Gönderen Konu: Ne idik?  (Okunma sayısı 4723 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı tarihman

  • magnealkIZ
  • Moderatör
  • yazar
  • *****
  • İleti: 751
Ne idik?
« : 02 Nisan 2008, 00:02:22 »

Ne İdik, Nerelere Geldik..?
 
Faziletliydik:
Kimsenin malına, mülküne göz dikmezdik. Kimsenin namusuna yan bakmazdık. Hırsızlık nedir bilmez, dilenciliği meslek edinmez, kimseyi de küçümsemezdik. Dürüsttük: Bir zamanlar, Londra Ticaret Odası'nın en görünür yerinde şu mealde bir tavsiye levhası asılıydı: "Türklerle alışveriş et, yanılmazsın."
 
İtibarlıydık:
Bir zamanlar, Hollanda Ticaret Odası'nın toplantılarında oylar eşit çıkınca, Osmanlılarla alışverişi olan tüccarın oyu iki sayılır, onun dediği olurdu.
 
Temizdik:
Yere bile tükürmezdik. Hatta Osmanlı askeri teşkilatını Avrupa'ya tanıtmasıyla meşhur Comte de Marsigil, yere tükürmedikleri için atalarımızı şöyle eleştiriyor: "Türkler hiçbir zaman yere tükürmezler. Daima yutkunurlar. Bunun için de saçlarında sakallarında bir hararet olur ve zamanla saçları, kaşları, sakalları dökülür."
 
Çevreciydik:
Kurak günlerde ücretle adamlar tutup sokaktaki ulu ağaçları sulatır, göçmen kuşların yorgunluk atması için, saçak altlarına kuş sarayları yapardık. Bunlara öyle çok örnek var ki, saymakla bitmez.
 
Harama el sürmezdik:
Fransız müellif Motray, 1700'lerdeki halimizi şöyle anlatıyor: "Türk dükkânlarında hiçbir zaman tek meteliğim kaybolmamıştır. Ne zaman bir şey unutsam, hiç tanımadığım dükkâncılar, arkamdan adam koşturmuşlar, hatta birkaç kere Beyoğlu'ndaki ikametgâhıma kadar gelmişlerdir."
 
Medeni idik:
İngiliz sefiri Sir James Porter ise, 1740'ların Türkiye'si için şunları söylüyor: "Gerek İstanbul'da, gerekse imparatorluğun diğer şehirlerinde hüküm süren emniyet ve asayiş, hiçbir tereddüde imkân bırakmayacak şekilde ispat etmektedir ki, Türkler çok medeni insanlardır."
 
Dosdoğruyduk:
Fransız generallerden Comte de Bonneval ise, şu hükmü veriyor: "Haksızlık, murabahacılık [aşırı kâr koyma, tefecilik], inhisarcılık [tekelcilik] ve hırsızlık gibi suçlar, Türkler arasında meçhuldür... Öyle bir dürüstlük gösterirler ki, insan, çok defa Türklerin doğruluklarına hayran kalır."
 
Hırsızlık nedir bilmezdik:
Fransız müellif Dr. Brayer, 1830ların İstanbul'unu getiriyor önümüze: "Evlerin kapısının şöyle böyle kapatıldığı ve dükkânların çoğunlukla umumi ahlâka itimaden açık bırakıldığı İstanbul'da her sene azami beş-altı hırsızlık vakası görülür." Ubicini, Dr. Brayer'i şöyle doğruluyor: "Bu muazzam payitahtta dükkâncılar, namaz saatlerinde dükkânlarını açık bırakıp camiye gittikleri ve geceleri evlerin kapısı basit bir mandalla kapatıldığı halde, senede dört hırsızlık vakası bile olmaz. Ahalisi sırf Hıristiyan olan Galata ile Beyoğlu'nda ise hırsızlık ve cinayet vakaları olmadan gün geçmez."
 
Naziktik:
Edmondo de Amicis isimli İtalyan gezgini, yine 1880'lerin "biz"ini anlatıyor bize: "İstanbul Türk halkı Avrupa'nın en nazik ve en kibar insanlarıdır. Sokakta kavga enderdir. Kahkaha sesi, nadirattan işitilir. O kadar müsamahakârdırlar ki; ibadet saatlerinde bile camilerini gezebilir, bizim kiliselerde gördüğünüz kolaylığın çok fazlasını görürsünüz."
 
