Gönderen Konu: Nefslerin Temizliği ( Müzekkin Nüfus )  (Okunma sayısı 91804 defa)

0 Üye ve 5 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimiçi Togika

  • araştırmacı
  • ***
  • İleti: 289
Ynt: Nefslerin Temizliği ( Müzekkin Nüfus )
« Yanıtla #150 : 06 Eylül 2024, 23:20:37 »

İnsan kötü amelleri sebebiyle Azrail (as) geldiğinde yüzünü dönmüş olarak görürsün. Nitekim beni israil kavmine böyle olmuştur. Zahiri suretleri canavar suretine dönmüş idi. Allah-u Teâlâ (cc) korusun ki o zaman Allah-u Teâlâ (cc)'ya ne kadar yalvarır fer-yâd edersin ki seni Esfel-i sâfiline atmasın da Mele-i a'lâya alsın. Esfel-i sâfiline inen şeytanla beraber zincirlenir. O zincirin bir halkasının ağırlığı dünyadaki bütün demirlerin ağırlığı kadardır, işte ölümünü anan kimse böylece anmalıdır. Zira insan ölürken başına gelecek olanlar bunlardır.
Allah-u Teâlâ (cc)'nın öyle dostları vardır ki, Azrail (as) onların ruhlarını alırken ta'zim ve hürmetle alır. Zira Azrail (as) ruhlarını almaya gelince Allah dostlarının gönülleri iki cihanın muradından arınmış halde bulunur. Hak Teâlâ (cc)'nın muhabbetiyle de dolu bulunur. Azrail (as) Allah'ın dostlarının ruhlarını alırken tasasından yerinden duramaz. Kaf dağının arkasına kaçar, imanına kastetmek nerede kaldı? Mü'minler ve salihlerin canı yeşil kuşlar olup göklere giderler. Nurdan kandiller içinde otururlar ve kıyamete kadar o halde bulunurlar. Amma kafir ve münafıkların canı, kara kara kuşlar olur. Yerler altına girerler. Cehennem derelerinde oturup mesken tutarlar. Münafık kimdir? Diyecek olursan; İnsanın yüzüne bir türlü arkasından başka türlü söyleyip konuşan kimselerdir. Yukarıda da bu hususta malumat verilmiştir.
Uğrunda Fedakarlık Yapamadığın Sevgiyi Boşuna Yüreğinde Taşıyıp'ta Yük Etme.

Çevrimiçi Togika

  • araştırmacı
  • ***
  • İleti: 289
Ynt: Nefslerin Temizliği ( Müzekkin Nüfus )
« Yanıtla #151 : 07 Eylül 2024, 16:01:35 »
Ebû Hûreyre (ra) rivayet eder. Resul-i Ekrem Efendimiz (sav) buyururlar ki:
- Mü'minlerin ve salih kimselerin canları çıkarken iki melek hazır bulunur. Onu alır, göğe kaldırırlar. Gök ehli karşı gelip, çağrışıp duâ ederler ki bu bir temiz candır, yeryüzünden gelir. Dünya muhabbetinden meşguliyetten, kibirden âzâde salih ameller bu zatda çoktur. Hak Teâlâ (cc) sana rahmet etsin. Sen onu imaret ettin idi. Bu imaretin ibâdet, taat, hayr ve ihsan ile senin yerine götürülmeni sağlar. Dünyadan imansız gidenlerin canı çıkarıldıktan sonra melekler ona karşı gelirler. Çağrışıp derler ki: Bu bir habis-i murdardır. İbadet ve Hakk'a (cc) tâati yoktur. Allah'a ve Resulûne itaati yoktur. Dünya muhabbet ve sevgisinden dolayı imansız gitti. Bunu yukarı göklere götürmeyin. Aşağı atın. Cehennemin sıcaklığını hissetsin. Tâ kıyamete kadar bu hal üzere kalsın.>>
Bu büyük bir ceza ve dehşetli bir husustur. Ölümden sonra böyle niceleri vardır. Ölümü andıkça mümkün mertebe bunları hatırına getir, an ve zikret... O zaman maksat daha kestirmeden hâsıl olur.
Hak Teâlâ (cc) Kelâm-ı Kadiminde ölüm ve dirliği yarattığını buyurur.
<< Ölüm ve dirliği yaratan O'dur.>> ( el Mülk sûresi, 2)
Ölüm düşünüldüğünden daha büyük bir şeydir. Bütün yaratılanlardan daha büyüktür. Hepsinden heybetlidir. Her kim onu görürse, görür görmez hemen ölür. Ölümü andığında, onun heybetini öğren ve öğrendiğin gibi düşün. İşte esas ölümü hatırlama buna derler.
Ölümü Hak Teâlâ (cc) yaratırken gayet büyükçe ve dehşetli yarattı. Ölüm bütün ay, yıldız, canlı varlıktan büyük ve onların
hepsini içine alabilecek şekilde ve hepsinden heybetli ve dehşetli olarak yaratılmıştır. Onların hepsi ölüme baş eğerler. Ölümü Allah-u Teâlâ (cc) bütün mahlukattan evvel yaratmıştır. Canları ve bedenlerden dört bin yıl evvel yaratmıştır.
Nitekim Efendimiz (sav) buyururlar:
<< Allah-u Teâlâ (cc) ruhları tenlerden dört bin yıl evvel yaratmıştır.( Burada dört bin yıl tâbiri çokluktan kinaye olabilir.)
Uğrunda Fedakarlık Yapamadığın Sevgiyi Boşuna Yüreğinde Taşıyıp'ta Yük Etme.

