrusu 1914 olacaktır. (Nitekim kitabın 62. sayfasında doğru tarih yazılı.)

Sayfa 16'da Necip Fazıl Kısakürek'in "Vahidüddin" kitabı hakkındaki bilgiler tamamen yanlıştır. Güya kitap 1975'te çıkmış da, çıkar çıkmaz toplatılmış imiş. Bir kere kitap 1968'de çıkmış olup külyutmaz tarihçimiz elindeki nüshaya iyi bakarsa, 7 yıl sonra yapılan 2. baskısını tuttuğunu görecektir. 3. baskısı 1976'da yapılmıştır, toplatma kararı da işte bu baskı içindir.

Sayfa 25'te iktisat tarihçiliğine soyunan yazar, Osmanlı'da ilk dış borçlanmanın 1855'te yapıldığını sanıyor. Oysa ilk dış borcu, bundan bir yıl önce almıştık (24 Ağustos 1854).

Bütün Osmanlı kaynaklarında yazılanları silip atan yazarımız, Vahdettin'in kızı Sabiha Sultan'ın sözlü hatıralarını esas alıyor (s. 610) ve Vahdettin'in annesi Gülistû Kadınefendi'nin, kocası Abdülmecid'den 4 yıl sonra öldüğünü yazıyor. Halbuki Gülistû Kadınefendi, kocasından bir ay önce ölmüştür ve dolayısıyla hiç dul kalmamıştır!

Yani Vahdettin önce annesini, sonra babasını kaybediyor ve üvey anne elinde büyüyor. Hanedanın verdiği belgeleri kritik etmeden kullandığı için Sabiha Sultan'ın iki yerde çelişkili ifadelerde bulunduğunu da göremiyor.

Suat Hayri Ürgüplü'ye Vahdettin'in, babasının ölümünden birkaç ay sonra doğduğunu söyleyen Sabiha Sultan, Belge 20 olarak sunulan yazılı hatıralarında (s. 491) ise Vahdettin'in babasını 6 aylıkken kaybettiğini yazıyor. Bir insan hem babasının ölümünden birkaç ay sonra doğacak hem de 6 aylıkken babasını kaybetmiş olacak! Pes yani!

"Şahbaba"nın 52. sayfasında Sultan Reşad için "Sakalı kana boyanır inşaAllah!" bedduasını savuranın Münire Sultan olduğunu söylerken, "Son Osmanlılar" kitabında (2006, s. 73) bu sözü annesi Sezaidil Hanım'a söyletiyor. İyi de kim etti bu bedduayı? Bağrı yanık anne mi, yoksa kocası idam edilen kızı mı?

Bazılarını büyüteç yardımıyla okuduğum belgelerdeki hatalardan birkaçı şunlar:

Sayfa 451'de "şerzemme" diye bir kelime geçiyor. Doğrusu "şirzime"dir.

467'de okuyamadığını söylediği kelimeyi hayrına ben yazayım: "İhtâr".

472'de Vahdettin'in kızı Ulviye'ye yazdığı mektupta şöyle bir cümle geçiyor: "Bilmiyorum, yine bir sûizanna mı kapıldın!" Oysa mektubun orijinalindeki cümle şu: "Bilmiyorum, yine ben suizanna mı kapıldım." Gördüğünüz gibi anlam tamamen değişiyor.

479'da okuyamadığı için boş bıraktığı iki kelime benden olsun: "bir ferd-i millet..."

Külyutmaz yazarımız "sevilen"i, "sevilmez", "hüve"yi "nüve" yapabiliyor (s. 556-7). 564'teki "bendenizde" kelimesinin doğrusu ise "kalbimde"dir.

Bütün bunlar neyse de, Latin harfleriyle yazılı bir metni bile hatasız okuyamadığını söylersem lafı uzatmama gerek kalmayacak. Ürgüplü'nün Sabiha Sultan'la konuşması sırasında aldığı notların kitapta yayınlanan tek sayfasında tam 2 hata buldum.

Bardakçı metni şöyle okumuş: "Kendi kendime çok dikkatle dinlediğim bu anıları, kendisi ile yalnız konuşmamız sırasındaki sualli-cevaplı bilgileri serpiştirerek tarihe emanet ediyorum." (s. 511) Halbuki orijinalinde Ürgüplü, "kendisi ile" değil, "kendimden"; "sırasında" değil, "esnasında" diyor. Yani Latin harfleriyle kaleme alınmış bir el yazısını bile kaşını gözünü yarmadan aktaramayan bir tarihçi karşısındayız.

Bir facia olan "Talât Paşa" kitabındaki okuma hatalarına ise maalesef yerimiz kalmadı. Arzu ederse (veya ederseniz) "Ereğli"yi nasıl "Erkilet" okuduğunu veya hem de başlıkta "Mülhakatından" kelimesini nasıl "Mültecilerinden" okumayı başardığını da yazarım.

Siz karar verin şimdi: Biten kimin efsanesiymiş?

Mustafa Armağan/zaman
« Son Düzenleme: 18 Nisan 2009, 12:08:43 Gönderen: Tuğra »
〰〰〰〰🐠

Çevrimdışı Lika

  • popüler yazar
  • ******
  • İleti: 3892
Teşekkürler Tuğra.
Ne içindeyim zamanın,Ne de büsbütün dışında;Yekpare geniş bir anın Parçalanmış akışında,
Rüzgarda uçan tüy bile Benim kadar hafif değil.Başım sukutu öğüten Uçsuz, bucaksız değirmen;İçim muradıma ermiş Abasız, postsuz bir derviş;
Kökü bende bir sarmaşık Olmuş dünya sezmekteyim,Mavi, masmavi bir ışık Ortasında yüzmekteyim

Çevrimdışı Fatihan

  • Administrator
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 6994
  • Milimi milimine Ehli sünnet...
Teşekkür ederiz Tuğra.