Cihana örnektik:
Türkiye Seyahatnâmesi'yle meşhur Du Loir'un 1650'lerdeki hükmü şöyle: "Hiç şüphesiz ki, ahlâk bakımından Türk siyasetiyle medeni hayatı bütün cihana örnek olabilecek vaziyettedir." şefkatimiz yalnızca insana yönelik değildi, hayvanları, hatta bitkileri bile kapsıyordu. Hayata karşı saygılıydık: Bu konuda dilerseniz Elisee Recus'u dinleyelim, bize 1880'lerdeki halimizi anlatsın: "Türklerdeki iyilik duygusu, hayvanları dahi kucaklamıştır. Birçok köyde eşekler haftada iki gün izinli sayılır... Türklerle Rumların karışık olarak yaşadığı köylerde ise, bir evin hangi tarafa ait olduğunu kolaylıkla anlayabilirsiniz. Eğer evin bacasında leylekler yuva yapmışsa, bilin ki o ev bir Türk evidir." (Küçük Asya, c. 9)
 
Hayırseverdik:
Comte de Marsigli'yi tekrar dinleyelim: "Yazın İstanbul'dan Sofya'ya giderken dağlardan anayol üzerine inmiş köylülerin, yolculara, bedava ayran dağıttıklarına şahit oldum." Aynı müellif, ceddimizin hayırseverlikte fazla ileri gittikleri kanaatindedir, şöyle diyor: "Fakat şunu da ifade etmeliyim ki, bu dindarâne hareketlerinde biraz fazla ileri gitmektedirler. İyiliklerini yalnız insan cinsine hasretmekle kalmayıp, hayvanlara ve hatta bitkilere bile teşmil ederler." Bu tespiti, İslâm ve Türk düşmanı Avukat Guer misallendiriyor: "Türk şefkati, hayvanlara bile şamildir" dedikten sonra şu örneği zikrediyor: "Hayvanları beslemek için vakıflar ve ücretli adamları vardır. Bu adamlar, sokak başlarında sahipsiz köpeklere ve kedilere et dağıtırlar... Sokaktaki ağaçların kuraklıktan kurumasını önlemek için bir fakire para verip sulatacak kadar kaçık Müslümanlara bile rastlamak mümkündür..."
"Kaçık"lığın kaynağını da veriyor adam: "Birçokları da sırf azad etmek için kuşbazlardan kuş satın alırlar. Bunu yapan bir Türk'e, bir gün, yaptığı işin neye yaradığını sordum. Küçümseyerek baktı ve şu cevabı verdi: 'Allah'ın rızasını tahsile [kazanmaya] yarar.'"
 
Ne dersiniz? Galiba, geçmişimizden uzaklaşmak, bize çok pahalıya patladı.
İşte sorulmaya değer ve cevaplanması elzem olan soru: "Bizde, o zaman var olup da bugün olmayan nedir?
 
Nasıl kaybettik? Nasıl buluruz?"

Alıntıdır....

Çevrimdışı allaame

  • Yeni üye
  • *
  • İleti: 18
  • Ahde Vefa
Ynt: Ne idik?
« Yanıtla #1 : 02 Nisan 2008, 00:54:06 »
Nasıl kaybettik? Nasıl buluruz?" kıymeti bilinmedi gitti nimet elden nasıl mı buluruz o çok zor işte.Mevla Razi olsun bu güzel konuyu paylaştığınız için.
Bahar gülde
Sevgi dilde
Aşk gönülde
Vefa dostta güzelmiş

Çevrimdışı Günbatımı

  • popüler yazar
  • ******
  • İleti: 2490
  • Görelim Mevlâ'm neyler, neylerse güzel eyler...
Ynt: Ne idik?
« Yanıtla #2 : 22 Nisan 2009, 13:58:22 »
Eninde sonunda özümüze döneriz inşaAllah!

Teşekkürler paylaşım için...
Dua'sız üşürmüş yürekler!
Sana bir dua eden olsun, senin de bir dua ettiğin...
Bilmezsin hangi kırık gönlün duasıdır karanlıklarını aydınlatan,
Sana ummadık kapılar açan.
Bilmezsin kimin için ettiğin duadır, seni böyle ayakta tutan...


Hz. Mevlana 

Çevrimdışı sessizliğim

  • aktif okur
  • **
  • İleti: 135
Ynt: Ne idik?
« Yanıtla #3 : 22 Nisan 2009, 14:00:26 »
Eninde sonunda özümüze döneriz inşaAllah!

Teşekkürler paylaşım için...
İnsan yaklaştığınca yaklaştığından ayrı,
Belli ki yakınımız yoktur Allah’tan gayrı.

Çevrimdışı ihvan

  • popüler yazar
  • ******
  • İleti: 2399
Ynt: Ne idik?
« Yanıtla #4 : 22 Nisan 2009, 15:03:31 »
Eninde sonunda özümüze döneriz inşaAllah!

Teşekkürler paylaşım için...

Çevrimdışı kuruhüyük

  • Yeni üye
  • *
  • İleti: 44
Ynt: Ne idik?
« Yanıtla #5 : 22 Nisan 2009, 16:11:14 »
ecdadımız,geçmiş devirlerde gerçekten,faziletin bütün verileri ile hem hal idiler,dost düşman bunu kabul edrler,gelelim günümüze aynı milletin aynı maneviyatın aynı medeniyetin aynı toprağın,bugünkü yansımalarına bakınız hele,hata nerde,kimlerde bunun tahlilini yapabilmelisiniz,tahlil yapmak yetmez,gereğinide yapmanız gerekecektir,sonramı! eğer boynunuzu eğerde,şeytan lain,in iğvaları ile hareket edrseniz,niye ben ateş çukuruna düştüm yahu demeniz fayda vermiyecektir!1!,

mazhar

  • Ziyaretçi
Osmanlı’da ağaç kültürü
« Yanıtla #6 : 15 Haziran 2013, 03:07:44 »

Osmanlı’da ağaç kültürü

15 Haziran 2013 Cumartesi 00:17

Farkındayım, “Gezi Olayı” “birkaç ağaç” için çıkmadı, ağaçlar işin bahanesi olarak kullanıldı, ama bu münasebetle ağaç o kadar küçümsendi ki, “ağaç kültürü”müzden bahsetmek şart oldu.