Çevrimiçi Togika

  • araştırmacı
  • ***
  • İleti: 289
Ynt: Nefslerin Temizliği ( Müzekkin Nüfus )
« Yanıtla #152 : 09 Eylül 2024, 00:14:37 »
Rızıklarından da ölüm üç bin yıl evvel yaratılmıştır. Ölüm bütün ağız ve dilleriyle birlikte ve bütün heybetiyle sende bir defa bağırır. Bu sedadan bütün Melâike korkar-ürker. Teşbihlerini unuturlar.
Hak Teâlâ (cc) buyurur ki:
- O işittiğiniz gürültü ölümün gürültüsüdür. Yerde ve gökte olanlar bu ölüme düçâr olacaklardır.
Nitekim Kuran-ı Kerimde buyuruldu.
<< Her nefis ölümü tadacaktır.>> ( Âl-i İmran sûresi, 185)
Melekler dediler ki:
- Ne olaydı yâ Rabbi (cc) biz onu göreydik.
Hak Teâlâ (cc) buyurdu:
- Hazır olun şimdi görürsünüz.>>
<< O anda Hak Teâlâ (cc) Ölüme emredip yâ ölüm, kanatlarını aç, ağzını ayır, heybetinle görün meleklerime..
Bu emir üzerine ölüm hemen harekete geçti, uçtu ve bu meleklere kendisini gösterdi. Ne zaman ki melekler ölümü bu heybetiyle gördüler, akılları başlarından gitti. Bir sene o hal üzere ölü gibi yattılar. Sonra kendilerine gelip ayıldılar.
( Lezzetleri darmadağın edeni ( ölümü ) çokça hatırlayınız.( Hadis )
- Yâ Rabbi! Ölümden daha heybetli hiçbir şey yarattın mı dediler.
Hak Teâlâ (cc) buyurdu ki:
- Bütün yarattıklarımın arasında ondan daha heybetli ve büyük bir şey yaratmadım.
Allah-u Teâlâ (cc)'nın emriyle ölüm yerine varıp, oturdu. Meleklere buyurdu ki:
- Yâ Azrail (as) var sen ölümün üzerine müvekkel ol. Kullarımın canını almanı emrettiğimde ölümü onun üzerine iletirsin o kimse ölür. Ölümün lezzetini de tadar.
Varıp ölüme Azrail (as) dedi ki:
-Yâ ölüm! Hak Teâlâ (cc) beni sana gönderdi. Allahın (cc) kullarının canını aldığım zaman o kimselerin üzerine seni iletsem gerektir. Sen de itaat et.
Ölüm der ki:
- Hoş geldin! Allah'ın (cc) emriyle ben de sana mut'i olurum. Amma seni de öldürsem gerektir. İsrafil (as), Cebrail (as) ve bütün yer-gök halkını öldürsem gerektir.
Azrail (as)'e muti oldu. Azrail (as) de ölümü Allah-u Teâlâ (cc)'nın dilediği yere iletir.




Uğrunda Fedakarlık Yapamadığın Sevgiyi Boşuna Yüreğinde Taşıyıp'ta Yük Etme.

Çevrimiçi Togika

  • araştırmacı
  • ***
  • İleti: 289
Ynt: Nefslerin Temizliği ( Müzekkin Nüfus )
« Yanıtla #153 : 10 Eylül 2024, 00:38:04 »
Herkese ölüm gelir ve herkes ölümü görecektir. Ölümü gören kimse fâni olur. Toprağa girer, toprak olur. Ölümü vasfetmek, kalemin kârı değildir. Bu kadar söylemek kâfidir. Maksat, nefse ölümün heybeti hakkında bir nebzecik bilgi vermektir. Bu
husus-ta nefislerde bir bilgi ve korku hâsıl etmektir. İnsanı dünyadan ve dünyaya tapmaktan koruyup, âhiret amelleriyle meşguliyete da'vettir.
Ölümün ne şekilde olduğunu anlamak için ölenlerden sormak gerektir. Ölmeden evvel ölen kimseler sağlıklarında ölümle buluşmuşlardır. << Mûtû kable men temûfû>> makamına erişmişlerdir. Kendilerini toprak mertebe ve makamına koymuşlardır. Kanaat kuşağını kuşanmışlardır. Dünyanın lezzetinden el çekmişlerdir. Onlar fukarâ-i sabirindirler.
Bir kişi öldükten sonra başına neler gelir biraz da bu husustan bahsedelim:
Öldükten sonra sûal-cevap vardır. Teneşire konulunca sûal-cevap vardır. Ondan sonra kabir azabı vardır. Bunlar ölümü müteakip insanın karşılaşacağı büyük köprü ve tehlikelerdir. Ondan sonra yer altında yatmak, çürüyüp toprak olmak ve azaplara dûçar olmak vardır. Ondan sonra kabirden kalkıp mahşer yerine gitmek vardır. Sonra haşr başlar. İnsan mahşer yerine gitmek üzere kalktığı anda ya insan suretinde veya hayvan suretindedir. Sonra arasat meydanında bir ayak üzerinde olup soru-suâlden sonra mizan (terazi) kurulur. Herkesin ameli tartılır. Boynuzlu koyun boynuzsuz koyuna bigayrı hakkın vurduğu için hesaba çekilir. Haklı hakkını alır. Kuvvetli karınca kuvvetsizi haksız yere ısırdığından dolayı sorguya çekilir. Hak Teâlâ (cc) adaletle hareket ederek zayıfın hakkını kuvvetliden alıverecektir. 
Uğrunda Fedakarlık Yapamadığın Sevgiyi Boşuna Yüreğinde Taşıyıp'ta Yük Etme.

