Gönderen Konu: Bayramın düşündürdükleri!  (Okunma sayısı 2464 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı İsra

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 7482
Bayramın düşündürdükleri!
« : 22 Eylül 2009, 04:20:59 »

Bizim mutlu ve huzurlu günümüzdür bayram günü. Sebebi ise açık seçik meydanda. Bir ay boyunca (bütün kusurlarımızla birlikte) orucumuzu tutmuş, teravihimizi kılmış, fitremizi, zekâtımızı vermiş, mükellefiyetlerimizi yerine getirmeye çalışmışız.

Alacak olanlarımız da almış, onlar da verenleri borçtan kurtarmış, görevlerini yerine getirmişler.. İşte bundan dolayı vereniyle alanıyla hep birlikte mutluyuz, huzurluyuz. Bayramın sevincini, neşesini ortak olarak yaşıyoruz..

"Orucunu tutmamış, teravihini kılmamış, zekâtlarını, fitrelerini vermemiş olanlar neyin bayramını yapacaklar, nasıl huzur duyacaklar?" diye sitemli bir soru sormayı da asla yerinde bulmuyoruz. 'Bizler oruç tuttuk, boyumuz ne kadar kısaldı, sizler yediniz boyunuz ne kadar uzadı? Zekatımızı fitremizi verdik servetimiz ne kadar azaldı, sizler vermediniz servetiniz ne kadar çoğaldı?' diye bir mukayeseye de girmiyoruz. Elbette bu bayramda onlar da huzur duyup sevinecekler. Bu onların da hakkıdır. Ancak ne de olsa gönüllerinde bir burukluk, kalplerinde bir kırıklık hissedecekler:

- Keşke biz de orucumuzu tutsaydık, namazlarımızı kılsaydık, dini mükellefiyetlerimizi yerine getirse, yoksula, ihtiyaç sahiplerine haklarını verseydik de, bayramda kalbimizde burukluk, gönlümüzde kırıklık hissetmeseydik.. diye hayıflanacaklardır. Bunu duymamaları mümkün değildir.

İşte onların hissettikleri bu burukluk, kırıklık da gösterir ki, onlardan ilgi kesilmez, sevgi saygı sahamızın dışına atılmaz. Çünkü Allah yanlışlarını savunmayıp pişmanlık duyan herkesi bağışlar. Öyle ise bizler de soğuk davranamayız Allah'ın af dışına atmadığı kimselere karşı. Hatta bu konuda bizler bir adım daha ileriye atıyor ve kendi nefsimizi suçlayarak diyoruz ki:

- Aslında kusur ve eksiklik onlardan önce bizde, İslâm'ı tam olarak yaşayıp da, dikkatlerini çekemeyişimizdedir. Şayet biz İslam'ı tam temsil edebilseydik, onlar böyle ilgisiz kalmayacak, bizde güzelliğini gördükleri İslâm'ı Ramazan boyunca yaşama aşk ve şevki duyacaklardı. Bir İmam-ı Azam sabrı, bir Hasan-ı Basri fedakârlığı bizde de görülseydi ilgileri herhalde farklı olacaktı.

İsterseniz bunlardan sadece Hz. İmam'ın İslam'ı temsil örnekliğinden birini arz edeyim topyekün kucaklaşıp kaynaşmak istediğimiz şu bayram gününde. Hazret-i İmam'ın, geceleri evinde içip de gürültü patırtı yaparak rahatsızlık veren bir komşusu vardır. Naralar atan bu komşu son birkaç gecedir gürültüyü keser, ses seda çıkarmaz. Bir sabah sorar:

- Bizim komşudan ses seda çıkmıyor, acaba neden? Derler ki:

- Hapse attılar. Kaç gündür hapishanede.

Hemen atına binen imam Bağdat'ın kenarındaki hapishaneye ziyarete koşar:

- Bu sabah haberim oldu, der komşuluk hakkını geç yerine getirdiğim için özür dilerim!.

Sarhoş komşuda bu anlayışa karşı bir vicdan muhasebesi başlar. Başını önüne eğer, gözlerinden pırıl pırıl akan yaşlarla birlikte dudaklarından da şu cümleler dökülür:

- Asıl ben senden özür dilerim muhterem hocam, sen beni affet. Sabahlara kadar naralar atıyor, seni rahatsız ediyordum da, bir gün olsun ayıbımı yüzüme vurmuyor, bana hep sabrediyordun.. Şöyle devam eder:

- Bundan sonra beni bir daha öyle saygısız görmeyecek, benzeri hataları tekrar ettiğime şahit olmayacaksın. Sen mihrapta iken beni arkanda ilk safta göreceksin.

Ve sarhoş komşu bu örnekten sonra hapishaneden çıkar çıkmaz ilk işi imamın arkasında ilk safta yer almak olur. Sarhoş vicdanı da olsa bu saygıya karşı anlayışsız kalamaz!

- Ne dersiniz, İslam'ı tam temsil örneği vererek vicdanlara hitap etme sırası şimdi bizlere mi gelmiş bulunuyor? Bir düşünsek mi şu mübarek bayramda topyekün kucaklaşma örnekliğimiz ne durumda? Ayırım yapmadan kucağımızı açabiliyor muyuz çevremizdeki bizim gibi düşünen, düşünmeyen herkese?

alıntı