Bu ölüm öyle bir şey ki mâmurları ve imaretleri harâb eder. Cemaatleri dağıtır, lezzetleri giderir. Gözlerden yaşlar akıtır, yürekleri yandırır. Başları açık, yalın ayaklı, yakası yırtık kimseleri analarının, atalarının ortasında göz yaşları arasında gezdirir. Bu ölüm öyle bir şeydir ki geldiğinde kişiden nâzik mizaçlar, narin tülbentler, şeyhvari giyecekler çıkarılır.
Bu ölüm öyle bir şeydir ki geldiğinde o kadar zahmet çekilir ki bu zahmetin yerine diğer birisi bir kılıncı eline alıp ölecek kimseye üçyüz defa vurulsa, tepelese işte bu sırada ne kadar zahmet çekilirse ölüm ânında da ondan daha fazla zahmet çekilir. Nitekim iki cihanın serveri Muhammed Mustafa Efendimiz (sav) buyururlar:
<< Ölümün şiddeti ve dehşeti bir kimseye keskin kılınçla üçyüz defa vurmak gibidir.>>
Hz. Ömer (ra) buyurur ki:
- Ölüm şuna benzer ki bir ağacın çokca dikenleri olsa ve o ağacı getirip birinin boğazından içeri soksalar. Bu ağacın her dikeni bir damara ulaşsa, orada bereler hâsıl olsa, sonra bu çalıyı ve dikenli ağacı kuvvetli birinin eline verseler, kuvvetle çekse ve bütün damarları koparıp kanatsa o kimse ne şekilde bir zahmet ve ızdırap çekerse ölecek kimsenin çektiği ızdırapta tıpkı bu kimsenin haline benzer. Can acısı bakımından aynıdır.
Azizim! Can acısından, ölümden öldükten sonra insanın başına neler geleceğinden biraz haber vereyim de dinle ve aklını başına al; var sen de ona göre amellerde bulun.
Hikaye:
Abdullah bin Amr bin Âs (ra), babasından naklederek anlatır: Babası kendine sorar: << Acaba can çekişenler, ölümü niçin anlatmazlar?>>
Biz de cevaben derdik ki: << Deli olurlar da onun için anlatamazlar.>>
Bir gün oldu ki kendisine ölüm yaklaştı. Ben ileri geçip kensine:
- Ey babacığım! Ölümü bize anlatıver, dedim.
Babam bana:
- Ey oğul! Bu ölüm dedikleri bir büyük şey imiş. Dil ile vasf olunması mümkün değil. Lâkin sana şimdiki halden biraz anlatayım; bildiğim kadarını söyliyeyim; benim hâlim şuna benzer: Göğsümün üzerine ulu dağları koydular. Benim canım iğneden çekilir gibi çekilir. Bir de şuna benzedim ki sanki yer ile gök birbirine sıkıştı. Aralarında ben kaldım, dedi.
Gerçekten bu ölüm, dil ile söylenemez. Lâkin insanın başına gelince anlaşıllır.
Demişlerdir ki: Şunlar dil ile söylenip anlatılamaz. Ölüm, ateş, uçmak (cennet)
Lâkin ben bunlardan bir nebzecik bahsetmeye çalışayım. Bu ölenlerin halinden zerre miktarı dirilere verilse ve bildirilse idi hiç kimse takat getiremezdi, güç yetiremezdi, helak olurdu. Hiç kimse diri ve canlı kalamazdı.
<< Eğer sizin ölüm hakkında bildiklerinizi hayvanlar bilse idi, siz asla semiz et yiyemezdiniz.>>