Çevrimiçi Togika

  • araştırmacı
  • ***
  • İleti: 289
Ynt: Nefslerin Temizliği ( Müzekkin Nüfus )
« Yanıtla #154 : 11 Eylül 2024, 18:49:01 »
Hazreti Ali (kvc) buyururlar ki:
- Hak Teâlâ (cc)'nın adli mahşer gününde şöyledir ki, sonbaharda yapraklar döküldüğü zaman alttaki yaprak üstteki yaprağın altında bulunduğu için Allah-u Teâlâ (cc) emreder, üstteki yaprak altta ve alttaki yaprak üste çıkar. O yaprak dünyada iken öbürünün üstünde ne kadar yattı ise mahşer gününde öbürü onun üstünde o zaman miktarı yatar. Bu adalet tahakkuk ettikten sonra mahlukatın kimisi fâni olur. Kimisi de Sırat köprüsünden geçip cennet veya cehenneme gider.
İşte ölümü düşünen kimse dahi aklına getirip düşünmesi gerekir. Bu hususta âyet ve hadisleri de zikredelim ki iyice kalbin kanaat getirsin. Nefsin insafa gelsin. Bu sayede bu kitabın yazarına ve emeği geçenlere hayır dûa edesin.
Birisi öldüğü zaman alıp kabre götürürler, toprağa gömerler. Kabir ya cehennem çukurlarından bir çukurdur veya cennet bahçelerinden bir bahçedir. Çünkü Efendimiz (sav) bir hadislerinde böyle buyurmuşlardır.
Kabir; karanlık, yalnızlık ve nedamet evidir. Lâkin nedamet ve mihnet kabre girmekle değildir. İnsan suda boğulsa, ateşte yansa, yer ile gök arasında muallak durursa da, kabirde olması melhuz olanların mutlak olması gerekir. Bâzı rivayetlere göre mü'minlerden iman ile gidenler kabir azabı görmeseler gerekir diye bir kayıd vardır. Allah-u Teâlâ (cc) cümlemizi kabir azabı görmeden cennet ve cemâliyle müşerref olabilen kullarından eylesin, âmin...

MELHUZ: Beklenen, Düşünülen, Umulan manalarınadır.
Uğrunda Fedakarlık Yapamadığın Sevgiyi Boşuna Yüreğinde Taşıyıp'ta Yük Etme.

Çevrimiçi Togika

  • araştırmacı
  • ***
  • İleti: 289
Ynt: Nefslerin Temizliği ( Müzekkin Nüfus )
« Yanıtla #155 : 12 Eylül 2024, 23:49:36 »
Hikâye:
Evvelki zamanlarda bir padişah vardı. Dünyaca gayet ulu bir padişah idi. Bir gün şiddetli bir hastalığa müptelâ oldu. Tebaasını hep çağırdı. Vasiyet etti. Dedi ki:
- Ey benim vezirlerim! Ey yaranlarım! Oğullarım ve kullarım! Beni görün ve benim hâlime bakın, ibret alın. Bu fâni yalancı beyliğe aldanmayın. Bu fâni lezzetlere gönül vermeyin, âhiret amellerine fırsat elde iken çalışıp gayret edin. Yoksa benim gibi olur nedametler edersiniz. Ölüm insana aniden gelir. Ölüm gelince insan şaşırır. Ölüm arslanı insanı pençesine alır, hiç aman vermez. İnsan dört yana baka kalır. Son pişmalık fayda vermez. Tevbeyi hiç elden bırakmamak gerekir.
Bu pâdişâh ölürken nasihat etti ve dedi ki:
- ben öldükten sonra beni kabire koymayın. Zira ben kabirden ve kabir azabından korkarım. Ben başkalarına çok zulmettim. Başkalarını çok incittim.
Etrafındakiler dediler ki:
- Ne yapmamızı istersin?
Cevaben dedi ki:
-Sarayımdaki odalardan birine koyun beni. Büyükçede bir tabut yapın, beni o tabutun içinde odaya bırakın. Tabuta su girmeyecek şekilde muntazam yapın. Bir kaç gün geçtikten sonra tabutu sağlam bir iple odanın ortasına asın. Sonra ruhunu teslim etti.
Pâdişâhın dediğini yerine getirdiler. Sağlam bir ağaçtan büyücek bir tabut hazırlayıp o ulu pâdişâhı tabutun içine soktular. Odalardan birinin içine bıraktılar. Bir müddet sonra da odanın içine tabutla beraber astılar. Bir gün aşkam oldu, herkes uykuya daldıktan sonra bir avaz işitildi. gayet heybetli idi. Hep saraydakiler kalkıp korku ile sesin geldiği tarafa koştular. Varıp tabuta sarıldılar, tabutu indirip açtılar. Gördüler ki pâdişâhın başını büyük bir kara yılan kapıp yutmuş. Bu yılan öyle bir yılan idi ki bunun gibi yılanı o havalide o vakte kadar kimse görmemiştir. O ulu pâdişâhın başını o yılanın ağzından zorla çıkardılar, yılanı öldürdüler. Başı eski şekliyle gövdeye bitişdirdiler. Tabutu güzelce kapatıp yine eskisi gibi yerine güzelce astılar. Lâkin ertesi gece tekrar aynı şekilde bir avaz ve çığlık duyuldu. Tekrar tabutu indirdiler. Bu sefer o yılan o pâdişâhı yarı beline kadar yutmuş. Yine pâdişâhı yılanın ağzından çıkardılar. Yılanı telef ettiler, tepelediler. Tekrar pâdişâhı eski haline koydular. Tabutu odanın ortasına astılar. Ertesi gün oldu, yine geceleyin bir çığlık işitildi. Herkes uykudan kalkıp koşuştular. Bu sefer yılan pâdişâhı bütün bütün yutmuş. Yılanı tepelediler, pâdişâhı çıkardılar ki kap kara kömür gibi oluvermiş. Sabahleyin varıp zamanın âlimlerine bu halleri anlattılar.
Âlimler tevil ettiler ve dediler ki:
- O yılan onun amelleri sebebiyle ona musallat olmuştur. O nerede olsa yetişip yakalar.
O havalinin insanları bu hâdise üzerine iyice anladılar ki insan ne ameller işlemişse ondan kurtuluş yoktur. İnsan öldükten sonra nereye konulursa konulsun netice değişmez. Bunun üzerine mezarlığa vardılar bir çukur kazdılar ve pâdişâhı oraya gömdüler. Böylece Hakkın emrine razı oldular.
Uğrunda Fedakarlık Yapamadığın Sevgiyi Boşuna Yüreğinde Taşıyıp'ta Yük Etme.