Hakikat her zaman hakikattir..

Çevrimdışı Fatihan

  • Administrator
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 6994
  • Milimi milimine Ehli sünnet...
Bu konuda Habertürk protesto edilmeli aslında.

Çevrimdışı ezizhar

  • okur
  • *
  • İleti: 95
Allah razı olsun mustafa armağan her zaman 1 numara

Çevrimdışı Fatihan

  • Administrator
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 6994
  • Milimi milimine Ehli sünnet...
http://www.haberturk.com/haber.asp?id=141530&cat=140&dt=2009/04/19

Bu linkteki habere kaç defa yorum yazdım Bardakçı'nın nasıl bir tarihçi olduğu ve M.Armağan'ın ilgili yazısının okunması gerektiği ile alakalı ama Habertürk yayınlamadı benden sonra yazılanlar dahi yayına sokulmuş ama bizimki işlerine gelmiyor demek ki?
Sorsan biz tarafsız medyayız derler, objektifiz derler.Gördük  h33))
« Son Düzenleme: 19 Nisan 2009, 23:06:23 Gönderen: fatihan »

Çevrimdışı ihvan

  • popüler yazar
  • ******
  • İleti: 2399
emeğinize sağlık kardeşim.

Çevrimdışı Ay Işığı

  • aktif yazar
  • *****
  • İleti: 1166
İftiralaralar gerçekleri değiştirmez. Sultan'a dil uzatan kendi sonunu hazırlar.

Mahi

  • Ziyaretçi
İftiralaralar gerçekleri değiştirmez. Sultan'a dil uzatan kendi sonunu hazırlar.

mazhar

  • Ziyaretçi
Sayın Murat Bardakcıyı televizyonlara çıkmadan evvelki kendisini tanımadan,görmeden okuduğum,özellikle Tarih'le ilgili çıkarmış olduğu eklerden takip ediyordum.güzel de konulara değiniyordu daha sonraki yazıların da sapmalar ve magazin le ilgilenmeye başladığını görünce kafamda soru işaretleri oluşmuştu...

Televizyonlara çıkıp 'Şhow' yapmaya başlayınca kendinin kendinin Tarihçi olup olmadığı ortaya çıktı...
Bu yazıyı(başlıktaki)okuyunca,durum netleşti...

Çevrimdışı turk_ay

  • aktif okur
  • **
  • İleti: 194
    • Yavuz Sultan Selim (Hadim-ül Haremeyn)
Elbette yazı güzel ama bu demek değildir ki Bardakçı kötü bir tarihçi. Elbette magazinsel işlerinden dolayı yanlış içine düştüğü zamanlar oldu ama şunu unutmamak lazım yanlışlarıyla birlikte güzel bir tarihçi ve araştırmacıdır.
Her açan senin gülün, hergünse benim günüm
Gözyaşı insan külüyse, her yakan insan sözü
Kıvılcım sözün özüyse, ayrılık yakar gözü
Tek gören gönül gözüyse, kelamım gönül sözüm

Yavuz Sultan Selim (Hadim-ül Haremeyn)

Çevrimdışı ihvan

  • popüler yazar
  • ******
  • İleti: 2399
m.bardakçı.efsane olmadı.olamazda.tarihi çarpıtır,bazı yerlerde de sapıtır..

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Elbette yazı güzel ama bu demek değildir ki Bardakçı kötü bir tarihçi. Elbette magazinsel işlerinden dolayı yanlış içine düştüğü zamanlar oldu ama şunu unutmamak lazım yanlışlarıyla birlikte güzel bir tarihçi ve araştırmacıdır.


Bu şahsa iyi bir tarihçi diyebilmemiz için liyâkat sahibi olup olmadığına bakmak lazım.

Peki liyâkat nedir?

Liyâkat, bir işe ehil olmak ve bir işe lâyık olmak demektir. İşe hakkını vermek becerisidir. Bu beceri bir güzel ahlâk prensibi olan emânete riâyet etme temeline oturur, eğitimle ve tecrübeyle kazanılır. En büyük liyâkat konu hakkında eğitim ve tecrübe sahibi olduktan sonra doğruluk ve dürüstlüktür.

Bu şahsın düşünce, söz ve yazılarına bakıldığında emânete riâyet etmediği açıktır. Dolayısıyla Murat BARDAKÇI güvenilir bir tarihçi değildir.

Yarım doktor candan eder, yarım hoca dinden eder, yarım tarihçi x'den eder. x'i bulamadım. Bulan varsa söylesin.

mazhar

  • Ziyaretçi
Alıntı
Liyâkat, bir işe ehil olmak ve bir işe lâyık olmak demektir. İşe hakkını vermek becerisidir. Bu beceri bir güzel ahlâk prensibi olan emânete riâyet etme temeline oturur, eğitimle ve tecrübeyle kazanılır. En büyük liyâkat konu hakkında eğitim ve tecrübe sahibi olduktan sonra doğruluk ve dürüstlüktür.

Çevrimdışı mapman06

  • FURKAN
  • Yeni üye
  • *
  • İleti: 26
  • )
murat bardakçı gibi kişiliksizler kime hizmet ettikleri belli kalkıpda bunlara ne anlatırsan anlat kulakları sağırdır..malum sulatan Abdulhamit hz.lernie neden suikast yapıldığı ve neden ortadan kaldırılmak istendi?bilen var mı??yahudilere toprak satmadığı için..toprak bizim namusumuzdur orayı kanla aldık ancak kanla veririz..dediğini ve o yahudiyi huzurdan kovduğunu bilenler vardır..
bir insanda yok ise edep neylesin medrese mektep..