“Ağaç” değil, bir hayat görüşü, bir çevre duyarlılığı, bir vakıf ahlâkıdır…
Bazıları bunu (Taksim Gezi Parkı’nı ve ağaçları) hükümeti “alaşağı” etmenin aracı olarak kullanmaya kalktılar, ama direnişin içinde ağaçları yeşertip yaşatma geleneğimizin yansımaları da yok mu?
Elbette var. Bunu işin başında görmek gerekirken, sonuna doğru ancak görebildik: Sayın Cumhurbaşkanı ve Sayın Bülent Arınç arka arkaya yaptıkları açıklamalarla yüreklerimize su serptiler. Teşekkür ederim.
“O ağaçları ben diktim” diyen sayın Başbakan’a da teşekkürler… Çünkü ağaç dikmek bir erdemdir. Geleneksel yapımıza da son derece uygundur. Ancak dikilene kadar her fidanın bir sahibi olsa da, dikildikten sonra, hele de ağaca dönüştükten sonra, her ağaç herkesindir: Herkesin her ağaçtan “keyif alma hakkı” vardır. Bir ağacı kesmek yahut yerini değiştirmek bu hakkı gasp etmektir ki, “suç” oluşturmasa bile, “kul hakkı” oluşturur.
Bu yüzdendir ki, Osmanlı ceddimiz her ağacın üstüne titrer, yeşile “canlı” muamelesi yapar, ölmemeleri için çaba gösterirdi.
Fransız gezgin Dr. A. Brayer, “Neuf annees a Constantinople” ismiyle 1836’da Paris’te yayınladığı İstanbul anılarının birinci cildinde Osmanlı insanının tüm canlılara (insan, hayvan ve bitki) çok değer verdiğinden bahsederek, Hıristiyan bir hastasından şöyle bir olay dinlediğini anlatır:
“Oğlumu evlendirdiğim için ev yetmez oldu. Mevcut evi bizim bahçeye doğru biraz genişletmek istiyorum, ama bu durumda bahçemde gördüğünüz ağaçlardan beş-altı tanesini kesmem icap ediyor. Lakin o takdirde Müslüman komşularımın beni ‘ağaç katili’ ilan edip tüm ilişkilerini kesmelerinden korkuyorum. Adamlar yeşile âşık… Çok çaresizim.” (sayfa: 281).
Sonra, İstanbul’da, çevre duyarlılığı konusunda gördüklerini, duyduklarını bir cümle içinde şöyle özetliyor:
“Müslüman Türklerin asırlardan beri gölgelerinde dinlendikleri ağaçlara gösterdikleri hürmet sayesinde Osmanlı Devleti’nde altı, sekiz, hatta on kadem kutrunda çınarlar var…”
Bu tespiti İslâm ve Türk düşmanı Avukat Guer şu itiraflarıyla misallendiriyordu:
“İstanbul’da, sokaktaki ağaçların kuraklıktan kurumasını önlemek için bir fakire para verip sulatacak kadar kaçık Müslümanlara bile rastlamak mümkündür...”
“Kaçık!”
Guer bizi böyle görmekte elbette mazurdu, çünkü o tarihlerde Avrupa’da “çevre” kavramı yoktu. Ancak her şeyi kirlettikten sonra, bu kavram gelişmeye başladı, ne var ki iş işten çoktan geçmiş, çevreyi eski ekolojik dengesine kavuşturma imkânı çoktan ortadan kalkmıştı.
Türk düşmanı olduğunu eserlerinde açıkça itiraf eden İngiliz bayan gezgin Lady Craven, “Voyage de Milady Craven a Constantinople” ismiyle Fransızcaya aktarılan eserinde ceddimizin ağaç tutkusunu şöyle anlatır:
“Türkler tabiat güzelliklerine o derece hürmet gösterirler ki, eğer ev kuracakları yerde bir ağaç varsa, ağacı asla kesmez, evi ağacın çevresinde inşa ederler. Çatıda da, ağacın büyüyüp gelişebilmesi için kocaman bir delik bırakırlar. Bu tür evler Türklerin övünç kaynağıdır.” (Paris, 1789, s. 171).
Taksim Gezi Parkı’ndaki ağaç duyarlılığına bir de bunların ışığında bakmak lâzım: Tabii marjinal gruplarla darbe tezgâhçılarının, yabancı kışkırtıcıların ve vurup kırma meraklılarının amaçlarını da dikkate alarak...

Yavuz Bahadıroğlu Haber vaktim.com