Çevrimiçi Togika

  • araştırmacı
  • ***
  • İleti: 289
Ynt: Nefslerin Temizliği ( Müzekkin Nüfus )
« Yanıtla #156 : 14 Eylül 2024, 02:16:23 »
Hikâye:
Bir gün Abdulhamit bin Mahmud bin Abbas'ın yanında otuyorlardı Bir kafile hacca gitmek niyetiyle yola çıkmışlar, o civardan geçerken arkadaşlarından biri ölmüş, o civarda mezar kazıp defn edecekleri sırada kabrin içinden dolu dolu yılanlar çıkmıştı. Yılanların ardı arkası kesilmiyordu. Başka yeri kazdılar. Oradan da yılanlar çıktı. Nereye mezar kazdılarsa oradan yılanlar çıktı. İşin sonunda Abbas'ın huzuruna geldiler. Bu durumu anlattılar. Dedi ki:
- O yılanlar o kimsenin amelleridir. O kimseyi varın yılanların içine bırakın.
Varıp bir kabir daha kazdılar. Yine onda da yılanlar çıktı. Sonunda o ölüyü yılanların içine koydular.
Azizim! Var bundan kıyas et ki kabir azabı vardır. Yer değiştirmekle bundan  kurtulmak mümkün değildir. Kabire girmemekle de kurtulmak mümkün değildir! Kabirde olması mukadder olan azab nereye gömülsen seni yine bulur.
Şimdi sen de amelini burada iken güzel et. Nefs-i emmârenin çirkin huylarından kendini muhafaza et. Nefs'in güzel huylarıyla huylan. Tâ ki kabrin sana cennet bahçelerinden bir bahçe olsun.
Şeyh Safi (ra) derki:
- Bir gün bir kimse kalbini kötü huylardan temizlemeye niyet etse ve gece gündüz Lâ ilâhe illAllah demekle meşgul olsa ve kalbini tamamen temizleyemeden ölse o kimseyi kabrine bıraktıkları zaman zikrettiği o zikirler geiir ona arkadaş olurlar. Kabrinde ona zarar ve azab verebilecek haşeratı yılan vesâir azab ve işkence mahlûklarını yakar yıkar mahveder. O kişi selâmete erer.
Uğrunda Fedakarlık Yapamadığın Sevgiyi Boşuna Yüreğinde Taşıyıp'ta Yük Etme.

