Çocukluğum, güvenli ve sevgi dolu bir aile ortamında geçti. Bazen bu huzur dolu cam fanus öyle çevremi sarardı ki, dışarıdaki büyülü dünya gözüme daha çekici ve davetkar görünürdü. Babamın bana verdiği bu hediyenin değerini ise yıllar sonra anladım. O sadece annemi çok sevmişti...
Yıllar önce henüz bir lise öğrencisi iken her yılbaşı olduğu gibi babama gelen ajandalardan birkaçını kendime ayırmıştım. İşte bu ajandalardan birinin sayfalarını çevirirken rastlamıştım Theodore Hesburgh'un sözüne: "Bir babanın çocuklarına yapacağı en büyük iyilik, annelerini sevmektir." Aradan geçen yıllarda edebiyat fakültesi sıralarından geçmenin de etkisiyle pek çok önemli kişiliğin sözlerine rastlamış olsam da hiçbiri bu söz kadar belleğime kazınmamıştı.
Çocukluğumun korunaklı dünyasını fazla güvenli bulup yuvasından atlamaya can atan kuşlar gibi aile hayatımı çoğu zaman bir cam fanusa benzetirdim. Bu huzur dolu fanus öyle çevremi sarmış görünürdü ki gözüme, dışarıdaki büyülü dünya, içerinin sıcaklığından daha çekici, daha davetkâr gelirdi çocuk aklıma. Anne ve babamın her konuda söz birliği etmişçesine aynı fikirde oluşu, her birinin hayatımdaki en küçük detayla yakından ilgilenişi, tüm boş zamanlarımızda ailecek yapabileceğimiz bir etkinlik bulmaları fazla gelirdi bana. Bizim dışarı çıkmaya üşendiğimiz anların aksine onların her hafta sonu götürecek farklı bir park bulmalarına bir anlam veremezdim bir türlü. Basit ama nedeni anlaşılamayan, biraz daha büyüyüp her şeyin sorun algılandığı yaşlara gelince sırf beni mutsuz etmek için düzenlenmiş faaliyetlerdi bunlar. Anne ve babamın bu kadar iyi bir iletişim içinde olması ise benim tüm planlarımı altüst ediyordu.
Şimdi aradan geçen yıllardan sonra gerek artık doğruyu-yanlışı daha iyi kavrayabilmenin verdiği mantıkla gerekse anne olmanın verdiği sorumluluk ile aslında tüm yapılanların ne kadar doğru olduğunu görüp o anlardaki halime gülebiliyorum. Benim için o yıllarda çok mantıklı gelen istekler, bugün çok gülünç olsa da o devirden almam gereken en önemli dersin aile bireylerinin fikir uyumlarının ne denli önemli olduğunu fark ediyorum. Anne ve babamın sağlıklı bir iletişim içinde olmasının bizleri, o çalkantılı ve hataya açık dönemlerden nasıl koruduğuna ve ruh sağlığımıza nasıl katkı sağladıklarına ancak bugün şahit olabiliyorum.
Günümüzün çok çalışmak zorunluluğunda olan, zihinleri her daim -ellerinde olmayan nedenlerle olsa da- meşgul babaları ile ev-çocuk ve kendi bireysel ihtiyaçları arasındaki dengeyi korumaya çalışan anneleri arasındaki iletişim ne kadar zayıf ise çocukların ruh sağlıkları o denli zarar görüyor, hata yapma oranları bununla doğru orantılı artıyor. Ekonomik hayat yükünün büyük bölümünü sırtlanan babalar en azından çocukların yükünü taşımamak adına bu sorumluluğu annelere veriyor. Onlarla akşamları geçirilecek bir saatin, anlattıklarını dinlemenin, en önemlisi de anne-baba arasındaki muhabbetin ne denli önemli olduğu ise ancak yıllar sonra ortaya çıkıyor.
Pek çok kişi iyi bir doktor, iyi bir esnaf, iyi bir mühendis olabilir. Bunlar her ne kadar emek ve zaman gerektirse de iyi bir anne-baba olmak çok daha zor ve gereklidir. "İhtiyacı olan parayı kazanıyorum, ne istiyorsa alıyorum" mantığı ile sadece tatminsiz, anne-baba ihtiyacını giderememiş, toplumda kendi ayakları üzerinde durmayı başaramayan bireyler ordusu oluşturmak dışında bir şey yapmış olmayız. Çocuklarımızın ihtiyacı olan daha fazla oyuncak değil, birbirleriyle ve kendileriyle daha iyi iletişim kurabilen, ilgili ebeveynlerdir.
Hatice Özdemir Tülün
zamanus.com