Çevrimiçi Togika

  • araştırmacı
  • ***
  • İleti: 289
Ynt: Nefslerin Temizliği ( Müzekkin Nüfus )
« Yanıtla #157 : 16 Eylül 2024, 00:12:47 »
O ne güzelliktir ki onun cilvesi ruh ve gönül perdelerini yakar. Ve o ne nurdur ki onun parıltısı iki cihanın karanlığını def'eder...
Bu nûr o zikrin nurudur. Sana gelir kabrinde arkadaş olur. Bir kişi ölse, götürüp kabrine koysalar, o ölü Allah'ın (cc) emriyle dirilir, ruhu gelir bedenine girer.
Hak Teâlâ (cc) Kuran-ı Keriminde buyurur ki:
<< Ey bizim Rabbimiz! Bizi iki defa öldürdün ve iki defa dirilttin.>> ( El-Mü'min sûresi, 11 )
Yâni bir kere öldürdün, kabire geldik. Bir daha dirilttin, bu defa da mahşer yerine geldik.
Bir kimseyi kabrine koyunca o kimse kabirde dirilir. Doğrulur ve oturur. Etrafına bakar ki yanında, karşısında ve etrafında dopdulu kimseler var. Bu meyyit bunları görünce der ki:
- Kimsiniz, kimlersiniz? Size kimler, derler? Siz benden önce buralara gelmişsiniz.
Onlar derler ki:
- Biz senin iyi ve salih amelleriniziz. Senden evvel geldik ki, sen burada yalnız kalıp korkup ürkmeyesin.
Lâkin o kabre varanın amelleri hoş değil de çirkin ise gelip kabri içine girince görür ki, her yanına çirkin yüzlüler ve korkunç suratlılar, çirkin kokulular dolmuşlar.
Bunlara sorar:
- Siz kimlersiniz? Benden de evvel gelmişsiniz. Buraya toplanmışsınız.
Onlar derler ki;
- Biz senin işlediğin yaramaz amelleriz. Sen hâli hayatında iken şeriata muhalif ameller işledin ya, işte biz onlarız.
Onlardan sonra Münker ve Nekir denilen iki melek gelirler. Kök dişleri yeri yarar. Avazları katı, gözleri gök.. Sesleri gök gürlemesi gibidir. Gözlerinden yıldırımlar ve cehennem ateşleri fırlayıp çıkıyormuş gibidir. Gelip sorgu-suâl  sorarlar. Suâl sordukları cevap verebilirlerse: << Allah seni gözün aydın olduğu halde ni'metler içinde sabit kıldı.>> derler. Kabrine çiçek ve güzel kokular serpilir. İpekli elbiseler verilir. Kur'anın nuru o kimseyi bulur. Kur'anı bilmezse Hak Teâlâ (cc) ona kereminden ameli dolasıyla nur gönderir, kabrini nurla doldurur. Rahmet hazinesinden tâ kıyamete kadar rahatlıkla huzur içinde yatar, uyur.
Uğrunda Fedakarlık Yapamadığın Sevgiyi Boşuna Yüreğinde Taşıyıp'ta Yük Etme.

Çevrimiçi Togika

  • araştırmacı
  • ***
  • İleti: 289
Ynt: Nefslerin Temizliği ( Müzekkin Nüfus )
« Yanıtla #158 : 18 Eylül 2024, 18:35:44 »
Eğer şerli amelleri bulunursa suallerine cevap veremez. Men Rabbüke ( Rabbin kimdir ) suâline Lâedri ( bilmiyorum ) diye cevap verirse soru soranlar da Lâ dereyte (Sen bilmedin) diye cevap verirler, kabrini daraltırlar. Şöyle ki eğe kemikleri birbirine geçer. Ateşleri ve yılanları üzerine salıverirler. Bunlar tenini yerler. Kemiğinde et bırakmazlar. Gözsüz ve sağır bırakırlar. Melekler gelirler demirden çekiç ile o kimseyi döverler. O kimse o kadar feryâd edip bağırır ki onun avazını ve feryadını kimseler işitmez. Onu kimse de kurtaramaz. Bütün yaratılanlar onun feryadını işitirler. Lâkin insanlar ve cinler de işitmezler.
Aziz kardeşim! Sen dilersen bu kabir azabından emin olabillirsin. Lâkin burada söylenilenlere kulak vermen gerek. Şu dört hususa dikkat et. Bu dört şey herkese gereklidir.
1- Beş vakit namazı vaktinde edâ edesin. Cemaatle kılıp hiç geçirmeyesin.
2- Kur'an-ı Kerim okuyasın.
3- Sadaka veresin.
4- Efendimize (sav) salât-û selâm okuyasın.
Bu dört hususa sadakatla riayet ve devamla beraber şunları da sakınasın:
1- Yalan söylemek.
2- Sidik ve meni damlalarından ve bunların üzerine sıçramasından sakınmak.
3- Emânete riayetle, hıyanet etmemek.
4- Gıybet etmemek.
Uğrunda Fedakarlık Yapamadığın Sevgiyi Boşuna Yüreğinde Taşıyıp'ta Yük Etme.

Çevrimiçi Togika

  • araştırmacı
  • ***
  • İleti: 289
Ynt: Nefslerin Temizliği ( Müzekkin Nüfus )
« Yanıtla #159 : 23 Eylül 2024, 01:08:41 »
Hikâye:
Sûfyan-ı Sevri (ks) adında bir şeyh vardı. Onun yanında ölüm anıldığında öyle ağlardı ki bir kaç gün kimse ondan bir şey
bir menfaat bekleyemezdi. Kendinden geçer, yataklara düşerdi. Birisi bir şey sorsa ( Lâedri )( bilmiyorum ) diye cevap verirdi. Bunun sebebi, ölüm anıldığı zaman kendisi öldüğü zaman başına gelecekleri bir bir anardı. İnsan ölümü andığında böyle anması gerekir. Böyle hareket edildiğinde nefs-i emmâre ıslâh olur.
Ölüler derler ki:
- Bizi bırakmıyorlar ki dünyaya çıkıp namaz kılalım. Bir kerre de olsa Lâilâhe illAllah ( Allah'tan başka İlâh yoktur ) diyelim veya bir kerre de olsa SûbhanAllah ( Allah-u Teâlâ (cc)'yı noksan sıfatlardan tenzih, kemâl sıfatlarıyla muttasıf ) olduğunu söyleyelim. Ömürlerini gaflet içinde geçirenler bizim gibi pişman olacaklardır. Geçen ömürleri için âh edip hasret çekeceklerdir.
Şimdi aziz kardeşim, ömrünü zâyi etme. Boşuna harcayıp geçirme. Bu ömür denilen şey ulu bir sermayedir. O sermayeyi zâyi edip kötü bir metâa verme. İtibar bulabileceğin metâalara ver o sermayeyi. Allah-u Teâlâ (cc)'ya ancak böyle yakınlaşırsın. Zira bu amellerin nuru ebedi olarak kalır. Senden ayrılmazlar, iyi ameller sahibini cennete alır götürür. Kat'iyyen bırakmaz. Cehenneme lâik olan kötü işler de sahibini cehenneme sürükler götürür. Allah-u Teâlâ (cc) bizi korusun. Meselâ bir kimse kibirli, cimri, hasedci, şehvetine uyucu, hevâ-hevesine tabi... işte böyle kimseler bu çirkin huyları sebebiyle cehennemi boylarlar. Bunlar nefs-i emmârenin yedi tane çirkin sıfatlarıdırlar. Hak Teâlâ (cc) bunları yedi tamu ( cehennem ) den alıp nefs-i emmâre sahiplerine vermiştir. Efendimiz (sav) buyurur ki:
- Bir kimse yüz yıl oruç tutsa, bütün geceyi namaz kılmakla geçirse, lâkin kendisinde bu çirkin huylar bulunsa o kimsenin yeri cehennemdir.
Uğrunda Fedakarlık Yapamadığın Sevgiyi Boşuna Yüreğinde Taşıyıp'ta Yük Etme.

Çevrimiçi Togika

  • araştırmacı
  • ***
  • İleti: 289
Ynt: Nefslerin Temizliği ( Müzekkin Nüfus )
« Yanıtla #160 : 25 Eylül 2024, 16:48:06 »
Ey gafil! İşte önünde öyle bir gün sana yaklaşmakta ki bu güzel huylar, güzel sıfatlar, güzel ameller sana gayet gereklidir. Bu güzel huylara rağbet et, kadirlerini bil. Yarın hâlini görürsün. Bu dünyada hor ve miskin olanları görür horlar ve hâkir tutarsın. Onların yarın aziz ve sultan olacaklarını hiç hesaba katmazsın. Onların sultanlığı o amel-i salih ile meşgul olup miskin olduklarından neş'et ettiğini unutma.
Bu dünyada nice sultan olanlar, aziz olanlar yarın kıyamet gününde hor ve zelil olurlar.
Süleyman Peygamber (as) Allah-u Teâlâ (cc) hazretlerine der ki:
- Yâ Rabbi (cc)! Bu fukaranın salihlerini böyle seversin, âhirette bunlara ne türlü mertebe ve rütbe verirsin yâ Rabbi (cc) bunu bana bildirirmisin?
Hak Teâlâ (cc) buyurdu ki:
- Yâ Süleyman (as)! Fakir ve salih kullarıma ne vereceğimi ben bilirim. Hem fakir olan sâlih kullarımın bâzısını yarın cennette peygamberlerimle yoldaş edeceğim. Her bir fakir bir Süleyman (as) ile bir tahta oturup yiyip içecektir.
Süleyman (as) der ki:
- Yâ Rabbi (cc)! bana o hususu bildirir misin?
Allah-u Teâlâ (cc) buyurur ki:
- Yâ Süleyman (as)! Eğer seninle cennette beraber olacak olan fakiri görmek istersen ikindi vaktinde şehrin kuzey tarafına çık, orada karşılaşacağın kimse senin cennette arkadaşındır.
Süleyman (as) ikindi vaktinde şehrin o tarafına çıktı. Gördü ki bir fakir arkasına odun yüklenmiş gelmektedir. Eski bir kürk giymiş, bir ip kuşanmış, eski bir takke giymiş gelmektedir. Geldi ve bir yere oturdu, biraz dinlendi. Süleyman (as) ileri vardı, ona yaklaştı, selâm verdi. O kişi dedi ki:
- Aleykesselâm yâ nebiyAllah.
Süleyman (as) dedi ki:
- Bu odun nedir?
Pir dedi ki:
Odun satarım. Oğlancıklarıma nafaka ederim.
Süleyman (as) dedi ki:
-Benimle gel, ömrümüzü beraber geçirelim. Bir arada ve bir evde oturalım, sofrada beraber yemek yiyelim. Ben nasıl sultan isem, sen de öyle sultan olur, ihtiyarlık zamanında şu zahmetlere giriftar olmaktan kurtul ve rahat et.
O ihtiyar Hz. Süleyman (as)'a baktı, gülümsedi ve dedi ki: Yâ Süleyman (as)! Bu kavgadan, bu saltanattan insana ne fayda olur? Allah-u Teâlâ (cc) sana padişâhlık ve Süleymanlık verdiyse bana da fakirlik ve feragat vermiş. Süleymanlığın (as) sana mübarek olsun. Bana fakirliğim yeter, ben halimden memnunum. Minnet Allah-u Teâlâ (cc)'yadır.
Süleyman (as) dedi ki:
- Gel. Şimdi sana her gün bir kaç akça vereyim. Hem oğullarına birer kaftan vereyim.
O pir dedi ki:
- Yâ Süleyman (as) Var git. Ben fakirliğime razıyım ve şükrediyorum.
Süleyman (as) dedi ki:
- Ey azizim! Sen cennette bana arkadaş olmaya lâyıksın.
Ey kardeşim! Senin beğenmeyip hakaret dolu bakışlarına hedef edindiğin o fakir kimseler yarın cennette hangi peygamberlere arkadaş olacaktır, biliyor musun ? Senin gibilerin pek çoklarını cehennem ateşinden Allah'ın izniyle kurtarırlar. Sen zanneder misin ki seni istediğin gibi serbest bırakırlar? Her kimsenin ameli ister şer ister hayır olsun elbette ve elbette teftişe tâbi tutulacaktır. Meselâ; şimdi sofisin. Hırkayı giyersin. Bunlardan da hesaba çekileceksin. Sen ki bu hırkayı kibir ile mi yoksa hakiki derviş olmak için mi giyersin? bundan da sorulursun. Zira herkeste yâni sofilerde ve diğer kimselerde de kibir olabilir.
Uğrunda Fedakarlık Yapamadığın Sevgiyi Boşuna Yüreğinde Taşıyıp'ta Yük Etme.

Çevrimiçi Togika

  • araştırmacı
  • ***
  • İleti: 289
Ynt: Nefslerin Temizliği ( Müzekkin Nüfus )
« Yanıtla #161 : 28 Eylül 2024, 01:13:21 »
Sen kibirliliği köşklerde oturmakla, iyi elbiseler giymekle, iyi ve nefis yemekten başka yerlerde bulunmayacağını mı zannedersin? Yüksek surlarda da kibir olur. Senin kibrin ne olduğunu bilmen gerektir. Kişi kendini kibirden muhafaza edebilmesi için kibri iyi bilip öğrenmesi icap eder. İlerde kibir mevzuunda mufassal malûmat verilecektir. Biz şimdi nefs-i emmârenin kötü sıfatlarından bahsetmekteyiz. Nefs-i emmârede kötü sıfatlar çoktur. Bunlar Allah-u Teâlâ (cc)'nın reddettiği bin türlü sıfatlardır. Bunlar birbirlerinden doğarlar. Lâkin bu yedi sıfat o bin sıfatın aslı ve menşe'idir, hepsi ona tâbidir. Lâkin hepsinin aslı dünyayı sevmektir. Dünyayı sevmek, bunların menbaı, kaynağı ve anası mesabesindedir. Meselâ, kimin ki azalarından başı kesilirse, ona göz, dil, dudak dahildir, hepsi kurur gider. Nefs-i emmâreden de dünya sevgisi ancak tamamen giderildiği taktirde bütün kötü sıfatlar kurur gider. Yukarıdaki misalde olduğu gibi...
Azizim! Bir kişi ölünce kabre girmeden önce bir çok yerlerde sorgu suâle tâbi tutulur. Bunların birincisi ölü yıkamaya götürülürken, teneşir üzerine konulduğunda Hak Teâlâ (cc) azametiyle o ölüye der ki:
- Ey kulum! Seni ben dünyaya gönderdim. Ömür verdim. Sağlık verdim. Bu ömrü çürüttün, sağlığı sürdün, rızkı yedin, kime ibadet ettin? Kime taptın, kimin kapısına varıp dert yandın?
Hazırlığını tamamladın mı? hazırlanmak demek; nevalardan beri olmak, dost yolu üzere olmak demektir.
Nitekim Hak Teâlâ (cc) buyurur ki:
<< Hevâ ve hevesine tâbi olma. Tâbi olursan (onlar), seni Allah-u Teâlâ (cc)'nın yolundan çevirir.>>( Sâd sûresi, 26 )
Uğrunda Fedakarlık Yapamadığın Sevgiyi Boşuna Yüreğinde Taşıyıp'ta Yük Etme.

Çevrimiçi Togika

  • araştırmacı
  • ***
  • İleti: 289
Ynt: Nefslerin Temizliği ( Müzekkin Nüfus )
« Yanıtla #162 : 29 Eylül 2024, 16:25:30 »
Hayalperest olmak, putperest olmaktan, putperest olmak, ateşe tapmaktan, buzağıya, aya, güneşe tapmaktan daha berbattır. Zira puta tapmak küfür olmakla beraber bâzı insanı fitneye sevketmez. Hevâ ve hevese tâbi olmak kibir, ucub ve hased ile beraber insanı fitneye sevkeder ve orada bırakır. Fikir edip gör ey kardeş! İnsanı şeytan azdırır. Peki şeytanı kim azdırır? Şeytan kendi kendiliğinden azmadı ya? Nefsine ve hevâsına tâbi oldu da ondan azdı. Kibir, hased ve kendini beğenme illetine tutuldu. Âdem Peygambere tâzim secdesi etmedi, azdı. Allah-u Teâlâ (cc)'nın emrine muhalefet edip şeytan oldu. Sonra Hak Teâlâ (cc) şeytana dedi ki:
- Hevâ ve hevesine uyma. O hevâ ve heves seni benim yolumdan çevirir, saptırır.
Azizim! Sen de hevâ ve hevesini terk et. O zaman gör ki kör şeytan seni azdırır mı, yoksa azdırmaz mı? Hak budur ki, azdırmaz. Şeytan bütün yolları hattâ insanın eti ve derisi arasındaki damarlara kan yürür gibi yürür. İnsanı azdırır amma hevâ yolundan gelir de azdırır.
Bel'am ibni bâûre'ye hevâ ve heves yoluyla şeytan geldi, avret telkin etti. Hz. Musa (as) üstüme gelmesin, diye dua eden bel'amı işte bu tarikle iğvâ edip azdırdı. Bel'amı dünyadan imansız olarak çıkardı. Hevâsına uydu. Fitneye arkadaş oldu. Sonunda dünyadan imansız gitti. Bunca ulemâ, sulehâ, meşâyih ve avamı, şeytan hevâ yolundan girip azdırdı, saptırdı. Her kim hevâya uyarım da şeytan beni azdıramaz derse, yalan söyler. Şimdi her kim şeytandan emin olmayı isterse hevâyı terk etsin.
<< Nefsin isteklerinden hedefin fânilik içinde fânilik olmalıdır ki, beka içinde bekayı elde edebilesin...>>
Ey işini bilmeyen bi çare! Sen nefsinin hevâsından geçemezsin.
Bu it nefsini alıp meşâyihin kapısına var. Meşâyihin himmetinin suyuyla susuz kalmış gönlünü sulayasın.
Uğrunda Fedakarlık Yapamadığın Sevgiyi Boşuna Yüreğinde Taşıyıp'ta Yük Etme.

Çevrimiçi Togika

  • araştırmacı
  • ***
  • İleti: 289
Ynt: Nefslerin Temizliği ( Müzekkin Nüfus )
« Yanıtla #163 : 02 Ekim 2024, 02:21:24 »
Seni teneşir üzerine yıkamak üzere bıraktıklarında Hak Teâlâ (cc) sana sorar; sen sorulanlara nasıl cevap vereceksin? Verdiğin rızkı yedim, senden başkasına tapmadım, senin kapından başka kapıya vardığımda aç kaldım, yalın ayak kaldım, kanaat köşesinde sabır cübbesine başımı çektim oturdum. Senin verdiğin kısmete ve rızka razı oldum. İbadet ve tâat üzere can verdim, diyebilecek misin? Böyle cevap vermeyip de korkudan durduğun yerde delice bulunup her bir kılından çeşme gibi terler revân olup dilin damağına yapışıp verecek cevap bulamazsın, yüzün kapkara olur, canın firak ateşine yanıp senden ötürü diyeler ki:
- Budur o yüzü kara, günahkâr kulun. Senin verdiğin ömrü, yok yere yele verdi, heba etti, çürüttü. Senin verdiğin rızkı yedi. Dünya ulularının kapısına seyirtti, oralardan ayrılmadı. Dünya muradı için âhireti terk edip ve senin dileğini bırakıp oğlunun ve kızının arzularını takip ederdi. Kendisine bu sualler sorulduğundan utandı da yüzü karardı.
Ey aziz! Teneşir tahtasında bu sualler soruldukdan sonra ta kabre varıncaya kadar birçok yerlerde Hak Teâlâ (cc) kendi azametiyle, kendi sual etse gerektir. Acaba o zamanda senin hâlin nice olur? Bilir misin? Ben ne şekilde öleceğim? Diye hiç mi aklından geçirmezsin?
Uğrunda Fedakarlık Yapamadığın Sevgiyi Boşuna Yüreğinde Taşıyıp'ta Yük Etme.

Çevrimiçi Togika

  • araştırmacı
  • ***
  • İleti: 289
Ynt: Nefslerin Temizliği ( Müzekkin Nüfus )
« Yanıtla #164 : 10 Ekim 2024, 22:50:21 »
Ey aziz! cenazeyi kabre ilettikleri zaman aşağı kabre indirirler. O iki melekler ki - Münker ve Nekir - sana yukarıda dediğim gibi onların gözleri gök, yüzleri karadır. Kulakları sağır, nefesleri verilip alındıkça gök gürler gibi dehşetlidir. Burunları öter, gözlerinden yıldırımlar gibi ateşler fışkırır. Yerleri yararak şöyle heybetler içinde gelirler. Hak Teâlâ (cc)'nın izin ve müsaadesiyle yaklaşırlar. O meyyit (ölü) bunların gürültüsünden doğrulur ve oturur. Bakar görür ki kendisi bir çukur içinde yatmaktadır. Yanında da hiç kimseler yok. O iki melek karşısında dururlar. Ölü bunları görünce aklını kaybeder, ne yapacağını bilmez. Bu melekler biraz daha yaklaşıp sorarlar;
- Senin Allah'ın (cc) ve Peygamberin kimdir?
Eğer o kimsenin ameli iyi ise, yâni hayatında iken endişesi ve gayesi Hak (cc) ise korkmaz, der ki;
- Rabbim Allah'tır (cc) Peygamberim, ahir zaman Peygamberi Muhammed Mustafa'dır (sav)
O zaman o melekler o mü'minin sol yanından cehennemi açarlar ve derler ki: << Soluna bak.>>
O ölü soluna bakar ve cehennemi görür ki; cehennem türlü türlü aletleriyle gürleyip durur.
O melekler derler ki;
- Korkma! Dünyada dünyanın izzetine, hürmetine, bereketine, tatlı yemeğine, içeceğine aldanıp amel-i saliih işlemeseydin şu gördüğün cehennem yerin olurdu. Çünkü amel-i salihin bize doğru cevap vermeni sağladı. Şimdiden sonra sana korku yoktur. Ölüm acısını görüp durmakta, hastalık acısını çekip durmakta idin. Kış günlerinde soğuk su ile abdest alıp durdun. Sıcak günlerde oruç tutup aç susuz kaldın. Şimdiden sonra yat, dinlen derler.
Uğrunda Fedakarlık Yapamadığın Sevgiyi Boşuna Yüreğinde Taşıyıp'ta Yük Etme.